22 Haziran 2017 Perşembe

ÜLKEMİZDE GIDALARIN ÜRETİMİNDEKİ HİLELER OLMAK ÜZERE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN UYGULAMALAR.

ÜLKEMİZDE ÇARPIK ZİHNİYETİN ÜRÜNÜ OLAN BAŞTA GIDALARIN ÜRETİMİNDEKİ HİLELER OLMAK ÜZERE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN UYGULAMALAR.

Sevgili dostlar;
Bu yazımla ilgili birkaç ay süren bir çalışma ve araştırma yaptım. Adeta kılı kırk yardım. Biraz uzun bir yazı olacak ama amacım halkımızı kimseyi hedef almadan bu konularda bilinçlendirmektir. Başarılı olursam kendimi bahtiyar kabul edeceğim. Şimdiden sizlere bu anlayışınızdan ötürü teşekkür ederim.
Evet taklit ve sahte ürünler de neredeyse dünya üçüncüsü olan Türkiye’de en büyük tehlike ise gıda üretimlerinde. Maalesef bu sahteciliğin ekonomiye zararı ise büyük boyutlarda olduğu tahmin edilmekte. Tabii vatandaşlarımızın sağlığını kaybetmesi, hastalık ve ölümler ise çabası...  
Dönerden sucuğa, zeytinyağından peynire, tereyağından tavuk etine, pirinçten bala neredeyse her gıda maddesinin sahteciliği var. Halk sağlığını tehdit eden, özellikle hamile, çocuk ve yaşlılarda ölümlere yol açan gıda terörüyle ilgili tüm kamu kurumları topyekun mücadele halinde. Gıda teröristlerinin ülke ekonomisine zararı ise 20 milyar TL’yi geçiyor. (Akşam gazetesinden Esin Gedik, sahte gıdalara ilişkin çarpıcı ayrıntılar aktardı.)
ÇÖPE ATMAK YERİNE SATIYORLAR

Gıdada en büyük tehlike et ve süt ürünlerinde yaşanıyor. Hayvanların kemiklerini, zarlarını, tavuk derilerini, bağırsaklarını toplayarak mekanik kıyma haline getiren gıda teröristleri, halka ‘ucuzluk’ adı altında çöpe atılması gereken atıkları satarak, yediriyorlar. Mekanik kıymalar döner yapımından sucuğa, lahmacundan kebaba kadar her yerde kullanılıyor.
 
BEYAZ GÖRÜNSÜN DİYE ÇAMAŞIR SUYUNA BATIRANLAR VAR

Hatta daha ileri gidip bayat tavukları beyaz görünsün diye çamaşır suyuna yatıranlar bile var! Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından çıkarılan gıda kodeksleri ve yönetmelikler aslında birçok ürünün içeriğini nasıl hazırlanacağını, yetiştirileceğini net olarak ortaya koyuyor.
TEBLİĞ SONRASI BAZI FİRMALAR KEPENK İNDİRDİ
Şubat ayında çıkan tebliğin ardından salam, sosis, sucuk gibi ürünlerin içine soya, kemik, tavuk eti katan birçok irili ufaklı firma pazardan çekilmek zorunda kaldı. Sektörün büyük oyuncuları “5 TL’lik sosisi 2 TL’ye satıyorlardı şimdi yapamadıkları için kepenk indirdiler” yorumunu yapıyor. 
3 ANA BAŞLIKTA SAHTECİLİK

Gıdada sahteciliği 3 ana başlık altında toplamak mümkün. Et, süt ve diğer ürünler… Araştırmalar şu gruplarda sahteciliğin çok yaygın olduğunu belirtiyor: Sigara, içki, kozmetik, ilaç ilk sıralarda yer alıyor. Zeytin, peynir, et ürünleri, zeytinyağı ve bal.
HAMİLELERDE DÜŞÜK ÇOCUK VE YAŞLILARDA ZEHİRLENME TEHLİKESİ

TATLISES Gıda Genel Koordinatörü Elif Attepe, etin çok çabuk bakteri üreten bir besin olduğunu belirterek mekanik kıymalarda çok sayıda bakterinin olduğuna dikkat çekti. Bu bakterilerin de çabuk üreyerek zehirlenmelere, çok ciddi hastalıklara ve hatta ölümlere yol açtığını söyledi. Sadece ette değil süt ürünlerinde de aynı sorunun olduğunu ifade eden Attepe, durumun ciddiyetini şu sözleriyle anlattı: “Mekanik kıymalarda yer alan bakteriler hamile kadınlarda düşük tehlikesi yaratıyor, çocuk ve yaşlılarda zehirlenme hatta ölüm riski  daha yüksek olabiliyor.”
1 TL'YE LAHMACUN YİYEN TEKRAR DÜŞÜNSÜN

Tüketicinin mekanik kıyma karıştırılmış bir ürünü anlamasının zor olduğuna dikkat çeken Attepe, en önemli göstergenin fiyat olduğunu belirtiyor. “Lahmacunun, dönerin maliyeti belli, kaliteli ve sağlıklı ürünlerden yapılmış bir lahmacunun fiyatı mininum 2.5 TL olmalı, eğer  1-1.5 liraya lahmacun satılıyorsa bilin ki içinde mekanik kıyma vardır. 2-3 TL’ye döner olmaz, bu fiyatlarla kâr ediyorsa sorun var demektir. Tüketicilerin satın alırken dikkat etmesi, ucuz diye bu sağlıksız ürünleri tüketmemesi kendi sağlıkları açısından çok önemli” önerisinde bulundu. 
MISIR ŞURUBUNDAN BAL

Gıda sahteciliğinin en yoğun olduğu ürünlerden biri de bal. Piyasada sadece mısır şurubu kullanarak sözde bal üretenler bile var. Nişasta, şekerkamışı, hidrol, parafin, akçaağaç gibi eklentilerle üretilen ballara su da katılıyor. Benzer hileler reçel ve pekmezlerde de yapılıyor.
İŞTE GIDADA EN ÇOK RASTLANAN HİLELER

KIYMAYA TIRNAK SUCUĞA SAKATAT

- Sucuk, salam, sosis: Sakatat veya kanatlı etlerin kemiğinin karıştırıldığı mekanik kıyma konuluyor.
 
- Kıyma: Kedi-köpek için ayrılan kemikler kıymaya katılıyor. Kıymada tavuğun gagası, tırnağına bile rastlamak mümkün.
 
- Beyaz peynir: Yağ oranında hile yapılarak, mayalamadan önce yağı alınıyor. Raf ömrü uzasın diye fazla nitrat katılıyor.
 
- Süt tozu: Tebeşir tozu bile ekleniyor.
YOĞURTTA DOMUZ DERİSİ BİLE OLABİLİR

- Yoğurt: Merdiven altı üretim yapan markasız yoğurtlarda kıvam artırmak ve su tutması için jelatin katılıyor. Jelatin, domuzun deri veya kemiklerinin kaynatılmasıyla elde ediliyor.
 
- Tereyağı: Bitkisel margarin de katılıyor, hatta patates püresi koyanlar bile var.
 
- Zeytin: Zeytin havuzlarına paslı demir atılarak zeytinler karartılıyor, tekstil boyası da renk için kullanılıyor.
ET DİYE DERİ VE KEMİK YİYORUZ

Tatlıses Gıda Genel Koordinatörü Elif Attepe, şubatta et ürünleriyle ilgili yönetmelik çıkmış olmasına karşın sorunu devam ettiğini söyledi. Attepe, sektörde ‘mekanik kıyma’ olarak bilinen yöntemin ciddi şekilde kullanıldığını belirterek “Bazen kemiğin kendisini bile ezerek karışım haline getiriyorlar. Yani çöpe atılması gereken ne varsa insanlara yediriyorlar” dedi.
 
BAKLAVADA FISTIK YERİNE BEZELYE

- Kakaolu ürünler: Kakaolu fındık kremasında kakao yerine keçiboynuzu tozu, kakao yağı yerine margarin kullanılıyor.
- Tatlı: Baklava ve kadayıfın içine fıstık yerine bezelye konuyor.
 
- Helva: İçine beyaz susam yerine Sudan’dan ithal edilen ucuz siyah susam konuluyor.
 
- Bakliyat: Kalitesiz bulgura boya katıp rengi değiştiriliyor, pirinç türleri birbirine karıştırılıyor.
KIRMIZI VE BEYAZ ETİN İÇİNDE YOK YOK!

Özellikle lokantalar ve büfeler et ve hazır kıymadaki sahteciliğin en yoğun görüldüğü alanlar. Burada yöntem şöyle işliyor: Et terbiye edilirken su katılarak ağırlaştırılıyor. Bu et tencereye girdiğinde ağırlığının yaklaşık yüzde 20’sini kaybediyor. Dana kıymaya tavuk kıyması, tavuk sakatatı, boyanmış iç yağ katılıyor. Hazır yemek sektöründe kullanılan kıymalarda dana etine kanatlı eti, at-eşek eti, yabancı doku, iç organ karıştırılıyor. Gayri sıhhi koşullarda üretilen ya da saklanan salam ve sosis gibi ürünlerde Salmonella ve Listeria adı verilen virüsler üreyebiliyor. Şubat ayında çıkan yönetmelikle işlenmiş et sektöründe, beyaz et karışımlı ürünlerin yapılması yasaklandı. Denetimler artırıldı buna karşın hala “mekanik kıyma” işlemi sürüyor.
 
Tarım Bakanlığı tarafından kırmızı et ve et ürünlerinde domuz, at ve eşek etinin katılıp katılmadığını belirlemek için 462 örnek analiz edildi. Bunların yüzde 0,65’i olumsuz çıktı. Ancak, kırmızı et ürünlerine kanatlı eti katılıp katılmadığını belirlemek amacıyla yapılan denetimlerde olumsuzluk oranı yüzde 3,20 olarak belirlenmiştir. 406 kırmızı et ürününden 13’üne kanatlı eti katıldığı tespit edilmiştir. Tavuk, hindi, bıldırcın veya devekuşu etinde mikrobiyolojik kriterler yönünden yapılan analizlerde, olumsuzluk oranının yüzde 17,98 ile oldukça yüksek olduğu belirlenmiştir.

(Prof. Dr. Nevzat Artık Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü)

CEZA ÖDEYİP ÜRETİME DEVAM EDENLER VAR

Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer de şu bilgileri verdi: “Türkiye’de temel problem cezaların caydırıcılıktan uzak olması. Hileli üretim yapan firmalar 10-12 bin liralık para cezasını ödedikten sonra tekrar üretimine devam ediyor. Çünkü bu firmaların günlük kârı 10 bin liradan çok çok fazla. Firmaların teşhiri doğru ancak eksik uygulama. Denetimler hangi yöntemlerle, kaç kişiyle, nerelerde yapılıyorsa vatandaşa bildirilmeli.”
'TAZE' SÜSÜ VERİLMİŞ ÇAMAŞIR SULU TAVUK!

SAHTECİLİĞİN en çok yapıldığı et ürünleri işlenmiş olanlar yani salam, sosis ve sucuk… Bu ürünlerin içine baharatla karıştırılmış soya, hayvansal etsel atıklar, akciğer gibi iç organlar, kireç suyunda soyulmuş sarımsak karıştırılıyor. Son kullanma tarihi geçmiş sucuklar yenilerin içine katılıyor. Beyaz ette ise sorun daha büyük. Tavuk dönerin içine tavuk derisi, bağırsak, paça ve sakatatlar karıştırılıyor. Bayat tavuklar çamaşır suyuyla beyazlatılarak taze görüntüsü veriliyor.

İşte gördüğünüz gibi bu iş gerçekten ciddi ve tehlike diz boyu diyebiliriz. Bu yazımda inceden ipliğe her şeyi yazmak istiyorum. Belki bu üretimi yapanların hedefi olabilirim. Ama olsun gelecek tepkiler halkımın sağlığı için ne olursa olsun her şeye değer.
Bakın biraz daha çacağım örnekleriyle o zaman sizler daha iyi anlayacaksınız tehlikeyi :
 Mesela hazır mantılarda kıyma gibi konulan soya katkısına gelelim. "Soya Kıyması" adıyla satılan ürün yağı alınmış soya küspesinden başka bir şey değildir. 25 Kg torbalarda kg fiyatı 1,5 TL civarındadır. Kullanırken ılık suyla ıslatılır 1 kg soya kıyması 3 kg su emer. Yani kullanım fiyatı kg da 50 krş tan aşağı olur. Gerçek etin 20 TL/kg olduğu yerde tabii ki bunu önce sermaye kullanır. Bazı hazır tip köftelerde …  köftesi gibi köftelerin tamamı soya katkılıdır.Şirin gözükmesi içinde mix kıyma, soya proteini vs. gibi farklı isimlerle ambalaj üzerinde yazılmaktadır.Yani et diye soya küspesi satıp, …. köftesi gibi aynen diye reklâm yapıyorlar.. 
Bu soya zımbırtısı granül veya toz halinde, beyaz, açık kahve, koyu kahve, kırmızı, yeşil renkleri vardır. Tadı nötre yakındır. Cevizle karışıp baklavaya, kıymayla karışıp köfteye, unla karışıp ekmeğe, keke vs. her yere giriyor. Marine kuşbaşı diye bir et satılıyor şimdi, normal kuşbaşı etten ucuz. Bir özel kimyasal karışım suyla ete emdiriliyor. % 20 su basılıyor ete, böylece fiyatı ucuzluyor. Ancak bu tuzlar sizin kalp, şeker, tansiyon vs, rejimlerinize zarar verir mi bilmiyorsunuz. Yemeğe tuz atmıyorsunuz, ama başka tuzları bilmeden yiyorsunuz. Yemek şirketinizin et giriş faturalarında "mix kıyma" ve " marine kuşbaşı " 
var mı, bir kontrol edin bakalım.

PEYNİR ALTI SUYU TOZU:
Adı üstünde, peynir üretiminde kalan su sıcak plakalara püskürtülüyor, buharlaşma sonucu elde edilen toz işte. Nerede kullanılıyor? Peynirli çizi de peynir mi var zannediyorsunuz. Tüm bisküvi ve kek sektörünün birinci sınıf dolgu maddesidir bu. Kg fiyatı 50-100 krş gibi bir şeydi. Yediğiniz bisküvi, kek, kraker vs paketlerin üzerini bir okuyun bakalım içinde şeker ve un dışında tanımadığınız kaç kalem malzeme var. Bir top keki toptancısı 15-20 krş a satıyor. Anam-babam usulü un, yumurta ve yağ ile yapsanız 50 krş malzeme maliyeti var, Ambalaj, üretici karı, nakliye ve toptancı karı vs eklenince nasıl o fiyata satılabiliyor? Çünkü kek değil kek benzeri kimyasal bir şey alıp yiyoruz. Paketin üzerini okuyun anlarsınız. Bezelyenin kurusu öğütülüp fıstık süsü verilerek tatlılara konuyor. Pul biberin, karabiberin, kimyonun vs, kilosu 5 TL ye satılan sucuklarda gerçek baharat mı var  sanıyorsunuz? Bazılarında zaten sucuk benzeri ürün yazıyor. 
Bir danadan 25–30 kg sinir çıkıyor. 40 derecede dondurup öğütüyor sinir unu yapıyor sosise basıyorlar. Şarküteri ürünlerine dikkatli bakın. %100 dana diyor, dana eti demiyor, anlayın işte. Tavukların boyun, taşlık, kanat ucu vs gibi ticari değeri olmayan her yeri kemikleriyle öğütülerek "mekanik kıyma " isimli birşey yapılıyor. Tüm tavuk sucuk ve salamlarında bu var, siz tavukların göğüs etlerinin kıyma yapıldığını sanıyorsanız fena yanılıyorsunuz.. Bütün bu işler T.C.Tarım ve köy İşleri Bakanlığı izni ile yapılıyor. Tamamen ve her yönüyle gıda terörünün cenneti olan yurdumuzda izinle bunlar yapılırken siz varın kaçak yapılanları düşünün, Bütün ekmeğe tavuk döner 2 TL, Bu mümkün mü sizce? yarısı işkembe,

Üzüm Pekmezinde Yapılan Hileler

Üzüm pekmezinde hilelerin en başta gelen nedeni, üretim maliyetini düşürmek ve Türk Gıda Kodeksi hükümlerine uyum sağlamaktır. En problemli konular; üzüm pekmezine glikoz şurubu, inülin, HFCS85, HFCS55 ve HFCS 42 yani fruktoz ilavesidir. Bu şekilde üzüm pekmezi üretiminde üzüm kullanmayanlar hem pekmezin kül miktarını ayarlamaya hem de pH değerini 5.0 düzeyine getirmeye çalışmaktadırlar. Hiç üzüm işlemeden üzüm pekmezi sektörü doğmuş ve tüketiciler aldatılmıştır. Bu amaca kılıf için hazırlanan üzüm pekmezi şerbeti (şurubu) Tarım Bakanlığı’’nca yasaklanmıştır.
Üzüm Pekmezine İncir Ekstraktı İlavesi
İncir kuru meyve şeklinde değerlendirilmektedir. Kurutma prosesi sonunda aflatoksinli incirler UV ışığı altında vermiş oldukları sarı florasans renk nedeni ile ayrılmakta ve insan tüketiminde kullanılmaması için imha edilmesi gerekmektedir. Bu tip atık ürünlerin işletmeden uzaklaştırması bile bir maliyet gerektirirken, bazı kötü niyetli kişiler bunları alıp kuru incirleri açık kazanda saatlerce kaynatıp çok koyu siyah renkte incir ekstraktı elde etmekte ve aflatoksin ile zengin ürünü, hileli üzüm pekmezi ve üzüm pekmezi şerbeti (TGK’nce yasaklanmıştır) üretiminde kullanmaktadırlar. Çok önemli bir mikotoksin olan aflatoksin, insanlarda kanser ve benzer hastalıklara neden olmaktadır. Bütün gıda maddelerinde olmaması gereken bir zararlı bileşiği ülkemizin en önemli geleneksel Türk gıdasına ilave ederek, insan sağlığına zarar veren gıda üreterek gıda güvenliğini riske etmektedirler. Üzüm pekmezine incir ilavesi renkte, aromatik bileşiklerde ve tatta çok önemli değişiklikler oluşturmaktadır. Bunu engellemek için ürün aşırı ısıl işleme tabi tutularak HMF değeri yükselmekte ve o da insan karaciğerinde toplanan bir bileşik olduğu için TGK’da belli limiti aşmaması zorunludur.
Üzüm Pekmezine Kayısı İlavesi
Atık kayısıların aşırı ısıtılması ile üzüm pekmezine ilave edilerek tüketici aldatılmaktadır. Üzüm pekmezine kayısı ilavesi renkte, aromatik bileşiklerde ve tatta çok önemli değişiklikler oluşturmaktadır. Bunu engellemek için ürün aşırı ısıl işleme tabi tutularak HMF değeri yükselmektedir. İnsan karaciğerinde toplanan bir bileşik olduğu için TGK’ya göre belli limiti aşmaması zorunludur. Eğer aşırı SO2 nedeni ile ayrılan atık kayısı ise son pekmezde ayrıca aşırı SO2 bulunmaktadır ( kuru kayısıda max. SO2 limiti 2000 mg/kg’dır).
Üzüm Pekmezine Mısır Şurubu (Glikoz Ve Fruktoz) İlavesi
Üzüm pekmezine mısır şurubunun değişik karışımları glikoz şurubu, fruktoz şurubu (F85,F55 ve F42) veya bunların karışımlarının ilavesi ile üzüm pekmezinin kül değeri düşmekte, ancak HMF değerini azaltmaktadır. Ancak fruktoz/glikoz (F/G) oranı değişmekte ve buna bağlı olarak C13 değeri de değişmektedir.
Üzüm Pekmezine İnülin İlavesi
Üzüm pekmezine inülin (frukto oligosakkarit) ilavesi ile üzüm pekmezinin kül değeri düşmekte ve HMF değerini azaltmaktadır. Ancak F/G oranı değişmekte ve buna bağlı olarak C13 değeri değişmektedir.
Üzüm Pekmezine Karpuz Suyu Konsantresi İlavesi
Üzüm pekmezine karpuz konsantresi ilavesi ile üzüm pekmezinin kül değeri düşmekte, ancak HMF değerini azaltmaktadır. F/G oranı ve buna bağlı olarak C13 değeri de değişmektedir.

(Prof. Dr. Nevzat Artık Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü)

GDO  denilen katkılar daha yeni fark edildi, GDO lar devede kulak bile değil. Bunlar işin yemek faslı, daha gıda ambalajları var, koruyucular var vs. Kıyamet kopuyor da bizim gıda mühendislerimizin, Gıda kontrol uzmanlarımızın sesi soluğu yok ortada, 

İnsan para vererek intihar eder mi? Düşünün biraz! İnsanın aptal olması lazım değil mi, bedava ve masrafsız ölmesi için. Ama öyle değil! Maalesef hepimiz parasını da ödeyerek hayatımızla oynuyoruz.
Nasıl mı? Açalım biraz:
İçinde uyarıcı maddeler bulunan kahve, çay, kola, enerji içecekleri, bisküvi, çikolata, sigara ve alkol.
Cep telefonu, televizyon, baz istasyonları, Lcd ekranlar, plazma TV’ler, cep bilgisayarları, mavi diş kulaklıklar, artık herkesin tasması olmuş müzik çalarlar ya da cep telefonu kulaklıkları, uydu takip sistemleri (GPS), mobese kameraları, manyetik tarama geçişleri, röntgen filmler, MR’lar, talyumlar, ışınlar, röntgen, termal kameralar, kızıl ve mor ötesi cihazlar,
Tarımda kullanılan kimyasal ilaçlar. Genetiği oynanmış gıdalar. Daha uzun raflarda kalsın diye içine bilmem ne E’si konulan ürünler.
Daha ucuza nasıl daha iyi kokarız diye çıkarılan deo-parfümler. Şampuanlar, saç boyaları, ojeler, rujlar.
Yıkanma kültürümüzü unutturmaya çalışan ve bunun yerine “Yıkanmaya gerek yok. Fıs et koltuk altına yeter.” ürünleri. 
Deterjanlar, beyazlatıcılar, mutfak temizleyicileri, kimyasallar. Kimyasal yollarla deforme edilmiş kot pantolonlar, giysiler.
Evde doğal olarak hazırlanan ürünler yerine satın alınan hazır, konsantre, doğranmış, dondurulmuş gıdalar. Tahin-pekmez ortaklığını bozarcasına kendini ucuzlatan “unutellalar” ve bu üçkâğıtçılığa ayak uyduran yerli markalar.
Evinizde kullandığınız çelik tencere, teflon, eşinize giydirdiğiniz naylon çorap, artık kullanmaya başladığınız tıraş köpüğü ve cildiniz bozulmasın diye sürdüğünüz kremler, ayağınız kokmasın diye aldığınız ayakkabı, sprey çoraplar.
Çocuğunuzu susturduğunuz hamburger, kola,ketçap üçlemesi.
Daha ince ve daha transparan diye alınan cep telefonları.
Arabanızın boyası çizilmesin diye fırçasız, süngersiz yıkama adına kullanılan kimyasal ilaçlar… Daha da sayayım mı?
70’li yıllarda, “modern yaşamın gereği eşyalar” diye -gazeteler ve sonrasında “siyah-beyaz TV’lerde” pohpohlanarak- aşırı bir tüketim çılgınlığı başladı.  Önceleri bir kaç çeşidi bulunan ürünler korkunç bir hızla çoğaldı. Sosyal bir yaşam göstergesi ve güç olarak vitrin edilen bu ürünlerden herkes, deyim yerindeyse  toprağını, altınını satarak aldı. Hala da satın alınmaya devam ediliyor. Reklâmlarda ne zaman yeni bir ürün çıksa hemen satın almak için kuyruğa giriliyor. Batının daha doğrusu Amerika’nın 2. dünya savaşı sonrasında ülkesini zora sokup ta bundan maddi çıkar sağlaması bilen ve insanları “tüketici toplum” olmaya özendiren zihniyeti tüm dünyaya yayılmıştır. Önceleri savunma ve sağlık sanayisinde kullanılan ve sır gibi saklanan milli arge (araştırma-geliştirme) ürünleri, daha gelişmişi bulununca  hemen sivilleştiriliyor. Bundan sonrası tam bir gelir kaynağı. Bu buluşlar, icatlar markalaştırılarak halka sunuluyor. Reklâm ve sinema filmleri ile bu ürünleri tüm dünyaya tanıtıyorlar.
Gerisini biliyorsunuz. “Aaa bak ne çıkmış? Bi koşu gidip, bende alayım.”  Amerikan savunma sanayisinin kullandığı ve işine yaramaz hale gelince sivilleştirdiği bu ürünleri merak ettiniz değil mi? Sayalım bir kaç tane.

§  Teflon!  Sürtünmeye dayanıklı olan bu madde ilk olarak uçak sanayisinde kullanıldı. Şimdi, bulunmadığı ev yok.
§  Naylon! İlk defa Amerikan ordusunda kullanıldı. Askeri malzeme yapımında, paraşütte kullanıldı. Şimdi ise her evde, tüm dünya kadınlarının bacaklarında.
§  Plastik! Aynı. Şimdi ise bütün hayatımızda.
§  Bilgisayar, telsiz, cep telefonu! İlk defa Amerikan ordusunda kullanıldı. Cep telefonunu 80’li yıllarda çıktı zannediyorsunuz değil mi? Telsiz frekansları çok kolay dinlendiği için 1950’li yıllarda cep telefonu kullanılıyordu.
§  Lazer, kızıl-mor ötesi ışınlar, termal kameralar. X-ray ve tarama cihazları!  Düşmanı gece görmeye yarayan gece görüş dürbünlerini, metal detektörleri, x-ray cihazlarını sizce önce alışveriş merkezleri, hastaneler ve halk, sonra mı Amerikan ordusu kullandı?
§  Deterjan ve kimyasal temizleyiciler! 1. Dünya Savaşında bitkisel ve hayvansal ürünlerin kıtlığı nedeniyle kullanılmaya başlandı. Şimdi ise bulunmadığı ev yok.
§  Hazır, konsantre gıdalar! Raf ömrünü uzatmak için içine kimyasal koruyucu katılan ürünler, savaş zamanında cephede aylarca kalan askerden çok çalışan ve zamanı olmayan süpermarket insanlarına gerekliydi galiba
Bu liste uzar gider. Sadece bu ürünler değil para kazandıran. Fast-food ile: mesela hamburger, kola, patates ile şişmanlatıp para kazanıyorlar. Sonra “Hamburger yağlı, kola şekerli” deyip, diyet modellerini çıkarıp size tekrar satarak para kazanıyorlar.
Bitmedi! Sonrasında zayıflama merkezleri, diyet ürünler ve sözde bitkisel haplar, kapsüller ile para kazanma çarkını büyütüyorlar. Önce öldüren ürün çıkıyor, ardından ortaya çıkan rezilliği toparlamak için anti- öldürücü ürün peydahlanıyor. Önce fast food ardından zayıflama merkezleri. Ve üstelik ikisinde de kendimiz para ödüyoruz bu hizmetleri almak için. Önce beyazı, sonrasında daha beyaz, bembeyaz, ultra beyaz, mega beyaz, beyazdan da beyaz, deterjanlar. Önce sertleştiren deterjanlar sonrasında yumuşatan yumuşatıcılar.
Önce yağlandıran, kepek yapan şampuanlar, sonrasında ipeksi saçlar için, yağlandırmayan, dökmeyen, kepek yapmayan şampuanlar. 
Önce bitkisel margarin, sonrasında doymamış yağlı, omegalı, kolesterolsüz, sütlü, ballı, güllü dallı margarinler. Önce efendi ve delikanlı yoğurt, süt, peynir vs gıdalar. Peşine light yani yağı, gazı, şekeri bir de siniri alınmış gıdalar.

Göz göre göre bizim sağlığımızla üstelik paramızla bizi kandırıyorlar ! “Daha beyazı, daha pratiği, daha ucuzu vs.” diyerek ve daha da para harcatarak bizi, “Kolay ve pratik yaşam” adına resmen öldürüyorlar!
Artık Uyanmamız lazım!
Çocukluğunuzu anımsayalım! Yaşı 35’in üzerinde olanlar iyi bilir.  O zamanlar kasaptan et alırken, kasap müşteriye eti yağsız verdiğinde kasabı dövüyorlardı. Şimdi ise en yağsız ete daha fazla para veriyoruz. 
O zamanlar şampuan mı vardı?
Teflon, naylon poşet mi vardı?
Kokulu kimyasal temizleyiciler mi vardı?
Bitkisel margarinler, light ürünler mi vardı?
O zamanlar pazar filemiz vardı. Kâğıt kese torbası, toprak kaplar,zeytinyağı, asitsiz Arap sabunları, ve daha bir sürü sentetik olmayan doğal ürünler vardı. Eksik değildik, ve kandırılmıyorduk. Zaten hakkımız olan sağlığa, zararsız ürünler için bir de ekstradan para ödemiyorduk!
O zamanlar, kendi paramızla bizi öldürmelerine izin vermiyorduk!
Geçenlerde gıda işiyle uğraşan birisi ; “Herkes en az bir küçük domuz yemiştir” diye bir laf etmiş. Bu doğru olabilir miydi? Yediğimiz içtiğimiz gıdaların içerisinde domuz parçacıkları mı vardı gerçekten?.. Basından izliyoruz tağşiş edilen firmalardan en güvenilir dediğimiz helal gıda statüsünde görülen firmalarda domuz eti çıkıyor! Bu rastlantımıdır sizce?
Birde son zamanlarda müslümanların “helal gıda” konusu çıktı. Neyin helal gıdası? Hollanda’dan ithal edilen süt ürünlerinin, ithal et ürünlerinin helal gıda poşetine sokmaları da çok hileli bir uygulama değil mi size? İşin tehlikeli boyutunu görüyorsunuz değil mi? Yani işe dini boyutları da katarak iş tamamen şirazesinden çıkmış durumda
Mesela gıdalarda kullanılan jelatinden başlayalım. Jelatinin tamamı maalesef yurt dışından ithal ediliyor  !!!
Çikolatadan, bisküviye, yoğurttan dondurmaya kadar birçok ürününün içindekiler kısmını okuduğumuzda “sığır jelatini” diye bir maddeye rastlıyoruz. Gayrimüslimlerin icat ettiği bu maddeyi dünyada yalnızca gayrimüslimler üretiyorlar. Yani yılda üretilen toplam 380 bin ton jelatinin yüzde doksan dokuzunu Müslüman olmayan ülkeler üretiyor. Ve bu jelatinin 180 bin tonu da Müslüman ülkelere ihraç ediliyor. Türkiye ise bu maddeden yılda iki bin ton ithal ediyor.
 “Bu ürünü domuzla haşir neşir olan Batı ülkeleri üretiyorlar ve satıyorlar. Onların ‘bu ürünü Müslümanlar yiyecek içine domuz karıştırmayalım’ diye bir hassasiyetleri yok.” Şöyle bir düşünecek olursak Avrupa’nın çeşitli mezbahalarından toplanan et, kemik ve deri gibi maddeler jelatin fabrikasına gönderiliyor. Jelatin fabrikası suda bu kemik ve sakatat parçalarını bir müddet beklettikten sonra jöle kıvamında bir madde oluşuyor. Bu da buharlaştırılınca geriye jelatin dediğimiz madde kalıyor.
Şimdi Avrupa’yı şöyle bir düşünelim. Domuz günlük çok miktarda tüketilen bir ürün… Ve bu kesimhanelerde sadece sığır kesimi yapılmıyor. Oradaki insanlar bu jelatini Müslümanlar yiyecek diye düşündükleri düşünülemeyeceği gibi zaten Müslümanların da böyle bir talebi yok…
Neticede ülke olarak iki bin ton jelatini ithal ediyoruz. Bu jelatinin içinde domuz, at ve eşekten yapılan jelatin olmadığına dair kimse bir garanti veremiyor. Hatta şekerleme firmasının  ürettikleri lastik gibi şekerlerde bu jelatinin domuzdan yapılmadığının garantisini kim verebilir ?
“Gıdalarda kullanılan jelatin sığır jelatini bile olsa yine haramdır çünkü bunun helal olması için helal usullerle kesilmiş hayvanların yan ürünlerinden yapılması lazım.” Değil mi?
Yani uzun lafın kısası Brezilyada veya başka bir ülkede ne şekilde ve ne usulde kesildiğini bilmediğimiz hayvanlardan üretilen jelatini güvenilir sandığımız markaların amblemleri altında her gün tüketiyoruz. Bu büyük firmalar Allah’tan korksalardı, bu jelatini kendileri üretmeye bakarlardı. Helal ürün kandırmacasıyla maalesef  kandırılıyoruz. Yetkililer de Allah’tan korksalardı bu konuyu araştırır ve gerekli denetimi yaparlardı. Demek ki acı ama gerçek bir durumla karşı karşıyayız.   Bu açıklamaların büyük bölümünü GİMDES başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer Bey den öğreniyoruz.
Büyük bir çarpıklık değil mi sizce :
GİMDES yurt dışına ihraç ettiğimiz yüz altmış kalem ürüne helal sertifikası vermiş. GİMDES ihraç edilen ürünlere “helal” damgasını veya kendi helal sertifikası logosunu rahatlıkla basıyorken, kendi ülkemizdeki üretilen ürünlere bu logoyu basamıyor. Çünkü devletin ve kanunların ürünlerin üstündeki “helal” kelimesine tahammülü yok.
Bir firma ürününe “helal sertifikalı” olduğuna dair bir işaret koymaya kalkarsa ağır para cezasına çarptırılıyor. Ama “domuz eti yoktur” gibi bağlayıcı olmayan bir ifade koyduklarında kimse bir şey demiyor. (GİMDES başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer Bey’in açıklaması) Bu arada Sevgili Peygamberimizin s.a.v. sözünü anımsamakta fayda var: “ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR”
Şimdi Gıda hilesi nedir Tağşişli gıda nedir ona bakalım:

Gıda Hileleri Nelerdir?
Ne yazık ki ülkemizde her alanda olduğu gibi gıda alanında da hilelerin ardı arkası kesilmiyor. Gün geçmiyor ki haberlerde yapılan hileleri ve dolandırıcılıkları duymayalım. Gıda sektöründe her ürün grubunda ve neredeyse her üründe hile ve tağşiş yapılmaktadır. Ve bu yeni bir durum değildir. Ticaretin başladığı günden bugüne süre gelen bir durumdur. Kolay ve haksız yoldan para kazanmak isteyen ve vatandaşın sağlığını hiç umursamayan üreticiler ve satıcıların daha çok para kazanma hırsı dün vardı, bugünde var ve yarın da olacak.
Gıdalarda yapılan hile ve tağşişlere bakmadan önce kavram karışıklığını önlemek için hile ve tağşişin tanımını yapalım.

Hile: Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen

Tağşiş: Tağşiş; Gıda maddelerinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin, mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi halini tanımlamaktadır. Diğer bir ifade ile “Ürünlere temel özelliğini veren öğelerin ve besin değerlerinin tamamının veya bir bölümünün mevzuata aykırı olarak çıkarılması veya miktarının değiştirilmesi veya aynı değeri taşımayan başka bir maddenin, o madde yerine aynı maddeymiş gibi katılması; gıda maddesinin mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi hali; bir şeye yabancı bir şey karıştırarak saflığını bozma; katıştırma” şeklinde de tanımlanmaktadır. Açıkçası gıdaların doğallığını bozan yani etiketinde beyan edilen maddelerden farklı maddelerin gıdaya katılmasını tanımlayan bir hiledir tağşiş.
Örneklemek gerekirse; tereyağına bitkisel yağ katılarak tamamen tereyağı gibi satılması, peynire nişasta katılması, nar ekşisine, zeytinyağına diğer yağların, bala glikoz ve fruktoz şurubu katılması bir tağşiş örneğidir.
Gıdalarda yapılan tağşişler, tüketiciyi aldatmanın ve tüketicinin sağlığını bozmasının yanından haksız rekabet oluşturarak, haksız kazanç elde edilmesine de neden olurlar. Ve genel olarak daha fazla para kazanmak daha çok kar etmek için yapılır tağşiş. Bu açıdan baktığımızda gıdalarda yapılan tağşişin hem sağlık açısından hem de ticari ahlak açısından önlenmesi gereken bir hile durumu olduğunu görürüz.

Birçoğumuz gıda alışverişimiz sırasında tağşiş konusunda dikkati olmaya çalışırız ama hileler konusunda ne kadarımız bilinçli ve dikkatliyizdir. Gıda üretim ve satışında yapılan hileleri sıraladığımızda eminiz ki birçoğumuz bu hileleri ilk kez duyduğumuzu ya da daha önce hiç aklımıza gelmediğini söyleyeceğiz. Çünkü biz tüketiciler daha çok gıdalarda yapılan tağşişlere odaklanmış halde alışveriş yapıyoruz. Bu nedenle yapılan bazı hileleri fark edemiyoruz.

Taklit; Gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin şekil, bileşim ve nitelikler itibariyle kendisinde olmayan özellikleri sahip gibi gösterilmesidir. Ürünlerin, şekil, bileşim ve nitelikleri itibarıyla yapısında bulunmayan özelliklere sahip gibi veya başka bir ürünün aynısıymış gibi göstermektir. Meyve şurubunun üzüm pekmezi olarak pazarlanması, yine bitkisel kökenli bir yağın aromalarla ve katkı maddeleri ile tereyağına benzetilerek tereyağı olarak satılması tipik taklit örnekleridir. (Prof. Dr. Nevzat Artık Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü)

5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 31’inci maddesinin 6’ncı fıkrası uyarınca tağşiş ve taklit ürünlerin kamuoyunun bilgisine sunulabileceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca, 17 Aralık 2011 tarihli Gıda ve Yemin Resmi Kontrolüne Dair Yönetmeliğin 8’inci maddesi gereğince laboratuvar sonucu ile taklit ve tağşiş yapıldığı kesinleşen gıda ve yemi üreten/ithal eden firmanın adı, ürün adı, markası, parti ve/veya seri numarasının Bakanlık (GTHB) resmi internet sitesinde, Bakanlıkça kamuoyunun bilgisine sunulabileceği hükmü yer almaktadır.
Ülkemizde maalesef bazı üreticiler, tüketicilerin dikkatsizliğinden ve bilinçli tüketici olmamalarından faydalanarak ticari amaçlar ve haksız kazanç uğruna taklit ve tağşişe yönelebilmektedir. Bunun önüne geçmenin yolu Tarım Bakanlığı’nin denetim yapması yanında öncelikle vatandaşların bilinçli ve dikkatli birer tüketici olmaları, aldıkları ürünlerin etiket bilgilerini mutlaka okumaları, dökme olarak tabir edilen menşei belli olmayan veya şüpheli olan gıda maddelerini alırken dikkatli ve sorgulayıcı olmalıdır.
Gıda konusunda yasal dayanak olan 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 24’üncü maddenin 4’üncü fıkrasına göre taklit ve tağşiş yapan gıda üreticilerine en az 10 bin Türk Lirası idarî para cezası verilmektedir.


Bakalım tağşiş nerlerde yapılıyor bir bakalım mı? :

a) Et ve Et Ürünlerinde Yapılan Tağşişler 
·         Kıyma : En çok tağşiş yapılan et ürünlerinin başında kıyma gelir. Kıyma makine yardımıyla sıkıştırılıp öğütüldüğü için tağşişe açık bir ürünüdür. Hazır paketli halde reyonda satışa sunulan kıymaların gerçek mi yoksa hileli mi olduğunu gözle ayırt etmek çok mümkün değildir. Hatta bu işin uzmanları bile zaman zaman ayırt etmekte zorlanırlar. Kıymada tağşiş yapıldığını ancak pişirip tadına baktıktan sonra anlamak mümkündür. Bu sebeple kıyma alacaksanız kesinlikle hazır paketlenmiş kıymalardan almayın. Keza kasap dükkanlarında ve küçük marketlerde hazır paketlenmiş kıyma satışı, ilgili yasa ve yönetmeliklerce yasaklanmıştır. Kıymanızı mutlaka ve mutlaka reyondan kendi seçtiğiniz etlerden çektirin. Kıymanın çekildiğini kendi gözünüzle görmemişseniz o kıymada tağşiş yapılmış olabileceğini unutmayın. Kıyma diğer taze et ürünlerine göre daha çok sattığı için et satışı yapanlar bu üründen daha fazla kar etmek için ve reyondaki diğer etlerini daha ucuza satmamak için farklı tağşişler yapabilirler. En çok bilinen kıyma tağşişi tavuk, hindi gibi eti daha ucuz olan kümes hayvanlarının et, kemik, yağ, deri, sakatat, ayak, tırnak, kafa gibi bölümlerinin kıyma makinesinden geçirildikten sonra kırmızı boya ilave edilerek kıyma üretilmesidir. Hatta bazı durumlarda gıda boyası yerine dananın kendi kanı kıymaya renk vermek için kullanılmaktadır. 
Bir başka kıyma tağşişi dana etinin değerli bölümlerinin parçalanması sırasında etlerden çıkarılan sinir, zar, parça ve kırıntı etlerin kıymalık ete karıştırılıp kıyma makinesinden geçirilmesidir. 
Kıymada yapılan bir diğer tağşiş at, eşek, domuz gibi normal şartlarda tüketmediğimiz ve hatta dinimizce haram olan hayvanların etlerinin ve sakatatlarının kıyma makinesinde çekilerek gıda boyası karıştırılarak satılmasıdır. 
Kıymada yapılan bir tağşiş kıymaya iç yağın fazla konulmasıdır. Az yağlı diye satılan kıymalarda çok yağ çıkması en sık yağılan tağşişlerden biridir. 
·         Köfte : Hileye ve tağşişe en müsait olan taze et ürünü hazır köftelerdir. Köfte yapısı ve içeriği nedeniyle kolayca tağşiş yapılabilecek bir et ürünüdür. Çünkü köftenin ana hammaddesi en çok tağşiş yapılan kıymadır. Kıyma kendi başına zaten tağşişe ve hileye çok açık olan bir et ürünüdür. Üstelik köfte yapımında hilekâr kasap ve marketlerin baharatlar kullanarak yaptıkları hile ve tağşişi ört bas etmek gibi bir fırsatları da bulunmaktadır. Bu sebeple kıyma için geçerli olan hile ve tağşişlerin tamamı köfte içinde geçerlidir. 
Köftede yapılacak tağşiş ve hileler baharatlar ve gıda boyası ile kolayca ört bas edilebilir. Köftede kullanılan kıymanın hileli olmasının dışında köfte yapımında yapılan diğer tağşiş ve hileler etten çekilmiş kıyma yerine soya kıyması, soya eti, farklı tahılların unları, ekmek, galeta unu gibi et olmayan malzemelerin kullanılmasıdır. 
Her ne sebeple olursa olsun kasap veya marketinizden hazır köfte almamanınız sağlığınız açısından çok daha faydalı olacaktır. Hazır köfte almak yerine kendi seçtiğiniz etlerden çektirdiğiniz kıyma ile evinizde köfte yapmak en sağlıklı yol olacaktır. 
·         Kırmızı Et : Taze etlerde yapılan bir diğer önemli hile parça ete kimyasal enjekte edilerek etin hacim ve ağırlığının arttırılmasıdır. Kimyasal maddeler kullanarak parça ete ağırlığının %35’ine kadar ekstra ağırlık ve hacim kazandırmak mümkündür. Etin hacim ve ağırlığını arttırmada kimyasal kullanıldığını kolayca tespit edemeyebiliriz. Ancak çoğunlukla kimyasal enjekte edilerek ağırlığı arttırılan parça etlerin görüntüsü normal parça etlere göre daha sulu ve daha parlak olmaktadır. Normalde eti tavada pişirdiğimizde et belirli miktarda suyunu salarak bir miktar küçülür. Hacim ve ağırlık arttırıcı kimyasal kullanılan etler pişirilme sırasında iki farklı formda olabilir. Kullanılan kimyasal türü ve miktarına bağlı olarak pişirilen et ya olağandan fazla su kaybeder ve hacmi olağandan daha fazla küçülür ya da pişirme sırasında et hiç su kaybetmez. 
Taze parça ete kimyasallar yardımıyla hacim ve ağırlık kazandırıldığı bazı durumları gözümüzle tespit edemeyebiliriz. Bu gibi durumlarda bir parça eti iki parmağımızı arasına alıp kuvvetlice sıktığımızda etten su çıkırsa tağşiş yapılmış demektir. 
·         Sakatat : Hile ve tağşiş yapılarak satılan sakatatların başında kuzu kokoreç ve dana karaciğeri gelmektedir. Kuzu kokoreç diye satılan barsaklar çoğu zaman koyun ya da sığır barsağıdır. Bu hileyi anlamak çoğu zaman mümkün olmayabilir. 
Dana karaciğerinde yapılan tağşiş doğranmış halde hazır paketlenmiş ürünlerde yapılmaktadır. Ciğer doğranmış bir halde olduğu için paket içerisinde tavuk, hindi gibi kümes hayvanlarının ciğerleri ya da at, eşek, domuz gibi hayvanların ciğerleri dana ciğeri ile karıştırılarak tezgaha konulur. İlk bakışta gözümüzle tespit etmemiz mümkün olmayan bu tağşişi ancak ciğeri pişirip yedikten sonra anlayabiliriz. 
·         Et Ürünleri : Hile ve tağşiş sadece taze etlerde yapılmıyor. Salam, sosis, jambon, sucuk gibi ileri işlenmiş et ürünlerinde de hile ve tağşişler sıklıkla yapılmaktadır. Salam, sosis gibi ileri işlenmiş et ürünleri büyük kıyma makinelerinden geçirilen etlerin hamur hale getirilmesi ve bu hamura çeşitli baharat ve gıda katkı maddesinin eklenmesi ile yapılan ürünlerdir. Salam ve sosis; imalatında kullanılan büyük kıyma makinelerinde tavuk, hindi, domuz, at, eşek gibi hayvanların et, sakatat, kemik, tırnak, deri, kafa vb. parçalarının çekilmesi ile üretilebilir. 
Salam, sosis, jambon gibi ileri işlenmiş et ürünlerinde yapılan bir diğer hile ürünün ömrünü daha çok uzatıp satış yerlerinden iade almamak için yapılır. Salam, sosis gibi ürünlerin raf ömrünü arttırmak için nitrat tuzları kullanılmaktadır. Hilekâr gıda üreticileri ürünün raf ömrünü uzatmak için kullanılması gereken nitrat tuzu miktarından çok daha fazlasını ürüne ekleyerek ürünün raf ömrünü daha fazla arttırmak isterler. Bu ürünleri tüketen kişiler vücutlarına aldıkları yüksek nitrat tuzları nedeniyle zaman içerisinde böbreklerini kaybedebilirler. 
Hile ve tağşiş yapılan bir diğer et ürünü sucuktur. Sucuk, köfte gibi baharat içeren bir ürün olduğu için kolaylıkla hile ve tağşiş yapılmaya müsait bir üründür. Üstelik sucuklarda yapılan hile ve tağşişleri ne alırken gözümüzle ne de tükettiğimiz zaman lezzetiyle tespit edebilmemiz mümkün değildir. Sucuk yapımında da dana eti yerine kümes hayvanları ve diğer büyükbaş hayvanlarının etleri, sakatatları, derileri, kemikleri, deri ve kafaları hilekâr gıda üreticileri tarafından kullanılmaktadır. Bazı hilekâr gıda üreticileri de ürettikleri sucuklara satış noktalarından geri alınan küflenmiş, bozulmuş, son kullanma tarihi geçmiş sucukları da karıştırmaktadır. 
·         Tavuk Eti : Köy tavuğu, organik tavuk adı ile satılan tavuklara dikkat edin. Bazı hilekârlar bol karoten ilave ettikleri yemler ile tavukları besleyip et ve yağlarının renginin sarı olmasını sağlamaktadır. Sarı etli ve sarı derili olan bu tavukları daha sonra köy tavuğu diye satmaktadırlar. Köy tavuğu sattığını iddia eden firmaları ve ürünlerini araştırmadan almayın. Aynı durum “organik” diye satılan tavuklar içinde geçerlidir. Organik tavuk satan firmaları ve ürünlerini araştırmadan almayın. 
Bazı kasap ve marketler, ellerinde bulunan fazla miktardaki bütün ya da parça tavukların son kullanma tarihi dolmadan birkaç gün önce soğuk hava depolarında (-18oC) ya da derin dondurucu dolaplarda dondururlar. Dondurulmuş olan bu tavukları zaman zaman reyona çıkararak dökme tavuk eti olarak satarlar. 
Bazı kasaplarda ve market reyonlarında son kullanma tarihi dolan, bozulmaya başlayan ya da bozulmuş olan tavuk etleri çöpe atılmaz. Bu etler bol sarımsak tozu, pul biber, karabiber gibi baharatlarla soslanarak reyonlarda soslu tavuk olarak satılır. Her ne sebeple olursa olsun kasap ya da marketinizden soslanmış tavuk eti almamanızı tavsiye ederiz. Bunun yerine tavuk etinizi taze taze alıp soslamayı evinizde yapmanız daha doğru ve sağlıklı olacaktır. 
Bazı kasaplarda ve market reyonlarında son kullanma tarihi dolan, bozulmaya başlayan ya da bozulmuş olan tavuk etleri çöpe atılmaz. Bu tavuklar çamaşır suyu ilave edilmiş (başka kimyasallarda olabilir) su dolu kovalarda yıkandıktan sonra tekrar reyonda satışa sunulur. Bazen çamaşır suyu yerine bol tuz ilave edilmiş suda kullanılabilir. Reyonlarda normalden daha beyaz görünen tavuk etleri büyük ihtimalle çamaşır suyu ile yıkanmış tavuklardır. Bu tavuklara karşı dikkatli olunması gerekir. 
·         Döner : Büfe, lokanta gibi yerlerden döner alırken, özellikle tavuk döner alırken fiyatının düşük olması sizi sevindirmesin. Çünkü tavuk döner imalatında dönerin içerisine tavuk eti dışında, bol miktarda tavuğun derisi ve sakatatı konularak tağşiş yapılmaktadır. 
Tavuk döner imalatında dönere tamamen tavuk eti konulması durumunda (kalça eti, göğüs eti) tavuk döner pişirilirken en az %35 fire vermektedir. Bu fire tavuk etindeki su ve yağın ısı etkisiyle döner etinden ayrılan kısmıdır. Yani 100 kg tavuk dönerin en az 35 kg’mı yok olmaktadır. Bu nedenle tavuk dönerin maliyeti doğal olarak % 35 artmaktadır. Bu maliyete pişirme ve işçilik maliyetini de eklersek 1 kg tavuk dönerin maliyetinin piyasada satılan dönerlere göre daha pahalı olduğunu görebiliriz. 
·         Et İçeren Yemekler : Büfe, lokanta, kebapçı vb tüm gıda üretimi ve satışı yapan işyerlerinde içinde et bulunan gıda ve yemekleri tüketmeden önce ince eleyip sık dokumalı ve dikkatli olmalısınız. Piyasa şartlarına göre anormal oranda indirimli fiyatı olan ürünlerde tağşiş ve hile olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Et döner, tavuk döner, lahmacun, kebap çeşitleri, tas kebap, tandır vb. et içeren tüm yemeklerin fiyatlarını kasapta satılan etlerin fiyatları ile mukayese ederek karar verin. Çünkü kasap alışverişiniz sırasında kıyma da tağşiş yapılmışsa fark edebilme ihtimaliniz vardır ancak içerisine baharat, soğan, sarımsak ve salça giren et yemeklerinde hile ve tağşiş yapıldığını anlama şansınız olmayabilir. 
·         Balık : Hile de sınır tanımayan bazı balıkçılarımız tazeliğini kaybeden balıkların solungaçlarını kırmızı gıda boyası ile boyayarak balıklara tazeymiş görüntüsü vermekte. Balık alırken balığın tazeliğini yalnızca solungaçlarına bakarak almamak böyle bir tuzağa düşmenizi engeller. Balık alırken tazelik kontrolünü tüm tazelik kriterlerine göre yapmalısınız. 
Bazı balıkların birbirlerine benzemesini fırsat bilen bazı balıkçılar ne yazık ki müşterilerini aldatmaktan geri kalmıyorlar. Balıkların boylarına göre farklı isimler alması ve bazı balıkların birbirine benzemesi nedeniyle ortaya çıkan kafa karışıklıklarında bazı balıkçılar fırsatı hiç kaçırmıyor ve o balığı hemen pahalı fiyattan satıyor. Örneğin; pisi balığı kalkan balığı diye satılıyor, sarıkuyruk balığı akya balığı diye satılıyor tekir balığının irisi barbunya diye satılıyor. Tüketiciler olarak bu gibi benzerlikleri iyi bilmeli ve hazırlıklı olmalıyız.
Bazı balıkçılar avlanma sezonu başında fazla miktarda ve uygun fiyata aldıkları balıkları büyük soğuk hava depolarında dondurarak saklarlar. Sakladıkları balığın avlanma sezonunun sonuna doğru bu balıkları soğuk hava depolarından çıkarırlar ve tezgaha koyarlar. Avlanma sezonunun sonlarına doğru balık az olduğu için fiyatı oldukça yüksek olur. Balıkçımızda bu ürünü en bol zamanda en uygun fiyata almıştı. Balıkçımız, balığın fiyatını piyasa fiyatının biraz altında fiyatlandırarak müthiş bir kar sağlar. Dondurulmuş balıkları ilk çözündürüldüklerinde taze balıktan ayrıt etmek zordur. Ancak balığa temas ederseniz dondurulmuş balıklar çözündürüldüklerinde taze balığa göre daha yumuşak olduğunu fark edebilirsiniz. Depodan çıkarılma süresine bağlı olarak da iç kısmı buzlu dış kısmı normal görünümlü olabilir. 
Taze Balık Nasıl Olur ?
Balığın taze olup olmadığını anlamanın en kolay yolu gözlerine bakmaktır. Taze balığın gözleri parlak ve canlı iken bayat balığın gözleri donuk, içe çökmüş ve biraz kuru olacaktır.
Balığın taze olduğunu anlamanın diğer basit yolu ise solungaçlarına bakmaktır. Taze balığın solungaçları parlak kırmızı renkte iken bayat balık solungaçları solgun, kahverengi tonlarında ve kötü kokuludur.
b)  Süt ve Süt Ürünlerinde Yapılan Tağşişler 
·         Beyaz Peynir : Beyaz peynirler, klasik beyaz peynir ve kültürlü beyaz peynir olarak iki ayrılırlar. Klasik beyaz peynirler süte yalnızca maya ilave edilerek yapılırken, kültürlü beyaz peynir yapmak için süte maya ve kültür ilave edilir. Kültürlü beyaz peynirler yağı ve kuru maddesi düşük olan zayıf sütlerden yapılır. Lor peyniri ise ister klasik ister kültürlü olsun beyaz peynir yapımında peynir oluştuktan sonra geri kalan peynir altı suyunun kaynatılması ile elde edilir. Anlattığımız bu durumlar peynirin normal imalat yöntemleridir, tağşiş ya da hile içeren durumlar değildir.  
Kültürlü beyaz peynir normal şartlarda zayıf sütlerden yapılması gerekirken, bazı işletmeler tarafından klasik peynir yapımından sonra elde edilen peynir altı suyunun kaynatılması ve bu suya nişasta, un, kireç gibi maddelerin ilave edilmesi ile yapılmaktadır. Normal şartlarda peynir altı suyundan lor peyniri yapılması gerekirken kültürlü peynir yapılmaktadır. 
1 kg klasik inek peyniri yapmak için sütün yağ ve kuru madde oranına bağlı olarak 9-11 kg süt kullanılmalıdır. Bu oranı baz aldığınız da klasik beyaz peynirin kg fiyatı 9 kg sütün fiyatından ucuz ise bu peynirde büyük olasılıkla tağşiş yapılmış demektir. 
Özellikle kültürlü beyaz peynir alırken mutlaka önce tadına bakın. Tadında anormal bir ekşilik varsa bu peyniri almayın. Bu anormal ekşi tat peynirde tağşiş yapılmış olduğu anlamına geleceği gibi bakteriler tarafından bozulmuş anlamına da gelebilir. 
·         Yoğurt : Yoğurtta yapılan hilelerin başında kıvamın arttırılması için yapılan tağşişler gelir. Yoğurt daha kıvamlı, sert olması için yapım aşamasında süte un, nişasta, jelatin, pektin gibi maddeler ilave edilmektedir. Kullanılan jelatin hayvansal kaynaklı bir jelatin ise domuzdan elde edilmiş olma ihtimali de bulunmaktadır. 
Kaymaklı yoğurt yapımında yağlı süt kullanılması gerekirken bazı üreticiler yağı çekilmiş süt kullanmaktadır. Sütte yağ olmadığı için yoğurt kaymak tutmayacaktır. Yoğurdun kaymaklı olması için süt üzerine kağıt peçete konularak sütte bulunan az miktarda yağın peçete üzerinde toplanarak kaymak izlenimi verilmeye çalışılmaktadır. 
Yoğurt imalatında zaman zaman zayıf sütlerin kullanılması gerektiği durumlarda sütten yoğurt üretebilmek için süt tozu ya da peynir altı suyu tozu ilave edilmesi olağan bir imalat basamağıdır. Bu durum gerekli durumlarda yapılması olağandır. Ancak bir işletmenin imalatını sürekli olarak böyle yapıyor olması tağşiş yaptığı anlamına gelir.
·         Kaşar Peyniri : Kaşar peynirinde yapılan hilelerin başında son kullanma tarihi geçen, satış noktalarından iade toplanan kaşar peynirlerinin eritilerek tekrar kaşar peyniri içerisine katılması gelir. 
Kaşar peynirinde yapılan bir diğer hile taze kaşar peynirlerinin içerisine patates püresi konulmasıdır. Dış görünüşünden kolayca anlayamayacağımız bu tağşiş peynirin ısıya maruz kalması durumunda kolayca belli olmaktadır. Çünkü patates püresinin ve kaşar peynirinin erime sıcaklıkları farklıdır. 
1 kg gerçek kaşar peyniri yapmak için sütün yağ ve kuru madde oranına bağlı olarak 13-15 kg süt kullanılmalıdır. Bu oranı baz aldığınız da kaşar peynirinin kg fiyatı 13 kg sütün fiyatından ucuz ise bu kaşar peynirinde büyük olasılıkla tağşiş yapılmış demektir. 
·         Süt Tozu (peynir altı suyu tozu): Süt tozu ismiyle satılan ürünler mutlak suretle sütün kurutulması ile elde edilen ürünler olmalıdır. Süt tozu ismiyle aldığınız ürünlerin etiket ve içerik bilgilerini mutlaka kontrol edin. Genellikle süt tozu diye satılan ürünler “Peynir Altı Suyu Tozu”n dan imal edilmektedir. Süt tozu normalde pahalı, maliyetli bir üründür şöyle ki; 1 kg süt tozu elde etmek için sütün yağ ve kuru madde miktarına bağlı olarak 9-10 kg süt kullanılması gerekir. Sütün kurutulması için gerekli olan enerji maliyetlerini de işin içine kattığımız da 1 kg süt tozu yaklaşık 12-15 kg sütün fiyatına eşit olması gerekir. 
Piyasada satılan hemen hemen tüm süt tozu türevleri peynir altı suyu tozundan imal edilmektedir. Peynir altı suyu besin değeri açısından çok zengin ve değerli bir üründür. Yüksek miktarda süt proteini ve süt yağı içerir. Bu özellikleri nedeniyle unlu mamüller ve bisküvi sektöründe sıklıkla kullanılır. Peynir altı suyu tozu süt tozuna oranla daha ucuz ve kolay elde edilebilen bir üründür. Ancak ne yazık ki bazı işletmeler peynir altı suyu tozunun da maliyetini düşürmek, kârlarını arttırmak için peynir altı suyu tozuna tebeşir tozu, kireç ve renk ağartıcı gıda katkı maddeleri ilave ederek satmaktadır. 
·         Tereyağı : Tereyağında yapılan tağşişlerin başında süt kreması yerine margarin ve farklı sıvı yağların (ayçiçeği yağı, mısır özü yağı, palm yağı, hayvansal kaynaklı diğer yağlar vb.) tereyağı yapımında kullanılması gelir. Sütün doğal yapısında bulunan süt yağı (süt kreması) belirli tekniklerle sütten ayrıldıktan sonra bu yağdan tereyağı elde edilir. Ancak bazı uyanık üreticiler maliyetlerini düşürmek için tereyağı imalatı sırasında süt kremasına bazı bitkisel ve hayvansal yağlar ilave ederek tağşiş yaparlar. Tağşiş yapılmış tereyağı ile yapılmamış olan tereyağında ki en büyük fark ürünün sertliğidir. Gerçek tereyağı tağşiş yapılan ürünlere göre daha sert olur. 
Tereyağında yapılan bir diğer tağşiş gıda boyası ilavesidir. Tağşiş yapılarak üretilen tereyağlarının gerçek tereyağı gibi görünmesi için sarı renkli gıda boyası ilave edilir. 
·         Krem Peyniri : Krem peynirde, son kullanma tarihi geçmiş ve satış noktalarından iade toplanmış kaşar peynirleri, bozulmuş, küflenmiş kaşar peynirleri yüksek ısı, nitrit ve nitrat tuzları yardımıyla eritilerek tağşiş yapılmaktadır. 
·         Taze Süt: Daha güvenilir ve katkı maddesi yok diye düşünerek sokak sütçülerinden aldığımız süt aslında daha çok tağşiş edilmiş olabilir.Şöyle ki büyük süt firmaları köylerden süt toplarlarken her bir üreticiden aldıkları süte antibiyotik ve tazelik testi yapmaktadır.Antibiyotik ve tazelik testinden geçemeyen sütleri kesinlikle almamaktadırlar. Sadece bir üreticiden bile antibiyotik içeren ya da taze olmayan bir süt almaları durumunda bu süt önce bir kamyon sütü daha sonra da tüm imalat hattına bulaşarak o partide üretilen sütün bozulmasına neden olacaktır. Bizler evimizdeki imkanlarla sokaktan aldığımız sütlere antibiyotik ve tazelik testi yapamayacağımız için sokak sütçüsünden almış olduğumuz sütün daha güvenilir ve sağlıklı olduğunu iddia edemeyiz. 
Süt üreticileri hayvanlarını çoğunlukla akşam ve sabah olmak üzere günde iki kez sağarlar. Akşam sağılan süt sabaha kadar uygun şartlarda muhafaza edilmez ise tazeliğini kaybeder. Başka bir deyişle süt “kesilir”. Bu süt artık kullanılmamalıdır ancak üreticiler süte az miktarda karbonat karıştırarak sütteki bu bozulmayı ört bas ederler. Ne yazık ki evimizdeki imkanlarla süte karbonat ilave edildiğini tespit etmemiz mümkün değildir.  
Bazı internet sayfalarında zaman zaman süt tozundan süt üretilerek vatandaşa satıldığı, UHT sütlerin süt tozundan üretildiği vb. haberler okumaktayız. Ne yazık ki bu haberler masa başı uydurma haberlerdir. Çünkü ülkemiz şartlarında süt tozunda süt üretmek köylüden 1 kg süt almaktan daha az maliyetli bir durum değildir. Yani bir süt üreticisi süt tozundan süt yapmak istese daha yüksek maliyetle süt üretecektir. Zaten ülkemizde süt tozu çok bulunan ve üretimi çok yapılan bir ürün değildir. Ülkemizde süt tozundan ziyade peynir altı suyu tozu üretimi oldukça yaygındır ancak peynir altı suyu tozunu sulandırarak süt elde etmek sütün doğası gereği pek mümkün değildir. Bunun mümkün olduğu durumlarda sütün tadına baktığımızda bu tağşişi anlamak oldukça kolaydır.

c) Unlu Mamüllerde Yapılan Tağşişler (Fırıncılık ve Pastacılık Ürünleri) 
·         Ekmek : Bazı uyanık fırıncılar ekmeğin daha beyaz görünmesi için ekmek üretimi sırasında hamura renk ağartıcı gıda katkı maddesi, kireç, karbonat vb. ilave etmektedir. Renk ağartıcı gıda katkı maddelerini yalnızca ekmek üreticileri değil aynı zamanda un üreticileri de kullanmaktadır. Bu nedenle içi anormal derecede beyaz olan ekmekleri tüketmemek doğru olacaktır. 
Son zamanlarda tüketiciler beyaz ekmekten uzaklaşarak daha çok kepek ekmeği, çavdar ekmeği ve tam buğday ekmeği tercih etmeye başlamıştır. Bu durum iki farklı olaya neden olmaktadır. Bunlardan ilki üreticilerin tağşiş yaparak ürün satması ikincisi ise tüketicilerin bu ürünleri ve ürün özelliklerini tam olarak tanımıyor olmasından dolayı dürüst üreticileri tağşiş yapmakla suçlamasıdır. Kepek, çavdar ve tam buğday unu normal olarak koyu kahverengi değildirler. Bu sebeple kepek, çavdar ve tam buğdaydan üretilen ekmeklerin içi açık kahverengi olmalıdır. Ancak tüketicilerin beklentisi koyu kahverengi ekmeklerdir. Oysa ki koyu kahverengi hamur elde etmek için hamurun gıda katkı maddesi ile renklendirilmesi gerekmektedir. Bu durumda uyanık fırıncılar hiç kepek, çavdar ve tam buğday unu kullanmadan, beyaz ekmeğe kahverengi renk veren katkı maddesi ilave ederek ürettikleri ekmekleri kepek ekmeği, çavdar ekmeği ve tam buğday ekmeği diye satmaktadır. 
·         Şerbetli Tatlılar : Baklava ve diğer şerbetli tatlıların üretiminde de ciddi tağşişler yapılmaktadır. Son zamanlarda baklava ve diğer şerbetli tatlıların ana hammaddesi olan Antep fıstığı, ceviz ve baklava yağında yaşanan anormal zamlar bu ürünlerin de maliyetini ve satış fiyatını ciddi oranda arttırmıştır. Bu durumu fırsata çevirmeye çalışan uyanık baklava üreticileri Antep fıstığı yerine kurutulmuş iç bezelye, ceviz yerine fındık ya da yer fıstığı kullanarak tatlı fiyatlarını düşük tutmaktadır. 
Baklava ve diğer şerbetli tatlılarda yapılan bir diğer tağşiş baklava imalatına özel baklavalık yağ yerine farklı bitkisel sıvı yağlar, hayvansal yağlar ve margarin gibi yağların kullanılmasıdır. 
Şerbetli tatlılarda yapılan bir diğer tağşiş ki hepimizin bildiği; şerbetinin glikoz şurubundan yapılmış olmasıdır. Glikoz şurubu hemen hemen tüm şerbetli tatlılarda kullanılmaktadır ancak en çok kullanıldığı tatlı çeşidi tulumba, lokma ve halka tatlılardır. Glikoz şurubu kullanılarak üretilen tulumba ve lokma tatlısı mat görünümlü olur. Ürün üretildikten bir gün sonra yumuşamaya başlar. Şekerden yapılmış şerbet ile şerbetlenen tulumba ve lokma tatlıları daha canlı renkte olurlar ve 3-4 gün tazeliklerini ve sertliklerini korurlar. 
Şerbetli tatlılar normal şartlarda oda sıcaklığında muhafaza edildiklerinde 3-4 gün boyunca lezzetlerini kaybetmezler. Ancak 3-4 gün sonra şekerlenmeye başlarlar. Bazı baklava satan dükkan ve pastaneler fazla ürettikleri ve şekerlenen bu baklavaları fırında ısıtıp şekerlerini eritir ve tekrar reyonlarında satmaya devam ederler. Fırında ısıtılarak tekrar satılmaya çalışılan şerbetli tatlıların tatlarında acılaşma meydana gelir. Bu acılaşmaya dikkat edilmelidir. 
·         Profiterol : Hepimizin bayılarak yediği profiterolde de ne yazık ki hile ve tağşişler yapılmaktadır. Profiterolde yapılan en büyük tağşiş çikolata sosundadır. Profiterolün sosu sütün kaynatılması sırasında çikolata, nişasta ve kakao ilave edilerek yapılmalıdır. Ancak birçok pastane ve üretici süt yerine su kullanmaktadır. 
Profiterol imalatında yapılan bir diğer tağşiş yine sosunun üretilmesi sırasında yapılırSüt yerine su kullanılarak yapılan profiterol sosu sütten gelen yağ olmayacağı için istenilen kıvamda ve lezzette olmaz. Bu nedenle sosun içine çeşitli bitkisel ve ya hayvansal yağlar ilave edilerek kıvam ve lezzet elde edilmeye çalışılır. 
Profiterol sosunda yapılan bir diğer tağşiş daha az çikolata ve kakao kullanıp renk ve lezzet elde etmek için gıda boyası ve aromalar kullanılmasıdır. Profiterolü her pastaneden almamanızı tavsiye ederiz. 
·         Kurabiye : Hepimiz biliriz ki kurabiye yapılırken bol miktarda margarin ya da tereyağı kullanılır. Bu durum pastanelerde de aynıdır. Farkı, evimizde kurabiye yaparken içine koyduğumuz yağı ve miktarını biliriz. Pastanelerde yapılan kurabiyelerin içine konulan yağın ne miktarını ne de adını bilmemiz mümkün değildir. Bunu fırsat bilen art niyetli uyanık imalatçılar kurabiye imalatında olabildiğince en ucuz yağları kullanmaktadırlar. Bu yağlar bitkisel ya da hayvansal olabilir. Bitkisel kaynaklı olan yağlar çoğunlukla palm yağı türevleridir. Hayvansal kaynaklı olan yağların bu gibi durumlarda kaynağı meçhuldür (domuz yağı olabilir). 
·         Sütlü tatlılar : Sütlü tatlı imalatında yapacağımız tatlının lezzetli olması için tam yağlı süt kullanmamız gerekmektedirAncak art niyetli ve uyanık tatlı üreticileri maliyetlerini azaltmak için yarım yağlı süt kullanmaktadır. Yarım yağlı süt kullandıklarında üründe meydana gelecek olan lezzet kaybını önlemek için aroma verici maddeler kullanırlar. 
Sütlü tatlı imalatında yapılan diğer tağşişler şunlardır; Kıvam sağlamak için nişasta gereğinden fazla kullanılır, duyusal özelliklerinin arttırılması için renklendirici, aroma verici gıda katkı maddeleri kullanılır. 

d) Meyve Sebze Ürünlerinde Yapılan Tağşişler
Genel olarak meyve sebze ürünleri tağşiş yapılması mümkün olmayan ama hile yapılması çok mümkün olan gıda maddeleridir. Lakin ülkemizde meyve sebze ürünlerinde hem tağşiş hem de hile sıklıkla yapılmaktadır. 
·         Meyveler : Meyvelerde en sık yapılan tağşişlerin başında istenilen özelliklerde olmayan ürünlerin özelliklerini dışarıdan müdahale edilerek değiştirilmesidir. Mandalina, portakal gibi narenciye ürünlerinde bu işlemler sıklıkla yapılmaktadır. Mandalina ve portakal gibi narenciyeler yetiştirilme şartlarına ve cinslerine bağlı olarak zaman zaman sulu yapıda olmazlar. Sulu olmayan bu ürünlere bazı üreticiler ya da satıcılar enjektörler vasıtasıyla içlerine su enjekte ederler. Bu durum hem ürünün ağırlaşmasını hem de sulu yapıda olmasını sağlar. Bu uygulamanın son zamanlarda kavun ve karpuzda da uygulandığı görülmüştür. 
Meyvelerde yapılan bir diğer tağşiş genellikle yetiştirilme aşamasında yapılmaktadırMeyvelere yetişmeleri sırasında enjektör vasıtasıyla gıda boyası enjekte edilerek renklerinin istenilen nitelikte olması sağlanır. 
Muzların etilen gazı ile sarartılmaları temelde bir tağşiş değildir. Çünkü muz yetişme ve toplanma şartları gereği sararmadan önce toplanması gereken bir meyvedir. Özellikle ithal muz diye tabir ettiğimiz ve kıtalararası yolcuklardan sonra ülkemize gelen muzların koli içerisine verilen etilen gazı hem ürünün yavaşça sararmasına hem de mikroorganizmalar tarafından zarar verilmesi ihtimaline karşı ürünün korunmasını sağlar. 
Pazarda, süpermarkette, manavda alışveriş yaparken en önemli şeylerin başında sebze ve meyvelerin en tazesini, en kalitelisini, en lezzetlisini seçmek geliyor. Çünkü ne kadar doğru seçim yaparsak yemeklerimiz o kadar leziz ve keyifli oluyor, hem de para verip aldığımız bu sebze ve meyveler çürük, bozuk, işe yaramaz çıktığında doğrudan çöpe gitmesini engelliyor.
Peki meyve ve sebzelerin en iyisi, en kalitelisi nasıl seçilir? Nelere dikkat etmek gerekir? Meyve ve sebze seçmenin püf noktaları nedir?
Bunları öğrendikten sonra artık kötü meyve&sebzeler almayacak, hem de yaptığınız alışverişten keyif alacaksınız.
Hormonlu yiyeceklerin hayatımıza girmesiyle her yerde devasa meyveler ve sebzeler görmeye başladık. Hormonlu besinlerden sakınmak istiyorsanız büyük olanları değil, daha küçükleri tercih etmenizde fayda var. Örneğin daha küçük patlıcanların tadı daha az acımtırak olmaya yatkındır, ayrıca daha ince bir kabuğa ve daha az çekirdeğe sahiptir.
Patlıcan demişken patlıcanların rengi simsiyah olmalı ve tutulduğunda ele renk vermemeli. Şayet veriyorsa ilaçlanmıştır.
Meyve ve sebzelerin küçüklerini tercih etmek her zaman daha iyi, çünkü devasa olanlara göre daha tatlı ve lezzetli çıkmaları olası
Meyve seçiminde ne kadar kusursuz gözüktüğüne değil ağırlığına dikkat etmek lazım: Daha ağır meyveler daha sulu olur
Kabuğunun çatlaklarla dolu olması da kötüye işaret değil. Nitekim bu meyvenin kabuğu çatlatacak kadar su topladığını, yani fazla sulu olduğunu gösteriyor.
Örneğin nar seçerken hem ağır olmasına hem de renginin parlaklığına dikkat etmeniz gerekiyor.
Meyveleri koklamaktan çekinmeyin: Ne kadar olgun olduğunu kokusu ele verir
yüklerimiz boşuna "Bu kavun değil ki koklayıp da alasın" dememişler. Konu meyve seçimiyse kokusu birçok şeyi anlamamızı sağlıyor çünkü. Bir meyvenin ne kadar olgun olduğunu anlayabilmek için altını koklamaktan çekinmeyin. Eğer iyi bir meyveyse güçlü bir koku yayacaktır.
Soğan seçiminde ise kokmamasına ve sert olmasına dikkat edin
Soğanın sert bir kokuya sahip olması onun çoktan filizlendiğini işaret eder ve bu da soğanın daha az sıkı ve daha az çıtır çıtır olduğunu gösterir. Bu arada filizlenmiş soğan çok da kötü bir şey değil, hala yenebilir ancak özellikle salatalarda kötü bir görüntüye sebep olacağı kesin.
Portakalların kabuğu ince ve parlak renkte olanları seçilmeli
Portakal alırken onları hafifçe sıkmaktan çekinmeyin. Büyüklüklerine göre ağır olan portakalların iyi çıkma olasılığı çok büyük. Kuru ve hafif gözüküyorlarsa ise yeterince sulu olmamaları muhtemel.
Patates tazeyse tırnakla kabuğu kolayca soyulur
Patatesin taze olup olmadığını anlamak için baş parmağınızla patatesin kabuğuna hafif bir baskı yapın, kabuğu kolayca sıyrılıyorsa ve içi sarıysa tazedir. Hem lezzetli, hem de dayanıklıdır.
Ayrıca aşırı gübre ve hormon kullanılan patateslerin iç kısımlarında kararmalar vardır; şekilsiz ve yumruları birbirine yapışıktır. Böyle görünen patateslerden uzak durmanızda fayda var. Bunun yanında filizlenmiş patatesleri almamaya dikkat edin.
Domateslerin ağır, kırmızı ve kabuğu ince olanı tercih edin
Olgun ve iyi domatesi tepe kısmının çevresinde hafif yeşil çizgiler olmasından ayırt edebilirsiniz. Yuvarlak şeklini bozan sivri çıkıntılar varsa ve içi fazlaca boşsa hormonlu bir domatesi elinizde tutuyor olabilirsiniz. Hemen aldığınız yere geri bırakın http://cdn.yemek.com/assets/images/smiley/smile.png
Salatalığın iyisi kısa, kalem gibi dümdüzdür, sapı yeşil olan tazedir
Sallatalığın boyu büyüdükçe içi yumuşar ve tatsızlaşır. Şekilsiz, bir ucu kalın, bir ucu ince salatalıkların içi sünger gibi çıkar. Tazeliğini ise sapının yeşilliği ele verir.
Çileklerin iri olanları tercih edilmeli, yapışık olanlardan uzak durulmalı
Çileğin şu an tam da mevsimi. Olgunlaşmamış çileği sert olmasından anlayabilirsiniz. Çileğin güneşte az duranı makbulken düzgün şekilli olanı, yani yamru yumru, yapışık olmayanları tercih edilmeli.
İyi erik yukarıdan yere bırakıldığında karpuz gibi çatlar
/’den 70'e herkesin sevdiği bir meyve olan eriğin sert olanları tercih edilmeli. Bu erikler kaliteli ve lezzetli olanlardır. Yere attığınızda çatlıyorsa bilin ki o erik kaliteli ve olgunlaşmış olandır.
Şeftali ele alındığında görünümünden daha ağır hissediliyorsa kalitelidir
Şeftali seçiminde de meyvenin ağırlığına dikkat etmek gerekiyor. Küçük olsa bile ağırsa bu meyvenin sulu olduğunun ve olgunlaştığının bir işareti. Ayrıca iyi şeftalilerin ağzı kapalıdır. Alıp eve gittiğinizde çekirdeği şeftaliden kolaylıkla ayrılıyorsa doğru bir seçim yapmışsınız demektir.
Benzer şekilde kayısının iyisi sert, rengi kızarık ve ele alındığında ağır olandır.
Kelek çıkan karpuzlara son: Ağır olacak, sararmış olmayacak
Benim aldığım karpuz asla kelek çıkmaz" diyenlere hayatlarını kolaylaştıracak birkaç tüyo verelim: Karpuzu elinize aldığında ağırlığını hissetmelisiniz. Kabuğu aynalı ve parlak olmalı. Sararmış ise güneşte çok durmuş olduğundandır, çürümekte olduğunu işaret eder. Ayrıca hormonlu karpuzlarda ciddi bir nişasta kokusu alırsınız. Bu yüzden karpuzun sadece ağırlığına ve rengine değil, kokusuna da dikkat edin.
Kavun bu, koklayıp ve elinde ağırlığını tartarak alacaksın
Kavunun kokusu onun taze ve olgunluğu hakkında fikir verir. Ayrıca kabuğunun parlaklığı da aynı derecede önemli. Karpuz gibi kavunu da elinizde tartarak alın. Çünkü o da karpuz gibi ağır olmalı. Yalnız kavun ile karpuzun farkı; kavunun karpuzun aksine bekledikçe ağırlaşması ve tadının güzelleşmesi. Aklınızda olsun

Yapılan araştırmalara göre müşteriler süpermarkete giriş yaptıklarında ilk olarak sola bakıyor ve ardından sağ taraftan yürümeyi tercih ediyor. Bu nedenle süpermarketlerde iki özel sistem müşterileri bekliyor. Bunlardan ilki sağ tarafa konumlandırılan meyveler ve sebzeler. Bu hile sizi süpermarketteki diğer ürünlerin de taze olduğuna inandırıyor. Diğer hile ise alışveriş sepetlerini bu noktaya koymak ve sizi bir an önce aksiyona yönlendirmek.
Süpermarkete her yer reyon: Nereye dönerseniz dönün sizi ürünlerle karşılaştırmak için labirent yaratırlar.
Labirent yapısı ile sizi daha uzun süre içeride tutmayı planlayan süpermarketlerde nereden dönerseniz dönün daima bir ürün standı ile karşılaşırsınız. Bu da daha fazla satın alma isteği doğurur. Çünkü etrafta satın alınabilecek çok fazla ürün vardır ve nereye baksanız onları görüyorsunuzdur.
Peynirin suçu ne: Günlük ürünleri kolay alamamanız için süpermarketin en arka kısmında yer alırlar.
Büyük alışveriş sepetleri size daha çok alışveriş yapabileceğinizi hatırlatır.
İnsanların koku, tat, dokunma ve işitme duyularına doğrudan gönderme yapan süpermarketler adeta içinde insanların olduğu mini bir kafes. Çamaşır deterjanlarının yanından geçerken yapay olarak hazırlanan temizlik kokusu, sabahları pişen ekmeklerin iştah açan kokusu, tekstil reyonunda deneyerek satın aldığınız ürünler, sizi rahatlatan ve enerjinizi düzenleyen müzik ve son olarak tadım olarak sunulan yiyecekler. Biliyoruz ki hepsi az şeytan değil.
Adeta bir kamyon gibi doldursanız da bir türlü dolamayan alışveriş sepetlerini göz önüne getirin. Bir hinlik var değil mi? Alışveriş sepetlerinin bu kadar büyük olmasının en önemli nedeni beyninize daima “Daha hiçbir şey almadın canım, biraz da ton balığı al. Balık sevmezsin ama olsun, evde dursun.” der.
Gözleri üzerimizde: Göz hizanızda olan ürünler en pahalı ürünlerdir.
Dünya genelinde kabul görmüş bir satın alma boyu mevcut: 1.60. Göz hizası olarak sayılan bu yükseklikte markaların çılgın bir yarışı vardır çünkü müşterilerin bu yükseklikten baktığını ve gördükleri şeyleri satın alma oranın yükseldiğini bilirler. Burada satılan ürünler için süpermarketler markalardan ekstra para talep edebilir. Aynı zamanda en pahalı ürünler de buradadır.
Bir fidanın güller açan dalı: Birbirini hatırlatan ürünler yan yana satılarak bağlantı yollu satın almaya teşvik edilir.
Tamamen sizi bir ikinci ürün almaya yönlendiren çapraz satış sistemi mevcuttur. Eğer regl dönemindeyseniz pedinizin yanında çikolata, içki satın alacaksanız yanında kuruyemişler, süt satın alacaksanız yanında hazır tatlılar (puding, cheesecake) gibi ürünler kombin halinde yer alır. Bu da beyninize oynanan bir oyundur.
Olmayan indirimler: İndirim, kuponlar sizin daha fazla alışveriş yapabilmeniz için küçük bir oyundur.
permarketlerde çok az bir oranda da olsa indirimli çok fazla ürüne rastlarsınız. Bunun nedeni daha ucuz algısı yaratarak size o ürünleri satın aldırmaktır. Aynı zamanda kasada bir anda 55 lira üstü 5 kiloluk çayı 10 lira daha vererek alırken bulabilirsiniz. Kartınızda biriken bonus ya da paraları kullanmak için yapmak zorunda olduğunuz alışverişleri saymıyoruz bile.

(Prof. Dr. Nevzat Artık Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü)

e) Baharatlarda Yapılan Tağşişler
Gıda sektöründe en çok tağşiş yapılan bir diğer ürün grubu da baharatlardır. Baharatların kg fiyatları oldukça yüksektir. Fiyatlarının yüksek olması yetiştirilmelerinin ve üretimlerinin zor ve maliyetli olmasından kaynaklanır. Sık tüketiyor olmamıza karşın küçük miktarlarda tükettiğimiz ürünlerdir. Baharatların aromaları (tat ve kokuları) yoğun olması nedeniyle tağşiş yapılmaya çok müsait ürünlerdir. 
·         Kırmızı Toz Biber : En çok tağşiş yapılan baharatların başında gelir. Hepimizin bildiği üzere kırmızı toz biberin içerisine kiremit tozu konulmaktadır. Ayırt etmek, fark etmek çok mümkün değildir. Kiremit tozu dışında renklendirilmiş başka maddelerin katıldığı da tespit edilmektedir. 
·         Karabiber : Bazı arsız üretici ve satıcılar toz karabiberin içerisine elekten geçirilmiş toprak, un, galeta unu ya da farklı değişik maddeler karıştırıp gıda boyası ilave ederek tağşiş yapmaktadır. Fark etmek zor olsa da zaman zaman mümkün olabilmektedir. 
·         Pul Biber : Pul biberin renginin daha albenili ve parlak olması için kimyasal boyalarla renklendirme yapılarak üründe tağşiş yapılmaktadır. Pul biberin renklendirilmesinde kullanılan boyalar gıda katkı maddeleri listesinde yer almayan ve başka sektörlerde kullanılan boyalar oldukları için insan sağlığına zararlı kanserojen maddeler olabilir. Bu konuda dikkatli olmak gerekir. 
·         Şifalı Bitkiler : Günlük yaşamımızda hatta hayatımızda sık kullanmadığımız ve bu nedenle çok iyi bilmediğimiz bu bitkiler konusunda ne yazık ki tağşiş ve hilelerin farkında olmak çok mümkün olmuyor. Birçoğumuz televizyondan, komşumuzdan oradan buradan falan bitkinin falan hastalığa iyi geldiğini ya da kilo verdirdiğini duyar bir koşu gidip aktardan alırız. Hayatımızda ilk kez duyduğumuz ve gördüğümüz bir ürünün doğal halini biliyor olmamız mümkün değildir. Bunu fırsat bilen art niyetli aktarlar bize kiraz sapı diye vişne sapı, andız otu yerine altın mühür otu verebilir. Bu sebeple almak istediğimiz bitkilerle ilgili araştırma yapmadan bu bitkinin özelliklerini öğrenmeden aktarlardan bitki ve ot almamak daha doğru olacaktır. 
 f) Diğer Gıdalarda Yapılan Tağşişler 
·         Zeytin : Zeytinlerde en çok yapılan tağşiş siyah zeytine renk vermek için yapılmaktadır. Siyah zeytin, özel zeytin havuzlarında tuzlu su içerisinde fermente edilerek siyahlaştırılan bir gıda maddesidir. Bu işlem belirli bir zaman diliminde gerçekleşen bir işlemdir. Acelesi olan ve kârını arttırmak isteyen üreticiler fermantasyon işleminin süresini kısaltmak için salamura içerisine gıda boyası, tekstil boyası, paslı metal parçaları katarak tağşiş yaparlar. Yapılan tağşişlere bakıldığında fermantasyon suyuna gıda boyası katan üreticiler diğerlerine göre daha masum kalmaktalar çünkü zeytine geçen tekstil boyası ve metal pasları kanser olmamıza neden olmaktadır. Zeytinin fermantasyonunda tağşiş yapıldığını çekirdeğinin rengine bakarak anlamamız mümkün olabilir. Doğal yollarla fermente edilmiş zeytinlerin çekirdekleri zeytinin etli kısmı kadar siyah olmaz daha açık renkli olur. Ancak bu tespit her durumda doğru olmayabilir keza bazı zeytinlerin tür ve cinsine bağlı olarak çekirdeklerinin doğal renklenmesi farklı olabilir. 
·         Zeytinyağı : Bazı zeytinyağı üreticileri daha fazla kâr sağlamak amacıyla zeytinyağı içerisine farklı yağlar ilave ederek tağşiş yaparlar. Zeytinyağındaki tağşişi tespit etmek çok zor değildir. Her yağın kendine özgü bir erime ve donma sıcaklığı vardır. Zeytinyağının donma sıcaklığı yüksektir. Yani bitkisel yağlar arasında donmaya en erken başlayan yağlardan biridir. Bu özelliği sayesinde soğukta bekletilen yağlarda tağşiş kolayca tespit edilebilir. Tağşiş yapılan yağlar katman katman donarlar. Tağşiş yapılmayan saf yağlar katmanlar oluşturmadan donarlar. 
·         Bitkisel yağlar : Bazı art niyetli yağ üreticileri sattıkları yağların içerisine faklı yağlar karıştırarak tağşiş yapmaktadırlar. Ekonomik değeri yüksek olan kolza yağı, fındık yağı, ayçiçeği yağı içerisine pamuk yağı gibi ekonomik değeri düşük olan yağlar karıştırılmaktadır. Alışverişimiz sırasında sıvı yağlarda yapılan bu tağşişi tespit edebilmemiz mümkün değildir. Bu yağları çiğ olarak tükettiğimizde ya da yağı soğuttuğumuzda da tağşişi fark edilmemiz mümkün değildir. Yağda yapılan tağşişin derecesine göre yağın ısıtılması sırasında fark edilme ihtimali bulunmaktadır. Bunun dışında yağda tağşiş yapıldığını ancak laboratuar analizleri ile anlayabiliriz. 
·         Çikolatalar : Çikolata yine küçük imalatçılar tarafından sıklıkla tağşiş yapılan ürünlerden biridir. Etiket üzerinde beyan edilen kakao ve yağlardan farklı niteliklerde ve özelliklerde kakao ve yağ kullanılarak tağşiş yapılan bu ürünler zaman zaman sağlık sorunlarına neden olabilir. Bu ürünlerde tağşiş yapıldığını analiz ve test yapılmadan tespit etmek zordur. Bu nedenle güvenilir ve bilinen firmaların ürünlerini tüketmek, daha önce adını bile duymadığımız firmaların ürünlerini tüketmemek en doğru seçim olacaktır. 
·         Bal : Son zamanlarda en çok tağşiş yapılan ve hatta bu konuda şakası da en çok yapılan üründür. Tüketiciler olarak aldığımız bir ürünün aynı aldığımız andaki özelliklerini uzun süre muhafaza etmesini bekleriz ve isteriz. Bu beklentimiz balda içinde vardır. Şu nu çok iyi bilmeliyiz ki doğal olarak elde edilmiş ve üretilmiş bal mutlaka ve mutlaka donar (şekerlenir). Oysa ki tağşiş yapılan ballar uzun yıllar boyunca şekerlenmeden durabilirler. Hatta son zamanlarda piyasada satılan ballara baktığımızda bırakın tağşiş yapılmış olmasını doğrudan imitasyon olan arı yüzü görmemiş ballardır. Bu ballar glikoz şurubuna renklendirici gıda boyaları ilave edilerek imalathanelerde üretilmektedir.  
Süzme balda tağşiş yapılabileceğini düşünerek petek bal almayı mı düşünüyorsunuz. Bunu bir kez daha düşünmelisiniz. Çünkü ülkemizde petekli balda da tağşiş yapılıyor. Hem de peteğin kendisine. Normalde petek, bal üretimi sırasında arılar tarafından yapılması gereken bir maddedir. Arılar bu maddeyi yapabilmek için enerjiye dolayısıyla besine ihtiyaç duyarlar. Ancak zeki bal üreticilerimiz arıları daha çok yorulmasınlar diye kovan içerisine balmumundan yapılmış hazır petekler koyarak arılarının bir an önce bal üretimine başlamalarına yardımcı olurlar. 
·         Pirinç : Paketli ya da paketsiz olsun tüm pirinçlerde GDO’lu pirinçlerle normal pirinçlerin karıştırılması ile tağşiş yapılmaktadır. Ülkemizde GDO’lu ürün satışı ve ithalatı yasak olmasına karşın ülkemize kaçak yollarla giren GDO’lu pirinçler art niyetli üreticiler tarafından GDO’suz pirinçlerle karıştırılarak satılmaktadır. 
·         Alkollü İçkiler : Alkollü içkilerde yapılan hile ve tağşişler büyük market, büfe ve bakkallarda karşılaşacağımız bir durum değildir. Çünkü her zaman göz önünde olan bu noktalarda bandrollü ürünler satılır. Yüksek vergi oranları nedeniyle kaçakçılığın ve sahte içki imalatının arttığı bu sektörde bandrolsüz olarak piyasaya sürülen ürünlerin bulunduğu ve tüketildiği yerler, gece kulübü, lokanta, pub, gazino ve meyhane gibi yerlerdir. Bu gibi yerlerde tüketeceğiniz içkiyi kadeh yerine şişe ile sipariş etmek daha doğru olacaktır.

Gıdalarda yapılan hileler
 Gıda sektöründe yapılan tağşişlere ek olarak farklı hilelerde yapılmaktadır.
·         Pazara tezgahlarında iyi ve güzel görünümlü ürünler önlere dizilir pazarcının önünde duran mallar kötü olanlardır. Bir kilo ürün istediğinizde pazarcı hemen iki kötü üç iyi poşetin içine doldurur ki durumu evde fark edersiniz. Pazar alışverişiniz sırasında tezgahında mal seçtirmeyen pazarcılar genellikle yapar bunu. Yalnız bazı pazarcılara da haksızlık etmeyelim. Şöyle ki bazı pazarcılar da malları çok iyi oldukları için herkes tarafından ellenmesini istemediği için seçtirmez kendisi vermek ister. Bunun ayrımını iyi yapmak gerekir. 
·         Marketlerde ve pazar yerlerinde birçok satıcı ürün tartarken ambalaj darası almaz. Bu durum en sık yapılan ve hatta artık alışıla gelinmiş bir durum olduğu için hile olduğunu bile düşünmediğimiz bir durumdur. 
Market ve pazar yerlerinde ürünlerin görsel olarak daha çekici görünmesi için özel ışıklar konulması farklı bir hile tekniğidir. 
Market ya da pazardan adet olarak aldığımız ve üzerinde gramajı yazan ürünlerin beyan edildiği ağırlıkta olmamaları. Örneğin üzerinde 500 gr yazan bir ürünü tarttığımızda 500 gr çıkması. Rakamı yanlış yazmadık. Ürün ambalaj hariç 500 gr olması gerekirken ambalajlı ağırlığı 500 gr olduğu için ambalaj miktarı kadar cebimizden paramız çalınmış demektir. 
·         Gıda ambalajlarının etiketlerinde bulunan ürün içerikleri bölümünde kasıtlı ve bilerek yanlış beyanda bulunulması. Örneğin nitrat tuzu kullanılan bir gıda ürününde “nitrat tuzu” yerine “gıda sanayi tuzu” gibi yuvarlak ve muğlak ifadeler kullanılması.
İşte gördünüz hile oyunlarını. Karamsarlığa ve paniğe  kapılmayın. Her üretici ve satıcının da bu hileli yollara girmediğini, alışveriş yaptığınız kurumsal marketlerde ve güvendiğiniz esnafınızda bu hilelere rastlama olasılığının çok düşük olduğunu söylememiz gerekir.
Size biraz kısa tavsiye ve ip ucu verelimki sizde rahatlayın:
·         Kıyma : Kıyma alırken bütün etten gözünüz görerek kıyma çektirebilirsiniz.
·         Bal : Balınız şekerleniyorsa (donuyorsa) harika!!! Orjinal bir bal aldınız ama her orjinal bal şekerlenecek diye bir şey yok tabi kaşıktan aşağı balı bıraktığınızda kesilmeden akması gerekir. hakiki bal ucuz olmayan bal olup, HACAPP vs belgeli marka ballar ile sağlıklı bal satın alma imkanı oluşturulabilir
·         Sosis : Sucuk sosis salam bu grup içine hile girmese bile mantıklı bir şekilde kaliteli etlerden yapılmaz yani zaten maliyetleri düşüktür. İçerik bilgisi olan ürünleri tüketmenizi tavsiye ederiz renklendirici içermemeleri gerekir
·         Döner : Döneri merdiven altı yerlerde tercih etmezseniz yada kıymadan değil etten yapıldığını anlarsanız karışım ihtimalini düşürürsünüz. En iyisi tanıdık ve sürekli yediğiniz dönerciyi tercih edin.
·         Kırmızı et :  Kırmızı et tezgahta tepsiden kaldırıldığında altının kahverengi olduğunu görüyorsanız bu normaldir çünkü et hava almayan kısmından okside olur havayı yeniden almaya başladığında rengi normale döner bu koruyu olmadığının göstergesidir. Çok taze bir etin ya da ince doğranmış bir etin reyonda koruyucu konmadan da pembe kalacağını hatırlatalım.
·         Beyaz et : Beyaz ette dökme yada mağazada paketlenmiş ürünlere göre orijinal paketinde skt yazan ürünler tercih edilebilir. Ben size hiç bir zaman köyde free range organik yemle beslenmiş tavuğu kestirip eve getirip yiyin demeyeceğiz günümüz koşulları veya istanbul vb. yerlerde kozmopolit yaşayan bir aileyi de düşünmek zorundayız. “En sağlıklı ürün kaynağında en yakın üründür.”
Bu nedenle tavuk alırken Avrupa’ya ihracı yapılan,marka tavuklar ve pişme süresi 1.5 saat gibi uzun sürede pişen (İngiltere marketlerde satılan tavuklar doğal-açık havada yetişen tavuklar olup,etiketlerde pişme süresi (1 saat 40 dk) yazmakta) organik tavuklar tercih edilebilir.Ayrıca tavuk eti çabuk bozulabilen et olup buzdolabında çok kısa sürede en fazla 2 gün içinde tüketilmesi gereken bir gıdadır.
·         Merdivenaltı Gayrisıhhi  şartlarda üretilen salam-sosis ürünlerde salmonella, listeria adlı virüsler oluşabilmektedir. Ayrıca bunlara akciğer, iç organ, son kullanma tarihini aşmış sucuk vs  katılabilmektedir. Bu nedenle sucuk salamın, sosis de marka dışı ürünlerden uzak durmalıyız, Son kullanma tarihine dikkat etmek uygun olabilir.
·         Unlu mamüller : Unlu mamüllerde ya ekmeğinizi evde yapacaksınız yada güvendiğiniz yerden alacaksınız peki kime nasıl güveneceğim ? Yine kurumsal firmaların hile konusunda daha az risk alabileceklerini belirtelim bir denetim sonucunda imaj kaybı ihtimalleri olmadığı için bunun dışında ise daha fazla fonksiyonel olan esmer ekmekler hile işin içerisine giriyorsa maalesef beyaz ekmekler daha masum oluyor.
Diğer bir konu “hileler genellikle ömrü arttırmak, maliyeti düşürmek “içindir. O zaman olması gerekenden çok uzun ömürlü ürünler ve muadillerinden çok uygun ürünler muhakeme sizde. Ama çok ucuz ürün her zaman hileli demek değildir bazen zararına satış yapan perakendecileri yada içerikte azaltma yaparak maliyeti düşüren satıcıları töhmet altında bırakmak istemeyiz.
·         Şarküteri : Şarküteride iyi bir tereyağı dışarı çıkarır çıkarmaz yada elinizin üstüne koyduğunuzda erimeye başlar. Markalı firmalar yine hile riskini alamazlar o yüzden genelde de (Örneğin:Kaşarı 11 lt sütten ürettiği için) pahalıdırlar. Ya “uygun ve markasız olanlar hile yapmıştır” bu çok büyük bir suçlama (belki 9 lt sütten kaşar yaptı hilesiz yada tereyağında suyunu az uzaklaştırdı.)
·         Ekmek : Ekmeği beyazlatmak ve geç bayatlamasını sağlamak için koruyucu maddeler kullanılmakta
·         Kepekli ekmek : Kepekli ekmek ve çavdar ekmeği gibi ürünlerde rengi koyulaştırmak için gıda boyası ya da kakao kullanılmaktadır.
·         Tatlılar : Tatlılarda Antep fıstığı yerine bezelye ve yeşile boyanmış yer fıstığı kullanılıyor.
·         Yeniden kullanım : Bayatlayan simit poğaça ile pastiç, doyuran, ayçöreği yapımı
·         Baklavalar : Eski baklava ve pastalardan çikolata topu vb. ürünler yapmak
·         Tekrar pişirme : Bayatlayan kahvaltılık ürünleri (simit, poğaça vb.) ıslatıp tekrar pişirmek
·         Kuruyemiş : Acıbadem yapımında badem yerine yer fıstığı, cevizli baklavada kaju veya yer fıstığı karışımı
·         Krem peynir : Küf tutmuş ve bayatlamış peynirlerin eritilerek krem peynir haline getirilmektedir.
·         Beyaz peynir : Beyaz peynire kireç katılarak parlak hale getirildiği bildirilmektedir.
·         Dönüştürme : Nişasta ve bitkisel yağ katılmış döküntü beyaz peynirler yağlı tulum peyniri olarak satılıp, küflü kaşarlar eritme peynire dönüştürülmektedir. Bunlar merdiven altı firmalarda tost peyniri olarak satılabilmekte
·         Yağ katkısı : Sütün öz yağı alındıktan sonra yerine yağlı süt izlenimi verecek şekilde katı margarin yağ karıştırılmaktadır.
·         Jelatin : Büyükbaş hayvan yağından elde edilen jelatin toz halinde yoğurda katılıp, kıvamlı hale getirilmekte, köy yoğurdu olarak satılmaktadır.
·         Tereyağı : Tereyağına patates ve margarin karıştırılmaktadır.
·         Yoğurt : Yoğurda bitkisel yağ ve jelatin katılıyor, jelatin, domuzun deri veya kemiklerinin kaynatılmasıyla elde ediliyorsa daha büyük bir problemimiz var demektir..
·         Sarımsak : Sucuk, salam imalatında kullanılan sarımsak kireç suyunda soyuluyor.
·         Nitrat : Soya baharatla karıştırılıp sucuk imalatında kullanılıyor, raf ömrünü uzatmak için gereğinden fazla nitrat kullanılıyor.
·         Peynir : Yağlı tulum peynirine bitkisel yağ ve nişasta; yağlı eritme peynirine bitkisel yağ karıştırılıyor.
·         Yoğurt : Tarihi geçen yoğurt ayrana çevriliyor. En iyi yoğurt kalitesine güvenilen katkısız marka yoğurt ile ev yoğurdu olabilir. Yoğurt ekşimeye başlayınca içinde oluşan ekşi yoğurt suyu vücudu kanser hücrelerinden temizleyen metyonin kaynağı içerir. Özellikle uygun olursa sigara içenlerin vs yoğurt suyu tüketmeleri uygun olabilir.
·         SKT : Son kullanım tarihi geçmiş yumurtalar yeni ambalajlarda taze gibi satılıyor veya pastorize edilerek sıvı yumurta olarak satılıyor.
·         Koku : Bozulan yemeklere mezelere köri katarak kokuyu örtbas etmek özellikle toplu üretim yapılan otel vb. yerlerde.yapılabiliyor.
·         Zeytinyağı : Zeytinyağına pamuk, ayçiçeği, kanola gibi bitkisel yağlar karıştırılmaktadır,
·         Sabun : Sabun üretimindeki yüksek asitli yağlar da işlemden geçirilip natürel sızma zeytinyağı diye satılmaktadır.
·         Parlaklık : Zeytini parlak hale getirmek için tekstil boyası ve kimyasal boya kullanılmaktadır.
·         Prina yağı : Zeytinyağı küspesinden elde edilen prina yağı, kolon sızması diye zeytinyağının içine karıştırılmaktadır.
·         Bal : Glikozun içine polen, renklendirici ve esans katılarak sahte bal imal edilmektedir.
·         Antibiyotik : Arıcılıkta kullanılan antibiyotikler ballar aracılığıyla insanlara geçiyor.
·         Arıcılık : Arıcılar, kovanların önüne şeker şurubu veya glikoz koyarak, gerçek olmayan bal üretilmektedir. Bal üretimi genellikle Mayıs temmuz ayları arası olur bu dönemde uygulanmaması diğer dönemler uygulanması arı direnci için olabilmektedir. Asıl hile mayıs temmuz arasında sağım zamanı glikoz veya antibiyotik verilen arılardan alınan bal için geçerlidir.
·         Kırmızı biber : Kırmızı bibere kiremit tozu, kimyasal boyalarla renklendirilmiş yabancı maddeler, karabiberin içine boya maddeleri, bitkisel baharatların içine kurutulmuş ot karıştırılmaktadır. Karabiberi, kahveyi,  çektirerek satın almak, tüm baharatlarda güvenilir noktalardan ve markalardan satın almak uygun olabilir. Ayrıca tüm yemeklerde taze zencefil kullanmak, yemeklerde organik baharat  kullanmak sağlıklı yaşam için uygun olabilir.
·         Sakatat :  Hazır kıymaya sakatat katılıyor; sakatanın rengi açık olduğu için kimyasal gıda boyası ile boyanıyor.
·         Domuz jelatini : Şekerlemelerin içine domuz jelatini, tekstil boyası ve hayvan yemi katılıyor.
·         İncir : Bozuk, ezik, kurtlu incirlerden ‘incir lokumu’ yapılıyor.
·         Mazot katkısı : Kuru üzüm, bozulmaması için kurutmadan önce mazota bulanıyor.
·         Kaçak çay : Kaçak çaylar, kimyasal renklendiriciler hatta domuz kanıyla renklendiriliyor.
·         Tütün : Kaçak sigarada kullanılan tütünün içine tahta tozu katılıyor.
·         Mumlama : Gdo nun zararlı olup olmadığı kanıtlanmamakla birlikte meyve sebzelerde gdo ve sezonunda olmasına rağmen mumlama işlemi de yanıltıcı uygulamalardandır.
·         Kaçak İçki : Yüksek vergi nedeniyle kaçakçılığın yaygınlaştığı sektörde metil alkol içeren alkollü içkiler sağlık riski oluşturabilmekte.Dökme içki kullanımından uzak durulması,içkinin bandrollüne ve ambalajına dikkat edilmesi uygun olabilir.

·         Süper Marketlerde Satış Hileleri:

Ne demiştik müşteriler süpermarkete giriş yaptıklarında ilk olarak sola bakıyor ve ardından sağ taraftan yürümeyi tercih ediyor. Bu nedenle süpermarketlerde iki özel sistem müşterileri bekliyor. Bunlardan ilki sağ tarafa konumlandırılan meyveler ve sebzeler. Bu hile sizi süpermarketteki diğer ürünlerin de taze olduğuna inandırıyor. Diğer hile ise alışveriş sepetlerini bu noktaya koymak ve sizi bir an önce aksiyona yönlendirmek.
Süpermarkete her yer reyon: Nereye dönerseniz dönün sizi ürünlerle karşılaştırmak için labirent yaratırlar.

Erkekle kadın bir mi: Erkek ürünleri daha üst raflara konulur çünkü boy ve göz hizası bağlantısı kurulabilir.
permarketlerin bir hilesi de erkek ürünlerini üst raflara koyması. Kadınların göz hizasında kalan ürünler kadın ürünleri olurken üst raflardaki ürünler erkek ve daha pahalı ürünler oluyor. Bunun nedeni ise erkeklerin daha pahalı ürünler alma konusundaki eğilimleri.

Kıvır and zıvır bölümü: Kasanın yanında duran atıştırmalık ürünler renkleri ve fiyatları ile küçük gösterilerek satın aldırılır.
Alışverişinizi yaptınız, tüm oyunlarla karşı karşıya kaldınız ve kasaya yaklaştınız. O da ne! Çikolatalar, sakızlar, bonibonlar ya da rengiyle sizi alıkoyacak bir sürü ürün. Onu da sepete atasınız diye oradalar. Hatta sepete değil doğrudan kasa bandına koymanız için. Eh bir marshmellow olmadan şu alışveriş bitmesin dedirten o anlar. O kasa ve kasa kapanları.
Tüm bu Ali Cengiz oyunlarının aslında bir adı var: Planogram. Yani süpermarket düzenleme sanatı. Siz peynir almaya giderken süpermarketlerin sahipleri milyonlarca lirayı süpermarketlerini düzenlemeye adıyor.

Her gün soframıza gelen gıdalar üzerine oynanan oyunlar ve yapılan hileler
insanların sağlığını tehdit ediyor.Gördüğünüz gibi üreticiler daha fazla kâr elde etmek için binbir türlü gıda hilesine başvuruyor. "Kırmızıbibere kiremit tozu, zeytine tekstil boyası, bayat tavuk ise çamaşır suyuyla beyazlatılarak piyasaya sürülüyor. Türkiye'de sahte gıda piyasasında ürün yelpazesi maalesef  bir hayli geniş...
"Türkiye'de 27 bin gıda sanayii işletmesinin 10 bini denetlenemiyor. Çünkü bunlardan sadece 17 bini Tarım Bakanlığı'nın gıda siciline kayıtlı" tablo maalesef çok kaygı verici. Her denetimde yüklü para cezası verildiği ve teşhir edildiği halde hala bizlerin sağlığını düşünmeden ceplerini doldurma gayretleri içindeler.
Kasaptan aldığımız hazır kıymanın içinde tavuk kemiği olabileceğini, yoğurdun içine daha yoğun görünmesi ve miktarının artması için nişasta katılabildiğini veya kaşar peynirinin içinde patates püresi olabileceğini düşünebilir misiniz? Maalesef, hazır gıdalarda duyunca dudağımızı uçuklatacak daha nice hileler yapılıyor. Fiyatı daha uygun diye tercih edilen, açıkta satılan birçok gıdanın içinde, aslında olmaması gereken, çoğu insan sağlığına büyük ölçüde zararlı maddeler bulunuyor. Özellikle her kesimden insanın mecburen tükettiği et, süt, peynir, ekmek gibi temel gıdalarda yapılan hilelerle ürünün maliyeti düşürülüyor.

Hileli gıdalar, pazarda, markette, restoran ve büfelerde olması gerekenden daha ucuza satılıyor. En çok hile yapılan gıdalardan biri olan kıymayı eğer et parçasından çektirirseniz fiyatı 35 milyonu aşıyor. Paketlenmiş hazır kıymalardan alırsanız fiyatı 20-25 milyona düşüyor.
Şu rezalete bakar mısınız? Bu insanlarda utanma ve arlanma duygusu hiç var mı? Hangi dünyada yaşıyoruz. İnsan kendi vatandaşına yada insan olantüm topluma bu şekilde yapması normal midir sizce? Başlangıçta ne demiştim size. :
Sevgili Peygamber efendimiz ne demişti? “ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR”
§  Ufalanmış peyniri jel ile birleştirip yeniden kalıp peynir yapılıyor.
§  Beyaz eti klora batırıp taze görüntüsü veriliyor
§  Dana kıymaya tavuk sakatatı katılıyor.
§  Yağ ve kemik külünden lahmacun yapılıyor.
§  Sütün yağını alıp yerine margarin koyuluyor.
§  Küflü kaşardan eritme peynir yapılıyor.
§  Tavuk dönerlerin içine tavuk derisi, bağırsak, paça ve sakatatlar baharatlanıp karıştırılıyor.
§  Kırmızı bibere kiremit tozu ekleniyor.
§  Kalitesiz bulgura boya katıp ayıp örtülüyor.
§  Hazır limon suyu içerisine su ve limontuzu katılıyor.
§  Zeytinyağına rafine ayçiçek, kanola, fındık ve soya yağı karıştırılıyor.
§  Son kullanma tarihi bitmiş sucuklar, yeni yapılan sucukların içine atılarak yeniden imal ediliyor.
§  Kelle ve paçalar traş bıçağı ile temizlenerek tüketime sunuluyor.
§  Tavuk kemikleri öğütülüp renklendirici katkı maddeleri ile salama katılıyor.
§  Salam ve sosis içerisinde hayvansal atıklar katılıyor.
§  Soya baharatla karıştırılıp sucuk imalatında kullanılıyor.
§  Dökme baharatlar arasına kurutulmuş ot-sap karıştırılıyor.
§  Helvanın içine beyaz susam yerine Sudan'dan ithal edilen ucuz siyah susam konuluyor.
§  İyi çay, "2.5 yaprak" olarak tabir edilen çay filizinden elde ediliyor. Ancak sahtekarlar, körpe filiz yerine kart dalları da çaya karıştırıyorlar.
§  Depoda iyi muhafaza edilmediği için küflenen çaylar da soframıza geliyor. Küflü çay karaciğere zarar veriyor.
§  Köfte ve dönere soya kıyması katılıyor.
§  Kakaolu fındık kremasında kakao yerine keçiboynuzu tozu, kakao yağı yerine margarin kullanılıyor.
§  Sucuk, sosis ve salam gibi gıdaların raf ömrünü uzatmak için gereğinden fazla nitrat katılıyor. Bu da böbreklere zarar veriyor.
§  Balın içinden, zararlıları kovmak için kullanılan naftalin ve antibiyotik çıkıyor.
§  Kaynatılmamış sütten yapılan peynir ve tereyağı yiyenleri brusella ve malta humması hastalığı bekliyor.
§  Baklava ve kadayıfın içine fıstık yerine bezelye konuyor.
§  Zeytin salamurasında gıda tuzu yerine sanayi tuzu, içme suyu yerine sanayi suyu kullanılıyor.
§  Zeytin havuzlarına paslı demir atılarak zeytinler karartılıyor. Bu maddeler kansorejen etki yaratıyor ve alzheimer hastalığını tetikliyor.
§  Derin dondurucuya 15 dk bırakılan zeytinyağının bir kısmı donup bir kısmı donmadığında yağda tağşiş,sahtecilik,karışıklık olduğu anlaşılabilmektedir. En sağlıklı yağ soğuk sıkım naturel zeytin yağı olup,yemekler için zeytin yağı saf olarak kullanılabilirken,ayçiçeği veya fındık yağı ile karıştırarak insanları sahte mallarla kandırabilmektedirler. .Pasta,çörek vs için tereyağı kullanılabilir.İnsan bağırsağı kan ile beslenmez,bağırsaktaki gıdalarla beslenir bu anlamda özellikle tereyağı ve tereyağında bulunan gıdalar bağırsağın beslenmesinde önemli rol oynamaktadır.
§  Zeytini karartmak için tekstil boyası da kullanılıyor.
§  Tereyağına margarin ve patates karıştırıyorlar.
§  Bala hile amaçlı katkı maddesi olarak nişasta, şeker kamışı, akçaağaç, darı ve mahua bitkilerinin çiçekleri, şeker pekmezi, hidrol, parafin katılıyor, düşük nem içeren ballara su ekleniyor. Fazla çiçek bulunmayan yörelerde kovanların çevresine şeker ve şeker şurupları konarak arılar doğal olmayan yöntemlerle besleniyor.
§  Şeker pancarı pekmezini üzüm pekmezi diye satıyorlar.
§  Kaşar peynirine soya yağı ve margarin katılıyor.
§  Salam, sosis gibi gıdaların içine et yerine nişasta, tavuk derisi, kırmızı etin kasaplarda kullanılmayan kanlı kısımları, zar, kan, bol baharat ve tuz kullanılıyor.
§  Reçelin içine az miktarda meyve, bol miktarda şeker şurubu konuluyor.
§  Süt tozunun içine tebeşir tozu, pudra şekeri katılıyor.
§  Şam fıstığına kurutulmuş bezelye karıştırılıyor
§  Sahte rakı, sahte şampanya, sahte şarap, sahte votka derken ölümler birbiri ardına geliyor. Ancak sahte gıdalardan kaç kişinin yaşamını yitirdiği ya da ölümcül hastalıklara yakalandığını kestirmek ise neredeyse imkansız. Sahte gıda ve içkinin kol gezdiğini herkes biliyordu ama ölümlere yol açacağına kimse toz kondurmadı bugüne kadar.
§  Sahte gıda maddelerinin çoğunun ambalajında üretim tarihi, son kullanma tarihi ya da üreten firmanın adı bulunmuyor. Ambalajlara sonradan yapıştırılan etiketlerdeki bilgiler de sahte... Sahte gıdalara sanıldığı gibi sadece semt pazarlarında değil,market raflarında bile rastlanabiliyor.
§  Sahte salam, sosis ve sucuk gibi gıdalar, hiçbir besin değeri olmaması bir yana böbrek ve karaciğerleri tahrip ediyor. Etkisi 5-10 yıl içinde ortaya çıkıyor. Başta deli dana olmak üzere pek çok hastalık yayıyor.
§  Ekmeği beyazlatmak için karbonat katılması sonucu yenilen ekmeklerin bağırsakları bozarak kabızlık vs oluşturması neden olabilmektedir. Paket içinde dilimlenmiş olarak satılan ekmekler kısa sürede kullanılmaz ise alfatoksin oluşabilmektedir. En iyi ekmek tam buğday,çavdar vs ekmekleri olabilir.1 hafta tam buğday,1 hafta çavdar,1 hafta kara fırın somun ekmeği tüketilebilir. Ekmeğin odun fırını ekmeği olması tercih edilebilir.Unutmayın ekmek en iyi buzdolabında saklanır.
§  Bir gıda çürüdüğünde siyah küf tutuyorsa organik içeriği düşük,mavi küf tutuyorsa organik içeriği yüksek olarak düşünülebilir.Bu anlamda siyah küf tutan gıdalardan özellikle uzak durmak gerekir.Peynir vs organik ve/veya marka olacak şekilde satın almak uygun olabilir.
Gördüğünüz gibi Gıda Güvenliğinde oldukça geriledik. Serbest Piyasa Ekonomisinin sonucu maalesef  Allah c.c korkusu olmayan üretici kişilerce kendi halkına çekinmeden kötülük yapabilmekte, sağlıkları ile oynayabilecek kadar karakterleri bozulmuştur.
Gıda Güvenliği Derneği tarafından yaptırılan araştırmaya göre; katılımcıların yüzde 52`si Türkiye`nin gıda güvenliğinde son on yılda gerilediğini, yüzde 38`i geliştiğini, yüzde 7`si ise bir değişiklik olmadığını düşünüyor. Sosyo-ekonomik düzey azaldıkça, Türkiye`de gıda güvenliğinin geliştiğini düşünenlerin oranı da azalıyor. Aynı şekilde yaş arttıkça Türkiye`nin gıda güvenliği konusunda gerilediğini düşünenler artıyor. 18–24 yaş grubunun yüzde 40`ı gıda güvenliği konusunda geriye gittiğimizi düşünürken bu oran, 55–64 yaş grubunda yüzde 64`e çıkıyor. Avrupa Birliği vatandaşlarının yüzde 38`i ise Avrupa Birliği ülkelerinde gıda güvenliği kavramının son on yılda geliştiğini, yüzde 29`u aynı kaldığını, yüzde 28`i ise daha kötüye gittiğini düşünüyor. Türk Halkı`nın gıdalarla ilgili endişe duyduğu konuların başında yüzde 82`lik oranla çeşitli hileler ve aldatmalar yer alıyor. Daha sonra sırasıyla sağlıksız üretim koşulları (yüzde 81), meyve, sebze ve tahıllardaki tarımsal ilaç kalıntıları (yüzde 80) geliyor. Avrupa Birliği vatandaşları ise en fazla meyve, sebze ve tahıllardaki ilaç kalıntıları (yüzde 63) ve kuş gribi gibi yeni virüsler (yüzde 62) geliyor.
Gıda Güvenliği Derneği'nin araştırmasına göre, Türk halkının yüzde 66'sı ülkemizde üretilen gıdaları ithal edilen gıdalardan daha güvenli buluyor. Aynı araştırmanın sonuçları, Türk Halkı'nın çoğunluğunun gıda güvenliği konusunda otoritelere güvendiğini ortaya koydu. Araştırmaya göre
Halkımızın::

Yüzde 67'si gıda ile ilgili birçok kural ve düzenleme olduğunu
Yüzde 59'u ülkemizde yasal otoritelerin gıda riskleri ile ilgili kararlar alırken güncel bilimsel kanıtları dikkate aldığını
Yüzde 54'ü ülkemizde yasal otoritelerin gıda ile ilgili riskler hakkında kamuoyunu oldukça iyi bilgilendirdiğini
Yüzde 53'ü ise ülkemizde yasal otoritelerin Vatandaşın sağlığına yönelik tehlike öngördüğünde çok hızlı harekete geçtiğini söylüyor.
İstanbul Gıda Toptancıları ve Tüccarları Derneği Başkanı Güray Kotil, "İtiraf ediyorum. 2005 yılına kadar Rami kuru gıda pazarında hileli gıda sattık." dedi. Tarım Bakanlığı'na bu tür gıdaları sattıklarını kendilerinin ihbar ettiğini belirten Kotil, "Ekipler geldi. Pazarımızdan numuneler aldı. Cezalar yazıldı. Yaklaşık bir yıldır bu tür gıdaların pazarımıza girişine izin vermiyoruz. Şüphe duyduğumuz gıdaları ise bizzat kendimiz götürüp Hıfsızsıhha Labaratuvarında test ettiriyoruz" dedi. Kotil ayrıca "Rami kuru gıda pazarında 2000 esnaf gıda satışı yapıyor. Kurduğumuz oto kontrol sistemi ile hiç bir esnaf sağlık koşulları onaylanmamış ürün satamıyor. Bu tür bir vaka ortaya çıkarsa yine ihbarı ilgililere ben yaparım" ifadesini kullanıyor.

SİZ SİZ OLUN AÇIKTAN ÜRÜN ALMAYIN !!!

Gaziantep İl Tarım Müdürlüğü Gıda Kontrol Şube Müdürü Sait Demirkıran, açıkta ve tezgah altında satılan pek çok üründe hileyle karşılaşıldığını belirterek, ''Vatandaşlarımız alışveriş yaparken üretim izni olan paketli ürünleri tercih etmeli'' dedi.Demirkıran, yaptığı açıklamada, yaptıkları denetimlerde; özellikle açıkta satılan, paketlenmemiş ve üretim izni olmayan pek çok üründe hile olduğunu tespit ettiklerini belirtiyor.. Glikozla bal aromasının karıştırılıp vatandaşlara bal olarak satıldığını belirlediklerini ifade eden Demirkıran, ''Sahte bal diye nitelendirdiğimiz bu balın rengi biraz daha açıktır, normal balın kokusu yoktur. Normal balın kıvamı biraz daha katıdır'' diyor. Demirkıran vatandaşları şu şekilde uyarıyor: ''Vatandaşımız, piyasada üretim izni olan ve paketli ürünleri tercih etmeli. Açık ve paketsiz olan ürünlerde çok daha fazla sahtekarlık ve hileyle karşılaşılabiliyor. Halkımız yaptığı alışverişlerde bilinçli olmalı. Nerede ne hile olabileceğini az çok görebilmeli. Tezgah altında satılan ürünler alınmamalı. Vatandaşlarımız karşılaştıkları herhangi bir olumsuzlukta ise bize başvurmalı. Promosyonlar hariç çok düşük fiyatlı ürünler tercih edilmemeli.' Diyor.
İşte gördünüz durum işte bu kadar ciddi !!!!
HİLE YAPILMAYAN TEK ÜRÜN YUMURTA
Tarım Bakanlığınca hazırlanan broşürde yumurtanın doğal ambalajı içinde, hiç bir şekilde hile yapılamayan tek gıda olduğu belirtiliyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Yayın Dairesi Başkanlığınca bastırılarak vatandaşlara dağıtılan broşürde yumurtanın faydaları sıralanıyor. Dengeli beslenmek ve sağlıklı yaşamak için yumurtanın önemli bir besin maddesi olduğu vurgulanan broşürde, ``Yumurta, doğal ambalajı ile hiçbir şekilde hile yapılmayan tek gıdadır`` deniliyor. Eğer kabuğun içine girebilseler yumurtayada hile yaparlardı belki de !!!!

 

Piyasada birde hormonlu ürünler var.! Bunları nasıl anlayacağız birde ona bakalım ?

§  kabak çekirdeksizse,
§  patlıcanın içi süngerimsi ve çekirdeksizse,
§  domates çekirdeksiz ve içi cıvıksa
§  biber aşırı iri ve büyükse,
§  patates şekilsiz ve içinde kararmalar varsa,
§  karpuzun çekirdek yerleri boşsa bu yiyeceklerin hormonlu olduğu anlamına gelebilir.

SÜT ALIRKEN DİKKAT!

§  Tarım ve Köy işleri Bakanlığı´nın geçen yıl yürüttüğü gıda denetimlerinde sütte durumun hiç de iç açıcı olmadığı belirlendi. Yürütülen çalışmaların sonucuna göre gıdalarda en fazla olumsuzluk, çiğ süt, peynir ve hazır yemek sektöründe yaşanıyor.

Verilere göre geçen yıl, 55 süt örneğinde canlı bakteri ve somatik hücre analizi yapılırken 36 örnekteki bakteri ve somatik hücre sayısı mevzuatın üzerinde çıktı. 19 örnek ise mevzuatına uygun çıktı. Sütteki olumsuzluk peynire de yansıdı. Geçen yıl alınan 794 peynir örneğinden 7´sinde "salmonella spp" virüsü, 35´inde "staphylococcus aureus" virüsü, 789 peynir örneğinden 106´sında "escherichia coli" virüsü, 702 peynir örneğinden 6´sında "listeria monocytogenes" virüsü belirlendi.

Şunu unutmayın Hormon dediğiniz bir enzimdir. Gıdaya katkı yapılarak ürünün kısa zamanda hemen satışa hazır edilmesine yardım eder. Nihayetinde bu hormonunda maliyeti vardır. Eğer ki kış günü salatalık 2-3 liraya satılırsa bundan korkmayın. Ya da diğer ürünlerde de korkmayın. Çünkü hormonun kilo başına maliyeti 2-3 tl arasındadır. Üstüne nakliye, navlun, vergi ve aracılarında karını eklerseniz bu fiyata onu satamazsınız. O ürün en az 5 tl ye satılacak ki zarar etmesinler.

Sorunların büyük kısmından birisi de yapay tatlandırıcılardır.

MAALESEF YAPAY TATLANDIRICILAR CAN YAKIYOR


Şekerden yüzlerce kat daha tatlı olan alternatif tatlandırıcıların dengesiz kullanımı başta kansorejen olmak üzere ciddi manada çeşitli hastalıklara davetiye çıkartıyor.
 Amerika'da bir dönem yasaklanan, kansere neden olduğu iddia edilen, diyetisyen ve doktorlar tarafından kullanılmaması tavsiye edilen yapay tatlandırıcılar, İstanbul Eminönü'ndeki tezgâhlarda bile açıktan satılıyor. Son sekiz yılda kimyasal tatlandırıcıların ithalatı 13 kattan fazla arttı. Her yıl bu artış katlanarak devam ediyor. Bir bavul aspartamın bir kamyon şekere denk geldiği düşünüldüğünde, gıda sektörünün bu ürünlere meyletmesinin gerçek nedeni ortaya çıkıyor. Hatta bavulların içinde kaçak aspartam getirildiği öne sürülüyor. Uzmanlar uyarıyor: "Sağlıklı yaşamak isteyenler her türlü tatlandırıcıdan uzak durmalı. Kimyasal tatlandırıcıların hepsi vücuda yabancı ve zararlıdır." Diyor..
BAKLAVA ALMADAN ÖNCE İYİ DÜŞÜNÜNÇin, Singapur, Tayvan, Hollanda, Amerika, Almanya gibi ülkelerden gelen bu yapay tatlandırıcılar, şekerden çok daha yüksek tat veriyor. Ürkütücü olanı ise İstanbul Eminönü gibi açıktan ürün satılan yerlerde bu tür kimyasallar çokça ve rahatça bulunabiliyor. "Sektörde bu tatlandırıcıların kullanımı artıyor." diyen Güllüoğlu Baklavaları gıda mühendislerinden Emine Akyıldız'a göre aspartam 25 kilogramlık paketler hâlinde satılıyor: "Küçük pastanelerde diyet kek, diyet ürün bulunuyor. Pastada deneyebiliyorlar. Tadı tutturması çok zor değil. Bunların hiçbiri sağlıklı değil." Mesela, bir tepsi baklavada 2 buçuk kilogram şeker kullanılıyor. Bu miktar 10 TL'ye denk gelirken, sadece 50 kuruşluk aspartam ile aynı tat karşılanıyor. Zaten Ankara Ulus pazarına gidince vitrinlerde yerini alan baklavaların 10 TL'den satılması aslında durumu açıklıyor. "Nasıl bu kadar ucuza mal ediyorsunuz?",İçinde ki fındık ve cevizin kilosu 20-30 liraya satılıyor?  "Yapımında ne kullanıyorsunuz?" sorularına yanıt, "Bilmiyoruz, bize hazır geliyor." oluyor. Birçok firma, baklavayı toptancıdan hazır alıyor; toptancı ise fiyatı düşürmek için ucuz malzemeye yöneliyor. Pancardan üretilen şekerin yerine kimyasal tatlandırıcılar tercih ediliyor maalesef.

İYİ DE NEDEN HİLELİ GIDA ÜRETİMİ YAPIYOR BU VİCDANSIZ ÜRETİCİLER ?

Türkiye'de tarım ve tarıma dayalı gıda sanayi son yıllarda hızla büyüyen sektörlerden biri. Gıda Dernekleri Federasyonu'nun tahminlerine göre 30 milyar dolarlık bir pazarı ifade ediyor. Ancak bu pazarın yüzde 50'sine yakınını merdiven altı üretim karşılıyor. Yapılan tahminlere göre sadece devletin gıda sektöründeki merdiven altı üretimden kaynaklanan vergi kaybı 3 milyar dolar civarında . Sektördeki işletme sayısına bakıldığında ise yine çarpıcı rakamlar bulunuyor. Türkiye'de 28 bin gıda işletmesi ve 285 bin dağıtım noktası bulunuyor. Oysa ki bütün Avrupa'daki gıda işletmesi sayısının 25 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Öte yandan Türkiye'deki gıda işletmelerinin yüzde 95'i KOBİ niteliğinde. Hal böyle olunca sektördeki kayıp, kaçak ve sahteciliği de önlemek zor oluyor.

PEKİ AVRUPA BİRLİĞİ BU GIDALARI NASIL DENETLİYOR BİRDE ONA BAKALIM?

Her şeyden önce AB ülkelerinde tarımsal ürünler tarladan sofraya kadar sıkı denetimlerden geçiyor. Toplum sağlığına zarar verecek en küçük olumsuzluğa bile çok ağır cezalar geliyor. Öte yandan AB marketleri, Euregap anlaşmasını imzalayarak "İyi Tarım Uygulamaları"nı başlattı. Euregap kuralları, taze - sebze meyve ile et ürünlerinin kaynağını belirleme amacını taşıyor ve üretimin her aşamasını takip ediyor. Euregap sertifikası ile, insan sağlığına zararlı kimyasal, fiziksel ve mikrobiyolojik kalıntılar içermediği, çevreyi kirletmeden ve doğal dengeye zarar vermeden üretildiği, üretim sırasında, üretimle ilgili insanları veya diğer canlıları olumsuz olarak etkilemediği, tüketicinin bulunduğu ülkenin ve sürünün yetiştirildiği ülkenin tarım mevzuatlarına uygun işlemler yapıldığı için belgelenmiş oluyor.

MAALESEF VİTAMİNE DEĞİL BAKTERİYE PARA VERİYORUZ

Araştırmalar yiyeceklerimizin içine gizlenen kimyasallar ya da hijyenik olmayan ortamlar sebebiyle, yediklerimizden vitamin, mineral yerine bol bol bakteri aldığımızı gösteriyor. Tarım Bakanlığı tarafından 2007 yılında yapılan gıda denetim ve izleme programından çıkan sonuçlar ürkütüyor.Mikrop: her 6 peynirden birinde (%13.43), her 36 tavuktan birinde (%2.75) ve her 11-12 hazır günlük yemek ve mezelerin birinde (%8.70) Escherichia coli bakterisi bulunduğu tespit edilmiştir.. Bu mikrop gıdaların hazırlandığı ortamların temiz olmaması, çalışanların tuvalet sonrasında ellerini yıkamaması sonucunda oluşuyor. Dahası yenildiği takdirde insanı ishal yapıyor. Her 20 peynirin birinde görülen Staphylococcusaureus bakterisi ise ciddi gıda zehirlenmelerine yol açıyor. Aflatoksin: Her 10 kırmızı toz ve pul biber numunesinden birinde (%12.03) ve (%9.92), her 26 fındık, yerfıstığı, Antep fıstığı, ceviz ve kuru incir numunesinin birinde alfatoksin bulunmuştur. Madde, ürünlerin küflü olması nedeniyle oluşan toksik ve kanserojen bir maddedir. Kükürdioksit: Her 5 kuru kayısıdan birinde (%20.05) gerektiğinden fazla kükürdioksit vardır. Kükürdioksit gazı özellikle çocuklarda ve astımlı olanlarda hırıltılı solunum, göğüs sıkışması, kesik nefes alma, solunum yollarının daralması gibi ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor. Tarım ilacı (pestisist) kalıntısı: Her 58 yaş meyve ve sebzenin birinde (%1.72) tarım ilacı kalıntısı bulunuyor. Kanserojen etkisi de kati. Her yıl pamuk toplayan 20 bin işçi tarım ilacı yüzünden hayatını kaybediyor.
1996 yılında Almanya'daki Türk marketini denetleyen Alman gıda polisi, raftaki kırmızı toz acı biberleri laboratuvarda tahlil ettiğinde aflatoksinle karşılaştı. Karaciğerde birikerek kanser hastalığını tetikleyebilen çok zararlı bir madde olan aflatoksinli gıdaların cezası, AB ülkelerinde çok ağır. Alman polisi, aflatoksinli kırmızı biberleri Almanya'ya ihraç etmiş olan İstanbullu baharat firması Bünsa'ya, tam 240 bin mark ceza kesti. Bu cezanın altından kalkamayan Bünsa firması battı. Bizim Maraş kırmızı acı toz biberin, Almanya'ya ve tüm AB ülkelerine ithalatı yasaklandı. AB gümrük kapılarında ya da sebze - meyve hallerinde bulunan laboratuvarlarda kontrol edilen sebze - meyvelerde sakıncalı bir durum ortaya çıkarsa geldikleri ülkeye iade ediliyorlar.

Tüketici vatandaşın gıda güvenliği konusunda yaşadığı tedirginlik artarak sürüyor. Çünkü yetkili kuruluşlar, hileli gıda satışını önleyecek tedbirler konusunda vatandaşı rahatlatacak bir çaba göstermiyorlar. Hileli gıda satanların yarattığı haksız rekabetten rahatsız olan firmaların kurduğu Gıda Güvenliği Derneği, Gıda İşleri Genel Müdürlüğü kurulmasını istiyor.
Gıda denetimlerinin-ruhsatlandırılmasının tamamen içişleri bakanlığına bağlı belediyelere geçmesi, belediyelerde gıda denetim müdürlüğü kurulması, gıda analizi için belli ölçekte laboratuar kurulması en uygun çözüm olabilir.
Cezalar ve ödüller belediye meclisi tarafından belirlenebilir. Denetimler sadece gıda denetim müdürlüğüne bağlı zabıta tarafından  Gıda kontrol uzmanı ya da gıda mühendisi tarafından yapılabilir.ve her işletme her ay vs düzenli olarak denetlenebilir.Sistemin tepesinde içişleri bakanlığına bağlı gıda denetim Genel Md. bulunabilir. tıpkı Alman’ların gıda denetiminde kurduğu sistem gibi bir sistem kurulabilir.
Türkiye gerek obezite gerek,mide kanseri birinciliği ile gıda denetiminde oldukça kötü durumdadır. Sabah satılan poğaça, börek ,öğle yağda kavurmalı salçalı yemekler ile insanlar gastritten ülsere doğru ilerleyebilmekteler.Bu nedenle pastane poğaçalarında tereyağlı ürünlerinde yapılması,salçanın yağda kavurmayan yemeklerin üretilmesi sağlanabilmelidir
Toplumu bilinçlendiren-bilgilendiren internet siteleri kurulmalı yayınların yapılması oldukça önemlidir.

Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin hileli gıda üretim yöntemleri hakkında inanılmaz bilgiler veriyor.Bakın Ne Diyor:
Son günlerde ortaya çıkan gıda skandallarının ardı arkası kesilmiyor. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin hileli gıdalarla ilgili korkunç gerçeği gözler önüne seriyor.. Yetkin sofralarımızdan eksik etmediğimiz gıdalar ile ilgili yaptığı açıklamada, "Yoğurda bitkisel yağ ve jelatin katılıyor, jelatin, domuzun deri veya kemiklerinin kaynatılmasıyla elde ediliyor. Kıymalı pideye domuz eti kıyması katılıyor. Tavuk kemikleri öğütülüp salama katılıyor. Küf tutmuş ve bayat peynirler eritilerek, eritme peyniri olarak satılıyor." Diyor.

Yetkin, dernek merkezinde düzenlediği basın toplantısında hileli gıda üretimi ve satışı hakkında bilgi vererek, buna karşı alınması gereken önlemleri anlatıyor !!. Gıda sektörünün içinde şimdi de 'hileli gıda sektörü' oluştuğunu ve ekonomik hacminin inanılmaz boyutlara ulaştığını belirten Yetkin, "6 miyar dolarlık bir sektör. Gıda sektörü içinde yağlı bir sektör oluşmuş, bu acı bir şey" diyor..

Türkiye'de Tarım, Tarım Bakanlığı'na bağlık yaklaşık 43 bin gıda üreticisi işletme bulunduğunu kaydeden Yetkin, ancak kayıt dışı üretim ve satış yapan 450-500 bin civarında işletme bulunduğunu söylüyor.. Hileli gıda sektörünün bu kadar büyümesinin en önemli nedeninin 'denetim sorunu' olduğuna işaret eden Yetkin, "Denetim yapamadığınız sürece bu alır başını gider. Bundan sorumlu Tarım Bakanlığı. 500 bin işletme ve satış noktaları olmasına rağmen bunu denetleyecek kişi sayısı sadece 5 bin. Bu deneticilerin elbette doğru, iyi çalışmaları var. Hatta 6-7 aydır Tarım Bakanlığı yeni bir yöntem geliştirdi ve bu üreticileri teşhir ediyor. Bunu olumlu görüyoruz. Caydırıcılık olmuş ki, bunlar azalan bir seyirde gidiyor" diye konuştu.

Gördünüz değil mi? Bu iş gerçekten yüksek boyutlarda. Onun için bilinçli olup bu kimselerin ürünlerinden almamalıyız ve yapanları Tarım Bakanlığı’na bildirerek onları teşhir etmeliyiz. Ne gelirse bizim başımıza “Bana Necilikten geliyor” Unutmayın !!!

GIDA ZEHİRLENMELERİ NASIL ANLAŞILIR:
Evet buraya kadar hileli gıda üretimlerin bahsettik ve sağlığımızı nasıl tehdit ettiğini belirttik. Bu gıdalar nasıl sağlığımızı etkiliyor Gıdalar bizi nasıl zehirleyebiliyor onu bilmemiz gerek.

Gıda zehirlenmesi genellikle hafif geçirilmekle birlikte ölümcül de olabilen yaygın bir hastalıktır. Kişi bakteriler veya toksinlerle bozulmuş yiyecek veya içecekleri tükettiğinde zehirlenme meydana gelir. Çok sık olmamakla birlikte besin zehirlenmesine kimyasallardan gelen toksinler veya böcek ilaçları da neden olabilir. Bir yiyecek veya içeceğin bozulmuş olduğunu söylemek zordur. Çünkü görüntü, koku ve tatta herhangi bir değişiklik meydana gelmemiş olabilir. Besin zehirlenmesi tek bir kişiyi veya aynı bozulmuş yiyecekten yemiş bir grup insanı etkileyebilir. Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Aysu Bekci gıda zehirlenmesinin belirtileri, nedenleri ve tedavisi hakkında kapsamlı bilgi verdi.

Her bir besin zehirlenmesi sebebinde kuluçka süreleri farklıdır. Bazı zehirlenmelerde belirtiler 30 dakika ila bir saat içinde görülürken, besin zehirlenmelerinin çoğunda belirtiler 12-48 saat içinde meydana gelir. Diğer türlerde ise belirtilerin görünmesi için birkaç gün ile bir haftaya kadar süre geçmesi gerekir.
Gıda zehirlenmesi belirtileri nelerdir?
En yaygın görülen belirtiler sindirim yolunun (mide ve bağırsak) enflamasyonundan kaynaklanan kusma, karın ağrısı ve ishaldir. Sebebe bağlı olarak, belirtiler dâhilinde ateş ve üşüme, kanlı dışkılama, dehidrasyon, kas ağrıları, halsizlik ve bitkinlik de sayılabilir. Nadir olgularda, besin zehirlenmesi sinir sistemine zarar verecek kadar ciddi olabilmektedir. Ekstrem olgularda felce, hatta ölüme neden olabilir.
Gıda zehirlenmesi nedenleri
İyi pişmemiş veya pişiren kişinin yiyeceği ya da özellikle gıdayla temas etmeden önce ellerini yıkamadığı yiyecekleri tüketmeniz halinde gıda zehirlenmesi geçirebilirsiniz.
Bakteriler ya çok sayıda oldukları için ya da daha yaygın olarak ürettikleri toksinler nedeniyle gıda zehirlenmesine neden olurlar. Bazı bakteriler çoğaldıklarında toksin üretirler ve pek çok olguda kontamine olmuş yiyeceği yedikten sonra hastalanmanıza neden olanlar da bu toksinlerdir. Gıda zehirlenmesinin en yaygın bakteriyel nedeni çiğ kümes hayvanlarında, pastörize edilmemiş sütte, kırmızı ette ve arıtılmamış suda bulunan Kampilobakter’dir. Salmonella pastörize edilmemiş sütte, yumurta ve çiğ yumurta ürünlerinde, çiğ ette ve kümes hayvanlarında bulunan ikinci en yaygın türdür. Diğer yaygın nedenler arasında listeri, şigella (Gezgin ishali) ve klostridya sayılabilir.
Gıda zehirlenmesi tanısı nasıl konulur?
Hastaneye kaldırıldıysanız, doktor tansiyon, nabız, solunum hızı ve sıcaklık da dahil olmak üzere sizi fizik muayeneden geçirir. Ne kadar dehidrasyona uğradığınız değerlendirilir ve karın bölgeniz de muayene edilebilir. Birkaç kişi aynı yiyecek ve içecekleri tüketmiş ve aynı belirtileri gösteriyorsa, tanı koymak daha kolay olur.
Sizden dışkı veya kusmuk örneği alınarak kan ya da mukus içerip içermediğine bakılabilir. Örnek daha sonra gıda zehirlenmesinin nedeninin tam olarak anlaşılabilmesi için laboratuara gönderilir. Enfeksiyon testi yapmak üzere idrar örneği de alınabilir.
Gıda zehirlenmesinden başka bir hastalığınız olduğundan şüphe edilirse, bu durumda karın bölgeniz için bir BT taraması ve röntgen çekilir ve muhtemelen kan tahlili yapılır.
Gıda zehirlenmesi vakalarının çoğu doktora gitmeden birkaç gün içinde geçer.
Ancak rahatsızlı k birkaç günden fazla sürerse, dışkınızda kan veya sarı ya da yeşil renkli mukus varsa ya da gebeyseniz tıbbi yardım almanız gerekir. Ayrıca gıda zehirlenmesi geçirenin çok yaşlı ya da bebek olması halinde de doktora gidilmelidir. Bazen belirli bakteriyel enfeksiyonlar için size antibiyotik verilebilir. İyileşme zamanı enfeksiyon türüne, yaşınıza, sağlık durumunuza ve başka bir hastalığınızın olup olmamasına bağlıdır.
Mideniz bulanıyor veya kusuyorsanız herhangi bir şey yemeyin. Midenizin bulanıyorsa bir saat süreyle midenizi dinlendirin ve ardından küçük yudumlarla su içmeyi deneyin. Düzenli su içtiğinizden emin olun veya eczanelerde satılan dehidrasyon giderici tozlardan satın alın.

Peki besin zehirlenmelerinden nasıl korunuruz , korunmalıyız ?
·         Besinleri güvenilir yerlerden satın almaya özen gösterilmelidir.
·         Her türlü gıda maddesi satın alırken etiket bilgisi okunmalı, üretim ve son kullanma tarihi, Tarım Bakanlığından üretim izni olup olmadığı ve saklama koşullarına dikkat edilmelidir.
·         Pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri kesinlikle kullanılmamalıdır.
·         Kırık, çatlak, dışı kirlenmiş yumurta satın alınmamalı, yumurtalar kullanılmadan hemen önce mutlaka yıkanmalıdır.
·         Dondurulmuş besinleri satın alırken ambalajı altında ve içinde buz kristalleri olmamasına dikkat edilmeli, orijinal paketlerinde -18°C’de satın alınmalıdır.
·         Konserve satın alırken, alt ve üst kapakları şişkin, kutusu hasar görmüş, kapağı gevşemiş ve son kullanma tarihi geçmiş olanlar kesinlikle satın alınmamalıdır.
·         İçme sularının güvenilir kaynaklardan satın alınmasına özen gösterilmeli, güvenilirliğinden emin olunmadığında kaynatıldıktan sonra içilmelidir.
·         Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin tüketiminden kaçınılmalıdır.
·         Yiyecekler satın alındıktan sonra açıkta ve oda sıcaklığında bırakılmamalı, tüketilene kadar buzdolabı ısısında muhafaza edilmelidir.
·         Çiğ besinler ile pişmiş yiyecekler birbirine temas etmeyecek şekilde üzerleri kapalı olarak muhafaza edilmelidir.
·         Tahıl, kuru baklagil gibi kuru gıdalar nemsiz, kuru ve 15°C -20°C arasındaki sıcaklıklarda muhafaza edilmelidir.
·         Sebze ve meyveler iyice yıkandıktan sonra tüketilmelidir.
·         Sebze ve meyvelerin temizliğinde kesinlikle deterjan gibi kimyasal maddeler kullanılmamalıdır.
·         Dondurulmuş besinler, buzdolabı sıcaklığında veya mikrodalga fırında çözdürülerek kullanılmalı, çözdürme işlemi oda sıcaklığında veya kalorifer, soba üstüne bırakılarak kesinlikle yapılmamalıdır.
·         Mümkünse yemekler günlük olarak hazırlanmalı, artan yemeklerde yeniden ısıtma söz konusu olacaksa bir kereden fazla tekrar ısıtma işlemi yapılmamalıdır.
·         Kırmızı et, tavuk, balık, süt ve ürünleri gibi kolay bozulabilen riskli besinler uygun süre ve sıcaklıklarda pişirilmeli, pişmiş yemekler oda sıcaklığında 1 saatten fazla bekletilmemelidir.
·         Pişirdikten sonra hemen tüketilmeyecek yemekler, hızla soğutularak yeniden servis edilene kadar buzdolabında saklanmalıdır.
·         Besinleri hazırlama, pişirme ve servisinde kişisel hijyen kurallarına uyulmalı, eller yemek hazırlamadan önce mutlaka iyice yıkanmalı, tuvalet sonrası el temizliğine özen gösterilmelidir.
·         Özellikle çiğ et, yumurta ve kümes hayvanları gibi besinleri hazırladıktan sonra eller iyice yıkanmalı, bu tür riskli besinler ile pişirilmeden tüketilecek sebze ve meyveleri hazırlarken ayrı doğrama tahtası ve bıçaklar kullanılmalıdır.
·         Her kullanımdan sonra besinleri hazırlarken kullanılan tüm araç gereçler ve yüzeyler deterjanlı sıcak su ile yıkanıp iyice durulanmalıdır.
·         Kullanılan bezler, tutaçlar ve süngerler mikropların bir yerden başka bir yere taşınması için en iyi araçlardır. Bu nedenle, her kullanım sonrası bezler dezenfekte edilmeli, ıslak ve sıkılı halde bırakılmamalıdır.

Gıda Alırken ve Saklarken Nelere  Dikkat Etmeliyiz? (Yrd.Doç.Dr. Filiz Aksu

İstanbul Aydın Üniversitesi Gıda Teknolojisi Programı)

Güvenli Gıda Tüketimi: 
Gıda kanunlarında öngörülen temel ilke, tüketicinin sağlıklı ve nitelikli besinlerle yeterli ve dengeli beslenmesi, besin satın alırken aldatılmasının önlenmesidir. Ülkemizde gıdaların üretiminde sağlık ve Türk Gıda Kodeksine uygunluk kriterlerini Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı takip etmektedir. Bakanlık tarafından resmi olarak yayınlanan Türk Gıda Kodeksi, Katkı Maddeleri yönetmelikleri, ilgili ürün tebliğleri ve pek çok yönetmelik gıdaların insan sağlığını olumsuz etkilemeyecek şekilde üretilmesini sağlamaktadır. Gıda maddelerinin tüketiciye ulaşmasına kadar geçen süreçte yaşanabilecek en ufak bir hata üründe istenmeyen bozulmalara ve kayıplara sebebiyet vermektedir. Son yıllarda gıda sektörünün hızla gelişimi ve pek çok alanda teknolojiyi yakalamasına rağmen tüketiciler gıdalarını satın alırken seçici olmalı ve kriterlerini oluşturmalıdır.
Tahıllı ve unlu mamullü gıdaların seçimi: 
Beslenme açısından daha olumlu etkileri olan tam tahıllı undan yapılmış gıdaları, rüşeymli ve çavdarlı ekmekleri tercih etmekte yarar vardır. Ekmek ve unlu mamuller sektöründe rüşeym ve kepek tabakasının çıkarılması ürünün muhafaza sürecini arttırmaktadır. Ancak bu kısımlar beslenme açısından önemli besin öğelerini, mineral ve vitaminleri içermektedir. Kepek içeriği yüksek olan ve rüşeymi ayrılmamış undan yapılan ekmek ve tahıllar küflenme ve acılaşmaya daha müsaittir. Bu tür gıdaların rutubetli ortamda muhafaza edilmemesine ve kısa süre tüketilmesine dikkat edilmelidir.
Kurubaklagillerin seçimi: 
Küflenme, böceklenme, yabancı madde oranı, o yılın mahsulü olması, pişme kalitesi gibi kriterler yönünden kalite kontrolü yapılır. Açık ürün almaktan kaçınılmalıdır. Ambalajın içinde toz parçaları mevcutsa böceklenme ve pirinç bitinin göstergesi olabilir. Bakliyat 180C’yi geçmeyen serin, güneş görmeyen bir alanda muhafaza edilmelidir.
Yağ seçimi: 
Sağlık açısından doymamış yağ asit içeriği yüksek yağlar tercih edilmeli ve güneş görmeyen kaplarda muhafaza edilmelidir. Pastörize edilmiş tereyağ ürünler kullanılmalı ve soğuk zincirde muhafaza edilmelidir.

Et ve et ürünleri seçimi: 
Veteriner hekim muayenesinden geçmiş damgalı et ve et ürünleri satın alınmalı, 40C de muhafaza edilmelidir. Yağ içeriği yüksek olmayan etler tercih edilmeli, işlenmiş et ürünleri sınırlı tüketilmelidir.

Baharat seçimi: 
Baharat yoğun küf ve toprak kökenli pek çok mikroorganizmayı içerebilir. Açık baharat satın almaktan ve nemli ortamda saklamaktan kaçınılmalıdır. Ambalajlı ve bakanlıktan üretim izni almış baharat tercih edilmelidir.
Bal seçimi: 
Gerçek bal ancak gelişmiş laboratuar analizleri ile anlaşılabilir. Bakanlıkça onaylı firmaların ürünleri tercih edilmelidir. Şekerlenmiş bal bozulmuş anlamına gelmez Şekerli ballar arıların şeker şurubuyla beslenmesi ile, yapay ballar ise şeker şuruplarına aroma ve boya ilavesi ile elde edilen ürünlerdir. Bu durumun etiketlerinde mutlaka belirtilmesi gerekir. Hileli bal, doğal bala çeşitli şeker şurupları, su, nişasta vs. katılıp ürün miktarı arttırılarak elde edilen üründür.
Süt ve süt ürünlerinin seçimi: 
Yoğurt satın alırken tazelik, ekşilik, mayalanma durumu, kap temizliği, yabancı katkı durumuna bakılır. Yoğurtlar ambalajından kaşık daldırarak alınmamalıdır. Bu şekilde serumunu bırakır. Yoğurdun yeşilimsi suyu B2 vitamini açısından zengindir, atılmamalıdır. Pastörize olmamış süt ve süt ürünleri Brucella gibi hayvan kökenli hastalıkların insanlara geçmesine sebep olabilir.
Su seçimi: 
Güvenilir kaynaklardan su alınmalıdır. Araştırmalarımızda pek çok damacana suyunun mikrobiyolojik kalitesinin iyi olmadığını tespit ettik. Tek kullanımlık ambalajlar içindeki kaynak suları tercih edilmelidir. Polietilen ve polikarbon ambalajlar çok fazla güneş ışığında ve sıcakta bırakılmamalıdır.

Ambalajlı ürün satın almaya özen gösterilmelidir.
Herhangi bir sebeple ezilmiş, delinmiş, yırtılmış, bozulmuş ambalajları almamalıdır. Ambalajı yeterince iyi olmayan ürünler her zaman için kontamine olma (bulaşma) riski taşırlar. Et  ve dondurulmuş gıda alımını alışverişin sonuna bırakmalı, sulanmış et ve tavuk almamalıdır. Pirinç ve makarna gibi kuru gıdalarda, dibinde unlanma olan paketleri almamalıdır.
Etiket, gıda maddesini tanıtıcı her türlü yazılı veya basılı bilgi, marka, damga ve işaretleri içeren ve gıda ile birlikte sunulan veya ambalajında basılı bulunan tanıtım bildirimidir. Doğru düzenlenmesi ve bilinçli okunması halinde, gıda maddesi ile tüketici arasındaki en temel ve sağlıklı iletişim aracıdır. Etiketinde, tanıtımında veya reklamında beslenme veya sağlık beyanı yapılan gıdaların etiketinde beslenme yönünden bilgilendirme yapılması zorunludur. Diğer gıdalar için böyle bir zorunluluk yoktur. Gıda maddesinin enerji veya yağ değerlerinde en az %25'lik azalmalar, etiket üzerinde "azaltılmış" veya eşdeğeri bir kelimeyle ifade edilebilmektedir. 

Etiketlerdeki sağlık beyanları:
Probiyotik ürünler,belirli sayıda canlı probiyotik mikroorganizma içeren yoğurt , kefir gibi ürünlerdir. Bu mikroorganizmalar bağırsağa aktif halde ulaşır ve bağırsak florasının dengesini olumlu etkiler. Probiyotik ürünler, lif gibi bileşenleri içeren ürünlerdir. Bunlar bağırsakta sindirilemez ve bağırsakların çalışmasına yardımcı olur. Gıda maddesinin bileşiminde tatlandırıcı varsa "içinde tatlandırıcı vardır" ifadesi, hem şeker hem tatlandırıcı varsa "içinde şeker ve tatlandırıcı vardır" ifadesi, %10 veya daha fazla şeker alkolü varsa "aşırı tüketimi laksatif etkiye neden olabilir" ifadesi, tatlandırıcı olarak aspartam varsa "fenil alanin içerir" ifadesi bulunmalıdır. Bu ibareler özellikle metabolik hastalıkları olan tüketiciler için önemlidir.

E-kodları ve gıda katkı maddeleri: 
E harfi "Europe (Avrupa)"nın kısaltmasıdır. E kodları (EC Code) herbir gıda katkı maddesi için Avrupa Birliği tarafından belirlenen kod numaralarıdır.  Örneğin, E 300 C vitaminini simgeler. Bir katkı maddesinin E kodu taşıması, bu katkının güvenlik çalışmalarının tamamlandığını gösterir. ‘Katkısız' ibaresi, bir üründe Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği ve tebliğlerine göre kullanılmasına izin verildiği halde koruyucu, renklendirici, tatlandırıcı, vb katkı maddesi ilave edilmeden üretilen ürünlerde bulunabilir. ‘Koruyucu katkı maddesi yoktur’ ibaresi katkı maddesinin olmadığı anlamına gelmez; koruyucu fonksiyonu olan katkıların kullanılmadığını gösterir.

Besinlerin hazırlanması ve pişirilmesindeki sağlık önerileri: G
Geleneksel gıdalarımızdan tarhana, yoğurt ve unun karışımıyla mayalandırılarak yapıldığından, besleyici değeri yüksektir. Pişirirken içine pişmiş nohut, mercimek, havuç eklenmesi değerini daha da artırır. Tarhana güneşte kurutulursa, süt ve yoğurt aydınlık yerde bekletilirse vitamin B2, vitamin B6 ve folik asit değerleri azalır. Bu sebeple kuruturken direkt güneş ışığından kaçınılmalıdır. Yumurta, süt, yoğurt, peynir ve tahinle yapılan tatlıların besleyici değerleri, sadece un, yağ, şeker kullanılarak yapılanlardan üstündür. Gıdaları şekerle tatlandırmak yerine pekmez kullanılması besleyici değerini daha da arttırır. Sütlü tatlı yaparken şeker önceden konmalıdır. Yüksek sıcaklıkta pişirilirse protein değeri azalır. Tatlı, kek vb. gıdalara bal ekleyerek pişirmekten kaçınılmalıdır. Yumurta çiğ tüketilmemelidir; çiğ yumurtadaki Salmonella riski göz önünde bulundurulmalıdır. Yumurtayı 10 dk üzerinde kaynatmaktan kaçınmalıdır; uzun süre pişirilen yumurtalarda besin değeri kaybı meydana gelir. Sebzeler doğrandıktan sonra bekletilirse ve haşlama, pişme suları atılırsa, vitamin ve mineralleri azalır. Marul, ıspanak, dereotu ve maydanoz gibi sebzeler doğranarak suda bekletilmemelidir. Meyveler kesildikten ya da suyu sıkıldıktan sonra bekletilirse veya sıkılmış meyve suları buzdolabında bekletilirse C vitamin değeri azalır. Kapakları ve ambalajı bombaj yapmış, ezilmiş konserve ambalajları satın almaktan kaçınmalıdır. Peynir altı suyundan yapılan ve sütteki serum proteinleri (laktoalbümin ve laktoglobulin) açısından çok zengin olan lor peynirinin pastörize olmasına dikkat edilmelidir. Dondurulmuş besinleri satın alırken ambalajı altında ve içinde buz kristalleri olmamasına dikkat edilmeli, orijinal paketlerinde -18°C’de satın alınmalı, evde de -180C de muhafaza edilmelidir. Dondurulmuş sebzeler çözdürülmeden pişirilebilir; et, balık vb gibi gıdalar ise +40C’de (buzdolabının alt raflarında) çözdürülmelidir. Çözdürülmüş bir gıda kesinlikle bir daha dondurulmamalıdır.

Dondurma tüketimi: 
Dondurma; protein, karbonhidrat ve yağın yanısıra A, B, C, D, E vitaminleri, kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum, demir ve çinko gibi mineralleri içerir. Besin değeri yüksektir. Dondurma ve buzlu gıdalar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan Türk Gıda Kodeksine uygun katkı maddelerini içermeli; üretimi, muhafazası ve satışı Dondurma Tebliği ve Yenilebilir Buzlu Ürünler Tebliği’ne uygun hijyenik koşullarda olmalıdır. Açık dondurmalarda satışı yapan kişinin elleri ve kullandığı ekipmanlar risk kaynağıdır. Güvenilir olmayan yerlerden, sokak satıcılarından dondurma satın alınmamalıdır.  

Besin zehirlenmelerinde korunma yolları: 
Besin zehirlenmesi, herhangi bir yiyecek ya da içeceğin tüketimi sonucu meydana gelen enfeksiyon veya zehirlenme durumuna verilen genel isimdir. Pek çok sebebi olmakla birlikte büyük çoğunluğu mikrobiyal etkenlerle oluşur. Çoğunlukla hafif seyreder, ancak bağışıklığı düşük olanlar, bebekler, çocuklar ve yaşlılarda daha ağır seyredebilir.  Genellikle mide bulantısı, kusma, karın ağrısı, karında kramplar, ishal ile seyreder.  Besin zehirlenmeleri 30 dakika ile 72 saat arasında genellikle ani başlar. Yaz aylarında besin zehirlenmesi riski artış gösterir.

Açıkta satılan gıdaların tüketimi: 
Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin tüketiminden kaçınmalıdır. Yüksek risk grubunda olan yaş pasta, etli çiğ köfte, yeşil salatalar, açıkta satılan pilav, midye vb gıdalar, ambalajsız ayran, limonata vb içecekler, açık dondurma gibi ürünleri tüketilmemelidir.

Gıdaların hazırlanmasında ve pişirilmesinde dikkat edilecek noktalar: 
Çiğ besinler ile pişmiş yiyecekler birbirine temas etmeyecek şekilde üzerleri kapalı olarak muhafaza edilmelidir. Kesme tahtaları, ahşap mutfak malzemeleri, temizlik bezleri, tutaçlar, süngerler kontaminasyon açısından yüksek risk taşırlar, zira mikropların bir yerden başka bir yere taşınması için en iyi araçlardır. Her kullanım sonrası bezler dezenfekte edilmeli, ıslak ve sıkılı halde bırakılmamalıdır. Bu tür malzemeler sık sık değiştirilmeli, mikrofiber olanları kullanılmalıdır. Sebzeler ve meyveler 5 dk kadar sirkeli suda ya da (ticari işletmelerde) klorlu suda  bekletilerek dezenfekte edilmelidir. Sebze ve meyve temizliğinde kesinlikle deterjan gibi kimyasal maddeler kullanılmamalıdır. Özellikle marul, maydanoz, dereotu, semiz otu, çilek, üzüm, kavun ve karpuzun dezenfeksiyonu yapılmalı, yıkanmadan kesilip tüketilmemelidir. Kavun dış yüzeyinin pütürlü olması ve biyofilm tabakası oluşturması bakımından risk teşkil eder. Kavun kökenli Listeria zehirlenmelerine sıklıkla rastlanmaktadır. Listeria buzdolabı sıcaklığında üreme gösterebilen önemli bir patojen mikroorganizma olduğu için dikkatli olunmalıdır.
Kırmızı et, tavuk, balık, süt ve ürünleri gibi kolay bozulabilen riskli besinler uygun süre ve sıcaklıklarda pişirilmeli, pişmiş yemekler oda sıcaklığında 2 saatten fazla bekletilmemelidir. Bir gıdanın pişmiş olarak kabul edilebilmesi için merkezi sıcaklığının 72oC’de 10 dk. ısıl işlem görmesi gerekir. Pişirdikten sonra hemen tüketilmeyecek yemekler, hızla soğutularak yeniden servis edilene kadar buzdolabında saklanmalıdır. Besinleri hazırlama, pişirme, servis etme sürecinde hijyen kurallarına uyulmalı, eller yemek hazırlamadan önce iyice yıkanmalı, tuvalet sonrası el temizliğine özen gösterilmelidir. Özellikle çiğ et, yumurta ve kümes hayvanları gibi besinleri hazırladıktan sonra eller iyice yıkanmalı, bu tür riskli besinlerle, pişirilmeden tüketilecek sebze ve meyveleri hazırlarken ayrı doğrama tahtası ve bıçaklar kullanılmalıdır. Besinleri hazırlarken kullanılan araç gereçler her kullanımdan sonra (yüzeyler deterjanlı sıcak su ile) yıkanıp iyice durulanmalıdır.
Kaynaklar
Ünlütürk, A., Turantaş, F.(1999). Gıda Mikrobiyolojisi, Mengi Tan Basımevi, İzmir.
Altuğ, T.(2006).Gıda Katkı Maddeleri, Meta Basım Matbaacılık Hizmetleri, İzmir.
Demirci, M.(2007). Beslenme, Onur Grafik, İstanbul.

PEKİ GIDA ZEHİRLENMELERİNE KARŞI TAĞŞİŞ YAPANLARI NERELERDE VE NASIL TESPİT EDERİZ?

Gıdaların kontrolü genelde Devlet kuruluşları (Yurtlar, Okullar, T.S.K yemek öğünleri) genelde ihale ile standart bir ihale şartname usullerine göre alınır. Tarım Bakanlığına bağlı İl Gıda Kontrol Laboratuarlarınca ve Vet. Kontr. Arş. Enst. Md.lüklerince yapılır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde ise Gıda Kontrol Laborauar Komutanlıklarınca yapılır. A ve B Tipi Gıda Kontrol Müfreze Komutanlıkları Suların bakteriyolojik muayenelerinden tutun, Satın alma ihale ile alınan her türlü gıda ve malzemeleri (Yemek, Yemek Malzemeleri, Kullanılan her türlü malzeme ve cihaz. V.s) hazırlanmış şartname esaslarına göre alım yapılmaktadır.
T.B.M.M.lisinden çıkan kanun mevzuatla ve Başbakanlığın, Cumhurbaşkanlığı’nın tasarrufu ile çıkan kanun ve yönetmeliklebazı değişikliklerin olduğunu ve bunun üzerine bazı sorunların oluştuğunu biliyoruz.

Bakın T.S.K. lığında görev yapmış Besin Hijyeni uzmanı bu konuda ne diyor (Tamer KARAMAN Vet.Hekim E.Albay Besin Hijyeni Uzmanı):

TSK' nın kendi içerisinde gıda kontrol sistemi ve Muayene Komisyon hizmeti vardı. Fakat zaman içerisinde bu sistem maalesef erezyona uğratıldı. Bu alımların sadece Kamu İhale Kurumunun esaslarına göre alınmasının uygun olmadığı ve TSK gıda alımlarında güvenlik açısından birtakım ayrıcalıklar olması gerektiği hususunu görevdeyken defalarca söyledik. 2000'li yıllardan sonra tedarik sürecinde yüklenici konumundaki et alınan mezbahaların, gıda işletmelerinin gıda güvenliği açısından hijyenik yönden kontrolü zaman içerisinde MSB.lığınca Mal Alımları Muayenesinde değişiklik yapılarak kaldırıldı. 
Hatta et muayenesi bile mezbahada askeri veteriner hekimlerce antemortem ve postmortem muayene şeklinde yapılırken bu uygulamadan vazgeçildi. Satın alma aşamasında gıdalarda laboratuar muayenelerinden vazgeçilmemesi ve gerekliliğini savunurken ikmalde aksamalara sebep olabileceği ifade edildi. 
Gıda Kontrol Müfrezelerinin analiz sonucuna yapılan itirazda TSK'nın dışındaki laboratuarlar yetkilendirildi. Hazır yemek hizmetine, sabotaj ihtimali, kalitenin bozulması ve tağşiş gerekçeleriyle her zaman karşı durduk. Firma ihaleyi kazanabilir ama tesis, işletme gıda güvenliği açısından bu ihaleyi karşılamaya yetersizse ihale iptal edilmeliydi. 
Yurt dışındaki görevim sırasında Alman Veteriner Subayın firma denetimi sonrası ihaleyi fesih etme yetkisinin olduğunu gördüm. NATO ordularının yönergeleri incelensin bunlar görülecektir. 

T.S.K.lerinde görev yapan tüm askerlerimizin sağlığı açısından İvedilikle tedbirler alınmalıdır diyor uzmanımız:Bu tedbirleri de şöyle sıralıyor:
1. TSK gıda alımlarında idari ve teknik şartnamelerde güvenlik açısından birtakım ayrıcalıklar getirilmesi,
2. İlgili mevzuatlar doğrultusunda tedarikçinin yerinde kontrolü sisteminin tekrar hayata geçirilmesi (üretim aşamasında numune alımı ve analizi, işletmenin mevzuata uygunluğu personel dahil alt yapısı ve belge yeterliliğinin incelenmesi).
3. Konserve türü özel üretimlerde eskiden olduğu gibi üretime nezaret, üretimden numune alınması ve uygunluğunun analizle desteklenmesi.
4. Et muayenesinin mezbahalarda yerinde antemortem ve postmortem muayene şeklinde askeri veteriner hekimlerce yapılmasına yönelik uygulama yeniden dönülmesi .
5. Satın alma aşamasında gıdalarda laboratuar muayenelerinden imtina edilmemesi.
6. Muayene Kabul Komisyonlarının profesyonel meslek yetkililerinden teşkili.
7. Analiz sonuçlarının itirazının TSK içerisindeki askeri gıda kontrol laboratuarlarında yapılması.
8. İhaleyi kazanan firmanın teknik alt yapısının incelenmesi ve raporlama.
9. MSB.lığı kuruluş kanununa uygun olarak TSK içerisinde Veteriner hizmetleri beşeri sağlık hizmetleri gibi temsil edilebilir teşkilata kavuşmalı. (Daire Bşk.lığı seviyesinde temsil edilirken şu an şube statüsünde bile değil) 
10.Hazır yemek hizmetinin terk edilmesi.
11. Kasıt sonucu olabilecek sabotaj ihtimallerine yönelik Food Defense (Gıda savunma) sisteminin kurulması.
(Tamer KARAMAN Vet.Hekim E.Albay Besin Hijyeni Uzmanı)

Evet uzmanımıza katılıyorum. Gıda Kontrol Hizmetleri hem sivil toplumda ve hemde Askeri toplulukta mutlaka yapılmalıdır. Söz konusu tüm halkımızın ve gelecek nesillerimizin sağlıklı yaşamıdır.
T.S.K lerinde Muharip sınıflar görünen düşmanla savaşmaktadır. Ama veteriner sınıfı  görünmeyen düşman ile savaşıyor. Tarım Bakanlığımıza bağlı tüm Gıda Laboratuarları, Arş. Enst.leri ve T.S.K.lerinde kurulu olan A ve B Tipi Gıda Kontrol Müfrezeleri ülkemiz bütünlüğü için  her geçen gün ihtiyaç olduğu aşikardır.
Günümüzde bütün ülkeler Gıdaların genleri ile oynayarak bir toplumu yok edebilecek güce kavuşmuştur. Tank top ve silah atmadan bir ülkeyi sadece erkek nüfusu yok ederek bir ülkeyi ele geçirebilecek düzeye erişmişlerdir. G.D.O.lu ürünler ile de bir ülkenin sağlığı da bozulabilmektedir. Bu ülke ayakta olduğu sürece askere, orduya dolayısıyla tüm sivil halkımıza ihtiyaç vardır. Asker , Ordunun ve halkımızın ayakta kalması içinde Tarım Bakanlığımıza bağlı tüm Gıda Laboratuarları, Arş. Enst.leri ve T.S.K.lerinde kurulu olan A ve B Tipi Gıda Kontrol Müfrezelerine her zaman ihtiyaç vardır. Günümüzdeki savaşlar Gıda üzerine olacağı artık belirginleşmiştir. Vatandaşını , ordusunu koruyan ayakta kalacaktır. 

Devletimizin halkımızı koruması Anayasal görevidir. Halkımızın sağlığını korumak Devletimizin asli görevidir. Bu nedenle halkımızı kandıran, haksız kazanç elde edenler ile, halkımızı zehirleyenler ile topluca savaşmak Devletimizin öncülüğünde savaşmak aynı zamanda tüm fertlere bu görev düşmektedir.
İnsanlarımızı kandırıp paramızla sağlığımızla oynayan, bizi zehirleyenleri saklamayalım. Devletimizin hem Başbakanlık hem de Cumhurbaşkanlığı internet sayfasında şikayet ihbar ve öneri hattı vardır. Bu kanalı kullanarak şikayetleri yapınız. Yapınız ki kendimizle birlikte geleceğimiz nesillerimiz sağlıklı yetişsin.
Sizlere bu yazı dizimde uzun süre T.S.K.lerinde Veteriner çalışan ve emekli olan bir fert olarak uzun araştırmalar yaparak Gıda Kontrolü ile ilgili geniş bilgi verdim. Biraz uzun oldu ama istedim ki eksik bir şey kalmasın tüm toplumumuz aydınlansın.
Başka yazı dizimde tekrar buluşmak üzere sağlıcakla kalın.


Mustafa Kemal Bektaş.


18 Haziran 2017 Pazar

Tarım Anadolu Meslek Tarım Meslek Lisesi (Atakum-SAMSUN) Okul Arazisinin Amacı Dışında İmar İzni İle Kullanma Girişimleri

SEVGİLİ DOSTLARIM, DEĞERLİ MESLEKTAŞLARIM;
Yıllar önce Mezun olduğum okulumun yıkılması, yerine okul projesi yapılıp tahsis edildiği halde Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından önce dini tesis sonrasında ısrarla aynı okulun sahasına park yapımı ile ilgili imar değişikliği nedeniylr bir okul apar topar Gelemen Yatılı Bölge Ortaokulu’na (Tekkeköy_SAMSUN) taşınmış orada zor şartlarda öğrenci kardeşlerimiz eğitime devam edilmektedir.
Okul aile birliği olarak 30 ağustos 2013 de imar değişikliğinin iptali için Samsun 1 nci İdare mahkemesine başvurulmuş 21 Ekim 2014 de karar kaldırılarak imar değişikli yürütmesi durdurulmuştur. Milli Eğitim İl Md lüğü temyize gitmiş olup Danıştay Okul Aile Birliğini Haklı bulup 1 ay içinde geri taşınmasına karar vermiştir. Ancak bu karara da uyulmamıştır.
Bu arada okul dava durdurulduğu halde eski yerine taşınmadığı gibi üzerinde ki mevcut binalar da Milli Eğitim Bakanlığının kararıyla mevcut okul alanına 24 ve 32 derslikli iki yeni okul yapımı planlanmış 24 derslikli okulun mahkeme kararı ile Tarım Anadolu Meslek Tarım Meslek Lisesi (Atakum-SAMSUN) tahsis ederek okul yapımı amaçlı olarak yıkılmıştır.
Ayrıca bir öğrenci velimiz Samsun 2. İdare Mahkemesine dava açmış davayı kazanmış İl mİlli Eğitim Müdürlüğü Danıştaya itiraz etmiş ve Danıştay öğrenci velisi Enes AYRANCI’yı haklı bulmuştur.
Bu arada Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı söz konusu okula tahsis edilen araziyi kent parkı olarak imar değişikliğine tekrar gitmiştir.
Okulun bulunduğu bölgede bolca yeşil alan ve parklar mevcutken Büyükşehir Belediyesinin mevcut mahkeme kararlarını görmezden gelerek ısrarla imar değişikliği ile okula ait üzerine projelendirilmiş okul yapılacak bir araziyi neden ortadan kaldırmak istemesi anlaşılır bir tutum olmayıp hangi keyfiyete uygun olduğu tartışılır haldedir. Neden bir okulun arazisine göz dikilir hep birlikte anlayacağız.
Bu amaçla konuyu direk Başbakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına ilettim.
Adalete uyulmayan yerde hiyerarji bozulur ADALETE güven kalmaz.
Adaletin tesis edilmesi için sayın Başbakanımıza ve Cumhurbaşkanına ilettiğim yazılarım aşağıdadır. Bilgilerinize
Cumhurbaşkanlığına yaptığınız başvuru hakkında.
Yanıtla|
Bugün, 23:37
Siz
Sayın MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ ,
Cumhurbaşkanlığına göndermiş olduğunuz başvurunuz alınmıştır.Göstermiş olduğunuz duyarlılık için teşekkür ederiz.
Başvurunuz yasal sürede ilgili Kurum/Kuruluş tarafından değerlendirilip, sonucu e-posta/posta aracılığıyla tarafınıza bildirilecektir.
İyi günler dileriz.
Başvuru Numaranız :1343731
Başvuru Metni:
Sayın Cumhurbaşkanım Ben Eski ismiyle Hayvan Sağlığı Memurları Meslek Lisesi (Atakum-SAMSUN) yeni ismiyle Tarım Anadolu Meslek Tarım Meslek Lisesi (Atakum-SAMSUN) 1980 yılı mezunuyum. Mezun olduğum okulumla ilgili sorunları 18.06.2017 tarihinde T.C. Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER)’ ne 1700869790 başvuru numarası ile bildirdim. yıkılan okula M.E.B lığı kararı ile 24 ve 32 derslikli iki yeni okul yapımı planlanmış 24 derslikli okulun mahkeme kararı ile Tarım Anadolu Meslek Tarım Meslek Lisesi (Atakum-SAMSUN) tahsis edilip okul yapımı amaçlı olarak yıkılmıştır. Tahsis edilen okulun arazisi hakkında Büyükşehir Belediyesinin keyfi tutumunu devam ettirerek söz konusu okul sahası ile 2 ayrı Danıştay mahkeme kararı olmasına rağmen mahkeme kararlarına uymayarak bu keyfiyetle ADALET sisteminin onarılmaz yara almasına sebebiyet vermektedir. Okul öğrencileri Gelemende Ortaokul binalarında zor şartta eğitim görmektedir. Zatı alinizin duyarlılığına sığınarak el atmanızı arz ediyorum.
________________________________________
Cumhurbaşkanlığı Halkla İlişkiler Başkanlığı
NOT : Bu mesaj sistem tarafından otomatik olarak oluşturulmuştur. Lütfen bu mesajı cevaplamayınız. Bu e-posta adresi sadece sistem tarafından gönderimler için kullanılmaktadır. Yeni mesajınız olursahttps://basvuru.tccb.gov.tr adresinden Başvuru Formunu kullanarak gönderebilirsiniz.
T.C. Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER)’ ne yapmış olduğunuz
başvurunuz 1700869790 sayısı ile alınmıştır.
Başvurunuz ile ilgili tüm işlemleri BİMER’in internet adresinden takip edebilirsiniz.
#1700869790 Başvuru Detayı
Başvuru Tarihi: 18.06.2017
Başvuru Yolu: Şikayet
Başvuru Tipi: İnternet
Sayın Başbakanım
Ben Eski ismiyle Hayvan Sağlığı Memurları Meslek Lisesi (Atakum-SAMSUN) yeni ismiyle Tarım Anadolu Meslek Tarım Meslek Lisesi (Atakum-SAMSUN) 1980 yılı mezunuyum. Yıllardır bu okuldan mezun olanlar Devletimize Tarım Bakanlığı nezdinde başarı ile çalıştılar ve halen çalışmaktalar.
Okulumuz Denizevleri Mahallesi, 420 ada 1 ve 2. Parsel üzerinedir. Okulumuz Samsun Büyük Şehir Belediyesinin 12 Temmuz 2013 de Büyük şehir Belediye Meclis nazım imar planı değişikliği ile okul alanı kullanımı, cami yapımı için “dini tesis” alanına çevrilmiştir. Söz konusu alan Milli Eğitim Bakanlığından Milli Emlak Müdürlüğüne ardından da Diyanet İşleri Başkanlığına devredilmiştir.
Okul aile birliği olarak 30 ağustos 2013 de imar değişikliğinin iptali için Samsun 1 nci İdare mahkemesine başvurulmuş 21 Ekim 2014 de karar kaldırılarak imar değişikli yürütmesi durdurulmuştur. Milli Eğitim İl Md lüğü temyize gitmiş olup Danıştay Okul Aile Birliğini Haklı bulup 1 ay içinde geri taşınmasına karar vermiştir. Ancak bu karara da uyulmamıştır.
Dava sürerken okul 2014-2015 eğitim döneminde kullanılmayan orta öğretime uygun ancak Meslek Lisesine uygun olamayan Gelemen Yatılı Bölge Ortaokulu’na (Tekkeköy_SAMSUN) taşınmış orada zor şartlarda eğitime devam edilmektedir. Bu arada adı da Gelemen Mesleki Eğitim ve Teknik Anadolu Lisesi olarak değiştirilmiştir. Şu an öğrencilerin kullandıkları bina ile yıkılan bina aynı yaşta olduğu halde Gelemen Devlet üretme çiftliğinde aranmayan deprem yönetmeliği yıkılan okulda nedense aranmamış bir oldu bittiyle yıkılmıştır. ,
Bu arada okul dava durdurulduğu halde eski yerine taşınmadığı gibi üzerinde ki mevcut binalar da Milli Eğitim Bakanlığının kararıyla mevcut okul alanına 24 ve 32 derslikli iki yeni okul yapımı planlanmış 24 derslikli okulun mahkeme kararı ile Tarım Anadolu Meslek Tarım Meslek Lisesi (Atakum-SAMSUN) tahsis ederek okul yapımı amaçlı olarak yıkılmıştır.
Ayrıca bir öğrenci velimiz Samsun 2. İdare Mahkemesine dava açmış davayı kazanmış İl mİlli Eğitim Müdürlüğü Danıştaya itiraz etmiş ve Danıştay öğrenci velisi Enes AYRANCI’yı haklı bulmuştur.
Bu arada Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı söz konusu okula tahsis edilen araziyi kent parkı olarak imar değişikliğine tekrar gitmiştir.
Samsun Büyük Şehir Belediyesi 14.06 2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren ”MEKANSAL PLANLAR YAPIM YÖNETMELİĞİ” ‘nin imar değişikliklerini ilgilendiren 26. Maddesini yerine getirmeyerek keyfi davranmaktadır.
Söz konusu kent park olarak imara aykırı düzenlenen bölgede ENİYET MÜDÜRLÜĞÜ, SASKİ, SGK binaları mevcut olup mesaileri 08 ile 17 arasında olup okulun yoğunluğu bu bölgede hiç denecek kadar azdır. Bu bölgede kıyı şeridi komple yeşil alan ve parklarla doludur. Yanı başında BATI PARK ve GOLF sahaları mevcuttur. Yeterince Büyük Şehir Belediyesinin Yeşil alan sahası mevcuttur. Söz konusu bölgede 2 tane camide mevcuttur.
İmar kanunu ve uygulama yönetmeliğine göre kamu malları üzerinde değişiklik yapılabilmesi için komisyonda ilgili kurumdan bir yetkilinin görüş alınarak yapılması gerekirken hiçbir görüş alınmamıştır. Belediyemiz ben yaptım oldu bitti anlayışı ile mevcut hukuki başvuru sonuçlarını bile tanımamazlıktan gelerek keyfi tutum davranışı ile Büyükşehir Belediyesinin Yaptığı işlem unsurlarından amaç unsuruna açıkça aykırıdır.
Söz konusu okul sahası ile ilgili iki ayrı mahkeme kararı olmasına rağmen SAMSUN İl Milli Eğitim Müdürlüğü okulun M.E.B lığı kararı ile 2 ayrı okul yaptırılması bildirilmesine rağmen, Büyükşehir Belediyesinin keyfi tutumunu devam ettirerek söz konusu okul sahası ile 2 ayrı Danıştay mahkeme kararı olmasına rağmen mahkeme kararlarına uymayarak bu keyfiyetle ADALET sisteminin onarılmaz yara almasına sebebiyet vermektedir.
Söz konusu nedenlerden dolayı bu okulda okuyan öğrenci kardeşlerimiz meslek lisesine hiç uygun olmayan ve tamamen Ortaokula göre yapılmış yerleşkede çok zor şartlarda öğrenim yapmaktadırlar. Söz konusu okulun sıkça faydalandığı Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü de eski yıkılan binanın karşısındadır. Yeni taşındıkları yer ise 30 km kadar ötededir.
Sayın Başbakanım bulunduğu bölgede bolca yeşil alan ve parklar mevcutken Büyükşehir Belediyesinin mevcut mahkeme kararlarını görmezden gelerek ısrarla imar değişikliği ile okula ait üzerine projelendirilmiş okul yapılacak bir araziyi neden ortadan kaldırmak istemesi anlaşılır bir tutum olmayıp hangi keyfiyete uygun olduğu tartışılır.
Zatı aliniz bu konularda duyarlı olmanızdan dolayı konuya el atmanızı saygı ve önemle arz ediyorum.
Mustafa Kemal Bektaş

12 Haziran 2017 Pazartesi

NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü ( North Athlantic Traty Organization )

NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü ( North Athlantic Traty Organization )
1949 yılında kendi aralarında yeni bir birleşme ve dayanışma örgütü kurdular. Bu örgütü Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Fransa, İngiltere, İzlanda, Hollanda, Belçika, İtalya, Danimarka, Norveç ve Portekiz kurdu.
Daha sonra NATO’ya 1952 yılında Türkiye, 1954 yılında Yunanistan, 1982 yılında da Batı Almanya ve ispanya katıldı. Bugün NATO’ya üye 16 ülke vardır.
ŞİMDİ SORALIM BU ÖRGÜT NEDEN VE NE AMAÇLA KURULDU?
Üye ülkeler tarafından savunma amacı ile kurulmuş olan bir örgüttür. Üye devletlerin birinin saldırıya uğraması durumunda öbürleri saldırgan ülkeye karşı işbirliği içinde savaşmayı kabul etmişlerdir. Üye devletler birbirlerini korur ve kollarlar. Bu amaçla işbirliği yaparlar. NATO’nun amacı; barış düzenini uluslararası güvenliği, sosyal gelişmeyi, üye ulusların özgürlüğünü korumak olarak özetlenebilir. NATO amacına ulaşmak için çalışmalarını belli bir düzen içinde yürütür.
BU ÜYELER BİZE DOSTÇA DAVRANDILARMI?
Şu üye ülkelere bakın Hangisi bize dostça davrandı. Bu sözde ülkeler terör örgütleri kurdular. Yardım ve yataklık ettiler. Halada aynılar. Amaçları yardım değil ülkemizi bölmek.
YEDİKLERİ HALTLARI SIRAYA DÖKELİM BAKALIM:
Pkk denen örgütün kurulmasına ve gelişmesine Amerika, Almanya, Fransa ve diğer ülkeler Bizzat içindelerr. Apo denen pisliği ülkelerinde konaklatarak kaçıran kimdi? Yunaistan. v.s
Pkk nın kullandığı topuk koparan mayınları da dahil İtalyanların üretimi.
PKK saflarında çarpışan Alman ve Amerika ve Hollanda mensubu milisler.
Bunlara mali yardımı yapan kimler. Hemen hemen müttefik dediğimiz bu ülkeler.
En sonda PYD ve PKK ya ağır silahları veren kim Amerrika.
Buraya yedikleri haltları yazsak sayfalar dolar.
BEN DİYORUM Kİ NATO'YA GİRDİK GİRELİ TÜRKİYE'NİN BAŞI DERTTEN KURTULMADI. YA ADAM GİBİ MÜTTEFİK OLSUNLAR. YADA KENDİMİZE GÖRE BÖLGEDEKİ ÜLKELERRİDE KAPSAYACAK ŞEKİLDE BİR TEŞKİLAT KURULMALIDIR.
Amerika nere , İngiltere nere, Fransa nere, Hollanda nere Almanya nere... Hangisi sınır komşumuz. Bir Yunanistan var oda zaten ezeli düşmanımız.
Bu ülkeleri birde İncirlikte üst verdik. Pkk ve teröristlere atılan yardımların hepsi hemen hemen bu müttefik ülkelerine ait ve İncirlikten kalkan uçaklarla yardım ediyorlar. Ülkemizden defolsunlar.
YA ADAM GİBİ MÜTTEFİKLİKLERİNİ YAPARLAR YADA HERŞEYİN BİR BEDELİ OLUR. BU SÖZDE DOST MÜTTEFİK KABUL ETTİĞİMİZ ÜLKELER YÜZÜNDEN DÖRT TARAFIMIZ ATEŞ ÇEMBERİNE DÖNDÜ. BİR SÜRÜ EVLADIMIZ ŞEHİT OLDU. BEN NATO'YA HAYIR DİYORUM. ALSIN BAŞLARINA ÇALSINLAR NATO'YU. BENİM ÜLKEMİ BÖLMEYE ÇALIŞAN DOSTUMUZ OLAMAZ.

Kadınlarımız ve Cariyelik .Şimdi size kadınlarımız ve cariyelik hakkında ve kadın hakları hakkında bilgi vereyim. İşin fantazisine kaçmadan. Bu konu önemli bir konu Biraz uzun olacak. Kusura bakmayın. Bunu tüm kadınlarımızın dikkatle okumasını istiyorum, arzu ediyorum

Şimdi size kadınlarımız ve cariyelik hakkında ve kadın hakları hakkında bilgi vereyim. İşin fantazisine kaçmadan. Bu konu önemli bir konu Biraz uzun olacak. Kusura bakmayın. Bunu tüm kadınlarımızın dikkatle okumasını istiyorum, arzu ediyorum. .::
Şimdi Cariye nedir onun anlamına bakalım: yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun edilerek alınıp satılan ve her konuda efendilerinin isteklerine uymak zorunda olan genç kadın, kadın köle. Cariyeyi bir çoğu diğer anlamıyla Genelev kadını?
Bazı programlarda ve haberlerden takip ettiğim kadarıyla genelevde çalışıpda akşam evine gidenlerde var deniyor? Ben bilmem nerelerde ne evler var. Bilenler yazıyor. Ben daha yolunu bilmem. Şimdi burada anlatılmak istenen nedir onu iyi algılamak lazım. Günümüzde yok mu? Cariyenin şimdiki ona yakın meslek haline gelmişi modern adı hizmetçiliktir. Evin her tarafını toplar temizler siler çocuklara bakar yemek yapar. Bulaşık yıkar çamaşırları yıkar ütüler. gider. Ha karşılığında ücret alır. O dönemdeki cariyeler ücret alır mıydı onu bilemem. Kösem sultanda bir cariyeydi. Sonra çocukları tahta oturdu.:
Kadın Cumhuriyet dönemine kadar met'a olarak görülürdü. Arap gelenekleriyle iç içeydi Osmanlı İmparatorluğu. zamanında Evet Sultan Abdülmecit zamanında son buldu. İlk nüfus sayımı 1831 yılında yapıldı. Ancak, bu nüfus sayımı,yalnız erkekleri kapladı ve Anadolu ile Rumeli sancakları, sayımın dışında tutuldu. Kadınlar ise ilk kez 1844'te yapılan sayım ile adamdan sayıldı. Osmanlı imparatorluğunda haklar ilk defa 3 Kasım 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu kanunu ile benimsenmeye başlandı.
Gülhane Hattı ile Islâhat Fermanı ve 1875 tarihli Ferman-ı Adalet birlikte ele alındığında, genel olarak cinsiyet bakımından aşağılamanın terk edileceğinin ve can, ırz, namus ve mal bakımlarından eşit hukuka sahip olacaklarının bu belgelerde kabul edilmiş bulunduğunu görmekteyiz.
Böyle olmakla beraber Gülhane Hattı bu eşitliğe (hükmü şer’î iktizasınca) çekincesini koyarak istisna getirmiştir. Yani eşitlik din kurallarına göre olacaktır. Bu durumda kadının o zamana kadar uygulana gelen medenî haklarında bir değişiklik olmamakta, eşitlik tamamen teorik alanda kalmaktadır.
Çünkü medenî haklar bakımından şer’î hukuka göre kadın:
— Evlenme hakkındaki rızasını, kendisi değil erkek vekili bildirir.
— Kocasının çok evliliğine karşı çıkamaz.
— Çocukları üzerinde velayet hakkına sahip değildir.
— Boşanma hakkı yoktur.
— İki kadının tanıklığı, bir erkeğin tanıklığına eşittir.
— Mirastan erkeğe oranla daha az pay alır
Ancak Tanzimat döneminde Arazi Kanunnamesi ile kadının durumu, kısmen düzeltilmiştir.1854 yılında cariyelik ve kölelik kaldırılmış, bu suretle kadın, satılıp alınan mal olmaktan çıkmıştır.
1911 de kızlar için idadî ve kız liseleri, 1914 de Yüksek Kız Öğretmen Okulu açılmış, 1920 de üniversitede okumalarına, 1921 de de erkeklerle birlikte derslere girmelerine izin verilmiştir
Çalışma hayatı bakımından ilginç bir örnek ise 1916 tarihli bir nizamnameye göre, “Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslâmiyesi” adını taşıyan bir derneğin kurulmasıdır. Bu derneğin amacı; kadınlara iş bulup kendilerini, namuskârane geçimlerini sağlamaya alıştırarak korumaktır.
Siyasî haklar bakımından ise durum daha farklıdır. Çünkü monarşik idarenin hüküm sürdüğü Osmanlı döneminde Birinci Meşrutiyete kadar, yalnız kadının değil, erkeğin de seçme ve seçilme hakkı yoktu.Siyasî haklar ilk defa 1876 Anayasasında yer aldı. İki meclisten oluşan bir sistem getirildi ve (Heyet-i Mebusan) in, yani milletvekillerinin üye sayısı her ellibin erkek nüfus için bir milletvekili olmak üzere hesap edildi
Görüldüğü gibi kadın nüfus hiç yokmuşçasına bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Halbuki aynı anayasanın 68. maddesi milletvekilliğine seçilmesi caiz olmayanları on şıkta toplamış ve bunlar arasında kadınları saymamıştır
Kadınlar Osmanlı İmparatorluğu’nda 1877 yılında yapılan ilk seçimlere seçmen olarak katılmadıkları gibi, yine 1877 deki ikinci seçim ile İkinci Meşrutiyet döneminde yapılan 1908, 1912, 1914, 1919 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi için yapılan 1920 ve 1923 seçimlerinde, Cumhuriyetin ilânından sonra da 1927 ve 1931 seçimlerinde de seçimlere katılmadıkları gibi milletvekillerini seçecek nüfusun hesabında da dikkate alınmamışlar, yalnızca Türk erkeği seçmek-seçilmek hakkına sahip olmuştur. 20 Ocak 1921 Anayasası ise yalnızca anayasal kurumları düzenlemekte ve haklarla ilgili herhangi bir hükmü içermemektedir. Cumhuriyetin ilânından sonra ilk Anayasamız 20 Nisan 1924 tarihli anayasadır.
Bu anayasada medenî haklar bakımından kadın ve erkekler görünürde eşittir. Fakat henüz mecelle yürürlükte olduğu için şer’î hükümler uygulanmakta ve eşitlik anayasa metninde kalmaktadır.Atatürk Türk kadınına erkeklerle eşit kanunî haklar tanınmasını hedef almış olmasına rağmen, bu hedefi birdenbire gerçekleştirememiştir. Çünkü toplumdaki kadın-erkek ayırımı zihniyetinin silinmesi, çağdaşlaşma fikrinin benimsetilmesi gerekiyordu. Atatürk bu amaçla, toplumda yeterli kamuoyu oluşturabilmek için çeşitli konuşmalar yapmıştır.
1923 yılında İzmir’de, Türk kadınlarına gösterilen ilgisizliğin toplumumuzun başarısızlığının sebebi olduğunu vurguladıktan sonra “Bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer bir organı işlemezse, bu sosyal toplum felçlidir” der.
21 Mart 1923 de Konya’da “Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmî, ahlâkî, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekleyicisi yapmak” gerekir diyerek kadın hakları alanındaki inkılâbın temelinde yatan gerçek düşüncelerini ortaya koyar
Atatürk bu görüşleri doğrultusunda sosyal alanda büyük bir inkılâp olan 17 Şubat 1926 tarihli Türk Medenî Kanunu’nun kabulünü sağlamakla, kadınlarımıza ileri düzeyde medenî haklar tanımıştır.
— Tek kadınla evlenme ilkesi getirilmiştir.
— Evlenebilmek için yaş sınırı konulmuştur.
— Evlenmede medenî nikâh asıldır, imam nikâhı resmî nikâh sayılmamaktadır.
— Evlenecek kadın, evlenmeye ait rızasını bizzat kendisi evlenme memuruna açıklamaktadır.
— Velayet hakkı kadına da tanınmıştır.
— Erkeğin kadını serbestçe boşama hakkı kaldırılmış, erkek ve kadın, eşit şekilde ve ancak dava açarak belli sebeplerin varlığı halinde mahkeme kararı ile boşanmak hakkına sahip olmuştur.
— Kadınla erkek aynı oranda miras almaktadırlar.
— Mahkemede tanıklık yapabilmek bakımından kadınla erkek arasında bir fark yoktur.
1924 Anayasasında siyasî haklar açısından yine kadınla erkek eşit değildir .Milletvekili seçimine katılabilmek hakkı, 18 yaşını dolduran erkeklere ve milletvekili seçilmek hakkı 30 yaşını bitiren erkeklere tanınmıştır.
1924 Anayasasında yer alan bu hükümler Atatürk’ün gerçek görüşleri değildir. O günkü şartlarda henüz kadınlara siyasî haklar tanınmasına elverişli bir ortam yoktur. Bir süre sonra kadınlarımız siyasî haklarını kazanmak için isteklerde bulunarak Atatürk’e yardımcı olmuşlardır.
Nitekim 1926 yılında Trabzon Türk Ocağı’nda Süreyya Hulusi Hanım bir konuşmasında, Türk kadınının tarihte siyasî rol oynadığını belirterek, “Kadın ekonomik hayatta etki sahibi olursa neden memleket işlerinde geri kalsın?” demiş ve (Herkes kadından vatan dersi alır da niçin o, vatanın idaresi ve mukadderatı sözkonusu olduğu zaman ihmal edilir?) diye sormuştur.
1927 de İstanbul’da Kadınlar Birliği, tüzüğünde değişiklik yaparak kadınlar için siyasî haklar sağlamağa çalışılacağını gösteren bir madde eklemiştir.
O zaman basında yankılar uyandıran bu istek ve davranışlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de tartışılmış ve nihayet 3 Nisan 1930 da kabul edilen Belediye Kanunu’nda evvelce yalnız erkeklere ait olan seçmek ve seçilmek hakkı kadınlara da tanınmıştır.
Bu suretle Türk kadınına yasal biçimde siyasî hayata ilk adımını atması sağlandıktan sonra, Atatürk asıl amacına ulaşmak için manevî kızı öğretmen Afet İnan’a Türk Ocağı’nda bir konferans verdirerek zemin hazırladı. ( Afet İnan ATATÜRK'ün manevi kızıdır. Melunlar ona bile aşkı diyerek dil uzattılar.)
Ardından 1934 yılında bir gün aydın bir kadın topluluğu Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar bir gösteri yürüyüşü yaparak bütün siyasî hakların kendilerine tanınmasını isterler. O sırada çalışma odasında bulunan Atatürk “Arkadaşlar, kadınlarımız Meclisten görev isteğinde haklıdırlar. Hemen kanun tasarısı için çalışmalara başlayınız.” direktifini verir. Bu direktif üzerine anayasada gerekli değişiklik yapılır ve 5 Aralık 1934 de kadınlarımıza milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınır , 1 Mart 1935 tarihinde de ilk kadın milletvekillerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girerler.
Atatürk döneminden itibaren anayasal açıdan her alanda kadınlar erkeklerle eşit haklara sahip kılınmış olduktan halde, pozitif hukukta eşitlik ilkesine aykırı olan bazı hükümler kaldırılamayarak kadın erkek ayırımını bugün de sürdürmektedirler. Önemli gördüklerimizi şöyle sıralayabiliriz:
Türk Ceza Kanunundaki Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı hükümler:
— Zina suçu, kadın ve erkek için farklı düzenlenmiştir. Erkeğin fiilinin zina suçu sayılabilmesi için kocanın karısı ile birlikte ikamet ettiği evde veya herkesçe bilinecek şekilde karı koca gibi yaşaması şartı arandığı halde kadının herhangi bir yerde, herhangi bir erkekle bir kez ilişki kurması yeterli sayılmaktadır
— Erkek kaçırdığı kız veya kadınla evlenirse, cezası Ertelendiği halde, kadının bir erkeği kaçırması halinde evlenseler de yasada hüküm olmadığından cezası ertelenmemektedir
— Irzına geçilen veya kaçırılan kadın, fahişe olduğu takdirde, failin cezası indirilmektedir.
Türk Medenî Kanunundaki Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı hükümler:
— Koca birliğin reisidir, evin seçilmesi kocaya aittir
— Aile birliğini koca temsil eder, kadın ancak evin daimî ihtiyaçları bakımından birliği temsil hakkına sahip olmakla beraber koca bu hakkı elinden alabilir
— Kocanın ikametgâhı, karının ikametgâhı sayılır
— Karı kocasının soyadını taşır, evlenmeden önceki soyadını birlikte kullanamaz. Soyadı seçme vazifesi de kocaya aittir
— Karı, kocasının izni olmadan bir iş veya sanat ile uğraşamaz. Koca izin vermezse, karı, kendisinin bir iş veya bir sanat ile uğraşmasının birliğin veya bütün ailenin çıkarı gereği olduğunu kanıtlarsa hâkim tarafından çalışma izni verilebilir
— Mal birliği rejiminde kadın, bir mirası ancak kocasının rızası ile red edebilir.
Kadının mal edinme hakkı varmıydı? Yoktu. Kadının maL edilme hakkı bile ATATÜRK'ün talimatı ile çıkarılan kanunlarla sağlandı.
Siyasî haklar bakımından kadın ve erkek arasında 1934 yılından bu yana mevzuat bakımından tam bir eşitlik olmasına rağmen, kadınlar seçme ve seçilme konularında erkekler kadar siyasî haklarıyla ilgili değildirler.
Meşrutiyet döneminde kadınlarımızın yeterli eğitim düzeyine henüz gelmemiş olmaları ve geleneklerin baskısı nedeniyle bu hak kadınlarımız tarafından kullanılamamıştır.
Ancak Cumhuriyet dönemindedir ki, Atatürk’ün önderliğinde Türk kadını, erkeğin girdiği her kamu hizmetinde başarı ile görev yapmıştır Bugün Türkiye’de her çeşit kamu hizmeti gören kadına, kaymakamlık mesleğine girme hakkı tanınmamış ve danıştay, idarenin bu tasarrufunu haklı bularak Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı görmemiştir.
Yapılan araştırmalara göre kamu yönetiminde üst kademelerde kadınlara az rastlanmaktadır. Nedeni de geleneksel toplum yargısıdır.Kadınlar genellikle yaratıcı olmaktan çok yardımcı nitelik taşıyan ve idarî hiyerarşinin alt düzeylerinde yer alan uğraşlarda çalıştırılmaktadırlar. Yine kadınlara idarî hiyerarşide en üst konumlar ile en aşağı düzeyler kapalı sayılır
Müslüman ülkeler içinde, kadın haklarının ilk önce ve en geniş şekilde Türkiye tarafından tanınmasında, kadınlarımızın İslâmiyetten önceki Türk toplumunda oynadığı rolün, işgal ettiği mevkinin ve sahip olduğu hakların büyük etkisi vardır.
İslâmiyetten önce tek kadınla evlilik vardır. Kadın aile hayatında erkekle eşit durumdadır ve aynı haklara sahiptir. Hakanın eşi, devlet işlerinde söz sahibidir .O günlerden zamanımıza kadar gelen Türk Devletleri, varolan gücünü ve dinamizmini sağlam aile yapısından alır. Ailenin temeli ise Türk kadınıdır.
Ancak bugün kadınlarımız anayasa ile kendilerine tanınan siyasî ve sosyal haklarla yeterince ilgilenmedikleri gibi pozitif hukukta mevcut, özellikle medenî haklar alanındaki eşitsizlikler üzerinde de pek durmamaktadırlar.Kanaatimce bunun en başta gelen nedeni, eğitimsizlik veya eğitim eksikliğidir. Bir hakkın kullanılabilmesi için, o hakkın var olduğunu bilmek lâzımdır. Bu da ancak eğitimle olur. O halde her şeyden önce kadınlarımızın eğitimine önem vermemiz gerekmektedir.
İşte size cariyeliğin tarihi. İşi hemen genelevlere,cariyeliğe getiriyorsunuz Bu şekilde kadınlarımız aşağılanıyor.
Bunlar kimin sayesinde olmuştur. Cumhuriyetle birlikte ATATÜRK'ün ısrarıyla olmuştur.
Ama günümüzdeki bazı kendini bilmez adiler ATATÜRK'ün annesini Genelev kadını Manevi Kızı Afet İNAN'ı da aşkı diyecek kadar soysuzlaşmışlardır. Neredeyse ATATÜRK'e Piç demeye getiriyorlar.
Eğer ATATÜRK bir erkeğe 3-4 kadını uygun gören kanun çıkartsaydı Kadını haklarından mahrum bırakacak kanun çıkartsaydı; şimdi baş üstünde tutarlardı. Hep de bunları Din iman Kur'an Allah aldatmacasıyla suistimal edenler yapmaktadır. Onun için Okuyan kadını , kızı o kafalar istemez. O zaman söz geçiremez. Çocukları yetiştiren annedir. Anne eğitimli olursa toplumda eğitimli olur. Öyle eli uçkurunda gezenler kadını gündelik zevki sefa süren mahlük olarak görmektedirler. Bunun için kadınlar ATATÜRK' e çok şey borçludur.
Uzun oldu ama Artık kadınlarımız neyin ne olduğunu öğrensin istedim. Bilsin ki erkek kız çocuğu demeden okutsun. Kureyş kafalılar artık son bulsun.
Sizlerden ricam madem beğeni ve paylaşı yapıyorsunuz işin fantazisine kaçmayın. Şurada gerçekleri konuşalım. Herkes bilinçlensin. Yorumunuzu ona göre yapın.
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

ÜLKEMİZDE TARİKATLARIN DURUMU

ÜLKEMİZDE TARİKATLARIN DURUMU
Sizlere bu yazı dizimde uzun araştırmalar neticesinde Ülkemizdeki Tarikatların durumundan bahsetmek istedim. Nedir bu tarikatlar? Şimdi bir bir inceleyelim:
Önce Tarikat nedir ona bakalım: bir dinin içinde, özellikle İslamlıkta, tasavvufa dayanan ve kimi ilkelerle birbirinden ayrılan kollardan, Allah'a c.c kendine özgü bir tarzda, ayrı tarzda ulaşma savında olan yollardan her birisine denir.
Tarikatlar insanların sosyalleşme ihtiyaçlarından beslenmektedir. Kur’an-ı Kerim'de açıkça tarikata ışık tutan bir ayet yoktur. Zaten Kur’an-ı Kerim'de yüce Rabbimiz cc. Kendisinden direk istenmesini araya aracı konulmasını açıkça men etmiştir.
Yüce Rabbimiz c..c. aşağıdaki ayetlerde Hz. Muhammed s.a.v efendimizi açıkça uyarmış asli görevinin altını Rabbimiz çizmiştir.
Ey Muhammed! Eğer yüz çevirirlerse, artık sana düşen açık bir tebliğden ibarettir. (Nahl-82)
Eğer yüz çevirirlerse (bilesin ki), biz seni onlara bekçi göndermedik. Sana düşen, sadece tebliğdir.(Şura-48)
….. senin ruhunu alsak da senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir.(Rad-40)
Hatta aşağıda ki ayette Allah c.c emrettiği gibi dinde zorlama olmayacağını ve Peygamber efendimizi s.a.v açık bir emirle insanları dinde zorlama ile imana davet etmemesini belirtmiştir.
"Eğer Rabbin dileseydi, yer yüzünde bulunanların hepsi iman ederdi. Öyle ise sen, iman etmeleri için insanları zorluyor musun?" (Yunus, 10/99)
Hal böyle iken tarikatlar zamanla Kur’an da ve hadislerde belirtilmeyen uygulamaları ile (Bid'at) dinde zorlama yoluna gittikleri görülmektedir.
Allah c.c Kur’an-ı Kerim’de açıkça kendisinden başkasını dualarında aracı yapılmasını men etmiştir. Durum böyle iken tarikatlarda yapılan uygulamalarda sürekli “…. Filanca zatın hürmetine duamı kabul buyur Yarabbi” şeklinde Allah c.c ile kul arasına kendilerini bir şekilde lanse ettikleri görülmektedir.
“De ki, Allah’ın dışında kuruntusunu ettiklerinizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gidermeye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yetirebilirler.
Çağırıp durdukları bu şeyler de Rablerine hangisi daha yakın diye vesile ararlar, rahmetini umar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı cidden korkunçtur.” (İsrâ 17/56-57)
“Rabbinize için için ve yalvararak dua edin. O, taşkınlık yapanları gerçekten sevmez.” (Araf 7/55)
Yine tarikatlarda ki öğretilerin bir çoğunda şeyhleri rahmetli olsa da kerametlerinin devam ettiğine inanılmaktadır. Oysa şehitler dahi ölmüştür. Peygamber efendimiz dahi ölmüştür. Nedense hep şeyh efendilerin öldükten sonra kerametleri sık sık konuşulurken Peygamber efendimizin s.a.v. öldükten sonra kerametleri duyulmamaktadır.!..
Allah yolunda öldürülenler gerçekte ölmüş olmazlar. Ayette şöyle buyurulur: "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, aslında onlar diridirler, ama siz bunu anlayamazsınız." (Bakara 154)
Bu, bizim anlayacağımız bir dirilik değildir. Eğer öyle olsaydı, Hz. Hamza'nın şehit olmasına Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem o kadar üzülür müydü? Çağırınca gelse, zaman zaman çağırır, hasret giderirdi. O zaman Sevgili Habibullahımız Hz. Muhammed Mustafa s.a.v efendimizi de çağırıp hasret giderirdik.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ölünce, Allah ondan razı olsun, Ebu Bekir önemli bir konuşma yapmıştı. Abdullah b. Abbas'ın bildirdiğine göre, şöyle demişti:
"Bakın, sizden kim Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme kulluk ediyorsa işte Muhammed ölmüştür. Kim de Allah'a kulluk ediyorsa şüphesiz o diridir, ölmez.”
Allah Tealâ buyuruyor ki: "Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçti. O ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, o Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenlere mükafat verecektir." (Al-i İmrân 3/144)
Şu iki âyet de Hz. Muhammed s.a.v efendimizle ile ilgilidir:
"Senden önce hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü olacaklardır?" (Enbiya 21/34)
"Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir."(Zümer 39/30)
Hal bu şekilde açıkken tarikatlarda sürekli şeyh efendinin mucize taşıdığı vurgulanmaktadır.
Peygamber efendimiz öldükten sonra Müslümanların tefrika , parçalanma olmaması için Kur’an-ı Kerime sıkı sıkı bağlanmamızı istemiştir.
"Aranızda, sıkı sarılırsanız artık sapıtmayacağınız bir şey bıraktım, Allah'ın kitabını" (Müslim, Hac, bab 19, Hadis no 147-(1218).)
Allah c.c Kur’an da Hak olarak kendi emirlerini (Ayetlerini) referans göstermiş ve bunun dışına çıkanları sapıklık olarak belirtmiştir.Ve ısrarla araya aracı koymadan direk kendisine yönelmemizi emretmiştir.
İşte hak budur. "Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir?" (Yunus 10/31-32)
"Allah’ın yakınından kendisine kıyâmet gününe kadar cevap veremeyecek kimseyi çağırandan daha sapık kimdir? Oysaki bunlar onların çağrısının farkında değillerdir.“ (Ahqâf 46/4-5)
Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler. ( Bakara 186 )
Cemaatlerdeki oluşumları incelediğimizde aşağıdaki belirttiğimiz ilkeler doğrultusunda birliktelik ve hareket ettikleri görülmektedir:
Cemaatlerde ki anlayış genelde ;
1) Bütün cemaatler kendi şeyhlerini (önderlerini) Peygamberimizin günümüzdeki vekili gibi görür. Bazılarının da Mehdi Aleyhisseam olduğuna inanılır.
2) Cemaatlerin hiç birinde bireysel irade ya da sorgulama yoktur. Şeyh ya da önderin sözü Allah kelamı hükmündedir ve önderin emrini tartışan küfre girip dinden çıkar.
3) Cemaatlerin hiç biri birbirini sevmez ama açıktan birbirlerine düşmanlık yapmazlar.. Pek çok cemaat kendi dışındaki cemaatlerin şirkte (küfürde) olduğuna inanır.
4) Cemaatlerin bazıları dış dinamiklerle yani yabancı istihbarat örgütleri ile irtibatlıdır.
5) Cemaatlerin geneli iktidar olanı destekler yani bunlar durakta beklemeyi sevmezler, gelen her otobüse binerler.
6) Her cemaatin kendi gettosu vardır, aralarında kız alıp verirler, alışverişleri ve arkadaşlıkları beraberdir. Buradan hareketle de bunların birbirinden kopması kolay değildir.
7) Pek çok cemaat son dönemde holdingleşmiştir.. Müritlerin yaptığı ticaret, topladığı kurban derisi ve zekatlar bu holdinglerin ana sermayesidir. Holdingin mutlak hakimi de cemaat önderleridir. Şeyh ya da önder, parayı elinde tutanın gücü elinde tuttuğunu bilir ve yönetimi çocukları dışında hiç kimse ile paylaşmaz.
8) Cemaatlerin hedef kitlesi daha ziyade 16-30 yaş arası olanlardır.. Bunlarla önce arkadaşlık edilir, akabinde kendi sosyal çevrelerine sokularak ona kişilik verilir ve dini hassasiyetleri de kullanılarak saflara alınır. Yurtlar, dershaneler, okullar temel alanlarıdır.
9) Bütün cemaatlerde şeyh ya da önderin pek çok zaman akşam namazını Kabe’de yatsıyı da Mescid-i Aksa’da kıldığına inanılır. Şeyhlerinin evliyalıklarına imanları Allah’a imanları gibidir.
10) İstisnasız bütün cemaatlerde şeyh ya da önder emreder, müritler zerre sorgulamaksızın emredilen yere eksiksiz oy verir.
11) Bürokrasideki müridin şeyhe bilgi taşıması ve istediğini yapması Uhud Gazasında cenk yapması gibidir yani bilgi getiren ve icraat yapan peşin olarak şehit ilan edilir.
12) Cemaatlerin tamamına yakınında müritler yani mensuplar cennete ancak şeyhleri ya da önderlerinin himmetiyle girebileceklerine inanırlar. Önderlerini ahiretlerinin sigortası olarak görürler.
13) Pek çok cemaatin kendine göre İslâm’a hizmet şekli vardır. Kimi Kur’an öğretmenin tek yol olduğuna inanır, kimi dış dünyaya İslâm’ı anlatan kitap gönderir, kimi tebliğ yapar, kimi bürokrasiye girer, kimi okul ya da dershane açar, kimi siyaseti etkilemeyi olmazsa olmaz görür.
14) Bazı cemaat mensuplarının yurt dışındaki bankalarda büyük paraları ve muhtelif ülkelerde gayrı menkulleri vardır.
15) Cemaat ve tarikat guruplarına mensup olanların sayıları ise çok çok abartılmaktadır. Bütün bu cemaatlere mensup olanlar kesinlikle 1 milyonun üstünde değildir ancak etkileri vakıadır.
16) Bir kaçı hariç cemaatlerin siyasi bir projesi yani Devleti ele geçirmek gibi bir gayesi yoktur.
17) Cemaatler konusunda zannedilenin aksine TSK’dan ziyade MİT daha çok bilgi sahibidir ve pek çok mensubu bu cemaatlerin içindedir.
18) Hepsi değil ama pek çok cemaatin bilinçaltında askere ve Atatürk’e karşı büyük bir kin ve öfke vardır.
Şimdide Ülkemizde ki tarikatları inceleyelim:
1. Kadiri Muhammediye (İSTANBUL-KAYSERİ-DÜZCE-ANKARA Bölgesinde) : Lideri Şeyh Seyyid lakabını kullanan Muhammed Ustaoğlu
2. Palulu Şeyh Said ve Cemaati; Bu şahıs, Ankara’da dönemin derin devleti tarafından organize edilen bir komplo senaryosunda, meselenin farkına varmadan adeta bir figüran olarak rol aldı ve 29 Haziran 1925 Pazartesi sabahı Diyarbakır’da idam edildi. Ondan sonra kendisini ve cemaatini Oğlu Ali Rıza temsil etti. Politikacılardan Abdulmelik Fırat ve Fuat Fırat bu şahsın torunları Olurlar.
3. Arvasiler: Bunlar Kürtleşmiş Arap kökenli, geniş bir Nakşibendi site ailesidir. Politikacı Kamran İnan’ın büyük babası Gaydalı Sıbgatullah Arvasi bu ailenin, Cumhuriyetten önceki temsilcisidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’a gelip yerleşen Abdülhakim Arvasi, Hüseyin Hilmi Işık ve Necip Fazıl Kısakürek gibi iki becerikli kişiyi oldukça etkilemiş ve bu sayede büyük bir ün kazanmıştır.
4. Tağiler Ailesi: Bitlis’in Norşin ilçesinde kurulan ve 1800’lerin ortalarından beri çok kalabalık bir site olarak varlığını sürdüren bu aile, son yıllarda dağıldı. Bir ara Bitlis Milletvekili olarak meclise giren Muhittin Mutlu bu ailenin çocuğudur. Kürt kökenli Tağiler, oldukça gelenekçi bir Nakşibendi merkezi olarak faaliyetlerini sürdürdüler. Bu aile Arvasilerin temsilcileridir.
5. Küfreviler : Bu ailenin şeyh sıfatıyla son temsilcisi Kasım Kufralı ( ya da Küfrevî) idi. Bu şahıs Aslen Siirt’in Şirvan (Eski adıyla Kufra) ilçesinden Kürt kökenli Muhammed Küfrevî’nin torunudur. Şeyh Abdulbaki’nin oğludur. Demokrat Parti’den Ağrı Milletvekili orak Meclise girmiştir. Günümüzde hayatta değildir ve halefi yoktur.
6. Darendeli Osman Hulusi’nin cemaati : Bu şeyh ve cemaati fazla ünlenmemiştir.
7. Şeyh Said Seyda el-Cezeri : Cizreli Şeh Sayda olarak ünlenen bu şahıs, Güneydoğu’da tanınan Zengân Kürt aşiretine mensuptur. Şu anda onu, İstanbul-Küçükyalı’da oturan oğlu Ömer Faruk temsil etmektedir.
8. İsmail Hakkı Ehramcıoğlu: Bu şahıs 1960’larda Sivas, Tokat ve Amasya havalisinde bir muhit kazanmıştı. Propagandistleri pek başarılı olamadıkları için, son yıllarda bu kişiye bağlı cemaat sönmeye yüz tutmuştur.
9. Zilanlılar : Bu aileyi, yakın geçmişe kadar Kasım Zeylan adında bir kişi temsil ediyordu. Diyarbakır civarında faaliyet gösteren bu şahıs Şeyh Halid-i Zili’nin torunudur. Bir ara İstanbulda’ Sankiyedim Camii eski imamı Mehmet Emin aracılığıyla bir muhit kazanmıştı. Kasım Zeylan öldükten sonra, kendisini oğlu Abdulkerim Zeylan temsil etti. Abdülkerim Zeylan, bir dönem milletveklliği de yaptı. İstanbul’daki temsilcisi, Mehmet Emin öldükten sonra Zeylanların buradaki cemaati sönmüştür.
10. Hazinoğulları : Bu aileyi, yakın geçmişte ölen, Muhammet Musa Kâzım temsil ediyordu. Bu şahıs, Arap kökenli Siirt’li Şeyh Muhammed el-Hazin el-Haşimî’nin torunu ve Milis Generali Şeyh Şerafeddin’in’in oğludur. Bu aileye bağlı cemaatin hemen tamamı Kürttür ve çok dağınıktır. Müritleri, daha çok Siirt Bitlis, Ankara, Bursa ve İstanbul’da bulunmaktadırlar. Aileyi ve cemaati bugün ciddi anlamda temsil eden biri yoktur.
11. Mahmut Sami Ramazanoğlu Cemaati : Bu merkezi, son yıllarda Musa Topbaş adında bir tüccar yönetiyordu. Merkezleri Erenköy’de olan bu cemaat daha çok ticaret erbabından oluşmaktadır.
12. Akfırat Cemaati: Tuzla’nın Akfırat Beldesi’nde faaliyet gösteren bu merkezin şeyhi, geçen yıl bir skandala konu olan Yaşar Yılmaz adında bir kişidir. Olay medyada geniş yankı uyandırmıştır.
13. Derin Sofular Cemaati : Fısıltı gazetesinde, Derin devletle işbirliği içinde olduğu ileri sürülen ve bu lakapla anılan cemaat, Ömer Öngüt adında bir kişi tarafından yönetilmektedir.
14. İsmet Efendi Tekkesi: Kurucusu Yanya Mahkeme-i Şeriyesi Kátibi Mustafa İsmet Garibullah Yanyevi’ydi. Dahiliye Nazırı Memduh Paşa, Tophane Müşiri Mustafa Zeki Paşa gibi Osmanlı devlet adamları ve bürokratları bu tekkenin müridiydi.
15. Kelami Dergáhı : Önceleri Kadiri olan tekke, Muhammed Esad Erbili’den sonra Nakşibendi-Halidiye ekolüne dahil oldu. Menemen Olayları davası sırasında ölünce dergáhın başına Osman Nuri Topbaş geçti. MSP’li Tahir Büyükkörükçü gibi siyasiler ile bazı ünlü işadamları da bu dergáha bağlıydı.
16. Kaşgari Tekkesi : Kurucusu Şeyh Şefik Arvasi’ydi. Tekkeyi büyüten İstanbul Sultanahmet Camii imamı Abdülhakim Arvasi’ydi. Tekkenin son şeyhi Ahmet Mekki Arvasi’nin, İhlas Holding sahibi Enver Ören’in kayınpederi Hüseyin Hilmi Işık’a irşad müsaadesi verip vermediği halen tartışılmaktadır. Şeyh Şefik Arvasi’nin torunu Didar Hanım, Yusuf Bozkurt Özal’ın oğluyla evlidir.
17. Nakşibendi – Halid-i Şeyhliği : Şeyh Halid-i Bağdadi, 1779′da Kuzey Irak-Süleymaniye’de doğdu. Babası Pir Mikail bölgenin en büyük Kürt aşireti Caf’a mensuptu. Bağdadi’nin soyunun baba tarafından Hz. Osman’a ulaştığı rivayet ediliyordu.(İlginçtir; bölgedeki Kürt şeyhler “kutsal soy aristokrasisine” girebilmek için soylarını hep Hz. Muhammed’in ailesi Ehl-i Beyit’e dayandırmaya çalışırlar. Ama diğer yandan Kürt olduklarına da vurgu yaparlar!)
18. Halveti tarikatının Şabaniye Kolu (KÜTAHYA Bölgesinde) : Şeyhlik postunda Mehmet Dumlu oturuyor.
19. Hizb-ut Tahrir (ANKARA-VAN-Ş.URFA-İSTANBULBölgesinde) : Adlarını Hizb-ut Tahrir Türkiye sözcüsü Yılmaz Çelik’in İstanbul Fatih Camii’ndeki basın açıklamasıyla duyurdular.
20. Galibiler (ANKARA- ANTALYA Bölgesinde) : Kadiri-Rufai tarikat geleneğinden gelen cemaatler arasında tarikatlığını ilan eden tek kol. Şeyhleri Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu.
21. Nurcu Kırkıncı Hoca Grubu (ERZURUM Bölgesinde) : Nurcular arasında Kırkıncı Hoca olarak tanınan Mehmet Kırkıncı. Nurcular 10’dan fazla gruba bölündü. En etkin grup Fethullah Gülen cemaati.
22. İcmalciler (TRABZON Bölgesinde) : Kadiri Tarikatı’nın İcmal Kolu’nun lideri Haydar Baş
23. Cerrahiler (İSTANBUL-BURSA Bölgesinde) Halveti tarikatına dayanıyor. Dergahları, İstanbul’da Fatih-Karagümrük’teki Kethüda Canfeda Hatun Camii bitişiğinde. Zikirlerinde, müzik ve ibadet dışında hiçbir şey konuşulmuyor. Kadirhane’nin şeyhi Ahmet Misbah Erkmenkul.
24. Uşşakiler (İSTANBUL-ANKARA-ÇORUM-BOLU Bölgesinde) : Halveti Tarikatı’nın bir kolu Uşşakiye. Merkezi İstanbul Kasımpaşa. Kurucusu Pir Hüsameddin’in türbesi de bu semtteki aynı isimli camide. Tarikatı kamuoyuyla tanıştıran isim İbrahim İpek.
25. Menzilciler (ADIYAMAN-ANKARA-AFYON-SAKARYA-İSTANBUL Bölgesinde) : Nakşibendi Tarikatı’nın Menzil Kolu adını Adıyaman’ın Menzil köyünden alıyor. Cemaatin en ünlü ismi, uğradığı zehirli iğne saldırısından bir süre sonra hayatını kaybeden Raşit Erol. Şeyh postunda şimdi kardeşi Abdülbaki Erol oturuyor.
26. Tillocular (SİİRT- ANKARA- İSTANBUL- ELAZIĞ Bölgesinde) : Kurucuları Sultan Memduh Hazretleri’nin türbesinin bulunduğu Siirt’in Tillo beldesi manevi merkezleri. Süryanice "Yüksek Ruh" anlamına gelen Tillo geleneği Kadiri Tarikatı’nın en güçlü kollarından.
27. Hazneviler (HATAY-GAZİANTEP-ŞANLIURFA-KİLİS-MARDİN-BATMAN Bölgesinde) : Türkiye Kürtleri arasında en güçlü Nakşibendi cemaatlerinden biri. Merkezi Suriye’de. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Batman ’da örgütlüler. Cemaatin şeyhi Muhammed Haznevi
28. Hakikatçılar (SAKARYA-DÜZCE-BURSA Bölgesinde) : Hemen hemen tüm cemaatlere karşı yürüttüğü mücadeyle tanınan Hakikatçılar’ın şeyhi Ömer Öngüt.
29. Nakşibendi Yahyalı Cemaati (KAYSERİ Bölgesinde) : Kayseri’de Gülen Cemaati’yle birlikte en güçlü dini grup. Şimdi şeyh postunda oturan kişi Ramazan Dinç.
30. Işıkçılar (İSTANBUL Bölgesinde) : Seyit Abdülhalim Arvasi’ye bağlı Hüseyin Hilmi Işık’ın kurduğu cemaat günümüzde İhlas Holding şemsiyesi altında büyüdü.
31. Gülen Cemaati ve Nurcular (Türkiye’nin her yerinde): Türkiye’nin tarikat ve cemaat haritasında Nurcular ağırlıklı yer işgal ediyor. Tarikatın en ünlü ismi Fethullah Gülen’in etkinlik alanı Türkiye’nin tüm illerini kuşatıp, tarikat okulları kanalıyla Afrika’dan Uzakdoğu’ya uzanıyor. Nur cemaatinin içinde adı sık geçen diğer gruplar şunlar: Liderliğini Mehmet Kutlular’ın yaptığı Yeni Asyacılar (İstanbul), liderleri İzzet Yıldırım, Hizbullah tarafından kaçırılıp öldürülen Med-Zehra Vakfı çevresi (Doğu-Güneydoğu Anadolu), Müslüm Gündüz liderliğindeki Aczmendiler (Elazığ-İstanbul), Yeni Nesilciler, Yazıcılar
32. Süleymancılar (Türkiye’nin her yerinde) : Cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan, soyunu Nakşibendi Şeyhi Selahaddin İbni Seracettin ’e dayandırıyor. Zamanla bağımsız bir yol izledi. Kurduğu Kuran kurslarından yetişen öğrenciler, hocalarının mehdiliğine iman edip, Süleymancılar cemaatini oluşturdu.
33. İskenderpaşa Cemaati (İSTANBUL-ANKARA Bölgesinde) : Geçmişi 1800’lü yıllara, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’ne uzanıyor. Uzun süre, Gümüşhanevi tekkesi cemaate ismini verdi. Mehmet Zahit Kotku şeyhlik postuna oturduktan sonra, görev yaptığı İskenderpaşa Camii tarikata ismini verdi. Post oğlu Nurettin Coşan’a kaldı. Esat Coşan, tarikatı kurduğu vakıflar sayesinde büyüttü. Bunların en etkini Hakyol Vakfı. Koşan, İlim Kültür ve Sanat Vakfı ile Sağlık Vakfı’nı da kurarak örgütlenmeyi genişletti.
34. Melamiler (İZMİR-MANİSA-AYDIN Bölgesinde) : Melami Tarikatı’nın kamuoyu önüne çıkan en önemli ismi Ahmet Arslan. Emekli astsubay Arslan, Şeyh Hasan Özlem’in 1996’da ölümünün ardından posta oturdu. 66 yaşındaki Arslan, Manisa’nın Salihli ilçesinde yaşıyor.
35. Erenköy Cemaati (İSTANBUL-KONYA-ANKARA Bölgesinde) : Kökleri Kelami Dergahı’na ve şeyhi Erbilli Mehmet Esat’a dayanıyor. Mehmet Esat, tekkeler kapatılınca Erbil’deki arazilerini satıp, İstanbul’a yerleşti. Erenköy Cemaati, Mehmet Esat’ın halifesi Mahmud Sami Ramazanoğlu’nca kuruldu. Nakşibendi geleneği içinde, esnaf ve işadamlarının kolu olarak biliniyor. Ramazanoğlu’nun ardından cemaatin dini sorumluluğunu Musa Topbaş üstlendi. Onun ölümüyle üç isim ön plana çıktı: Yeni Şafak’ın eski başyazarı Ahmet Taşgetiren, Eymen Topbaş ve Konya’da yaşayan Tahir Büyükkörükçü.
36. İsmailağa Cemaati (İSTANBUL Bölgesinde) : Kurucusu Ebuishak İsmail Efendi, 1723’te Fatih’te adını taşıyan camiyi inşa ettirdi. Ölümünden sonra cemaati tarikat yoluna girdi. Şeyh Batumlu Ali Haydar Efendi, 1960’da ölene kadar liderliği yürüttü. Görevi İsmail Ağa Camii imamı Mahmut Ustaosmanoğlu devraldı. Cemaat İstanbul’un merkezi Fatih’te, Sarık, şalvar ve cübbeli giyimleriyle diğer Nakşibendi gruplarından ayrılıyorlar. İsmailağa Cemaati, Ustaosmanoğlu’nun kökeni nedeniyle İslami gruplar içinde "Oflular" olarak da tanınıyor.
37. Ahıskalı Ali Haydar’ın cemaati: Son yıllarda bu şahsı ve cemaatini Mahmud Ustaosmanoğlu temsil etmiştir. Bu cemaatin merkezi, İstanbul’da Draman mevkiindeki İsmailağa Camiidir.
Bu Tarikatların bir kısmı da bize dışarıdan gelmişlerdir. Şimdi de Tarikatların coğrafyasına bakalım:
Ortadoğu ve Ortaasya'dan Anadolu'ya Gelen Tarikatlar
Kadiriye - A.Geylânî
Rufâîye - A.Rufâî
Sadiye - S.Cıbavî
Halvetiye - Ö.Halvetî
Nakşibendiye - B.Nakşibend
Zeyniye - Z.Hâfî
Kalenderiye - K.Haydarî
Afrika'dan Anadolu'ya Gelen Tarikatlar
Bedeviye - A.Bedevî
Şazeliye - E. H. Şazelî
Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Asya'da Kurulduğu Halde Anadolu'da Yaygın Olmayan Tarikatlar
Yeseviye - A.Yesevî
Kübreviye - N.Kübra
Suhreverdiye - Ö. Suhreverdî
Çeştiye - Hasan Çeştî
Kuzey Afrika'da Kurulduğu Halde Anadolu'da Yaygın Olmayan Tarikatlar
Medyeniye - Ebu Medyen
Desukiye - İbrahim Desukî
Anadolu'da Kurulan Tarikatlar
Bektaşiye - H. Bektaş Velî
Mevleviye - Mevlânâ
Bayramiye - H. Bayram Veli
Görüldüğü gibi tüm cemaat ve tarikatların çalışma işlevleri ve çıkış coğrafyaları hemen hemen aynıdır.
Türkiye’nin her bölgesinde mutlaka bir tarikat ve cemaat vardır. Çoğunlukla kurdukları vakıflar aracılığıyla hareket ediyorlar. kimileri de neredeyse holdingleşmiş durumdadır. Postluk bazen babadan oğla ve bazen de kardeşlere geçiyor. Cemaatlerin bazılarının siyasetle çok yakın bağları var iken, bazıları ise politikayla ilgilenmedikleri görülmektedir.
Tarikat ve dinî cemaatlerin yöneldiği bir diğer eğitim alanı da yine 1980'lerden sonra hızla yayılan "Hazırlık Dershaneleri" olmuştur. İlkokuldan üniversiteye kadar bir sınav yarışının yaşandığı günümüz Türkiye'sinde Hazırlık dershaneleri önemli bir sektör durumundadır. Bunun bilinciyle hareket eden tarikat ve dinî cemaatler 'hizmet' faktörünü de ön plana çıkarıp Anadolu'nun pek çok şehrinde dershane açmışlardır. Mesela bu sahada Fethullah Gülen Hocaefendi'nin cemaatinin, 1995 yılı itibariyle kendilerine bağlı 250 civarında dershaneyle faaliyet gösterdikleri bilinmektedir. Hazırlık Dershaneleri faaliyetlerine parelel olarak gelişen bir diğer eğitim olgusu da özel okullardır. Yine Fethullah Gülen Hocaefendi'nin cemaati yurt içinde saygın bir yere sahip özel kollejlerinin yanında çoğunluğu Orta Asya Türk devletleri ve Balkanlarda bulunan 150 civarında orta öğrenim kurumuna sahiptirler. Malumunuz üzeri M.Fethullah Gülen’in en son Türkiye Cumhuriyetine kalkışması olayı bu bilgileri açıkça doğrulamaktadır.
Dinî tarikat ve cemaatlerin faaliyet gösterdikleri önemli bir saha da sağlık alanıdır. Bilhassa kadın hastaların inançları sebebiyle karşılaştıkları ikilemlerin giderilmesine yönelik başlatılan özel poliklinik çalışmaları bugün hastane boyutlarına ulaşmıştır. Burada dinî cemaatlerin doğrudan kendi faaliyetleri yanında, teşebbüs gücü bulunan, bu işe ehil mensuplarını teşvik ederek faaliyet sahalarını genişlettikleri gözlenmektedir. Mesela İskender paşa Nakşî dergahının HAKSAG A.Ş. adıyla kurduğu şirkete bağlı İstanbul'da Hayrunnisa Hastanesi ve Doğumevi, Şadiye Hatun Teşhis Kliniği, Neşat Tıp Merkezi, Yenibosna ve Güneşli Aksa Klinikleri11 kurulmuş ve yeni teşebbüslere devam edilmektedir. Aynı gruba bağlı Hak-Yol Sağlık Vakfının faaliyetleri çerçevesinde bu hizmetlerin Anadolu'da yaygınlaştırılmasına gayret edilmektedir.
Dinî tarikat ve cemaatler bütün bu faaliyetlerinden belli ölçüde maddî katkı sağlamalarına rağmen, genellikle kendilerine bağlı olarak kurdukları vakıflar vasıtasıyla zekat, fitre, sadaka ve kurban derisi gibi maddî kazanç getiren İslamî formlardan azamî ölçüde istifade etmektedirler. Bununla birlikte dinî tarikat ve cemaatlerin son yıllarda kendilerine fınansal katkı sağlayacak daha reel yatırımlara yöneldikleri, mensuplarını da buna teşvik ettikleri bir gerçektir.
Sizlere bir çalışma ile Türkiye’deki cemaatler ile bilgileri çıkarttım. Benim şahsım adına kendi görüşüm Kur’an ve sünnetler ışığında sadece ve sadece Allah’a c.c en iyi kul sevgili Peygamber efendimize s.a.v en iyi ümmet olmaktır. Yani Allah’tan başkasına asla kulluk etmem. araya aracı da koymam..
Ama unutmayın ki ahirette şeyh efendilerden değil Kur’an-ı Kerim’den hesaba çekileceğiz. Bizzat Rabbimiz Hz. Allah c.c. tarafından hesaba çekileceğiz.
Yorum sizin… Saygılar…
Mustafa Kemal Bektaş
Kaynaklar:
1. Hürriyet gazetesi 17 Eylül 2006
2. Prof Dr. Abdulaziz BAYINDIR Kur’an Işığında Tarikatçılığa bir bakış
3. Mehmet BOZKURT Eğitimci, İlahiyatçı, Araştırmacı yazar
4. Dr. M. Saffet SARIKAYA SDÜ İlahiyat Fak. SDU Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 1998, Sayı: 3, ss. 93-102
5. Okan KONURALP Türkiye’de İslami Cemaatler Haritası

VÜCUDUMUZUN NEREDEYSE SİGORTASI OLAN DOĞAL BİR AĞRI KESİCİ NİTRİT OKSİT HAKKINDA Nitrik Oksit (NO) bir çok dokuda çeşitli fizyolojik ve hücresel süreçleri düzenleyen oldukça önemli bir sinyal molekülüdür. 1998 yılında, Dr. Louis J. Ignarro nitrik oksitin genel olarak vasküler sistemdeki önemini keşfettiğinden dolayı Nobel Tıp ödülü ile ödüllendirilmiştir. ŞİMDİ NİTRİK OKSİTİ BİR TANIYALIM:

VÜCUDUMUZUN NEREDEYSE SİGORTASI OLAN DOĞAL BİR AĞRI KESİCİ NİTRİT OKSİT HAKKINDA


Nitrik Oksit (NO) bir çok dokuda çeşitli fizyolojik ve hücresel süreçleri düzenleyen oldukça önemli bir sinyal molekülüdür.
1998 yılında, Dr. Louis J. Ignarro nitrik oksitin genel olarak vasküler sistemdeki önemini keşfettiğinden dolayı Nobel Tıp ödülü ile ödüllendirilmiştir.


ŞİMDİ NİTRİK OKSİTİ BİR TANIYALIM:

Uzun vadede, vücuttaki nitrik oksiti destekleyici ortam; vasküler sistemin yaşamsal bir parçasıdır. Endotel denen en içteki hücre tabakası, nirtik oksit sentaz enzimi tarafından tetiklendiğinde, nitrik oksit salgılar. Sonra nitrik oksit, onları açmak ve genişletmek için, arter duvarlarının iç ve düz kas hücrelerine bir sinyal yollar. Arter duvarları gevşer ve kan dolaşımı rahatlar, bu arterlerdeki kan akışını çoğaltır. Spor salonunda geçirilen ekstra zaman, kan akışına giriş yapan nitrik oksit miktarını arttırarak, bu sürece daha da yardımcı olur. Nitrik oksit, arterleri açıp birikime engel olduğundan, vücuttaki kan dolaşımını rahatlatır. Aynı zamanda, bağışıklık sisteminin tümör ve bakterilerden uzak durma becerisini destekler. Besinlerden yeterli miktarda nitrik oksit alan kişilerin, sindirim, kuvvet ve uyku alanlarında gelişmeler gösterdiğine tanık olunmuştur.
Nitrik oksit, yüksek tansiyonu da düzenler. Bedendeki kan damarları nitrik oksit sayesinde daha da genişler. Vücuda daha fazla besin sağlayarak kan dolaşımını ve damarları genişletir.
Vücut, L-arginine adlı amino asitten nitrik oksit üretir. L-arginin, l-sitrulin amino asiti gibi nitrik oksitin habercisidir. Nitrik oksit sentaz bir enzim olarak bu iki amino asiti okside eder ve nitrik oksit yan ürün olarak ortaya çıkar. Argininin nitrik oksit düzeylerini yükseltmekteki yeteneği, bazı üreticilerin bu ürünü iktidarsızlığa çare olarak piyasaya sürmelerine sebep olmuştur. Viagra gibi farmakolojik ilaçlar, vücutta, nitrik asite karşı duyarlılığı yükselterek ereksiyona ulaşmayı kolaylaştırırlar.
Nitrik oksit, vücut içerisinde, saldırgan bakteri, virüs ve parazitleri bulmak ve yok etmek için bağışıklık sistemine yardımcı olan elçi kimyasallar gibi çalışır. Aynı zamanda nirtik oksit, virüslerin enfekte ettiği hücre mitokondrisini devre dışı bırakır.
Nitrik oksit, kas hücrelerinin dayanıklılık seviyesini çoğaltır, ve daha ağır kaldırmanızı ve zor aktiviteleri kolaylıkla performe etmenizi sağlar.
UCLA School of Medicine’ndeki bilim adamlarının yürüttüğü ve “Journal of American College of Nutrition” Ekim sayısında yayınlanan bir çalışma, oral arginin takviyesi kullanımının, yüksek tansiyonu olan tip II diyabet hastalarında endotel hücre üretimlerini çoğalttığı ve tansiyonu düşürdüğü belgelenmiştir.
2005’de “Proceedings of the National Academy of Sciences”da yayınlanan İtalya’da yapılmış bir çalışmada plak taşıyan arter bölgelerindeki nitrik oksit sentezindeki nar suyunun rolü incelendi. Nar suyu, tüm kan damarlarında, özellikle plak oluşmuş damarlarda nitrik asit düzeylerini yükseltmekteydi.
“Nitric Oxide” adlı dergide 2006’da yayınlanan bir makalede, araştırmacılar kültür edilmiş arteryel astar hücreleri üzerinde, nar suyunun nitrik oksit sentaz aktivitesini geliştirdiğini bulmuşlardır.
“Clinical Experimental Pharmacology and Physiology”de yayınlanmış bir çalışma, B vitamininin kan damarlarında sıralanmış hücrelerin nitrik okside daha iyi yanıt vermesine ve hücre fonksiyonlarının gelişmesine yardımcı olduğunu bulmuştur.
PEKİ NİTRİK OKSİTİ HANGİ GIDALARDAN ALIRIZ:
Profesör Louis J. Ignarro vücutta nitrik oksit üretimini artırmak için L -arginine ve L-citrulline gibi besin takviyelerinin kullanımını; ayrıca doğru beslenme ve egzersiz yapılması gerektiğini belirtmektedir.
L-arginin adlı amino asit doğal olarak et, balık, soya ürünleri, kuruyemiş ve bakliyatta bulunur ve doğal olarak vücuttaki nitrik oksit düzeylerini yükseltir. Yine nar suyu, muz, avokado, kara erik, yaban mersini, böğürtlen, badem, balık yağı, keten tohumu ve greyfurt gibi besinler de vücutta nitrik oksit üretimini artırmaya yardımcı olur.


NİTRİT OKSİTİN FAZLA ALIMINDA YAN ETKİSİ VAR MI?

Nitrik oksit takviyeleri genellikle aynı zamanda doz aşımını da mümkün kılan arginin-alfa-keto-glutarat amino asiti de içerir. Bu amino asitin fazla alımı, ishal, mide bulantısı ve halsizliğe yol açabilir.
Yukarıda verdiğim bilgiler hekimin uygulayacağı teşhis ve tedavisinin yerine geçmez. Herhangi bir tedavi sürecine başlamadan önce mutlaka sağlık uzmanının görüş ve onayı alınmalıdır. Ama düzenli olarak bu besinleri kullandığınızda Nitrit asidin faydasını göreceksiniz.
Saygılar.

Mustafa Kemal Bektaş

İNSAN ETİNİ RESMEN YİYEN VE ÇÜRÜTEN EN TEHLİKELİ UYUŞTURUCU KROKODİL

İNSAN ETİNİ RESMEN YİYEN VE ÇÜRÜTEN EN TEHLİKELİ UYUŞTURUCU KROKODİL



Uyuşturucuda yeni belanın adı Krokodil!Krokodil. Bonzaiden daha tehlikeli bir uyuşturucu türü olup Çocuklarımızı, yakınlarımızı bu tehlikeden uzak tutun.
Gaz, tiner gibi uçucu maddelerin kaynatılmasıyla ev yapımı olarak kolayca elde edilebiliyor. Damardan enjeksiyonla ilk uygulamada bağımlılık yapan yeni tür ölümcül uyuşturucudur.Rusya'da 2.5 milyon bağımlısı var.Rusya ile Türkiye arasında her anlamdaki ilişki yoğunluğu bu belanın kısa sürede Türkiye'de yaygınlaşma ihtimalinin olduğunu da gösteriyor.Uyuşturucuyla mücadele millî güvenlik sorunu olarak ele alınmalıdır.Sorun yasal, zorlayıcı ve cezalandırıcı tedbirlerle önlenemeyecek boyutlardadır. Uyuşturucuyla top yekûn bir mücadele dönemine geçilmelidir.Tehdit ihmale gelmeyecek kadar büyüktür!

KROKODİL UYUŞTURUCU NEDİR?
Desomorfin, yürüyen ölüm, krokodil, krok, zombi uyuşturucu adıyla da bilinir. 1932 yılında ABD de bulundu. Bir morfin türevidir.
Yatıştırıcı ve ağrı kesici özelliği vardır.Morfinden yaklaşık 8 ile 10 kat daha güçlüdür. Eroin için ucuz bir alternatiftir. Her bir enjeksiyon dozu 6 ila 8 ABD dolarıdır.
kırmızı fosfordan kolayca elde edilir
Madde kodein, iodin, çakmak gazı, endüstriyel temizlik sıvıları, tiner, benzin ve kırmızı fosfordan kolayca elde edilir.
Desomorfinin bu şekilde üretilmesi maddaye hayli kirli bullaşıcı, çürütücü etkiler kazandırır. Madde eroin bulmaya maddi güçleri yetmeyen bağımlılar arafından kullanılmaktadır. Madde çok uygun fiyata piyasadan sağlanabilmektedir
Sibirya'da ve Doğu Rusya da 2002 tarihinde görüldü. Maddenin kullanımı Rusya'da hızla yaygınlaşmaktadır.
Kodein tabletleri Rusya'da reçetesiz olarak alınabilmektedir. Sibiryada ve Doğu Rusya da 2002 tarihinde görüldü. Maddenin kullanımı Rusya'da hızla yaygınlaşmaktadır. Rusya şuanda Kodein tabletlerinin satışına sınırlama getirme aşamasındadır.
Madde nörotoksit olduğundan beyne hasar verir. Adını da aldığı pullcilt görüntüsü kullanıcıların ciltlerinde görülür. Ağrılı doku bozukluklarına sebep olmakla bilinir. Filibit ve kangren uzun zamanlı kullanıcılarında bazen kol ve bacak kayılarna sebep olur. Böbrek ve karaciğer gibi organlara hasar verir. Dokular üzerindeki etkileri o kadar büyüktür ki bağımlılar2-3 yıl içinde hayatlarını kaybederler.


KULLANIM ŞEKLİ:
madde el, kol, bacak ve kasık gibi bölgelerdeki damarlara enjekte edilir. Enjekte edilen bölgede bir kabarcık oluşur, bölgede pullanma cilt rengi değişikliği ( kırmızı, siyah, kahverengi, yeşil, gri) görülür. Derideki pullanma artar, dokular çürür, kötüleşmeye başlar ve dökülür. Kol ve bacak gibi uzuv kayıplarına sebep olur.
Bu eroinin vücuttan atılımı 1 hafta ile 10 gün arasıdır, bu süre desomorfin için 1 aydır. Rusya'da krokodil veya buna benzer ev yapımı uyuşturucu kullananların sayısının 1.000.000 olduğu sanılmaktadır.
ÇOÇUKLARIMIZIN GELECEĞİ İÇİN ÇOCUKLARIMIZI BU UYUŞTURUCULARDAN UZAK TUTUN.


Mustafa Kemal Bektaş