TAKİYYECİLİK
VE MÜNAFIKLIK BELİRTİLERİ ÜZERİNE
İslâm Dinine göre Hz. Peygamber’den s.a.v.
başka, “masum ve tartışılmaz” bir
otorite ve rehber kabul edilemez, kendisini dinin mutlak temsilcisi olarak da
göremez. Ve insanları kendisine kayıtsız şartsız itaat ve bağlılığa da
çağıramaz.
İslam’da davet, Allah’a c.c. ve Hz.
Peygamber’in s.a.v yoluna yapılır. Hiç kimse aklını, iradesini ve kişiliğini
başka birisine teslim edemez.
Mehdici-Mesihçi ve Hurufi-Batıni
karakter arz eden pek çok fitne ve fesat hareketleri, sır, gizem, adanmışlık, karizmatik
kişilik gösterisi ve takiyyecilik/çift şahsiyetlilik; uluslararası siyaset
mühendisliklerin güdümünde İslam toplumlarının parçalanması ve sömürülmesinin
birer aracı olarak kullanılmışlardır.
İslâm’ın temel bilgi kaynaklarından
çok, rüyalar, gizemli hikâyeler revaç bulmuş, bunlar aracılığıyla masum
kitleler aldatılıp efsunlanmış, hastalıklı bir zihniyet oluşturulmuştur. Kendini
gizleme, olduğundan farklı görünme, ikiyüzlü davranma, takiyye gereği
helal-haram gözetmeme, kod adı kullanma, inandığından farklı yaşama, yalan
söyleme, gayr-i İslâmi ve gayr-i ahlakidir.
Kendi mensuplarını kadrolara
yerleştirip devleti ele geçirmek amacıyla başta soru hırsızlığı olmak üzere her
türlü yolsuzluğu ve hukuksuzluğu yapmak, kul ve kamu hakkına tecavüz etmektir.
Zekât ve kurban parasıyla televizyon
kurmak, medya çalışmaları yapmak, lobi faaliyeti yürütmek, bu paraları değişik
ülkelerde seçim kampanyalarına aktarmak, asla meşru görülemez.
Kuran, İslam’ın kitabıdır, iman esasıdır. Bu
sapkınların İmamları ve şeyhleri, ellerindeki kendi kitapları için: “Bu kitabı ben yazmadım, vahyi indiren
kaynak tarafından bana özel yazdırıldı. Kuranın indiği ağaçtan indirildi”
demektedirler. Bu bir şirktir.
Bunlar, Efendilerinin kitabı varken, Allah’ın c.c.
kitabı olan Kuran’ı okumuyorlar. Aslında onlar hiçbir şey okumuyorlar.
Şeyhlerinin uyduruk keramet ve mucizelerini dinleyerek eğitiliyorlar,
kandırılıyorlar. İslam, insanın hayatını aklı ve kişiliğiyle inşa eder.
Bu toplum ve bu devlet, Kuranın emrettiği gibi akıl
devleti olmalıdır. Tarikat, Cemaat, Şeyh, Seyyid, Gavs ve Mehdi, Mesih devleti
değildir. Din işi başka devlet işi başkadır. Bir imamın emrinde yüzlerce milyon
doların bulunması, devletin arşivlerine yada kadrolarına sızmak istemesi izah
edilir bir durum değildir.
Bakınız Selam ve barış dini olan İslam Dinimiz ne hale
geldi? Artık, İslam ve terörizm aynı anda kullanılıyor. Batı; “terör olayları artıyor, barbar saldırılara
zemin hazırlıyor” diye Müslüman sığınmacı istemiyor, ya da Dinimize
saldırıyorlar.
Bu sapkınların birçoğu Bilimsel eğitime de karşılar.
Hâlbuki bu dinin imanı bilim, bilimi imandır. Kitabımız; “Bilmiyorsanız inanmıyorsunuz (Muhammed 47/19)” der.
İnsanoğlu aklını nerede ve ne zaman kullanacaktır ki?
Kuran deli diye aklı olmayana demez, aklını kullanmayana der. Ve de “aklını kullanmayanın üzerine şeytan
pisliği boca eder (Yunus 10/100).”
“Kimsenin
kimseye hiç bir fayda sağlamayacağı, kimseden kurtuluş bedeli kabul
edilmeyeceği, şefaatin hiç bir yarar vermeyeceği ve hiç kimsenin yardım
görmeyeceği günün bilincinde olun! (Bakara 2/123).”
El Hâdî; rehber, doğru yola yönelten, hidayet veren,
sevk eden demektir. Bu da sadece Allah’a c.c aittir. Mehdilik; İlahlaşmak,
Allah’tan c.c. rol çalmaktır.
Hidayet Allah’a c.c. giden yol değildir, Allah’ın c.c.
yoludur. Allaha c.c. giden yoldan söz etmek için Allah’ın c.c. uzak olması
lazımdır. Şah damarından daha yakın olana yol mu gider?
“ Unutma ki
sen sadece bir uyarıcısın: ve her topluluğun bir hidayetçisi zaten bulunmaktadır
(Rad 13/7).” O da
Allah’tır c.c.
Hz. Muhammed s.a.v. amcası Ebu Leheb’e, Hz. Nuh a.s. oğluna
ve Hz. İbrahim a.s. babası için 40 yıl dua etse bile hidayet bahşedici
değildir.
Hz Peygamberin s.a.v. rüyada değil, Kuran’da
görüleceğini öğretilmelidir. İslam Dinine keramet ve mucize adı altında sokulan
hurafeler temizlenmelidir.
İnternetten kefen pazarlayan, cehenneme giderken
zebanilere; “ Ben filan tarikatın filan
kolundanım deyin, sizi bırakırlar” diye inananları kandıran yalancılar ikaz
ve ifşa edilmelidir. Hiç kimse insanları kendine, tarikatına ve cemaatine
çağıramaz. Din âlimi, insanları Kurana çağırandır. Âlim, Kuranın üzerine başka
kitap koymayandır.
Bir yapıyı bozarsanız yapı bozukluğunda,
sosyal darbeler kaçınılmaz olur. Bu durumda en kolay kullanılacak olan dindir.
Yaşadığımız böyle bir süreçtir. Mesele dine bakışımız, dini yaşayışımız, esas
ölçülere bakılırsa dinden uzaklaşmamızdır. Devlet hayatında ölçü senin benim
dindarlığımız olamaz. İş bilmek, iyi yetişmek ve ahlâk ölçüdür. Dindarlık
görüntüsü kimseye fayda vermez. Din üzerinden konuşmayı bırakmak acil bir
mesele haline gelmiştir. Türkiye, bunu anlayacak bir kalkışma yaşadığı halde
hala değişen bir şey yok. Din alıyor, din satıyoruz.
Camiler dolsa boşalsa, her ağzını açan inşallah maşallah dese, ayet
hadisle söze başlasa ve öyle bitirse de mana kaybolunca olan oluyor.
Dindar görünüyor, din dışına düşüyoruz. Etrafınıza bakınız: Hayatımıza
bu görüntü tapıcılığı hastalığı hâkim.
Devlet hayatın da da bu gösterişçilik hâkim. Sokağa, mahalleye, okula,
kışlaya, hele hele camiye bu “gibi görünmek” hâkim. Bu
gösterişçilik, esası ıskalar. “Dostlar alışverişte görsünler” tipi
bir din ve ahlak çürütücüdür
Bu yeni tip dindar ve din simsarı, ilk fırsatta, eline
geçen imkânı kendi için kullanmaya bakar. Çalar, yer içer. Kılıfını da bulur.
Çünkü din-iman ona buna gösteriş içindir. Sonra, bu halde olanlar toplu halde
kılıf icat etmeye ve yaptıklarını meşrulaştırmaya bakarlar. Mesela, Allah c.c.
için yapmaktadırlar. İmam Hatiplere, Kur’an Kurslarına harcayacaklardır.
Sıkıysa itiraz edin. Ve nihayet, “Müslüman’a en iyi yaşama hakkı çok mu
görülüyor?” dedi mi, sizde ağız açacak mecal bırakılmaz. Kafir
bile ilan edilebilirsiniz. Artık çok şey ona helaldir. Burada ip maalesef
kopmuştur.
Türkiye’de dini hareketlerin ve cemaatlerin köksüzlüğü
ve tarihsizliği pek konuşulmamıştır. Bunlar, bin yıllık Müslümanlık
geleneğimize bağlanmazlar. Onun için yeni bir din gibidir, onun için yıkıcı ve
muhtemelen din dışıdır. Devlet ve düzen düşmanıdırlar. Kinden ve nefretten
beslenirler. Yetişmeleri sevgiye değil bu düşmanlığa dayanır. Yapmak için
değil, yıkmak için var olmak ana prensipleridir. Bir noktadan sonra devlet
içine yerleşmişler, dini anlayışlarını da gizli açık taşımışlardır. Bir
zaman sonra, devlet eliyle açılan Kur’an
Kursları ve İmam
Hatip Mektepleri de bir ölçüde bu düşmanlığa koşulmuştur. Hiç
konuşamadığımız bir durumdur bu durum. Bunlarda, dinin huzur ve sükûn vadeden büyük
mesajı, yıkıma hizmet eden yeni bir din gibi algılanmış ve yapılandırılmıştır.
Günlük siyasetin gidişi içinde halkın kendilerini
güvende hissetmemeleri, cemaatlere sıkı sıkıya yaslanmaları gereğini duyurdu.
Sosyal mukaveleyi zorlaştıran, uçurumları derinleştiren gelişmeler yaşandı. Bu
konu uzayıp gidiyor.
Aslolan kuldan değil Allah’ın c.c. azabından ve
gazabından korkmak olmalıdır.
Son sözümüzü Yunus’umuz ile bitirelim. Yunus’umuz ne
güzel demiş:
“Peygamber
yerine geçen hocalar, bu halkın başına zahmetli oldu”
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş
KAYNAKLAR:
Prof. Dr. Orhan ARSLAN – Hoş
geldiniz Diyanet Şükür Kendinize Geldiniz
A. Yağmur TUNALI - Son
kalkışma
Ömer
AĞAÇLI - Şeriat
Nedir?
Ömer
AĞAÇLI - İslam’da
Otorite Sorunu Üzerine
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder