EŞİTLİKSE EŞİTLİK.. KADINLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM
(Bu yazımı
başta eşim, kızım olmak üzere tüm kadınlarımıza ithaf ediyorum)
Evrenin
yaratılış veya oluşum süreci ‘’simetri
yasası’’ işleyerek tamamlanmış ve şu an da bu yasanın sınırları içerisinde
varlığını sürdürmektedir. Bu yasaya göre evrende tüm varlıklar ve kavramlar bir
çiftiyle, başka bir ifadeyle zıtlıyla karşımıza çıkmaktadır. Enerjinin Korunumu
Yasası’na göre her maddenin kendi iç enerjisi vardır ve bu maddenin denge
prensibine göre sabit kalması için zıt bir çifti olmalıdır. Bu bağlamda dengede
kalan her cisim ve düzen iki eş güç tarafından sabitlenmelidir.
Kadın da erkeğin
psikolojik, sosyal, cinsel yönden diğer çiftidir. Denge için iki parçanın eşit
güç ve nüfuzda olması gerektiğini fizik bilimine göre söylemek zor değildir.
Dünya’da ki toplumlar hangi dönemde yaşarsa yaşasın, iki karşı cinsin dengesini
sağladığı sürece ve miktarca başarılı yani dengede olmuş ve oluşmuştur.
Bu gün çok farklı bir
konuda size yazmaya karar verdim. Tahmin ettiğiniz gibi kadınlarımızın
mağduriyetlerinden bahsedeceğim :
Güzellik, bereket, üretkenlik
ve cazibe Kadınlarımız.
İnsanoğlu yaşadığından
beridir tüm insanların yetişmesinde kadının büyüten, kurtaran şefkat eli vardır.
Eğitimsiz, dar ve kapalı çevrelerde kadın daime ikinci plana itilmiş, erkek
daima birinci planda görülmüştür.
Bugün kadınımız genel
itibariyle evde oturan ve çocuklarına bakması gereken kişi olarak görülmektedir.
Günümüzde kadını Feminizm gibi kadına pozitif ayrımcılık hedefleyen görüşlerin
saklanması gereken düşünceler olduğunu ve eşitliği istemenin saçma olacağını
düşünen erkek hegemonyasının içerisine tıpkı sudan çıkmış balık misali erkeğin
baskın olduğu toplulukların içerisine bilinçli olarak işlenmiş, itilmiş ve düşürülmüştür.
Bunun psikoloji’deki
karşılığı ‘’ Stockholm Sendromu’’
dur, diğer bir değişle ‘’celladına aşık olmak!’’. Bir çok kadınımız maalesef
celladına aşık olup evlenir ve sokağının bir köşesinde ya da izbe bir duvar
kenarında celladınca öldürülmektedir.
Dünya
nüfusunun yaklaşık %49,8 kadın, %50,2 erkek oranında giden dünya nüfus
dağılımı, hızla erkek lehine artmaktadır. Gelişen tıp ve önceden cinsiyet
belirleme teknolojisi kız bebeklerde gebeliğin sonlanması oranını
arttırmaktadır. Bu uygulamaları önlemek için dünyanın en fazla nüfusa sahip iki
ülkesi Çin ve Hindistan’da gebelik sırasında cinsiyetin söylenmesini
yasaklamıştır. Buna rağmen hızla artan ve denge yasasına meydan okuyan bir
hamle devam etmektedir. Bu denge bozucu hareket bilhassa ülkemizde had
safhadadır. Daha çocuk yaşta iken kadınlarımız kendi cinsiyetleri kadın
olmalarına rağmen doğurdukları evlatlarında bile, kendileri ikilik
yaratmaktalar. Ellerinde yumurta tavası soyumuz üreyecek diye erkek çocuğunun
bakımına daha özen göstermektedirler. Öz kız çocuğuna sanki kendileri nereden olduysa
yetiştirilmesinde öyle özenti göstermemektedir.
Bilmezler
ki bu evren kanunlarını yürüten, yaratan Allah c.c her şeyi eşitlik ilkesine
göre bir denge halinde yaratmıştır. Şeytani Lâine, Hz. Âdem a.s yaratıldığında
gurur meselesi yaptığında cennetten kovulunca kıyamete kadar izin istemiş, “herkesi sana karşı azdıracağım demiştir.”
(A'raf, 7/11-18)
Hiç
kimse Allah’ın c.c. denge kanunlarına aykırı hareket edemez. Ancak dilerse O
yapar. Hele hele cahiliye döneminde diri diri gömülen kız çocuklarını ve seks
objesi ve köle olarak kullanılan kadınları korumak için İslam dinini Kuranı
Kerim ve H.z Muhammed s.a.v Peygamberimizle tekâmül etmesinden sonra o müsaadeyi
de asla kimseye vermez. Her çağda denge düzenini bozanları bizzat kendisi cezalandırır. Çoğalan erkek
nüfusu yine insanların çıkaracağı su savaşları, maden savaşları v.s kanalıyla
veya yine çoğunluğu erkeklerin oluşturacağı ölümler yoluyla azalacak ve dengeye
ulaşacaktır.
Her yıl yüzlerce kadının öldürüldüğü ülkemizde
biz; “CENNET ANALARIN AYAĞI ALTINDADIR”
sözünün geçerliliğini nasıl anlatabiliriz?
Doğumda erkek çocukları adaklarla doğarken; kız
doğanlar birçoklarınca yok sayılıyor. Kız çocukları; çocukken erkek
kardeşlerine, evlenince de kocalarına hizmet etmekle mükellef görülmektedir.
Açın Kurana bakın neresinde bu düzen yazıyor?
Dinimizde miras hakkı; iki erkeğe bir kadına
diye; erkek kardeşlerince bir hisse mirastan dahi mahrum ediliyor, (Nisâ,
4/11-14) Onun da ötesinde adeta kız kardeş olarak görülmüyor bile! Böyle
kafalar tarih boyunca kadını insan bile saymayıp hep şeytan olarak
görmüşlerdir. Bir dönem nüfus sayımına bile kadını katmamışlardır.
Kadınlarımız bazen reklamlarda seks objesi, bazen
erkekler tarafından tüm küfürlerin öznesi yapılıyor. Bazen de namus olgusu hep
kadınlara yükleniyor, erkeklere ise bu kafalar hiç toz kondurulmuyor.
“İslami Yöntemlere Göre Kadın Dövme” safsatasıyla suça kılıf uydurularak kadın, tecavüzcüsüyle
evlenmeye zorlanan kadın, evliliklerde hep seçilen ve satılan kadın,
boşanmalarda hep itilen ve kakılan oluyor.
Siyasi partiler; kadın kolları adı altında
birimler kurarak parti çalışmalarında kadınları bir güzel kullanıyorlar; iş
temsile gelince kadının yine adı yok
Maalesef bazı kadın dernekleri; haklarını
aramak yerine bu günlerini çiğ köfteli, zenneli eğlence partileri düzenlerler.
Bir erkek olarak “Kadınlarımız ne zaman kendilerinin kadın olduğunu hatırlarlar ve
sorunlarını, haklarını erkeklere havale etmezler, erkeklerde namuslu olmaya
karar verir ve namuslu olurlarsa, işte o zaman kadınlarımızın namus sorunu
ortadan kalkacaktır” diyorum.
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş
KAYNAKLAR:
Uğur DEMİREL- Kadın Mağduriyetinin Nedenlerini
Tarih ve Mitolojide Aramak
İbrahim BAYKAN - Kadının statüsü
Ferhunde ÖZBAY - Kadının Statüsü Ve Doğurganlık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder