12 Temmuz 2018 Perşembe

ÜLKEMİZDE ÜRETİCİYİ TOPRAKLARINA DÖNDÜRMEDİĞİMİZ SÜRECE EKONOMİK KRİZLERİ, ÇALKANTILARI ASLA ÖNLEYEMEYİZ.


“Kalkınma İnsanla Başlar” , “ Kalkınma malla başlamaz. İnsanla ve onun eğitimi, örgütlenmesi, disiplini ile başlar. Bu üçü olmadan tüm kaynaklar el atılmamış saklı olarak kalır.”  E.F. Schumacher
Bu yazıma Alman ekonomistin sözü ile başlıyorum. Dünya’da en zor iş bilinen bir şeyi keşfetmektir. Beşeri kalkınma için, insan hayatının üç temel öğesi üzerinde yoğunlaşması gerekmektedir.
Bu üç öğe İnsanın ömrü, insana yakışır hayat standardı ve bilgisidir. İnsan ömrünün göstergesi olarak doğuşta kalma ümidi bilgi göstergesi olarak da yetişkinlerde okuryazarlık oranı hayat standardı olarak da fert başına reel GSMH (Satın alma gücü) kabul edilmiştir.
21 yüzyıl Dünya’sında hayat daha zorluklarla geçecektir. Halkını sağlıklı ayakta tutan ülkeler bu yüzyılda karlı çıkacağı gibi Dünya’nın da hâkimi konumunda olacaktır. Halkınızı ayakta tutmak içinde, halkınızı iyi bir beslenme ile dışa bağımlı beslenme maddelerinden kurtulmanız ve iyi eğitilmiş insan potansiyeli ile ancak mümkün olur. Sağlıksız beslenme ve eğitimsiz bir nüfus ile 21 y.y da diğer ülkelerle yarışabilmeniz ve kapitalist etkenlerle baş edebilmeniz mümkün değildir. Sağlıklı beslenmek için bereketli topraklara, akıllı üreticiye, güçlü bir devlete ihtiyaç vardır. İyi eğitilmiş insan nüfusu içinde halkınıza iyi bir sağlıklı beslenme programı ve ileri fen seviyesinde eğitim programı sayesinde olur. Aksi takdir de kapitalist ülkelerinin kuklası olursunuz.
Üretici toprağını işlemekten kaçtığı an verimli topraklarınızı kaybeder dışa bağımlı olursunuz. Ve yarışa 1-0 mağlup başlamış olursunuz. Üreticinin şehre, şehirdeki yaşantıya özen göstermesi sonucu üretici maliyetlerinin yüksek oluşu üreticiyi toprağından koparır. Toprak çoraklaşır. Dışa bağımlı olduğunuz içinde dışarıdan dayatmalar ile kalitesiz, genleriyle oynanmış ürünleri halkınıza tükettirme ile sağlık yönünden güçsüz nesilleriniz tabiatıyla yeni yüzyıllara taşımak zorunda kalırsınız.   Dolayısıyla da elinizden ülkeniz ve topraklarınız kayıp gider. İşte son günlerde patates ve soğan örneğinde görüldüğü gibi!
ÜLKEMİZDE TARIM REFORMU VE FERDİ TAPULAŞMA YAPILMADIĞI SÜRECE EKONOMİDE ENFLASYONLA BAŞT ETMENİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Evet yanlış duymadınız ferdi tapulaşma yapmadığınız sürece enflasyonla mücadele etmeniz zordur. Üreticinin elindeki topraklar hisselidir. Ülkemizde bir anlayış vardır. Erkek dururken kadına mal verilmez kadına mal paylaşımı olmaz.  Halbuki Allah c.c Kur’an da erkeğe mal paylaşımının yanında kadına da mal verilmesini emreder (Nisâ, 4/7) ama gelin görün ki Peygamberimiz zamanında ki Kureyş kabilesi vardı yine var. Ne değişti ki. Allah emrediyor kadına ver diye! Hukuk emrediyor ver diye hala kadını insan statüsünden saymayan zihniyet var. Ve bunların hepsi Allah adına ve din adına yapılıyor! Dolayısıyla da mal paylaşımı yapılmadığından hisseli topraklardan dolayı teşvik v.s den faydalanmak zorlaşıyor. Yine Büyükşehir Belediyelerinin sınırlarının tüm il sınırlarına yakın alanı kapsaması nedeniyle köylerin ve diğer ilçe köylerinin mahalle olmasıyla tüm köy arazileri tarla statüsünden arsa statüsüne geçmesi nedeniyle emlak vergileri arsa vergisi üzerinden tahsil edilmesi gerekmektedir. Kısacası bu durum hem tarlaların arsa spekülasyonuna kaymasına, verimli arazilerin kaybına da neden olabilecektir Ya da al malını ben altından kalkamıyorum da denilebilecektir. Yani sizin anlayacağınız işimiz hayli zor.
Avrupa’da tarlalarda miras paylaşımı sanırım 5 dönüm, arsa paylaşımının da alt sınırı bahçeli olmak kaydıyla 750 m2 dir. Bu demektir ki bu alt sınırdan aşağıda mal paylaşılmaz. Durumu müsait olan diğer hisseleri satın alır. Yâda devlet rayiç bedelinden satar hissedarlara bölüştürür. Bizde de bu reform mutlaka yapılmalıdır. Yoksa herkes neredeyse kulübe yapmaya bile kalkışır.
Konunun başında dediğimiz gibi ferdi tapulaşma olmadığı sürece enflasyonla mücadeleniz güçleşir. Üretici topraklarına dönmelidir. Üreticinin şehre göç etmesiyle sorun daha da büyümektedir. Alt yapı yüksek nüfusu kaldıramamaktadır.
Şehirler birçok sosyal hastalık ve huzursuzluğun en kolay serpilip geliştiği mekânlardır. Bir yandan nüfus yoğunlaşırken diğer yandan yeterli alt yapının bulunmayışı dolayısıyla sağlıksız şartlarda yaşayan insanlar, kaliteli eğitim kurumları yanında, aşırı kalabalıktan dolayı ikili hatta üçlü bir eğitim için havasız sınıflarda, üst üste oturarak ders yapan öğrenciler, kültür boşluğu, asayiş sorunları, suçların artması, kumar, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, anarşi ve terörizmin zorlanmadan yuvalandığı mekanlar ve çevre kirliliği hemen hemen bütün şehirlerin az veya çok düzeyde içerdiği ortamlardır.
Bu nedenle sağlıklı nesillerimizin yetişmesi ve güçlü bir ekonomi için üreticimizin toprakları ile buluşturulması, iyi bir ferdi tapulaşma için toprak reformu ülkemiz için acilen ihtiyaçtır. Bu konu üzerinde biraz daha ileriki yazılarımda durmaya devam edeceğiz.
Bir başka yazımda tekrar buluşmak dileğimle…


Saygılarımla


Mustafa Kemal BEKTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder