4 Haziran 2018 Pazartesi

TAKİYYE VE MÜNAFIKLIK BELİRTİLERİ ÜZERİNE

TAKİYYECİLİK VE MÜNAFIKLIK BELİRTİLERİ ÜZERİNE

İslâm Dinine göre Hz. Peygamber’den s.a.v. başka, “masum ve tartışılmaz” bir otorite ve rehber kabul edilemez, kendisini dinin mutlak temsilcisi olarak da göremez. Ve insanları kendisine kayıtsız şartsız itaat ve bağlılığa da çağıramaz.
İslam’da davet, Allah’a c.c. ve Hz. Peygamber’in s.a.v yoluna yapılır. Hiç kimse aklını, iradesini ve kişiliğini başka birisine teslim edemez.
Mehdici-Mesihçi ve Hurufi-Batıni karakter arz eden pek çok fitne ve fesat hareketleri, sır, gizem, adanmışlık, karizmatik kişilik gösterisi ve takiyyecilik/çift şahsiyetlilik; uluslararası siyaset mühendisliklerin güdümünde İslam toplumlarının parçalanması ve sömürülmesinin birer aracı olarak kullanılmışlardır. 
İslâm’ın temel bilgi kaynaklarından çok, rüyalar, gizemli hikâyeler revaç bulmuş, bunlar aracılığıyla masum kitleler aldatılıp efsunlanmış, hastalıklı bir zihniyet oluşturulmuştur. Kendini gizleme, olduğundan farklı görünme, ikiyüzlü davranma, takiyye gereği helal-haram gözetmeme, kod adı kullanma, inandığından farklı yaşama, yalan söyleme, gayr-i İslâmi ve gayr-i ahlakidir. 
Kendi mensuplarını kadrolara yerleştirip devleti ele geçirmek amacıyla başta soru hırsızlığı olmak üzere her türlü yolsuzluğu ve hukuksuzluğu yapmak, kul ve kamu hakkına tecavüz etmektir.
Zekât ve kurban parasıyla televizyon kurmak, medya çalışmaları yapmak, lobi faaliyeti yürütmek, bu paraları değişik ülkelerde seçim kampanyalarına aktarmak, asla meşru görülemez.
Kuran, İslam’ın kitabıdır, iman esasıdır. Bu sapkınların İmamları ve şeyhleri, ellerindeki kendi kitapları için: “Bu kitabı ben yazmadım, vahyi indiren kaynak tarafından bana özel yazdırıldı. Kuranın indiği ağaçtan indirildi” demektedirler. Bu bir şirktir.
Bunlar, Efendilerinin kitabı varken, Allah’ın c.c. kitabı olan Kuran’ı okumuyorlar. Aslında onlar hiçbir şey okumuyorlar. Şeyhlerinin uyduruk keramet ve mucizelerini dinleyerek eğitiliyorlar, kandırılıyorlar. İslam, insanın hayatını aklı ve kişiliğiyle inşa eder.
Bu toplum ve bu devlet, Kuranın emrettiği gibi akıl devleti olmalıdır. Tarikat, Cemaat, Şeyh, Seyyid, Gavs ve Mehdi, Mesih devleti değildir. Din işi başka devlet işi başkadır. Bir imamın emrinde yüzlerce milyon doların bulunması, devletin arşivlerine yada kadrolarına sızmak istemesi izah edilir bir durum değildir.
Bakınız Selam ve barış dini olan İslam Dinimiz ne hale geldi? Artık, İslam ve terörizm aynı anda kullanılıyor. Batı; “terör olayları artıyor, barbar saldırılara zemin hazırlıyor” diye Müslüman sığınmacı istemiyor, ya da Dinimize saldırıyorlar.
Bu sapkınların birçoğu Bilimsel eğitime de karşılar. Hâlbuki bu dinin imanı bilim, bilimi imandır. Kitabımız; “Bilmiyorsanız inanmıyorsunuz (Muhammed 47/19)” der.
İnsanoğlu aklını nerede ve ne zaman kullanacaktır ki? Kuran deli diye aklı olmayana demez, aklını kullanmayana der. Ve de “aklını kullanmayanın üzerine şeytan pisliği boca eder (Yunus 10/100).”
“Kimsenin kimseye hiç bir fayda sağlamayacağı, kimseden kurtuluş bedeli kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç bir yarar vermeyeceği ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği günün bilincinde olun! (Bakara 2/123).”
El Hâdî; rehber, doğru yola yönelten, hidayet veren, sevk eden demektir. Bu da sadece Allah’a c.c aittir. Mehdilik; İlahlaşmak, Allah’tan c.c. rol çalmaktır.
Hidayet Allah’a c.c. giden yol değildir, Allah’ın c.c. yoludur. Allaha c.c. giden yoldan söz etmek için Allah’ın c.c. uzak olması lazımdır. Şah damarından daha yakın olana yol mu gider?
“ Unutma ki sen sadece bir uyarıcısın: ve her topluluğun bir hidayetçisi zaten bulunmaktadır (Rad 13/7).” O da Allah’tır c.c.
Hz. Muhammed s.a.v. amcası Ebu Leheb’e, Hz. Nuh a.s. oğluna ve Hz. İbrahim a.s. babası için 40 yıl dua etse bile hidayet bahşedici değildir.
Hz Peygamberin s.a.v. rüyada değil, Kuran’da görüleceğini öğretilmelidir. İslam Dinine keramet ve mucize adı altında sokulan hurafeler temizlenmelidir.
İnternetten kefen pazarlayan, cehenneme giderken zebanilere; “ Ben filan tarikatın filan kolundanım deyin, sizi bırakırlar” diye inananları kandıran yalancılar ikaz ve ifşa edilmelidir. Hiç kimse insanları kendine, tarikatına ve cemaatine çağıramaz. Din âlimi, insanları Kurana çağırandır. Âlim, Kuranın üzerine başka kitap koymayandır.
Bir yapıyı bozarsanız yapı bozukluğunda, sosyal darbeler kaçınılmaz olur. Bu durumda en kolay kullanılacak olan dindir. Yaşadığımız böyle bir süreçtir. Mesele dine bakışımız, dini yaşayışımız, esas ölçülere bakılırsa dinden uzaklaşmamızdır. Devlet hayatında ölçü senin benim dindarlığımız olamaz. İş bilmek, iyi yetişmek ve ahlâk ölçüdür. Dindarlık görüntüsü kimseye fayda vermez. Din üzerinden konuşmayı bırakmak acil bir mesele haline gelmiştir. Türkiye, bunu anlayacak bir kalkışma yaşadığı halde hala değişen bir şey yok. Din alıyor, din satıyoruz.
Camiler dolsa boşalsa, her ağzını açan inşallah maşallah dese, ayet hadisle söze başlasa ve öyle bitirse de mana kaybolunca olan oluyor.  Dindar görünüyor, din dışına düşüyoruz. Etrafınıza bakınız:  Hayatımıza bu görüntü tapıcılığı hastalığı hâkim. Devlet hayatın da da bu gösterişçilik hâkim. Sokağa, mahalleye, okula, kışlaya,  hele hele camiye bu “gibi görünmek” hâkim. Bu gösterişçilik, esası ıskalar. “Dostlar alışverişte görsünler” tipi bir din ve ahlak çürütücüdür
Bu yeni tip dindar ve din simsarı, ilk fırsatta, eline geçen imkânı kendi için kullanmaya bakar. Çalar, yer içer. Kılıfını da bulur. Çünkü din-iman ona buna gösteriş içindir. Sonra, bu halde olanlar toplu halde kılıf icat etmeye ve yaptıklarını meşrulaştırmaya bakarlar. Mesela, Allah c.c. için yapmaktadırlar. İmam Hatiplere, Kur’an Kurslarına harcayacaklardır. Sıkıysa itiraz edin. Ve nihayet, “Müslüman’a en iyi yaşama hakkı çok mu görülüyor?” dedi mi, sizde ağız açacak mecal bırakılmaz. Kafir bile ilan edilebilirsiniz. Artık çok şey ona helaldir.  Burada ip maalesef kopmuştur.
Türkiye’de dini hareketlerin ve cemaatlerin köksüzlüğü ve tarihsizliği pek konuşulmamıştır. Bunlar, bin yıllık Müslümanlık geleneğimize bağlanmazlar. Onun için yeni bir din gibidir, onun için yıkıcı ve muhtemelen din dışıdır. Devlet ve düzen düşmanıdırlar. Kinden ve nefretten beslenirler. Yetişmeleri sevgiye değil bu düşmanlığa dayanır. Yapmak için değil, yıkmak için var olmak ana prensipleridir. Bir noktadan sonra devlet içine yerleşmişler, dini anlayışlarını da gizli açık taşımışlardır.  Bir zaman sonra, devlet eliyle açılan Kur’an Kursları ve İmam Hatip Mektepleri de bir ölçüde bu düşmanlığa koşulmuştur.  Hiç konuşamadığımız bir durumdur bu durum. Bunlarda, dinin huzur ve sükûn vadeden büyük mesajı, yıkıma hizmet eden yeni bir din gibi algılanmış ve yapılandırılmıştır.
Günlük siyasetin gidişi içinde halkın kendilerini güvende hissetmemeleri, cemaatlere sıkı sıkıya yaslanmaları gereğini duyurdu. Sosyal mukaveleyi zorlaştıran, uçurumları derinleştiren gelişmeler yaşandı. Bu konu uzayıp gidiyor.
Aslolan kuldan değil Allah’ın c.c. azabından ve gazabından korkmak olmalıdır.
Son sözümüzü Yunus’umuz ile bitirelim. Yunus’umuz ne güzel demiş:
“Peygamber yerine geçen hocalar, bu halkın başına zahmetli oldu”
Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş

KAYNAKLAR:
Prof. Dr. Orhan ARSLAN – Hoş geldiniz Diyanet Şükür Kendinize Geldiniz
A. Yağmur TUNALI - Son kalkışma
Ömer AĞAÇLI - Şeriat Nedir?
Ömer AĞAÇLI - İslam’da Otorite Sorunu Üzerine

Feyzullah EROĞLU – Türkiye’de Yönetici Yetersizliği ve Yenilmişlik Psikolojisi

Hilmiye KETENCİ  - Hançereden Kalbe İnmeyen Münafık İmanı: Yalancı Hamaset

Metin AKGÜN - Lafızcı/Şekilci Din Algısının Günümüzdeki Yansımaları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder