22 Şubat 2018 Perşembe

ÖZELLEŞTİRME VE ÜLKEMİZDE Kİ ÖZELLEŞTİRME HAREKETLERİ - Özelleştirme; Milli ekonomi içerisinde, kamunun rolünün asgariye indirilmesi veya tamamen kaldırılmasıdır. Millileştirmenin tam tersidir. Bu anlamıyla özelleştirme sadece kamu kuruluşlarının elden çıkarılması değil, piyasanın tam anlamıyla serbest piyasa koşullarına uygun hale getirilmesi, devletin elini ekonomiden neredeyse tamamen çekmesidir. Dar anlamı ile ise, özelleştirme; sadece kamu iktisadi teşekküllerin mülkiyet ve yönetiminin özel sektöre devredilmesi anlamına gelir. Bu tür özelleştirmeden bahsedilebilmesi için mülkiyet devri şarttır. KİT’lerin en az %51’lik hissenin özel sektöre devredilmesi gerekir. Kısacası : Özelleştirme kavramı birçok bilim dalının alanına girmesi nedeniyle özelleştirmenin kesin ve herkes tarafından kabul edilen bir tanımı yapılmamıştır. Ancak tanım vermek gerekir ise,

ÖZELLEŞTİRME VE ÜLKEMİZDE Kİ ÖZELLEŞTİRME HAREKETLERİ
Özelleştirme Nedir:
Özelleştirme; Milli ekonomi içerisinde, kamunun rolünün asgariye indirilmesi veya tamamen kaldırılmasıdır. Millileştirmenin tam tersidir. Bu anlamıyla özelleştirme sadece kamu kuruluşlarının elden çıkarılması değil, piyasanın tam anlamıyla serbest piyasa koşullarına uygun hale getirilmesi, devletin elini ekonomiden neredeyse tamamen çekmesidir. Dar anlamı ile ise, özelleştirme; sadece kamu iktisadi teşekküllerin mülkiyet ve yönetiminin özel sektöre devredilmesi anlamına gelir. Bu tür özelleştirmeden bahsedilebilmesi için mülkiyet devri şarttır. KİT’lerin en az %51’lik hissenin özel sektöre devredilmesi gerekir.
Kısacası : Özelleştirme kavramı birçok bilim dalının alanına girmesi nedeniyle özelleştirmenin kesin ve herkes tarafından kabul edilen bir tanımı yapılmamıştır. Ancak tanım vermek gerekir ise,
           Özelleştirme; özel sektör tarafından yürütülecek tüm faaliyet alanlarından kamu sektörünün çekilmesi, Devletin klasik fonksiyonları ile ilgisi bulunmayan ekonomik işletmeleri özel sektöre satması, devletin başarılı olarak işletemediği ekonomik birimleri özel sektöre devretmesi şeklinde tanımlanabilir[

Özelleştirmenin Amaçları

1. Ekonomik Amaçlar

a. Verimliliği ve etkinliği arttırma kamu kuruluşlarının kar amacı gütmemesi, genel olarak rekabetten uzak olması kuruluşun, ekonominin kıt kaynaklarını kullanması ise ekonomideki verimliliği azaltmaktadır.

b. Piyasa ekonomisini güçlendirmek dünyada şuanda kabul gören ekonomik görüş, liberal piyasa ekonomisidir. Piyasa ekonomisi globalleşmeyle birlikte hızla yayılmakta, dış ticarete açık olan ülkeleri kendi kurallarına uymaya zorlamaktadır. Rekabet koşullarının düzeltilmesi güçlü bir özel sektör, devletin ekonomiden elini çekmesi gibi politikalar serbest piyasa ekonomisinin öncelikli koşullarıdır.

c. Sermaye piyasasını geliştirmek sermaye piyasası derin ve sağlam olan ülkeler, krizden çok daha rahat çıkabilmektedir. Sermayenin tabana yayılmasında en önemli araçlardan biri olan sermaye piyasaları, liberal piyasa ekonomisinin en önemli faktörlerinden birini oluşmaktadır.

d. Döviz gelirlerini arttırmak KİT’lerin yabancı şirketlere satılması, ülkeye yapılan yatırımları arttırmakta, hazineye döviz girmesini sağlamaktadır.

2. Mali Amaçlar 
KİT’lerin satılmasından elde edilen kaynaklarla, iç (vergi) ve dış (borç) finansman kaynaklarına alternatif sağlanır. Ayrıca devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükü azalır.

a. Hazinenin KİT’lere sağladığı mali desteğin asgariye indirilmesi
b. Devlete gelir sağlamak
c. Yabancı sermayenin teşvik edilmesi
d. Modern teknoloji ve yönetim tekniklerinin cezp edilmesi
ÖZELLEŞTİRME NEDENLERİ VE TÜRKİYE İÇİN GEÇERLİLİĞİ
            KİT’lerin özelleştirilmesinde öne sürülen ekonomik gerekçeler, serbest piyasa mekanizması içinde özel işletmelerin, kamu işletmelerinden daha etkin çalıştığı görüşüne dayanmaktadır. Özellikle akademik çevrelerde, kamu kesiminin büyümesi ve bu büyüme nedeniyle daha çok kaynak kullanılmasının etkinliği düşürdüğü görüşü hakimdir. Özelleştirme ile kamu kesiminin payının küçültülmesi, dolayısıyla serbest kalan kaynakların özel kesim tarafından üretilecek mal ve hizmetlere tahsisi amaçlanmaktadır. Bu sayede ekonomide kaynakların daha etkin kullanılacağı, üretim artışının sağlanacağı ve büyümenin hızlanacağı düşünülmektedir.
           Böylece hem tek tek işletmelerin, hem de tüm ekonominin etkinliğinin sağlanacağı ve sonuç olarak ekonomide verimliliğin artacağı kabul edilmektedir.
           Türkiye’de 1930’lu yıllardan bu yana Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) kurulurken temel amaç ülkedeki üretim yetersizliğin giderilmesi olmuştur. KİT’ler ekonomik kalkınmayı sağlamak, temel gereksinimleri bir an önce karşılamak, altyapıyı güçlendirmek, özel sektörlere destek olmak gibi amaçlarla kurulmuştur. Devletçilik politikasının izlendiği dönemlerde bile KİT’lerin işlevlerini tamamladıkça özel sektörlere elverişli şartlarla devri daima gündemde olmuştur. Ekonomik gelişme hızlandıkça ve özel girişimler eliyle yeterli miktarda ve uygun koşullarda ürün arzı başlayınca, birçok KİT’lerin varoluş amacı ortadan kalkmaya başlamıştır.
           Ekonominin bazı alanlarında teknik ve teknolojik gelişmeler açısından geri durumda bulunduğu için yatırım ve üretim yapmanın mümkün olmadığı durumlar vardır. Özel sektör kar maksimizasyonu amacıyla üretim yapacağı için bu alanlarda harcama yapmaktan kaçınabilir. Buradaki boşluğu doldurmak amacı ile de KİT kurulur. KİT’in öncülüğü ile önemli aşamalar yapıldıktan ve teknolojik atılımlarla problemler çözüldükten sonra, KİT’lerin varlık nedenleri ortadan kalkar. Japonya’da olduğu gibi. Türkiye’de de bazı sektörlerde, örneğin tekstilde aynı durum söz konusudur. 
        KİT’ler faaliyetlerinin gerektirdiği parasal kaynakları kendileri yaratmadıkları zaman devlet bütçesine yük olmaktadırlar. Çünkü, KİT’lerin finansman açıkları genellikle devlet tarafından karşılanmaktadır. KİT’lerin zararları ve finansman açıkları iki ayrı kavramdır. Finansman açıkları, KİT’lerin faaliyetlerinden kaynaklanabileceği gibi, işletme sermayesi ihtiyacından, yatırım ihtiyaçlarından veya borç ödemelerinden de kaynaklanabilir. Finansman açığı şayet KİT’lerin faaliyetlerinden kaynaklanıyorsa, bu olumsuz bir durumdur. Buna karşın açıklar şayet yatırım ihtiyaçlarından kaynaklanıyorsa durum olumsuz olmayabilir. Finansman açıklarını değerlendirmek için bu açıkların nereden kaynaklandığını saptamak önemlidir. Eğer işletme faaliyetleri kaynak yaratıyorsa, bu durum, diğer kaynakları karşılamada destek olur.
         Sermaye piyasasının amacı, gerçek ve tüzel kişilerin ellerindeki tasarrufların, menkul kıymetler aracılığı ile yatırım alanlarına kaydırılmasını sağlamaktır. Gelişmekte olan bir sermaye piyasasının ihtiyaç duyduğu önemli  husus, yeterli menkul kıymet arzıdır. Özelleştirme, sermaye piyasasının ihtiyaç duyduğu hisse senetlerini sunmak suretiyle piyasanın canlanmasına katkıda bulunacaktır.
          Sermaye piyasasının gelişmesi, ülkedeki tasarrufların yatırımlara dönüşmesinde önemli bir faktördür. Hisse senedi ihracı ile özelleştirme, sermaye piyasasının gelişmesini sağlayarak tasarrufların yatırıma dönüşmesinde katkıda bulunacaktır.
          Yaygın ve kapsamlı bir özelleştirme programı, bazı teşvik tedbirleriyle de desteklenmesi halinde, hisse senedinde yatırım  yapma alışkanlığını geliştirecektir. Özel yabancı sermaye, portföy yatırımları suretiyle de yatırım yapabilir. Bu yatırımlar yabancı portföy sahiplerinin bir faiz yada temettü geliri sağlamak için uluslar arası sermaye piyasalarından menkul kıymet satın alarak yaptıkları yatırımlardır. New York, Londra, Tokyo, borsaları bu uluslararası sermaye piyasalarının en önemlileridir. KİT’lerin hisse senetlerinin bir kısmının bu tür piyasalarda satılması ile ülkeye bir sermaye girişi sağlanacaktır. Bu şekilde, gerek dolaysız, gerekse portföy yatırımlarının özelleştirme politikası ile ülkeye çekilmesi ve ödemeler dengesinin bundan olumlu etkilenmesi sağlanabilir.
         Zaman içinde KİT’lerin giderek büyümesi, gelişen teknolojiye ayak uyduramaması, fiyat ve tarife ayarlarındaki  gecikmeler, aşırı istihdam gibi  nedenlerle işletme açıkları büyümüş ve üstlenilen yatırımlar için gerekli finansmanın borçlanma yoluyla karşılanması bu kuruluşların bütçeleri üzerinde önemli yükler oluşmasına neden olmuştur.  KİT sübvansiyonları ve borçlanmalar yönünden kamunun finansman yükünün artmasını önlemek için, teşebbüslerin ekonomi içindeki paylarının daraltılması ve bunlara verilen sübvansiyonların azaltılarak kendine yeten kuruluşlar haline gelmesi içinde özelleştirme uygulamasına başlanmıştır. Böylece, özelleştirme KİT’lerin hazine üzerindeki yükünü hafifletecek, hem de daha rasyonel bir işletme ve üretim yapısı oluşturarak yüksek fiyat artışlarına gitme zorunluluğunu azaltmak imkanı doğacaktır.
          Özelleştirme ile devlet, KİT’lerin bir kısmını satarak, kiraya vererek vb. yöntemlerle gelir temin edebilmektedir. Türkiye’de hazinenin özelleştirmeye gelir sağlamak açısından bakması,  özelleştirmenin gelecekte elde edilecek gelir ve giderler göz önüne alınmadan yapılması tehlikesi vardır. Böyle bir durumda, özelleştirmenin orta ve uzun dönem sakıncaları, kısa dönem yararlarından daha büyük olabilir. 
         Sosyal gerekçelerin başında gelir ve servetin yeniden dağılımını sağlamak gelmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerde farklı boyutlarda da olsa, gelir ve servetin dağılımında dengesizlikler bulunmaktadır. Toplumda mevcut gelir ve servetin yeniden dağılımının sağlanması için özelleştirme de bir politika aracıdır. Özellikle karlılık oranı yüksek KİT’lerin hisse senetlerinin çalışanlara, yöneticilere ve küçük tasarruf sahiplerine bazı avantajlarla satılması, bu kesimlere bir gelir transferi sağlamış olur. Böylece daha geniş bir kesimin, kamu işletmelerinin mülkiyetine ortak edilmesi ile hem gelir dağılımına olumlu etkide bulunulmuş hem de mülkiyet ve emek faktörleri birleştirilerek iş anlaşmazlıklarının azaltılması ve verimliliğin artması sağlanmış olur.
         Gelir ve servetin geniş kitlelere yayılması amacıyla uygulanacak özelleştirme politikasının başarılı olabilmesi için, özelleştirmenin “hisse satışı”  yoluyla uygulanması, bu hisselerin daha düşük gelir ve servet gruplarınca satın alınmasını sağlamak için gerekli tedbirlerin alınması gerekir. Özelleştirme uygulamalarında ortaya çıkabilecek sorunlardan biri de hisse senetlerinin birkaç kişi ve kuruluşun elinde toplanmasıdır. Bunu engellemek için çeşitli tedbirler alınabilir. Öncelikle, özelleştirme sırasında kişi ve kuruluşların satın alabileceği maksimum hisse senedi sayısı belirlenebilir. İkinci olarak hisse senetlerinin yine belli bir kesim elinde toplanmaması için, düşük gelir guruplarına özendirici bazı tedbirlerle hisse senedi satılabilir. Bu anlamda, hisse senedi satışlarında tesiste çalışanlara öncelik sağlanabilir. Hisse senedi düşük gelirli çalışanlara satılırken indirim yapılabilir. Bunun dışında, yasal düzenlemeyle KİT’lerin hisse senedi alımı için bir fon oluşturmaları sağlanabilir. Bu fondan çalışanlara hisse senedi alımı için para ödenebilir ve daha sonra karşılığı taksitler halinde geri alınabilir.
          Özelleştirme kararlarının alınması politik tercihleri yansıtmaktadır. Bu tercihi etkileyen pek çok faktör vardır. Örneğin, hükümetlerin özelleştirme politikalarına girişmelerinin önemli bir nedeni devletin ekonomideki rolünü azaltma arzularıdır. 1970’li yıllardan başlayarak yaygınlaşan arz yönlü iktisat görüşünde ekonomik yaşamda görülen istikrarsızlıkların nedeninin devletin ekonomiye doğrudan veya dolaylı olarak yaptığı müdahaleler olduğu, serbest piyasa ekonomisinin ise sosyal refahın artırılması  için yeterli bulunduğu görüşü savunulmuştur. Bu akımında etkisiyle Türkiye’de 1980’den başlayarak ortaya konulan siyasal tercih, KİT’lerin özel sektöre satılmasının, toplumda özel mülkiyetin yaygınlaşmasına imkan vereceği, böylece piyasa ekonomisinin işlemesi için ortamın iyileşeceği yönündedir.[9]
         Kalkınma ile ilgili olarak akademik düşünceler yanında, uluslar arası organizasyonların yaklaşımları da önem taşımaktadır.. Dünya Bankası,Uluslar arası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlar sistem olarak KİT’lere karşıdırlar. Bu kuruluşlar, KİT’lerin ulusal kaynakları savurganlığa ittiği, bütçe açıklarına, enflasyona neden olduğu ve büyümeyi yavaşlattığı inancıdadırlar.
         1980’li yıllarda itibaren dış finans dar boğazı içinde olup IMF ile anlaşmak ve stand-by sözleşmesi imzalamak durumunda olan ülkelerin tamamı, KİT’lerini özelleştirme koşulunu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bu şartı kabul ettikleri halde başarılı bir özelleştirme politikası izleyemeyen ( Türkiye ve Brezilya gibi ) ülkelere ise sözleşmeye rağmen kredi muslukları açılmamıştır.  5 Nisan kararları sonrası IMF ile stand-by anlaşmasına rağmen Türkiye’de yeterince dış kredi sağlanamamasında özelleştirme faaliyetlerinde anlamlı bir yol alınmamış olmasının payı bulunmaktadır.


TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI VE ÖZELLEŞTİRME KAPSAMINA ALINAN KURULUŞLAR:

·         2003
KAYSERİ'de­ki Tak­san, Bo­lu Ge­re­de'de­ki Ger­kon­san, SE­KA'nın Ba­lı­ke­sir, Af­yon, Kas­ta­mo­nu, Ak­su ve Çay­cu­ma iş­let­me­le­riy­le Ta­şu­cu ter­sa­ne ala­nı, TE­KE­L'­in ka­ya tu­zu te­sis­le­ri, Çeş­me, Ku­şa­da­sı, Trab­zon ve Di­ki­li li­man­la­rı, Sü­mer Hol­din­g'­in Me­ri­nos Ha­lı Mar­ka­sı ve Adı­ya­man İş­let­me­si, Tür­ki­ye Zi­ra­i Do­na­tım Ku­ru­mu'nun Sa­kar­ya iş­let­me­si, İş Ban­ka­sı C, Ar­çe­lik, To­faş, Ün­ye Çi­men­to ve Tür­ki­ye Kal­kın­ma Ban­ka­sı'na ait ka­mu­nun elin­de­ki his­se­ler­le 277 adet ta­şın­maz, 103 ar­sa ve 90 adet loj­man;
·         2004
TE­KE­L'­in al­kol­lü iç­ki­ler bö­lü­mü, Es­ki­şe­hir Do­ğal­gaz Şir­ke­ti (Es­gaz), Art­vin Mur­gul ile Kas­ta­mo­nu Kü­re'de ba­kır ma­de­ni çı­ka­rıp iş­le­yen Eti Ba­kır, Si­vas ve
Ma­lat­ya'da­ki Div­ri­ği He­kim­han Ma­den İş­let­me­le­ri, Bur­sa Do­ğal­gaz Şir­ke­ti (Bur­sa­gaz), Amas­ya Şe­ker Fab­ri­ka­sı, Kü­tah­ya Tav­şan­lı'da­ki Eti Gü­müş, Ela­zı­ğ'­da­ki Eti Krom, An­tal­ya'da­ki Eti Elek­tro­me­ta­lur­ji iş­let­me­le­ri, Ça­ye­li Ba­kır İş­let­me­le­ri, Kü­tah­ya Şe­ker Fab­ri­ka­sı, Tür­ki­ye Güb­re Sa­na­yi şir­ke­ti­ne ait Gem­lik ve İs­tan­bu­l'­da­ki fab­ri­ka­la­rı ile Kü­tah­ya Güb­re Var­lık­la­rı ve Şan­lı­ur­fa de­po­la­rı ara­zi­si, Sü­mer Hol­din­g'­in Ma­lat­ya, Ba­kır­köy ve Di­yar­ba­kır iş­let­me­leri, SE­KA'nın Ka­ra­ca­su, Ar­da­nuç ve Ak­kuş iş­let­me­le­riy­le An­ka­ra Alım Sa­tım Mü­dür­lü­ğü bi­na­sı, EBÜ­AŞ'­ın Sam­sun So­ğuk Ha­va De­po­su, Ma­ni­sa Kom­bi­na­sı ve ar­sa­sı, Sü­mer Hol­din­g'­e ait Or­ta­do­ğu Tek­no­park şir­ke­ti, Ça­nak­ka­le De­ri, Ma­lat­ya ve Tü­mo­san iş­let­me­le­ri, Tür­ki­ye De­mir Çe­lik İş­let­me­le­ri'ne ait Kal­kın­ma Ban­ka­sı his­se­le­ri, TE­KE­L'­in Tuz­lu­ca ve Se­ki­li tuz­la­la­rı, Bur­sa İnel­gö­l'­de­ki Kib­rit Fab­ri­ka­sı, Ka­da­de­niz Ba­kır İş­let­me­le­ri'nin Sam­sun İş­let­me­si, Tür­ki­ye De­niz­ci­lik İş­let­me­le­ri'ne ait An­ka­ra ve Sam­sun fe­ri­bot­la­rı, THY'­nin 126 mil­yon do­lar­lık his­se­si­ ile 375 adet ta­şın­maz ve loj­man;
·         2005:
TÜRK Te­le­kom, TE­KE­L'­in si­ga­ra bö­lü­mü, İs­tan­bul Ata­köy Tu­rizm, Ata­köy Otel­ci­lik, Ata­köy Ma­ri­na ve Yat İş­let­me­le­ri, Kon­ya Sey­di­şe­hi­r'­de­ki Eti Alü­min­yum Fab­ri­ka­sı, Kıb­rıs Türk Ha­va Yol­la­rı şir­ke­ti, Ada­pa­za­rı Şe­ker Fab­ri­ka­sı, Tür­ki­ye De­niz İş­let­me­le­ri'nin Ka­ra­de­niz ve Tu­ran Emek­siz ge­mi­le­ri ile şe­hir hat­la­rı hiz­met­le­ri ve ge­mi­le­ri, TE­KE­L'­in Kris­tal Tuz Ra­fi­ne­ri­si ile Ka­ğız­man Tuz­la­sı, Sü­mer Hol­din­g'­in İs­tan­bul İmar Şir­ke­ti, Bey­koz İş­let­me­si, ma­ki­na ve teç­hi­zat­la­rı, Tür­ki­ye Güb­re Sa­na­yi'nin Sam­sun Güb­re Fab­ri­ka­sı ve Or­du Fat­sa ile Te­kir­dağ de­po­la­rı, DSİ, Ba­yın­dır­lık Ba­kan­lı­ğı ve Ka­ra­yol­la­rı'nın Kay­se­ri Er­ci­ye­s'­te­ki sos­yal te­sis­le­ri, Sü­mer Hol­din­g'­in Asel­sa­n'­da­ki his­se­si, Sa­rı­ka­mış ve Ter­can iş­let­me­le­ri, Ye­şi­lo­va Ha­lı ve Bat­ta­ni­ye Fab­ri­ka­sı, Emek­li San­dı­ğı'nın Ku­şa­da­sı Ta­til Kö­yü ile İs­tan­bul Hil­ton Ote­li, THY'­nin USA­Ş'­ta­ki his­se­si, TOP­RAŞ ve PET­Kİ­M'­de­ki ka­mu his­se­le­ri­nin bir bö­lü­müy­le 120 ta­şın­maz ile 41 adet ar­sa;
·         2006
TÜP­RAŞ, Er­de­mir, Ba­şak Si­gor­ta ve Ba­şak Emek­li­lik, TE­KE­L'­in Ka­ya­cık, Yav­şan ve Kal­dı­rım tuz­la­la­rı, TE­KE­L'­in ikiz ku­le­ler ola­rak bi­li­nen An­ka­ra Baş­mü­dür­lük Bi­na­sı ve Bod­rum te­sis­le­ri, Emek­li San­dı­ğı'nın baş­kent­te­ki Bü­yük An­ka­ra Ote­li ve Kı­zı­lay Emek İş­ha­nı, İz­mi­r'­de­ki Bü­yük Efes Ote­li, İs­tan­bu­l'­da­ki Bü­yük Ta­rab­ya Ote­li, Tür­ki­ye De­niz­ci­lik İş­let­me­le­ri'nin Ya­kıt-2 ge­mi­si, Ça­nak­ka­le Şe­hir Hat­la­rı Hiz­met­le­riy­le 9 ge­mi­si, THY'­ye ait ka­mu his­se­le­ri­nin bir bö­lü­müy­le 350 adet dai­re, ar­sa ve ta­şın­maz;
·         2007
TCDİ- De­ve­ci Ma­den Sa­ha­sı İş­let­me Hak­kı, TCDD Mer­sin Li­ma­nı, KGM İs­tan­bul Le­vent Ar­sa­sı, Sü­mer Hol­ding- BU­MAS, Araç Mu­aye­ne İs­tas­yo­nu­nun 1.-2. böl­ge­si, Emek­li San­dı­ğı Mül­ki­ye­ti Bur­sa Çe­lik Pa­las Otel, Tür­ki­ye Halk Ban­ka­sı, 245 adet dai­re, ar­sa ve ta­şın­maz;
·         2008
Pet­kİm Pet­ro­kim­ya Hol­ding A.Ş., Sü­mer Hol­ding NİT­RO-MAK Ma­ki­ne Kim­ya Nit­ro No­bel Kim­ya Sa­na­yi A.Ş.'nin yüz­de 33.5 his­se­si, Te­kel ve Si­ga­ra Sa­na­yi­i İş­let­me­le­ri ve Ti­ca­re­ti A.Ş., An­ka­ra Do­ğal Elek­trik Üre­tim ve Ti­ca­ret A.Ş.'nin 9 san­tra­li, Te­kel ve Si­ga­ra Sa­na­yi İş­let­me­le­ri'­ne ait Pi­po ve Nar­gi­le Mar­ka­la­rı, Türk Te­le­ko­mü­ni­kas­yon ve 196 adet dai­re, ar­sa ve ta­şın­maz;
·         2009
TE­DAŞ Baş­kent Elek­trik Da­ğı­tım A.Ş., TE­DAŞ Sa­kar­ya Elek­trik Da­ğı­tım A.Ş., TE­KEL Kas­ta­mo­nu Jüt İp­li­ği Fab. Ma­ki­ne ve tec­hi­za­tı, TE­DAŞ Kon­ya Me­ram Elek­trik Da­ğı­tım A.Ş. ve 140 adet dai­re, ar­sa ve ta­şın­maz;
·         2010
TCDD'­nin Sam­sun ve Ban­dır­ma li­man­la­rı, TE­KE­L'­in Ça­mal­tı ve Ay­va­lık tuz­la­la­rı, Es­ki­şe­hir Os­man­ga­zi, Çam­lı­bel, Ulu­dağ, Ço­ruh, Ye­şi­lır­mak ve Fı­rat elek­trik da­ğı­tım şir­ket­le­ri, Sü­mer Hol­din­g'­in An­tal­ya Ba­rit ve Mer­sin Ta­şu­cu iş­let­me­le­riy­le 205 adet dai­re, ar­sa ve ta­şın­maz;
·         2011
Bay­burt, Çe­miş­ge­zek, Gir­le­vik, Bün­yan, Ça­mar­dı, Pı­nar­ba­şı, Sı­zır, İz­nik, De­re­köy, İne­göl, Cer­rah, Mus­ta­fa­ke­mal­pa­şa, Su­uç­tu, Çağ Çağ, Ot­lu­ca, Ulu­de­re, Adil­ce­vaz, Ah­lat, Ma­laz­girt, Var­to, De­ğir­men­de­re, Ka­ra­çay, Ku­zu­cu­lu, Tu­run­ço­va, Fi­ni­ke, Ka­ya­di­bi, Bes­ni, Der­ne, Er­ke­nek, Ker­nek ve Ko­va­da 1-2 akar­su san­tral­le­ri, İs­ken­de­run Li­ma­nı, Trak­ya Elek­trik Da­ğı­tım şir­ke­tiy­le 195 adet dai­re, ar­sa ve ta­şın­maz;
·         2012
ACI­SEL­SA­N'­ın yüz­de 77 his­se­si, PET­Kİ­M'­in yüz­de 10 his­se­si, Kay­se­ri Elek­tri­k'­in yüz­de 20 his­se­si, Bey­ko­z'­da­ki is­ke­le ve rıh­tım, Halk Ban­ka­sı'nın yüz­de 24 his­se­siy­le 192 adet dai­re, ar­sa ve ta­şın­maz;
·         2013
Ga­la­ta­port, Ha­mi­ta­bat Elek­trik Üre­tim ve Tic. A.Ş., İs­tan­bul Ana­do­lu Elek­trik, Bo­ğa­zi­çi Elek­trik, To­ros­lar Elek­trik, Aras­lar Elek­trik, Dic­le Elek­trik, Van­gö­lü Elek­trik, Se­yi­tö­mer ve Kan­gal Elek­trik San­tral­le­ri,  Ye­di­te­pe Bey­nel­mi­lel Otel­ci­lik ve Tu­rizm Tic. A.Ş.'nin yüz­de 15 D gru­bu, yüz­de 11 E gru­bu his­se­si, TE­DA­Ş'­ın Te­kir­dağ, Muğ­la, Bi­le­cik, Düz­ce, İs­tan­bul, De­niz­li, Ko­ca­eli'­de­ki çok sayıda ta­şın­maz­;
·         2014
Mil­li Pi­yan­go'nun şans oyun­la­rı­nın özel­leş­ti­ril­me­si iha­le­si 2015 yı­lı­na sark­tı.  Ke­mer­köy ve Ye­ni­köy Ter­mik San­tral­le­ri, Ke­mer­köy Li­man Sa­ha­sı. Ya­ta­ğan Ter­mik San­tra­li, TE­DAŞ, TDİ ve Ma­li­ye'nin çok sa­yı­da­ki ta­şın­ma­zı;
son 8 yılda peşkeş çekilen kurumlar
Atatürk döneminden itibaren güçlüklerle yaratılan karlı kamu kurulşlarını nasıl sattığı bu tabloda ortaya çıkıyor...

HANGİ KURUM KİME SATILDI? İŞTE O KURULUŞLAR:

Türk Telekom Araplar'a
Telsim İngilizler'e
Kuşadası Limanı İsrailliler'e
İzmir Limanı Hong Kong'lulara
Araç muayene işi Almanlar'a
Başak Sigorta Fransızlar'a
Adabank Kuveytliler'e
Avea Lübnanlılar'a
Petkim Azeriler'e
Tekel'in içkisi Amerikalılar'a
Tekel'in sigarası ABD ve İngilizler'e
Finansbank Yunanlılar'a
Oyakbank Hollandalılar'a
Denizbank Belçikalılar'a
Türkiye Finans Kuveytliler'e
TEB Fransızlar'a
Cbank İsrailliler'e
MNG Bank Yunanlılar'a
Dışbank Hollandalılar'a
Şekerbank Kazaklar'a
Yapı Kredi'nin yarısı İtalyanlar'a
Turkcell'in yarısı Finliler ve Ruslar'a
Beymen'in yarısı ABD'lilere
Enerjisan'ın yarısı Avusturyalılar'a
Garanti'nin yarısı Amerikalılar'a
Eczacıbaşı İlaç Çekler'e
İzocam Fransızlar'a
Demir Döküm Almanlar'a
Döktaş Fransızlar'a
POAŞ Avusturyalılar'a
Satıldı…..

ÖZELLEŞTİRMENİN YARARLARI VE SAKINCALARI:


Özelleştirmenin yararları; Rasyonel ekonomik kararlar, serbest piyasa ekonomisi içinde verilecektir. KİT’ler daha verimli çalışacak, A.Ş.lere dönüşecek, ekonomiye katkıları artacaktır. Sermaye tabana yayılacak, gelir getirmeyen altın ya da taşınmaz mallara yapılan yatırımlar ekonomiye kanalize edilecek ve aktif yatırımlara dönüştürülecektir. Devletin sınırlı kaynakları, KİT yatırımları ve onların borçlarının ödenmesi yerine, halkın öncelikli gereksinimlerine yönelik altyapı yatırımlarına ayrılacaktır. Ekonomi canlılık kazanacak, durgunluk ve verimsizlik azaltılacak, tüketicilere daha kaliteli ürün ve hizmet sunulacaktır. Tasarruf araçları ile borç para veren ve yatırım gelirine ortak olan halk mülkiyete ortak olma şansına sahip olacaktır. Tüketici tercihlerine yönelen özel kuruluşlar kâra geçecek ve daha çabuk büyüyecekler, ekonomiye itici güç kazandırılacaktır.
Özelleştirmenin sakıncaları; Özelleştirme ile devlet işletmelerinin ürettiği mal, üretim kapasitesi, satış hacmi gibi büyüklükler göz önüne alınmayabilirken, bunların yerine, bu işletmelerin menkul ve gayrimenkulleri dikkate alınarak talepte bulunanlar ile karşılaşılabilinir. Bu durumda işletmeyi alan özel sektör işletmesi işletmeyi bir süre sonra kapatarak gayrimenkullerini yüksek fiyattan satabilir ya da kiracıya verebilir. Devletin özelleştirdiği mal ve hizmet üretimlerini devralan özel sektör ekonomik açıdan karlı olmayan alanlara yatırım yapmayabilir. Örneğin, nüfusun az olduğu bölgelere posta, telefon, ulaşım vb. hizmetlerin götürülmemesi gibi sakıncalar olmaktadır.
Özelleştirme ile devlet tekellerinin kırılması amaçlanıyorken, özel mülkiyetteki bir işletmenin maksimum karı hedeflemesi nedeniyle, tek olma avantajını kötüye kullanma ihtimali çok daha fazla büyüktür. Tekel durumunda, özelleştirme sonucu tüketici kitlelerin refahında ve yaşam standardında düşüşle karşılaşılabilecektir. Öncelikle kısa dönemde ortaya çıkacak yoğun bir işsizlik faktörü de özelleştirmenin sakıncalarındandır. Büyük oranda işgücü bulunduran KİT’ler özel sektörün mülkiyetine geçince, istihdam azaltılacaktır. Ekonomik olmayan istihdamın getireceği mali yükü taşımak istemeyecek olan özel sektör, çeşitli yollarla personel tasfiyesine gidecektir. Özelleştirme ile yabancı sermaye ve uluslararası kuruluşların ülkeye girmesi ekonomide etkinlik yaratması ve dolaylı, bazen de doğrudan siyasal iktidara etkide bulunması durumu söz konusu olabilir. Bu da siyasal bağımsızlık açısından tehlike yaratabilir.
Özelleştirme bir Batı dayatması olabilir mi?…
Özelleştirme Emperyalizmin yani Derin-Merkez’in Çevre ülkelerine yönelik 6 silahından birisidir.
Özelleştirme uygulamanın seyrinde ülkenin bölünmez bütünlüğü kriterlerine uyulmadığı takdirde  körü körüne, sırf Batı’nın buyruğu üzerine uygulanırsa ekonomi de çok büyük zararlar alınabilir.
Bu zararları özetlemek gerekirse: 
Ülkemizde yapılan özelleştirmeler arsa spekülasyonunu beraberinde getirmiştir. Beşerî sermaye kaybına sebep olmakta ve dış bağımlılığı artırmaktadır. Ayrıca döviz kaybına da sebep olmakta,Ekonomik yolsuzluklara (hortumlama, soygun, rant yaratma, kayırma) yol açmakta, sermaye kaybına da neden olabilmektedir. Gelir kaybının önünü açılmakta, özelleştirme yapılırken; görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, hukuk ihlali (usulsüzlük, usulsüz işlem, sözleşmeye uyulmaması) suçları işlenmekte ve olan devletin kıt kaynaklarının heba olmasına neden olmaktadır. Satılan tesisin borçları kamunun üzerine yıkılmakta, halkın malı sermaye kesimine aktarılmış olmaktadır.  Özelleştirme haksız rekabete yol açmakta, işsizliği artırmakta, kamu kaynaklarına zarar verilmekte (halkın malını gasp, devlet malını çarçur etme), kamunun borç yükünü artırmaktadır. Özelleştirmelerle kamu kaynakları özel sektöre peşkeş çekilmekte, kartel oluşturulmakta, pahalılığa, sermaye stoku kaybına yol açmaktadır.  Alıcılar yaptıkları taahhütlere uymamak da, tarıma darbe (hayvancılığa darbe) vurmakta, ulusal güvenlik tehlikeye atılmakta, ulusal kaynaklar ya da pazarlar yabancıların eline geçmektedir.  Ekonomi üretim kaybına (üretimi durdurma), devlet vergi kaybına, ülke zarara maruz kalmaktadır. 
Bu zararlar başta üniversite öğretim elemanları olmak üzere araştırmacılarımız tarafından sürekli olarak takip edilmeli, her biri gözlemlenerek derinliğine incelenmeli, ulaşılan sonuçlar yetkililere ve kamuoyuna mutlaka açıklanmalıdır. Aksi takdirde ipin ucu kaçmakta devlet büyük yaralar alarak geleceğimizin teminatı çocuklarımızın geleceği tehlikeye atılmaktadır.
Bu konuda iktisatçılarımızdan Prof. Dr. Esfender Korkmaz özelleştirme konusunu Tercüman’daki köşesinde sık sık işleyen bir yazarımızdır. Makalelerinde Türkiye’de özelleştirmenin başarısız olduğunu, Türkiye ekonomisine büyük zararlar verdiğini, somut veriler de ortaya koyarak sık sık savunur.
A) Sayın Prof. Dr. Esfender Korkmaz “Bu Nasıl Özelleştirme?” adlı makalesinde [Tercüman, 31.10.2007], kendisinin de üyesi bulunduğu bir araştırma grubu tarafından yapılan bir çalışmaya dayanarak özelleştirmenin şu zararlarına dikkat çekmektedir:  
Dış bağımlılığın artması,  döviz kaybı, gelir kaybı, halkın malının sermaye kesimine aktarılması, halkın malının özel sektöre peşkeş çekilmesi, hukuk ihlali, işsizliğin artması, pahalılığa yol açılması. Özetle özelleştirmeler ile ilgili çekincelerinde şunları belirtmektedir :
1) Özelleştirmenin halkı fakirleştirmemesi, tersine zenginleştirmesi gerekir.  Türkiye’de kamu tesisleri satılarak elde edilen fonlar ya siyasî amaçlarla ya da ekonominin açıklarını kapatmak için kullanılıyor. Yeni yatırım yapılmıyor. Böylece hem halkın serveti eksiliyor, hem de -Telekom’da olduğu- gibi toplum satılan kuruluşların gelirinden yoksun kalıyor. Dahası eğer kamu kuruluşu yabancıya satılmışsa, sağlanan kâr döviz olarak dışarıya gidiyor.
Türkiye’de özelleştirmelerin yüzde 70’i blok satış yoluyla, yüzde 13’ü halka arz yöntemiyle yapılmıştır. Oysa bunun tam tersi olmalı, özelleştirmelerin büyük kısmı halka arz yoluyla yapılmalıydı. Çünkü bu tesisler Türk halkının ödediği vergi gelirleriyle kurulmuş, halkın malı olan tesislerdir. Dolayısıyla geniş halk kitlelerinin ortaklığına açılmaları gerekirdi. Örneğin, İngiltere’de böyle yapılmıştır.
2) Hâkim satış yönteminden dolayı, Türkiye’de özelleştirme uygulamasının ekonomik ve sosyal dayanışmaya katkısı olmamıştır. Bu katkıya güzel bir örnek İngiltere ışçi Partisi’nin özelleştirme uygulamalarıdır. İngiltere’de özelleştirmenin sosyal boyutu öne çıkarılmış, “paydaş toplum” kavramı geliştirilmiştir. Paydaş toplum anlayışı, özelleştirmede halka arz uygulamalarına öncelik verir. Blok satışlar yöntemi, ancak “halka arzı” teknik ve mali nedenlerle mümkün olmayan firmaların özelleştirilmesinde kullanılmalıydı.
Bundan başka doğal tekel niteliğinde olan “enerji ve altyapı” alanında üretim yapan firmalarla “mâli kesim”de faaliyet gösteren büyük firmaların özelleştirilmesi yanlıştır.
3) Eğer özelleştirilen tesis yabancıya satılmışsa, bir sorunla daha karşılaşıyoruz: Yabancı girişimci genellikle ihracat eğilimi göstermiyor. Tersine ithalatı artırıyor, büyük alış veriş merkezleri örneğinde olduğu gibi kendi ülkelerinden ithal ettikleri malları yurt içinde satıyorlar. Sonuçta bu şirketlerin ya da yabancı ortaklarının kendi ülkelerine yaptıkları kâr transferleri cari işlemler dengemizi olumsuz etkilemektedir. Nitekim böyle de olmuştur.
4) Türkiye’de özelleştirme süreci işsizliğe yol açmıştır. ışini kaybedenlerin sayısı 16 binin üzerindedir. Öte yandan özelleştirmeden elde edilen gelirler, özelleştirme mağdurlarına iş yaratmak için kullanılmamıştır. Yatırıma dönüşmesi gereken özelleştirme gelirleri hazine hesapları içerisinde âdeta yok olup gitmiş, israf edilmiştir.
5) Bazı özelleştirmelerde hukuk ihlali vardır. Nitekim Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 2. maddesi şöyledir: “Özelleştirme uygulamalarından elde edilecek gelirler genel bütçe harcama ve yatırımlarında kullanılamaz.” Bu hüküm hâlâ yürürlüktedir. Ne var ki aynı kanunun 10. maddesi değiştirilerek gelirlerin Genel Bütçe’ye aktarılmasına olanak sağlanmıştır. Ancak bu durum ilke maddesine aykırıdır. Bu bakımdan özelleştirme gelirlerinin genel bütçeye aktarılması hukukî açıdan tartışmalıdır.
6) Yapılan özelleştirmelerle halkın malı özel sektöre peşkeş çekilmiştir: Türk Telekom A.Ş.’nin sermayesinin yüzde 55’i 6 milyar 550 milyon dolara satılmıştır. Firmanın toplam değeri 11 milyar 909 milyon dolara ulaşmaktadır. Halbuki nüfusu 33 milyon olan Fas’ın telefon şirketi Maroc Telekom’un değeri 13.5 milyar dolardır. Sadece bu kıyaslama bize Türk Telekom A.Ş.’nin satış değeri hakkında çarpıcı bir örnektir.
7) Özelleştirme pahalılığa yol açmıştır. Örneğin telefon, elektrik, gaz, su gibi doğal tekellerde ürün fiyatları artmıştır. Dünyada özelleştirme sonrası konuşma ücretlerine fiyat artışı isteyen tek telefon firması Türk Telekom’dur.           
B) Prof. Dr. Esfender Korkmaz bir diğer makalesinde [Özelleştirmeyi Test Ettiniz mi? Tercüman, 11.12.2007]. Türkiye’de yapılan özelleştirmelerin ekonomiye verdiği zararları teorik bir çerçevede, bir yöntem önererek ortaya koymaktadır. Ona göre özelleştirme veya özelleştirme karşıtlığı slogan haline getirilmemelidir. En iyisi, aşağıdaki sorulara cevap aranmasıdır. Bulunacak cevap, bize özelleştirme konusunda daha iyi değerlendirme imkânı 

ŞİMDİYE KADAR YAPILAN ÖZELLEŞTİRMELERDEN KESİTLER :
         

TELEKOM ÖZELLEŞTİRMESİNDE İKİ ZARAR

Tüm ekonomi uzmanları Telekom’un özelleştirilmesinin ekonomimize pek çok zarar verdiğini belirtmektedirler. Bu zararlar: Dış bağımlılığın artması, döviz kaybı, ekonomik yolsuzluk, halkın malının gasp edilmesi, halkın malının özel kesime aktarılması, pahalılığa yol açılması, ulusal güvenliğin tehlikeye atılması, ulusal servet ve pazarların yabancıların eline geçmesi, gelir kaybı, vergi kaybı. v.s şeklindedir.

Özetle : Vergi kaybı ve tekelleşme. Diğerlerinin gözlemi başta üniversite mensupları olmak üzere, genç araştırmacılarımızı beklemektedir.

Telekom’un Ödediği Vergi Azaldı

Zararın ilk kanıtı Devleti’n vergi kaybına uğramasıyla ilgilidir. “Hükümet bir işletmeyi özel sektöre devrederken, sadece bir tesisi değil, daha sonraki yıllarda temettü ve vergi gelirlerinin büyük bir kısmını da devretmiş oluyor. Çünkü özelleştirmelerin hemen ardından olan, genellikle şu: Satılan KİT’lerin ödedikleri vergi oranları düşerken, Hazine’nin gelir kalemleri de azalmaktadır.” Nitekim Türk Telekom özelleştirildikten, bir yabancının, Lübnanlı Hariri’nin mülkiyetine geçtikten sonra devlete çok daha az vergi ödemeye başlamıştır. Türk Telekom, stratejik öneme sahip, kâr eden bir kuruluştu. Diğer kamu kuruluşlarımız gibi, Derin-Merkez’in emrinde olan IMF, Dünya Bankası ve dünyada kara para aklayan finans kuruluşlarının baskısı sonucu özelleştirilmiş, devlet yüzde 55 hissesini satmıştır. Kuruluş 2005 yılında özelleştirilmeden önce 2 milyar dolar kâr edip, 1 milyar 400 milyon dolar vergi veriyordu. Özelleştirmeden hemen sonra 2006 yılında devlete ödediği vergi 600 milyon dolar düzeyinde kaldı. Oysa 2 milyar 700 milyon dolar kâr etmişti! Yani daha fazla kazanç sağlamış, ancak daha az, önceki vergi düzeyinin bile altında vergi ödemiştir.

Bu sakınca Petrol Ofis özelleştirilmesinde de görüldü. Dolar milyarderlerinden Aydın Doğan’ın eline geçen Petrol Ofis, özelleştirmeden sonra çok daha az vergi ödemeye başladı.

Telekom Özelleştirmesiyle Yeni Bir Tekel Yaratıldı !

Özelleştirmenin önemli bir sakıncası da bazı hallerde tekele yol açması, ya da mevcut bir tekeli daha muzır bir hale getirmesidir. Telekom özelleştirmesi bunlardan ikinci halin bir örneğidir.

Bu sakıncayı Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği (Telkoder) Başkanı Yusuf Ata Arıak şöyle dile getiriyor [Cumhuriyet, 20.10.2007]: "Telekom'un tekel konumu devam ettiği sürece, tek şebekeye bağımlılık ve rekabetsizlik sürdükçe savaş, deprem ve grev gibi olağanüstü zamanlarda haberleşme güvenliğimiz tehlikede olacaktır. Kaderimiz önce devlet tekeli, şimdi de özel tekel olan Türk Telekom'a bağlanamaz. Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı olan havayollarında rekabet ortamı nasıl oluşturulduysa, aynı şekilde Telekom piyasasında da oluşturulabilir. Bu amaçla öncelikle Türk Telekom alt- yapısına alternatif olan kablo TV şebekesi zaman kaybedilmeden özelleştirilmeli ve kullanılır hale getirilmelidir.”

MANİSA PAMUKLU MENSUCAT ÖZELLEŞTİRMESİ :

A) Manisa’da Sümerbank’a ait Pamuklu Mensucat’ın özelleştirilmesi trajik öykü oluşturmaktadır. Merkez sağ ya da merkez sol partili 47 işadamı; Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın yüksek himayesinde, AKP’li Belediye Başkanı Bülent Kar’ın koordinatörlüğünde bir araya gelerek, Manisa Ortak Girişim Grubu Aş (Manisa OGG) adlı bir şirket kuruyorlar.

Sermayenin yüzde 99.99'u Sümer Holding'e (Sümerbank) ait olan Manisa Pamuklu Mensucat A.ş. 8.9.2003'te Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca (ÖYK) özelleştirme kapsamına alınmıştı. Fabrika 2004’de kapatılıyor. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 13.6.2005 tarihli ÖYK kararına dayanarak, fabrikayı 2005'te Manisalı işadamlarının yukarda adı geçen Ortak Girişim Grubu'na (OGG) 3 milyon 751 bin dolara (4.5 milyon YTL’ye) satıyor. Daha sonra Manisa İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin resen oluşturduğu bilirkişi heyeti, toplam tesis değerinin 47.7 milyon YTL olduğu yönünde görüş bildirecektir! Başka bir deyişle ÖİB 48 milyon YTL’lik tesisi, Manisalı iş adamlarına 4.5 milyon YTL’ye, 10’da 1 fiyata satmaktadır !

Bu arada Manisalı patronlar Ortak Girişim Grubu, yapılacak özelleştirmeyi yetkililere ve kamuoyuna hoş göstermek, yağlı ticareti bir an önce gerçekleştirmek için Pamuklu Mensucat’ın arazilerine iş merkezleri, sosyal tesisler kuracakları, 500 kişiye istihdam yaratacakları propagandası yapıyorlar. Tabiî, sonunda başarıyorlar ve özelleştirme gerçekleşiyor. Satıştan kısa bir süre sonra Manisa OGG, 90 dönümlük fabrika arsasının 55 dönümünü, 18,5 milyon YTL’ye alışveriş merkezi yapılmak üzere TESCO-KİPA'ya satıyor! Bir kamu tesisinin arsaları dahil tamamı 4,5 milyon YTL’ye özel şahıslara satılıyor; alınan arsanın sadece bir kısmı, bu kez 18,5 milyon YTL’ye başka bir şirkete satılıyor! Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın yüksek himayesinde, ÖİB’nın korumasında sağ ve sol partilerden 47 patron! Bunların oluşturduğu şirket, Manisa Ortak Girişim Grubu AŞ!...

Çok geçmeden satışa karşı dava açılır ve hukukî süreç başlatılır. Danıştay'dan ÖİB kararının iptali istenir. Danıştay 13'üncü Dairesi'nin, “yürütmenin durdurulması” talebini reddetmesinin ardından, dosya Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu’na intikal eder. Nihayet bu Kurul, arsanın ucuza satıldığını, ihalenin açıklık ilkelerine uymadan yapıldığını belirterek dosyayı 13'üncü Daire'ye geri gönderir. Bu arada TESCO-KİPA arsayı satın almaktan vazgeçmiştir; Dâvâ düşmüştür. Dosya artık Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun önündedir. Kurul 16 Mart 2007 tarihli raporunda usulsüzlük iddialarını yerinde görür ve fabrikanın OGG'ye devrini öngören 13. 6. 2005 tarihli ÖYK kararını iptal eder. Başbakanlık 6 Nisan 2007'de ÖİB'ye Pamuklu Mensucat hisselerinin geri alınması talimatını verir. OGG hakkında da vergi incelemesi başlatılır. Ancak ÖİB Başbakanlık'tan gelen talimatı uygulamaz, bekletir. Bu arada 13 Nisan 2007'de Manisa OGG, 92 bin 241 metrekare arsayı 46,5 milyon YTL'ye, bu sefer Hollandalı Redevco Beş Emlak Geliştirme ınşaat adlı şirkete satmıştır. ÖİB bu satıştan 17 gün sonra 1 Mayıs 2007'de mahkemeye başvurur.
Sonra ne oldu, dâvâ şimdi hangi aşamada hala bilinmemektedir ?

B) Konuya ikinci bir kaynaktan bir daha: Manisa Pamuklu Mensucat özelleştirmesi ile ilgili. Sayın Prof. Dr. Mustafa Aysan “Bir Özelleştirme Olayı” adlı yazısında [Radikal, 16.5.2007] Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın bu özelleştirmesini şöyle eleştiriyor:

“Çalışanı, üretimi, içinde bulunduğu topluma katkılarıyla ünlenmiş bir işletmenin, 'özelleştirme' adı altında yok edilmesi, hüzün vericidir. Çağdaş işletmecilikte, çalışan işletmeleri, kârlı ve verimli işletmeler olarak çalıştırmanın ve özelleştirmenin bin bir türlü yolu vardır. Toplumumuza büyük katkılarda bulunmuş işletmelerin, hangi yüksek ideallerle olursa olsun yıkılması, katlanılabilecek bir maliyet, kâr amacıyla tenezzül edilebilecek ve toplum olarak hoş görülebilecek bir davranış biçimi değildir.

C) Manisa Pamuklu Mensucat A.Ş. değeri 47.7 milyon YTL olan bir tesisi, değerinin çok altında bir bedele, 4.5 milyon YTL’ye satılmıştır.

Manisa Pamuklu Mensucat özelleştirmesinde Milletimize ve Devletimize hangi zararlar verdiği zararlar: Arsa spekülasyonu, ekonomik yolsuzluk (soygun, rant yaratma, kayırma), görevi kötüye kullanma, usulsüzlük, halkın malını gasp, kamu kaynaklarını özel sektöre peşkeş çekme, üretim kaybı. v.s

SÜMERBANK  ÖZELLEŞTİRMELERİ:

1987 yılında özelleştirme kapsamına alınan Sümerbank, Cumhuriyetimizin övünç kaynağı, dev bir kuruluşumuzdu: 500’e yakın mağazası, 41 fabrikası ve 43 banka şubesi vardı! O tarihten günümüze kadar bu dev yapıt parça parça satıldı, parça parça yok edildi!

Sümerbank İzmir Basma Sanayi Alsancak’ta bulunan bu fabrikada da söz konusu problemler yaşanmıştır. Söz konusu fabrika 2000 yılında kapatılıyor, 2002’de İl Özel İdaresi’ne devrediliyor, sözde eğitim kampusü yapılmak üzere.Aradan çok geçmiyor, Tarihî değeri olan makinelerin büyük bölümü çalınıyor, geri kalanı hurdalık haline geliyor..

Genç ve yoksul Cumhuriyet 1933 yılında Sümerbank’ı kurdu. Ekonomi onu yaratan unsurda, halkta temelleniyor ve gücünü yine halka bırakıyordu. Ülke halkı kendi yarattığı kuruluşla basmayı, diviti, kefen bezini, patiskayı öğrendi. Doğru düzgün “iskarpin” giydi. Sümerbank’ın adı bu toprakların ilk uygarlıklarından geliyordu. O yalnızca halk için üretim yapılmıştı. Çocukluğumuzun ayakkabıları, çantaları, kıyafetleri annelerimizin özenle seçtiği kumaşlar, evlerimizin eşyalarını üretmişti orada bu ülkenin insanları. Sümerbank işinde o kadar ilerledi ki fabrikalarının deneyimine ve kadrosuna dayalı olarak, o meşhur, “özel” sektörümüz iplik, dokuma ve tekstille giyim sanayinde gelişme imkânını buldu. Sümerbank’ın ülke genelinde tekstilden demir-çeliğe üretim, araştırma ve geliştirme yapan 56 tesisi vardı. Bu tesislerde 62 bin kişi çalışıyordu. Ülke halkı kendi ürettiğini ülkesiyle paylaşıyordu. Ne var ki bütün bu tesisler yok pahasına satıldı. Koskoca ekonomik işletmeler, bu özelliklerinin dışında, yalnızca gayrimenkul değerine satıldı. Sümerbank çatısı altında gerçekleşen yılların birikimi yatırımları, makineleri, yetişmiş insan gücü, pazarı yok oldu

Yapılan özelleştirme öylesine büyük sorunlar yaratmış ki hükümet geri adım atmak, satılan tesisi sıfırdan başlayarak yeniden kurmak zorunda kalmıştır. Söz konusu tesis Et ve Balık Kurumu... Prof. Dr. Tümer Uraz’ın yazısından [Tarım Kuruluşlarımız Geri Gelir mi? Cumhuriyet Tarım, 12.12.2006] özetliyorum.

1952 yılında "ülke hayvancılığının ve besiciliğini geliştirmek" amacıyla oluşturulan Et ve Balık Kurumu "Devlet etle, sütle uğraşmaz" gibi saçma sloganlar ve Batı’nın etkisi altında, ama Türkiye'nin gereksinimi ve koşulları göz önüne alınmadan 1992'de özelleştirilmişti. Kurum, geçen süre içinde kendi amacına uygun olarak ülkenin en ücra köşesinden büyük kentlerine kadar 40'a yakın tesis -içme sütü, yoğurt, peynir ve tereyağı fabrikaları- kurmuş bulunuyordu. Bunun sonucunda da açıldığı her yörenin hayvancılığını geliştirmiş, süt üretimini artırmıştı. Ülkemizin süt üretimi bakımından bu gün geldiği noktada, SEK'in büyük payı vardır. Ne var ki 40 yılda kurulmuş olan bütün bu mağazalar, tesisler, arsalar "yok pahasına" elden çıkarıldı. Ekonomimiz bundan çok büyük zararlar gördü. Öyle bir noktaya gelindi ki sonunda geri adım atılması kaçınılmaz oldu. Et ve Balık Kurumu (E.B.K) yeniden Türk halkının hizmetine sokuldu.

Yapılan işin ne kadar sakat olduğu, 10 yıl gibi kısa bir süre içinde anlaşıldı. Piyasalarda dolaşan denetimsiz et ürünleri, sınırlardan geçen kaçak hayvan ve etler sonunda yetkililerin akıllarını başlarına toplamalarına yardımcı oldu. Ekim 2005'de Resmi Gazete'de yayınlanan kararla E.B.K. yedi işyeri ile geri döndü. Oysa özelleştirilmeden önce kurumun (arsalarıyla birlikte) 28 et kombinası, 2 tavuk kombinası, 1 et mamulleri üretim tesisi ve çeşitli bölgelerde soğuk hava depoları, frigofrik TIR filosu bulunuyordu (www.ebk.gov.tr).

Devletin bu alana yeniden girmiş olmasında büyük yarar var. Çünkü etin desteklenmesi suretiyle süt daha fazla değerlendirilecektir. Bundan başka son 10-15 yıl içinde istenilen hız ve düzeyde gelişmeyen "Süt Endüstrisi" için Devlet öncülük ve öğreticilik işlevini yerine getirebilecektir. Her zaman yüksek düzeylerde seyreden süt ve ürünlerinin fiyatlarında istikrar sağlanacak, toplumun et ve süt gibi yaşamsal besinlere ulaşması daha olanaklı kılınacaktır.

Elden çıkarılan Et ve Balık Kurumu’nun tesisleri, bu kuruluşların arsaları ne oldu sorgulanmalıdır?

SONRADAN YAPILACAK ÖZELLEŞTİRMELER :

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Maliye Bakanı Naci Ağbal ve Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, 2018-2020 yıllarını kapsayan “Yeni Orta Vadeli Program”ı (OVP) açıkladı.
OVP'de bir çok sektörü yakından ilgilendiren kararlar var.
Ama bunlar arasında bizim en çok dikkatimizi çeken tarım ve gıda sektörünü çok yakından ilgilendiren özelleştirme hedefleri.
Maliye Bakanı Naci Ağbal, özelleştirme uygulamalarına program döneminde de devam edeceklerini ve önümüzdeki yıl için özelleştirme geliri hedefinin 10 milyar lira olduğunu söyledi.
Ağbal, 2019 ve 2020 yılları için de 10'ar milyar liralık özeleştirme hedeflediklerini vurguladı.
Türkiye Şeker Fabrikaları'na bağlı fabrikalardan önceliklendirme yaparak özelleştirmelere devam edeceklerini kaydeden Ağbal, özelleştirme programını hızlandırmayı planladıklarını dile getirdi.
Peki bu sektör açısından ne anlama geliyor?
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. stratejik önemde bir işletme ve özellikle şeker sektörü açısından kritik bir pozisyonda.
İktisadi bir devlet teşekkülü konumundaki Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. pancardan şeker üreten ve bu sektörde yüzde 50'den fazla paya sahip bir kuruluş.
Bugün itibariyle 25 şeker fabrikası, 4 alkol fabrikası, 2 Makine fabrikası, 1 Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası, 1 Tohum İşleme Fabrikası ve 1 Araştırma Enstitüsü'ne sahip olan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin yurt çapında kurduğu 150'den fazla bölge şefliği ve 300'ün üstünde pancar alım merkezi bulunuyor.
Şirketin bir de yurt dışı yatırımı söz konusu...
1996 yılında yapımına başlanan ve 1998'de tamamlanarak günde 3 bin ton pancar işleme kapasitesine sahip Özbekistan Horezm Şeker Fabrikası'nda yüzde 53,7 paya sahip olan Türkşeker, herhangi bir şirket değil.
2016 yılında İSO 500 sıralamasında 21'inci sırada yer alan kuruluşun geçen yılki net satış rakamı 3,6 milyar lirayı aşıyor.
9 bin kişiye istihdam yaratan şirketin aktif toplamı ise 3 milyar 861 milyon lira seviyesinde.
Sadece bu açıdan baktığınızda bile Türkşeker'in özelleştirilme kararı sektördeki bir çok dengeyi de ciddi biçimde değiştirebilir.
Ama asıl mesele “Bundan sonraki dönemde Türkiye'nin şeker ihtiyacının karşılanmasında pancar mı ön planda olacak yoksa mısır şurubu mu?“ sorusuna verilecek yanıt.
Ve bu sorunun cevabı Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin özelleştirme kararı ve sürecinde yatıyor.
Cevaptan çıkacak sonuç da Türkiye'de pancar üretiminin kaderini ve Türkiye'nin bu alandaki politikasını belirleyecek.
Başlıkta bahsettiğimiz denge de tam burada yatıyor...
"BU KONUYU 40 KERE DÜŞÜNMEMİZ LAZIM"
Hatırlarsanız 20 Eylül 2016'da Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın bu konuda çok önemli bir açıklaması vardı.
Aynen aktaralım...
Ağbal, "Şeker sektörünün özelleştirilmesi, özelleştirme programında olan birçok şirketin özelleştirilmesinden çok farklı. Benim kanaatim bu... Yani TÜPRAŞ'ı özelleştirebilirsiniz, orada bir şirket var. Mega bir üretim fabrika ortamı var. Onun altında tarım üreticisi yok. Türk Telekom'u özelleştirebilirsiniz ama iş, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine geldi mi bu konuyu 40 kere düşünmemiz lazım" diyerek meselenin ne kadar hassas olduğuna vurgu yapmıştı.
Aslına bakarsanız Türkiye Şeker Fabrikaları'nın özelleştirme süreci yeni değil.
Daha önce de zaman zaman gündeme gelmiş ve sonra rafa kaldırılmıştı.
Şimdi yeniden gündemimize girdi.
Biz de tıpkı Maliye Bakanı Ağbal gibi şeker sektöründe özelleştirmenin çok kritik ve stratejik önemde olduğunu düşünüyoruz. 40 değil belki 140 kez düşünülmesi gerektiğini savunuyoruz.
Neden mi?
Nişasta bazlı şeker çıkmadan önce Türkiye’de yaklaşık 20 milyon ton şeker pancarı üretimi gerçekleştirilirken, bugün üretim 3 milyon ton azalarak 17 milyon tonlara gerilemiş durumda.
Bildiğiniz üzere uzun zamandır sektörde önemli bir tartışma konusu var.
Nişasta bazlı şeker kotasının artırılması noktasında yoğun faaliyet gösteren sanayiciler bir tarafı temsil ederken, diğer tarafta ise pancardan şeker üreten bir sanayi kesimi var.
Türkiye’de şeker sektörü bünyesinde 7 tane pancar şekeri üreticisi ve 5 nişasta bazlı şeker üreticisi olmak üzere birbirine rakip 12 şirket faaliyet gösteriyor.  
Sektörde ayrıca kota hakkı bulunmayan ve kota tahsis edilmeyen 5 adet nişasta bazlı şeker üreten şirket bulunuyor. Söz konusu şirketlerin de yıllık toplam üretim kapasitesi yaklaşık 350 bin ton ve üretimlerinin tamamı ihraç ediliyor.
Türkiye'de 2016/2017 dönemine ait pancar şekeri üretim kotası 2 milyon 500 bin ton iken izoglukoz (NBŞ) kotası ise 265 bin ton seviyesinde.
Sektörün denetimi noktasında önemli bir misyonu bulunan Şeker Kurulu'na ise 1 yılı aşkın süredir atama yapılmıyor.
Haliyle de sektörde üretim ve mevcut kotalar kontrol edilemiyor. Şeker piyasasında bir başı boşluktan bahsedersek yanlış olmaz. Bir tarafta pancar şekeri üretiminin maliyet ve satış fiyatına yönelik tartışmalar ile atıl kapasite iddiaları sürerken, öte yanda kamuoyunda nişasta bazlı şekerin (mısır şurubu) sağlık üzerindeki etkileri tartışılıyor ve kaygılar dile getiriliyor.

Gelelim işin ekonomik boyutuna...
Pancardan elde edilen şeker sektörünün Türkiye'de 3 milyar doları aşan bir katma değer yarattığı hesaplanıyor. (Bakınız Mustafa Kemal Bektaş- Şu NBŞ Nişasta Bazlı Şeker Dedikleri)
Türkiye'nin yıllık şeker ihtiyacı yaklaşık 3 milyon ton civarında iken şeker pancarı fabrikaları yılda yaklaşık 2,3 milyon ton üretim yapıyor. Yaklaşık 350 bin çiftçi ailesi bu işten ekmek yiyor.
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, burada önemli bir noktaya dikkat çekerek, “Buna rağmen stok kalıyor. Geriye kalan ihtiyaç başka yollarla ikame ediliyor. Bu hem ekonomik hem sağlık açısından konuşulması gereken bir konu" diyor.
Türkşeker'in özelleştirilmesinin uzun zamandır programda olduğunu belirten Gök, “Dünyada şeker fabrikalarının özel şahıslar için özelleştirildiği vaki değil. Bu noktada yanlış bir karar alınmaması lazım” diyor.
Gök, şeker fabrikalarının dünyadaki yapılarının iyi analiz edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Dünyada şeker fabrikalarının kooperatifler eliyle yönetildiğine dikkat çeken Gök, özelleştirme yerine devletin ve üreticinin içinde olduğu bir model geliştirilmesinin daha faydalı olacağını savunuyor. Şeker konusu öylesine, herhangi bir konu değil... Kendi içinde bir çok dengesi var...
Bir yazıda tamamını anlatmak güç olsa da biz özetini yazmaya çalıştık. Sadece sektörü değil 80 milyon tüketiciyi de yakından ilgilendiren bu konu oldu, bittiye getirilmemeli... Üzerinde çok konuşulması ve tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.
Özetle son dönemde özelleştirme kapsamında kamuya ait 6 şeker fabrikası, “Özelleştirme İdaresi” tarafından satışa çıkarıldı. Bunlar Turhal, Çorum, Kastamonu, Çarşamba, Yozgat ve Kırşehir fabrikaları. 19 Kasım’a kadar teklif toplanıyor. 
Pancar üreticileri ve Pancar Kooperatifleri Birliği Pankobirlik, “özelleştirme şeklinin yanlış olduğunu, pancar ve şeker üretimini olumsuz etkileyeceğini” iddia ediyor.

Pankobirlik’in görüşü şu: 
(1) Kamunun 25 şeker fabrikası var. Bunların birim maliyetleri farklı. Sadece 12 fabrikanın birim maliyeti satış fiyatının üzerinde. Kâr oranı yüksek olanlardan 6 fabrika satışa çıkarılıyor. Kamunun elinde kalanlar sorun yaratacak. 
(2) Bundan önce özelleştirilen Et Balık Kurumu, Süt Endüstri Kurumu fabrikalarını satın alanlar fabrikaları kapattı. Binaları ve arsaları başka amaçla kullandı. Şeker fabrikaları çok amaçlı tesislerdir. Bunları alanlar bir süre sonra kapatırsa, bölgedeki pancar üreticileri, hayvan yetiştiricileri, bölge ekonomisi perişan olur. 
(3) Şeker pancarı işletmeciliği ile şeker üretimi birbirine bağlıdır. AB’de şeker fabrikalarının yüzde 60’ı, ABD’de tamamı pancar üreticileri kooperatifleri tarafından işletilmektedir. 
(4) Çözüm, kamu şeker fabrikalarının işletme haklarının Pankobirlik’e devredilmesi, üreticinin kendi fabrikalarını işletmesidir. 
Türkiye’de 31 şeker fabrikası var. Bunların 25’i Türkşeker’e (kamuya) ait. 5’inin sahibi Pancar Üreticileri Kooperatifi Birliği (Pankobirlik). Birinde Pankobirlik ve özel sektör ortaklığı var. İki fabrika da inşa halinde. 
Devletin cumhuriyetin ilk yıllarında kurduğu Alpullu, Uşak, Eskişehir ve Turhal şeker fabrikaları hem tüketimi karşıladı hem de bulundukları çevreye sosyal ve ekonomik hareket getirdi. Çiftçiye modern tarımı öğretti.
Demokrat Parti 1950’den sonra sermayenin tabana yayılmasını sağlamak için, pancar üreticilerinin kuracakları kooperatiflerle her ilde bir şeker fabrikası politikasını benimsedi. 
Çiftçi ortaklığıyla kooperatiflerin kurduğu şeker fabrikalarını önceleri kooperatifler adına Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. işletti. Sonra kooperatif fabrikalarının yönetimi Pankobirlik’e devredildi.

5 fabrikada % 40 üretim
Şimdilerde Pankobirlik, Adapazarı, Amasya, Boğazlıyan, Çumra, Kayseri ve Konya fabrikalarında Türkiye’deki toplam pancar şekeri üretiminin yüzde 40’ına yakın kısmını gerçekleştiriyor. Son kampanya döneminde Pankobirlik 835 bin ton, kamu fabrikaları 1.161 bin ton şeker üretti. 
Pankobirlik 1991 yılında fabrikaların yönetimini devraldığından bu yana fabrikalardaki günlük pancar işleme kapasitesini 15.5 bin tondan 50 bin tona, yıllık pancar işleme kapasitesini 2.5 milyon tondan 7.5 milyon tona, şeker üretimini 200 bin tondan 850 bin tona yükseltti. Yeni yatırımlarla kapasiteyi, verimi, kaliteyi artırdı. 
Türkiye’de yaklaşık 450 bin aile pancar üretiyor. 1990’lı yılların sonunda yılda 2.7 milyon ton pancar üretilirdi. Şimdilerde pancar üretimi kotaya tabi. Her üretici istediği yerde istediği kadar pancar üretemiyor. 2008 yılında pancar üretimi 15.5 milyon tona geriledi. Şeker üretimi 2.1 milyon ton oldu.
Şimdi Özelleştirelecek Şeker Fabrikalarının pörtföy yapısını inceleyelim:

ŞİRKET ADI
TÜRKİYE ŞEKER FABRİKALARI A.Ş. 
ŞİRKET ADRESİ
MİTHATPAŞA CAD. NO: 14 06100 YENİŞEHİR / ANKARA
ŞİRKET   TEL /
FAX 
TEL:  0 312 458 55 01
FAX:  0 312 458 55 13
GENEL MÜDÜR V.
Ergin İÇENLİ
FAALİYET ALANI
ŞEKER VE ŞEKERİN YAN ÜRÜNLERİ OLAN
KÜSPE, MELAS ÜRETİMİ İLE ALKOL VE MAKİNE – TESİS ÜRETİMİ
KAPSAMA ALINMA
20.12.2000
PROGRAMA ALINMA

12.08. 2008



SERMAYE
(23.01.2017)


TOPLAM                                                                    2.500.000.000.-( TL )
ÖDENMİŞ                                                                  2.367.840.728.-( TL )
ÖDENMEMİŞ                                                              132.159.272.-­­­­( TL )

SERMAYE DAĞILIMI (%)
(23.01.2017)

T.C. BAŞBAKANLIK ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BŞK.               % 100
NET SATIŞLAR
(30.09.2015)                                                   2.645.783.-( BİN TL )
(31.12.2015)                                                   3.526.662.-( BİN TL )
(30.09.2016)                                                   2.290.350.- ( BİN TL)     
KAR / ZARAR
(30.09.2015)                                                   147.943.-( BİN TL )
 (31.12.2015)                                                  -100.279.-( BİN TL )
 (30.09.2016)                                                  -17.496.-( BİN TL )  
2016 - 2017
KAMPANYA BİLGİLERİ
(23.01.2017)
ÜRETİLECEK.(BED. ÖD.) PANCAR MİK. (TON)           11.369.000
İŞLENEN PANCAR MİKTARI (TON)                           9.756.400
ÜRETİLEN ŞEKER MİKTARI (TON)                            1.307.758
ÜRETİLEN MELAS MİKTARI (TON)                            428.498                  

PAZAR PAYI
(Pancar Kotasına Göre)
 % 57
TOPLAM PERSONEL SAYISI
(20.01.2017)
MEMUR VE SÖZLEŞMELİ PERSONEL                        1.730     
DAİMİ İŞÇİ                                                         5.512       
GEÇİCİ İŞÇİ                                                        3.013
TOPLAM                                                             10.255
ÜRETİM BİRİMLERİ
25  ŞEKER FABRİKASI
 5  MAKİNA FABRİKASI
 1  ELEKTROMEKENİK AYGITLAR FAB.
 1  TOHUM FABRİKASI
 1  ŞEKER ENSTİTÜSÜ
MEVCUT
ÖZELLEŞTİRME STRATEJİSİ
Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK)’nun 12.08.2008 tarihli ve 2008/50 sayılı Kararı ile Türkşeker Şeker Fabrikalarının Coğrafi Bazlı Portföy Grupları halinde “Satış” yöntemi ile özelleştirilmesine karar verilmiş
ve
Portföy Grupları;
PORTFÖY-A : Kars, Erciş, Ağrı, Muş, Erzurum,
PORTFÖY-B : Elazığ, Malatya, Erzincan, Elbistan,
PORTFÖY-C :Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum, Çarşamba,
PORTFÖY-D : Bor, Ereğli, Iılgın,
PORTFÖY-E: Uşak, Alpullu, Burdur, Afyon, Susurluk (Susurluk , ÖYK’nın 20.11.2008 tarihli ve 2008/65 sayılı Kararı ile bu portföye ilave edilmiştir.)
PORTFÖY-F : Eskişehir, Ankara
şeklinde belirlenmiştir.
ÖZELLEŞTİRME ÇALIŞMALARINDA SON DURUM
 Pancar çiftçisi ile çalışanların mağduriyetine yol açmayacak, tüm paydaşlar arasında sosyal konsensüs sağlayacak ve sektörün gelecekte rekabetçi bir yapıyla varlığını sürdürebilmesine imkan verecek yeni bir özelleştirme modelinin belirlenmesine yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.

 ÖYK’nın 21.11.2016 tarihli ve 2016/67 sayılı Kararı ile Türkşeker’in özelleştirme işlemlerinin 31.12.2018 tarihine kadar tamamlanmasına karar verilmiştir.

T.Şeker Kurumu şeker sanayinin yıllık iş hacminin 3.7 milyar dolar olduğunu tahmin ediyor.
Şeker pancarı 




ekim ve üretimi




 YILLAR
PANCAR EKEN ÇİFTÇİ 
 ÜRÜN TAŞIYAN 
ÜRETİLEN (BEDELİ ÖDENEN) 
 ORTALAMA 

SAYISI (ADET)
ALAN (HA)
PANCAR (BİN TON)
VERİM (TON/HA)
1997
450.215
466.652
18.425
39,48
1998
492.495
500.951
22.060
44,04
2008
209.115
320.731
15.488
48,29
2009
187.937
323.970
17.275
53,32

Pancar şekeri üretimi









2002/03
2003/04
2004/05
2005/06
2006/07
2007/08
2008/09
2009/10
Toplam Üretim (Bin ton)
2.157
1.762
1.940
2.070
1.845
1.708
2.152
2.531
Ortalama Satış Fiyatı (TL/Kg)
 1.26
 1.43
 1.56
 1.45
 1.51
 1.62
 1.72
 1.78

Nişasta bazlı şeker üretimi









2002/03
2003/04
2004/05
2005/06
2006/07
2007/08
2008/09
2009/10
İhraç Amaçlı Dahil Toplam Üretim* (bin ton)
394
366
433
415
440
411
418
515


Pörtföy yapısını incelediğimiz  Türkiye Şeker Fabrikaları ile ilgili Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu, Malatya, Erzincan, Elazığ, Elbistan, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba şeker fabrikalarının özelleştirilmesi için ihale açılacağını açıklıyor.
Bu 10 şeker fabrikasının varlık satışı yöntemiyle özelleştirileceği bildirildi.
Özelleştirmeler için hazırlanan şartnamelerde, şeker fabrikalarının daha önceki özelleştirme ihalelerinde Danıştay'ın iptal kararındaki gerekçelerin dikkate
alındığı belirtiliyor.
Yatırımcılara Şeker Kurulu tarafından belirlenecek kotalar çerçevesinde, beş yıl boyunca yerli pancardan şeker üretimi şartı getirildiği. Şeker Kurulu tarafından her
fabrikanın pancar ekim alanlarından 5 yıl süre ile üreticilerin pancar alımını sürdürecekleri hatırlatılıyor.
Özelleştirme İdaresi 2009 yılı sonunda 6 şeker fabrikasını satışa çıkarmıştı. Bunlar Turhal, Çorum, Kastamonu, Çarşamba, Yozgat ve Kırşehir fabrikaları idi. O tarihte, Pancar Üreticileri ve Pancar Kooperatifleri Birliği (Pankobirlik), "özelleştirme şeklinin yanlış olduğunu, pancar ve şeker üretimini olumsuz etkileyeceğini" iddia ederek özelleştirmeye karşı tavır almıştı.
Türkiye'de pancar ve şeker üretimi kotaya tabi. Kotayı T.Şeker Kurumu belirliyor.
Son verilere göre, 323 bin hektarda 187 bin çiftçi 17 milyon ton pancar üretiyor.
Şeker fabrikalarının 2009 yılında 2.5 milyon ton, 2010 yılında 2.2 milyon ton şeker ürettikleri belirtiliyor. Mısırdan mısır şurubu üreten 6 tesisin 2010 yılı üretimi 515 bin ton.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) 14 şeker fabrikasının satış yöntemiyle özelleştirilmesi için ihale açtı. Nisan ayında yapılacak ihaleler için teminat tutarları da açıklandı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) 14 şeker fabrikasının satış yöntemiyle özelleştirilmesi için ihale açtı; ihaleler Nisan ayında yapılacak.
Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yer alan ilana göre Türkiye Şeker Fabrikası AŞ'ye ait 14 şeker fabrikasından Bor, Çorum, Kırşehir ve Yozgat fabrikalarının ihalesi 3 Nisan'a, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu ve Turhal fabrikaları için 11 Nisan'a, Afyon, Alpullu, Burdur, Elbistan ve Muş fabrikaları için 18 Nisan'a kadar teklif verilebilecek.
Şartname bedeli 10 bin lira olarak belirlenirken, geçici teminat tutarları ayrı ayrı olmak üzere; Erzincan, Erzurum, Kastamonu, Alpullu, Elbistan ve Muş fabrikaları için 3 milyon TL, Bor, Kırşehir, Yozgat ve Burdur fabrikaları için 4 milyon TL, Çorum, Ilgın, Turhal ve Afyon fabrikaları için 5 milyon TL olarak belirlendi.
İhalelere gerçek ve tüzel kişiler ile yatırım fonları ve ortak girişim grupları katılabilecek. Pazarlık usulü ile gerçekleştirilecek ihaleler, pazarlık görüşmesine devam edilen teklif sahiplerinin katılımı ile yapılacak açık artırma suretiyle sonuçlandırılabilecek.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından ihale ve mevcut personele ilişkin yapılan açıklama şöyle:
Çalışanların haklarının korunması sağlanmıştır.
Bu çerçevede;
1- Özelleşecek Fabrikalarda Çalışan Memurlara tanınan imkanlar/seçenekler:
- Diledikleri taktirde Türkşeker’e ait diğer fabrikalarda çalışmaya devam edeceklerdir.
- Arzu ederlerse tüm özlük hakları korunarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil olacaklardır.
- Ayrıca talep etmeleri halinde özelleştirilen fabrikalarda yeni yatırımcılar ile çalışabileceklerdir.
2- Özelleşecek Fabrikalarda Çalışan Daimi ve Geçici İşçilere tanınan imkanlar/seçenekler:
- Talepleri halinde Emeklilik hakkını henüz elde etmemiş olanlar Türkşekerin diğer fabrikalarında çalışmaya devam edeceklerdir.
- Dileyen İşçiler ilgili mevzuat çerçevesinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarında yılda 12 ay çalışma hakkıyla istihdam edileceklerdir.
- Özelleştirilen fabrikalarda çalışmaya devam etmek isteyenler Türkşeker tarafından tüm yasal hakları ödendikten sonra Alıcı ile çalışmaya devam edebilecek daha sonraki dönemde emeklilik hakkını kazanmadan önce kamuya geçmek istemeleri halinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecektir.
Mevcut durumda Türkşeker’e pancar temin eden çiftçiler mevcut kotaları kapsamında pancar üretmeye devam edeceklerdir. Alıcılara mevcut çiftçilerle asgari 5 kampanya dönemi boyunca pancar üretim sözleşmelerini devam ettirme zorunluluğu getirilmiştir. Bu düzenleme ile mevcut tüm çiftçilere pancar üretim sözleşmelerini devam ettirme imkânı sağlanacaktır.
Fabrikalarda üretim devamlılığı ve zorunluluğu getirilmiştir. Özelleştirme modeli çerçevesinde temel hedeflerden birisi de fabrikaların pancardan şeker üretimi faaliyete devam etmelerinin sağlanmasıdır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere, yatırımcıların üretim faaliyetlerini devam ettirmeleri yönünde şartlar öngörülmüştür.
Şeker üretimi ile doğrudan ilişkisi bulunmayan arsa ve araziler ihale dışında tutulmuştur. Şeker fabrikalarının üretim faaliyetleri için gerekli olmayan taşınmazları ihale kapsamı dışında tutulmaktadır.
2017'nin son ayında bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkararak Türkiye Şeker Kurumu'nu kapattı. Bu şu anlama geliyor: AKP iktidarı pancar bazlı şeker üretimi yapan üreticileri ve kuruluşları işlemez hale getirerek, nişasta ve mısır bazlı üretimde bulunan dev şeker tekellerinin önünü açacak. Ülkenin şeker ihtiyacı pancar şekeri yerine çok uluslu dev şirketlerin ürettiği başka şekerlerle ikame edilecek. 
KHK'sinden memnun olan tek kurum dünya şeker tekeli olan Cargill... Cargill'in yönetim kurulu başkanı Ediz Aksoy'a göre Şeker Kurumu'nun kapatılması gayet olumlu. 
Pazar günü yayınlanan kanun hükmünde kararname ile Türkiye'nin uzun yıllardır gündeminde olan şeker konusunda da kritik bir adım atıldı. KHK'ya göre 17 aydır fiili olarak işlemeyen Şeker Kurumu kapatılarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na bağlandı. 
Fakat bu karar şeker üretimi yapan tüm tarafları memnun etmedi. 
Şeker Kurumu'nun kapatılması pancar üreticilerinde bir tepkiye yol açarken, nişasta bazlı şeker üreticilerinde kararın sektörün önünü açabilecek bir karar olduğu düşüncesi hakim. 
Pancar ile şeker üretimi yapan üretim tarafına göre Şeker Kurumu'nun kapatılarak bakanlığa bağlanması şeker işini kurum kadar bilmeyen yöneticilerin yönetmesine yol açması bakımından sakıncalı.
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, bu kararın kendileri için olumlu olmadığını belirtti. Gök, "Şeker Kurumu 17 aydır görevini icra edemiyor. Böyle olunca Ağustos-Kasım 2017 dönemini kapsayan 4 aylık süreçte gerçekleşen şeker üretiminin bir önceki yılın aynı dönemine göre 400-450 bin ton düşük olması öngörülüyor. Buradan hareketle 2017 yılının tamamında 2016'ya göre yılı 700-800 bin ton daha az üretimle tamamlayacağımızı düşünüyorum. Bu aşamada pancar şekerine karşı başka şekerler ikame ediliyor. Bu durum pancar ekim alanlarının azalmasına neden oluyor. Bahsettiğim dönemde 250 bin ton üzerinde şeker ithal edilmiş. Böylelikle piyasayı, milli üretim sektörümüzü öldürüyorlar." değerlendirmesini yaptı. 
Gök, KHK ile Şeker Kurumu'nun kapatılmasıyla işin siyasallaşmış olduğunu, bu durumun da sakıncalı olduğunu belirtti. Gök nişasta bazlı şeker ile ilgili devam eden davaların seyri açısından da Şeker Kurumu'nun kapatılmasının olumsuz olduğunu ifade etti. 
Gök, "Nişasta bazlı şeker ile ilgili 13 dava açtık. Bunların 10 tanesini kazanmıştık. Şeker Kurumu'nun Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na bağlanmasının ardından bu davaları nasıl yürüteceğiz? Bunun yanında kurumun Bakanlığa bağlanmasıyla nişasta bazlı şekerde işi bilmeyenlere "Karar verin" diyorsunuz. Bu ne kadar düzgün işleyebilir? Dünyada nişasta bazlı şeker üretimi gerilerken, Türkiye'de yüzde 4 büyüme kaydediyor. Almanya ve Fransa'da nişasta bazlı şeker üretimi sıfır. Biz, Türk şeker sektörüne uluslararası firmalar tarafından operasyon yapıldığını düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.
ÖZELLEŞTİRMEYE KARŞI 7400 DAVA AÇILMIŞ DURUMDA :

Türkiye’de 22 yıldır (1985-2007) özelleştirme yapılıyor. Ancak dikkat! Yine 22 yıldır özelleştirmelere karşı dâvâ açılıyor. Kaç oldu bu davaların sayısı? Tam 7 400 dava ! Bu 7400 davanın çok büyük kısmı idare aleyhine sonuçlandı. Çoğumuz bunu duymamışızdır. Medyada böyle haberleri çok fazla duymadık, yazmadılar. Biz bu gerçeği İstanbul Serbest Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO ), Özelleştirme İdaresi , Hazine Müsteşarlığı , Maliye Bakanlığı dokümanlarından ve hükümet programından yararlanarak hazırladığı “Yargı Gölgesinde Özelleştirme ve Yakın Gelecekteki Takvim” başlıklı raporundan öğreniyoruz.

Şu anda devam eden dâvâların ana başlıkları şunlar: Arsa spekülasyonu, rant yaratma, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, kamu kaynaklarına zarar verme, tekel ve kartel oluşturma, haksız rekabet ortamı yaratma, vergi kaybı.
Rapor’da yer alan diğer çarpıcı bulgular aşağıda sunulmuştur:
-1980"lerde "verimliliğin artırılması ve zarar eden KİT’lerin elden çıkarılması” gerekçesiyle belleklere yerleştirilen özelleştirmelerin, kârlı KİT’lere de yönelmesi toplumda kuşkulara sebep olmuştur.

-Özelleştirilmesi gündemde olan Ziraat Bankası ve Halkbank bugün için Hazine’ye en çok kaynak aktaran kurumlar arasında yer alıyor. 2006 yılında Halkbank’tan elde edilen temettü 297 milyon YTL iken, 2007’nin ilk 9 ayında Ziraat Bankası Hazine’ye 1,5 milyar YTL’lik temettü aktarmış bulunuyor (Bankalar özelleştirince, devlet bu gelirlerden yoksun kalacaktır,)

-Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca gerçekleştirilen başarısız ihaleler; SEK , Yem-Sanayii, Orman Ürünleri Sanayi A .Ş. (ORÜS ) ile Sümerbank oldu. 1996 ile 1999 yılları arasında ORÜS’ün 20 işletmesi satıldı. Özelleştirme öncesinde 2342 çalışanı olan bu işletmelerin çalışan sayısı özelleştirmeler sonrasında 261’e düştü. 20 işletmenin 15’i tamamen kapatıldı .
Devlet Bakanı Ali Babacan’ın özelleştirmeler ile ilgili açıklamasına gelince:

“Türkiye bir huzur ve istikrar ülkesi haline gelmiştir. Ekonomi kaynaksız düzelmez. Nereden nereye geldik: 2005'de 10 milyar dolar, 2006'da 20 milyar dolar, 2007'de sadece 4 aylık dönemde bir 10 milyar dolar daha Türkiye'ye doğrudan sermaye getirdik. Buna da kulp takıyorlar. Diyorlar ki ‘Her şeyi satıyorsunuz.’ Şimdi ben soruyorum: Diyelim ki TÜPRAŞ'ı özelleştirdik. TÜPRAŞ'ı alan adam bunu söküp başka bir yere mi götürdü? Hâlen orada işçilerimizi çalıştırmıyor mu? Hâlen TÜPRAŞ üretim yapmıyor mu? Türk Telekomu, özelleştirdik ne oldu? Telefonlar mı kesildi? Önceden mi iyi hizmet veriyordu, yoksa şimdi mi? Ben açıkça söylüyorum. Bu KİT'leri yıllarca arpalık yapan zihniyet bugün çıkmış ‘Satmayın’ diyor. Niye? ‘Bir fırsat elimize geçerse yine biz arpalık olarak kullanalım’diyor. Yıl 2001, Ziraat Bankasında çalışan işçi sayısı 45 bin, şimdi 20 bin. Ne oldu aynı iş yine yapılıyor. Bunda daha tüyü bitmemiş yetimin hakkı var.”
Yorum sizin…..

Özelleştirmeler kaynak yaratmak için değildir, Kaynak transfer etmektir. Özelleştirme ile hiçbir kaynak yaratılmıyor, sadece satılan tesislerin sahibi değişiyor. Ama Türkiye kaybediyor, Türk ulusu kaybediyor. Türkiye’ye gelen sermayenin büyük kısmı doğrudan sermaye değildir, “plasman”dır. Çünkü yeni tesis kurmuyor, mevcudu satın alıyor. Türkiye kazanmıyor, yabancı kazanıyor.-Tüpraş’ı ya da başka bir tesisimizi yabancıya satarsan, doğrudur, tesisin kendisi gitmez. Ama tapusu gider! Tesis yabancı bir ülkenin malı olur, eğer isterlerse söker götürürler de!...

-Telekom’a  gelince Telekom çok düşük bir fiyatla satılmıştır. Tesisi alanlar kısa bir süre sonra fiyat artışı yapmışlardır. Telekom artık devlete daha az vergi ödemektedir. Sağladığı kâr dövize çevirip dışarı çıkarılmaktadır.

Türkiye’de özelleştirme neden böyle oluyor? Neden en ağır suçların, en ağır maliyet ve zararların, yasa-dışı eylemlerin kaynağı oluyor?

Çünkü yapılan özelleştirmeler bizim ulusal sorun ve ihtiyaçlarımızın bir gereği değil. Özelleştirme bir Batı dayatması… O Emperyalizmin ihtiyacını karşılıyor, bizim değil, halkımızın değil. Bu sebeple faydaları onlara gidiyor, zararları ise bize, bizim halkımıza…

Çünkü özelleştirmeler halk düşmanları tarafından büyük bir fırsat olarak görülüyor, havadan para ve çıkar sağlama aracı olarak kullanılıyor.
2016 Varlık Barışı, gerçek ve tüzel kişilerce, yurt dışında bulunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymetlerin yurda getirilmesini amaçlıyor.
Türkiye Varlık Fonu, stratejik, büyük ölçekli ve ülkenin gelişmesine katkı sağlayacak yatırımlara uzun vadeli ve düşük maliyetli finansman oluşturmayı hedefliyor.
Özel bütçeyle idare edilen devlet kurumlarının özelleştirilmesi, kamuya yeni kaynak sağlamayı öngörüyor.
Özel bütçeyle ticari amaçlı olarak işletilen kurumlar, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na bildirimde bulundukları takdirde satılabilecekler. Burada parantez içinde söylemek gerekir ki özel bütçeli idareler de hükümete aykırı karar içinde olamazlar.
Bu kapsama giren; "Atatürk Orman Çiftliği Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür Merkezi, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü, Spor Toto Teşkilat Başkanlığı, TRT, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, GAP Başkanlığı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, TÜBİTAK, Savunma Sanayii Müsteşarlığı" gibi bazı kuruluşlardır.
Ekonomi uzmanlarının genelde ve özelleştirme konusunda özelde iki endişesi bulunmaktadır :
1) Bir ekonomide mevcut olan kaynakların etkin kullanılması için özel ve sosyal fayda olarak toplam faydanın maksimize edilmesi gerekir. Bu da ancak ve ancak planlama ile yapılır. Yapılan dağınık uygulamalar eldeki kaynakların çarçur olmasına da sebep olabilir.
2) Özelleştirme halk için faydalı veya zararlı olabilir.
Özelleştirmede dikkat edilmesi gereken hususlar şunlar olmalıdır:
Tüketici refahının artırılması:
Özelleştirme yapılırken tüketici yararının iyi hesaplanması gerekir. Tüketiciye yansıyacak faydanın hesabı yapılırken özelleştirilecek kamu üretici birimi hakkında aşağıdaki soruların cevapları aranır:
* Özel girişimci, ürünü daha düşük fiyata üretecek mi? Bu ürün tüketiciye daha ucuza satılacak mı?
* Daha yüksek üretim elde edilecek mi?
* Daha iyi kalite ve ürün çeşidine ulaşılacak mı?
* Daha çok yenilik yapılabilecek mi?
* Özelleştirme önceki duruma göre, çalışanlara, üreticilere, ihracata ve vergi mükelleflerine ilave yarar sağlayacak mı?
Yukarıda saydığımız beş sorunun cevabı, özelleştirilecek kamu üretici birimi için olumlu olursa, bu takdirde, özelleştirme etkin yapılmış demektir. Ekonomide kaynak kullanımında etkinlik sağlanmış olacaktır. Ve topluma yararı olacaktır. Aksi takdirde özelleştirme yapmak toplumsal faydayı artırmayacağı gibi ayrıca hem kaynak dağılımında etkinlik bozulmuş olacak hem de tüketici için ve toplum için ortaya zarar çıkacaktır. 
Bugüne kadar Telekom, Et-Balık Kurumu ve benzer özelleştirmeden tüketici memnun mu? Bu soruya en iyi cevabı okuyucunun kendisi verir.
Özel­leş­tir­me­ler yo­luy­la Tür­ki­ye'nin en bü­yük ka­mu ku­ru­luş­la­rı sa­tıl­dı. Stra­te­jik öne­me sa­hip çok sa­yı­da­ki ku­ru­luş­ta ulus­la­ra­ra­sı şir­ket­ler söz sa­hi­bi ol­du.
2005'te TÜRK TE­LE­KO­M'­un yüz­de 55'i Arap ser­ma­ye­si Ojer Te­le­ko­m'­a, TÜP­RA­Ş'­ın yüz­de 51'i 4.1 mil­yar do­la­ra İn­gi­liz Shell- Koç or­tak­lı­ğı­na sa­tıl­dı. 2006'da PET­Kİ­M'­in yüz­de 51'i 2 mil­yar do­la­ra Azer So­ca­r'­a, TE­KE­L'­in 6 adet si­ga­ra fab­ri­ka­sı 1.7 mil­yar do­la­ra Hol­lan­da mer­kez­li Bri­tish&Ame­ri­can To­bac­co'ya sa­tıl­dı. TE­KE­L'­in iç­ki bö­lü­mü­nü 2003'te alan yer­li Mey, 3 yıl son­ra al­dı­ğı fi­ya­tın 2,5 ka­tı­na his­se­le­ri AB­D'­li fon TPG'­ye dev­ret­ti. Fon 5 yıl son­ra Me­y'­i özel­leş­tir­di­ği fi­ya­tın yak­la­şık 10 ka­tı fi­ya­ta İn­gi­liz Di­age­o şir­ke­ti­ne sat­tı.

MAALESEF ASLANPAYIYABANCIYATIRIMCILARIN OLDU !
TÜP­RA­Ş'­ın yüz­de 14.76'sı, THY'­nin yüz­de 26'sı, PET­Kİ­M'­in yüz­de 25'i, Halk Ban­ka­sı'nın yüz­de 17'si, Te­le­ko­m'­un yüz­de 9'u bor­sa­da ya­ban­cı ya­tı­rım­cı­la­ra sa­tıl­dı. Ay­rı­ca AKP hü­kü­me­ti dö­ne­min­de ka­mu­nun sa­hip ol­du­ğu li­man­lar, elek­trik da­ğı­tım şir­ket­le­ri, araç mu­aye­ne is­tas­yon­la­rı ve fab­ri­ka­lar özel­leş­tir­me iha­le­le­ri yo­luy­la ya­ban­cı­la­rın eli­ne geç­ti. Öte yan­dan, Ta­sar­ruf Mev­du­atı Si­gor­ta Fo­nu da el ko­nu­lan ban­ka­la­rın sa­hip­le­ri­ne ait şir­ket­le­ri de ya­ban­cı ya­tı­rım­cı­la­ra sat­tı. TEL­Sİ­M'­i İn­gi­liz­ler, Di­gi­tur­k'­ü iha­le­siz Ka­tar­lı­lar alır­ken, Fo­n'­un elin­deki rad­yo­lar, fab­ri­ka­lar vb. İş­let­me­ler ya­ban­cı ya­tı­rım­cı­la­rın ol­du.

BANKALARIN YARISI DA YABANCILARIN OLDU !

Son 13 yıl­da ya­ban­cı şir­ket­ler baş­ta ka­mu ku­ru­luş­la­rı ol­mak üze­re, fi­nans­tan ener­ji­ye, sağ­lık­tan eği­ti­me, pe­ra­ken­de­den gı­da­ya ka­dar birçok sek­tör­de ağır­lı­ğı­nı ar­tır­dı. Bankacılık sektörünün yüzde 50’si, sigortacılık sektörünün yüzde 70’i yabancı şirketlerin kontrolüne geçti. İlaç pa­za­rın­da ha­li ha­zır­da 106 ya­ban­cı şir­ket var ve pa­zar pay­la­rı yüz­de 70 dü­ze­yin­de. Akar­ya­kıt sek­tö­rün­de­ki ya­ban­cı­la­rın pa­yı yüz­de 65, do­ğal­gaz­da yüz­de 15 olur­ken, 2008'de sı­fır olan elek­trik pi­ya­sa­sın­da­ki ya­ban­cı ser­ma­ye pa­yı, ya­pı­lan özel­leş­tir­me­le­rin ar­dın­dan yüz­de 20 se­vi­ye­si­ne çık­tı.

Ekonomide kaynakların etkin kullanılması.
Prensip olarak, sosyal fayda ve sosyal maliyeti olan kamusal ve yarı kamusal mal ve hizmet üretimi fiyat açısından stratejik mal üreten doğal tekellerin  devlette olması, buna karşılık özel fayda ve maliyeti olan özel malların da piyasa tarafından üretilmesi halinde, toplam fayda maksimize edilmiş olur. Bu anlamda mülkiyeti devlette, bir anlamda özel mal ve hizmet üreten işletmelerin  özelleştirilmesi gerekir. Ancak alt yapı hizmetlerinin sosyal faydası daha yüksek olduğu için, özelleştirilmeleri yanlıştır.
 Sermayenin tabana yayılması.
Özelleştirmenin önemli bir fonksiyonu da ekonomik ve sosyal dayanışmaya katkısıdır. Bunun için özelleştirmenin blok satış yerine sermaye piyasasında halka açılması gerekir. Böyle olursa, sermaye de tabana yayılmış olur. 
Sonuç: Kamuyu KİTlerin yükünden kurtaralım derken elde edilen paranın yerli yerinde kullanılmayıp borçlara v.s sevk edilmesi, Kamunun para ihtiyacını karşılama ve bütçe açıklarını kapatma çalışmaları için  için özelleştirme yapmak, potansiyel imkanlarımızı bugünden çarçur etmek olur.
Sizlere eğrisiyle doğrusuyla hiçbir tarafı suçlamadan ülkemizde ki özelleştirmeler ile ilgili A’sından Z’sine kadar Özelleştirmede ne nedir? ne değildir? İlkesiyle sorunları anlattım.Bir sonraki yazı dizimde sizlerle olmaktan mutluluk duyarım.
Saygılar

Mustafa Kemal BEKTAŞ

KAYNAKLAR :
4.Türkiye Şeker Fabrikaları A.ş. www.turkseker.gov.tr
5.Tevfik GÜNGÖR Olayların içinden  Şeker fabrikalarında özelleştirme gene gündemde
6.Prof. Dr. Cihan DURA Özelleştirmenin Zararları Saymakla Bitmiyor.
10Mustafa Kemal Bektaş- Şu NBŞ Nişasta Bazlı Şeker Dedikleri
11.Etüd Araştırma Servisi Hakan KARAGÖZ Konya Ticaret Odası - Dünya ve Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları 2009
12.Başbakanlık D.P.T Başlangıcından Bu güne Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları (1984-1994)
13.Muzaffer DEMİRBAŞ Süleyman Demirel Ünv. -KAMU İktisadi Teşekküllerinin Özelleştirilmeleri