SOSYAL DEVLETİN
VATANDAŞININ SAĞLIĞINI KORUMADA ANAYASAL ZORUNLULUĞU VE AİLE HEKİMLERİNİN
PROBLEMLERİNDEN….
Anayasamızın 56 ncı
Maddesi der ki:
“A. Sağlık hizmetleri ve
çevrenin korunması
MADDE 56- Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin
hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde
gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla
sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu
ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları
denetleyerek yerine getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için
kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir. “
Anayasa böyle emretmektedir.
Peki devletin, vatandaşının hayatını, bedeni ve ruh
sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak asli görevi olduğu halde vatandaşının ayakta
kalmak için iş vermek, bulmak ta görevi değil midir?
Devlet olarak vatandaşına iş vermesi gerektiği, yetersiz
kaldığı halde, işsizliği önleyemediği gibi ek masrafları, katkı paylarını vatandaşından
istemesi, bu masrafları yüklemesi hangi sosyal devlet onuru ile ve nasıl izah
edebiliriz ? Hükümetler işine geldiği gibi hareket etmektedirler. Bir taraftan
katkı payları istemesi yardım paketleri v.s dağıtması, diğer taraftan da kendi
işsizimiz yetmez gibi dış göçleri de (Suriye, Irak v.s göç le gelenler) ülkeye kabul etmesi, kaynakların heba olmasına
neden olunması yada vatandaşına hizmet ettiğini savunması ne kadar sosyal devlet anlayışı ile bağdaşmaktadır? Biz
Avrupa ülkelerinden daha mı zenginiz? Onlar bu göçmenlerdeki en elit göçü kabul
ederek bize eğitimsiz göçü kabul etmek kalmıştır.
1980 sonrasında refah devletinin tasfiye süreci ve
iktisat politikalarındaki değişimle beraber, hem gelişmiş hem de gelişmekte
olan ülkelerin sağlık hizmetlerinde neoliberal uygulamaların hız kazandığı görülmektedir.
Neoliberalizme dayanan sağlık reformlarında öne çıkan ilk uygulamalar, sağlık
hizmetleri alanında devletin küçültülmesi yönünde olmuştur. Sağlık
harcamalarının sürekli artışı karşısında kamu kaynakları ciddi biçimde
sınırlandırılmıştır. Bu yüzden maliyetlerin azaltılması ve ek kaynak
yaratılması öncelikli stratejiler haline gelmiştir
Maliyetlerin azaltılmasına yönelik stratejiler, temel
olarak sağlık hizmetlerine ait arz ve talep miktarlarını etkilemek üzere
tasarlanmıştır. Talebi etkilemek üzere sağlık güvence paketlerinin
daraltılması, kullanıcı ödentileri; arzı etkilemek üzere yatak sayısını, yatış
sürelerini, personel sayısını sınırlayan, global bütçeleme gibi sağlık
harcamalarını belli sınırın üstüne çıkmayacak şekilde planlayan, hizmet büyüklüğünü
ve maliyeti kontrol etmeye yönelik uygulamalara başvurulmuştur Bu uygulamalar
içinde kullanıcı ödentileri ve katkı payı gibi yöntemlerle kamu sağlık
harcamalarının maliyetinin vatandaşlarca paylaşımı sağlanmaktadır. Böylece
cepten ödemelerle ek kaynak yaratılmaktadır. Sağlık reformlarında öne çıkan
ikinci uygulama ise özelleştirmedir.
Bu tür politikalar özünde anayasanın ve sosyal devlet
ilkelerine de aykırıdır. Gel gelelim politikacılarımız vatandaşına hizmet
ettiği pişkinliği ile bu yapılan muameleleri öve öve bitirememekte, adeta
yolunacak kaz gibi kanunlarla, uygulamalarla vatandaşını yolmaktalar. Bunun adı
hizmet midir sizce? Kendilerine ait harcamalarda hiçbir kesintiye gitmezlerken
vatandaşlara olan hizmetlerde vatandaşının cebine el atmaları ne kadar ahlaki
bir davranış olabilir?
Devlet kendine ve yöneticilerine olan harcamalarında,
borçlanmada büyürken, onda bir sıkıntı görmezlerken geleceğinin teminatı vatandaşlarına ve
çocuklarına olan hizmetlerde meblağsal olarak küçülmekte pamuk eller cebe diyebilmektedir. İyi de hangi pamuk el
hangi cebe? Vatandaşların cebinde para mı kaldı ki? Vatandaş cebine el atsın! Hizmetleri
verirken kaşıkla verdiği hizmetlerden kepçe ile adeta geri almaktadır.
Akıllı devletler önce sağlık sistemini tesis edip,
vatandaşını sağlıklı yetiştirmeyi hedef edinirken bizde bu çarklar tersinden dönmektedir. Geleceğe sağlıklı
nesillerini aktaran milletler dünya ülkeleri arasında en söz sahibi olacak
ülkelerdir.
Devlet
hem vatandaşını koruyamadığı gibi hem de çalışanını da mağdur etmektedir. İşte
bunlardan birisi de Aile hekimleriydi. Dün bir kısmını buradan yazmıştım. Şimdi
kaldığımız yerden devam edelim.
Sağlık Hekimlerimizin en fazla maruz
kalacağı problemlerden biriside güvenlikleridir. Toplumumuzda çoğunluk
psikolojik bozukluluklar, şizofrenik paranoyak hastalar ile uyuşturucu
müptelası olanlarda düşünüldüğünde aile hekimlerimizin ne güç şartlar içinde
çalıştıklarını anlamakta zorluk çekmeyiz. Aynı şekilde usulsüz muayene, reçete isteklerinde,
raporlarda veya suiistimal düzeyindeki
yasaların uygun görmediği ve SGK‘ nın onay vermediği, reçete/reçete
işlemlerinde ısrarcı olan yada zora
dayalı taleplerde bulunan hizmet alıcılarının yaratabileceği fiziksel/sözel
şiddet-darp-cebir vb. gibi tavırlarda, bunların önlenmesi ve caydırıcılığı için,
kadrolu -teçhizatlı güvenlik görevlilerinin görevlendirilmesi gerekmektedir. Bu
tür olaylara karşı en ağır ceza uygulanmak üzere aile hekimleri ceza hukuki
şartları ile korunmalıdır. Aynı zamanda da muayene hizmeti alan hastalarda
hekimin kötü davranışlarına göre durumları aynı yasalarla korunmalıdır.
Yine bu sorunlardan birisi de evde bakım muayene
hizmetleri konusun da da kimi vatandaşların nüfuzunu kullanarak temaruza
neden olduğudur. Örnekleme yoluyla daha sonra neredeyse her eve bir hekim usulüne
dönüşecek bu uygulama hakkında gerekli tedbirler alınmadığı takdirde aile
hekimleri sık sık sıkıntıya düşmektedirler.
Yine farklı yerlerden turizm, gezi v.s kapsamında aile
hekimliklerinde misafir hastalar için belli bir yükseltilmiş katsayı oranı
uygulanarak, çoğu hekimin angarya olarak nitelendirilebilecek yüklerinden dolayı,
emeklerinin karşılığınıalmasının sağlandığında buna paralel olarak sağlık
hizmetlerinden randıman alınması sağlanabilecektir.
Yine aile hekimlerine kanun yönetmelik ve emir gereği
bazı ilaçların yazılmasında kısıtlamalar koymak hekimlik icrasının ifasında ve de
hasta hakları konusunda en sık karşılaşan sorunlardan birisidir.
Devlet hastanelerindeki en büyük problemlerden birisi
olan aşırı hasta yoğunluğunu azaltmak için Sağlık Bakanlığı nihayet harekete
geçti. Bakanlık, acil durumlar veya kronik hastalıklar hariç, aile hekimine
başvurmadan hastaneye gidilmemesi için çalışma başlattı. Bu kapsamda, bir
şikayeti olan vatandaş önce aile hekimine görünecek. Eğer doktor gerek görürse,
hastasını hastaneye yönlendirecek. Bu yöntem ile hem hastaneler daha verimli
çalışacak, hem de sağlık için harcanan maliyetler düşürülecek. Öte yandan bu
uygulama için 4 pilot il belirlendi. İlk olarak Bartın, Malatya, Edirne ve
İstanbul'un Silivri ilçesinde test edilecek.
Bakanlık yetkilileri,
gerekli durumlarda Aile Sağlığı Merkezlerinde bir uzman bulundurulacağını bütün ülkede hayata
geçirilecek bu uygulamaya aslında geç kalınmıştır. Birinci kademe Sağlık
hizmetleri iyi desteklenirse kaynaklarımızdaki savurganlık azalacaktır. Ancak
tek çekincem tüm ülkeye yaygın hale bu uygulama getirileceğinden dolayı pilot
bölgelerde hastalar iyi elimine edilememesi durumunda hastalar büyük sıkıntı
yaşayabilecektir. Bir çok hastane ortamında tedavi görmesi gereken hastalar bu
elemine yapılmasında keyfi tutum ve davranışlarla hareket edilirse hastaların sağlıklarını
tamamen kaybedebileceği yada artabileceği yönündedir. Mesela kalp hastalıkları
yada beyin sinir sistemindeki rahatsızlıklar durumunda zamana karşı yarış
meselesinden hasta ciddi zarar görebilecektir, buradaki hekimler sevk edip
etmeme konusunda riske atılacaktır. Yada risk almak istemeyecek bu nedenle sık
sık bu sevki konusunda üst makamlarla ihtilafa düşebileceklerdir. Eğer hasta 2.
basamağa gitmeyi kafaya koymuşsa aile hekimi tıbbi gerekçe görmese dahi sevk
etme isteğine fazla direnemeyeceği de unutulmamalıdır. Aksi takdirde kaydını
aldırarak hekimin hasta gelirinin düşeceği unutulmamalıdır. Yurttaşların
şımartılmış olması ve de hasta hakları gereği hastanın istediği hekimi seçmesi
hakkı bir çok yasal tedbiri işlevsiz kılacaktır. Ülkemizde neredeyse kişiye
özel kanun, yasa çıktığından dolayı kalıcı ve bir daha bozulmayacak derecede populist
politikalardan uzak mevzuat hükmü getirilmelidir. Bu habere en çok uzmanlar
sevinse de, performansa yönelik görev gereği bir süre sonra hastanelerde görev
azalımı dolayısıyla çarklar tersinden işleme başlayacağından bu kez de uzman
doktorların ağlamaklı hallerinden dolayı bu kez de karmaşa çıkabileceği de
düşünülmelidir. Kendi kanımca en doğru olanının Devlet hastanelerinden
üniversite hastanelerine sevklerde bu usulün kullanım zorunluluğu olmalıdır
diye düşünmekteyim.
Yarın kaldığımız yerden devam etmek üzere saygılar…
Mustafa Kemal Bektaş
KAYNAKLAR:
Deloitte Sağlık Çözümleri Merkezi -
Sağlık ve İlaç Sektörü 2020 Öngörüleri
Prof.Dr. Paşa Göktaş -
Türkiye’de sağlık sisteminin temel sorunları
Harun KIRILMAZ Sağlık Bakanlığı,
Ankara - Sağlık Sisteminin Sorunları ve Bilgi Teknolojileri
Prof.Dr. Paşa Göktaş -
Türkiye’nin sağlık sorunları ne tür bir sağlık bakanını gerekli kılıyor?
Prof.Dr. Paşa Göktaş -
Sağlık sisteminin temel sorunları sürüyor
Dr.İlhan Korkmaz. Ataevler A.S.M
Nilüfer-BURSA – Aile hekimlerinin Sorunları
Dr. Nuri Seha Yüksel – Aile Hekimliği
2016
Yrd. Doç. Dr.Yasemin Mamur Işıkçı –
Bir Kamu Politikası: Sağlık Politikasında Dönüşüm
Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları
Derneği (OHSAD) – Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları
Havva Öztürk Acıbadem Hastanesi
- Hastanelerde İşe Yeni Başlayan
Hemşirelerin Sorunları
Murat Tuzcu - Net Gazetesi
Hastanelerdeki sorunlar ve çözümleri
Dr. Ensar DURMUŞ - Acil Sağlık
Sisteminin Sorunları
Öğrt. Gör. Aysun Yılmaztürk -
Türkiye’de Sağlık Reformlarının Tarihsel Gelişimi ve Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nın Küresel Niteliğinin Değerlendirilmesi
Mustafa Kemal Bektaş - Ülkemizde İç
ve Dış Gelir kaynaklarında Savurganlık, Belediyelerin Düzensiz Harcamaları ve
Ekonomide ki Kara delikler,