14 Temmuz 2018 Cumartesi

İŞTE OKTAR BABUNA İLE ADNAN OKTAR İLİŞKİSİ !!!

ŞU OKTAR BABUNA İLE ADNAN OKTAR İLİŞKİSİ NEDİR?

Adnan Oktar ile Oktar Babuna ilişkisini bilmemiz için kalıtımda ki genlerin ne olduğunu, ne işe yaradığını iyi bilmemiz lazım. Az sabredin bu ilişkinin kodları bu genlerde gizli
Gen; Kromozomların yapısında bulunan ve kalıtsal karakterleri ileten bir maddedir. DNA molekülünün ortalama 1500 nükleotitten oluşmuş canlının kalıtsal özelliklerinden herhangi birini taşıyan parçasıdır. Kalıtımın temel fiziksel ve işlevsel birimidir. Her gen, protein veya RNA molekülü gibi özel bir işlev taşıyan kromozomların belli bir noktasındaki nükleotid dizilerinden oluşur. Deoksiribonükleik asit (DNA) in protein ya da RNA sentezi için gerekli bilgi taşıyan bölümüdür. İçinde bulunduğu hücre veya organizmada özel bir etkisi olan, kuşaktan kuşağa ve hücreden hücreye geçen kalıtımsal öğesidir.
Gen anne ve babanın özelliklerinden çocuğa geçmesini sağlayan ve kromozomlar üzerinde yer alan katılımın birimidir. Diğer bir anlatımla da canlıların her türlü özelliklerini belirleyen ve hücre çekirdeğindeki kromozomlarda bulunan en küçük kalıtım birimi olup, kendi kendini oluşturma özelliğine sahip, kromozomlara yerleşmiş protein molekülü olup, canlının bütün özelliklerini taşıyan biyolojik varlıktır. Gen, kendi yapısı değişmeksizin, canlıya tüm özellikleri kazandırır.
Genler içerdikleri şifreler dolayısıyla vücuttaki her türlü olayı uzaktan kumanda sistemi sayılabilecek bir duyarlılıkla kontrol ederler.
Genlerin tanımlanması ve genetik mühendisliğinde kaydedilen önemli gelişmeler sonunda bilim adamları artık hastalıklarla savaşabilmek ve onlardan korunabilmek için bazı örneklerde genetik materyali değiştirme aşamasına geldiler. Gen terapisinin temel amacı, hücrelerin hastalığa yol açan eksik ya da kusurlu genleri yerine, sağlıklı kopyalarının hücreye yerleştirilmesidir. Bu işlem, gerçek anlamda bir devrimdir. Hastaya, genetik bozukluktan kaynaklanan belirtilerin kontrol edilmesi ve/veya tedavisi için ilaç verilmiyor. Bunun yerine, sorunun kaynağına inilip hastanın bozuk genetik yapısı düzeltilmeye çalışılıyor. Çeşitli gen terapisi stratejileri olmakla birlikte, başarılı bir gen terapisi için gereken ortak temel elemanlar vardır. Bunların en önemlisi hastalığa neden olan genin belirlenmesi ve kopyalanmasıdır. (klonlanmasıdır) . "Human Genome Project" olarak adlandırılan ve insanın gen haritasını çıkarmayı amaçlayan proje tamamlandığında, istenilen genlere ulaşmanın çok daha kolay olacağına inanılmaktadır. Genin tanımlanmasından sonraki aşamada, genin hedeflenen hücrelere nakledilmesi ve orada ekspresyonu, yani kodladığı proteinin üretimi gelir. Bu genin yerini tespit ettikten sonra o gen sahibini silahla v.s sebeple kaçırabilir, organlarını dahi alabilirler.
Genle olan bu kadar bilgi yeter diyelim konumuza hemen dönelim.
Şimdi Oktar Babuna ve Adnan Oktar arasında nasıl bir gen ilişkisi olabilir diyebilirsiniz!
İlişkisi var efendim hatta daha ilerisi de var. Ülke güvenliği ile ilgili boyutu da var. Az sabredin
Oktar Babuna adını bizler 1999 yılının yaz aylarında kan kanseri olduğu ve tedavi için ilik nakli gerektiğini bir gazete ilanından ve o gazetenin başlattığı ilik kampanyasında duyduk. “İnsanların duyguları istismar edilerek oluşturulan kampanya ya dâhil olan 160 bin kişinin vermiş olduğu ilik ve kan örneği alınması ile konunun seyri ülke güvenliğine kadar uzanmasıyla daha farklı boyut aldı.”
Çünkü “bu gen örnekleri ile bir ulusun genlerinin haritası çıkarılabilir. O ulusun kökenine kadar inilebilir. İsterseniz gen kopyalanması (klonlanması) ile isterseniz o tip bir nesil yetiştirebilirsiniz.” Rekombinant DNA teknolojisinin başlıca uygulama yöntemleri arasında gen kopyalanmasının (klonlamasının) önemi ve yeri çok fazladır. Hatta esasını oluşturur. Gen kopyalanması, basit olarak, bir genin identik kopyalarının elde edilmesi veya bir bireyden orijin alan identik projeni gruplarının oluşturulması olarak tanımlanabilir. Bir tek bakterinin uygun katı besi yerinde üreyerek milyonlarca identik nesil oluşturması ve gözle görülebilecek koloni meydana getirebilirsiniz. Mesela hepsi yeşil gözlü yada mavi gözlü yada uzun vücutlu bir nesil üretmek gibi ya da çok amaçlı bir kombin çalışması oluşturulabilir. Genlerle çalışma insanların tıbbi gelişmelerinin son evresi en üst zirvesi olabilecektir. Az ya da çok Mendel kalıtım kanunlarını bileniniz varsa bu işin boyutunu az ya da çok kavrayabilirsiniz.
Biz konumuza dağıtmadan devam edelim. “160 bin kişinin vermiş olduğu ilik ve kan örneğinin ardından 120.000'inin kaybolması ile işin boyutu ve tehlikeleri anlaşıldığından hakkında soruşturma açılmak zorunda kalındı.” Dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş tarafından hakkında soruşturma başlatıldı.
Adnan Oktar önce Profesör Cevat Babuna'nın kendisi gibi doktor olan oğluna kancayı atmıştı. “Çünkü mal varlıklıydı. Oktar Babuna'yı kanatlarının altına alan Adnan Hoca, ilik kanseri olan doktor için aile ile birlikte Türkiye çapında kampanya organize etmişti.” O dönem medyada bu kampanyaya destek çıkmıştı. Ancak daha sonra toplanan iliklerin akıbeti bir meçhule dönüştü. Adnan Oktar böylece bağlantısı olduğu, kan ve ilik örneklerinin ABD'ye gönderildiği iddialarıyla gündeme oturdu.
Oktar Babuna 1962 doğumlu olup babası gibi bir jinekologdur.  Onun da babası gibi TGRT'de yaratılışçı belgesel ve programlar sunduğu zamanlardan ve Harun Yahya belgeselleriyle tanımaktayız.
Prof. Dr Cevat Babuna TGRT'nin Osman Ünlü ile birlikte en bilinen simalarından biridir. Prof. Dr Cevat Babuna tam bir İslam teknokratı olarak, Sızıntı ile Harun Yahya dergilerinin aritmetik ortalaması olarak takılıyordu. Elinde bir sopayla arkasındaki şemayı göstererek izleyicisini mitokondri, hücre çeperi ve alyuvarlar arasında bir yolculuğa herkesi çıkarır ve oradan Allah'a ulaşırdı. Kendileri Makedonya Köprülülü olup, soyadını Makedonya'daki Babuna Irmağı'ndan almaktadır.

 12 Eylül'ün resmî paradigması Allah-Devlet-Müspet ilim üçlemesinin hevesli bir neferidir kendileri.
Prof. Dr Cevat Babuna yıllarca Adnan Oktar'ın propagandasını yapmış, fakat sonra ne olduysa bu yapılanmayla ters düşmüştür. Hatta oğlu Oktar Babuna ve kızı Tuba Babuna, Adnan Oktar'dan yana saf tutmuş babaları Cevat Babuna hakkında söylemediklerini bırakmamıştır. Kızı dahi  "ben ehli sünnetim babam köprülü dönmesi bir Sabetay’dır, Hocamıza iftira atıyor" mealinde sözler sarf etmiş, “ben de bir Köprülü’lü olarak ilk kez bu kavramla tanışmıştım” diyebilmiştir. 92 yaşında ölen Prof. Dr Cevat Babuna’nın gazetelerde ölüm ilanlarında çocuklarının hiç birisinin dahi ismi yazılmamıştır. Bu operasyona başlanmasının altında basında yer alan Prof. Dr Cevat Babuna’nın eşinin bir dosya hazırlayarak bu dosyayı Sayın Devlet Başkanı R.Tayyip Erdoğan’a verdiği biliniyor. İyi de olmuştur. Bir suç şebekesi bu sayede çökertilecektir.
Biz konumuza devam edelim:
1987 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olan Oktar Babuna jinekoloji konusunda eğitimini devam ettirdi. Daha sonra beyin cerrahisi alanına yönelerek Amerika'ya gitti (Haziran 1988). 1994'te Türkiye'ye döndü. 1997 yılında eksik rotasyonlarını tamamlamak üzere Şişli Etfal Hastanesi'ne atandı. Daha sonra buradaki görevinden de istifa etti. Sonrası da malum Adnan Oktar’la birlikte bir kanser hastalığından dolayı toplanan 160 bin kişinin vermiş olduğu ilik ve kan örneğinin toplanması aşamasında bir birliktelik ama alınan kan ve iliklerinin nereye gittiği belli olmayan bir birliktelik!
Bu öyle bir birliktelik ki! Din+Basın silahı+Uluslar arası çıkar arasında ki boyutun nereye uzanabileceği birlikteliğidir.
“Bu gen haritası ve hangi amaca uzanan bir çalışmanın neresinde bu Oktar Babuna ve Adnan Oktar ikilisi yer almıştır. Ne kadar para ile kendileri desteklenmiştir. Ülke menfaatini satabilen bu ikili başka ülkenin hangi menfaatlerini satmışlardır iyice irdelenmelidir.”
11 yüzyıl İslam tarihini incelersek orada bir Hasan Sabbah hadisesi vardır. Kendilerine Haşhaşi’lerde denir. Hasan Sabbah On iki İmam Şiiliği'nin kalesi olan İran-Kum kentinde dünyaya gelmiştir. On İki İmamcı olan babası Kufe'den gelmişti. Rivayete göre Yemen kökenliydi. İnandırıcı olmayan bir söylentiye göre ise kadim Himyer krallarından birinin soyundan geliyordu. Hasan Sabbah'ın doğum tarihi günü gününe bilinmemekle birlikte 11. yy'ın ortalarına rastlar.
Hasan Sabbah'ın yoğun dini çalışmalarından sonra örgütlenmeye başladığı ve Alamut kalesini ele geçirip burada üslenmesidir. Söz konusu kalede 2 bin müridinin yaşadığı söylenmektedir. Dönemin ileri gelenlerine yönelik suikastları işletmek için fedailerine haşhaş vererek (bu daha çok muhalifleri tarafından uydurulduğu söylense de) onların zihinlerini kontrol ettiği bilinmektedir. Kadın, eğlence her türlü envayi çeşit zevki sefayı İslamiyet’in içinde göstererek bir dönem orada kümelenmişlerdir.
İşte onlardan birisi de bu Adnan Oktar’dır bir önce ki köşe yazımda Adnan Oktar’la ilgili geniş bir yazı yazmıştım. İşte bu puzle’nın parçası bir araya gelmezse bu ilişkiyi anlayamazsınız.
Ülkemizde “dini duyguların istismarı, bir gazetecilik ve televizyon görselin nelere yol açabileceğinin ibretlik görüntüsüdür bu ilişki yumağı..Bir fetö ilişkisi, bir Adnan Oktar. TGRT’nin ve gazetelerin art niyetlilerce bir silah olarak kullanıldığında boyutunun nereye uzanabileceğidir bu görüntü, bu ilişki…
Yarın bir gün aktörleri değişerek, farklı guruplar, kişiler, cemaatlerde aynı şeyi yapmaları her an mümkün olabileceğinden ülke olarak çok dikkatli olmalıyız, bu olayın üzerine  sonuna kadar gidilmelidir diyorum.
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş. 

İŞTE ADNAN OKTAR NAMI DİĞER HARUN YAHYA MESELESİ

“ADNAN OKTAR” NAMI DİĞER “HARUN YAHYA”

Yüzlerce kitabı bulunan ve Darvinizme sözde savaş açan ve İsrail ile yakın ilişki içinde olduğu saptanan ve büyük tepki alan Adnan Oktar ilk, orta ve liseyi müteakip önce İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimari Bölümü’nde eğitim almaya başlamış bir süre sonra okuldan ayrılmıştır. Ve daha sonrasında da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Tarih Bölümü’ne giriş yapan Adnan Oktar bu okulu da yarım bırakmıştır. 
Harun Yahya adıyla yazılan kitaplarda evrim doğrudan Nazizm, materyalizm, Budizm ve Komünizm bağlantılı şeytani bir öğreti olarak sunulmuştur. Sahibi olduğu İnternet siteleri ve Televizyonları aracılığı ile o kadar ileri götürmüştür ki kendisini Hz. Muhammed s.a.v efendimizin soyundan gelme yani seyyid olduğunu belirtmekten hiç kaçınmamıştır. Bir taraftan seyyid olduğunu ileri sürerken bir taraftan beslemesi olan kediciklerle zevki sefa içerisindedir.
1980’lerin sonlarına doğru Ortaköy’de bir evde “Adnan Hoca” olarak ortaya çıkan Adnan Oktar etrafına tamamı varlıklı ailelerin çocukları olan genç ve güzel kızları ve yakışıklı oğlanları toplamış, onları müridi haline getirmiştir. Zengin çocuğu müritlerinin ailelerinden “Aşırdığı” pahalı şeylerden geçiniyor, çocuklar bu bataklığın içinde aileleri ile karşı karşıya geliyordu. Bazı çocukların bazıları bazı bakan ve siyasetçi çocuklar da vardı. Hatta bu müritlerinin anne ve babaları öldüğünde mirasları Adnan Oktar’a verilmekteydi. Böyle böyle korkunç bir kedicikler imparatorluğunu kurmuştu. Bazı aileler çocuklarını bu beladan zar zor da olsa kurtarabilmişler
Müritlerinin yeni müritler bulunması için ortalığa çıkan güzel kızlara “Motorlar” evlerde hizmet eden ve sokağa çıkmayan kızlar ise “Bacılar” diye isimlendirilmiş.
İstanbul’un farklı semtlerindeki evlerde gruplar halinde yaşayan Adnancılar kendi aralarında kıydıkları nikahlarla evleniyor, çocuk yapıyorlardı. Hatta bu iş o kadar fütursuzca ileri gitti ki adeta İslam adı altında yeni bir din yaratıyor, namazları farklı kılıyor, İslam’ın kılık kıyafet kuralları, cinsellikle ilgili kuralları kendilerine göre değiştiriliyordu.
Adnan Oktar’ı biz kandırdığı kızlardan biri olan manken Ebru Şimşek bir şekilde bu gruptan kurtulmasıyla tanıdık. Ebru Şimşek kurtulsa da çeşitli tehditlere ve şantajlara maruz kaldı. Ebru Şimşek’in avukatı, grup tarafından baskı ya da başka yollarda davalardan çekildi. Sonunda Adnan Oktar tutuklanarak 1999 yılında cezaevine girdi. Tama bu sırada garip bir şekilde davaya müdahil olan siyasetçiler de davadan çekildiler. Bir süre sonra da serbest kaldı.
Adnan Oktar İsrail’de bazı gruplarla sıkı fıkı ilişkileri vardı ve müthiş bir “Pro İsrail” hareketi haline gelmişti. Adnan Oktar Harun Yahya ismiyle “Evrim karşıtı” kitaplar yazdığını söylese de bunlar pek çoğu ABD’de bulunan bazı evanjelik grupların ve güçlü kiliselerinin yazdığı veya yazdırdığı kitaplar olarak biliniyordu. Adnan Oktar’ın bu kiliselerle de yakın hatta parasal bağlantısı olduğu da iddia ediliyordu. Kendine ait bir internet televizyonundan yayıncılığa başlayan Adnan Oktar genç ve güzel kızlara televizyonunda iş teklif edip, sonrasında da bunları tehdit ve şantajla elinde tuttuğu iddia edilmektedir.
Adnan Oktar’ın en tanınmış “kediciklerinden” Ceylan Özgül, 2018 yılı başında Adnan Oktar’ın yanından ayağında terlik ve pijamalarıyla kaçtığını iddia etti. “Adnan Hoca”nın yanından kaçtığını söyleyen Ceylan Özgül, kediciklerin "içerdeki hayatı" hakkında bomba iddialarda bulunmuştu. Ve bu günlere gelindi.
Adnan Hoca' soruşturması bütün hızıyla sürerken bu yapıya ilişkin geçmiş dönemde açılan soruşturmalardaki bilgiler de ortaya çıkmaya devam ediyor. Adnan Oktar ve adamları hakkında açılan ancak 2013'te zaman aşımından düşen davanın dosyasındaki 'Gizli Tanık' ifadeleri örgütün o dönemdeki faaliyetlerine de ışık tutar mahiyette... 
"16 yaşımdayken, sonradan Adnan Hoca grubundan olduğunu öğrendiğim bir şahısla tanıştım. Bana dini telkinlerde bulundu, ibadet etmem gerektiğini ve bu ibadeti herkes tarafından bilindiği şekilde değil de günde iki vakit; sabah akşam ikişer rekât halinde ve her rekâtta birkaç kelime söyleyerek yapabileceğimi söyledi. Hatta çırılçıplak da yapabileceğimi söyledi. Bana mantıksız gelmişti ama yapılan telkinlerle ben de buna inanmaya başladım. Kısa bir süre sonra beni grubun diğer üyelerinin de kaldığı evlere götürmeye başladı. Erkek arkadaşımın telkinleri sonucunda kendisinin grubundaki diğer arkadaşlarıyla birlikte olmamın sevap olacağına inanmaya başladım."
"Bu dönemde arkadaş grubunun üyesi olan A.T, A.A, A.Ç, A.A.B, A.A, A.K, B.B, B.Y, B.S, H.A, C.Y, C.G, E.E, F.T, F.K, H.E, İ.T, K.K, M.M, M.D, N.A.K, N.N, O.B, U.Z, Ö.B, A.S.E, S.U, S.A, S.S, S.K, S.M, T.K, U.S.T adlı şahıslarla çeşitli şeklilerde ilişkiye girdim. Bu ilişkiler sebebiyle cinsel hastalıklara yakalandım. Tedavi gördüm. Bu hastalıklara diğer bazı kızlar da yakalanmıştı. Doktor bu hastalığın sebebini çok eşlilik olarak açıklamıştı. Grubun içinde 'Cariye' olarak bilinen kızların evine gidip gelmeye başladım. 'Abi' olarak nitelendirilen Adnan Hoca'nın yazdığı iddia edilen kitaplar sürekli okutuluyordu. 'Kardeşler' olarak nitelendirilen grubun evlerinde de sürekli ilişkiler oluyordu. Buradaki B.G, T.A.T, D.A, Ç.Y, S.S, B. ve İ. adlı kızlar da aynı şeyi yapıyordu." 
"Evlerdeki koltuklar genelde altın varaklı aynalar, plazma televizyonlar, şirketlerde de genelde deri koltuklar kullanılarak lüks ve cazip bir hava oluşturuluyordu. Özellikle yatak odalarında yatağın karşısında aynalı bir dolap olurdu. Kişinin kendi boyun bölgesi ve (bazı mahrem noktalarına) bakması haram kabul edildiğinden bu bölgelerin ancak aynaya bakılarak görülebileceği söyleniyordu. Bir gün Ortadoğu'ya hâkim olunacağı, Antalya bölgesinden Tevrat'ın en eski halinin çıkacağı, bunun da bizim kutsal kitabımız ile aynı olacağı söyleniyordu. Kardeşler 'Abi'yi hayvanlarla konuşurken gördüklerini söyleyerek onu gözlerinde büyütmeye çalışıyorlardı." 
İfadeler bunlar. Artık bu seks imparatorluğunun seyyid olduğunu belirten bu şarlatanı hakkında ne düşündüğünüzü duyar gibiyim.

İstanbul Emniyeti Mali Şube Müdürlüğünün yaklaşık 1 yıldır takibe aldığı Adnan Oktar ve kedicikleri için İstanbul merkezli 5 ilde eş zamanlı operasyonlar düzenlendi. Kaçmaya çalışan Adnan Oktar ve yanında bulunan Didem Ürer'in üzerinde yüklü miktarda nakit ele geçirilirken, kasalarda bulunan paraların sayımı da hala devam ediyor.

Mali polis tarafından polisten kaçarken Sarıyer’de yakalanan 62 yaşındaki Adnan Oktar, yakalandığı sırada yanında ’Kedicik’ olarak ünlenen ve televizyon kanalında program yaptığı kadınlardan Didem Ürer ile birlikte gözaltına alındı. Oktar ve Ürer’in bulunduğu arabada yaklaşık 50 bin lira para ve bir çanta dolusu döviz ele geçirildi. Aramalarda ayrıca, 400’den fazla flash bellek, 70 silah, 3 binden fazla mermiye el konulduğu, kasalarda bulunan yüklü miktardaki para ve dövizin sayımının ise hala devam ettiği aktarıldı.
Herhangi bir işte çalışmayan ve ne iş yaptığı tam olarak bilinmeyen Adnan Oktar'ın bu parayı nasıl kazandığı merak edilirken. Posta Gazetesi yazarı Candaş Tolga Işık Oktar'ın nasıl para kazandığıyla ilgili ifadeleri kullanmıştı;
“İsrail’den Türkiye’ye gelen kimlikleri tespit edilen hahamlar, milletvekilleri ve siviller üzerinden nakit akışı oluyor. 15-20 kişilik gruplar halinde İsrail’den Türkiye’ye geliyorlar. Her biri üzerine 15-20 bin dolar para alıyor. Türkiye’ye geldiklerinde bu para toplanıp örgüte elden teslim ediliyor.”
“Müritlerin ve ailelerinin parasına çöküyorlar. Çalışan müritlerin maaşlarının tamamına el konuyor. Diğer gelirlerden örgüt adına hak isteniyor. Söz gelimi bir müride miras kaldığında “ecrin” adı altında o mirastan örgüte pay alınıyor.”
“Paravan şirketleri var. Bu şirketler hayali ihracat yapıyor. Bir kişi adına açılıp kapatılan 20 farklı şirketten bahsediliyor.”
“Şantaj-tehdit... Kaynaklarıma örgütün bu kanallardan elde ettiği aylık ortalama geliri sordum. Aldığım cevabı aynen yazıyorum: “Her ay sabit bir gelirden bahsetmek zor. Sürekli değişiyor. Ancak hiçbir ay milyon doların altına inmiyor. Şöyle düşünün en basitinden evdeki bir FENDİ yastığın fiyatı 3 bin lira!”
İşte Ülkemizde internet ve medyanın bir insanı nasıl yoldan çıkarabildiğinin ve azgınlaştırdığının belgesi. Bir sonraki yazımda da Oktar Babuna ile Adnan Oktar ilişkisini yazacağım.
Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş

KAYNAKLAR:

http://www.mynet.com/haber/guncel/adnan-oktar-in-mal-varligi-ne-kadar-paralarinin-sayimi-hala-bitmedi-4263820-1

https://www.kapsamhaber.com/adnan-oktar-nami-diger-harin-yahya-makale,1816.html

https://www.kapsamhaber.com/adnan-oktar-nami-diger-harin-yahya-makale,1816.html

https://www.kapsamhaber.com/su-oktar-babuna-ile-adnan-oktar-iliskisi-nedir-makale,1818.html

https://www.kapsamhaber.com/su-oktar-babuna-ile-adnan-oktar-iliskisi-nedir-makale,1818.html

12 Temmuz 2018 Perşembe

ULUSAL İSTİKLAL MARŞIMIZ SİZİN NEYİNİZE BATTTI?

ULUSAL İSTİKLAL MARŞIMIZ SİZİN NEYİNİZE BATTTI?

27’nci dönem milletvekili seçilen adaylardan HDP Eş Genel Başkanları yemin töreni öncesi TBMM'de İstiklal Marşı okunurken salona girmemişler. Gerçi İçeride de olsalar bu saygısızlığı muhtelif yerlerde yaptılar. Onunla kalmadılar şanlı bayrağımıza da uzandılar.
İstiklal Marşını hazmedemeyen, bu anlı şanlı bayrağımızı kabullenemeyenlerin bu zihniyetlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yeri yoktur.

Şu kahramanlara bir göz atın ve ne için savaşmışlar ve ne için can vermişler. Bakalım ibret alacak mısınız?
 Nene Hatun:  93 harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Erzurum savunmasının kahramanlarındandır. Kurtuluş savaşında Kara Fatma diye bilinen Erzurumlu Fatma Seher Hanımın yaptığı kahramanlık hala dillere destandır. 1888’de Erzurum’da doğan, Subay Dervişlerden Binbaşı Ahmet Bey ile evlendiğinde Balkan Savaşı’na katıldı, askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı
Halide Çavuş: Kurtuluş Savaşı'nda cephelerde savaşan ve o yıllarında Anadolu Ajansı'nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapan Halide Onbaşımız (Halide Edip Adıvar 1884-1964)
Nezahat Onbaşı: Babası Albay Hafız Halit Bey, komutasındaki 70. alayla birlikte  Geyve Savaşı, Konya İsyanı, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz Muharebelerinde yer almış ve gösterdiği kahramanlıklarla savaşan bir kadınımızdı. (Nezahat Baysel Ö. 24 Eylül 1994)
Şerife Bacı: Kurtuluş Savaşı'nda yaşlı kadın ve erkekler ile birlikte İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken kış şartları nedeniyle Aralık 1921'de donarak ölen Şerife bacımız. (Ö. 1921)
Halime Çavuş: Kastamonu’da doğan, anne-babasının “kızım gitme” şeklinde yalvarışlarını dinlemeden milli mücadeleye katılan Halime Çavuş, uzun yıllar “Halim Çavuş” zannedildi. Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi tıraş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı. Mühimmat taşımada birçok görev yaptı. Düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kaldı.
Hafız Selman İzbeli: Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrasında Kastamonu’daki kadınları toplamış, asker için çorap, fanila ördürüp cepheye gönderdi.
Gördesli Makbule: Koca yayla/Akhisar ‘lı olan bu kadınımız, milli mücadelemizde daha bir yıllık evli iken eşinin yanında Milli Mücadele'ye katılmıştır. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir'i işgaliyle Batı Anadolu'yu işgale başlaması sonucu 7 Kasım 1921'de kocası Halil Efe ile Türk çetelerine katıldı. Yunan kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda bulundu. Koca yayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olmuştur.
Çete Emir Ayşe: Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışan Emir Ayşe, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüş ve Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış ve Yörük Ali Efe’ye katıldı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlarla savaşmış, savaş sonrasında başarılı olanlara Atatürk İstasyon Meydanı’nda Çete Emir Ayşe’nin de aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı. “Savaştım Yunana karşı, elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyası'dır” demiştir.
Tayyar Rahmiye: 1920 yılında Türkler ile Fransızlar arasında yapılan Kurtuluş Savaşına katılmış, savaştaki görevi keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı ve bu görevlerini birçok kahramanlıkla gerçekleştirdi. Daha sonra kendi de savaşta çarpışmalara katıldı. 1920’de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada Türk askerlerinde yorgunluk ve korku sebepleriyle bir duraksama olunca, “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” demiş ve askerlerin toparlanmasını sağlamıştır. Aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit oldu
Seyit Onbaşı: 18 Mart 1915’de Müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için saldırıya geçtiği sırada Seyit onbaşı Rumeli Mecidiye Tablası’nda görevliydi. Çatışma sırasında Fransız savaş gemisi Bouvet vurularak hareketsiz kalıp batmaya başladı. Gemi mürettebatını kurtarmak için yardımına koşan İngiliz Ocean ve Fransız Irresistible gemileri geldi. Ancak çatışma sırasında Seyit Ali’nin görevli olduğu topun vinci arızalanınca bunun üzerine Seyit Ali 257 kg ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi. Seyit Ali, üçüncü atışında İngiliz gemisi Ocean’a isabet sağladı ve batırdı.
Şahin bey: Antep’te doğana Şahin beyin asıl adı Mehmet Sait’tir. Şahan Bey olarak da bilinir. Rüştiyeden ayrılıp er olarak Yemen Cephesi’ne gitti. Alayını, mahsur kaldığı Aynel cebel Kalesi’nden kurtardığı için teğmen yapıldı. Fransızlar Antep’i işgal edince, Kilis Kuva-yı Milliye Komutanı olarak işgal kuvvetleriyle çarpıştı. Uzun süre, Fransızların Antep’e destek kuvvet göndermesine engel oldu. Bostancı sırtlarında Fransızları Antep’e sokmamak için kahramanca savaşırken şehit düştü. (1877-1920)
Sütçü İmam: Maraşlı olup asıl adı Ali, lakabı Hacı imam’dır.Uzunoluk Mescidinde imamlık yaparken aynı zamanda süt de sattığından “Sütçü imam” olarak da bilinir.  İşgalci Fransız kuvvetleri içindeki Ermeni askerlerin Müslüman kadınlara sarkıntılık etmesi üzerine çıkan olaylarda, bir Fransız askerini öldürüp şehrin dışına çıkarak Maraş’ta bağımsızlık mücadelesini başlattı. (1884-1922)

Okudunuz Bu ceddimizden kadınlarımız, erkeklerimiz bu vatanın her santimini kahramanlıklarla savundular. Kimisi şehit oldu kimisi gazi oldu. Sakat ayaklarla, sakat vücutlarla yine savunmaya ve mücadeleye devam ettiler. Sizde azıcık sıkılma varsa bu insanlardan ders alırdınız. Bak oraya Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, Kazım Karabekir’i, Mareşal Fevzi ÇAKMAK’ı ve daha birçok kahramanları bile yazmadım!
Sanıyorsunuz ki size bir dünya vadeden o mikrop ülkeler sizi bu coğrafyada, bu topraklarda yaşatacaklar. Onların derdi böl, parçala yut. Günün birinde işiniz bittiğinde, sizden alacaklarını aldıklarında bir duvar kenarında, ya da dağda bir ağaç dibinde bir mağara kurşuna dizecekler. Sizi bu Dünya’da, bu topraklarda yaşatacaklarını mı sanıyorsunuz. Siz neyin hesabını yapıyorsunuz?
Kız aldık kız verdik. Milli mücadeleyi birlikte yaptık! İstediğiniz kadar çocuk yaptınız kimse karışmadı. İstediğiniz yere seyahat ettiniz kimse karışmadı. İçinizden milletvekili, bakan başbakan hatta cumhurbaşkanı da oldu. 80 milyon insanın hatırası, kurtuluş savaşı mücadelesi veren yiğit erkek ve kadınlarımızın hatırası olan istiklal marşına, bayrağına saygısızlık yapıldığı anda orada KAL, çizmeyi aşma deriz! Size yakışan istifa etmektir. Siz bu mikrop ülkelerin maşasısınız. Olmayan bir TÜRK KÜRT ayrımın ile bizi bölmeye çalışıyorlar. Bu oyun yüzünden binlerce vatan evladımızı, kundakta ki bebeklerimizi bile kaybettik.
İstiklal Marşını hazmedemeyen, bu anlı şanlı bayrağımızı kabullenemeyen bu zihniyetlerin TBMM de yeri yoktur.
Askerlerinde yorgunluk ve korku sebepleriyle bir duraksama olunca, “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” diyen Tayyar Rahmiye’nin kılı kadar olamazsınız.
Sizin neyin eş bakanısınız? Hangi kafanın eş başkanısınız? Siz neyin başı-başkanısınız? Siz dilim varmıyor seviyenize inmekle istemiyorum ama beni zorluyorsunuz bunu demeye! Siz eşeğin şeyi bile olamazsınız! Bu kafa ile o mikrop ülkelerin ancak kuklası olur, tarihin çöplüğünde bir tarafta atılı kalırsınız!
Kurtuluş savaşında cephaneyi cepheye bebeği ile götürürken donarak ölen Şerife Bacının bu resmide size kapak olsun!! Sizlere şahsım adına hakkımı helal etmiyorum.

Size atamız Bilge KAĞAN’ın sözü ile cevap veriyorum:
"Ey Türk; üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe,
senin ilini ve töreni kim bozabilir. Titre ve kendine dön."

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !

Bu gök çökmedikçe, yer delinmedikçe sizin gibi işbirlikçiler ve bu mikrop ülkeler bu toprakların bir karışını parçalamaya güçleri yetmeyecektir. Kürt kardeşlerimizle de asla aramızı açamayacaksınız! Buna asla da müsaade etmeyiz. 


Saygılarımla

http://www.samsunhaber.com.tr/koyluyu-topraklarina-dondurmedigimiz-surece-ekonomik-krizleri-asla-onleyemeyiz-makale,180.html

http://www.samsunhaber.com.tr/koyluyu-topraklarina-dondurmedigimiz-surece-ekonomik-krizleri-asla-onleyemeyiz-makale,180.html

https://www.kapsamhaber.com/m/bu-istiklal-marsi-sizin-neyinize-batiyor-makale,1815.html

https://www.kapsamhaber.com/m/bu-istiklal-marsi-sizin-neyinize-batiyor-makale,1815.html
ÜLKEMİZDE ÜRETİCİYİ TOPRAKLARINA DÖNDÜRMEDİĞİMİZ SÜRECE EKONOMİK KRİZLERİ, ÇALKANTILARI ASLA ÖNLEYEMEYİZ.


“Kalkınma İnsanla Başlar” , “ Kalkınma malla başlamaz. İnsanla ve onun eğitimi, örgütlenmesi, disiplini ile başlar. Bu üçü olmadan tüm kaynaklar el atılmamış saklı olarak kalır.”  E.F. Schumacher
Bu yazıma Alman ekonomistin sözü ile başlıyorum. Dünya’da en zor iş bilinen bir şeyi keşfetmektir. Beşeri kalkınma için, insan hayatının üç temel öğesi üzerinde yoğunlaşması gerekmektedir.
Bu üç öğe İnsanın ömrü, insana yakışır hayat standardı ve bilgisidir. İnsan ömrünün göstergesi olarak doğuşta kalma ümidi bilgi göstergesi olarak da yetişkinlerde okuryazarlık oranı hayat standardı olarak da fert başına reel GSMH (Satın alma gücü) kabul edilmiştir.
21 yüzyıl Dünya’sında hayat daha zorluklarla geçecektir. Halkını sağlıklı ayakta tutan ülkeler bu yüzyılda karlı çıkacağı gibi Dünya’nın da hâkimi konumunda olacaktır. Halkınızı ayakta tutmak içinde, halkınızı iyi bir beslenme ile dışa bağımlı beslenme maddelerinden kurtulmanız ve iyi eğitilmiş insan potansiyeli ile ancak mümkün olur. Sağlıksız beslenme ve eğitimsiz bir nüfus ile 21 y.y da diğer ülkelerle yarışabilmeniz ve kapitalist etkenlerle baş edebilmeniz mümkün değildir. Sağlıklı beslenmek için bereketli topraklara, akıllı üreticiye, güçlü bir devlete ihtiyaç vardır. İyi eğitilmiş insan nüfusu içinde halkınıza iyi bir sağlıklı beslenme programı ve ileri fen seviyesinde eğitim programı sayesinde olur. Aksi takdir de kapitalist ülkelerinin kuklası olursunuz.
Üretici toprağını işlemekten kaçtığı an verimli topraklarınızı kaybeder dışa bağımlı olursunuz. Ve yarışa 1-0 mağlup başlamış olursunuz. Üreticinin şehre, şehirdeki yaşantıya özen göstermesi sonucu üretici maliyetlerinin yüksek oluşu üreticiyi toprağından koparır. Toprak çoraklaşır. Dışa bağımlı olduğunuz içinde dışarıdan dayatmalar ile kalitesiz, genleriyle oynanmış ürünleri halkınıza tükettirme ile sağlık yönünden güçsüz nesilleriniz tabiatıyla yeni yüzyıllara taşımak zorunda kalırsınız.   Dolayısıyla da elinizden ülkeniz ve topraklarınız kayıp gider. İşte son günlerde patates ve soğan örneğinde görüldüğü gibi!
ÜLKEMİZDE TARIM REFORMU VE FERDİ TAPULAŞMA YAPILMADIĞI SÜRECE EKONOMİDE ENFLASYONLA BAŞT ETMENİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Evet yanlış duymadınız ferdi tapulaşma yapmadığınız sürece enflasyonla mücadele etmeniz zordur. Üreticinin elindeki topraklar hisselidir. Ülkemizde bir anlayış vardır. Erkek dururken kadına mal verilmez kadına mal paylaşımı olmaz.  Halbuki Allah c.c Kur’an da erkeğe mal paylaşımının yanında kadına da mal verilmesini emreder (Nisâ, 4/7) ama gelin görün ki Peygamberimiz zamanında ki Kureyş kabilesi vardı yine var. Ne değişti ki. Allah emrediyor kadına ver diye! Hukuk emrediyor ver diye hala kadını insan statüsünden saymayan zihniyet var. Ve bunların hepsi Allah adına ve din adına yapılıyor! Dolayısıyla da mal paylaşımı yapılmadığından hisseli topraklardan dolayı teşvik v.s den faydalanmak zorlaşıyor. Yine Büyükşehir Belediyelerinin sınırlarının tüm il sınırlarına yakın alanı kapsaması nedeniyle köylerin ve diğer ilçe köylerinin mahalle olmasıyla tüm köy arazileri tarla statüsünden arsa statüsüne geçmesi nedeniyle emlak vergileri arsa vergisi üzerinden tahsil edilmesi gerekmektedir. Kısacası bu durum hem tarlaların arsa spekülasyonuna kaymasına, verimli arazilerin kaybına da neden olabilecektir Ya da al malını ben altından kalkamıyorum da denilebilecektir. Yani sizin anlayacağınız işimiz hayli zor.
Avrupa’da tarlalarda miras paylaşımı sanırım 5 dönüm, arsa paylaşımının da alt sınırı bahçeli olmak kaydıyla 750 m2 dir. Bu demektir ki bu alt sınırdan aşağıda mal paylaşılmaz. Durumu müsait olan diğer hisseleri satın alır. Yâda devlet rayiç bedelinden satar hissedarlara bölüştürür. Bizde de bu reform mutlaka yapılmalıdır. Yoksa herkes neredeyse kulübe yapmaya bile kalkışır.
Konunun başında dediğimiz gibi ferdi tapulaşma olmadığı sürece enflasyonla mücadeleniz güçleşir. Üretici topraklarına dönmelidir. Üreticinin şehre göç etmesiyle sorun daha da büyümektedir. Alt yapı yüksek nüfusu kaldıramamaktadır.
Şehirler birçok sosyal hastalık ve huzursuzluğun en kolay serpilip geliştiği mekânlardır. Bir yandan nüfus yoğunlaşırken diğer yandan yeterli alt yapının bulunmayışı dolayısıyla sağlıksız şartlarda yaşayan insanlar, kaliteli eğitim kurumları yanında, aşırı kalabalıktan dolayı ikili hatta üçlü bir eğitim için havasız sınıflarda, üst üste oturarak ders yapan öğrenciler, kültür boşluğu, asayiş sorunları, suçların artması, kumar, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, anarşi ve terörizmin zorlanmadan yuvalandığı mekanlar ve çevre kirliliği hemen hemen bütün şehirlerin az veya çok düzeyde içerdiği ortamlardır.
Bu nedenle sağlıklı nesillerimizin yetişmesi ve güçlü bir ekonomi için üreticimizin toprakları ile buluşturulması, iyi bir ferdi tapulaşma için toprak reformu ülkemiz için acilen ihtiyaçtır. Bu konu üzerinde biraz daha ileriki yazılarımda durmaya devam edeceğiz.
Bir başka yazımda tekrar buluşmak dileğimle…


Saygılarımla


Mustafa Kemal BEKTAŞ

10 Temmuz 2018 Salı

https://www.kapsamhaber.com/sayin-valimiz-guzel-ilimizin-sinirlari-icinde-hayat-kadinlari-cirit-atiyor-makale,1813.html

https://www.kapsamhaber.com/sayin-valimiz-guzel-ilimizin-sinirlari-icinde-hayat-kadinlari-cirit-atiyor-makale,1813.html

SAYIN VALİM BU HAYAT KADINLARI GÜZEL İLİMİZİN SINIRLARI İÇİNDE CİRİT ATIYOR

SAYIN VALİM BU HAYAT KADINLARI GÜZEL İLİMİZİN SINIRLARI İÇİNDE CİRİT ATIYOR

1970’lerde şehrin göbeğinde UMUMİ EV (GENEL EV) mevcuttu. Daha sonra kapanmasıyla yerine Site Cami yapıldı. UMUMİ EV (GENEL EV) kapandı kapanmasına da bu seferde tüm hayat kadınları Samsun sokaklarına ve çevre illere dağıldılar
O günden bu güne bu hayat kadınları ailelerin içerisine kimliklerini saklayarak daire kiralayıp bu işi evlerde yapmaya başladılar. Hatta daha ileri gidip parklarda bahçelerde, kafelerde fuhuş pazarlıkları yaparak halkın içine tam sızdılar.
Geçen yıl sayın Cumhurbaşkanımıza Samsun’dan itibaren Karadeniz deki tüm illerimizle birlikte Gürcistan’daki muhtelif adreslere kadar Gürcistan’dan hayat kadınlarının akın akın Samsun ve çevre illerimize geldiklerini, döviz kaynaklarımızın bu şekilde telef olduğunu, hatta bazı ailelerin bu nedenle kandırılarak yıkıldığını, milyonlarca dolara denk gelecek şekilde evlenme v.s vaadiyle dolandırıldıklarını, Gürcistan’a giriş çıkışın serbest olmasından dolayı ciddi fuhuş olaylarının arttığını bildirip, artık giriş ve çıkışlarda ciddi önlemler alınması gerektiğini arz ettim. Bu sayede İlimizde ve çevre illerde kısmi de olsa bir rahatlığın olduğunu belirtebiliriz. Ancak hala bu tehlike şimdilerde artarak devam ediyor.
Denize sahil bölgelerde park ve bahçelerin çok olması nedeniyle bu fuhuş yapacaklar için neredeyse gün doğdu. Her tarafa park ve bahçe yapalım Samsun’umuzu güzelleştirelim derken beraberinde bu sorunları da birlikte getirdi. Kalem Parkta, Adnan Kahveci Parkında, Sevgi parkın Mert kahveye giden yol ve çayırlık mihverinde, Gençlik park bölgelerinde, Batı parkta, Doğu parkta her gece cinsel kullanılan objeleri sabahları ağaç, çalı diplerinde görmek mümkün. Artık motorlu zabıta ekipleri de çare etmiyor.
Bu işi o kadar ileri götürdüler ki Heykel parkın içinde ki simit kafenin İl genel meclisi tarafına bakan yüzünde her gün yaşları 40 ile 70 arasında dul ya da evli kocaman insanlar penguen gibi yoldan geçen kadınlara bakıp durmaktalar. Kimisi oralarda erkeklerle pazarlık yapmaktalar.  Hatta bu yüzden o kafenin müdürü buradakilerin biri ile karakolluk oldu. Kimisi Cumhuriyet meydanındaki yer altı parkının üstünde fuhuş pazarlığı yaparken ta gençlik parkında bile geceleri pazarlık yapabilmekteler. Ne yapalım şimdi bu ve bunun gibi erkekleri keselim mi?i, kısırlaştıralım mı? Bunların çoğu dul ve her zaman arayış içindeler. Bunların hepsinin dizginlenip toplumu sağlıklı kılmak zorunluluğumuz var.
Bu fuhuşun artmasının nedenleri arasında ekonomik sıkıntıları olanların yapmasının yanında meslek haline getirenlerinde yapmasıdır. Genel evlerinin kapatılmasıyla ülkemizde fuhuş sektörü adeta şahlanmıştır. Ankara’nın ve farklı UMUMİ EV (GENEL EV) kapatılmasıyla bu hayat kadınlarının hepsi ülkenin her tarafına yayılmasıyla birlikte mayın gibi nereden hangi il ve ilçeden patlayacağı belli değildir. Buna paralel olarak çocuklarda fuhşa bulaştırılmış, çocuk zinaları adeta patlamıştır. Fuhuşun yanında her türlü zührevi hastalıkların saçılması artmış, AİDS’inde bulaşmasının önü açılmıştır. Bunları dizginlemenin kayıt alınmasının tek yolu şehrin en uzağında yerleşim yerlerinden uzak, yapılacak yerlerin yakınına imar yasağı koyarak UMUMİ EV (GENEL EV) yapılmasıdır.
Aslında şahsım adına bu haberi yapmanın zorluğunu ve bana tepkiler geleceğini de bilmekteyim. Bana dini yönden saldıranların bu yazıyı dinine sadık olan bir kişi olarak bu yazıyı yazmanın ne kadar zor olduğunu bizzat bana sormalarını isterim. Ama İlimiz dâhilinde UMUMİ EV (GENEL EV) açılması artık şart olmuştur.
Apartmanlara çöreklenen bu hayat kadınları ailelerin içine girerek apartmanlarda yaşayan çocuklarımızın manevi sağlığını açıkça tehdit etmektedirler. Hatta yakınlarda bir tane kadın ev sahibini vurdu. Her fuhuş uygulamalarında apartmanlardan güvenlik kuvvetleri mantar gibi fuhuş zanlılarını bulmaktalar.
İlimizin yerleşim yerlerinin uzağında bu fuhuşu yapanları bu evlerde toplayarak, hem aileler bu pislikler yüzünden rahatlayıp bir nefes alacaklar, hem güvenlik güçlerinin görevi hafifleyecek, hem de çocuklarımızı bu fuhuş sektöründen uzak tutacağız. Çocuk tecavüzleri yüzde elli de olsa bitecektir. Diğer taraftan da bu fuhuş sektöründe çalışanlar kayıt dışılıktan kayda alınarak vergilerini vermiş devlete gelir gelmiş olacaktır. Hepsinden en önemlisi de zührevi hastalıkların saçılması önlenerek, AIDS gibi ölümcül hastalıkların ülkemize yayılması önlenecektir.
İlimizde bu tedbirler alınacak olursa diğer illere de örnek ve öncülük edersek toplumumuzu sağlıklı korumayı başarırsak bu en büyük mutluluk olacaktır. Gerekirse Sayın Devlet Başkanımıza da bu konuyu taşıyacağım.
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş

8 Temmuz 2018 Pazar

ŞİMDİ VERİLEN SÖZLERİ YERİNE GETİRME ZAMANI.., SEÇİM BİTTİ…

ŞİMDİ VERİLEN SÖZLERİ YERİNE GETİRME ZAMANI.., SEÇİM BİTTİ… 

Seçim Biteli 15 gün filan geçti şimdi verilen sözleri getirme ve icraat zamanı. Şunu yapacağız, bunu yapacağız derken şimdi özümüze dönme zamanı !!!.
Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın milletvekillik macerası nedeniyle yeni Büyükşehir Belediye Başkanımız Zihni Şahin’e bir kez daha hoş geldiniz diyorum. Kendisi yerel seçimlere kadar Büyükşehir Belediye Başkanlığını sürdürecek Sayın başkan Büyükşehir Belediye Başkanı olarak isminden söz ettirecek gibi gözüküyor. Zira Bafra’da çalışmalarından halk oldukça memnun ve sevilen bir başkandı.
Bu arada Sayın Devlet Başkanı R.Tayyip Erdoğan son kez Cumhurbaşkanı sıfatıyla bir konuşma yaptı. Konuşmasında Cumhurbaşkanının “Aramızda belediye başkanı da bulunuyor. İşte bu seçimlerden sonra bana gelen raporlara baktığımızda özellikle bazı eleştiriler var ki bu çok çok önemli. Vatandaş özellikle şunu arıyor, bu tabi ağırlıklı belediye başkanları bunun yanında milletvekilleri vesaire… Tevazu arıyor tevazu. Belediye Başkanı, benim dükkanıma gelip bir çayımı içmedikten sonra ben bu belediye başkanını” ne yapayım diyor. Halkla iç içe olması ve icraatların yerine getirilmesi açısından Cumhurbaşkanının sözü bu açıdan önemlidir. Aynı şekilde vatandaş da Belediye Başkanını ziyaret edebilmeli meseleleri karşılıklı görüşebilmelidir.
İki yıldan beridir Büyükşehir Belediyemizin çalışmaları ile ilgili Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’ın bizi halktan görmediği için maalesef tüm önerilerimi Sayın Başbakana ve Cumhurbaşkanına bildirmek zorunda kaldım. Neydi bunlar bir hatırlatayım:
Birincisi Site Cami idi. Site cami bildiğiniz gibi 890 kilo altın karşılığından külliye şeklinde yerinde bulunan Genel evin yıkılmasıyla yapıldı. Ama şu anlarda kaderine terk edildi. Mimarlar Odası İshak Memişoğlu’nun da önerisiyle bakım onarım meselesini üst makam Başbakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına aktarmak zorunda kaldım. Zorlu yazışmalar neticesinde önce bakım onarımı “İlk adım belediyesinin görevi derken” bir baktık “ihaleye verildi” şeklinde son hali olacak şekli Photoshop yapılarak billboardlara asılmış. Hala da Yabancılar pazarının denize bakan bölümünde billboard da afiş asılı duruyor. Ne zaman ihale yapıldı ve ne zaman bakım ve onarımının yapılacağını yani başkanımız bildirirse memnun oluruz.
İkincisi Tramvay hattının “Üniversiteden Tekkeköy’e kadar iki hat üzerinde çalışmasıydı.” Çünkü Tekkeköy hattı kasisli olduğundan tramvaylar geri döndüğünde ana arterlerde yoğunluk yaşanmasıydı. Tramvayların bir kısmı Tekkeköy hattına ayrı gönderilerek çözülmüş oldu. “Önerilerim dikkate alındığı için teşekkür ederim.” Tramvay hattını Üniversiteye çıkarmak için yeni hat yapılması övgüye değer.
Üçüncüsü sık sık kaza olan ve yoğunluk yaşanan Kılıç dede kavşağına, Cumhuriyet meydanındaki tramvay durağı bitişiğindeki kavşak, ana bulvardan cumhuriyet meydanına inen yazıhanelerin önünden geçen yolun viyadüklü şekilde sağa ve sola (Büyükşehir kavşağı ve kılıç dede yönüne) yol yapımı ve yaya geçitlerinin yapımı, yine büyükşehir belediyesi kavşağının viyadüklü yol olarak yapımı, ilerinde gençlik caddesinde de kavşakta aynı sistem yol ve kavşakların yapımına ihtiyaç duyulduğunu, trafik lambalarının artık ihtiyaca cevap vermediğini belirtmiştim. Aynı zamanda Cumhuriyet Meydanında ki yazıhanelerin kaldırılarak şehir içi trafiğinin rahatlatılması önerisini sunmuştum. Bir de “halk otogara Atakum yada Tekkeköy’den iki araç değişerek gittiğini çile çektiğini bildirip Ankara’da ki tramvay sistemi gibi otogara yönüne de tramvay hattının yapılması gerektiğini” önermiştim. Şimdilik o bölgeye ring servisleri düzenlense de nihai şekli nasıl olacak böylemi devam edecek bilmek isteriz. Büyük şehir belediyemiz bu amaçla ana arterlerde giden gelen yolcu sayımını yapıp akabinde “Samsun’un ulaşım konsept planı yapıldığı” ve billboardlarda yine bilgi olarak afişleri asıldığı ile öğrenmiş olduk! Tabi ki bu “ulaşım konsept planının” neler içerdiğini bilemiyoruz. Sayın başkanımız Zihni Şahin bir açıklama yaparsa varsa böyle bir plan bu ulaşım kavram planının hangi aşamasındayız bizlere bir bilgi verirse çok memnun oluruz.
Yine Atakum yönüne giden yolun kenarında yeni açık hava kültür müzesinin bitişinde ki PTT binasının çok çirkin ve güdük kaldığını oradan Ankara yolu bölgesine yada başka uygun bir bölgeye naklinin olmasını ya da binaya o bölgeye uygun giydirme yapılarak düzenlenmesini istemiştim. Hala bu konu da ne yapılacak bilemiyoruz.
Birkaç yıllık bir sorun olan yıkılan Veteriner Tarım meslek lisesi ile ilgili “Danıştay 8. Dairesi, Bölge İdare Mahkemesi, İdare Mahkemesinin kesinleşmiş kararı olmasına rağmen eski Başkan Yusuf ziya Yılmaz ne mahkemeleri tanıdı nede mahkeme kararlarını uyguladı.” Hala İl Genel Meclisinde imar değişiklik ayak oyunları ile “o araziye park yapacağım” diye uğraşıyor. Aslında “park değil de o arazinin değerli olması nedeniyle önce kent park akabinde de farklı amaçla rant elde etmenin sağını solunu dolanıyor.” Çünkü “o binaları protokol cami yapacağım” diye ortaya çıktı. “Herkese ayrı ayrı camimi yapılacaktı. Aslında caminin altındaki yapılacak dükkânların rantı önemliydi” mahkemelerden ters tepti. Okul aile birliği çevreye aşırı sol kesim olarak lanse edildi. İçlerinden birisi de benim ve ülkücü olduğumu cümle âlem bilir. “O bölgede 100 metre aralıklarla iki cami olmasına rağmen içi normal zamanlarda bir sıra saf cemaat olmazken oraya protokol cami yapacağım diye diretti. Aslında işin gerçeği hep çevreden ve halktan gizlendi. Algı yaratıldı!” Halkı ile didişen, halkını halk görmeyen bir Belediye başkanı olur mu? İşte olanları yazıyorum siz karar verin!
“Sanki biz camiye karşıyız biz hristiyanız. Başbakana, valiye, milletvekillerine halka ayrı ayrı cami yapılması dinimizin neresinde vardı?” Sayın Valim “İlk adım, canik ve Atakum’da okul yapılacak arsa bulamıyoruz, 400 küsür dershane açığımız var” derken, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, ve İl Defterdarlığı “oraya okul yapılacak diye Büyükşehir Belediyemiz hakkında suç duyurusunda bulunurken Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’ın hala park yapacağım diye diretmesine bir açıklama gerekiyor.” Aynı zamanda bende suç duyurusunda bulundum. “Anayasa’ya aykırılıktan, Türk Ceza Kanunu’na aykırı hareket etmekten, Danıştay Kanununa uymamaktan, tanımamaktan dolayı suç duyurusunda bulundum ve hakkında dava açıldı.” Tamam dokunulmazlığı alıp milletvekili olmuş olabilir. Başarılı çalışmaları da olabilir ki var. Ama başarılı olmak hukuksuzca işler yapmayı mı gerektiriyor? “Kamu arazilerinin istimlâk usulü var. Karşılığında aynı değerden arazi verilir. Siz bunu yaptınız mı hayır?” Sizin gibi bir çok başkanımızın davranışından ötürü Sayın Cumhurbaşkanımıza “bu belediye başkanlarımız halkın gözünde kirlendiler, halktan kopuklar, ve bazı düzensizliklerden dolayı suçlanmaktalar. Bu başkanları değişmezseniz ilk seçimde çakılacaksınız” diye bildiren benim. Ve akabinde “Sayın Cumhurbaşkanı kale aldı ki başkanları değiştirmeye başladı.” Ben üç kez Sayın Yusuf Ziya Yılmazdan “Okul Aile Birliği adına randevu istedim. Adam yerine koyup kabul edemiyoruz diye bir bilgiyi dahi tenezzül edip bizi bilgilendirmedi”. Bakın Partinin kurucusu Devlet Başkanı Sayın Erdoğan ne diyor:  “Vatandaş özellikle şunu arıyor, bu tabi ağırlıklı belediye başkanları bunun yanında milletvekilleri vesaire… Tevazu arıyor tevazu. Belediye Başkanı, benim dükkanıma gelip bir çayımı içmedikten sonra ben bu belediye başkanını…”
“Şimdi bu meseleyi çözmek ve Yusuf Ziya Başkanımızın moloz halde bıraktığı, Ağaçlara kadar perişan halde bulunan Veteriner Tarım Meslek Lisesi arazisini görüşmek üzere Sayın Zihni Şahin başkanımızdan randevu talep ediyoruz.”
Sayın Zihni Şahin’den isteklerim var Kısa kısa yazacağım zira konu uzadı sizlere sıkmaya başlar:
1.    “Okullar başlamadan 2. Bulvarın geçtiği Necatibey İlköğretim okulunun önüne bir hıs azaltma tümseği yapılmalı.” Yokuş aşağı inen tüm araçlar hızlı iniyor. Çocuklarımız geçerken zorlanıyor. Orada her an normal vatandaşlarımızla beraber yaralanma kazası olabilir.
2.    Kılıç dede den karşıya geçerken raylı sistemin alt tarafı demir yolu kenarı ve karşısı şarapçıların, hapçıların uğrak merkezi haline geldi. Burayı Emniyet Teşkilatımız ve zabıta ekiplerimizle bir an önce temizlenmelidir. Aynı bölgeleri, Batı parkın iç göl etrafı, Sevgi gölünün mert parkı yolunda çayırlık ve ağaçlık bölgelerinde, Adnan Kahveci Parkının ağaçlık de yine şarapçıların uğrak merkezi oldu. Geceleri de başka âlemin merkezi oldu. Buraların bir an önce temizlenmesi gerek. Yine Adnan Kahveci Parkının kafenin yanındaki havuzların doldurulduğunu gördüm. Oradan ne zaman geçsem havuzda bir faaliyet yoktu. Doldurulması en güzeli. O havuzlara ne kadar para harcandı Allah bilir.
3.    Sevgi gölü artık temiz değil. Yosun kokuyor, Metan kokuyor. İçindeki kirlilikler görülüyor. Bu göl de temizlenirse çok mutlu olurum.
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş. 

http://www.samsunhaber.com.tr/secim-bitti-simdi-verilen-sozleri-yerine-getirme-zamani-yani-is-icraatlarda-makale,179.html

http://www.samsunhaber.com.tr/secim-bitti-simdi-verilen-sozleri-yerine-getirme-zamani-yani-is-icraatlarda-makale,179.html

https://www.kapsamhaber.com/dip-dalgasiymis-hangi-dip-dalgasi-makale,1811.html

https://www.kapsamhaber.com/dip-dalgasiymis-hangi-dip-dalgasi-makale,1811.html

HALKTAN DİP DALGASI OLACAK MIŞ ! HANGİ DİP DALGASI? ASIL DİP DALGASI C.H.P’ YE GELİYOR GİBİ….

HALKTAN DİP DALGASI OLACAK MIŞ ! HANGİ DİP DALGASI? ASIL DİP DALGASI C.H.P’ YE GELİYOR GİBİ….
Bu seçimlere muhalefet ve bilhassa C.H.P büyük ümit bağladı.
24 Haziran Cumhurbaşkanı seçim sonuçlarında R.Tayyip Erdoğan %52.59, Muharrem İnce %30,64, %8,40 oy aldı.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarında ise R.Tayyip ERDOĞAN %51,79, Selahattin DEMİRTAŞ %9,76, Ekmeleddin İHSANOĞLU %38,44 oy almıştı.

Şimdi bu sonuçlara göre ülke genelinde ve Samsun İl ve İlçelerinde ki oy oranlarını kıyaslayalım:
Türkiye genelinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aldığı oy ise %52,59 olurken AKP %41,85’lik bir oy aldı. Aradaki fark 10,74 puan!
AKP Türkiye’de sadece 10 il'de oyunu arttırabildi. Samsun dâhil 71 ilde ise oy kayıpları yaşadı. Üstelik Samsun, AKP’nin 10 puan ve üzeri oy kaybı olan 28 il içerisinde.
AKP’nin genel seçimlerdeki oy oranı bir önceki genel seçim olan 1 Kasım 2015 genel seçimlerine göre 11,97 puan azaldı.
AKP’nin Samsun’dan aldığı bu oy oranı, AKP’nin ilk seçime girdiği 2002 seçimlerini saymazsak girdiği 5 genel seçimde aldığı en düşük oy oranı oldu.

Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce Samsun’dan %23,06 oranında oy alırken CHP ise %17,32 oy aldı. Aradaki fark 5,74 puan.
CHP, Samsun’da son 4 seçimin en düşük y oranını aldı. CHP’nin Samsun’da 7 Haziran seçimlerine göre 5,81 puan, 1 Kasım seçimlerine göre ise;3,11puan kaybı var. CHP’nin en çok oy oranı aldığı ilçeler %28,7 ile Atakum, %21,8 ile İlkadım e %20,3 ile Alaçam oldu. CHP’nin en az oy oranı aldığı ilçe ise %4,8 ile Salıpazarı oldu.

MHP’nin Samsun’da oy oranı 24 Haziran seçimlerinde%16,43 oldu. Türkiye’de %10,90 alan MHP’nin Samsun’daki oy oranı bakarsak Samsun’da ;5,53 puan daha fazla oy çıkmış.

MHP’nin en çok oy oranı aldığı ilçeler %28,9 ile Asarcık, %24,4 ile Havza ve %22,3 ile Ayvacık oldu. MHP’nin en az oy oranı aldığı ilçe ise %8,1 ile Yakakent oldu. MHP, 1 Kasım seçimlerine göre Samsun’da oyunu 4 puan arttırmış. Şu bir gerçek ki; MHP’nin Samsun listesi diğer partilere göre en az tartışılan ve kabul gören liste oldu.

İYİ Parti Samsun’da %11,07, Meral Akşener ise;%8,87 oy aldı. Aradaki fark 2,2 puan. İYİ Parti’nin Samsun teşkilatlarına bakıldığında MHP’den ayrılanlar, daha önce CHP’ye oy veren seçmenlerden ve 2000 yılı öncesinde merkez sağ partiler olan DYP, ANAP ve DP seçmeninde oluştuğunu görüyoruz.
CHP’nin listelerine tepki gösteren seçmeni Cumhurbaşkanlığında Muharrem İnce’ye genel seçimde ise İYİ Parti’ye oy verdi. Diğer farklar ise 1. sıra adayının Gümüşhane’li olmasından dolayı Samsun’da yaşayan Gümüşhanelilerin oyları ve 2. sıraya yükselen Bafra adayının Bafra bölgesinden vekillik için aldığı oylar ve diğer küçük oylar olarak sıralayabiliriz.
Seçim sonuçları konusunda Kapsam Haberimizin köşe yazarlarından Sayın Hüseyin KURT’a teşekkür ediyorum.
Şimdi sadede gelelim:
C.H.P. Milletvekillerinin yarıya yakını Milletvekili aday listesine yazılmadı.
Haluk Pekşen, Mustafa Balbay, Eren Erdem, Barış Yarkadaş, Zeynep Altıok, Şenal Sarıhan, Musa Çam, Erdin Bircan, Hüsnü Bozkurt, Necati Yılmaz, Hilmi Yarayıcı, Niyazi Nefi Kara, Elif Doğan Türmen, Ali Şeker, Erdal Aksünger, Niyazi Nefi Kara , İlhan Cihaner, Fikri Sağlar ve yarıya yakını milletvekili adayı olarak gösterilmedi. Gösterilmedi ama yeni makyajla yapılan listeler de halka güven vermedi.
Sayın KILIÇDAROĞLU tek başına başlattığı özgürlük yürüyüşü, Giresun’da fındıkçılarla birlikte oluşu dahi oylara bir katkısı olmadı. Muharrem İncenin aday yapılışı aslında halkta Kemal Kılıçdaroğlu’nun Muharrem İnceden kurtuluşu olarak algılandı ve halk Muharrem İnce’ye sahip çıktı Kılıçdaroğlu liderliğinde ki CHP’ye biletini kesti.
C.H.P 2003 ten beridir garip işler yapıyor. C.H.P.’nin içinde aday yok muydu ki 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İHSANOĞLU çatı aday gösterildi. O bile  %38,44 oy almıştı. 24 Haziran Cumhurbaşkanı seçim sonuçlarında Muharrem İnce %30,64 oy alarak C.H.P tarihinde ki son yıllarda en büyük oy oranını yakaladı. Aslında her ne kadar sayın Kılıçdaroğlu yalanlasa da partide muhalefet görevi üstlenen Sayın İnce ve ekibini bir nevi tasfiye etti. Halkta bunun karşılığında seçimde kendisini cezalandırdı diyebiliriz.
Diğer bir hususta C.H.P hep bunu yapıyor kalkıyor seçime günler kala kalkıp H.D.P. kartını oynuyor. Hala sayın Kılıçdaroğlu bunu öğrenemedi H.D.P. kanadından C.H.P.ye oy gelmez. Ama C.H.P. kanadından H.D.P barajın altında kalmasın diye oy gitti belki de farkında değiller. Üstelik Saadet Partiye de oy gitti beklide. Özellikle Saadet Parti kartı oynaması bence gereksizdi. Artık ülkemizde Mili görüş kimliği şu bu hikâye. Halk safları artık başka değerlere göre sıklaştırmakta. Halktan kopuk olan, dini inançlardan, milli davalardan uzak kalan “sarı” ya da “kırmızı” kartı halktan görebiliyor. Birde “para kimdeyse Sultan Süleyman O’dur”. Pardon Mühür kimdeyse olacaktı ama bu yeni versiyonu oldu idare edin. “Musluğu açan malı götürüyor” da denebilir. “Seçimde 1.000 lirayı dağıtan ve muhtelif vaatleri veren AK Parti malı götürdü” de denebilir.
Yine Seçim öncesi “sandıklara gerekirse oturun, trafolara kedi girmesin” diye iddialı konuşan C.H.P yöneticileri seçim gecesi “Saat:22.00 ‘da ortalıktan kaybolmuştu”. O gece her hadise olabilirdi. Hatta bu konuda o zamanlarda bir yazı ile bu durumdan bahsetmiştim. “Artık bu saatten sonra C.H.P. sandıkları götürdüler dese de kimse inanmaz.”
Ak parti’ye gelince orada da bir düşüş söz konusu. Ama ben Samsun’u irdelemek istiyorum. Samsun’da oy düşmesinin sebebi aday listesinin 1 ve 2 sırasındakilerden dolayı diye düşünüyorum. Günlerdir köyler dahil halkın içindeyim Herkesten bu listede ki 1-2 sıradakilere bir tepki söz konusuydu. Bu sıradakilerden Sayın Yusuf Ziya Yılmaz için ise ne kadar başarılı işler yapsa da birçoğu ile mahkemelik olması, kimseyi insan yerine koyup makamına kabul etmemesi, kibirli ve inat olması nedeniyle Cumhurbaşkanına değil de Ak Partiye öfkeliydi. Nitekim de bu sandığa yansıdı.
Cumhurbaşkanının “Aramızda belediye başkanı da bulunuyor. İşte bu seçimlerden sonra bana gelen raporlara baktığımızda özellikle bazı eleştiriler var ki bu çok çok önemli. Vatandaş özellikle şunu arıyor, bu tabi ağırlıklı belediye başkanları bunun yanında milletvekilleri vesaire… Tevazu arıyor tevazu. Belediye Başkanı, benim dükkanıma gelip bir çayımı içmedikten sonra ben bu belediye başkanını ne yapayım diyor.” Sözü bu açıdan önemlidir. Aynı şekilde vatandaş da Belediye Başkanını ziyaret edebilmeli meseleleri karşılıklı görüşebilmelidir. Yusuf Ziya Yılmaz zamanında yıkılan Veteriner Tarım Meslek Lisesi zamanında üç kez randevu talep ettik üçünde de bizi vatandaş yerine koyup bir cevap dahi vermedi. İnşallah yeni Samsun Büyükşehir belediye Başkanımızdan ilk denememizde bir randevuya cevap alamasak da bu kere bakalım karşı taraftan bir cevap gelecek mi? Bu kez sayın devlet başkanına yazacağım. “Sayın başkan bize çay içirmiyor” diye.
Cimer’e Sayın Cumhurbaşkanına bir sene önce “Bu belediye başkanlarınızı değiştirin. Bunların birçoğu kirli işlere karıştı. Eğer seçimlere bu başkanlara giderseniz çakılacaksınız” diyen bendim. Ama dinledi ama dinlemedi. Görünüşe bakılırsa dinlemişe benziyor. Çünkü benim yazımdan bir hafta sonra İstanbul’da birçoğunun istifasını istemişti. Ve dikkate alması sandığa da yansıdı.
M.H.P ‘ye gelince Erkan Usta her sahaya koşturdu çalışmasının başarısını aldı. Ama bu yeterli değil. ‘ 2nci milletvekilliğini de alabilirlerdi.
Kısacası bu sonuçlar şapkayı önüne alıp düşünmesi gereken, nerede hata yaptıklarını masaya yatırması gereken sonuçlardır.
Ama bir dip dalgası öncelik C.H.P’den yükselecektir. Ben C.H.P’ye az yardımcı olayım:
C.H.P neden oy kaybetti:
1. H.D.P kartı boş yere oynandı. Oylarının bir kısmı İYİ Parti’ye, bir kısmı Saadet Partisine, bir kısmı da H.D.P.’ye gitti diyebiliriz.
2. Halk TV. Filan hep tek düze, gereksiz, seçmenini ateşlemeyen program konuklarıyla dolu. Artık halk hamaset nutuklarına kulaklarını kapatmış.
3. C.H.P. Muharrem İnceyi aday yapmasına yaptı da taaa alakasız insanlar bile C.H.P Muharrem İnce’yi ve muhalifleri harcadı diyebiliyor. Hatta seçimde de Muharrem İnce’ye sahip çıkarak göstermiş durumda.
4. C.H.P halkın içine girmek ve kendisini ifade etmekten yetersiz.
5. C.H.P tribünlere oynamayı bırakmalı, her ortamda dinin dışında olmadığı gibi kavramları bırakmalı, artık her kez alerji duymaya başladı.
Gerisini de C.H.P kitlesi getirecektir.
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş.