AKIL HEPİMİZDE MEVCUTTUR VE GÜNLÜK
TECRÜBELERİMİZLE GELİŞİR VE SERPİLİR..
ANCAK ZEKA, ÇOK ZOR GELİŞİR, O BİR YETENEK, ALLAH’IN BİR HEDİYESİDİR
Akıl yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı
ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. İnsan
olgunlaştıkça aklı gelişir. Zekâ ise bir olayı önce anlama,
ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yeteneğidir.
Akıl, insanı hayvandan ayırt eden en önemli faktördür. Hayvanlar yalan
söyleyemez ama insanlar sık sık bu yola başvurur. İşte insandaki yalanla
gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda fikir yürütebilme, görüş
belirtebilme yeteneği akıldır.
Zekâ beyin gücünü, kavramları kavramada ki ustalık ve çevikliği ifade eder. Zekayı
iyiye ya da kötüye kullanabilirsiniz; nötr bir kavramdır. Akıl ise sağduyuyu, isabetli karar verebilme yetisini çağrıştırır;
doğru ve mantıklı, vicdana uygun hareketler sergilemeyi öngörür. Zeki olup da
mal gibi yaşayan, ortalıkta gezinen bir sürü insan vardır. Akıl, zekâyı kullanmak ve yönlendirmek demektir.
Zekâ arabanın teknik olarak gücüdür. Sıfırdan yüz km hıza kaç saniyede
çıktığınızdır. Akıl ise
direksiyondur. Sizin o arabayı kullanabilme yeteneğinizdir. Örneğin zeki ama
akılsız insan modeli, Ferrari’yi kullanan üç yaşındaki bir çocuktur. O araba
gitmez, gitse de kaza yapar.
Akıl aslında bir kabiliyettir, zekâ
da öyle. İkisi arasındaki en önemli fark, bir başkasından akıl alabilirsiniz
ama zekayı asla. O, sadece her insanın kendisine mahsustur.
Zekâ ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak
çözme yeteneğidir. Genel olarak zekânın 12 yaşına kadar hızla geliştiği sonra
gelişme hızının yavaşlayarak 20 yaşına kadar sürdüğü, orta yaşlarda ise zeka
seviyesinin sabit kaldığı kabul edilir.
Zeka, ruhsal olaylara, algı ve hafıza yeteneğine, tutkulara, eğilimlere,
iradeye ve bilgi edinme isteğine göre farklılıklar gösterebiliyor. Akıl somut olarak ölçülemez ama zekâ pek sağlıklı olmasa da IQ denilen
bir testle ölçülmeye çalışılıyor.
Akıl insan için hayati önem taşıyan ve bir anlamda insanı insan yapan en önemli
özelliklerinden birisidir. Akıl
insan hayatının her alanında kendini belli eden bir ayrıcalık ve üstünlüktür. Akıl sayesinde doğru ile yanlısı yalan
ile gerçeği iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edebiliriz. Ayrıca aklımızı
kullanarak bir konuda düşünce yürütebilir fikir beyan edebiliriz. Kendi
davranışlarımızı bilir ve kontrol ederiz. Derin düşünmek incelikleri
kavrayabilmek hikmetli konuşabilmek ancak akıl sayesinde mümkün olabilir.
Akıl biz insanlara bir yol göstericidir. Akılla ilgili beyinde bir bölge yoktur
Bir hastalık olmadığı surece herkesin aklı vardır.
Akıl insanın kendi başına hayatını devam ettirebilmesi kendini dışarıdan
gelebilecek tehlikelere karşı koruyabilmesi kendisi için neyin faydalı neyin
faydasız olduğunu algılayabilmesi hep akıl sayesindedir. Örnek verecek olursak
ateşe elimizi tutarsak elimizin yanacağını biliriz elektriğe tutarsak
çarpılacağımızı biliriz ve bunları aklımız sayesinde biliriz. Aklı olmayan
birisi bunların bizim için tehlikeli olduğunu bilmeyebilir. Ateşi tuttuğumuzda
elimizin yanacağını bilmek için zekâya ihtiyaç yoktur aklı olan herkes bunu
bilir Zekâ ise bir olayı önce
anlama, ilişkileri kavrama, yargılama, açıklayarak çözme, düşünme, gerçekleri
algılama. Sonuç çıkarma yeteneklerin tamamıdır
İlk kez karşılaşılan ya da aniden
gelişen olaylara uyum sağlayabilme, anlama, öğrenme, öğrenme hızı analiz
yeteneği, beş duyunun. Dikkatin ve düşüncenin yoğunlaştırılması, ayrıntılara
dikkat edilmesi, iki veya daha fazla olay hakkında bağlantı kurulması, hiç
kimsenin göremediği çok ufak fakat can alıcı noktaları görebilme hep zekâ
sayesinde gerçekleşir
Zekâ bir insanın her turlu olay karsısında aynı yeteneği göstereceği anlamına
gelmez. Bir müzik bestecisi kendi duygusal yapısının içerisinde en karışık
eserleri aklıyla değil zekâsı sayesinde oluşturur. Biz bu kişilere müzik dehası
diyoruz. Ancak bu müzik dehaları en basit bir matematik problemini bile
çözemeyebilir,
Akıl aslında bir kabiliyettir, zekâda öyle. İkisi arasındaki en önemli fark bir
başkasından akıl alabilirsiniz ama zekâ asla alamazsınız. O insanın
kendisine mahsustur.
Zekâ, yeni doğmuş bir çocukta potansiyel
olarak vardır. Zamanla olgunlaşır. Fikrî gelişimin en hızlı olduğu zaman onuncu
yaşa kadar olan dönemdir. Zekânın gelişmesi, beynin ve sinir sisteminin
olgunlaşmasına dayanır.Bir aslanın zekâsı, insan zekâsı kadar
kuvvetli olsaydı, bu aslan öteki aslanlardan, on bin kat daha
çok korkunç olurdu.:
Akıl bilgiyi, Zekâ sonucu doğurur.
Her bilge zeki olmak zorunda
değildir. Ancak her bilge zeki olmalıdır.
“Akıl
sorunu gerçekleştirmeden çözer, zekâ
ise gerçekleştirdikten sonra. (Albert
Einstein)
Aklın sahip olduğu her şey zekâyı üstün
kılar.
Akıl pratik zekâ tekniktir. Akıllı insan zamanının çoğunu kitap okumaya
ayırırken, zeki insan kitabı yazmaya ayırır.
Akıl zekânın bittiği yerde başlar. Zekâ aklı en doğru şekilde
kullanabilme yoludur.
Akıl önündekini çok net görür. Zekâ
önündekini o kadar net göremez, çünkü onun arkasındakine de odaklanmıştır.
Aklın anahtarı
zekâdır. Her kişinin dostu aklıdır; düşmanı da cehaletidir. İnsanlar içinde aklen
en olgun olanı, ahlaken en güzel olanıdır
ŞİMDİDE DİNİ BAKIMDAN ELE ALALIM:
Peygamber Efendimiz (s.av ) derki
“Şu üç sınıftan kalem (hüküm-sorumluluk)
kaldırılmıştır:
1-Uyanıncaya kadar uyuyandan,
2-Delikanlı oluncaya kadar çocuktan,
3-Akıllanıncaya kadar matuhtan (deliden
veya her hangi bir nedenle akli melekesini kaybedenden).” (Tirmizi, Hudud, 1;)
buyurmuştur.
Kur’ân da, herkese sorumluluğun ve
teklifin gücünün yettiği kadar yüklendiğini kaydeder. (Bakara Suresi, 2/286)
Allah’ın adaletinde “güç yetirildiği
kadar” teklif vardır. Normal akıl ile ileri akıl arasında namaz ve oruç gibi
temel yükümlülüklerde fark olmasa da; her birisini Cenâb-ı Hakk’ın “aklının bastığı kadar” sorumlu tuttuğu
açıktır. Temel ibadetlerden sonra herkes akıl erdirdiği kadar sorumludur,
yükümlüdür, mükelleftir. Allah kalbe ve niyete nazar eder. Meselâ yolda gördüğü
her hangi bir engelin başka birisine zarar vereceğini her nasılsa akıl edemeyen
bir Müslüman, bu davranışında eğer niyeti sahih, kalbi safi ve art niyet
taşımıyor ise muafiyete uğrayabilir. Ama bunu akıl ettiği halde yolda bırakan
birisi, aklının gereği ile amel etmediği için mesuldür ve sorumludur. Akıl, insanları diğer canlılardan
ayıran ·ve onu sorumlu kılan: temyiz gücü; düşünme ve anlama melekesidir.(
Ebu'l-Bekal, el Hasbini el küfi, Küllüyat-ı Ebi'l-Beka, İstanbul, 1287, s.450;
Cürcani, Seyyid şerit; el· Ta'rifat, İstanbul, 1253, s. 91; Çankı, Mustafa
Namık, Büyük Felsefe Lügatı, İstanbul, 1954, C.III,s . . 23.)
İslam öncesi zamanlarda akıl kelimesi,
insanın değişen durumlarda gösterdiği "pratik zeka"yı ifade ederdi. Akıllı adam, en beklenmedik
olaylar karşısında dahi bir çözüm yolunu bulup tehlikeden kendisini kurtaran.
kişiydi. Bu çeşit pratik zeka, İslam· öncesi Araplar arasında takdir ve hayranlık
görülürdü. (izitsu, Toshihiko, Kur'’anda Allah ve Insan, Çev. Süleyman
Ateş, Ankara, trs., s. 61. ) Zaten çöl şartları içinde başka türlü güvenle
yaşamak mümkün olmasa gerekti.
“Akıl, zatıyla maddeden mücerret,
fiiliyle maddeyle alâkadar bir cevherdir.”
Hem maddeden mücerret hem de maddeyle
alâkadar olmak nasıl olur? Şu misal konuya açıklık getirebilir.
Çalışan bir buzdolabına yahut çamaşır
makinesine elimizi rahatlıkla dokundurabiliyoruz ve bizi elektrik çarpmıyor.
Demek ki, elektrik, zatı ile o cihazda yok. Ama fiiliyle onunla alakadar. Akıl ile beyin arasında da aynen olmasa bile,
benzer bir ilgi vardır.
“Akıl anlama âletidir.”
Akıl âlet olunca, bir de onu kullanan
olacaktır. Herhalde, gözü kullanıp bakan, dili kullanıp tadan kim ise, aklı
kullanıp anlayan da o olmalı. Bu da ruhtan başkası değil. Nitekim yanlış iş
gören birisini ikaz ederken, “Aklını kullan!” demiyor muyuz?
Bu sözü herhalde o adamın eline, koluna yahut iç organlarına söylemiyoruz.
İşte, aklını kullanmasını istediğimiz o
ruh, aklı tarif edemiyor. Nasıl etsin ki, daha kendi mahiyetinden habersiz,
onun da cahili.
Kur’an Aklımızı Kullanmamızı İster
Kur’an-ı Kerim; pek çok ayette, aklınızı
kullanmıyor musunuz, düşünmüyor musunuz, hiç düşünmez misiniz?” gibi
ifadelerle insanları düşünmeye teşvik etmiştir. Kur’an da yüzlerce ayette aklı
kullanmanın ve ilmin önemine vurgu yapılır. Kur’an’ın, “Ey akıl
sahipleri!” diye seslenmesi de insanları aklını kullanmaya teşvik etmek
içindir.
Buradan aklını kullanıp deha zekâlarını
kullanarak Yurdumuza şimdiye kadar katkıda bulunanları rahmetle anıyorum.
Saygılarımla…
Mustafa Kemal Bektaş