LÜTFEN ATIŞMALARI BİR TARAFA BIRAKIN.
MUTFAKTA Kİ ŞU YANGINI SÖNDÜRÜN… ADALETİ İYİ TESİS EDİN !!!
İmkânınız varsa bir yurt dışına çıkın ülkemizle orayı
karşılaştırıp aradaki kültür ve eğitim farkını görün. Avrupa Birliğine girmenin
de rüya olduğuna bizzat kendiniz karar vermiş olursunuz.
Başta sokaklarından fark edersiniz. Bir tane çöp tenekesi
göremezsiniz. Hafta da bir gün çöpünüzü belirtilen saatte çıkarırsınız onun
haricinde çöpünüzü kapı önüne koyarsanız cezayı yersiniz. Çöp konteynırları
para iledir. Yetmiyorsa bildirirsiniz ikincisi gelir. O da para ile. Çöp
vergisi ödemedim mi sınır dışı edilir devlet ile işiniz biter.
Yollarına bakın yaya, bisiklet, araç yolu bölünmüştür.
Yanlış yola girdiyseniz sizi uyarırlar eğer devam ederseniz sizi anında polise
şikâyet edip, ortada göremediğiniz bir sürü polis bir anda karşınıza
çıkacaktır.
Yine hız sınırını uydudan idare ederler. Ana ve tali
yollarda sıkışıklık oldum mu hız sınır tahdidini anında açıp bir dakika da o
sıkışıklık giderilir. Ve yine anında önünüze hız sınırı çıkacaktır. Uymazsanız
kapınıza resminiz çekilmiş olarak ceza gelir.
Güvenlik kuvvetlerinden hepsi korkar. Sadece bizim
Türkler, Araplar, sığınmacı Kürtler hariç. Polise karşı gelme ve mukavemet
Türkler, Araplar, sığınmacı Kürtlere mahsus dur.
Marketten alışveriş yapıyorsunuz çocuğunuz mesela vişne
suyu paketini ayağı ile patlattı herkesin üstü başı battı. Market müdürü gelir
çocuğu sever, “Bir daha yapma evladım” der.
Müşterilerine “İsimleri not alır, “temizlik
faturalarını getirin ödeyelim” der.
Araç yolunda dönel kavşağa geldiniz değil mi! Dönel
kavşakta araç varsa o kavşağa içindeki araç çıkmadan siz giremezsiniz. Yolları
betondur. Öyle ikide bir sök yeniden yap yoktur. İkinci dünya savaşında yapılan
yollar aynen kaymak gibi bozulmadan duruyor. Orada harfiyen kurallara uyan
vatandaşlarımız bizim ülkemizde kurallara uymuyorlar. “Gaz pedalına tuğla koymayı” biz yurt dışında ki vatandaşlarımızdan
öğrendik.
Hastaneler derseniz her şey dakikli. Tertemiz. Hasta
altına mı yaptı. Hemşire hanım o hastayı sever. Altını bir güzel temizler.
Bizde ise bin azar işitirsiniz dayak yemediğiniz kalır. Belki yersinizde.
Ben oralarda sokaklarda ne bir asker gördüm ne de doğru
dürüst polis. Seçimlerde sokaklarda konser verir gibi hiçbir araç da göremedim,
duymadım da. Ya da alkışlayan bir general ne görülmüştür ne de duyulmuştur.
Her taraf yeşildir. Yaban hayvanları boş arazilerde
dolaşırlar. Kimse onlara ilişmez. Elinize oltayı alıp rastgele yerden balık
avlayamazsınız. Avlayacaksanız paralı balık tutma çiftlikleri var. Saatlik
olarak ne kadar tutarsanız tutun. Bizde ise betonlaşma vardır.
Yargılık işiniz oldu ve yargı karar verdi “uymayacağım dediniz” değil mi? Hiç
şansınız yok. Anında polis gelir sizi hapse götürür. Hiçbir Almandan,
İtalya’ndan, yada bilmem ne ülkesindeki vatandaştan “falan
yargıç adamımdır, yada bir yargıç, hakim, savcı yada hatırı sayılır birini bulur
hallederiz” sözünü asla duyamazsınız’ Oralarda af sözünü hemen hemen hiç
duyamazsınız.
Bunları yaşayan bu yaşama alışan bu ülkeye temelli
yerleşmiyor işte. İmkânlarından yararlanmak için bir ayağını yurt dışında
bırakıyor. İşini gücünü halletmek için bir ay gelip zar zor kalıyor. Sonra
soluğu alel acele yurtdışında buluyorlar. Ama bizim kaderimizle ilgili kalkıp
her şey Avrupa’da ki gibi diye oy kullanabiliyorlar.? Bu nasıl bir adalet
anlamış değilim! O da ayrı bir mesele tabi.
Neyse biz kaldığımız yerden devam edelim..
Daha çok örnekler var. Bunları ben onları övmek için
yazmadım. Ülkemizi küçümsemek içinde yazmadım. Bunları ben neden yazdım. İşte
zurnanın zırt dediği yere geldik.
Bunlar bizim ülkemizde neden olmuyor. Olmaz çünkü bizim
kültürel dokumuzu bu emperyalist ülkelerin sistem mühendisleri kökünden bozdu.
En basiti tramvayda, otobüste, dolmuşta dünkü bebeler ellerinde bir cep
telefonu bacak bacak üstüne atıp 70 lik dedeme, nineme bile yer vermiyorlar.
“Bir ülkeyi geleceğe
sağlam temeller üzerinde kurup yaşatmak istiyorsanız önce şu dört hedefi kurup
yerleştireceksiniz. Gerisi kendiliğinden gelir.
1. Adaleti
2. Eğitimi 3. Sağlığı 4. Ulaşımı tesis edeceksiniz.”
Atatürk milli liderimiz bunu başarmıştı. Ama heyhat 1950’lerden
beri her yerden, her yönden dökülüyoruz. Demokrasi ile, Cumhuriyet ile yaşamayı
beceremedik, beceremiyoruz. Rahatlık bize batıyor. Tarım ve hayvancılık ülkesi
olan ülkemizde samanı ve hayvanı dışarıdan ithal eder olduk. Soğan, patates 5
lira- 6 lira. Yakında maydanoz ve pırasayı da ithal edersek hiç şaşırmayın.
Ahlaki değerlerimiz ise bir çöküntü içinde. “Demokrasi ve ahlaki balans ayarlarımızda arıza” var. Sanki bizim
gidip yaşayabileceğimiz başka bir vatanımız var?
Çözüm nemi?
Köylüyü toprağına döndüreceksiniz. Herkesi en az lise seviyesi
dahil okutacaksınız başka çıkış yolu yok. Din ve ahlak bilgisi verirken
hikayeden vermeyeceksiniz. Diğer taraftan en verimli arazilerimiz çoraklaştı.
Bir “köyüne geri dönene 300 koyun
projesi” çıktı, evlere şenlik adı
var kendi yok. Dünya beri prosedür. Köylü şehre akın edince alt yapıdan tutun
şehrin her kademesinin tuğlası oynuyor. Devletin tuğlası oynuyor. Şiddet
artıyor. Üretmeden tüketiyoruz maalesef.
Adalet demiştik değil mi?
Bakın meraklılarınız açın Google amcaya “Veteriner tarım Meslek Lisesi Bimer, cimer”
yazınız. Ne göreceksiniz.
Bu okulu allem ettiler kalem ettiler paldır küldür
yıktılar. Kışın ortasında öğrencilerini Tekkeköy’den de bir hayli dışarıda olan
şehirden 30 km uzakta olan iki araçla gidilebilen Gelemen bölgesindeki yatılı tarım
ortaokuldan bozma binalara postaladılar. Okul aile birliği ve öğrenciler hukuki
mücadeleye başladılar. Derken Bölge İdare Mahkemesi, Danıştay 8. Dairesi, Bölge
idaresi tekrar ve en sonda idare mahkemesi Okul aile birliğini haklı buldu.
Oraya okul yapılmasına karar verdi.
Verdi de ne oldu “yargı
kararlarını ben uygulamıyorum diyor” eski Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf
Ziya Yılmaz. Yeni yönetim de halk yerine koyup randevu bile vermedi Okul Aile
Birliğine. Onca mahkeme kararına uymuyor üstüne üstlük hala İl Genel Meclisinde
yeniden imar mevzuatları ile yeniden oyun sergiliyorlar.
Sayın Samsun Valimiz Osman Kaymak'ın “İlimizde tekli eğitime geçmek için bin 200 dersliğe
ihtiyacımız vardı. Şu anda 800 dersliğin inşaatı devam ediyor. 400 dersliği de
2019 sonu itibariyle bitirmek zorundayız. Samsun'da kaynaktan öte arsa sorunu
yaşıyoruz. Özellikle İlkadım, Atakum ve Canik'te arsa sorunu yaşıyoruz. Kaynak
problemimiz de var ancak hayırsever Samsunlu iş adamlarının desteğini
bekliyoruz.“ diyor. Büyükşehir
Belediye Başkanımızda “Kent parkı
yapacağım” diyor.
İlimizde miting yapan
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı sıfatı ile şunları
söyledi:
“16 nisan 2018 Recep
Tayyip Erdoğan açıklamasında Eğitimde 4579 yeni derslik, öğrencilerimize 73
trilyon burs verdik. İkinci devlet üniversitesini faaliyete geçiriyoruz. 8
bin 440 kapasiteli yüksek öğrenim yurdu yaptık. Çarşamba, Tekkeköy, Kavak,
Alaçam ve Terme’de 5 bin 550 kişilik yeni yüksek öğrenim yurtları
yapıyoruz. “ ve “Ayrıca bir üniversite daha yapıyoruz” diye beyanda bulundu. Biz okul yapılsın istiyoruz
sizler gibi. Samsun’a ikinci Üniversite yapılıyor. Ne güzel Emeği geçenlere
teşekkür ediyoruz.
Şimdi Valimize mi inanacağız! sayın
Cumhurbaşkanına mı inanacağız! Yusuf Ziya Yılmaz’a mı?
Geniş bilgi için bilgi belgelere, mahkeme kararlarına,
moloz parkın son haline bakmak istiyorsanız buyurun link:
Televizyonlarda “bay
Muharrem, sayın Erdoğan’lı” atışmaları bırakın şu mutfaktaki yangını
söndürün, Ülkemizde adaleti tesis edin. Mutfağın temel maddesi soğan, patates
oldu 5-6 lira. Kimsede adalete güvenmez oldu!
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder