14 Mayıs 2018 Pazartesi

SOSYAL DEVLETİN VATANDAŞININ SAĞLIĞINI KORUMADA ANAYASAL ZORUNLULUĞU VE AİLE HEKİMLERİNİN PROBLEMLERİNDEN…. Anayasamızın 56 ncı Maddesi der ki: “A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması MADDE 56- Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.

SOSYAL DEVLETİN VATANDAŞININ SAĞLIĞINI KORUMADA ANAYASAL ZORUNLULUĞU VE AİLE HEKİMLERİNİN PROBLEMLERİNDEN….


Anayasamızın 56 ncı Maddesi der ki:
A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması
MADDE 56- Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.

 Anayasa böyle emretmektedir.
Peki devletin, vatandaşının hayatını, bedeni ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak asli görevi olduğu halde vatandaşının ayakta kalmak için iş vermek, bulmak ta görevi değil midir?
Devlet olarak vatandaşına iş vermesi gerektiği, yetersiz kaldığı halde, işsizliği önleyemediği gibi  ek masrafları, katkı paylarını vatandaşından istemesi, bu masrafları yüklemesi hangi  sosyal devlet onuru ile ve nasıl izah edebiliriz ? Hükümetler işine geldiği gibi hareket etmektedirler. Bir taraftan katkı payları istemesi yardım paketleri v.s dağıtması, diğer taraftan da kendi işsizimiz yetmez gibi dış göçleri de (Suriye, Irak v.s göç le gelenler)  ülkeye kabul etmesi, kaynakların heba olmasına neden olunması yada vatandaşına hizmet ettiğini savunması ne kadar  sosyal devlet anlayışı ile bağdaşmaktadır? Biz Avrupa ülkelerinden daha mı zenginiz? Onlar bu göçmenlerdeki en elit göçü kabul ederek bize eğitimsiz göçü kabul etmek kalmıştır.

1980 sonrasında refah devletinin tasfiye süreci ve iktisat politikalarındaki değişimle beraber, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin sağlık hizmetlerinde neoliberal uygulamaların hız kazandığı görülmektedir. Neoliberalizme dayanan sağlık reformlarında öne çıkan ilk uygulamalar, sağlık hizmetleri alanında devletin küçültülmesi yönünde olmuştur. Sağlık harcamalarının sürekli artışı karşısında kamu kaynakları ciddi biçimde sınırlandırılmıştır. Bu yüzden maliyetlerin azaltılması ve ek kaynak yaratılması öncelikli stratejiler haline gelmiştir

Maliyetlerin azaltılmasına yönelik stratejiler, temel olarak sağlık hizmetlerine ait arz ve talep miktarlarını etkilemek üzere tasarlanmıştır. Talebi etkilemek üzere sağlık güvence paketlerinin daraltılması, kullanıcı ödentileri; arzı etkilemek üzere yatak sayısını, yatış sürelerini, personel sayısını sınırlayan, global bütçeleme gibi sağlık harcamalarını belli sınırın üstüne çıkmayacak şekilde planlayan, hizmet büyüklüğünü ve maliyeti kontrol etmeye yönelik uygulamalara başvurulmuştur Bu uygulamalar içinde kullanıcı ödentileri ve katkı payı gibi yöntemlerle kamu sağlık harcamalarının maliyetinin vatandaşlarca paylaşımı sağlanmaktadır. Böylece cepten ödemelerle ek kaynak yaratılmaktadır. Sağlık reformlarında öne çıkan ikinci uygulama ise özelleştirmedir.
Bu tür politikalar özünde anayasanın ve sosyal devlet ilkelerine de aykırıdır. Gel gelelim politikacılarımız vatandaşına hizmet ettiği pişkinliği ile bu yapılan muameleleri öve öve bitirememekte, adeta yolunacak kaz gibi kanunlarla, uygulamalarla vatandaşını yolmaktalar. Bunun adı hizmet midir sizce? Kendilerine ait harcamalarda hiçbir kesintiye gitmezlerken vatandaşlara olan hizmetlerde vatandaşının cebine el atmaları ne kadar ahlaki bir davranış olabilir?

Devlet kendine ve yöneticilerine olan harcamalarında, borçlanmada büyürken, onda bir sıkıntı görmezlerken  geleceğinin teminatı vatandaşlarına ve çocuklarına olan hizmetlerde meblağsal olarak küçülmekte pamuk eller   cebe diyebilmektedir. İyi de hangi pamuk el hangi cebe? Vatandaşların cebinde para mı kaldı ki? Vatandaş cebine el atsın! Hizmetleri verirken kaşıkla verdiği hizmetlerden kepçe ile adeta geri almaktadır.
Akıllı devletler önce sağlık sistemini tesis edip, vatandaşını sağlıklı yetiştirmeyi hedef edinirken bizde bu çarklar  tersinden dönmektedir. Geleceğe sağlıklı nesillerini aktaran milletler dünya ülkeleri arasında en söz sahibi olacak ülkelerdir.
Devlet hem vatandaşını koruyamadığı gibi hem de çalışanını da mağdur etmektedir. İşte bunlardan birisi de Aile hekimleriydi. Dün bir kısmını buradan yazmıştım. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.

Sağlık Hekimlerimizin en fazla maruz kalacağı problemlerden biriside güvenlikleridir. Toplumumuzda çoğunluk psikolojik bozukluluklar, şizofrenik paranoyak hastalar ile uyuşturucu müptelası olanlarda düşünüldüğünde aile hekimlerimizin ne güç şartlar içinde çalıştıklarını anlamakta zorluk çekmeyiz. Aynı şekilde usulsüz muayene, reçete isteklerinde, raporlarda veya  suiistimal düzeyindeki yasaların uygun görmediği ve SGK‘ nın onay vermediği, reçete/reçete işlemlerinde ısrarcı olan yada  zora dayalı taleplerde bulunan hizmet alıcılarının yaratabileceği fiziksel/sözel şiddet-darp-cebir vb. gibi tavırlarda, bunların önlenmesi ve caydırıcılığı için, kadrolu -teçhizatlı güvenlik görevlilerinin görevlendirilmesi gerekmektedir. Bu tür olaylara karşı en ağır ceza uygulanmak üzere aile hekimleri ceza hukuki şartları ile korunmalıdır. Aynı zamanda da muayene hizmeti alan hastalarda hekimin kötü davranışlarına göre durumları aynı yasalarla korunmalıdır.

Yine bu sorunlardan birisi de evde bakım muayene hizmetleri konusun da da kimi vatandaşların nüfuzunu kullanarak temaruza neden olduğudur. Örnekleme yoluyla daha sonra neredeyse her eve bir hekim usulüne dönüşecek bu uygulama hakkında gerekli tedbirler alınmadığı takdirde aile hekimleri sık sık sıkıntıya düşmektedirler.

Yine farklı yerlerden turizm, gezi v.s kapsamında aile hekimliklerinde misafir hastalar için belli bir yükseltilmiş katsayı oranı uygulanarak, çoğu hekimin angarya olarak nitelendirilebilecek yüklerinden dolayı, emeklerinin karşılığınıalmasının sağlandığında buna paralel olarak sağlık hizmetlerinden randıman alınması sağlanabilecektir.

Yine aile hekimlerine kanun yönetmelik ve emir gereği bazı ilaçların yazılmasında kısıtlamalar koymak hekimlik icrasının ifasında ve de hasta hakları konusunda en sık karşılaşan sorunlardan birisidir.

Devlet hastanelerindeki en büyük problemlerden birisi olan aşırı hasta yoğunluğunu azaltmak için Sağlık Bakanlığı nihayet harekete geçti. Bakanlık, acil durumlar veya kronik hastalıklar hariç, aile hekimine başvurmadan hastaneye gidilmemesi için çalışma başlattı. Bu kapsamda, bir şikayeti olan vatandaş önce aile hekimine görünecek. Eğer doktor gerek görürse, hastasını hastaneye yönlendirecek. Bu yöntem ile hem hastaneler daha verimli çalışacak, hem de sağlık için harcanan maliyetler düşürülecek. Öte yandan bu uygulama için 4 pilot il belirlendi. İlk olarak Bartın, Malatya, Edirne ve İstanbul'un Silivri ilçesinde test edilecek.

Bakanlık yetkilileri, gerekli durumlarda Aile Sağlığı Merkezlerinde bir uzman bulundurulacağını bütün ülkede hayata geçirilecek bu uygulamaya aslında geç kalınmıştır. Birinci kademe Sağlık hizmetleri iyi desteklenirse kaynaklarımızdaki savurganlık azalacaktır. Ancak tek çekincem tüm ülkeye yaygın hale bu uygulama getirileceğinden dolayı pilot bölgelerde hastalar iyi elimine edilememesi durumunda hastalar büyük sıkıntı yaşayabilecektir. Bir çok hastane ortamında tedavi görmesi gereken hastalar bu elemine yapılmasında keyfi tutum ve davranışlarla hareket edilirse hastaların sağlıklarını tamamen kaybedebileceği yada artabileceği yönündedir. Mesela kalp hastalıkları yada beyin sinir sistemindeki rahatsızlıklar durumunda zamana karşı yarış meselesinden hasta ciddi zarar görebilecektir, buradaki hekimler sevk edip etmeme konusunda riske atılacaktır. Yada risk almak istemeyecek bu nedenle sık sık bu sevki konusunda üst makamlarla ihtilafa düşebileceklerdir. Eğer hasta 2. basamağa gitmeyi kafaya koymuşsa aile hekimi tıbbi gerekçe görmese dahi sevk etme isteğine fazla direnemeyeceği de unutulmamalıdır. Aksi takdirde kaydını aldırarak hekimin hasta gelirinin düşeceği unutulmamalıdır. Yurttaşların şımartılmış olması ve de hasta hakları gereği hastanın istediği hekimi seçmesi hakkı bir çok yasal tedbiri işlevsiz kılacaktır. Ülkemizde neredeyse kişiye özel kanun, yasa çıktığından dolayı kalıcı ve bir daha bozulmayacak derecede populist politikalardan uzak mevzuat hükmü getirilmelidir. Bu habere en çok uzmanlar sevinse de, performansa yönelik görev gereği bir süre sonra hastanelerde görev azalımı dolayısıyla çarklar tersinden işleme başlayacağından bu kez de uzman doktorların ağlamaklı hallerinden dolayı bu kez de karmaşa çıkabileceği de düşünülmelidir. Kendi kanımca en doğru olanının Devlet hastanelerinden üniversite hastanelerine sevklerde bu usulün kullanım zorunluluğu olmalıdır diye düşünmekteyim.
Yarın kaldığımız yerden devam etmek üzere saygılar…

Mustafa Kemal Bektaş


KAYNAKLAR:
Deloitte Sağlık Çözümleri Merkezi - Sağlık ve İlaç Sektörü 2020 Öngörüleri
Prof.Dr. Paşa Göktaş - Türkiye’de sağlık sisteminin temel sorunları
Harun KIRILMAZ Sağlık Bakanlığı, Ankara - Sağlık Sisteminin Sorunları ve Bilgi Teknolojileri
Prof.Dr. Paşa Göktaş - Türkiye’nin sağlık sorunları ne tür bir sağlık bakanını gerekli kılıyor?
Prof.Dr. Paşa Göktaş - Sağlık sisteminin temel sorunları sürüyor
Dr.İlhan Korkmaz. Ataevler A.S.M Nilüfer-BURSA – Aile hekimlerinin Sorunları
Dr. Nuri Seha Yüksel – Aile Hekimliği 2016
Yrd. Doç. Dr.Yasemin Mamur Işıkçı – Bir Kamu Politikası: Sağlık Politikasında Dönüşüm
Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) – Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları
Havva Öztürk Acıbadem Hastanesi -  Hastanelerde İşe Yeni Başlayan Hemşirelerin Sorunları
Murat Tuzcu - Net Gazetesi Hastanelerdeki sorunlar ve çözümleri
Dr. Ensar DURMUŞ - Acil Sağlık Sisteminin Sorunları
Öğrt. Gör. Aysun Yılmaztürk - Türkiye’de Sağlık Reformlarının Tarihsel Gelişimi ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın Küresel Niteliğinin Değerlendirilmesi

Mustafa Kemal Bektaş - Ülkemizde İç ve Dış Gelir kaynaklarında Savurganlık, Belediyelerin Düzensiz Harcamaları ve Ekonomide ki Kara delikler,

12 Mayıs 2018 Cumartesi

http://www.samsunhaber.com.tr/imfye-su-anda-borc-sifir-ancak-dunya-bankasi-avrupa-yatirim-bankasi-gibi-kuruluslara-borc-tutari-2016-nisan-sonu-itibariyle-15-milyar-997-milyon-dolar-seviyesindeydi-yani-borcu-borcla-oteledik-makale,137.html

http://www.samsunhaber.com.tr/imfye-su-anda-borc-sifir-ancak-dunya-bankasi-avrupa-yatirim-bankasi-gibi-kuruluslara-borc-tutari-2016-nisan-sonu-itibariyle-15-milyar-997-milyon-dolar-seviyesindeydi-yani-borcu-borcla-oteledik-makale,137.html

UNUTTUKLARIMIZDAN HATIRLAMAYA BAŞLAYALIM...ŞU İ.M.F MESELESİ.. İ.M.F’YE BORÇ VERDİK Mİ? VERMEKDİK Mİ? BUNCA İÇ VE DIŞ BORÇ NASIL OLUŞTU? Geçtiğimiz aylarda televizyon ekranlarında haberleri izlerken gözüm bir habere takılmıştı. Haberde Ülkemizin İ.M.F’ye borç para verdiği söyleniyordu. Konunun özünü az çok biliyordum ama yine de araştırma yapmak ihtiyacı hissettim. Önce İ.M.F nedir onu tanıyalım: IMF (International Monetary Fund); uluslararası para fonu anlamına gelir ve uluslararası mali sistemin işleyişini düzenler. 1944 yılında ABD’nin Bretton Woods kasabasında kurulmuş olan ve 1947 yılında fiilen çalışmaya başlayan uluslararası para alış veriş organizasyondur. IMF’nin kredileri, bilinenin aksine az miktardadır. Ancak buna rağmen ülkeler IMF’den kredi almak isterler.

UNUTTUKLARIMIZDAN HATIRLAMAYA BAŞLAYALIM...ŞU İ.M.F MESELESİ.. İ.M.F’YE BORÇ VERDİK Mİ? VERMEKDİK Mİ? BUNCA İÇ VE DIŞ BORÇ NASIL OLUŞTU?


Geçtiğimiz aylarda televizyon ekranlarında haberleri izlerken gözüm bir habere takılmıştı. Haberde Ülkemizin İ.M.F’ye borç para  verdiği söyleniyordu. Konunun özünü az çok biliyordum ama yine de araştırma yapmak ihtiyacı hissettim.
Önce İ.M.F nedir onu tanıyalım:
IMF (International Monetary Fund); uluslararası para fonu anlamına gelir ve uluslararası mali sistemin işleyişini düzenler. 1944 yılında ABD’nin Bretton Woods kasabasında kurulmuş olan ve 1947 yılında fiilen çalışmaya başlayan uluslararası para alış veriş organizasyondur.
IMF’nin kredileri, bilinenin aksine az miktardadır. Ancak buna rağmen ülkeler IMF’den kredi almak isterler. Çünkü IMF’nin bir ülkeye kredi veriyor olması demek; diğer ülkelerinde o ülkeye karşı rahatlıkla borç verecekleri anlamına gelir. Bu aşamada IMF ülkeler için bir yeşil ışık anlamı taşır. Yalnız IMF’den her istediğimiz zaman, her ihtiyaç anında borç isteyemeyiz. IMF’den borç almak için durdurulamaz bir ödemeler bilançosu açığı olmalıdır.
Uluslararası mali düzeni sağlamak amacıyla, ödemeler bilançosu açığı olan ülkelere kısa vadeli bazen de uzun vadeli kredi imkanı sağlamak için kurulmuştur. Ülkelerin kur politikalarını gözetler, Ülkelerin ticari bankalara ya da resmi kurumlara olan borçlarını ödeyememeleri halinde, taraflar arasında ara buluculuk görevi yapar. Ülkeleri daha liberal bir kambiyo ve dış ticaret rejimi uygulamaya özendirir. Ülkelere teknik yardım sağlar.
IMF’nin işleyişine bakacak olursak; öncelikle IMF’ye üye olan ülke için bir kota belirlenir. Kota belirlenirken ülkenin yurt içi hasılası ve dış ticaret hacmi baz alınır.
IMF, bir yandan kendi giderlerini karşılamak bir yandan da üye ülkelere destek vermek için kullandığı kaynakları başlıca iki şekilde sağlıyor: Kota sistemi ve Borçlanma. Borçlanma da iki şekilde yapılıyor: Çok taraflı borçlanma, iki taraflı borçlanma.
Kota Sistemine gelince :
IMF’ye üye olan her ülke, ekonomik gücüyle orantılı olarak bir formüle göre hesaplanan ve adına kota denilen bir katılım payını ödemekle yükümlü. Kota, anonim şirketlerdeki sermaye payına benziyor. Kota, üye ülkenin IMF Guvernörler Kurulundaki (anonim şirketlerdeki pay sahipleri genel kuruluna benzer) oy oranını, IMF İcra Direktörleri Kurulundaki (anonim şirketlerdeki yönetim kuruluna benzer) temsil şeklini, SDR (IMF’nin rezerv parası) kullanım limitini ve IMF desteğine ihtiyacı olduğunda alabileceği desteğin miktarını belirlemekte ölçü olarak alınıyor. Üye ülkeler kotalarının dörtte birini USD, Euro, Yuan, Yen, Sterlin gibi rezerv paralardan birisi ya da SDR ile dörtte üçünü ise kendi paralarıyla ödemek durumundalar. Kotalar her 5 yılda bir revize edilerek artırılıyor ve ülkeler artan kısmı aynı kurallar içinde ödüyorlar. IMF kotalarının toplamı bugün itibariyle 671 milyar USD tutarındadır. Türkiye’nin kotası 6.572 milyon USD’dir.
Altın Varlığının Satışı :
IMF’nin sahip olduğu altın varlığı, üye ülke kotalarının dörtte birinin altınla ödenmesi zorunluluğundan gelen birikimle sağlanmış bulunuyor. IMF, küresel krizin yarattığı kaynak sıkıntısını aşabilmek için altın varlığının 403 metrik tonluk kısmını 2009 – 2010 yıllarını kapsayan dönemde parça parça satarak paraya çevirdi. IMF, halen, bugünkü değeri yaklaşık 115 milyar USD eden 2.814 metrik ton altına sahip bulunuyor.
Borçlanma :
IMF’nin işlemleri için kotalar yetmediğinden IMF borçlanmaya da gidiyor. Bu borçlanmalar çok taraflı ve iki taraflı antlaşmalarla yapılıyor. Çok taraflı borçlanmalar başlıca iki düzenleme çerçevesinde yürütülüyor: Genel Borçlanma Antlaşması (GAB) ve Yeni Borçlanma Antlaşması (NAB.) Bu antlaşmalarda IMF, üyesi olan ülkelerden borç alıyor. Bunlara ek olarak IMF, küresel kriz sonrasında yine üyesi olan ve GAB Antlaşmasına taraf olan bazı ülkelerden iki taraflı antlaşmalarla da borç almaya başlamış bulunuyor.     
Küresel krizle birlikte ekonomiler sıkıntıya düşüp IMF’nin kapısını çalınca IMF kaynak sıkıntısına düştü ve GAB’ın yanında yeni bir borçlanma antlaşması yapma kararı aldı. Bu karar çerçevesinde başta G20 ülkeleri olmak üzere çeşitli ülkelere başvurdu. Türkiye de başvurulan ülkelerden birisiydi ve yetkililer Türkiye’nin bu çerçevede IMF’ye 5 milyar USD tutarında borç verebileceğini belirttiler. Sonraki gelişmelerde IMF, bu yeni borçlanma antlaşmasını (NAB) hazırladı ve çeşitli ülkelerden borç aldı.
Türkiye IMF’ye Borç Verdi mi?
IMF’nin borç antlaşmalarına (GAB ve NAB) baktığımızda her iki antlaşma listesini incelerseniz  bu listede Türkiye’nin yer almadığını görüyoruz. Küresel kriz sonrasında GAB Antlaşmasındaki taahhütlerin krizin yarattığı sıkıntıları aşmaya yetmeyeceğini gören IMF, NAB Antlaşması hazırlığına girmiş ve çeşitli ülkelere o arada Türkiye’ye de başvurmuş, Türkiye, IMF’ye borç vereceğini taahhüt etmiş ancak IMF NAB Antlaşmasına Türkiye’yi katmamış ve dolayısıyla Türkiye’den borç almamıştır. Türkiye sadece taahhüt etmiştir. Taahhüt edipte taahhütünü yerine getirmeyen bir çok ülkenin mevcut olduğunu unutmamak gerek. Burada şu soruyu da sormamız gerekmez mi? IMF‘ye 3 yıldır 5 milyar dolar borç vereceği dile getirilen Türkiye, yurt dışından niye borçlanmaya devam ediyor ? Sıcak para bulmak için, fonlarla,v.s sıcak parayı çekmek, borçlarını döndermek için sıcak parayı  bulacağım diye uğraşıyor? Madem her şey yolunda neden her zaman seçim gündeme gelse seçimler zamanında yapılacaktır derken şimdi 1 seneden fazla zaman öne alındı?
IMF‘ye 3 yıldır 5 milyar dolar borç vereceği dile getirilen Türkiye, yurt dışından borçlanmaya devam ediyor. Hükümet iktidara geldiğinde 129 milyar dolar olan Türkiye‘nin dış borcu şimdi 403 milyar doları geçti. Türkiye‘nin IMF‘ye olan borçlarını da yurt dışından sağladığı kredilerle ödediği ortaya çıktı.Türkiye, yurt dışından kaynak arayışlarını sürdürüyor. Avrupa Yatırım Bankası 2016 yılı için sanırım Türkiye‘ye 2,5 milyar euro kredi verdi. Avrupa Yatırım Bankası 2015 de de Türkiye‘ye 2,3 milyar euro finansman sağlamıştı. Bu finansmanın yaklaşık yüzde 40‘ı küçük ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ), yüzde 25‘i kamu altyapı, enerji çevre projelerine ayrılırken, geri kalanı ise şirketlere, özel sermaye fonlarına ve İller Bankası üzerinden veya doğrudan yerel yönetimlere kullandırıldı.
Türkiye, Avrupa Yatırım Bankası gibi Dünya Bankası‘ndan da kredi alıyor. 2012-2016 dönemini kapsayan son Dünya Bankası-Türkiye Ülke İşbirliği Stratejisi kapsamında 10 milyar dolar düzeyinde bir finansman sağlandığı yönünde. Dünya Bankası‘ndan 2012-2015 döneminde 9,2 milyar dolar finansman sağlandı. Türkiye geri ödenmemiş kredi bakiyesi itibariyle Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası‘nın (IBRD) altıncı en büyük müşterisi konumunda. Türkiye, yaklaşık 4,3 milyar dolarlık portföyü ile Uluslararası Finans Kurumu‘nun ülkeler bazındaki risk toplamı bakımından üçüncü sırada yer alıyor.
IMF‘ye şu anda borç sıfır ancak Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası gibi kuruluşlara borç tutarı 2016 nisan sonu itibariyle 15 milyar 997 milyon dolar seviyesindeydi. Yani borcu borçla öteledik. Devletin başka devlet kuruluşlarından kullandığı toplam kredi borcu ise nisan sonu 24 milyar 446 milyon dolar.
MHP Samsun Milletvekili Erhan Usta, Türkiye‘nin toplam dış borcunun 403 milyar doları geçtiğini söyledi. Hükümetin ?IMF‘ye borç ödedik, borcumuz yok? söylemini eleştiren Usta, ?IMF‘ye ödediğimiz borcu kendi gelirimizden değil, Londra piyasasından, Tokyo piyasasından, Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası‘ndan borçlanıp ödedik. Diğer türlü bizim kendi gelirimizle ödemiş olsaydık dış borcumuzun azalmış olması lazımdı.? dedi.
Usta, dış borçların bu hükümet döneminde yaklaşık 273 milyar dolar arttığının altını çizdi. Bu hükümet döneminde Türkiye‘nin 468 milyar dolar cari açık verdiğini hatırlatan Usta, şunları söyledi:  ?Yani bizim dengelerimiz 468 milyar açık verdi. 468 milyar biz yabancıların kaynağını kullandık. Ya bunun karşılığında malımızı, mülkümüzü, taşımızı, toprağımızı sattık. Bu dönemde 30 milyar dolarlık gayrimenkul satışı var, tesis satışları var ayrıca. Gıda sektöründeki, tesisleri enerji tesislerini sattık. Bankalarımızı sattık. Onun haricinde de yaklaşık 273 milyar dolar da borcumuz arttı.?Ülkeye 300 milyar kaynak girmiş. Ülkenin Merkez Bankası‘nın kasasında 26 milyar dolar para var. Bu kadar borç alınmış, bu kadar borç alınınca vatandaşın gelirinin artması lazım. 2007 yılında kişi başına düşen milli gelir 9 bin 247 dolar. 2015‘te bu rakam 9 bin 261 dolar. Nerede bu alınan paralar? Turizm sıkıntıda, demir-çelik sıkıntıda, gıda ve tekstilde iflas ertelemeler artıyor. İşten çıkarmalar arttı. İşsizlik çift hanelere geldi yerleşti. Her 5 kişiden biri işsiz. 2002‘de dünya sıralamasında ekonomi olarak ne isek şimdi de aynıyız.?
MHP Milletvekili Erhan Usta, IMF‘den en yüksek borcu bu hükümetin aldığını hatırlattı. En uzun programı da bu Hükümeti‘n uyguladığını ifade etti. Usta, IMF ile kesintisiz 5,5 yıl program yürüten başka bir Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olmadığını dile getirdi. Şu an dünyada negatif faizin olduğu bir ortamda Türkiye‘nin yüzde 10 civarında faiz vererek kredi bulabildiğini belirten Usta, ?Para girişi olduğu için IMF‘ye şu an ihtiyaç yok. Ama eninde sonunda bu ekonomi toslar ve bir IMF programına gider? dedi.Bu hükümet döneminde 57 milyar dolar özelleştirme yaptı. Aynı dönemde Türkiye‘nin dış borcu 129 milyar dolardan 403 milyar dolara çıktı. Türkiye‘ye özelleştirme dahil 300 milyara yakın dış kaynak geldi. Şu anda Merkez Bankası‘nda 26 milyar dolar net rezerv var. Nereye gitti bu paralar?
IMF’nin bugün itibariyle 188 üyesi var ve bunların kotaları toplamı yaklaşık 362 milyar USD ediyor. Bu üyeler içinde en yüksek kotaya sahip 10 ülke şunlar:

Ülke
Kota (milyar USD)
ABD
63,8
Japonya
23,7
Almanya
22,2
Fransa
16,3
İngiltere
16,3
Çin
14,4
İtalya
10,8
Suudi Arabistan
10,6
Kanada
9,7
Rusya
9,0

Kota, IMF’ye katkı payı olmanın ötesinde bir ülkenin IMF genel kurulunda (Guvernörler Kurulu) oy gücünü belirliyor ve ülkenin, ihtiyaç halinde IMF’den kullanabileceği kaynağın miktarını da belirleyen bir ölçü görevi görüyor. Örneğin yukarıdaki tabloda gösterdiğimiz 63,8 milyar dolar tutarındaki kota payı ABD’ye yüzde 17’ye yakın oy gücü veriyor. 
Türkiye’nin IMF’deki kotası 2,2 milyar dolar. Bu kotanın Türkiye’ye verdiği oy gücünün oranı ise yüzde 0,61 (binde 6.)
IMF, 2.814 ton altın varlığıyla, dünyada en fazla altın rezervine sahip devletler ve kuruluşlar sıralamasında ABD ve Almanya’nın ardında üçüncü sırada yer alıyor. IMF, ana statüsü gereği, ihtiyaç halinde sahip olduğu altınları satarak kaynak toplayabiliyor. Altın satışı yapılabilmesi için oy toplamının yüzde 85’inin olumlu oy kullanmasına ihtiyaç bulunuyor. Bu gibi hallerde ABD yüzde 17’yi bulan oy gücüyle olumsuz oy kullandığı takdirde satış kararı alınamıyor. Yani bu gibi kritik kararlarda ABD tek başına veto hakkına sahipmiş gibi oluyor. IMF son yıllarda altın satışı yaparak parasal kaynak takviyesine gitmiş bulunuyor.  
IMF’ye borç vermeyi taahhüt etmiş olan ülkeler arasında ekonomik açıdan zor durumda olan Güney Kıbrıs, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz de yer alıyor. Tablodan ve özellikle borç veren bazı ekonomilerin içinde bulunduğu ekonomik durumdan hareketle söylemek gerekirse; IMF’ye borç verilmesinin taahhüt edilmesi, taahhüt eden ekonomilerin durumunun iyi olduğu anlamına gelmiyor. 
Bize mesleğe ilk başladığımız zamanlarda ağabeylerimiz tasarrufa yönelmemizi söylerlerdi bir de örnek verirlerdi:
“Onbaşı maaşı ile Yüzbaşı gibi yaşarsan iki günde topu dikersiniz” Aslında ülkemizin düştüğü durum budur. Bu ekonomik kriz 1990 yılından beridir bağıra bağıra geliyorum diyordu. Ancak her hükümet seçimi kaybetmekle ceza gördüklerini sandılar. Aslında hukuki olarak da hesap sorulması gerekir. Yap, boz enkaza çevir, sonrada seçmen bana ceza kesti diye cezamı ödeyeceğim diye kurtulmak olmamalı, bu duruma kimler bu ülkeyi düşürdüyse hepsinden geriye dönük  hukuki hesap da sorulmalıdır….,
Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş

KAYNAKLAR:
Mahfi EĞİLMEZ  Türkiye Gerçekten İ.M.F’ye Borç verdi mi?
Milli Gazete  11 Haziran 2016 Bir İMF Gitti Üç İMF Geldi
İMF Eurepean Department  İ.M.F’ye Genel Bakış
Mehmet ÖZÇELİK Konya Ticaret Odası Türkiye İ.M.F İlişkileri
SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Türkiye İ.M.F. ilişkilerinde Yeni Dönem
Yrd. Doç. Dr. Nazım Öztürk İ.M.F.’nin Değişen Rolü ve Gelişmekte Olan Ülke ekonomilerine Etkileri

Yrd. Doç. Dr. Zeynep ERDİNÇ Uluslararası Para Fonu -Türkiye Đlişkilerinin Gelişimi ve 19.Stand-By Anlaşması

SAĞLIKTA BASAMAK SAĞLIK KURULUŞLARI VE AİLE HEKİMLERİNİN DÜNÜ BU GÜNÜ VE SORUNLARI Sevgili dostlar nihayet beklediğim bir şeydi. Dünkü yazımda belirttiğim gibi dakika bir gol bir yazdığım yazıdan rahatsız olanların şikayeti sonucu facebook yönetimi 19 mayıs 2018 tarihine kadar bir haftalık yayın kısıtlama cezası tarafıma verilmiştir. İyi gözleri aydın kim şikayet ettiyse eline koluna sağlık. Yapmasalardı şaşardım. Peki bizim ülkemizde niye böyle oluyor. Amerika gibi bir ülkede, Avrupa ülkelerinde benim yazdıklarımdan daha ciddi bir şekilde eleştiri yaptıkları halde en ufak bir hataları olsa istifa erdemliliği olduğu halde bizim ülkemizde demokrasi çok fazla oturmadığından dolayı maalesef Cumhuriyet tarihimizde istifa erdemliliği hemen hemen hiç yok gibidir. Peki yazılarımdan dolayı şikayetlerle neyi amaçladılar anlamış değilim. Oysa daha bir şey yazmadım ki sadece ana hatlarıyla yazdım. Yazacaklarım gerçek dışı mıydı? Hayır o şikayeti edenlerde biliyorlar ki ben kaynaksız bir şey yazmam. Önceki ekonomi ile ilgili yazılarımdan dolayı biliyorlar ki hiçbir kurumu, kuruluşu yada direk hükümeti suçlamadığım gibi kanayan yara, problem hangi yıldan kaynaklanıyorsa kim olursa olsun hedef göstertmem, tarafsız bir gözle hangi parti olursa olsun yazdığımı kendileri de bildiği halde yazılarımı basın kuruluşundan sildirdiler. Peki sildirdiler de sorunlar çözüldü mü? Keşke hiç gerek kalmasa da ben de yazmış olmasam. Neyse biz konumuza dönelim:

SAĞLIKTA BASAMAK SAĞLIK KURULUŞLARI VE AİLE HEKİMLERİNİN DÜNÜ BU GÜNÜ VE SORUNLARI

https://www.kapsamhaber.com/saglikta-basamak-saglik-kuruluslari-ve-aile-hekimlerinin-dunu-bu-gunu-ve-sorunlari-makale,1739.html

https://www.kapsamhaber.com/saglikta-basamak-saglik-kuruluslari-ve-aile-hekimlerinin-dunu-bu-gunu-ve-sorunlari-makale,1739.html

https://www.kapsamhaber.com/saglik-sistemimizde-ki-sorunlar-saglik-politikalari-makale,1738.html

https://www.kapsamhaber.com/saglik-sistemimizde-ki-sorunlar-saglik-politikalari-makale,1738.html

Sağlık sistemimizde ki sorunlar, Sağlık Politikaları, Ülkemizde en zor şey yazarlık, köşe yazarlığıdır. Yazarsınız bir dert yazmazsınız bir dert. Yazarsınız acaba yazdıklarımda suç unsuru var mıdır? Diye sürekli düşünür yada acaba bana bundan dolayı cephe alıp, yakınlarıma ve ya aile çevreme bir şekilde zararları dokunur mu? Diye düşünmek zorunda kalırsınız. İyide bu ülkede doğruları, çocuklarımızın geleceğini nasıl şekillendireceğiz.

Sağlık sistemimizde ki sorunlar, Sağlık Politikaları,

Ülkemizde en zor şey yazarlık, köşe yazarlığıdır. Yazarsınız bir dert yazmazsınız bir dert. Yazarsınız acaba yazdıklarımda suç unsuru var mıdır? Diye sürekli düşünür yada acaba bana bundan dolayı cephe alıp, yakınlarıma ve ya aile çevreme bir şekilde zararları dokunur mu? Diye düşünmek zorunda kalırsınız. İyide bu ülkede doğruları, çocuklarımızın geleceğini nasıl şekillendireceğiz.
Bilginin olmadığı yerde kirlilik vardır. Bilginin olmadığı yerde kaba kuvvet ve hazımsızlık vardır. Bilginin olmadığı yerde saplantı vardır. Okuma ve araştırma alışkanlığının olmadığı yerde saplantı fikirler, orman kanunları vardır.
İşte bu duygu ve düşüncelerin hakim kıldığı konulardan bir tanesi de Sağlık sistemizde ki sorunlar ve hükümetlerin sağlık politikaları…
Aylardır bu konu üzerine odaklandım. Tüm dokümanları tek tek okudum. Bakalım bu çalışmam sonucunda ne tepkiler alacağım ya da bu konuda bir ses oluşabilecek mi? Birde seçim döneminde olduğumuzdan dolayı bakalım bu konuları nasıl yazıp yayınlayacağız bilmiyorum. Medeni ülkelerde seçim değil ne olursa olsun her konuyu rahatlıkla yazabiliyorsunuz. Ama ülkemize gelince yasaklar zihniyeti söz konusu.

Sağlık sistemimizde o kadar temel sorun var ki! Bunları tek tek irdeleyeceğiz. Bir ya da birkaç günde.. Şu sorunlara bir göz atalım:
1.    Sağlığımız ile ilgili yapısal temel sistem sorunları
2.    Aile hekimliği uygulaması ve Aile hekimlerinin sorunları
3.    Uzman doktorların ve akademisyenlerin sorunları
4.    Hemşirelerin sorunları
5.    Tıp Öğrencilerinin sorunları
6.    Laborantların sorunları
7.    Sağlık Bakanlığında ki yapılanma sorunları,
8.    Sağlık personelinde performans sistemi yanlışlıkları
9.    Sağlık sisteminde SUT fiyatları sorunları
10. Üniversite Hastanelerinin sorunları
11. Sağlıkta döner sermaye sorunları
12. Hekimlerin çalışma koşulları
13. SGK nın ödeme sistemi ve koşulları sorunları
14. Sağlık politikalarındaki yanlışlıklar
15. Evde bakım hizmetleri
16. Mobil sağlık hizmetleri
17. Aile Hekimliği Birimlerinin Kiralamaları ve güvenlik sorunları
18. Kamu-Özel İşbirliği Sağlık Projeleri (Şehir hastaneleri projeleri)
19. Özel hastanelerin sorunları
20. Geleceğin hastaneleri ve sağlık sisteminde ne gibi yenilikler ve hedef olmalı
21. Hastane tefrişatı, Hastane mi Otel zihniyetimi?
22. Sağlıkta ki hizmetlerde kademe karmaşası ve sorunlar yumağı.
23. Tüm hastaların özlük hakları
24. Ameliyatlarda bıçak parası dedikleri ameliyat farkı sorunları
25. Anayasaya göre devletin sağlık hizmetlerinde ki sorumlulukları
26. İlaçların temini ve fark ücretleri sorunları
27. Hastane ve aile hekimliklerinde ki biyomedikal cihaz eksiklikleri ve malzeme kadrolarının yeniden gelişen modern tıp cihazlarına göre dizayn edilmesi
28. Sağlık hizmetlerinde rekabet hizmetleri.
29. Sağlık bakanlığı ve Tarım Bakanlığınca sık sık yapılması gereken gıda kontrol ve besin hijyeni denetimleri
30. Sağlık bakanlığı ve Tarım Bakanlığınca sık sık yapılması gereken dıda, besin imalat sanayi ve besin hijyeni denetimleri
31. G.D.O lu besinler, kanserojenli ürünlerin denetimi ve toplum sağlığı hizmetlerindeki aksaklıklar
32. Sağlık sistemindeki personelin nöbet hizmetleri
33. Hastaların İhtiyacı Olan Moral ve Motivasyonu
34. …..
35. Bu sorunlar böyle uzayıp gidiyor….
Yıllardan beridir her hükümet sağlık sorunlarını çözüyoruz yada biz çözdük diye hayıflanırlar. Ama geriye dönüp baktığımızda bırakın çözdüklerini dağ gibi sorunlar bırakmışlardır. Yinede bazı yanlış uygulamalar düzelmiştir. Örneğin 2000 yılı öncesinde sigortalılar, bağkurluların sağlık sorunları konumlarından dolayı problem teşkil etmekteydi. Şimdi Avrupa müktesebat yasaları, (Uyum yasaları) gereği bu problemler çözülmüş, isteyen istediği hastaneye gidip muayene ve tedavi olabilmektedirler. Anca bu problem tam çözülmüş değildir. Bu kez de karşımıza fiyat farkları çıkmaktadır. Anayasa gereği devlet her ferdinin sağlıklı yetişmesini sağlama,, sağlık sorunlarını çözmekle mükellef olduğu halde bütçe neden gösterilerek ek fark talebi getirmektedirler. İlaçta ek fark, tedavi hizmetinde ek fark, muayenede ek fark, laboratuar hizmetinde ek fark. Peki bu ek fark neye göre oluşturulmaktadır? Onu bilen yok. Hükümetin insafına kaldınız!
Kapitalist dünyada insan faktörünün gelmişinin, geleceğinin bir önemi yoktur. Ancak ve ancak sosyal devlet anlayışında insan faktörünün değeri vardır. Kapitalist dünyada insanın yaşantısı, geleceği, sağlığı bir önem teşkil etmez. Nasıl az para veririz. Nasıl çok gelir elde ederiz. Hep bana hep bana anlayışı vardır.
Gördünüz sağlık sisteminde o kadar sorun vardır ki  bu sorunların varlığını bile çoğu kabul etmez. Ancak ve ancak başına  bunlara bağlı bir sıkıntı gelirse serzeniş yada başkaldırı olur. Belki de bunları dile getirdim diye aşırı şikayet alacağım. Yada yazım yayından kaldırılacak ya da haber sitesi kapanmakla yüz yüze kalabilecektir. Ben bu durumu sık sık yaşayabilmekteyim.
Bu sorunların hepsini tarafsız bir gözle şimdiye kadar doğru olarak yapılanlarla, düzeltilmesi gereken sorunları önerilerle sizlere aktarmaya çalışacağım.
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş