14 Haziran 2018 Perşembe

ÜLKEMİZDE EKONOMİK KRİZ VAR MI YOK MU? ARTIK KARAR VERİN!

ARTIK KARAR VERİN! ÜLKEMİZDE EKONOMİK KRİZ VAR MI YOK MU?

Soğan, patates kilosu 2 liradan aşağı yok. İyi alayım dersen 3-3,5 lira
Domates 2-3 lira,
Kiraz 3-5 lira
Elektrik 80 lira fatura civarında geliyordu şimdi 90-110 lira
Su dersen 30-40 lira civarındaydı   50-60 civarında
Beyaz peynir 30 liradan aşağı yok.
Tereyağı 36 lira den aşağı yok.
Tavuk eti 12-13 lira
Sığır eti 45-50 lira
Birde ramazan ayında bu esnaflar daha azıtıyor. Sözde rahmet ayındayız. Rahmetin içine ediyorlar. Devlet devletliğini yapıp fiyatları denetlemiyor demek ki.
Aslında sözleşip 10 gün, 15 gün bir şey almayacaksın her şey ellerinde patlasın!
Hangi birisini yazayım.
Bu fiyat artışları nereden meydana geldi.
Sözde biz tarım ve hayvancılık ülkesi değil miydik?
Eskiden haberlerde okurduk. İtalya’da halk bir tomar para ile gidip bir file ile alışverişten geldiklerini. Bizimde onlardan bir aşağılık yanımız kalmadı sayılır.
Bu fiyatların yanında bu maaşla sağlıklı geleceğe nasıl nesil yetiştireceğiz söyler misiniz?
Hastaneye gideriz katkı payı. İlaç alırsınız katkı payı. Hani Sosyal devlet halkını düşünüyordu.
Dün bir yakınım kalp krizi geçirdi anjiyo oldu. Hastaneye ziyarete gittik. Dışarıda bir hasta yakını ile karşılaştım. Bafra’da kalp krizi geçirmiş. Atmışlar ambulansa Samsun’a göndermişler. Hastanın acili yeti durumuna göre en yakında ki özel hastaneye ambulans yanaşmış. 2.000-3.000 tl para istemişler. Stentlerde Çin’i, Avrupa’sı varmış. Çin’i 1.000 tl. Avrupa’sı 1.500-2.000 lira. Parası yoksa bu hasta ölecek demek ki!
Dolar, Euro almış başını gitmiş. IMF’ye borcumuz yok deniyor. Peki bu dış borç nereden çıktı. Cari açık, faiz fazlaları nereden çıktı. 2017 yılında bir önceki yıla göre yüzde 7,4 arttı. Büyüdük! Büyüdükte ne olduk? Halka bir faydası mı oldu? Dolar bazında hesaplanaydı düşük çıkacaktı. Türk lirası bazında büyüme hesabı yapıldı. Büyüme oranı yüksek çıktı. İstediğiniz kadar makyaj yapın hesap ortada. Bir seneden fazla seçime zaman varken, (Normalde 3 Kasım 2019 yılında) paldır kültür 24 Haziran’da seçime gidiyoruz! 2003 den beridir hep seçimler zamanında yapılıyordu Ne oldu da seçimler şimdi her şey yolundayken bir seneden fazla zamandan öne alındı. Anlamış değilim.
Ekonomistler açıklıyorlar. “Borç ile büyüyorduk ancak borçlar zaten yüksek ki bunun içeriden finans edilmesi gerek. Türkiye krizin eşiğinde diyorlar. Türkiye’de kim iktidara gelirse gelsin ilk devralacağı şey bir ekonomik kriz” diyorlar. Yani bu durum iktidar kazansa da, muhalefet de kazansa ekonomik kriz hoop kucağında. “Popülist politikalar ile ne kadar düzeltilebilir ki” diyorlar. Şimdi kime inanacağız. Mutfakta ki yangın dersen yukarıda.
Ekonomist ve siyasetçiler diyor ki “Erken seçim kararı neden alındı bir ona bakmak gerekir.” Bir aydır araştırıyorum ekonomistler “ Erken seçim kararı bir anlamda ekonomideki kötü gidişatı da durdursun diye alındı. Hükümet verilerin yüksek çıkacağını görüyordu bunun önü alınmak istendi. Enflasyon ciddi arttı ve daha da artmaya devam edecek. Enflasyonu düşürmek için ilk 6 fırsat aylarıydı ancak bu fırsat kaçtı gibi. Hazirandan sonra enflasyon daha da artacak.. Maliyetler şişti. Makas daha da açıldı.” diyorlar. Eee kime inanacağız şimdi?
“Türkiye’nin bu yıldan itibaren her yıl sadece borçlar için 230 milyar dolar nakit para bulması lazım” vurgusu yapıyor ekonomistler. “Bizim milli gelirimizin 800 milyar dolar olduğunu düşünürsek tüm ülkede üretilen mal ve hizmetin parasal değerinin dörtte biri olarak nakit para bulmak lazım” diyorlar ve şu uyarıda bulunuyorlar: ”Bu durum Türkiye açısından iflaslar ve borçları çevirememe yılı olarak görülüyor.”. Hadi çıkın işin içinden!
Diğer taraftan kredi derecelendirme kuruluşu S&P’den sonra diğer kuruluşlar da not düşürebilirlermiş. Bunca haberlerden hesabın tutturulamadığı görülmekte. Ekonomistler “Orta Vadeli Program çöktü. Bırakın 4 ya da 5 yıllık programı, aylık programlar bile tutturulamıyor. Haftalık, günlük yaşıyoruz. Kırılganlık artıkça, notumuz düştükçe dışarıdan da kaynak bulunması zor.. Hepsi birbirine bağlı bir kötüye gidiş giderini tetikliyor.”  Diyorlar.
Bu sorunlar ışığında gerçek “Eğer sizin ekonominiz dışa açık ise dış yatırım ile büyüyorsanız, sermayenin serbest dolaşımı var ise açıklanan bu verileri isteseniz de istemeseniz de ciddiye almak zorundasınız. Zaten bu yüzden hükümet her açıklamaları sonrasında ateş püskürdüğü kuruluşlar için ben artık sizinle çalışmıyorum” diyemiyor diyorlar.
“Ekonomide büyüme verileri şişiriliyor. Büyüme sancılı. Hiç bir şey de yolunda gitmiyor”’muş. Bizim büyümemiz borç ile büyüyormuş!. Yani zaten baştan sorunlu bir ekonomi demektir. Hükümetin el parası ile büyümenin sürdürülebilir olmadığını görmesi lazımmış! Cari açık 47 milyar dolar. 60 milyar dolara doğru gidiyor. Ekonomiye olan güven hem içerde hem de dışarıda azalıyormuş!
“2001 krizi de batık kredilerin yüzünden yüzde 10’a ulaşınca geldi, şimdi yine aynı durum söz konusu” diyorlar.
Şimdi soruyorum ekonomistler böyle diyorlar.
Artık karar verin Ülkemizde ekonomik kriz var mı? Yok mu?
Yoksa bu fahiş fiyatlar neyin nesi? Mutfak mı yanıyor? Biz mi yanıyoruz?
Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş.

12 Haziran 2018 Salı

EŞİTLİKSE EŞİTLİK... KADINLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM..

EŞİTLİKSE EŞİTLİK.. KADINLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM
(Bu yazımı başta eşim, kızım olmak üzere tüm kadınlarımıza ithaf ediyorum)

Evrenin yaratılış veya oluşum süreci ‘’simetri yasası’’ işleyerek tamamlanmış ve şu an da bu yasanın sınırları içerisinde varlığını sürdürmektedir. Bu yasaya göre evrende tüm varlıklar ve kavramlar bir çiftiyle, başka bir ifadeyle zıtlıyla karşımıza çıkmaktadır. Enerjinin Korunumu Yasası’na göre her maddenin kendi iç enerjisi vardır ve bu maddenin denge prensibine göre sabit kalması için zıt bir çifti olmalıdır. Bu bağlamda dengede kalan her cisim ve düzen iki eş güç tarafından sabitlenmelidir.
Kadın da erkeğin psikolojik, sosyal, cinsel yönden diğer çiftidir. Denge için iki parçanın eşit güç ve nüfuzda olması gerektiğini fizik bilimine göre söylemek zor değildir. Dünya’da ki toplumlar hangi dönemde yaşarsa yaşasın, iki karşı cinsin dengesini sağladığı sürece ve miktarca başarılı yani dengede olmuş ve oluşmuştur. 
Bu gün çok farklı bir konuda size yazmaya karar verdim. Tahmin ettiğiniz gibi kadınlarımızın mağduriyetlerinden bahsedeceğim :

Güzellik, bereket, üretkenlik ve cazibe Kadınlarımız.
İnsanoğlu yaşadığından beridir tüm insanların yetişmesinde kadının büyüten, kurtaran şefkat eli vardır. Eğitimsiz, dar ve kapalı çevrelerde kadın daime ikinci plana itilmiş, erkek daima birinci planda görülmüştür.
Bugün kadınımız genel itibariyle evde oturan ve çocuklarına bakması gereken kişi olarak görülmektedir. Günümüzde kadını Feminizm gibi kadına pozitif ayrımcılık hedefleyen görüşlerin saklanması gereken düşünceler olduğunu ve eşitliği istemenin saçma olacağını düşünen erkek hegemonyasının içerisine tıpkı sudan çıkmış balık misali erkeğin baskın olduğu toplulukların içerisine bilinçli olarak işlenmiş, itilmiş ve düşürülmüştür.
Bunun psikoloji’deki karşılığı ‘’ Stockholm Sendromu’’ dur, diğer bir değişle ‘’celladına aşık olmak!’’. Bir çok kadınımız maalesef celladına aşık olup evlenir ve sokağının bir köşesinde ya da izbe bir duvar kenarında celladınca öldürülmektedir.
Dünya nüfusunun yaklaşık %49,8 kadın, %50,2 erkek oranında giden dünya nüfus dağılımı, hızla erkek lehine artmaktadır. Gelişen tıp ve önceden cinsiyet belirleme teknolojisi kız bebeklerde gebeliğin sonlanması oranını arttırmaktadır. Bu uygulamaları önlemek için dünyanın en fazla nüfusa sahip iki ülkesi Çin ve Hindistan’da gebelik sırasında cinsiyetin söylenmesini yasaklamıştır. Buna rağmen hızla artan ve denge yasasına meydan okuyan bir hamle devam etmektedir. Bu denge bozucu hareket bilhassa ülkemizde had safhadadır. Daha çocuk yaşta iken kadınlarımız kendi cinsiyetleri kadın olmalarına rağmen doğurdukları evlatlarında bile, kendileri ikilik yaratmaktalar. Ellerinde yumurta tavası soyumuz üreyecek diye erkek çocuğunun bakımına daha özen göstermektedirler. Öz kız çocuğuna sanki kendileri nereden olduysa yetiştirilmesinde öyle özenti göstermemektedir.
Bilmezler ki bu evren kanunlarını yürüten, yaratan Allah c.c her şeyi eşitlik ilkesine göre bir denge halinde yaratmıştır. Şeytani Lâine, Hz. Âdem a.s yaratıldığında gurur meselesi yaptığında cennetten kovulunca kıyamete kadar izin istemiş, “herkesi sana karşı azdıracağım demiştir.” (A'raf, 7/11-18)
 Hiç kimse Allah’ın c.c. denge kanunlarına aykırı hareket edemez. Ancak dilerse O yapar. Hele hele cahiliye döneminde diri diri gömülen kız çocuklarını ve seks objesi ve köle olarak kullanılan kadınları korumak için İslam dinini Kuranı Kerim ve H.z Muhammed s.a.v Peygamberimizle tekâmül etmesinden sonra o müsaadeyi de asla kimseye vermez. Her çağda denge düzenini bozanları  bizzat kendisi cezalandırır. Çoğalan erkek nüfusu yine insanların çıkaracağı su savaşları, maden savaşları v.s kanalıyla veya yine çoğunluğu erkeklerin oluşturacağı ölümler yoluyla azalacak ve dengeye ulaşacaktır.
Her yıl yüzlerce kadının öldürüldüğü ülkemizde biz; “CENNET ANALARIN AYAĞI ALTINDADIR” sözünün geçerliliğini nasıl anlatabiliriz?
Doğumda erkek çocukları adaklarla doğarken; kız doğanlar birçoklarınca yok sayılıyor. Kız çocukları; çocukken erkek kardeşlerine, evlenince de kocalarına hizmet etmekle mükellef görülmektedir. Açın Kurana bakın neresinde bu düzen yazıyor?
Dinimizde miras hakkı; iki erkeğe bir kadına diye; erkek kardeşlerince bir hisse mirastan dahi mahrum ediliyor, (Nisâ, 4/11-14) Onun da ötesinde adeta kız kardeş olarak görülmüyor bile! Böyle kafalar tarih boyunca kadını insan bile saymayıp hep şeytan olarak görmüşlerdir. Bir dönem nüfus sayımına bile kadını katmamışlardır.
Kadınlarımız bazen reklamlarda seks objesi, bazen erkekler tarafından tüm küfürlerin öznesi yapılıyor. Bazen de namus olgusu hep kadınlara yükleniyor, erkeklere ise bu kafalar hiç toz kondurulmuyor.
“İslami Yöntemlere Göre Kadın Dövme” safsatasıyla suça kılıf uydurularak kadın, tecavüzcüsüyle evlenmeye zorlanan kadın, evliliklerde hep seçilen ve satılan kadın, boşanmalarda hep itilen ve kakılan oluyor.
Siyasi partiler; kadın kolları adı altında birimler kurarak parti çalışmalarında kadınları bir güzel kullanıyorlar; iş temsile gelince kadının yine adı yok
Maalesef bazı kadın dernekleri; haklarını aramak yerine bu günlerini çiğ köfteli, zenneli eğlence partileri düzenlerler.
Bir erkek olarak “Kadınlarımız ne zaman kendilerinin kadın olduğunu hatırlarlar ve sorunlarını, haklarını erkeklere havale etmezler, erkeklerde namuslu olmaya karar verir ve namuslu olurlarsa, işte o zaman kadınlarımızın namus sorunu ortadan kalkacaktır” diyorum.

Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş


KAYNAKLAR:
Uğur DEMİREL- Kadın Mağduriyetinin Nedenlerini Tarih ve Mitolojide Aramak
İbrahim BAYKAN - Kadının statüsü

Ferhunde ÖZBAY - Kadının Statüsü Ve Doğurganlık

http://www.samsunhaber.com.tr/kadinlarimiza-sahip-cikalim-makale,162.html

http://www.samsunhaber.com.tr/kadinlarimiza-sahip-cikalim-makale,162.html

11 Haziran 2018 Pazartesi

http://www.samsunhaber.com.tr/kuran-kerimin-bize-olan-kazanimlari-ve-hikmetleri-makale,161.html

http://www.samsunhaber.com.tr/kuran-kerimin-bize-olan-kazanimlari-ve-hikmetleri-makale,161.html

BU SEÇİMLERDE HALK BODOSLAMA GİDİYOR... HALK UYANMIŞ GİBİ...

HALK UYANMIŞ GİBİ. DİKKAT ! BU SEÇİMLERDE HALK BODOSLAMA GİDİYOR...

 

Normalde seçimler 3 Kasım 2019 yılında yapılması gerekirken seçimler önce sayın Bahçelinin 26 Ağustos tarihini açıklaması ve sonrasında da Sayın Cumhurbaşkanının 24 Haziran ilan etmesinin ardından bir çok faraziyeler ortaya atılmaya başlandı. Ama bilinen bir şey varsa bu seçim sonunda siyasi harakirilerin ortaya çıkacağı, savcıların ve mahkemelerin bolca çalışacağıdır.

O kadar karşılığı bulunmayan soru ve sorun var ki! Bu sorunları ne kimse dile getirebiliyor nede konuşabiliyor. Toplumda bir tuhaflık söz konusu.

Geçen gün Samsun’da dikkatimi çekti. Cumhuriyet Meydanında ve o bölgede bir muhabir ve kameraman herkese mikrofon uzatıp seçim sonuçlarını ya da hangi partiyi destekliyorsunuz tarzından sorular soruyordu.. Mikrofon kime uzatılsa herkes ketum konuşuyor, ser verip sır vermiyorlar.. Sonra uzaklaşınca da “Deli miyim ben. Konuşayım da başıma sıkıntı mı alayım” diyor. Ya da esas tuttuğu partiyi konuşuyor uzaklaşınca da adeta bülbül gibi şakırdıyor. Kendimi tuhaf hissettim bir an bende bakındım sağa sola acaba B.B.G (Biri Bizi Gözetliyor) evin demiyim diye.

Pes doğrusu.

Gazetelerde boy boy seçim tahminleri yayınlanıyor. Bakıyorum herkes kendisini kazandı görüyor. Kaybeden kim peki?

Kimsenin kaybettiği de gözükmüyor.

Bir gariplik var bu işte dostlar.

Geçtiğimiz yıllarda gelmeyen bayram harçlıkları erkenden geldi.

Hatta herkes bitirdi şimdi de sağa sola bakınıyor herkes ikincisi de gelecek mi diye?

Belli mi olur bakarsınız ikincisi de gelir. Kim yok demez ki ekstradan gelen paraya.

Geçen sefer olmayan hayır diye rest çekilen bu para bu sefer birden ortaya çıktı. Demek ki bulunabiliyormuş!

Yine belli ki yeni aday olmuş milletvekili adayı önüne gelenle toka ediyor. Kendisini tanıtıyor. Vatandaş sordu:

“Falan parti şunu veriyor! Siz ne vereceksiniz.?”

Artık vatandaş işi öğrendi. Paralar peşin kırmızı meşin. Beleş yok artık diyor.

O da bir gelişme J)))

Ben Avrupa’ya da gittim böyle bir seçim hayatımda görmedim. Ya da televizyonlardan da görmedim.

Sokaklar tam konser yeri gibi. Gürültü kirliliği hak getire. Öyle bir birilerini takip ediyorlar ki aynı tabiri caizse köşe kapmaca oynanıyor. Biri bizim sokağa giriyor. Öbürü diğer sokağa giriyor. Bizim sokaktan çıktığı an öbürü giriyor. Yer değiştirmece.

İyi ki kavgasız çözüyorlar bu işi.

Şimdi benimde sormam lazım :

3600 Kat sayıyı kim 4000 verecekse oyum onaJ)))

Şaka şaka.

Samsun’da  Atatürk Heykelinin orada Büyükşehir Belediyesinin Simit Parkı var. Bazen bunalınca oraya giderim. Biraz istirahat ederim. Orası aynı Türkiye mozaiği gibi. Oradakilerin çoğuna göz aşinalığım var. Bazısı bir çay için eli cebine gitmez ama bu seçimlerde seçim arabalarının başına binip çevre ilçelere siyasilerle gitmeye başlamışlar. Hatta gidip farklı partilere üye olanlar olmuş. Televizyon haberlerini pür dikkat dinlemiş olacaklar ki en ufak ayrıntıları aralarında tartışıp konuşuyorlar. Ben bazen yazılarıma konuyu oradan buluyorum. J))))

Bu sefer hem iktidarın hem de muhalefetin işi oldukça çok zor.  Kimse kendisini kandırmasın. Halk uyanmış. Dersine iyi çalışmış. Ekonomik krizi de, her şeyi de yemiş yutmuşlar. Her gittiğim, konuştuğum yerde bu intiba uyandı bende. Halk uyanmış ama ne yapacakları hiç belli değil. Bodoslama gidiyorlar haberiniz olsun.

Bildiğim bir şey varsa bu seçim sonucunda siyasi harakiriler olabilir. Savcılar ve mahkemeler bol çalışacak gibi.

Bu gün ekonomik verilerden bahsedecektim ama artık yarına kaldı..

Saygılarımla

 


Mustafa Kemal Bektaş.

9 Haziran 2018 Cumartesi

BİR KÖPEK EĞİTİCİSİ İLE SÖYLEŞİ... SADIK DOSTUMUZ KÖPEK VE EĞİTİMİ....

BİR KÖPEK EĞİTİCİSİ İLE SÖYLEŞİ... SADIK DOSTUMUZ KÖPEK VE EĞİTİMİ.... 



Sevgili dostlar;
Bu gün sizlere siyasetten, ülke sorunlarından farklı bir konu ile karşınızdayım. Bende sizler gibi biraz olsun uzaklaşmak istedim. Ortam yeterince gergin bir gün olsun bizde gerilmeyelim.
Önce Silahlı Kuvvetlerde Köpek eğitimin öncüsü Rahmetli Tuğgeneral Orhan ÖNCÜL'ü rahmetle anıyorum. Bizlere büyük yardımı oldu.
Samsun’da Büyükşehir Belediyemiz sahilde Mert plajının karşısına Mert kafe yapmış. Kafenin yanına da köpeği olan aileler in yararlanabilmesi için bir tel örgülü alan yapılmış. Her gün orada onlarca köpek görüyorum. Sevmeye de gidiyorum. Kimisi kendisine göre sözde eğitim yapıyor. Kimisi köpeğine pat pat vurup dövüyor. Kimisi de neye kızdığını bilmiyorum köpeğine öyle azarlıyor ki zavallı köpek kuyruğunu kıstırıp olduğu yere çöküyor. Ya da “Ben sana arabada uslu dur dedim böyle mi yapacaksın” diye azarlıyorlar. Yani kafayı sıyırmak içten değil.
Bu nedenle size köpek eğitimi, köpeklerle ilgili bilgi ve bu köpek eğitiminde uzun süre askeri koşullarda hem görev yapan hem de sivil koşullarda, NATO’da uzun süredir eğitim yapıp uzmanlaşan bir arkadaşımı da takdim edeceğim.
Dünya’da en geniş coğrafyaya yayılan ve en çok beslenen iki evcil hayvanından birisi kediler diğeri de köpeklerdir. 2018 yılı tahminlerine göre dünyada 600 milyondan fazla köpeğin olduğu tahmin edilmektedir.. Köpekler 12 bin yıldan daha uzun bir süreden beri insanoğlunun av partneri, koruyucusu ve arkadaşı olagelmiştir. Köpekler insana en candan dosttur. Adeta gözleriyle gözlerinizin içine bakar. Ona sevecen yaklaşmanızı bekler.
Görünüş ve büyüklükleri farklı olan yaklaşık 400 türden oluşan Köpeklerin vahşi türleri olduğu gibi evcil türleri de mevcuttur. Köpekler çakallarla ve tilkilerle akrabalardır. Köpeklerin en önemli özelliklerinden birisi koku alma ve duyma yani ses duyularıdır. Aldığı kokuyu yıllar boyu unutmayan köpekler bu özelliği ile dikkat çekmektedir. Bu nedenle hem koku alma özelliklerinden dolayı ve hem de eğitimde aldığı yetenek becerilerinden dolayı insanlar muhtelif hizmetlerde kullanılmaktadır. Narkotik aramalarda, bekçi köpeği olarak, altı nokta görme özürlülere destek olmak amacıyla v.s. kullanılmaktadır.
Köpekler sadık oldukları kadar merhametlidirler. En vahşi Köpekler bile çoğu zaman insanlara durduk yere saldırmaz, özellikle de çocuklarla çok iyi geçinirler.
Yıl 09.09.1981.
Tam 7 Veteriner Sağlık Teknisyeni arkadaş Tarım Hayvancılık Bakanlığından istifa ederek Türk Silahlı Kuvvetlerine girdik. 1 seneye yakın temel, tekâmül eğitimi boyunca topluca köpek eğitimi de aldık. Daha sonrada bir kısmımız Köpek eğiticisi olarak, bir kısmımızda atçılık üzerine görev aldık. Bende uzun yıllar atçılıkla ilgili çalıştım, uzun sürede at bindim. Bu arada Türkiye’de Türk silahlı Kuvvetlerinde Nalbant Çavuş Talimgâh Komutanı tek benim. Aşağı yukarı Veteriner Sağlık Teknisyenleri Okulundan devrelerimin bir çoğu Gemlik as. Vet.Ok. ve Eğt. Mrk. K.lığına benim Talimgâh Komutanlığıma gelip eğitim görüp Silahlı Kuvvetlerin diğer birimlerine dağıtım oldular. Yetiştirdiğin elemanım şu anda Veli efendide sayılı nalbantlardan Ramazan Can. Bu arada Nalbantlım sivil memur Ali Koçak’ı da rahmetle anıyorum.
Neyse biz konumuza dönelim.
Yıllardır köpek eğitimini Veteriner Teknisyeni Astsubayı olarak hem Silahlı Kuvvetlerde ve sivil otoriterlerde görev yapan İsa Aksu’dan bahsedeceğim size.
Tabi bu arada Tekkeköy Gelemen Veteriner Tarım Meslek Lisesinde de Kanserli hastaları teşhis amacıyla köpeklerin koku alma duyularından yararlanarak teşhis etmek amacıyla bir çalışmanın yapıldığını buradan duyurmak istiyorum.
Köpek eğitimi önemli bir meseledir. İnsan yaşamında önemli bir yere sahiptir Maalesef Çin malı gibi ülkemizde de köpek yetiştiricileri ve eğiticileri türemiş, ve bir ticari meta haline getirmişlerdir.
İsa Aksu diyor ki:
--“Pet shoplarda satılan akvaryum cam havuzlardaki egzotik hayvanlar kedi köpek yavruları kuş börtü böcekler görüyoruz. Peki, sizi de kafese koyup pazara köle diye satışa çıkarsalar gönlünüz razı olur mu?”
--“Döverek eğitim yapmak, aç bırakarak eğitim cezası uygulamak eğitimin neresinde var. Siz çocuğunuzu döverek mi eğitiyorsunuz. Canlılara eziyet etmek dinen yasaktır. Oda nihayetinde bir canlı. Maalesef Türkiye’de hayvan hakları Avrupa’da ki anlayış gibi tam uygulanamıyor. Onlarında bu yaşadığımız dünyada tapu hakkı var
Köpek kedi tüm hayvanlar biz insanlara bir terapi kaynağıdır. Onlar bakacağım diye alınıp iki gün sonra sokağa bırakılıp atılacak canlı değillerdir. Siz kızınca çocuğunuzu sokağa atıyor musunuz?”
Yine İsa Aksu;
--“Ülkemizde tecavüz dâhil tüm hayvanlara sapık yaklaşımda bulunanlarda mevcuttur Tüm hayvan hakları olarak konu ele alınmalı podyumlarda pavyonlarda kürk giymekle yanına aldığın köpeği azarlayarak tokatlayarak bu iş olmaz.”
--“Köpekler bizim canımızı koruyan sınırda karakollarımızı, askerimizi, polisimizi, evimizi, bahçemizi, bizi koruyan en önemli varlığımızdır. İleri itaat sonu branş eğitimlerinde mayın, iz takibi, detektör, narkotik, bomba bulma gibi  konularda uzmanlaşarak yeri geldiğinde binlerce insanımızı canını kurtarabilmektedirler.”
--“Köpeklerimiz yeri geldi mi altı nokta gözü görmeyen insanlarımıza kılavuz, hastalarımıza terapi olmaktadırlar.”
--“Maalesef basına K9 şapkası giyen, kopek tişörtü giyenler kendisini eğitimci zannediyor. Sayın Mustafa Kemal Bektaş beyde bu meslekten gelen bilinçli bir arkadaşımızdır. O da takdir edecektir ki; ali cambaz hacı yatmazlar mantar gibi türemişlerdir. Bu eğitimler devlet kontrolünde, güdümünde olmalıdır. Veteriner Teknisyenlerinden, Veteriner Hekimlerden koruma polis teşkilatı kurulmalı, ihbar mekanizmaları isletilmelidir.”
Demektedir.
Evet, İsa Aksu arkadaşımız bunları söylüyor. Haksız da değil. Hayvanlara işkenceyle üretim, bakım, eğitim olmaz. Kendisi uzun süredir NATO’da da görev almış sayılı eğitimcilerdendir.
Önce 3 aylık yavrular tasma eğitimine başlanır. Daha sonra 6ncı ayına kadar komutlara alıştırılır. Ondan sonra itaat eğitimi sonrada ileri itaat eğitimine tabi tutulur. Sonrasında da branş eğitimine tabi tutulur. Önce herkes kendi mizacına, beden yapısına göre köpeğini seçmelidir. Cılız bir insanın Danua cinsi köpeği zapt edemeyeceği gibi, boylu boslu birinin de küçücük bir köpeği, yine aşırı şişman birisinin de çok hareketli dobermanı edinmesi uygun olmaz.
Yine hayvanlardan insanlara geçen bir sürü ölümcül olabilecek hastalıklar mevcuttur. Köpeklerle haşır neşir olanlar mutlaka hijyen kurallarına uymalıdırlar. Bir köpekte kullanılan köpeğin malzemesi ne olursa olsun diğer köpeklerde kullanılmaz.Aşıları ve parazit ilaçlamaları düzenli yapılmalıdır.
Sevgili arkadaşımız İsa Aksu bir sonraki yazılarımda köpek eğitimin püf noktalarıyla ilgili bilgileri verecektir. Kendisine verdiği bu bilgiler için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

http://www.samsunhaber.com.tr/sadik-dostumuz-kopek-ve-egitimi-bir-kopek-egiticisi-ile-soylesi-makale,160.html

http://www.samsunhaber.com.tr/sadik-dostumuz-kopek-ve-egitimi-bir-kopek-egiticisi-ile-soylesi-makale,160.html

TÜRKLÜĞÜMÜZDEN UTANMAYALIM. DEVLETİMİZE SAHİP ÇIKALIM....…

TÜRKLÜĞÜMÜZDEN UTANMAYALIM. DEVLETİMİZE SAHİP ÇIKALIM..…

Türk Milleti olarak 16.000 yıllık tarihi olan MÜSTESNA bir insanlar topluluğuna sahibiz. Asırlar boyu büyük meşakkatlerden sonra topraklarımız ve devletimiz şekillendi. Bu devlet kolaylıkla kurulmadı. Bu nedenle Cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız ve doya doya yaşamalıyız.
Biz Türkler 1071’den önce Anadolu’ya geldik. Tarihe şan veren irili ufaklı bir çok devletleri,  Selçuklu ve Osmanlı devletlerimizi kurduk. Biz bu toprakları birileri gibi işgal etmedik, sömürmedik, insanlarını esir almadık; kültür ve sanatımızla bezeyerek değerlendirdik ve kendimize bir yurt yaptık.
Ancak, Avrupa, Amerika bizi bu topraklarda hiç istemedi. Hala da duyguları değişmiş değil ve bizi bu topraklardan atmak istiyorlar.
Birinci Cihan savaşına, zaten taksim edilmiş bir devlet olarak zorunlu girdik. Hemen hemen bütün cephelerde kazanmamıza rağmen, sözde ortağımız Almanya’nın yenilmesiyle bizi de mağlup saydılar, önce teslim aldılar, sonra bizi parçaladılar.
Çanakkale cehennemi, Türk’ün yeniden dirilişinin örsle-çekicidir. Yüz binlerce fidanın Peygamberin s.a.v. aguşuna kavuştuğu o girdaptan, Türkün Millet olma şuuru yeniden tarih sahnesine çıktı ve bir o ortamda bir lider belirdi ismi Mustafa Kemal ATATÜRK.
Görev O’na tevdi edildi, 19 Mayıs 1919’da, Milletimiz Mustafa Kemal’in şahsında bir kez daha şahlandı. Halkımızla topluca İstiklal savaşı destanını yazdık
Atatürk’ün dehası onun sadece fıtratından değildir. O, çok okumuş ve çok düşünmüş ve liderlik yapmıştır. Bu bilgi, gayreti ve liderliği sayesinde de elde avuçta hiçbir şey yokken milletçe kenetlenip bir destan yazıldı.
Atatürk sahip olduğu bilgi ve deneyimiyle statükoyu sevmiyor, dogmalara inanmıyor, aklı ve bilimi tavsiye ediyordu. Ve Atatürk, her şeyin adını "millî" koyuyordu. Milli kelimesi böylelikle ulusal literatürümüze kazındı.
O, kültürel kodlardan birinin de, doğru din, indirilmiş din olduğunu da çok iyi biliyordu. Bunun için Kuran’ın anlaşılmasını istedi ve Elmalı Hamdi’ye kendi parası ile Elmalılı tefsirini yazdırdı, hadis külliyatını hallettirdi. Bunlar o yıllarda yapılabilecek sıradan olaylar değildir.
Bilge Kağan atamızın "EY TÜRK! TİTRE VE KENDİNE DÖN " ifadesine tam uygun olarak, "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE " sözüyle, ihtiyacımız olan metafizik ürpertiyi O liderliği ile sağlamıştır. 
Sevgili dostlar Cumhuriyet muhteşem bir olaydır. O dönemlerde Türkiye’de Cumhuriyet’i kuracak bir başka babayiğit yoktu. Çünkü devletimiz topraklarının çoğunu kaybetmişti. Okuyup yazan nüfus savaşta şehit olmuş, İnşaatta çalıştırılacak usta bile bulunamamıştır.
Türkiye, 1923’e kolay gelmedi. Bilge Kağan’dan, Büyük Komutan Alparslan ve Melikşah’dan, Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni’den, Mustafa Kemal ATATÜRK’e kadar yetiştirdiğimiz liderler sayesinde kenetlenerek, her türlü mücadeleyi, savaşları kazanarak bu günlere geldik. Bazen geriledik, bazen de kaybettiK. Türkiye yılgındı, insanlar yorgundu ama Atatürk Türklere bu harika ürpertiyi verdi ve tüm toplumu tetikledi.
Bu kadar yokluğun üst üste geldiği bir dönemde "Efendiler yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz" sözünü başka kimse de söyleyemezdi.
Cumhuriyet, insan fıtratına ve İslam’a en uygun idare biçimidir.
Çünkü Kur’an devlet nizamını vazetmez. Mesela şeriat devleti kurmaz, hilafet sistemi de getirmez. Kur’an ilkeleri verir.
Kur’an devlet kurmaz ama, devletten bekledikleri vardır: Devletten hakikat, Adalet, Ortak Akıl, Ehliyet ve liyakat, Merhamet bekler.
Cumhuriyet, güçten önce güç ahlâkına sahip olmamızı ister. "Önce devlet" demez, "Önce insan" der. Çünkü insan yoksa hiçbir şey yoktur.
Cumhuriyet, güç ve servet temerküzünün (belli ellerde toplanması) önlenmesini ister.
Cumhuriyette, iktidar mensupları, insanlardan hiç kimseyi ötekileştiremez. Öteki şeytandır. Herkesi ötekileştiren sorumlu makamda bulunan biri, bir gün kendisini de ötekileştirir ve kendisinin şeytanı olur.
Yapmamız gereken ne mi? Çok basit. Cumhuriyeti, cumhuriyet gibi yaşamaktır. Devlet, beşeri bir kurumdur. Devlet, insan zihninin ve tasavvurunun ürünüdür. Dünya’daki tüm kurumlar beşeri işlerdir. Devlet, dünyevi bir otoritedir. Devlet örgütlü bir toplumdur. Siyasal toplumu insan düşüncesi ve iradesi ortaya çıkartmıştır. Devletin ilahi bir boyutu yoktur. Hürriyet Allah’ın c.c  insana verdiği ezeli ve ebedi bir haktır. Devletin verdiği bir hak değildir. Devlet ancak hürriyetlerin sınırlarını çizer. Hürriyet, maddi ve manevi bir ihtiyaçtır. Maddi hürriyetlerin alanını devlet çizer. Din ise manevi hürriyetlerin alanını çizer. Din de devlette insana hizmet etmektedir.
Din, insana ve topluma ahlaki bir yaşam ve davranış çerçevesi çizer. Bunu şu yolla yapar: Dinden kültüre eklenen değerler davranışları belirleyicidir. Çünkü ahlaki değerleri din tanımlamaktadır. Dinin dışında ahlaki değerleri tanımlayan hiç bir kaynak yoktur. Dini kullanarak devlet görevlerini sektirmek yanlıştır. Aslolan devletin vatandaşına sınırsız adaletli hizmetidir.
Devletin ve siyasetin tek bir var oluş nedeni vardır. O da ADALETTİR.
Bu memleket, henüz sosyal anlaşmasını  sağlamış değildir. Hayret edilecek bir beceriksizlikle yapamadığımız budur. Bütün sıkıntılar, kavgalar da buradan çıkmaktadır. Kavga hep hayat tarzları üzerinden yaşanmaktadır. İnanç denenler de, ideoloji denen akımlar da en sonunda gelir yaşama şekline dayanır.  Konular değişir, semboller değişir, kavga değişmez. Mesela, içki içip içmemek,  başörtüsü kullanmak veya kullanmamak, namaz kılıp kılmamak bugünün imtihan sorularıdır. Bu üç unsur ve daha söylenecek onlarca dinî-ideolojik tavır alış bizi esir almış durumdadır. Buradan düşünce çıkmaz.  Kavga çıkar, karışıklık çıkar ve nihayet darbe ve darbemsi hareketler çıkar. Ülkemizde ki tüm kalkışmalarının bize düşündürdüğü gerçek budur.  Bu memleket, kendi gerçeğini kaybetti. Hayli zamandır illüzyonlarla avunuyor, avunmaktan mutlu oluyor ve neticede yalanlarla yaşıyoruz.  Muhtemelen, başlangıcını yüzyıllar ötesine götürebileceğimiz bir durumun zirvesine en yakın noktadayız.
Bizim gibi, köklü milletler için bundan daha büyük felâket düşünülemez. Başkaları için batış sebebidir. Köklü olduğumuz için batmıyoruz. Hala sahici zamanlardan genetik kırıntılar devreye girdiği için batmıyoruz. 
Yoksulluğun, yoksunluğun ve haksızlığın olmadığı bir ülke­de yaşamak, ancak bu ülkenin insanlarının böyle bir hayatı topyekûn hak etmesiyle mümkündür. İnsanlık, saklanarak, korkarak, yağcılık ve sünepelik yaparak, hiçbir özgürlük ve erdemliliğe ulaşmış değildir. Silkinip kendimize gelmeliyiz. Adam gibi dinimizi yaşamak ve adam gibide Türklüğümüzü yaşayarak birlik ve beraberliğimize vatanımıza sahip çıkmalıyız. Bunu yaparken de bir birimizi kırmadan, dökmeden, bir birimizi yüzüne bakamayacak derecede hakaret etmeden hoş görü ile yapmalıyız.
TÜRKLÜĞÜMÜZDEN UTANMAYALIM. DEVLETİMİZE SAHİP ÇIKALIM..…
Saygılarımla


BU YURT DIŞINDAKİ VATANDAŞLARIMIZIN OY KULLANMALARI ADALETSİZLİKTİR.

YURT DIŞINDAKİ VATANDAŞLARIMIZIN OY KULLANMALARI ADALETSİZLİKTİR.

Dün iki kişi ile tanıştım. İkisi de yurt dışından, Almanya’dan emekli olmuşlar bir aylığına tatil yapmaya memleketleri Samsun’a gelmişlerdi. Mevzu seçimler malum. Birisi A partiden birisi B partidenmiş. Kendi aralarında sizin parti söyle bizim parti böyle, biz kazanacağız diye aralarında üstünlük sağlamaya çalışıyorlardı. Aralarında oturan bir tanıdığım olunca bende davet edildim derken mevzu gözümün önünde devam etti. 
Malum seçim zamanı yurtdışında olan vatandaşlarımızda 2008'de Seçim Kanununda yapılan değişiklikler ile oy kullanmaya başladılar. Bu seçimlerde de 07 Haziran tarihinden itibaren saat 09-21.00 itibariyle oy kullanmaya başladılar. Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci oylamaya kalması durumunda ise gümrüklerdeki oy verme işlemi 30 Haziran Cumartesi saat 08.00'de başlayacak ve 8 Temmuz Pazar saat 17.00'ye kadar devam edecek. 60 ülke ve 123 temsilcilikte sandık kuruluyor. Havalimanlarında da kullanabilecekler.
Neyse biz konumuza geri dönelim. Aralarında tartışmaya böylelikle bende katılmış oldum. Sanki ben jüriymişim gibi bana öyle değil mi? böyle değil mi? gibi sorular sorup doğrulamamı bekliyorlardı.
Bende ikisine bir soru yönelttim:
“Bana yurtdışını anlatın. Hizmetleri nasıl? Enflasyon nasıl? Sürekli zam var mı?” Gibi..
Başladılar hastanelerde şöyle bakım var, sokaklar şöyle. Zam yılda bir kez olur oda birkaç kuruş v.s bir sürü şey anlattılar……….  Gerçi ben biliyordum yurtdışına gittiğim için. Peki dedim “neden bir ay kalıyorsunuz Türkiye’de sonuçta emeklisiniz. Sanırım altı ay haberli olunca kalabiliyorsunuz”  dedim.
Bu kerede başladılar ya ülkemizde şöyle şöyle sıkıntılar var. İşte hastaneler şöyle böyle falan filan. Kısacası hizmetlerde ülkemizin yetersizliğini bu nedenle oranın hizmetlerini tercih ettiklerinden kesin dönüş yapmadıklarını, bir ay kalıp eşi dostu ziyaret ettiklerini, Türkiye’de ki ev barkı tarla v.s bakımını yaptırıp döndüklerini söylediler.
Bende tekrar sordum:
“ Madem ülkemizde durum bu ne diye oy kullanıyorsunuz? Siz bu ülkede uzun süre kalmaya bile tahammülünüz yok. Hizmetlerden şikâyetçisiniz. Bir ay bile zor kalıp oraya dönüyorsunuz. Bu ülkede yaşayan insanların kaderleriyle oynamak ne kadar adildir? Hakkınız var mı böyle adaletsiz uygulamaya dedim? Sizin burada yaşayan halkın kaderleriyle oynamaya dedim?
İkisinden de ses yok.
Evet yurt dışında ki vatandaşlarımız bu ülkede uzun süre bile kalmaya tahammülleri yokken bu ülkede yaşayanların kaderleriyle oynamaya hakları var mıdır? Madem hizmetler yetersiz kendiniz bile burada kalmayı tercih etmiyorken A partili olsun, B Partili olsun, C partili olsun hiç fark etmez. Sırf oy devşirmeleri uğruna bu adaletsiz uygulama yanlış değil midir?
Vatandaşlarımız olabilirler. İnkar etmiyoruz ki!. Ama vatandaşımızsa birkaç ay ülkesinde kalmaya bile hizmetlerin yetersizliğinden tenezzül etmiyorlarsa bu ülkedeki yaşayan bizlerin adına, kaderimiz adına oy kullanmamalıdırlar.
Bu yanlıştır. Hangi partili olursa olsun yanlıştır.
Bu ülkenin kaderi ile ilgili oy kullanacak olan bu ülkenin şartlarında birkaç ay da olsa yaşamalıdır.
Saygılarımla..

Mustafa Kemal Bektaş

VESTED VETERİNER SAĞLIK TEKNİSYENLERİ DERNEĞİ SAMSUN’DAN SONRA KONYA’DA. .

VETERİNER SAĞLIK TEKNİSYENLERİ DERNEĞİ VESTED SAMSUN’DAN SONRA KONYA’DA. ..

Ülkemiz kalkınmasında en önemli temel taşlarından olan Veteriner Tarım Meslek lisesi kısaca adı VESTED 3 Haziran 2018’de Samsun’da başlayan hareketli günlerine Konya ile devam devam ediyor.
03 Haziran itibariyle Samsun’da yakılan diriliş meşalesi VESTED Dernek Başkanı Ömer SATİN ve beraberinde ki yönetim kurulu Mustafa DARÇIN, Bekir Eskici, ERTUĞRUL ŞENEL, Selda YEŞİLYURT beraberliğindeki heyet  bütün ülke çapında bu meşalenin yakılmasına devam ediyorlar..
Dün 08 Haziran itibariyle Konya VESTED dernek başkanlığınca düzenlenen toplantı niteliğinde ki iftar yemeğine geniş katılım oldu. Toplantı niteliğinde ki bu iftar yemeğine VESTED Dernek Başkanı Ömer SATİN, VESTED önceki başkanı Hasan Küçükbabacık, Tarım İl Müdür Yardımcısı Sayın Mehmet TUGAY, DSBY (Damızlık Sığırcılık Birliği Yetiştiriciliği) Başkanı sayın Edip YILDIZ,  KOP (Konya Ovası Projesi) İdaresi Genel koordinatörü Sayın Ümit YORGANCILAR, Mevlana Kalkınma Ajansı Koordinatörü Fatih Yalçın, Çayır Mera Şube Müdürü Sayın Ahmet TETİK, VESTED İl Başkanı Durmuş AVCI ve Veteriner Sağlık Teknisyenleri katıldılar
Ülkemiz hayvancılığının köşe taşlarından birisi Veteriner Hekimler diğeri de Veteriner Teknisyenleri olduğunu bir önceki yazımda belirtmiştim. Bu iki meslek ayrılmaz bir ikilidir. Bu iki mesleğin bir çok yapısal sorunları olduğunu da belirtmiştim. Bilhassa Veteriner Sağlık Teknisyenlerinin sorunları oldukça büyük. Bu günlerde Bu sorunlara Veteriner Sağlık Teknisyenleri Derneği Başkanı (VESTED) Ömer SATİN ve yönetim kurulu beraberce çalışan ve emekli olan Veteriner Sağlık Teknisyenleri için bu sorunlara parmak basılmaya başlandı.
Veteriner Sağlık Teknisyenleri önceden nerede angarya denecek işlere koşulurken (Suni Tohumlama, aşılama) o zaman bu görevlere gitmeyen diğer personeller ne zamandır bu hizmetler parasal sektöre dönüştü şimdi Veteriner Teknisyenlerinin elinden alındı. Para geldi mertlik bozuldu.  İş güçlüğünden tutun suni tohumlama, giyim yardımı ve aşılamaya kadar daha birçok yapısal sorunlarda mağdur durumdalar.
Samsun’da yapılan Genel kurul Toplantısını aratmayan toplantı niteliğinde ki iftar yemeğinde Ömer SATİN ve beraberinde ki yönetim kurulunun hazırlıklı geldiklerini gördüm. Birlikte çalışan ve emekli Veteriner Sağlık Teknisyenlerinin tüm sorunlarını tespit edip kendilerine geniş kapsamlı bir çalışma konsepti çıkarmışlar. Bunları yemek öncesi ve sonrasında tüm üyelere bir bir anlattılar. Ülke hayvancılık ekonomisinin kalkınması içinde çalışmaları vardı.
Açıkçası ben şahsım adına yine aramızda bir tomar kuru laf yine bir şey olmayacak beklentisi içindeydim. Ama gördüm ki VESTED yönetimi hazırlıklı gelmişler. Biliyorsunuz  birkaç yıldır bu meslek içinde tanımlayamadığım bir kırılganlık söz konusu ve bu çalışan meslektaşların motivasyonlarını da etkilemekteydi. Aynı hizmetleri yapan diğer Veteriner Hekim sınıfı parasal olarak taltif edilirken Veteriner Sağlık Teknisyenleri göz ardı ediliyor! Neden? Mesela Giyim yardımını diğeri alırken Teknikerler almıyor. Aynı araç içinde aynı görev için giden Veteriner Hekim tazminat alırken beraberinde o işi yapan Teknisyen neden alamıyor. Sanki Veteriner Hekim için oluşacak çalışma güçlüğü daha mı fazla? Ya da Veteriner Hekimimize bulacak hastalık virüsü daha farklı Veteriner Sağlık Teknisyenine bulaşacak virüs çömez mi oluyor?
Tamam Veteriner Hekimlerimiz için sözüm yok işin operasyonel boyutunda sorumlulukları var. Ama karşılığını da alıyorlar zaten. Peki, düne kadar Suni tohumlamayı, aşılamayı angarya olarak görüyorlardı? Bu göreve gitmeyip Veteriner Sağlık Teknisyenlerini gönderiyorlardı. Çünkü o zaman karşılığında para yoktu yada tatmin edecek değerde değildi! Şimdi ne oldu ne değişti? Çünkü karşılığında para var? İyi meblağ var. İyi de devir ekonomi devriyse Nalıncı keseri gibi hep bana hep bana yontmak niye? Bu zorluklar bu hastalıklar size ayrı Veteriner Teknisyenlerine ayrımı hastalık yapıyor ve bulaşıyor?
Bu Veteriner Teknisyenlerini mesleki yönden kim yetiştirdi? Veteriner Hekimlerimiz  Burada bu günümüze kadar bu eğitimde önemli fonksiyon görev üstlenip hizmetleri geçmiş okul müdürlerimizi, değerli meslek hocalarımızı rahmetle anıyorum. Yaşayanlarına da uzun mutlu ömürler geçirmelerini diliyorum. Veteriner Sağlık Teknisyenleri için Türkiye’de Samsun’da, Konya’da, Isparta  Şarkikaraağaç’da ve Selimiye’de yıllardır eğitim veriliyor ve ülkemize binlerce en verimli Veteriner Sağlık Teknisyenleri elemanlarını yetiştirmektedir. Eski ismi Veteriner Sağlık Teknisyeni Meslek Lisesi, Yeni ismi Tarım Meslek Lisesi. Yeni ismi de bir garabet. Şimdi ismini duyan bu okulda sanki patlıcan, biber domates, bahçe ve tarla üretimi öğretiliyor sanıyor. Ne zaman Milli Eğitim Bakanlığına bu okullar devredildi işler rayından çıktı. Bir sürü yapısal sorunlar oluştu.  Bununda ötesinde bu okulların arazileri kıymetli olduğundan yerel yönetimler bu okulların arazilerine göz koydular. Arazilerine kimininkine Protokol Cami yapmaya çalıştılar. O maya tutmadı bu kerede park, bahçe yapacağım diye ranta dönüştürmek gayretiyle öğrencileri son derece sağlıksız koşulu olan ortaokuldan bozma binalara postaladılar. Önce Samsun’da ki okulu yıktılar. Sonra kışın ortasında 30 km. şehir dışında Tekkeköy ilçesinin de ötesinde bir ortaokuldan bozma yatılı ortaokula yerleştirdiler. Danıştay’da hükmetse, Bölge idaresi de hükmetse adalet herkese ayrı ayrı galiba ki yerel yönetim yargı kararını dinlemiyor. O zaman yargı kararına uyulmayacaksa bu mahkemeler neden var? Neyse konumuza devam edelim. Şimdide Konya’da ki okulu yıktılar. Yerine park mı bahçe mi yapılacak oda belli değil! Sıra ile yıkmaya devam ediyorlar. Sırada hangi okulu yıkacaklar, rant amaçlı niyetleri şu an hangisi bilmiyoruz. Diğer taraftan Tarım Müdürlüklerinde görev yapan Veteriner Sağlık Teknisyenlerinin de özlük haklarının bir çoğu kayıp halindedir.
Bütün sıkıntı nedir biliyor musunuz? Bu okullar Milli Eğitime devredilmesi.Ne zaman devredildi her şey rayından çıktı. Size olan gerçek bir yaşantı kesitini anlatayım sonra konunun tam bam teline gireceğim:
Sene 2000 yıllarıydı Samsun Sahra Shh. Ok. Ve Eğt. Mrk.K.lığında Subay Kurs Taburunda Personel Kısmı Amiri idim. Piyade albayımız Tabip öğrencilerine askeri konu genel taktik dersinde kalkıp genel cerrahi ile ilgili her şeyi bildiği edasıyla bilgiler vermeye başlıyor. İçlerinden birisi de kalkıyor Albayımıza diyor ki “Sayın komutanım ben sizin askeri derslerinize görüşümü belirtiyor muyum ki siz bizim mesleğimize dil konuşuyorsunuz?” Her zamanki gibi Albayımız karşısındakini susturmak için tersliyor. Devam ediyor tabip asteğmen adayı. “Sayın komutanım ben profesör olmak için kaç yılımı verdim. Siz askerlik dersinden bahsedin. Diğeri de bize kalsın.” Evet bu okulların Milli Eğitime devredilmesi yanlıştır. Herkes anladığı işi yapsın. O zaman Tıp fakültelerini de Mühendislik fakültelerini de Milli Eğitime devredin gitsin. Milli Eğitim Camiasında bu mesleğin A’sından Z’sine her şeyi kim biliyor? Kimse bilmiyor. Diyorlar ki mesleki ders öğretmenlerini Milli Eğitime tahsis ettik sorun çözüldü. Hayır, çözülmedi işte. Milli Eğitimde görevli Veteriner Hekim mesleki ders hocaları sesini duyuramıyorlar Milli Eğitimin başında kilerine. Şimdilik kör topal gidiyor. Bu soruna hükümet el atmalıdır. Bu Fetö efendi ve avenesi bir kalkışma yaptı olan tüm okullara oldu. Veteriner Teknisyenlerde yara aldı o şarlatanın yüzünden.
Lider ruhlu VESTED Dernek Başkanı Ömer SATİN, ve beraberinde ki yönetim kurulu Mustafa DARÇIN, Bekir Eskici, ERTUĞRUL ŞENEL, Selda YEŞİLYURT beraberliğinde ki heyete selam olsun.
Sayın Başkan Ömer SATİN bu mesleğin geleceği için doğru bildiğiniz bu yolda yürüyün. Destek ise Samsun’dan bu destek size verilmişti. Gördüm ki Konya’dan da destek geldi, verilmiş. Bu yurt çapında devam edecektir. Bana ulaşanlar bu desteklerini belirtmekteler. Ülke menfaatine meslektaşları da kapsayacak şekilde ülke hayvancılık ekonomisi açısından ne gerekiyorsa yapın. Buradan size sonuna kadar destek olacağım. Genç meslektaşları da bu çatıda toplayarak emeklisi ve çalışanı ile artık harekete geçme zamanıdır diyorum.
Bu uğurda geri dönmek yok. Herkes bu taşın altına artık elini kolunu artık soksun.
Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş.





https://www.kapsamhaber.com/yurt-disindaki-vatandaslarimizin-oy-kullanmalari-adaletsizliktir-makale,1784.html

https://www.kapsamhaber.com/yurt-disindaki-vatandaslarimizin-oy-kullanmalari-adaletsizliktir-makale,1784.html

http://www.samsunhaber.com.tr/veteriner-saglik-teknisyenleri-dernegi-vested-samsundan-sonra-konyada-makale,159.html

http://www.samsunhaber.com.tr/veteriner-saglik-teknisyenleri-dernegi-vested-samsundan-sonra-konyada-makale,159.html

6 Haziran 2018 Çarşamba

Büyükşehirimize bağlı Mert Plajının yanındaki Mert kafe'de hayvan sahiplerince bazı gıda hijyenini ve insan sağlığını tehdit eden hal ve hareketlerini gördüm. Durumu İlgi c : d ile Valiliğe ve Büyükşehir Belediye Başkanlığına e posta ile bildirdim.

1800975663 Başvuru Detayı
Başvuru Tarihi:
Başvuru Yolu:
Başvuru Tipi:
Sayın Başbakanım;

İLGİ a. 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanunu Kabul Tarihi: 8/5/1986,Yayımlandığı R.Gazete : 16/5/1986 Sayı: 19109
b. 17 Aralık 2011 tarih ve 28145 sayılı Gıda Hijyeni Yönetmeliği
c. Samsun Valiliğine 26.05 tarihli yazım.
d. Samsun Büyükşehir Belediyesine 26.05 tarihli yazım.

1. Büyükşehirimize bağlı Mert Plajının yanındaki Mert kafe'de hayvan sahiplerince bazı gıda hijyenini ve insan sağlığını tehdit eden hal ve hareketlerini gördüm. Durumu İlgi c : d ile Valiliğe ve Büyükşehir Belediye Başkanlığına e posta ile bildirdim.
Büyükşehir Belediyemizce Doğu park Mert Plajı karşısında köpek sahiplerini de düşünülerek yapılmış Mert kafede Belediyemizce evcil hayvanlarını kapalı tel örgülü alana koyarak dinlenebileceği güzel bir mekan yapılmıştır. Bu mekana zaman zaman bende gidip dinlenmekte, hayvanları geriden de olsa sevebilme imkanı bulabilmekteyim.

2. Söz konusu kafede 25 Mayıs 2018 tarihinde saat:15.28’de insan sağlığını tehdit eden orada ki barınakta istifade eden köpek sahiplerince bazı uygulamalar ve eksiklikler gördüm. Söz konusu bu eksiklikler ile ilgili olarak:

a. Defalarca gördüğüm halde durumu Valiliğe ve Belediyemize bildirdiğimi bildikleri halde umursamaz bir tavır ile hala aynı alışkanlıkları devam ettirerek, gelişi güzel kafenin etrafında birbirilerinin köpeklerinin malzemelerini (Tarağını v.s.) kullanarak rüzgarında etkisi ile kafenin içine ve etrafına doğru kılların, toz v.s gittiğini, bu kılları toplamadıklarını, çevreye dağıldığını,

b. Köpeklerini bağlayabilecekleri kapalı alan olduğu halde yemek yenen masaların etrafına ya bağlayarak yada tasmasız bıraktıklarını, köpeklerin gaitalarının etrafa gelişi güzel yaptıklarını, çevredeki kirlettikleri alanı temizleme görevinin de oradaki görevli personele kaldığını, dolayısıyla gıdalara her hangi hijyen dışı bir bulaşımının olabileceğini,

c. Evcil hayvanlarının kullandıkları tarak v.s bakım malzemelerini yemek masa üstlerine koyarak gayri sıhhi hijyen kurallarına aykırı hareket ettiklerini,
gördüm ve hala da hal ve hareketlerine devam etmektedirler. orada ki görevli personelin sık sık bu yüzden sıkıntıya girdiklerine de şahit oldum, bu nedenle oradaki köpek sahibinin yaptığı hijyen aykırı davranışları nedeniyle görevlilerin muhatap olmaması ve sıkıntı yaşamamaları için bizzat kendim kendisini kibarca “Ben emekli askeri veteriner astsubayı ve köpek eğiticisiyim diye tanıtıp, hayvanlardan geçen hastalıklar” konusunda kendisini uyardım “masanın üzerinden kıl yumağı içindeki tarağı almasını” rica ettim ise de “burası bize ait istemiyorsan gelmezsin” şeklinde biraz tehditkar bir şekilde cevabı ile karşılaştım.

3. Belediyelerin tüm halka eşit oranda hizmet sağlamak amacıyla yapılmış olan tüm kamuya ait, tüm kamunun hizmetten yararlanması için açılmış olan bu tür sosyal hizmetler, kafeler; bir kimseye, bir zümreye ait değildir. Kimsenin de babasının çiftliği değildir. Hem sağlığını tehdit edecek ve hem de ”ben temizlerim, istemiyorsan gelmeyeceksin burası bize ait” diye kimse diyemez. Aynı zamanda da orada ki görevliler sık sık düzensizlikten dolayı sıkıntılar yaşamaktadır.

4. Bu tür tesisler ve gıda ile haşır neşir olan tesisler ile ilgili ve de hayvan ve insan sağlığı ile ilgili tedbirler ile ilgili ilgi a’da tedbir alınması emredilmiş, İLG b yönetmeliğin;

a. 8 nci Madde, b alt maddesi gereği; “Zoonozların ve zoonotik etkenlerin kontrolü ve izlenmesini içeren programlar dahil olmak üzere, insan sağlığına etkisi olan hayvan sağlığı, hayvan refahı ile bitki sağlığına ilişkin tedbirleri almak.”,

b. 8 nci Madde,e alt bendi maddesi gereği, “Bulaşmaya sebep olacak hayvanların ve haşerelerin önlenmesi”,

c. 10. Madde 1 bendi gereği “Gıda işletmelerinin temiz, iyi durumda olması, bakım ve onarımının düzenli olarak yapılması sağlanır.”.

d. 10 Madde 2 nci bendi, c alt bendi gereği “Bulaşmaya karşı ve özellikle zararlı kontrolü dahil, iyi gıda hijyeni uygulamalarına izin verir”.

e. 11 Madde 1 nci bendi, e alt bendinde “Gıdanın muameleye tabi tutulduğu alanlardaki yüzeylerin ve özellikle ekipman yüzeyleri dahil gıda ile temas eden tüm yüzeylerin sağlam, kolay temizlenebilir ve gerekli durumlarda dezenfekte edilebilir olması gerekir. Yüzeylerin pürüzsüz, yıkanabilir, korozyona dayanıklı ve toksik olmayan maddelerden üretilmiş olması gerekir.” emretmektedir.

5. Bilhassa evcil kedi ve köpeklerden insanlara geçen ve insan sağlığını tehdit eden hastalıklar mevcut olup;

a. Köpeğin içinde veya üstünde yaşayan virüsler, bakteriler, mantarlar, birhücreliler (protozoon), kurtçuklar, böcekler ya da akarlar bu hastalıklara neden olabilir. Köpeklerin üstünde yaşayan birçok asalak, örneğin köpeğin kürkünün okşanması yoluyla insanlara geçebilir.

b. Başta kuduz, Kist hidatik, Toksokariazis, Kancalı kurt, Leptospiroz, Pasteurella, Campylobacter, Giardiyaz, Kriptosporidyoz, gibi hastalık ve parazitler insanlara tüyleri, dışkıları yoluyla gıda üretilen yada servis edilen alanlarda hijyen kurallarına uyulmadığı takdirde ciddi bir şekilde insan sağlığını ölümcül olarak tehdit edebilmektedir. Bu bulaşmalar öyle su ve bezle temizlenmesi mümkün olmayıp iyi bir dezenfeksiyon ile ancak mümkündür. Aynı zamanda gıda işlerinde çalışanlarında Sağlık bakanlığı ve tarım bakanlığınca sıkı bir portör olarak izlenip, hijyen denetimleri de yapılmalıdır.

Bunların hepsini sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışanların tümü zaten bilmektedir.

6. Kamunun yararına hizmet alınması amacıyla yapılmış bu tür sosyal kafeler yerinde bir hizmettir. Buradaki personelleriin sık sık buradan hizmet alan hayvan sahipleri ile problem yaşamadan tedbirlerin alınmasını, buralara gelen biz halkımızın da sağlığını tehdit eden bazı gayri ihtiyari uygulamaların denetlenmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasını arz ederim.

Mustafa Kemal Bektaş
 Başvuru hareketleri için tıklayınız.
 06.06.2018 20:09 tarihinde internet üzerinden başvuru alındı.