ÖZELLEŞTİRME VE
ÜLKEMİZDE Kİ ÖZELLEŞTİRME HAREKETLERİ
Özelleştirme
Nedir:
Özelleştirme; Milli ekonomi içerisinde, kamunun rolünün asgariye
indirilmesi veya tamamen kaldırılmasıdır. Millileştirmenin tam tersidir. Bu
anlamıyla özelleştirme sadece kamu kuruluşlarının elden çıkarılması değil,
piyasanın tam anlamıyla serbest piyasa koşullarına uygun hale getirilmesi,
devletin elini ekonomiden neredeyse tamamen çekmesidir. Dar anlamı ile ise,
özelleştirme; sadece kamu iktisadi teşekküllerin mülkiyet ve yönetiminin özel
sektöre devredilmesi anlamına gelir. Bu tür özelleştirmeden bahsedilebilmesi
için mülkiyet devri şarttır. KİT’lerin en az %51’lik hissenin özel sektöre
devredilmesi gerekir.
Kısacası : Özelleştirme kavramı birçok bilim dalının alanına
girmesi nedeniyle özelleştirmenin kesin ve herkes tarafından kabul edilen bir
tanımı yapılmamıştır. Ancak tanım vermek gerekir ise,
Özelleştirme; özel sektör tarafından
yürütülecek tüm faaliyet alanlarından kamu sektörünün çekilmesi, Devletin
klasik fonksiyonları ile ilgisi bulunmayan ekonomik işletmeleri özel sektöre
satması, devletin başarılı olarak işletemediği ekonomik birimleri özel sektöre
devretmesi şeklinde tanımlanabilir[
Özelleştirmenin Amaçları
1. Ekonomik Amaçlar
a. Verimliliği ve etkinliği arttırma kamu kuruluşlarının kar amacı gütmemesi, genel olarak rekabetten uzak olması kuruluşun, ekonominin kıt kaynaklarını kullanması ise ekonomideki verimliliği azaltmaktadır.
b. Piyasa ekonomisini güçlendirmek dünyada şuanda kabul gören ekonomik görüş, liberal piyasa ekonomisidir. Piyasa ekonomisi globalleşmeyle birlikte hızla yayılmakta, dış ticarete açık olan ülkeleri kendi kurallarına uymaya zorlamaktadır. Rekabet koşullarının düzeltilmesi güçlü bir özel sektör, devletin ekonomiden elini çekmesi gibi politikalar serbest piyasa ekonomisinin öncelikli koşullarıdır.
c. Sermaye piyasasını geliştirmek sermaye piyasası derin ve sağlam olan ülkeler, krizden çok daha rahat çıkabilmektedir. Sermayenin tabana yayılmasında en önemli araçlardan biri olan sermaye piyasaları, liberal piyasa ekonomisinin en önemli faktörlerinden birini oluşmaktadır.
d. Döviz gelirlerini arttırmak KİT’lerin yabancı şirketlere satılması, ülkeye yapılan yatırımları arttırmakta, hazineye döviz girmesini sağlamaktadır.
2. Mali Amaçlar
1. Ekonomik Amaçlar
a. Verimliliği ve etkinliği arttırma kamu kuruluşlarının kar amacı gütmemesi, genel olarak rekabetten uzak olması kuruluşun, ekonominin kıt kaynaklarını kullanması ise ekonomideki verimliliği azaltmaktadır.
b. Piyasa ekonomisini güçlendirmek dünyada şuanda kabul gören ekonomik görüş, liberal piyasa ekonomisidir. Piyasa ekonomisi globalleşmeyle birlikte hızla yayılmakta, dış ticarete açık olan ülkeleri kendi kurallarına uymaya zorlamaktadır. Rekabet koşullarının düzeltilmesi güçlü bir özel sektör, devletin ekonomiden elini çekmesi gibi politikalar serbest piyasa ekonomisinin öncelikli koşullarıdır.
c. Sermaye piyasasını geliştirmek sermaye piyasası derin ve sağlam olan ülkeler, krizden çok daha rahat çıkabilmektedir. Sermayenin tabana yayılmasında en önemli araçlardan biri olan sermaye piyasaları, liberal piyasa ekonomisinin en önemli faktörlerinden birini oluşmaktadır.
d. Döviz gelirlerini arttırmak KİT’lerin yabancı şirketlere satılması, ülkeye yapılan yatırımları arttırmakta, hazineye döviz girmesini sağlamaktadır.
2. Mali Amaçlar
KİT’lerin satılmasından elde edilen kaynaklarla, iç (vergi)
ve dış (borç) finansman kaynaklarına alternatif sağlanır. Ayrıca devlet bütçesi
üzerindeki KİT finansman yükü azalır.
a. Hazinenin KİT’lere sağladığı mali desteğin asgariye indirilmesi
b. Devlete gelir sağlamak
c. Yabancı sermayenin teşvik edilmesi
d. Modern teknoloji ve yönetim tekniklerinin cezp edilmesi
a. Hazinenin KİT’lere sağladığı mali desteğin asgariye indirilmesi
b. Devlete gelir sağlamak
c. Yabancı sermayenin teşvik edilmesi
d. Modern teknoloji ve yönetim tekniklerinin cezp edilmesi
ÖZELLEŞTİRME
NEDENLERİ VE TÜRKİYE İÇİN GEÇERLİLİĞİ
KİT’lerin özelleştirilmesinde öne
sürülen ekonomik gerekçeler, serbest piyasa mekanizması içinde özel
işletmelerin, kamu işletmelerinden daha etkin çalıştığı görüşüne dayanmaktadır.
Özellikle akademik çevrelerde, kamu kesiminin büyümesi ve bu büyüme nedeniyle
daha çok kaynak kullanılmasının etkinliği düşürdüğü görüşü hakimdir.
Özelleştirme ile kamu kesiminin payının küçültülmesi, dolayısıyla serbest kalan
kaynakların özel kesim tarafından üretilecek mal ve hizmetlere tahsisi
amaçlanmaktadır. Bu sayede ekonomide kaynakların daha etkin kullanılacağı,
üretim artışının sağlanacağı ve büyümenin hızlanacağı düşünülmektedir.
Böylece hem tek tek işletmelerin,
hem de tüm ekonominin etkinliğinin sağlanacağı ve sonuç olarak ekonomide
verimliliğin artacağı kabul edilmektedir.
Türkiye’de 1930’lu yıllardan bu yana
Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) kurulurken temel amaç ülkedeki üretim
yetersizliğin giderilmesi olmuştur. KİT’ler ekonomik kalkınmayı sağlamak, temel
gereksinimleri bir an önce karşılamak, altyapıyı güçlendirmek, özel sektörlere
destek olmak gibi amaçlarla kurulmuştur. Devletçilik politikasının izlendiği
dönemlerde bile KİT’lerin işlevlerini tamamladıkça özel sektörlere elverişli
şartlarla devri daima gündemde olmuştur. Ekonomik gelişme hızlandıkça ve özel
girişimler eliyle yeterli miktarda ve uygun koşullarda ürün arzı başlayınca,
birçok KİT’lerin varoluş amacı ortadan kalkmaya başlamıştır.
Ekonominin bazı alanlarında teknik ve teknolojik gelişmeler
açısından geri durumda bulunduğu için yatırım ve üretim yapmanın mümkün
olmadığı durumlar vardır. Özel sektör kar maksimizasyonu amacıyla üretim yapacağı için bu alanlarda harcama yapmaktan
kaçınabilir. Buradaki boşluğu doldurmak amacı ile de KİT kurulur. KİT’in
öncülüğü ile önemli aşamalar yapıldıktan ve teknolojik atılımlarla problemler
çözüldükten sonra, KİT’lerin varlık nedenleri ortadan kalkar. Japonya’da olduğu
gibi. Türkiye’de de bazı sektörlerde, örneğin tekstilde aynı durum söz
konusudur.
KİT’ler
faaliyetlerinin gerektirdiği parasal kaynakları kendileri yaratmadıkları zaman
devlet bütçesine yük olmaktadırlar. Çünkü, KİT’lerin finansman açıkları
genellikle devlet tarafından karşılanmaktadır. KİT’lerin zararları ve finansman
açıkları iki ayrı kavramdır. Finansman açıkları, KİT’lerin faaliyetlerinden
kaynaklanabileceği gibi, işletme sermayesi ihtiyacından, yatırım
ihtiyaçlarından veya borç ödemelerinden de kaynaklanabilir. Finansman açığı
şayet KİT’lerin faaliyetlerinden kaynaklanıyorsa, bu olumsuz bir durumdur. Buna
karşın açıklar şayet yatırım ihtiyaçlarından kaynaklanıyorsa durum olumsuz
olmayabilir. Finansman açıklarını değerlendirmek için bu açıkların nereden
kaynaklandığını saptamak önemlidir. Eğer işletme faaliyetleri kaynak
yaratıyorsa, bu durum, diğer kaynakları karşılamada destek olur.
Sermaye piyasasının amacı, gerçek ve
tüzel kişilerin ellerindeki tasarrufların, menkul kıymetler aracılığı ile
yatırım alanlarına kaydırılmasını sağlamaktır. Gelişmekte olan bir sermaye
piyasasının ihtiyaç duyduğu önemli husus, yeterli
menkul kıymet arzıdır. Özelleştirme, sermaye piyasasının ihtiyaç duyduğu hisse
senetlerini sunmak suretiyle piyasanın canlanmasına katkıda bulunacaktır.
Sermaye piyasasının gelişmesi,
ülkedeki tasarrufların yatırımlara dönüşmesinde önemli bir faktördür. Hisse
senedi ihracı ile özelleştirme, sermaye piyasasının gelişmesini sağlayarak
tasarrufların yatırıma dönüşmesinde katkıda bulunacaktır.
Yaygın ve kapsamlı bir özelleştirme
programı, bazı teşvik tedbirleriyle de desteklenmesi halinde, hisse senedinde
yatırım yapma alışkanlığını geliştirecektir. Özel yabancı sermaye,
portföy yatırımları suretiyle de yatırım yapabilir. Bu yatırımlar yabancı portföy sahiplerinin bir faiz yada
temettü geliri sağlamak için uluslar arası sermaye piyasalarından menkul kıymet
satın alarak yaptıkları yatırımlardır. New York, Londra, Tokyo, borsaları bu uluslararası
sermaye piyasalarının en önemlileridir. KİT’lerin hisse senetlerinin bir
kısmının bu tür piyasalarda satılması ile ülkeye bir sermaye girişi
sağlanacaktır. Bu şekilde, gerek dolaysız, gerekse portföy yatırımlarının
özelleştirme politikası ile ülkeye çekilmesi ve ödemeler dengesinin bundan
olumlu etkilenmesi sağlanabilir.
Zaman içinde KİT’lerin giderek
büyümesi, gelişen teknolojiye ayak uyduramaması, fiyat ve tarife
ayarlarındaki gecikmeler,
aşırı istihdam gibi nedenlerle
işletme açıkları büyümüş ve üstlenilen yatırımlar için gerekli finansmanın
borçlanma yoluyla karşılanması bu kuruluşların bütçeleri üzerinde önemli yükler
oluşmasına neden olmuştur. KİT
sübvansiyonları ve borçlanmalar yönünden kamunun finansman yükünün artmasını
önlemek için, teşebbüslerin ekonomi içindeki paylarının daraltılması ve bunlara
verilen sübvansiyonların azaltılarak kendine yeten kuruluşlar haline gelmesi
içinde özelleştirme uygulamasına başlanmıştır. Böylece, özelleştirme KİT’lerin
hazine üzerindeki yükünü hafifletecek, hem de daha rasyonel bir işletme ve
üretim yapısı oluşturarak yüksek fiyat artışlarına gitme zorunluluğunu azaltmak
imkanı doğacaktır.
Özelleştirme ile devlet, KİT’lerin
bir kısmını satarak, kiraya vererek vb. yöntemlerle gelir temin edebilmektedir.
Türkiye’de hazinenin özelleştirmeye gelir sağlamak açısından bakması, özelleştirmenin gelecekte elde
edilecek gelir ve giderler göz önüne alınmadan yapılması tehlikesi vardır.
Böyle bir durumda, özelleştirmenin orta ve uzun dönem sakıncaları, kısa dönem
yararlarından daha büyük olabilir.
Sosyal gerekçelerin başında gelir ve
servetin yeniden dağılımını sağlamak gelmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan
tüm ülkelerde farklı boyutlarda da olsa, gelir ve servetin dağılımında
dengesizlikler bulunmaktadır. Toplumda mevcut gelir ve servetin yeniden
dağılımının sağlanması için özelleştirme de bir politika aracıdır. Özellikle
karlılık oranı yüksek KİT’lerin hisse senetlerinin çalışanlara, yöneticilere ve
küçük tasarruf sahiplerine bazı avantajlarla satılması, bu kesimlere bir gelir
transferi sağlamış olur. Böylece daha geniş bir kesimin, kamu işletmelerinin
mülkiyetine ortak edilmesi ile hem gelir dağılımına olumlu etkide bulunulmuş
hem de mülkiyet ve emek faktörleri birleştirilerek iş anlaşmazlıklarının
azaltılması ve verimliliğin artması sağlanmış olur.
Gelir ve servetin geniş kitlelere
yayılması amacıyla uygulanacak özelleştirme politikasının başarılı olabilmesi
için, özelleştirmenin “hisse satışı” yoluyla
uygulanması, bu hisselerin daha düşük gelir ve servet gruplarınca satın
alınmasını sağlamak için gerekli tedbirlerin alınması gerekir. Özelleştirme
uygulamalarında ortaya çıkabilecek sorunlardan biri de hisse senetlerinin
birkaç kişi ve kuruluşun elinde toplanmasıdır. Bunu engellemek için çeşitli
tedbirler alınabilir. Öncelikle, özelleştirme sırasında kişi ve kuruluşların
satın alabileceği maksimum hisse senedi sayısı belirlenebilir. İkinci olarak
hisse senetlerinin yine belli bir kesim elinde toplanmaması için, düşük gelir
guruplarına özendirici bazı tedbirlerle hisse senedi satılabilir. Bu anlamda,
hisse senedi satışlarında tesiste çalışanlara öncelik sağlanabilir. Hisse
senedi düşük gelirli çalışanlara satılırken indirim yapılabilir. Bunun dışında,
yasal düzenlemeyle KİT’lerin hisse senedi alımı için bir fon oluşturmaları
sağlanabilir. Bu fondan çalışanlara hisse senedi alımı için para ödenebilir ve
daha sonra karşılığı taksitler halinde geri alınabilir.
Özelleştirme kararlarının alınması
politik tercihleri yansıtmaktadır. Bu tercihi etkileyen pek çok faktör vardır.
Örneğin, hükümetlerin özelleştirme politikalarına girişmelerinin önemli bir
nedeni devletin ekonomideki rolünü azaltma arzularıdır. 1970’li yıllardan
başlayarak yaygınlaşan arz yönlü iktisat görüşünde ekonomik yaşamda görülen
istikrarsızlıkların nedeninin devletin ekonomiye doğrudan veya dolaylı olarak
yaptığı müdahaleler olduğu, serbest piyasa ekonomisinin ise sosyal refahın
artırılması için yeterli bulunduğu görüşü savunulmuştur. Bu akımında
etkisiyle Türkiye’de 1980’den başlayarak ortaya konulan siyasal tercih,
KİT’lerin özel sektöre satılmasının, toplumda özel mülkiyetin yaygınlaşmasına
imkan vereceği, böylece piyasa ekonomisinin işlemesi için ortamın iyileşeceği
yönündedir.[9]
Kalkınma ile ilgili olarak akademik düşünceler
yanında, uluslar arası organizasyonların yaklaşımları da önem taşımaktadır..
Dünya Bankası,Uluslar arası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlar sistem olarak
KİT’lere karşıdırlar. Bu kuruluşlar, KİT’lerin ulusal kaynakları savurganlığa
ittiği, bütçe açıklarına, enflasyona neden olduğu ve büyümeyi yavaşlattığı
inancıdadırlar.
1980’li yıllarda itibaren dış finans
dar boğazı içinde olup IMF ile anlaşmak ve stand-by sözleşmesi
imzalamak durumunda olan ülkelerin tamamı, KİT’lerini özelleştirme koşulunu
kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bu şartı kabul ettikleri halde başarılı bir
özelleştirme politikası izleyemeyen ( Türkiye ve Brezilya gibi ) ülkelere ise
sözleşmeye rağmen kredi muslukları açılmamıştır. 5 Nisan kararları
sonrası IMF ile stand-by anlaşmasına rağmen Türkiye’de yeterince dış
kredi sağlanamamasında özelleştirme faaliyetlerinde anlamlı bir yol alınmamış
olmasının payı bulunmaktadır.
TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME
UYGULAMALARI VE ÖZELLEŞTİRME KAPSAMINA
ALINAN KURULUŞLAR:
·
2003
KAYSERİ'deki
Taksan, Bolu Gerede'deki Gerkonsan, SEKA'nın Balıkesir, Afyon, Kastamonu,
Aksu ve Çaycuma işletmeleriyle Taşucu tersane alanı, TEKEL'in
kaya tuzu tesisleri, Çeşme, Kuşadası, Trabzon ve Dikili limanları,
Sümer Holding'in Merinos Halı Markası ve Adıyaman İşletmesi, Türkiye
Zirai Donatım Kurumu'nun Sakarya işletmesi, İş Bankası C, Arçelik,
Tofaş, Ünye Çimento ve Türkiye Kalkınma Bankası'na ait kamunun elindeki
hisselerle 277 adet taşınmaz, 103 arsa ve 90 adet lojman;
·
2004
TEKEL'in
alkollü içkiler bölümü, Eskişehir Doğalgaz Şirketi (Esgaz), Artvin
Murgul ile Kastamonu Küre'de bakır madeni çıkarıp işleyen Eti Bakır,
Sivas ve
Malatya'daki Divriği Hekimhan Maden İşletmeleri, Bursa Doğalgaz Şirketi (Bursagaz), Amasya Şeker Fabrikası, Kütahya Tavşanlı'daki Eti Gümüş, Elazığ'daki Eti Krom, Antalya'daki Eti Elektrometalurji işletmeleri, Çayeli Bakır İşletmeleri, Kütahya Şeker Fabrikası, Türkiye Gübre Sanayi şirketine ait Gemlik ve İstanbul'daki fabrikaları ile Kütahya Gübre Varlıkları ve Şanlıurfa depoları arazisi, Sümer Holding'in Malatya, Bakırköy ve Diyarbakır işletmeleri, SEKA'nın Karacasu, Ardanuç ve Akkuş işletmeleriyle Ankara Alım Satım Müdürlüğü binası, EBÜAŞ'ın Samsun Soğuk Hava Deposu, Manisa Kombinası ve arsası, Sümer Holding'e ait Ortadoğu Teknopark şirketi, Çanakkale Deri, Malatya ve Tümosan işletmeleri, Türkiye Demir Çelik İşletmeleri'ne ait Kalkınma Bankası hisseleri, TEKEL'in Tuzluca ve Sekili tuzlaları, Bursa İnelgöl'deki Kibrit Fabrikası, Kadadeniz Bakır İşletmeleri'nin Samsun İşletmesi, Türkiye Denizcilik İşletmeleri'ne ait Ankara ve Samsun feribotları, THY'nin 126 milyon dolarlık hissesi ile 375 adet taşınmaz ve lojman;
Malatya'daki Divriği Hekimhan Maden İşletmeleri, Bursa Doğalgaz Şirketi (Bursagaz), Amasya Şeker Fabrikası, Kütahya Tavşanlı'daki Eti Gümüş, Elazığ'daki Eti Krom, Antalya'daki Eti Elektrometalurji işletmeleri, Çayeli Bakır İşletmeleri, Kütahya Şeker Fabrikası, Türkiye Gübre Sanayi şirketine ait Gemlik ve İstanbul'daki fabrikaları ile Kütahya Gübre Varlıkları ve Şanlıurfa depoları arazisi, Sümer Holding'in Malatya, Bakırköy ve Diyarbakır işletmeleri, SEKA'nın Karacasu, Ardanuç ve Akkuş işletmeleriyle Ankara Alım Satım Müdürlüğü binası, EBÜAŞ'ın Samsun Soğuk Hava Deposu, Manisa Kombinası ve arsası, Sümer Holding'e ait Ortadoğu Teknopark şirketi, Çanakkale Deri, Malatya ve Tümosan işletmeleri, Türkiye Demir Çelik İşletmeleri'ne ait Kalkınma Bankası hisseleri, TEKEL'in Tuzluca ve Sekili tuzlaları, Bursa İnelgöl'deki Kibrit Fabrikası, Kadadeniz Bakır İşletmeleri'nin Samsun İşletmesi, Türkiye Denizcilik İşletmeleri'ne ait Ankara ve Samsun feribotları, THY'nin 126 milyon dolarlık hissesi ile 375 adet taşınmaz ve lojman;
·
2005:
TÜRK Telekom, TEKEL'in sigara bölümü, İstanbul
Ataköy Turizm, Ataköy Otelcilik, Ataköy Marina ve Yat İşletmeleri,
Konya Seydişehir'deki Eti Alüminyum Fabrikası, Kıbrıs Türk Hava
Yolları şirketi, Adapazarı Şeker Fabrikası, Türkiye Deniz İşletmeleri'nin
Karadeniz ve Turan Emeksiz gemileri ile şehir hatları hizmetleri
ve gemileri, TEKEL'in Kristal Tuz Rafinerisi ile Kağızman Tuzlası,
Sümer Holding'in İstanbul İmar Şirketi, Beykoz İşletmesi, makina
ve teçhizatları, Türkiye Gübre Sanayi'nin Samsun Gübre Fabrikası
ve Ordu Fatsa ile Tekirdağ depoları, DSİ, Bayındırlık Bakanlığı ve
Karayolları'nın Kayseri Erciyes'teki sosyal tesisleri, Sümer
Holding'in Aselsan'daki hissesi, Sarıkamış ve Tercan işletmeleri,
Yeşilova Halı ve Battaniye Fabrikası, Emekli Sandığı'nın Kuşadası
Tatil Köyü ile İstanbul Hilton Oteli, THY'nin USAŞ'taki hissesi,
TOPRAŞ ve PETKİM'deki kamu hisselerinin bir bölümüyle 120 taşınmaz
ile 41 adet arsa;
·
2006
TÜPRAŞ, Erdemir,
Başak Sigorta ve Başak Emeklilik, TEKEL'in Kayacık, Yavşan ve Kaldırım
tuzlaları, TEKEL'in ikiz kuleler olarak bilinen Ankara Başmüdürlük
Binası ve Bodrum tesisleri, Emekli Sandığı'nın başkentteki Büyük
Ankara Oteli ve Kızılay Emek İşhanı, İzmir'deki Büyük Efes Oteli,
İstanbul'daki Büyük Tarabya Oteli, Türkiye Denizcilik İşletmeleri'nin
Yakıt-2 gemisi, Çanakkale Şehir Hatları Hizmetleriyle 9 gemisi,
THY'ye ait kamu hisselerinin bir bölümüyle 350 adet daire, arsa ve
taşınmaz;
·
2007
TCDİ- Deveci Maden Sahası İşletme Hakkı, TCDD
Mersin Limanı, KGM İstanbul Levent Arsası, Sümer Holding- BUMAS,
Araç Muayene İstasyonunun 1.-2. bölgesi, Emekli Sandığı Mülkiyeti
Bursa Çelik Palas Otel, Türkiye Halk Bankası, 245 adet daire, arsa ve
taşınmaz;
·
2008
Petkİm Petrokimya
Holding A.Ş., Sümer Holding NİTRO-MAK Makine Kimya Nitro Nobel Kimya
Sanayi A.Ş.'nin yüzde 33.5 hissesi, Tekel ve Sigara Sanayii İşletmeleri
ve Ticareti A.Ş., Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.'nin 9
santrali, Tekel ve Sigara Sanayi İşletmeleri'ne ait Pipo ve Nargile
Markaları, Türk Telekomünikasyon ve 196 adet daire, arsa ve taşınmaz;
·
2009
TEDAŞ Başkent
Elektrik Dağıtım A.Ş., TEDAŞ Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş., TEKEL Kastamonu
Jüt İpliği Fab. Makine ve techizatı, TEDAŞ Konya Meram Elektrik Dağıtım
A.Ş. ve 140 adet daire, arsa ve taşınmaz;
·
2010
TCDD'nin
Samsun ve Bandırma limanları, TEKEL'in Çamaltı ve Ayvalık tuzlaları,
Eskişehir Osmangazi, Çamlıbel, Uludağ, Çoruh, Yeşilırmak ve Fırat
elektrik dağıtım şirketleri, Sümer Holding'in Antalya Barit ve Mersin
Taşucu işletmeleriyle 205 adet daire, arsa ve taşınmaz;
·
2011
Bayburt, Çemişgezek,
Girlevik, Bünyan, Çamardı, Pınarbaşı, Sızır, İznik, Dereköy, İnegöl,
Cerrah, Mustafakemalpaşa, Suuçtu, Çağ Çağ, Otluca, Uludere, Adilcevaz,
Ahlat, Malazgirt, Varto, Değirmendere, Karaçay, Kuzuculu, Turunçova,
Finike, Kayadibi, Besni, Derne, Erkenek, Kernek ve Kovada 1-2 akarsu
santralleri, İskenderun Limanı, Trakya Elektrik Dağıtım şirketiyle
195 adet daire, arsa ve taşınmaz;
·
2012
ACISELSAN'ın yüzde 77 hissesi, PETKİM'in yüzde
10 hissesi, Kayseri Elektrik'in yüzde 20 hissesi, Beykoz'daki iskele
ve rıhtım, Halk Bankası'nın yüzde 24 hissesiyle 192 adet daire, arsa
ve taşınmaz;
·
2013
Galataport,
Hamitabat Elektrik Üretim ve Tic. A.Ş., İstanbul Anadolu Elektrik, Boğaziçi
Elektrik, Toroslar Elektrik, Araslar Elektrik, Dicle Elektrik, Vangölü
Elektrik, Seyitömer ve Kangal Elektrik Santralleri, Yeditepe
Beynelmilel Otelcilik ve Turizm Tic. A.Ş.'nin yüzde 15 D grubu, yüzde
11 E grubu hissesi, TEDAŞ'ın Tekirdağ, Muğla, Bilecik, Düzce, İstanbul,
Denizli, Kocaeli'deki çok sayıda taşınmaz;
·
2014
Milli Piyango'nun
şans oyunlarının özelleştirilmesi ihalesi 2015 yılına sarktı.
Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri, Kemerköy Liman Sahası.
Yatağan Termik Santrali, TEDAŞ, TDİ ve Maliye'nin çok sayıdaki taşınmazı;
son 8 yılda
peşkeş çekilen kurumlar
Atatürk döneminden itibaren güçlüklerle yaratılan
karlı kamu kurulşlarını nasıl sattığı bu tabloda ortaya çıkıyor...
HANGİ
KURUM KİME SATILDI? İŞTE O KURULUŞLAR:
Türk Telekom Araplar'a
Telsim İngilizler'e
Kuşadası Limanı
İsrailliler'e
İzmir Limanı Hong
Kong'lulara
Araç muayene işi Almanlar'a
Başak Sigorta Fransızlar'a
Adabank Kuveytliler'e
Avea Lübnanlılar'a
Petkim Azeriler'e
Tekel'in içkisi
Amerikalılar'a
Tekel'in sigarası ABD ve
İngilizler'e
Finansbank Yunanlılar'a
Oyakbank Hollandalılar'a
Denizbank Belçikalılar'a
Türkiye Finans Kuveytliler'e
TEB Fransızlar'a
Cbank İsrailliler'e
MNG Bank Yunanlılar'a
Dışbank Hollandalılar'a
Şekerbank Kazaklar'a
Yapı Kredi'nin yarısı
İtalyanlar'a
Turkcell'in yarısı Finliler
ve Ruslar'a
Beymen'in yarısı ABD'lilere
Enerjisan'ın yarısı Avusturyalılar'a
Garanti'nin yarısı
Amerikalılar'a
Eczacıbaşı İlaç Çekler'e
İzocam Fransızlar'a
Demir Döküm Almanlar'a
Döktaş Fransızlar'a
POAŞ Avusturyalılar'a
Satıldı…..
ÖZELLEŞTİRMENİN YARARLARI VE SAKINCALARI:
Özelleştirmenin yararları; Rasyonel ekonomik
kararlar, serbest piyasa ekonomisi içinde verilecektir. KİT’ler daha verimli
çalışacak, A.Ş.lere dönüşecek, ekonomiye katkıları artacaktır. Sermaye tabana
yayılacak, gelir getirmeyen altın ya da taşınmaz mallara yapılan yatırımlar
ekonomiye kanalize edilecek ve aktif yatırımlara dönüştürülecektir. Devletin
sınırlı kaynakları, KİT yatırımları ve onların borçlarının ödenmesi yerine,
halkın öncelikli gereksinimlerine yönelik altyapı yatırımlarına ayrılacaktır.
Ekonomi canlılık kazanacak, durgunluk ve verimsizlik azaltılacak, tüketicilere
daha kaliteli ürün ve hizmet sunulacaktır. Tasarruf araçları ile borç para
veren ve yatırım gelirine ortak olan halk mülkiyete ortak olma şansına sahip
olacaktır. Tüketici tercihlerine yönelen özel kuruluşlar kâra geçecek ve daha çabuk
büyüyecekler, ekonomiye itici güç kazandırılacaktır.
Özelleştirmenin sakıncaları; Özelleştirme ile devlet
işletmelerinin ürettiği mal, üretim kapasitesi, satış hacmi gibi büyüklükler
göz önüne alınmayabilirken, bunların yerine, bu işletmelerin menkul ve
gayrimenkulleri dikkate alınarak talepte bulunanlar ile karşılaşılabilinir. Bu
durumda işletmeyi alan özel sektör işletmesi işletmeyi bir süre sonra kapatarak
gayrimenkullerini yüksek fiyattan satabilir ya da kiracıya verebilir. Devletin
özelleştirdiği mal ve hizmet üretimlerini devralan özel sektör ekonomik açıdan
karlı olmayan alanlara yatırım yapmayabilir. Örneğin, nüfusun az olduğu
bölgelere posta, telefon, ulaşım vb. hizmetlerin götürülmemesi gibi sakıncalar olmaktadır.
Özelleştirme ile devlet tekellerinin kırılması amaçlanıyorken, özel mülkiyetteki bir işletmenin maksimum karı hedeflemesi nedeniyle, tek olma avantajını kötüye kullanma ihtimali çok daha fazla büyüktür. Tekel durumunda, özelleştirme sonucu tüketici kitlelerin refahında ve yaşam standardında düşüşle karşılaşılabilecektir. Öncelikle kısa dönemde ortaya çıkacak yoğun bir işsizlik faktörü de özelleştirmenin sakıncalarındandır. Büyük oranda işgücü bulunduran KİT’ler özel sektörün mülkiyetine geçince, istihdam azaltılacaktır. Ekonomik olmayan istihdamın getireceği mali yükü taşımak istemeyecek olan özel sektör, çeşitli yollarla personel tasfiyesine gidecektir. Özelleştirme ile yabancı sermaye ve uluslararası kuruluşların ülkeye girmesi ekonomide etkinlik yaratması ve dolaylı, bazen de doğrudan siyasal iktidara etkide bulunması durumu söz konusu olabilir. Bu da siyasal bağımsızlık açısından tehlike yaratabilir.
Özelleştirme ile devlet tekellerinin kırılması amaçlanıyorken, özel mülkiyetteki bir işletmenin maksimum karı hedeflemesi nedeniyle, tek olma avantajını kötüye kullanma ihtimali çok daha fazla büyüktür. Tekel durumunda, özelleştirme sonucu tüketici kitlelerin refahında ve yaşam standardında düşüşle karşılaşılabilecektir. Öncelikle kısa dönemde ortaya çıkacak yoğun bir işsizlik faktörü de özelleştirmenin sakıncalarındandır. Büyük oranda işgücü bulunduran KİT’ler özel sektörün mülkiyetine geçince, istihdam azaltılacaktır. Ekonomik olmayan istihdamın getireceği mali yükü taşımak istemeyecek olan özel sektör, çeşitli yollarla personel tasfiyesine gidecektir. Özelleştirme ile yabancı sermaye ve uluslararası kuruluşların ülkeye girmesi ekonomide etkinlik yaratması ve dolaylı, bazen de doğrudan siyasal iktidara etkide bulunması durumu söz konusu olabilir. Bu da siyasal bağımsızlık açısından tehlike yaratabilir.
Özelleştirme bir Batı dayatması olabilir mi?…
Özelleştirme Emperyalizmin yani Derin-Merkez’in Çevre
ülkelerine yönelik 6 silahından birisidir.
Özelleştirme uygulamanın seyrinde ülkenin bölünmez
bütünlüğü kriterlerine uyulmadığı takdirde körü körüne, sırf Batı’nın buyruğu üzerine
uygulanırsa ekonomi de çok büyük zararlar alınabilir.
Bu zararları özetlemek gerekirse:
Ülkemizde yapılan özelleştirmeler arsa spekülasyonunu
beraberinde getirmiştir. Beşerî sermaye kaybına sebep olmakta ve dış
bağımlılığı artırmaktadır. Ayrıca döviz kaybına da sebep olmakta,Ekonomik
yolsuzluklara (hortumlama, soygun, rant yaratma, kayırma) yol açmakta, sermaye
kaybına da neden olabilmektedir. Gelir kaybının önünü açılmakta, özelleştirme
yapılırken; görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, hukuk ihlali (usulsüzlük,
usulsüz işlem, sözleşmeye uyulmaması) suçları işlenmekte ve olan devletin kıt
kaynaklarının heba olmasına neden olmaktadır. Satılan tesisin borçları kamunun
üzerine yıkılmakta, halkın malı sermaye kesimine aktarılmış olmaktadır. Özelleştirme
haksız rekabete yol açmakta, işsizliği artırmakta, kamu kaynaklarına zarar verilmekte
(halkın malını gasp, devlet malını çarçur etme), kamunun borç yükünü artırmaktadır.
Özelleştirmelerle kamu kaynakları özel sektöre peşkeş çekilmekte, kartel
oluşturulmakta, pahalılığa, sermaye stoku kaybına yol açmaktadır. Alıcılar
yaptıkları taahhütlere uymamak da, tarıma darbe (hayvancılığa darbe) vurmakta,
ulusal güvenlik tehlikeye atılmakta, ulusal kaynaklar ya da pazarlar
yabancıların eline geçmektedir. Ekonomi üretim kaybına (üretimi
durdurma), devlet vergi kaybına, ülke zarara maruz kalmaktadır.
Bu zararlar başta üniversite öğretim elemanları olmak
üzere araştırmacılarımız tarafından sürekli olarak takip edilmeli, her biri
gözlemlenerek derinliğine incelenmeli, ulaşılan sonuçlar yetkililere ve
kamuoyuna mutlaka açıklanmalıdır. Aksi takdirde ipin ucu kaçmakta devlet büyük
yaralar alarak geleceğimizin teminatı çocuklarımızın geleceği tehlikeye
atılmaktadır.
Bu konuda iktisatçılarımızdan Prof. Dr. Esfender Korkmaz
özelleştirme konusunu Tercüman’daki köşesinde sık sık işleyen bir
yazarımızdır. Makalelerinde Türkiye’de özelleştirmenin başarısız olduğunu, Türkiye
ekonomisine büyük zararlar verdiğini, somut veriler de ortaya koyarak sık sık savunur.
A) Sayın Prof. Dr. Esfender Korkmaz “Bu Nasıl
Özelleştirme?” adlı makalesinde [Tercüman, 31.10.2007], kendisinin de üyesi
bulunduğu bir araştırma grubu tarafından yapılan bir çalışmaya dayanarak
özelleştirmenin şu zararlarına dikkat çekmektedir:
Dış bağımlılığın artması, döviz kaybı, gelir
kaybı, halkın malının sermaye kesimine aktarılması, halkın malının özel sektöre
peşkeş çekilmesi, hukuk ihlali, işsizliğin artması, pahalılığa yol açılması. Özetle
özelleştirmeler ile ilgili çekincelerinde şunları belirtmektedir :
1) Özelleştirmenin halkı fakirleştirmemesi, tersine
zenginleştirmesi gerekir. Türkiye’de kamu tesisleri satılarak elde
edilen fonlar ya siyasî amaçlarla ya da ekonominin açıklarını kapatmak için kullanılıyor.
Yeni yatırım yapılmıyor. Böylece hem halkın serveti eksiliyor, hem de
-Telekom’da olduğu- gibi toplum satılan kuruluşların gelirinden yoksun
kalıyor. Dahası eğer kamu kuruluşu yabancıya satılmışsa, sağlanan kâr döviz olarak
dışarıya gidiyor.
Türkiye’de özelleştirmelerin yüzde 70’i blok satış
yoluyla, yüzde 13’ü halka arz yöntemiyle yapılmıştır. Oysa bunun tam tersi
olmalı, özelleştirmelerin büyük kısmı halka arz yoluyla yapılmalıydı. Çünkü bu
tesisler Türk halkının ödediği vergi gelirleriyle kurulmuş, halkın malı olan
tesislerdir. Dolayısıyla geniş halk kitlelerinin ortaklığına açılmaları
gerekirdi. Örneğin, İngiltere’de böyle yapılmıştır.
2) Hâkim satış yönteminden dolayı, Türkiye’de
özelleştirme uygulamasının ekonomik ve sosyal dayanışmaya katkısı
olmamıştır. Bu katkıya güzel bir örnek İngiltere ışçi Partisi’nin özelleştirme
uygulamalarıdır. İngiltere’de özelleştirmenin sosyal boyutu öne çıkarılmış,
“paydaş toplum” kavramı geliştirilmiştir. Paydaş toplum anlayışı,
özelleştirmede halka arz uygulamalarına öncelik verir. Blok satışlar yöntemi,
ancak “halka arzı” teknik ve mali nedenlerle mümkün olmayan firmaların
özelleştirilmesinde kullanılmalıydı.
Bundan başka doğal tekel niteliğinde olan “enerji ve
altyapı” alanında üretim yapan firmalarla “mâli kesim”de faaliyet gösteren
büyük firmaların özelleştirilmesi yanlıştır.
3) Eğer özelleştirilen tesis yabancıya satılmışsa, bir
sorunla daha karşılaşıyoruz: Yabancı girişimci genellikle ihracat eğilimi
göstermiyor. Tersine ithalatı artırıyor, büyük alış veriş merkezleri örneğinde
olduğu gibi kendi ülkelerinden ithal ettikleri malları yurt içinde satıyorlar.
Sonuçta bu şirketlerin ya da yabancı ortaklarının kendi ülkelerine
yaptıkları kâr transferleri cari işlemler dengemizi olumsuz
etkilemektedir. Nitekim böyle de olmuştur.
4) Türkiye’de özelleştirme süreci işsizliğe yol
açmıştır. ışini kaybedenlerin sayısı 16 binin üzerindedir. Öte yandan
özelleştirmeden elde edilen gelirler, özelleştirme mağdurlarına iş yaratmak
için kullanılmamıştır. Yatırıma dönüşmesi gereken özelleştirme gelirleri hazine
hesapları içerisinde âdeta yok olup gitmiş, israf edilmiştir.
5) Bazı özelleştirmelerde hukuk ihlali vardır.
Nitekim Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 2. maddesi şöyledir: “Özelleştirme
uygulamalarından elde edilecek gelirler genel bütçe harcama ve yatırımlarında
kullanılamaz.” Bu hüküm hâlâ yürürlüktedir. Ne var ki aynı kanunun 10.
maddesi değiştirilerek gelirlerin Genel Bütçe’ye aktarılmasına olanak
sağlanmıştır. Ancak bu durum ilke maddesine aykırıdır. Bu bakımdan
özelleştirme gelirlerinin genel bütçeye aktarılması hukukî açıdan
tartışmalıdır.
6) Yapılan özelleştirmelerle halkın malı özel
sektöre peşkeş çekilmiştir: Türk Telekom A.Ş.’nin sermayesinin yüzde
55’i 6 milyar 550 milyon dolara satılmıştır. Firmanın toplam değeri 11 milyar
909 milyon dolara ulaşmaktadır. Halbuki nüfusu 33 milyon olan Fas’ın telefon
şirketi Maroc Telekom’un değeri 13.5 milyar dolardır. Sadece bu kıyaslama bize
Türk Telekom A.Ş.’nin satış değeri hakkında çarpıcı bir örnektir.
7) Özelleştirme pahalılığa yol açmıştır.
Örneğin telefon, elektrik, gaz, su gibi doğal tekellerde ürün fiyatları
artmıştır. Dünyada özelleştirme sonrası konuşma ücretlerine fiyat artışı
isteyen tek telefon firması Türk
Telekom’dur.
B) Prof. Dr. Esfender Korkmaz bir diğer makalesinde
[Özelleştirmeyi Test Ettiniz mi? Tercüman, 11.12.2007]. Türkiye’de yapılan
özelleştirmelerin ekonomiye verdiği zararları teorik bir çerçevede, bir yöntem
önererek ortaya koymaktadır. Ona göre özelleştirme veya özelleştirme karşıtlığı
slogan haline getirilmemelidir. En iyisi, aşağıdaki sorulara cevap aranmasıdır.
Bulunacak cevap, bize özelleştirme konusunda daha iyi değerlendirme
imkânı
ŞİMDİYE KADAR YAPILAN ÖZELLEŞTİRMELERDEN KESİTLER :
TELEKOM
ÖZELLEŞTİRMESİNDE İKİ ZARAR
Tüm ekonomi uzmanları Telekom’un özelleştirilmesinin ekonomimize pek çok zarar verdiğini belirtmektedirler. Bu zararlar: Dış bağımlılığın artması, döviz kaybı, ekonomik yolsuzluk, halkın malının gasp edilmesi, halkın malının özel kesime aktarılması, pahalılığa yol açılması, ulusal güvenliğin tehlikeye atılması, ulusal servet ve pazarların yabancıların eline geçmesi, gelir kaybı, vergi kaybı. v.s şeklindedir.
Özetle : Vergi kaybı ve tekelleşme. Diğerlerinin gözlemi başta üniversite mensupları olmak üzere, genç araştırmacılarımızı beklemektedir.
Tüm ekonomi uzmanları Telekom’un özelleştirilmesinin ekonomimize pek çok zarar verdiğini belirtmektedirler. Bu zararlar: Dış bağımlılığın artması, döviz kaybı, ekonomik yolsuzluk, halkın malının gasp edilmesi, halkın malının özel kesime aktarılması, pahalılığa yol açılması, ulusal güvenliğin tehlikeye atılması, ulusal servet ve pazarların yabancıların eline geçmesi, gelir kaybı, vergi kaybı. v.s şeklindedir.
Özetle : Vergi kaybı ve tekelleşme. Diğerlerinin gözlemi başta üniversite mensupları olmak üzere, genç araştırmacılarımızı beklemektedir.
Telekom’un
Ödediği Vergi Azaldı
Zararın ilk kanıtı Devleti’n vergi kaybına uğramasıyla ilgilidir. “Hükümet bir işletmeyi özel sektöre devrederken, sadece bir tesisi değil, daha sonraki yıllarda temettü ve vergi gelirlerinin büyük bir kısmını da devretmiş oluyor. Çünkü özelleştirmelerin hemen ardından olan, genellikle şu: Satılan KİT’lerin ödedikleri vergi oranları düşerken, Hazine’nin gelir kalemleri de azalmaktadır.” Nitekim Türk Telekom özelleştirildikten, bir yabancının, Lübnanlı Hariri’nin mülkiyetine geçtikten sonra devlete çok daha az vergi ödemeye başlamıştır. Türk Telekom, stratejik öneme sahip, kâr eden bir kuruluştu. Diğer kamu kuruluşlarımız gibi, Derin-Merkez’in emrinde olan IMF, Dünya Bankası ve dünyada kara para aklayan finans kuruluşlarının baskısı sonucu özelleştirilmiş, devlet yüzde 55 hissesini satmıştır. Kuruluş 2005 yılında özelleştirilmeden önce 2 milyar dolar kâr edip, 1 milyar 400 milyon dolar vergi veriyordu. Özelleştirmeden hemen sonra 2006 yılında devlete ödediği vergi 600 milyon dolar düzeyinde kaldı. Oysa 2 milyar 700 milyon dolar kâr etmişti! Yani daha fazla kazanç sağlamış, ancak daha az, önceki vergi düzeyinin bile altında vergi ödemiştir.
Bu sakınca Petrol Ofis özelleştirilmesinde de görüldü. Dolar milyarderlerinden Aydın Doğan’ın eline geçen Petrol Ofis, özelleştirmeden sonra çok daha az vergi ödemeye başladı.
Zararın ilk kanıtı Devleti’n vergi kaybına uğramasıyla ilgilidir. “Hükümet bir işletmeyi özel sektöre devrederken, sadece bir tesisi değil, daha sonraki yıllarda temettü ve vergi gelirlerinin büyük bir kısmını da devretmiş oluyor. Çünkü özelleştirmelerin hemen ardından olan, genellikle şu: Satılan KİT’lerin ödedikleri vergi oranları düşerken, Hazine’nin gelir kalemleri de azalmaktadır.” Nitekim Türk Telekom özelleştirildikten, bir yabancının, Lübnanlı Hariri’nin mülkiyetine geçtikten sonra devlete çok daha az vergi ödemeye başlamıştır. Türk Telekom, stratejik öneme sahip, kâr eden bir kuruluştu. Diğer kamu kuruluşlarımız gibi, Derin-Merkez’in emrinde olan IMF, Dünya Bankası ve dünyada kara para aklayan finans kuruluşlarının baskısı sonucu özelleştirilmiş, devlet yüzde 55 hissesini satmıştır. Kuruluş 2005 yılında özelleştirilmeden önce 2 milyar dolar kâr edip, 1 milyar 400 milyon dolar vergi veriyordu. Özelleştirmeden hemen sonra 2006 yılında devlete ödediği vergi 600 milyon dolar düzeyinde kaldı. Oysa 2 milyar 700 milyon dolar kâr etmişti! Yani daha fazla kazanç sağlamış, ancak daha az, önceki vergi düzeyinin bile altında vergi ödemiştir.
Bu sakınca Petrol Ofis özelleştirilmesinde de görüldü. Dolar milyarderlerinden Aydın Doğan’ın eline geçen Petrol Ofis, özelleştirmeden sonra çok daha az vergi ödemeye başladı.
Telekom
Özelleştirmesiyle Yeni Bir Tekel Yaratıldı !
Özelleştirmenin önemli bir sakıncası da bazı hallerde tekele yol açması, ya da mevcut bir tekeli daha muzır bir hale getirmesidir. Telekom özelleştirmesi bunlardan ikinci halin bir örneğidir.
Bu sakıncayı Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği (Telkoder) Başkanı Yusuf Ata Arıak şöyle dile getiriyor [Cumhuriyet, 20.10.2007]: "Telekom'un tekel konumu devam ettiği sürece, tek şebekeye bağımlılık ve rekabetsizlik sürdükçe savaş, deprem ve grev gibi olağanüstü zamanlarda haberleşme güvenliğimiz tehlikede olacaktır. Kaderimiz önce devlet tekeli, şimdi de özel tekel olan Türk Telekom'a bağlanamaz. Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı olan havayollarında rekabet ortamı nasıl oluşturulduysa, aynı şekilde Telekom piyasasında da oluşturulabilir. Bu amaçla öncelikle Türk Telekom alt- yapısına alternatif olan kablo TV şebekesi zaman kaybedilmeden özelleştirilmeli ve kullanılır hale getirilmelidir.”
Özelleştirmenin önemli bir sakıncası da bazı hallerde tekele yol açması, ya da mevcut bir tekeli daha muzır bir hale getirmesidir. Telekom özelleştirmesi bunlardan ikinci halin bir örneğidir.
Bu sakıncayı Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği (Telkoder) Başkanı Yusuf Ata Arıak şöyle dile getiriyor [Cumhuriyet, 20.10.2007]: "Telekom'un tekel konumu devam ettiği sürece, tek şebekeye bağımlılık ve rekabetsizlik sürdükçe savaş, deprem ve grev gibi olağanüstü zamanlarda haberleşme güvenliğimiz tehlikede olacaktır. Kaderimiz önce devlet tekeli, şimdi de özel tekel olan Türk Telekom'a bağlanamaz. Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı olan havayollarında rekabet ortamı nasıl oluşturulduysa, aynı şekilde Telekom piyasasında da oluşturulabilir. Bu amaçla öncelikle Türk Telekom alt- yapısına alternatif olan kablo TV şebekesi zaman kaybedilmeden özelleştirilmeli ve kullanılır hale getirilmelidir.”
MANİSA PAMUKLU
MENSUCAT ÖZELLEŞTİRMESİ :
A) Manisa’da Sümerbank’a ait Pamuklu Mensucat’ın özelleştirilmesi trajik öykü oluşturmaktadır. Merkez sağ ya da merkez sol partili 47 işadamı; Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın yüksek himayesinde, AKP’li Belediye Başkanı Bülent Kar’ın koordinatörlüğünde bir araya gelerek, Manisa Ortak Girişim Grubu Aş (Manisa OGG) adlı bir şirket kuruyorlar.
Sermayenin yüzde 99.99'u Sümer Holding'e (Sümerbank) ait olan Manisa Pamuklu Mensucat A.ş. 8.9.2003'te Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca (ÖYK) özelleştirme kapsamına alınmıştı. Fabrika 2004’de kapatılıyor. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 13.6.2005 tarihli ÖYK kararına dayanarak, fabrikayı 2005'te Manisalı işadamlarının yukarda adı geçen Ortak Girişim Grubu'na (OGG) 3 milyon 751 bin dolara (4.5 milyon YTL’ye) satıyor. Daha sonra Manisa İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin resen oluşturduğu bilirkişi heyeti, toplam tesis değerinin 47.7 milyon YTL olduğu yönünde görüş bildirecektir! Başka bir deyişle ÖİB 48 milyon YTL’lik tesisi, Manisalı iş adamlarına 4.5 milyon YTL’ye, 10’da 1 fiyata satmaktadır !
Bu arada Manisalı patronlar Ortak Girişim Grubu, yapılacak özelleştirmeyi yetkililere ve kamuoyuna hoş göstermek, yağlı ticareti bir an önce gerçekleştirmek için Pamuklu Mensucat’ın arazilerine iş merkezleri, sosyal tesisler kuracakları, 500 kişiye istihdam yaratacakları propagandası yapıyorlar. Tabiî, sonunda başarıyorlar ve özelleştirme gerçekleşiyor. Satıştan kısa bir süre sonra Manisa OGG, 90 dönümlük fabrika arsasının 55 dönümünü, 18,5 milyon YTL’ye alışveriş merkezi yapılmak üzere TESCO-KİPA'ya satıyor! Bir kamu tesisinin arsaları dahil tamamı 4,5 milyon YTL’ye özel şahıslara satılıyor; alınan arsanın sadece bir kısmı, bu kez 18,5 milyon YTL’ye başka bir şirkete satılıyor! Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın yüksek himayesinde, ÖİB’nın korumasında sağ ve sol partilerden 47 patron! Bunların oluşturduğu şirket, Manisa Ortak Girişim Grubu AŞ!...
Çok geçmeden satışa karşı dava açılır ve hukukî süreç başlatılır. Danıştay'dan ÖİB kararının iptali istenir. Danıştay 13'üncü Dairesi'nin, “yürütmenin durdurulması” talebini reddetmesinin ardından, dosya Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu’na intikal eder. Nihayet bu Kurul, arsanın ucuza satıldığını, ihalenin açıklık ilkelerine uymadan yapıldığını belirterek dosyayı 13'üncü Daire'ye geri gönderir. Bu arada TESCO-KİPA arsayı satın almaktan vazgeçmiştir; Dâvâ düşmüştür. Dosya artık Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun önündedir. Kurul 16 Mart 2007 tarihli raporunda usulsüzlük iddialarını yerinde görür ve fabrikanın OGG'ye devrini öngören 13. 6. 2005 tarihli ÖYK kararını iptal eder. Başbakanlık 6 Nisan 2007'de ÖİB'ye Pamuklu Mensucat hisselerinin geri alınması talimatını verir. OGG hakkında da vergi incelemesi başlatılır. Ancak ÖİB Başbakanlık'tan gelen talimatı uygulamaz, bekletir. Bu arada 13 Nisan 2007'de Manisa OGG, 92 bin 241 metrekare arsayı 46,5 milyon YTL'ye, bu sefer Hollandalı Redevco Beş Emlak Geliştirme ınşaat adlı şirkete satmıştır. ÖİB bu satıştan 17 gün sonra 1 Mayıs 2007'de mahkemeye başvurur.
Sonra ne oldu, dâvâ şimdi hangi aşamada hala bilinmemektedir ?
B) Konuya ikinci bir kaynaktan bir daha: Manisa Pamuklu Mensucat özelleştirmesi ile ilgili. Sayın Prof. Dr. Mustafa Aysan “Bir Özelleştirme Olayı” adlı yazısında [Radikal, 16.5.2007] Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın bu özelleştirmesini şöyle eleştiriyor:
“Çalışanı, üretimi, içinde bulunduğu topluma katkılarıyla ünlenmiş bir işletmenin, 'özelleştirme' adı altında yok edilmesi, hüzün vericidir. Çağdaş işletmecilikte, çalışan işletmeleri, kârlı ve verimli işletmeler olarak çalıştırmanın ve özelleştirmenin bin bir türlü yolu vardır. Toplumumuza büyük katkılarda bulunmuş işletmelerin, hangi yüksek ideallerle olursa olsun yıkılması, katlanılabilecek bir maliyet, kâr amacıyla tenezzül edilebilecek ve toplum olarak hoş görülebilecek bir davranış biçimi değildir.
C) Manisa Pamuklu Mensucat A.Ş. değeri 47.7 milyon YTL olan bir tesisi, değerinin çok altında bir bedele, 4.5 milyon YTL’ye satılmıştır.
A) Manisa’da Sümerbank’a ait Pamuklu Mensucat’ın özelleştirilmesi trajik öykü oluşturmaktadır. Merkez sağ ya da merkez sol partili 47 işadamı; Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın yüksek himayesinde, AKP’li Belediye Başkanı Bülent Kar’ın koordinatörlüğünde bir araya gelerek, Manisa Ortak Girişim Grubu Aş (Manisa OGG) adlı bir şirket kuruyorlar.
Sermayenin yüzde 99.99'u Sümer Holding'e (Sümerbank) ait olan Manisa Pamuklu Mensucat A.ş. 8.9.2003'te Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca (ÖYK) özelleştirme kapsamına alınmıştı. Fabrika 2004’de kapatılıyor. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 13.6.2005 tarihli ÖYK kararına dayanarak, fabrikayı 2005'te Manisalı işadamlarının yukarda adı geçen Ortak Girişim Grubu'na (OGG) 3 milyon 751 bin dolara (4.5 milyon YTL’ye) satıyor. Daha sonra Manisa İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin resen oluşturduğu bilirkişi heyeti, toplam tesis değerinin 47.7 milyon YTL olduğu yönünde görüş bildirecektir! Başka bir deyişle ÖİB 48 milyon YTL’lik tesisi, Manisalı iş adamlarına 4.5 milyon YTL’ye, 10’da 1 fiyata satmaktadır !
Bu arada Manisalı patronlar Ortak Girişim Grubu, yapılacak özelleştirmeyi yetkililere ve kamuoyuna hoş göstermek, yağlı ticareti bir an önce gerçekleştirmek için Pamuklu Mensucat’ın arazilerine iş merkezleri, sosyal tesisler kuracakları, 500 kişiye istihdam yaratacakları propagandası yapıyorlar. Tabiî, sonunda başarıyorlar ve özelleştirme gerçekleşiyor. Satıştan kısa bir süre sonra Manisa OGG, 90 dönümlük fabrika arsasının 55 dönümünü, 18,5 milyon YTL’ye alışveriş merkezi yapılmak üzere TESCO-KİPA'ya satıyor! Bir kamu tesisinin arsaları dahil tamamı 4,5 milyon YTL’ye özel şahıslara satılıyor; alınan arsanın sadece bir kısmı, bu kez 18,5 milyon YTL’ye başka bir şirkete satılıyor! Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın yüksek himayesinde, ÖİB’nın korumasında sağ ve sol partilerden 47 patron! Bunların oluşturduğu şirket, Manisa Ortak Girişim Grubu AŞ!...
Çok geçmeden satışa karşı dava açılır ve hukukî süreç başlatılır. Danıştay'dan ÖİB kararının iptali istenir. Danıştay 13'üncü Dairesi'nin, “yürütmenin durdurulması” talebini reddetmesinin ardından, dosya Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu’na intikal eder. Nihayet bu Kurul, arsanın ucuza satıldığını, ihalenin açıklık ilkelerine uymadan yapıldığını belirterek dosyayı 13'üncü Daire'ye geri gönderir. Bu arada TESCO-KİPA arsayı satın almaktan vazgeçmiştir; Dâvâ düşmüştür. Dosya artık Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun önündedir. Kurul 16 Mart 2007 tarihli raporunda usulsüzlük iddialarını yerinde görür ve fabrikanın OGG'ye devrini öngören 13. 6. 2005 tarihli ÖYK kararını iptal eder. Başbakanlık 6 Nisan 2007'de ÖİB'ye Pamuklu Mensucat hisselerinin geri alınması talimatını verir. OGG hakkında da vergi incelemesi başlatılır. Ancak ÖİB Başbakanlık'tan gelen talimatı uygulamaz, bekletir. Bu arada 13 Nisan 2007'de Manisa OGG, 92 bin 241 metrekare arsayı 46,5 milyon YTL'ye, bu sefer Hollandalı Redevco Beş Emlak Geliştirme ınşaat adlı şirkete satmıştır. ÖİB bu satıştan 17 gün sonra 1 Mayıs 2007'de mahkemeye başvurur.
Sonra ne oldu, dâvâ şimdi hangi aşamada hala bilinmemektedir ?
B) Konuya ikinci bir kaynaktan bir daha: Manisa Pamuklu Mensucat özelleştirmesi ile ilgili. Sayın Prof. Dr. Mustafa Aysan “Bir Özelleştirme Olayı” adlı yazısında [Radikal, 16.5.2007] Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın bu özelleştirmesini şöyle eleştiriyor:
“Çalışanı, üretimi, içinde bulunduğu topluma katkılarıyla ünlenmiş bir işletmenin, 'özelleştirme' adı altında yok edilmesi, hüzün vericidir. Çağdaş işletmecilikte, çalışan işletmeleri, kârlı ve verimli işletmeler olarak çalıştırmanın ve özelleştirmenin bin bir türlü yolu vardır. Toplumumuza büyük katkılarda bulunmuş işletmelerin, hangi yüksek ideallerle olursa olsun yıkılması, katlanılabilecek bir maliyet, kâr amacıyla tenezzül edilebilecek ve toplum olarak hoş görülebilecek bir davranış biçimi değildir.
C) Manisa Pamuklu Mensucat A.Ş. değeri 47.7 milyon YTL olan bir tesisi, değerinin çok altında bir bedele, 4.5 milyon YTL’ye satılmıştır.
Manisa Pamuklu Mensucat
özelleştirmesinde Milletimize ve Devletimize hangi zararlar verdiği zararlar: Arsa
spekülasyonu, ekonomik yolsuzluk (soygun, rant yaratma, kayırma), görevi kötüye
kullanma, usulsüzlük, halkın malını gasp, kamu kaynaklarını özel sektöre peşkeş
çekme, üretim kaybı. v.s
SÜMERBANK ÖZELLEŞTİRMELERİ:
SÜMERBANK ÖZELLEŞTİRMELERİ:
1987 yılında özelleştirme
kapsamına alınan Sümerbank, Cumhuriyetimizin övünç kaynağı, dev bir
kuruluşumuzdu: 500’e yakın mağazası, 41 fabrikası ve 43 banka şubesi vardı! O
tarihten günümüze kadar bu dev yapıt parça parça satıldı, parça parça yok
edildi!
Sümerbank İzmir Basma Sanayi Alsancak’ta bulunan bu fabrikada da söz konusu problemler yaşanmıştır. Söz konusu fabrika 2000 yılında kapatılıyor, 2002’de İl Özel İdaresi’ne devrediliyor, sözde eğitim kampusü yapılmak üzere.Aradan çok geçmiyor, Tarihî değeri olan makinelerin büyük bölümü çalınıyor, geri kalanı hurdalık haline geliyor..
Genç ve yoksul Cumhuriyet 1933 yılında Sümerbank’ı kurdu. Ekonomi onu yaratan unsurda, halkta temelleniyor ve gücünü yine halka bırakıyordu. Ülke halkı kendi yarattığı kuruluşla basmayı, diviti, kefen bezini, patiskayı öğrendi. Doğru düzgün “iskarpin” giydi. Sümerbank’ın adı bu toprakların ilk uygarlıklarından geliyordu. O yalnızca halk için üretim yapılmıştı. Çocukluğumuzun ayakkabıları, çantaları, kıyafetleri annelerimizin özenle seçtiği kumaşlar, evlerimizin eşyalarını üretmişti orada bu ülkenin insanları. Sümerbank işinde o kadar ilerledi ki fabrikalarının deneyimine ve kadrosuna dayalı olarak, o meşhur, “özel” sektörümüz iplik, dokuma ve tekstille giyim sanayinde gelişme imkânını buldu. Sümerbank’ın ülke genelinde tekstilden demir-çeliğe üretim, araştırma ve geliştirme yapan 56 tesisi vardı. Bu tesislerde 62 bin kişi çalışıyordu. Ülke halkı kendi ürettiğini ülkesiyle paylaşıyordu. Ne var ki bütün bu tesisler yok pahasına satıldı. Koskoca ekonomik işletmeler, bu özelliklerinin dışında, yalnızca gayrimenkul değerine satıldı. Sümerbank çatısı altında gerçekleşen yılların birikimi yatırımları, makineleri, yetişmiş insan gücü, pazarı yok oldu
Yapılan özelleştirme öylesine büyük sorunlar yaratmış ki hükümet geri adım atmak, satılan tesisi sıfırdan başlayarak yeniden kurmak zorunda kalmıştır. Söz konusu tesis Et ve Balık Kurumu... Prof. Dr. Tümer Uraz’ın yazısından [Tarım Kuruluşlarımız Geri Gelir mi? Cumhuriyet Tarım, 12.12.2006] özetliyorum.
1952 yılında "ülke hayvancılığının ve besiciliğini geliştirmek" amacıyla oluşturulan Et ve Balık Kurumu "Devlet etle, sütle uğraşmaz" gibi saçma sloganlar ve Batı’nın etkisi altında, ama Türkiye'nin gereksinimi ve koşulları göz önüne alınmadan 1992'de özelleştirilmişti. Kurum, geçen süre içinde kendi amacına uygun olarak ülkenin en ücra köşesinden büyük kentlerine kadar 40'a yakın tesis -içme sütü, yoğurt, peynir ve tereyağı fabrikaları- kurmuş bulunuyordu. Bunun sonucunda da açıldığı her yörenin hayvancılığını geliştirmiş, süt üretimini artırmıştı. Ülkemizin süt üretimi bakımından bu gün geldiği noktada, SEK'in büyük payı vardır. Ne var ki 40 yılda kurulmuş olan bütün bu mağazalar, tesisler, arsalar "yok pahasına" elden çıkarıldı. Ekonomimiz bundan çok büyük zararlar gördü. Öyle bir noktaya gelindi ki sonunda geri adım atılması kaçınılmaz oldu. Et ve Balık Kurumu (E.B.K) yeniden Türk halkının hizmetine sokuldu.
Yapılan işin ne kadar sakat olduğu, 10 yıl gibi kısa bir süre içinde anlaşıldı. Piyasalarda dolaşan denetimsiz et ürünleri, sınırlardan geçen kaçak hayvan ve etler sonunda yetkililerin akıllarını başlarına toplamalarına yardımcı oldu. Ekim 2005'de Resmi Gazete'de yayınlanan kararla E.B.K. yedi işyeri ile geri döndü. Oysa özelleştirilmeden önce kurumun (arsalarıyla birlikte) 28 et kombinası, 2 tavuk kombinası, 1 et mamulleri üretim tesisi ve çeşitli bölgelerde soğuk hava depoları, frigofrik TIR filosu bulunuyordu (www.ebk.gov.tr).
Devletin bu alana yeniden girmiş olmasında büyük yarar var. Çünkü etin desteklenmesi suretiyle süt daha fazla değerlendirilecektir. Bundan başka son 10-15 yıl içinde istenilen hız ve düzeyde gelişmeyen "Süt Endüstrisi" için Devlet öncülük ve öğreticilik işlevini yerine getirebilecektir. Her zaman yüksek düzeylerde seyreden süt ve ürünlerinin fiyatlarında istikrar sağlanacak, toplumun et ve süt gibi yaşamsal besinlere ulaşması daha olanaklı kılınacaktır.
Elden çıkarılan Et ve Balık Kurumu’nun tesisleri, bu kuruluşların arsaları ne oldu sorgulanmalıdır?
SONRADAN YAPILACAK ÖZELLEŞTİRMELER :
Ekonomiden sorumlu Başbakan
Yardımcısı Mehmet Şimşek, Maliye Bakanı Naci Ağbal ve Kalkınma Bakanı
Lütfi Elvan, 2018-2020 yıllarını kapsayan “Yeni Orta Vadeli Program”ı (OVP)
açıkladı.
OVP'de bir çok sektörü yakından
ilgilendiren kararlar var.
Ama bunlar arasında bizim en
çok dikkatimizi çeken tarım ve gıda sektörünü çok yakından ilgilendiren özelleştirme
hedefleri.
Maliye Bakanı Naci Ağbal,
özelleştirme uygulamalarına program döneminde de devam edeceklerini ve
önümüzdeki yıl için özelleştirme geliri hedefinin 10 milyar lira olduğunu
söyledi.
Ağbal, 2019 ve 2020 yılları
için de 10'ar milyar liralık özeleştirme hedeflediklerini vurguladı.
Türkiye Şeker Fabrikaları'na bağlı fabrikalardan
önceliklendirme yaparak özelleştirmelere devam edeceklerini kaydeden
Ağbal, özelleştirme programını hızlandırmayı planladıklarını dile getirdi.
Peki bu sektör açısından ne
anlama geliyor?
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.
stratejik önemde bir işletme ve özellikle şeker sektörü açısından kritik bir
pozisyonda.
İktisadi bir devlet teşekkülü
konumundaki Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. pancardan şeker üreten ve bu
sektörde yüzde 50'den fazla paya sahip bir kuruluş.
Bugün itibariyle 25
şeker fabrikası, 4 alkol fabrikası, 2
Makine fabrikası, 1 Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası, 1
Tohum İşleme Fabrikası ve
1 Araştırma Enstitüsü'ne sahip olan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin yurt
çapında kurduğu 150'den fazla bölge şefliği ve 300'ün üstünde pancar alım
merkezi bulunuyor.
Şirketin bir de yurt dışı
yatırımı söz konusu...
1996 yılında yapımına başlanan
ve 1998'de tamamlanarak günde 3 bin ton pancar işleme kapasitesine sahip Özbekistan Horezm Şeker Fabrikası'nda
yüzde 53,7 paya sahip olan Türkşeker, herhangi bir şirket değil.
2016 yılında İSO 500 sıralamasında
21'inci sırada yer alan kuruluşun geçen yılki net satış rakamı 3,6 milyar
lirayı aşıyor.
9 bin kişiye istihdam yaratan
şirketin aktif toplamı ise 3 milyar 861 milyon lira seviyesinde.
Sadece bu açıdan baktığınızda
bile Türkşeker'in özelleştirilme kararı sektördeki bir çok dengeyi de ciddi
biçimde değiştirebilir.
Ama asıl mesele “Bundan sonraki dönemde Türkiye'nin
şeker ihtiyacının karşılanmasında pancar mı ön planda olacak yoksa mısır şurubu
mu?“ sorusuna verilecek yanıt.
Ve bu sorunun cevabı Türkiye
Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin özelleştirme kararı ve sürecinde yatıyor.
Cevaptan çıkacak sonuç da
Türkiye'de pancar üretiminin kaderini ve Türkiye'nin bu alandaki politikasını
belirleyecek.
Başlıkta bahsettiğimiz denge
de tam burada yatıyor...
"BU KONUYU 40 KERE DÜŞÜNMEMİZ
LAZIM"
Hatırlarsanız 20 Eylül 2016'da Maliye
Bakanı Naci Ağbal'ın bu konuda çok önemli bir açıklaması vardı.
Aynen aktaralım...
Ağbal,
"Şeker sektörünün
özelleştirilmesi, özelleştirme programında olan birçok şirketin
özelleştirilmesinden çok farklı. Benim kanaatim bu... Yani TÜPRAŞ'ı
özelleştirebilirsiniz, orada bir şirket var. Mega bir üretim fabrika ortamı
var. Onun altında tarım üreticisi yok. Türk Telekom'u
özelleştirebilirsiniz ama iş, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine
geldi mi bu konuyu 40 kere düşünmemiz lazım"
diyerek meselenin ne kadar hassas olduğuna vurgu yapmıştı.
Aslına bakarsanız Türkiye Şeker
Fabrikaları'nın özelleştirme süreci yeni değil.
Daha önce de zaman zaman
gündeme gelmiş ve sonra rafa kaldırılmıştı.
Şimdi yeniden gündemimize
girdi.
Biz de tıpkı Maliye Bakanı
Ağbal gibi şeker sektöründe özelleştirmenin çok kritik ve stratejik önemde
olduğunu düşünüyoruz. 40 değil belki 140 kez düşünülmesi gerektiğini savunuyoruz.
Neden mi?
Nişasta bazlı şeker çıkmadan
önce Türkiye’de yaklaşık 20 milyon ton şeker pancarı üretimi
gerçekleştirilirken, bugün üretim 3 milyon ton azalarak 17 milyon tonlara
gerilemiş durumda.
Bildiğiniz üzere uzun zamandır
sektörde önemli bir tartışma konusu var.
Nişasta bazlı şeker kotasının artırılması noktasında
yoğun faaliyet gösteren sanayiciler bir tarafı temsil ederken, diğer tarafta
ise pancardan şeker üreten bir sanayi kesimi var.
Türkiye’de şeker sektörü
bünyesinde 7 tane pancar şekeri üreticisi ve 5 nişasta bazlı şeker üreticisi
olmak üzere birbirine rakip 12 şirket faaliyet gösteriyor.
Sektörde ayrıca kota hakkı
bulunmayan ve kota tahsis edilmeyen 5 adet nişasta bazlı şeker üreten
şirket bulunuyor. Söz konusu şirketlerin de yıllık toplam üretim kapasitesi
yaklaşık 350 bin ton ve üretimlerinin tamamı ihraç ediliyor.
Türkiye'de 2016/2017 dönemine
ait pancar şekeri üretim kotası 2 milyon
500 bin ton iken izoglukoz
(NBŞ) kotası ise 265 bin ton seviyesinde.
Sektörün denetimi noktasında
önemli bir misyonu bulunan Şeker Kurulu'na ise 1
yılı aşkın süredir atama yapılmıyor.
Haliyle de sektörde üretim ve
mevcut kotalar kontrol edilemiyor.
Şeker piyasasında bir başı boşluktan bahsedersek yanlış olmaz.
Bir tarafta pancar şekeri üretiminin maliyet ve satış fiyatına
yönelik tartışmalar ile atıl kapasite iddiaları sürerken, öte yanda kamuoyunda
nişasta bazlı şekerin (mısır şurubu) sağlık üzerindeki etkileri tartışılıyor ve
kaygılar dile getiriliyor.
Gelelim işin ekonomik boyutuna...
Pancardan elde edilen şeker
sektörünün Türkiye'de 3 milyar doları aşan bir katma değer yarattığı
hesaplanıyor. (Bakınız Mustafa Kemal Bektaş- Şu NBŞ Nişasta Bazlı Şeker
Dedikleri)
Türkiye'nin
yıllık şeker ihtiyacı yaklaşık 3 milyon ton civarında iken
şeker pancarı fabrikaları yılda yaklaşık 2,3 milyon ton üretim yapıyor. Yaklaşık 350
bin çiftçi ailesi bu
işten ekmek yiyor.
Şeker-İş Sendikası Genel
Başkanı İsa Gök,
burada önemli bir noktaya dikkat çekerek, “Buna rağmen stok kalıyor. Geriye
kalan ihtiyaç başka yollarla ikame ediliyor. Bu hem ekonomik hem sağlık
açısından konuşulması gereken bir konu" diyor.
Türkşeker'in
özelleştirilmesinin uzun zamandır programda olduğunu belirten Gök, “Dünyada
şeker fabrikalarının özel şahıslar için özelleştirildiği vaki değil. Bu noktada
yanlış bir karar alınmaması lazım” diyor.
Gök, şeker fabrikalarının
dünyadaki yapılarının iyi analiz edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Dünyada şeker fabrikalarının kooperatifler eliyle yönetildiğine dikkat
çeken Gök, özelleştirme yerine devletin ve üreticinin içinde olduğu bir
model geliştirilmesinin daha faydalı olacağını savunuyor. Şeker konusu öylesine, herhangi bir konu değil... Kendi içinde bir çok dengesi var...
Bir yazıda tamamını anlatmak
güç olsa da biz özetini yazmaya çalıştık.
Sadece sektörü değil 80 milyon tüketiciyi de yakından ilgilendiren
bu konu oldu, bittiye getirilmemeli... Üzerinde çok konuşulması ve
tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.
Özetle son dönemde özelleştirme
kapsamında kamuya ait 6 şeker fabrikası, “Özelleştirme İdaresi” tarafından
satışa çıkarıldı. Bunlar Turhal, Çorum, Kastamonu, Çarşamba, Yozgat ve Kırşehir
fabrikaları. 19 Kasım’a kadar teklif toplanıyor.
Pancar üreticileri ve Pancar
Kooperatifleri Birliği Pankobirlik, “özelleştirme şeklinin yanlış olduğunu,
pancar ve şeker üretimini olumsuz etkileyeceğini” iddia ediyor.
Pankobirlik’in görüşü şu:
(1) Kamunun 25 şeker fabrikası var. Bunların birim maliyetleri farklı. Sadece 12 fabrikanın birim maliyeti satış fiyatının üzerinde. Kâr oranı yüksek olanlardan 6 fabrika satışa çıkarılıyor. Kamunun elinde kalanlar sorun yaratacak.
(2) Bundan önce özelleştirilen Et Balık Kurumu, Süt Endüstri Kurumu fabrikalarını satın alanlar fabrikaları kapattı. Binaları ve arsaları başka amaçla kullandı. Şeker fabrikaları çok amaçlı tesislerdir. Bunları alanlar bir süre sonra kapatırsa, bölgedeki pancar üreticileri, hayvan yetiştiricileri, bölge ekonomisi perişan olur.
(3) Şeker pancarı işletmeciliği ile şeker üretimi birbirine bağlıdır. AB’de şeker fabrikalarının yüzde 60’ı, ABD’de tamamı pancar üreticileri kooperatifleri tarafından işletilmektedir.
(4) Çözüm, kamu şeker fabrikalarının işletme haklarının Pankobirlik’e devredilmesi, üreticinin kendi fabrikalarını işletmesidir.
Türkiye’de 31 şeker fabrikası var. Bunların 25’i Türkşeker’e (kamuya) ait. 5’inin sahibi Pancar Üreticileri Kooperatifi Birliği (Pankobirlik). Birinde Pankobirlik ve özel sektör ortaklığı var. İki fabrika da inşa halinde.
Devletin cumhuriyetin ilk yıllarında kurduğu Alpullu, Uşak, Eskişehir ve Turhal şeker fabrikaları hem tüketimi karşıladı hem de bulundukları çevreye sosyal ve ekonomik hareket getirdi. Çiftçiye modern tarımı öğretti.
Demokrat Parti 1950’den sonra sermayenin tabana yayılmasını sağlamak için, pancar üreticilerinin kuracakları kooperatiflerle her ilde bir şeker fabrikası politikasını benimsedi.
Çiftçi ortaklığıyla kooperatiflerin kurduğu şeker fabrikalarını önceleri kooperatifler adına Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. işletti. Sonra kooperatif fabrikalarının yönetimi Pankobirlik’e devredildi.
5 fabrikada % 40 üretim
Şimdilerde Pankobirlik, Adapazarı, Amasya, Boğazlıyan, Çumra, Kayseri ve Konya fabrikalarında Türkiye’deki toplam pancar şekeri üretiminin yüzde 40’ına yakın kısmını gerçekleştiriyor. Son kampanya döneminde Pankobirlik 835 bin ton, kamu fabrikaları 1.161 bin ton şeker üretti.
Pankobirlik 1991 yılında fabrikaların yönetimini devraldığından bu yana fabrikalardaki günlük pancar işleme kapasitesini 15.5 bin tondan 50 bin tona, yıllık pancar işleme kapasitesini 2.5 milyon tondan 7.5 milyon tona, şeker üretimini 200 bin tondan 850 bin tona yükseltti. Yeni yatırımlarla kapasiteyi, verimi, kaliteyi artırdı.
Türkiye’de yaklaşık 450 bin aile pancar üretiyor. 1990’lı yılların sonunda yılda 2.7 milyon ton pancar üretilirdi. Şimdilerde pancar üretimi kotaya tabi. Her üretici istediği yerde istediği kadar pancar üretemiyor. 2008 yılında pancar üretimi 15.5 milyon tona geriledi. Şeker üretimi 2.1 milyon ton oldu.
(1) Kamunun 25 şeker fabrikası var. Bunların birim maliyetleri farklı. Sadece 12 fabrikanın birim maliyeti satış fiyatının üzerinde. Kâr oranı yüksek olanlardan 6 fabrika satışa çıkarılıyor. Kamunun elinde kalanlar sorun yaratacak.
(2) Bundan önce özelleştirilen Et Balık Kurumu, Süt Endüstri Kurumu fabrikalarını satın alanlar fabrikaları kapattı. Binaları ve arsaları başka amaçla kullandı. Şeker fabrikaları çok amaçlı tesislerdir. Bunları alanlar bir süre sonra kapatırsa, bölgedeki pancar üreticileri, hayvan yetiştiricileri, bölge ekonomisi perişan olur.
(3) Şeker pancarı işletmeciliği ile şeker üretimi birbirine bağlıdır. AB’de şeker fabrikalarının yüzde 60’ı, ABD’de tamamı pancar üreticileri kooperatifleri tarafından işletilmektedir.
(4) Çözüm, kamu şeker fabrikalarının işletme haklarının Pankobirlik’e devredilmesi, üreticinin kendi fabrikalarını işletmesidir.
Türkiye’de 31 şeker fabrikası var. Bunların 25’i Türkşeker’e (kamuya) ait. 5’inin sahibi Pancar Üreticileri Kooperatifi Birliği (Pankobirlik). Birinde Pankobirlik ve özel sektör ortaklığı var. İki fabrika da inşa halinde.
Devletin cumhuriyetin ilk yıllarında kurduğu Alpullu, Uşak, Eskişehir ve Turhal şeker fabrikaları hem tüketimi karşıladı hem de bulundukları çevreye sosyal ve ekonomik hareket getirdi. Çiftçiye modern tarımı öğretti.
Demokrat Parti 1950’den sonra sermayenin tabana yayılmasını sağlamak için, pancar üreticilerinin kuracakları kooperatiflerle her ilde bir şeker fabrikası politikasını benimsedi.
Çiftçi ortaklığıyla kooperatiflerin kurduğu şeker fabrikalarını önceleri kooperatifler adına Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. işletti. Sonra kooperatif fabrikalarının yönetimi Pankobirlik’e devredildi.
5 fabrikada % 40 üretim
Şimdilerde Pankobirlik, Adapazarı, Amasya, Boğazlıyan, Çumra, Kayseri ve Konya fabrikalarında Türkiye’deki toplam pancar şekeri üretiminin yüzde 40’ına yakın kısmını gerçekleştiriyor. Son kampanya döneminde Pankobirlik 835 bin ton, kamu fabrikaları 1.161 bin ton şeker üretti.
Pankobirlik 1991 yılında fabrikaların yönetimini devraldığından bu yana fabrikalardaki günlük pancar işleme kapasitesini 15.5 bin tondan 50 bin tona, yıllık pancar işleme kapasitesini 2.5 milyon tondan 7.5 milyon tona, şeker üretimini 200 bin tondan 850 bin tona yükseltti. Yeni yatırımlarla kapasiteyi, verimi, kaliteyi artırdı.
Türkiye’de yaklaşık 450 bin aile pancar üretiyor. 1990’lı yılların sonunda yılda 2.7 milyon ton pancar üretilirdi. Şimdilerde pancar üretimi kotaya tabi. Her üretici istediği yerde istediği kadar pancar üretemiyor. 2008 yılında pancar üretimi 15.5 milyon tona geriledi. Şeker üretimi 2.1 milyon ton oldu.
Şimdi Özelleştirelecek Şeker Fabrikalarının
pörtföy yapısını inceleyelim:
ŞİRKET ADI
|
TÜRKİYE ŞEKER FABRİKALARI A.Ş.
|
ŞİRKET ADRESİ
|
MİTHATPAŞA CAD. NO: 14 06100
YENİŞEHİR / ANKARA
|
ŞİRKET TEL /
FAX
|
TEL: 0 312 458 55 01
FAX: 0 312 458 55 13
|
GENEL MÜDÜR V.
|
Ergin İÇENLİ
|
FAALİYET ALANI
|
ŞEKER VE ŞEKERİN YAN ÜRÜNLERİ OLAN
KÜSPE, MELAS ÜRETİMİ İLE ALKOL VE
MAKİNE – TESİS ÜRETİMİ
|
KAPSAMA ALINMA
|
20.12.2000
|
PROGRAMA ALINMA
|
12.08. 2008
|
|
|
SERMAYE
(23.01.2017)
|
TOPLAM 2.500.000.000.-(
TL )
ÖDENMİŞ
2.367.840.728.-( TL )
ÖDENMEMİŞ
132.159.272.-( TL )
|
SERMAYE DAĞILIMI (%)
(23.01.2017)
|
T.C. BAŞBAKANLIK ÖZELLEŞTİRME
İDARESİ BŞK. % 100
|
NET SATIŞLAR
|
(30.09.2015) 2.645.783.-(
BİN TL )
(31.12.2015) 3.526.662.-( BİN TL ) (30.09.2016) 2.290.350.- ( BİN TL) |
KAR / ZARAR
|
(30.09.2015)
147.943.-( BİN TL )
(31.12.2015) -100.279.-( BİN TL ) (30.09.2016) -17.496.-( BİN TL ) |
2016 - 2017
KAMPANYA BİLGİLERİ
(23.01.2017)
|
ÜRETİLECEK.(BED. ÖD.) PANCAR MİK.
(TON) 11.369.000
İŞLENEN PANCAR MİKTARI (TON)
9.756.400
ÜRETİLEN ŞEKER MİKTARI (TON)
1.307.758
ÜRETİLEN MELAS MİKTARI (TON)
428.498
|
PAZAR PAYI
(Pancar Kotasına Göre)
|
% 57
|
TOPLAM PERSONEL SAYISI
(20.01.2017)
|
MEMUR VE SÖZLEŞMELİ PERSONEL
1.730
DAİMİ İŞÇİ
5.512
GEÇİCİ İŞÇİ
3.013
TOPLAM
10.255
|
ÜRETİM BİRİMLERİ
|
25 ŞEKER FABRİKASI
5 MAKİNA FABRİKASI
1 ELEKTROMEKENİK
AYGITLAR FAB.
1 TOHUM FABRİKASI
1 ŞEKER ENSTİTÜSÜ
|
MEVCUT
ÖZELLEŞTİRME STRATEJİSİ
|
Özelleştirme Yüksek Kurulu
(ÖYK)’nun 12.08.2008 tarihli ve 2008/50 sayılı Kararı ile Türkşeker
Şeker Fabrikalarının Coğrafi Bazlı Portföy Grupları halinde “Satış” yöntemi
ile özelleştirilmesine karar verilmiş
ve
Portföy Grupları;
PORTFÖY-A : Kars, Erciş, Ağrı, Muş,
Erzurum,
PORTFÖY-B : Elazığ, Malatya, Erzincan,
Elbistan,
PORTFÖY-C :Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat,
Çorum, Çarşamba,
PORTFÖY-D : Bor, Ereğli, Iılgın,
PORTFÖY-E: Uşak, Alpullu, Burdur, Afyon,
Susurluk (Susurluk
, ÖYK’nın 20.11.2008 tarihli ve 2008/65 sayılı Kararı ile bu portföye ilave
edilmiştir.)
PORTFÖY-F : Eskişehir, Ankara
şeklinde belirlenmiştir.
|
ÖZELLEŞTİRME ÇALIŞMALARINDA SON DURUM
|
- Pancar
çiftçisi ile çalışanların mağduriyetine yol açmayacak, tüm paydaşlar arasında
sosyal konsensüs sağlayacak ve sektörün gelecekte rekabetçi bir yapıyla
varlığını sürdürebilmesine imkan verecek yeni bir özelleştirme modelinin
belirlenmesine yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.
- ÖYK’nın 21.11.2016 tarihli ve 2016/67 sayılı Kararı ile Türkşeker’in özelleştirme işlemlerinin 31.12.2018 tarihine kadar tamamlanmasına karar verilmiştir. |
T.Şeker
Kurumu şeker sanayinin yıllık iş hacminin 3.7 milyar dolar olduğunu tahmin
ediyor.
Şeker
pancarı
|
|
|
|
|
ekim ve
üretimi
|
|
|
|
|
YILLAR
|
PANCAR
EKEN ÇİFTÇİ
|
ÜRÜN
TAŞIYAN
|
ÜRETİLEN
(BEDELİ ÖDENEN)
|
ORTALAMA
|
|
SAYISI
(ADET)
|
ALAN (HA)
|
PANCAR
(BİN TON)
|
VERİM
(TON/HA)
|
1997
|
450.215
|
466.652
|
18.425
|
39,48
|
1998
|
492.495
|
500.951
|
22.060
|
44,04
|
2008
|
209.115
|
320.731
|
15.488
|
48,29
|
2009
|
187.937
|
323.970
|
17.275
|
53,32
|
Pancar
şekeri üretimi
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
2002/03
|
2003/04
|
2004/05
|
2005/06
|
2006/07
|
2007/08
|
2008/09
|
2009/10
|
Toplam
Üretim (Bin ton)
|
2.157
|
1.762
|
1.940
|
2.070
|
1.845
|
1.708
|
2.152
|
2.531
|
Ortalama
Satış Fiyatı (TL/Kg)
|
1.26
|
1.43
|
1.56
|
1.45
|
1.51
|
1.62
|
1.72
|
1.78
|
Nişasta
bazlı şeker üretimi
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
2002/03
|
2003/04
|
2004/05
|
2005/06
|
2006/07
|
2007/08
|
2008/09
|
2009/10
|
İhraç
Amaçlı Dahil Toplam Üretim* (bin ton)
|
394
|
366
|
433
|
415
|
440
|
411
|
418
|
515
|
Pörtföy yapısını
incelediğimiz Türkiye Şeker Fabrikaları
ile ilgili Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu, Malatya, Erzincan,
Elazığ, Elbistan, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba şeker
fabrikalarının özelleştirilmesi için ihale açılacağını açıklıyor.
Bu 10 şeker
fabrikasının varlık satışı yöntemiyle özelleştirileceği bildirildi.
Özelleştirmeler için
hazırlanan şartnamelerde, şeker fabrikalarının daha önceki özelleştirme
ihalelerinde Danıştay'ın iptal kararındaki gerekçelerin dikkate
alındığı belirtiliyor.
Yatırımcılara Şeker
Kurulu tarafından belirlenecek kotalar çerçevesinde, beş yıl boyunca yerli
pancardan şeker üretimi şartı getirildiği. Şeker Kurulu tarafından her
fabrikanın pancar ekim
alanlarından 5 yıl süre ile üreticilerin pancar alımını sürdürecekleri
hatırlatılıyor.
Özelleştirme İdaresi
2009 yılı sonunda 6 şeker fabrikasını satışa çıkarmıştı. Bunlar Turhal, Çorum,
Kastamonu, Çarşamba, Yozgat ve Kırşehir fabrikaları idi. O tarihte, Pancar
Üreticileri ve Pancar Kooperatifleri Birliği (Pankobirlik), "özelleştirme
şeklinin yanlış olduğunu, pancar ve şeker üretimini olumsuz
etkileyeceğini" iddia ederek özelleştirmeye karşı tavır almıştı.
Türkiye'de pancar ve
şeker üretimi kotaya tabi. Kotayı T.Şeker Kurumu belirliyor.
Son verilere göre, 323
bin hektarda 187 bin çiftçi 17 milyon ton pancar üretiyor.
Şeker fabrikalarının
2009 yılında 2.5 milyon ton, 2010 yılında 2.2 milyon ton şeker ürettikleri
belirtiliyor. Mısırdan mısır şurubu üreten 6 tesisin 2010 yılı üretimi 515 bin
ton.
Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı (ÖİB) 14 şeker fabrikasının satış yöntemiyle özelleştirilmesi için
ihale açtı. Nisan ayında yapılacak ihaleler için teminat tutarları da açıklandı
Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı (ÖİB) 14 şeker fabrikasının satış yöntemiyle özelleştirilmesi için
ihale açtı; ihaleler Nisan ayında yapılacak.
Resmi
Gazete'nin bugünkü sayısında yer alan ilana göre Türkiye Şeker Fabrikası AŞ'ye
ait 14 şeker fabrikasından Bor, Çorum, Kırşehir ve Yozgat fabrikalarının
ihalesi 3 Nisan'a, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu ve Turhal fabrikaları
için 11 Nisan'a, Afyon, Alpullu, Burdur, Elbistan ve Muş fabrikaları için 18
Nisan'a kadar teklif verilebilecek.
Şartname
bedeli 10 bin lira olarak belirlenirken, geçici teminat tutarları ayrı ayrı
olmak üzere; Erzincan, Erzurum, Kastamonu, Alpullu, Elbistan ve Muş fabrikaları
için 3 milyon TL, Bor, Kırşehir, Yozgat ve Burdur fabrikaları için 4 milyon TL,
Çorum, Ilgın, Turhal ve Afyon fabrikaları için 5 milyon TL olarak belirlendi.
İhalelere
gerçek ve tüzel kişiler ile yatırım fonları ve ortak girişim grupları
katılabilecek. Pazarlık usulü ile gerçekleştirilecek ihaleler, pazarlık
görüşmesine devam edilen teklif sahiplerinin katılımı ile yapılacak açık
artırma suretiyle sonuçlandırılabilecek.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı tarafından ihale ve mevcut personele ilişkin yapılan
açıklama şöyle:
Çalışanların
haklarının korunması sağlanmıştır.
Bu
çerçevede;
1-
Özelleşecek Fabrikalarda Çalışan Memurlara tanınan imkanlar/seçenekler:
-
Diledikleri taktirde Türkşeker’e ait diğer fabrikalarda çalışmaya devam
edeceklerdir.
-
Arzu ederlerse tüm özlük hakları korunarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
nakil olacaklardır.
-
Ayrıca talep etmeleri halinde özelleştirilen fabrikalarda yeni yatırımcılar ile
çalışabileceklerdir.
2-
Özelleşecek Fabrikalarda Çalışan Daimi ve Geçici İşçilere tanınan
imkanlar/seçenekler:
-
Talepleri halinde Emeklilik hakkını henüz elde etmemiş olanlar Türkşekerin
diğer fabrikalarında çalışmaya devam edeceklerdir.
-
Dileyen İşçiler ilgili mevzuat çerçevesinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
yılda 12 ay çalışma hakkıyla istihdam edileceklerdir.
-
Özelleştirilen fabrikalarda çalışmaya devam etmek isteyenler Türkşeker
tarafından tüm yasal hakları ödendikten sonra Alıcı ile çalışmaya devam
edebilecek daha sonraki dönemde emeklilik hakkını kazanmadan önce kamuya geçmek
istemeleri halinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecektir.
Mevcut
durumda Türkşeker’e pancar temin eden çiftçiler mevcut kotaları kapsamında
pancar üretmeye devam edeceklerdir. Alıcılara mevcut çiftçilerle asgari 5
kampanya dönemi boyunca pancar üretim sözleşmelerini devam ettirme zorunluluğu
getirilmiştir. Bu düzenleme ile mevcut tüm çiftçilere pancar üretim
sözleşmelerini devam ettirme imkânı sağlanacaktır.
Fabrikalarda
üretim devamlılığı ve zorunluluğu getirilmiştir. Özelleştirme modeli
çerçevesinde temel hedeflerden birisi de fabrikaların pancardan şeker üretimi
faaliyete devam etmelerinin sağlanmasıdır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere,
yatırımcıların üretim faaliyetlerini devam ettirmeleri yönünde şartlar
öngörülmüştür.
Şeker
üretimi ile doğrudan ilişkisi bulunmayan arsa ve araziler ihale dışında
tutulmuştur. Şeker fabrikalarının üretim faaliyetleri için gerekli olmayan
taşınmazları ihale kapsamı dışında tutulmaktadır.
2017'nin son ayında
bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkararak Türkiye Şeker Kurumu'nu kapattı.
Bu şu anlama geliyor: AKP iktidarı pancar bazlı şeker üretimi yapan üreticileri
ve kuruluşları işlemez hale getirerek, nişasta ve mısır bazlı üretimde bulunan
dev şeker tekellerinin önünü açacak. Ülkenin şeker ihtiyacı pancar şekeri
yerine çok uluslu dev şirketlerin ürettiği başka şekerlerle ikame
edilecek.
KHK'sinden memnun olan
tek kurum dünya şeker tekeli olan Cargill... Cargill'in yönetim kurulu başkanı
Ediz Aksoy'a göre Şeker Kurumu'nun kapatılması gayet olumlu.
Pazar
günü yayınlanan kanun hükmünde kararname ile Türkiye'nin uzun yıllardır
gündeminde olan şeker konusunda da kritik bir adım atıldı. KHK'ya göre 17
aydır fiili olarak işlemeyen Şeker Kurumu kapatılarak Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı'na bağlandı.
Fakat
bu karar şeker üretimi yapan tüm tarafları memnun etmedi.
Şeker
Kurumu'nun kapatılması pancar üreticilerinde bir tepkiye yol açarken, nişasta
bazlı şeker üreticilerinde kararın sektörün önünü açabilecek bir karar olduğu
düşüncesi hakim.
Pancar
ile şeker üretimi yapan üretim tarafına göre Şeker Kurumu'nun kapatılarak
bakanlığa bağlanması şeker işini kurum kadar bilmeyen yöneticilerin
yönetmesine yol açması bakımından sakıncalı.
Şeker-İş
Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, bu kararın kendileri için olumlu olmadığını
belirtti. Gök, "Şeker Kurumu 17 aydır görevini icra edemiyor. Böyle olunca
Ağustos-Kasım 2017 dönemini kapsayan 4 aylık süreçte gerçekleşen şeker
üretiminin bir önceki yılın aynı dönemine göre 400-450 bin ton düşük olması
öngörülüyor. Buradan hareketle 2017 yılının tamamında 2016'ya göre yılı 700-800
bin ton daha az üretimle tamamlayacağımızı düşünüyorum. Bu aşamada pancar
şekerine karşı başka şekerler ikame ediliyor. Bu durum pancar ekim alanlarının
azalmasına neden oluyor. Bahsettiğim dönemde 250 bin ton üzerinde şeker ithal
edilmiş. Böylelikle piyasayı, milli üretim sektörümüzü öldürüyorlar."
değerlendirmesini yaptı.
Gök, KHK
ile Şeker Kurumu'nun kapatılmasıyla işin siyasallaşmış olduğunu, bu durumun da
sakıncalı olduğunu belirtti. Gök nişasta bazlı şeker ile ilgili devam eden
davaların seyri açısından da Şeker Kurumu'nun kapatılmasının olumsuz olduğunu
ifade etti.
Gök, "Nişasta bazlı şeker ile ilgili 13 dava açtık.
Bunların 10 tanesini kazanmıştık. Şeker Kurumu'nun Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı'na bağlanmasının ardından bu davaları nasıl yürüteceğiz? Bunun
yanında kurumun Bakanlığa bağlanmasıyla nişasta bazlı şekerde işi bilmeyenlere
"Karar verin" diyorsunuz. Bu ne kadar düzgün işleyebilir? Dünyada
nişasta bazlı şeker üretimi gerilerken, Türkiye'de yüzde 4 büyüme kaydediyor.
Almanya ve Fransa'da nişasta bazlı şeker üretimi sıfır. Biz, Türk şeker
sektörüne uluslararası firmalar tarafından operasyon yapıldığını
düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.
ÖZELLEŞTİRMEYE
KARŞI 7400 DAVA AÇILMIŞ DURUMDA :
Türkiye’de 22 yıldır (1985-2007) özelleştirme yapılıyor. Ancak dikkat! Yine 22 yıldır özelleştirmelere karşı dâvâ açılıyor. Kaç oldu bu davaların sayısı? Tam 7 400 dava ! Bu 7400 davanın çok büyük kısmı idare aleyhine sonuçlandı. Çoğumuz bunu duymamışızdır. Medyada böyle haberleri çok fazla duymadık, yazmadılar. Biz bu gerçeği İstanbul Serbest Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO ), Özelleştirme İdaresi , Hazine Müsteşarlığı , Maliye Bakanlığı dokümanlarından ve hükümet programından yararlanarak hazırladığı “Yargı Gölgesinde Özelleştirme ve Yakın Gelecekteki Takvim” başlıklı raporundan öğreniyoruz.
Şu anda devam eden dâvâların ana başlıkları şunlar: Arsa spekülasyonu, rant yaratma, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, kamu kaynaklarına zarar verme, tekel ve kartel oluşturma, haksız rekabet ortamı yaratma, vergi kaybı.
Türkiye’de 22 yıldır (1985-2007) özelleştirme yapılıyor. Ancak dikkat! Yine 22 yıldır özelleştirmelere karşı dâvâ açılıyor. Kaç oldu bu davaların sayısı? Tam 7 400 dava ! Bu 7400 davanın çok büyük kısmı idare aleyhine sonuçlandı. Çoğumuz bunu duymamışızdır. Medyada böyle haberleri çok fazla duymadık, yazmadılar. Biz bu gerçeği İstanbul Serbest Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO ), Özelleştirme İdaresi , Hazine Müsteşarlığı , Maliye Bakanlığı dokümanlarından ve hükümet programından yararlanarak hazırladığı “Yargı Gölgesinde Özelleştirme ve Yakın Gelecekteki Takvim” başlıklı raporundan öğreniyoruz.
Şu anda devam eden dâvâların ana başlıkları şunlar: Arsa spekülasyonu, rant yaratma, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, kamu kaynaklarına zarar verme, tekel ve kartel oluşturma, haksız rekabet ortamı yaratma, vergi kaybı.
Rapor’da yer alan diğer çarpıcı bulgular
aşağıda sunulmuştur:
-1980"lerde "verimliliğin artırılması ve zarar eden KİT’lerin elden çıkarılması” gerekçesiyle belleklere yerleştirilen özelleştirmelerin, kârlı KİT’lere de yönelmesi toplumda kuşkulara sebep olmuştur.
-Özelleştirilmesi gündemde olan Ziraat Bankası ve Halkbank bugün için Hazine’ye en çok kaynak aktaran kurumlar arasında yer alıyor. 2006 yılında Halkbank’tan elde edilen temettü 297 milyon YTL iken, 2007’nin ilk 9 ayında Ziraat Bankası Hazine’ye 1,5 milyar YTL’lik temettü aktarmış bulunuyor (Bankalar özelleştirince, devlet bu gelirlerden yoksun kalacaktır,)
-Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca gerçekleştirilen başarısız ihaleler; SEK , Yem-Sanayii, Orman Ürünleri Sanayi A .Ş. (ORÜS ) ile Sümerbank oldu. 1996 ile 1999 yılları arasında ORÜS’ün 20 işletmesi satıldı. Özelleştirme öncesinde 2342 çalışanı olan bu işletmelerin çalışan sayısı özelleştirmeler sonrasında 261’e düştü. 20 işletmenin 15’i tamamen kapatıldı .
-1980"lerde "verimliliğin artırılması ve zarar eden KİT’lerin elden çıkarılması” gerekçesiyle belleklere yerleştirilen özelleştirmelerin, kârlı KİT’lere de yönelmesi toplumda kuşkulara sebep olmuştur.
-Özelleştirilmesi gündemde olan Ziraat Bankası ve Halkbank bugün için Hazine’ye en çok kaynak aktaran kurumlar arasında yer alıyor. 2006 yılında Halkbank’tan elde edilen temettü 297 milyon YTL iken, 2007’nin ilk 9 ayında Ziraat Bankası Hazine’ye 1,5 milyar YTL’lik temettü aktarmış bulunuyor (Bankalar özelleştirince, devlet bu gelirlerden yoksun kalacaktır,)
-Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca gerçekleştirilen başarısız ihaleler; SEK , Yem-Sanayii, Orman Ürünleri Sanayi A .Ş. (ORÜS ) ile Sümerbank oldu. 1996 ile 1999 yılları arasında ORÜS’ün 20 işletmesi satıldı. Özelleştirme öncesinde 2342 çalışanı olan bu işletmelerin çalışan sayısı özelleştirmeler sonrasında 261’e düştü. 20 işletmenin 15’i tamamen kapatıldı .
Devlet Bakanı Ali Babacan’ın özelleştirmeler
ile ilgili açıklamasına gelince:
“Türkiye bir huzur ve istikrar ülkesi haline gelmiştir. Ekonomi kaynaksız düzelmez. Nereden nereye geldik: 2005'de 10 milyar dolar, 2006'da 20 milyar dolar, 2007'de sadece 4 aylık dönemde bir 10 milyar dolar daha Türkiye'ye doğrudan sermaye getirdik. Buna da kulp takıyorlar. Diyorlar ki ‘Her şeyi satıyorsunuz.’ Şimdi ben soruyorum: Diyelim ki TÜPRAŞ'ı özelleştirdik. TÜPRAŞ'ı alan adam bunu söküp başka bir yere mi götürdü? Hâlen orada işçilerimizi çalıştırmıyor mu? Hâlen TÜPRAŞ üretim yapmıyor mu? Türk Telekomu, özelleştirdik ne oldu? Telefonlar mı kesildi? Önceden mi iyi hizmet veriyordu, yoksa şimdi mi? Ben açıkça söylüyorum. Bu KİT'leri yıllarca arpalık yapan zihniyet bugün çıkmış ‘Satmayın’ diyor. Niye? ‘Bir fırsat elimize geçerse yine biz arpalık olarak kullanalım’diyor. Yıl 2001, Ziraat Bankasında çalışan işçi sayısı 45 bin, şimdi 20 bin. Ne oldu aynı iş yine yapılıyor. Bunda daha tüyü bitmemiş yetimin hakkı var.”
“Türkiye bir huzur ve istikrar ülkesi haline gelmiştir. Ekonomi kaynaksız düzelmez. Nereden nereye geldik: 2005'de 10 milyar dolar, 2006'da 20 milyar dolar, 2007'de sadece 4 aylık dönemde bir 10 milyar dolar daha Türkiye'ye doğrudan sermaye getirdik. Buna da kulp takıyorlar. Diyorlar ki ‘Her şeyi satıyorsunuz.’ Şimdi ben soruyorum: Diyelim ki TÜPRAŞ'ı özelleştirdik. TÜPRAŞ'ı alan adam bunu söküp başka bir yere mi götürdü? Hâlen orada işçilerimizi çalıştırmıyor mu? Hâlen TÜPRAŞ üretim yapmıyor mu? Türk Telekomu, özelleştirdik ne oldu? Telefonlar mı kesildi? Önceden mi iyi hizmet veriyordu, yoksa şimdi mi? Ben açıkça söylüyorum. Bu KİT'leri yıllarca arpalık yapan zihniyet bugün çıkmış ‘Satmayın’ diyor. Niye? ‘Bir fırsat elimize geçerse yine biz arpalık olarak kullanalım’diyor. Yıl 2001, Ziraat Bankasında çalışan işçi sayısı 45 bin, şimdi 20 bin. Ne oldu aynı iş yine yapılıyor. Bunda daha tüyü bitmemiş yetimin hakkı var.”
Yorum
sizin…..
Özelleştirmeler kaynak yaratmak için değildir, Kaynak transfer etmektir. Özelleştirme ile hiçbir kaynak yaratılmıyor, sadece satılan tesislerin sahibi değişiyor. Ama Türkiye kaybediyor, Türk ulusu kaybediyor. Türkiye’ye gelen sermayenin büyük kısmı doğrudan sermaye değildir, “plasman”dır. Çünkü yeni tesis kurmuyor, mevcudu satın alıyor. Türkiye kazanmıyor, yabancı kazanıyor.-Tüpraş’ı ya da başka bir tesisimizi yabancıya satarsan, doğrudur, tesisin kendisi gitmez. Ama tapusu gider! Tesis yabancı bir ülkenin malı olur, eğer isterlerse söker götürürler de!...
-Telekom’a gelince Telekom çok düşük bir fiyatla satılmıştır. Tesisi alanlar kısa bir süre sonra fiyat artışı yapmışlardır. Telekom artık devlete daha az vergi ödemektedir. Sağladığı kâr dövize çevirip dışarı çıkarılmaktadır.
Türkiye’de özelleştirme neden böyle oluyor? Neden en ağır suçların, en ağır maliyet ve zararların, yasa-dışı eylemlerin kaynağı oluyor?
Çünkü yapılan özelleştirmeler bizim ulusal sorun ve ihtiyaçlarımızın bir gereği değil. Özelleştirme bir Batı dayatması… O Emperyalizmin ihtiyacını karşılıyor, bizim değil, halkımızın değil. Bu sebeple faydaları onlara gidiyor, zararları ise bize, bizim halkımıza…
Çünkü özelleştirmeler halk düşmanları tarafından büyük bir fırsat olarak görülüyor, havadan para ve çıkar sağlama aracı olarak kullanılıyor.
2016 Varlık Barışı, gerçek ve tüzel kişilerce, yurt
dışında bulunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul
kıymetlerin yurda getirilmesini amaçlıyor.Özelleştirmeler kaynak yaratmak için değildir, Kaynak transfer etmektir. Özelleştirme ile hiçbir kaynak yaratılmıyor, sadece satılan tesislerin sahibi değişiyor. Ama Türkiye kaybediyor, Türk ulusu kaybediyor. Türkiye’ye gelen sermayenin büyük kısmı doğrudan sermaye değildir, “plasman”dır. Çünkü yeni tesis kurmuyor, mevcudu satın alıyor. Türkiye kazanmıyor, yabancı kazanıyor.-Tüpraş’ı ya da başka bir tesisimizi yabancıya satarsan, doğrudur, tesisin kendisi gitmez. Ama tapusu gider! Tesis yabancı bir ülkenin malı olur, eğer isterlerse söker götürürler de!...
-Telekom’a gelince Telekom çok düşük bir fiyatla satılmıştır. Tesisi alanlar kısa bir süre sonra fiyat artışı yapmışlardır. Telekom artık devlete daha az vergi ödemektedir. Sağladığı kâr dövize çevirip dışarı çıkarılmaktadır.
Türkiye’de özelleştirme neden böyle oluyor? Neden en ağır suçların, en ağır maliyet ve zararların, yasa-dışı eylemlerin kaynağı oluyor?
Çünkü yapılan özelleştirmeler bizim ulusal sorun ve ihtiyaçlarımızın bir gereği değil. Özelleştirme bir Batı dayatması… O Emperyalizmin ihtiyacını karşılıyor, bizim değil, halkımızın değil. Bu sebeple faydaları onlara gidiyor, zararları ise bize, bizim halkımıza…
Çünkü özelleştirmeler halk düşmanları tarafından büyük bir fırsat olarak görülüyor, havadan para ve çıkar sağlama aracı olarak kullanılıyor.
Türkiye Varlık Fonu, stratejik, büyük ölçekli ve ülkenin gelişmesine katkı sağlayacak yatırımlara uzun vadeli ve düşük maliyetli finansman oluşturmayı hedefliyor.
Özel bütçeyle idare edilen devlet kurumlarının özelleştirilmesi, kamuya yeni kaynak sağlamayı öngörüyor.
Özel bütçeyle ticari amaçlı olarak işletilen kurumlar, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na bildirimde bulundukları takdirde satılabilecekler. Burada parantez içinde söylemek gerekir ki özel bütçeli idareler de hükümete aykırı karar içinde olamazlar.
Bu kapsama giren; "Atatürk Orman Çiftliği Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür Merkezi, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü, Spor Toto Teşkilat Başkanlığı, TRT, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, GAP Başkanlığı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, TÜBİTAK, Savunma Sanayii Müsteşarlığı" gibi bazı kuruluşlardır.
Ekonomi uzmanlarının genelde ve özelleştirme konusunda özelde iki endişesi bulunmaktadır :
1) Bir ekonomide mevcut olan kaynakların etkin kullanılması için özel ve sosyal fayda olarak toplam faydanın maksimize edilmesi gerekir. Bu da ancak ve ancak planlama ile yapılır. Yapılan dağınık uygulamalar eldeki kaynakların çarçur olmasına da sebep olabilir.
2) Özelleştirme halk için faydalı veya zararlı olabilir.
Özelleştirmede dikkat edilmesi gereken hususlar şunlar olmalıdır:
Tüketici refahının artırılması:
Özelleştirme yapılırken tüketici yararının iyi hesaplanması gerekir. Tüketiciye yansıyacak faydanın hesabı yapılırken özelleştirilecek kamu üretici birimi hakkında aşağıdaki soruların cevapları aranır:
* Özel girişimci, ürünü daha düşük fiyata üretecek mi? Bu ürün tüketiciye daha ucuza satılacak mı?
* Daha yüksek üretim elde edilecek mi?
* Daha iyi kalite ve ürün çeşidine ulaşılacak mı?
* Daha çok yenilik yapılabilecek mi?
* Özelleştirme önceki duruma göre, çalışanlara, üreticilere, ihracata ve vergi mükelleflerine ilave yarar sağlayacak mı?
Yukarıda saydığımız beş sorunun cevabı, özelleştirilecek kamu üretici birimi için olumlu olursa, bu takdirde, özelleştirme etkin yapılmış demektir. Ekonomide kaynak kullanımında etkinlik sağlanmış olacaktır. Ve topluma yararı olacaktır. Aksi takdirde özelleştirme yapmak toplumsal faydayı artırmayacağı gibi ayrıca hem kaynak dağılımında etkinlik bozulmuş olacak hem de tüketici için ve toplum için ortaya zarar çıkacaktır.
Bugüne kadar Telekom, Et-Balık Kurumu ve benzer özelleştirmeden tüketici memnun mu? Bu soruya en iyi cevabı okuyucunun kendisi verir.
Özelleştirmeler yoluyla Türkiye'nin en büyük kamu kuruluşları
satıldı. Stratejik öneme sahip çok sayıdaki kuruluşta uluslararası
şirketler söz sahibi oldu.
2005'te TÜRK TELEKOM'un yüzde 55'i Arap sermayesi Ojer Telekom'a,
TÜPRAŞ'ın yüzde 51'i 4.1 milyar dolara İngiliz Shell- Koç ortaklığına
satıldı. 2006'da PETKİM'in yüzde 51'i 2 milyar dolara Azer Socar'a,
TEKEL'in 6 adet sigara fabrikası 1.7 milyar dolara Hollanda merkezli
British&American Tobacco'ya satıldı. TEKEL'in içki bölümünü
2003'te alan yerli Mey, 3 yıl sonra aldığı fiyatın 2,5 katına hisseleri
ABD'li fon TPG'ye devretti. Fon 5 yıl sonra Mey'i özelleştirdiği fiyatın
yaklaşık 10 katı fiyata İngiliz Diageo şirketine sattı.
MAALESEF ASLAN PAYI YABANCI YATIRIMCILARIN
OLDU !
TÜPRAŞ'ın yüzde 14.76'sı, THY'nin yüzde 26'sı, PETKİM'in yüzde
25'i, Halk Bankası'nın yüzde 17'si, Telekom'un yüzde 9'u borsada yabancı
yatırımcılara satıldı. Ayrıca AKP hükümeti döneminde kamunun
sahip olduğu limanlar, elektrik dağıtım şirketleri, araç muayene
istasyonları ve fabrikalar özelleştirme ihaleleri yoluyla yabancıların
eline geçti. Öte yandan, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu da el konulan
bankaların sahiplerine ait şirketleri de yabancı yatırımcılara
sattı. TELSİM'i İngilizler, Digiturk'ü ihalesiz Katarlılar alırken,
Fon'un elindeki radyolar, fabrikalar vb. İşletmeler yabancı yatırımcıların
oldu.
BANKALARIN YARISI DA YABANCILARIN OLDU !
Son 13 yılda yabancı şirketler başta
kamu kuruluşları olmak üzere, finanstan enerjiye, sağlıktan eğitime,
perakendeden gıdaya kadar birçok sektörde ağırlığını artırdı.
Bankacılık sektörünün yüzde 50’si, sigortacılık sektörünün yüzde 70’i yabancı
şirketlerin kontrolüne geçti. İlaç pazarında hali hazırda 106 yabancı
şirket var ve pazar payları yüzde 70 düzeyinde. Akaryakıt sektöründeki
yabancıların payı yüzde 65, doğalgazda yüzde 15 olurken, 2008'de sıfır
olan elektrik piyasasındaki yabancı sermaye payı, yapılan özelleştirmelerin
ardından yüzde 20 seviyesine çıktı.
Ekonomide kaynakların etkin kullanılması.
Prensip olarak, sosyal fayda ve sosyal maliyeti olan kamusal ve yarı kamusal mal ve hizmet üretimi fiyat açısından stratejik mal üreten doğal tekellerin devlette olması, buna karşılık özel fayda ve maliyeti olan özel malların da piyasa tarafından üretilmesi halinde, toplam fayda maksimize edilmiş olur. Bu anlamda mülkiyeti devlette, bir anlamda özel mal ve hizmet üreten işletmelerin özelleştirilmesi gerekir. Ancak alt yapı hizmetlerinin sosyal faydası daha yüksek olduğu için, özelleştirilmeleri yanlıştır.
Sermayenin tabana yayılması.
Özelleştirmenin önemli bir fonksiyonu da ekonomik ve sosyal dayanışmaya katkısıdır. Bunun için özelleştirmenin blok satış yerine sermaye piyasasında halka açılması gerekir. Böyle olursa, sermaye de tabana yayılmış olur.
Sonuç: Kamuyu KİTlerin yükünden kurtaralım derken elde edilen paranın yerli yerinde kullanılmayıp borçlara v.s sevk edilmesi, Kamunun para ihtiyacını karşılama ve bütçe açıklarını kapatma çalışmaları için için özelleştirme yapmak, potansiyel imkanlarımızı bugünden çarçur etmek olur.
Sizlere eğrisiyle doğrusuyla hiçbir tarafı suçlamadan ülkemizde
ki özelleştirmeler ile ilgili A’sından Z’sine kadar Özelleştirmede ne nedir? ne
değildir? İlkesiyle sorunları anlattım.Bir sonraki yazı dizimde sizlerle
olmaktan mutluluk duyarım.
Saygılar
Mustafa Kemal BEKTAŞ
KAYNAKLAR :
2.http://www.bloomberght.com/yorum/irfan-donat/2052771-sekerde-dengeler-ozellestirme-ile-degisecek-mi
4.Türkiye Şeker
Fabrikaları A.ş. www.turkseker.gov.tr
5.Tevfik GÜNGÖR Olayların
içinden Şeker
fabrikalarında özelleştirme gene gündemde
6.Prof. Dr. Cihan DURA Özelleştirmenin Zararları Saymakla Bitmiyor.
7.Esfender KORKMAZ - Özelleştirmenin artısı-eksisi? - http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ozellestirmenin-artisi-eksisi-39361yy.htm
9.Araş.Gör M.
Özgür YANARDAĞ - *Araş. Gör.
Bora SÜSLÜ – Mevzuat Dergisi (https://www.mevzuatdergisi.com/2002/07a/01.htm
10Mustafa Kemal Bektaş- Şu NBŞ Nişasta Bazlı Şeker Dedikleri
11.Etüd Araştırma Servisi Hakan KARAGÖZ Konya Ticaret
Odası - Dünya ve Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları 2009
12.Başbakanlık D.P.T Başlangıcından Bu güne Türkiye’de
Özelleştirme Uygulamaları (1984-1994)
13.Muzaffer DEMİRBAŞ Süleyman Demirel Ünv. -KAMU İktisadi
Teşekküllerinin Özelleştirilmeleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder