24 Temmuz 2018 Salı

İSTİKLAL MARŞIMIZLA ALIP VEREMEDİĞİNİZ NEDİR? BU İSTİKLAL MARŞI SİZİN NERENİZE BATIYOR?

İSTİKLAL MARŞIMIZLA ALIP VEREMEDİĞİNİZ NEDİR? BU İSTİKLAL MARŞI SİZİN NERENİZE BATIYOR?

27’nci dönem milletvekili seçilen adaylardan HDP Eş Genel Başkanları yemin töreni öncesi TBMM'de İstiklal Marşı okunurken salona girmemişler. Gerçi İçeride de olsalar bu saygısızlığı muhtelif yerlerde yaptılar. Onunla kalmadılar şanlı bayrağımıza da uzandılar.
İstiklal Marşını hazmedemeyen, bu anlı şanlı bayrağımızı kabullenemeyenlerin bu zihniyetlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yeri yoktur.
Şu kahramanlara bir göz atın ve ne için savaşmışlar ve ne için can vermişler. Bakalım ibret alacak mısınız?
Nene Hatun: 93 harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Erzurum savunmasının kahramanlarındandır. Kurtuluş savaşında Kara Fatma diye bilinen Erzurumlu Fatma Seher Hanımın yaptığı kahramanlık hala dillere destandır. 1888’de Erzurum’da doğan, Subay Dervişlerden Binbaşı Ahmet Bey ile evlendiğinde Balkan Savaşı’na katıldı, askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı
Halide Çavuş: Kurtuluş Savaşı'nda cephelerde savaşan ve o yıllarında Anadolu Ajansı'nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapan Halide Onbaşımız (Halide Edip Adıvar 1884-1964)
Nezahat Onbaşı: Babası Albay Hafız Halit Bey, komutasındaki 70. alayla birlikte Geyve Savaşı, Konya İsyanı, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz Muharebelerinde yer almış ve gösterdiği kahramanlıklarla savaşan bir kadınımızdı. (Nezahat Baysel Ö. 24 Eylül 1994)
Şerife Bacı: Kurtuluş Savaşı'nda yaşlı kadın ve erkekler ile birlikte İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken kış şartları nedeniyle Aralık 1921'de donarak ölen Şerife bacımız. (Ö. 1921)
Halime Çavuş: Kastamonu’da doğan, anne-babasının “kızım gitme” şeklinde yalvarışlarını dinlemeden milli mücadeleye katılan Halime Çavuş, uzun yıllar “Halim Çavuş” zannedildi. Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi tıraş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı. Mühimmat taşımada birçok görev yaptı. Düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kaldı.
Hafız Selman İzbeli: Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrasında Kastamonu’daki kadınları toplamış, asker için çorap, fanila ördürüp cepheye gönderdi.
Gördesli Makbule: Koca yayla/Akhisar ‘lı olan bu kadınımız, milli mücadelemizde daha bir yıllık evli iken eşinin yanında Milli Mücadele'ye katılmıştır. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir'i işgaliyle Batı Anadolu'yu işgale başlaması sonucu 7 Kasım 1921'de kocası Halil Efe ile Türk çetelerine katıldı. Yunan kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda bulundu. Koca yayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olmuştur.
Çete Emir Ayşe: Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışan Emir Ayşe, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüş ve Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış ve Yörük Ali Efe’ye katıldı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlarla savaşmış, savaş sonrasında başarılı olanlara Atatürk İstasyon Meydanı’nda Çete Emir Ayşe’nin de aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı. “Savaştım Yunana karşı, elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyası'dır” demiştir.
Tayyar Rahmiye: 1920 yılında Türkler ile Fransızlar arasında yapılan Kurtuluş Savaşına katılmış, savaştaki görevi keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı ve bu görevlerini birçok kahramanlıkla gerçekleştirdi. Daha sonra kendi de savaşta çarpışmalara katıldı. 1920’de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada Türk askerlerinde yorgunluk ve korku sebepleriyle bir duraksama olunca, “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” demiş ve askerlerin toparlanmasını sağlamıştır. Aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit oldu
Seyit Onbaşı: 18 Mart 1915’de Müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için saldırıya geçtiği sırada Seyit onbaşı Rumeli Mecidiye Tablası’nda görevliydi. Çatışma sırasında Fransız savaş gemisi Bouvet vurularak hareketsiz kalıp batmaya başladı. Gemi mürettebatını kurtarmak için yardımına koşan İngiliz Ocean ve Fransız Irresistible gemileri geldi. Ancak çatışma sırasında Seyit Ali’nin görevli olduğu topun vinci arızalanınca bunun üzerine Seyit Ali 257 kg ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi. Seyit Ali, üçüncü atışında İngiliz gemisi Ocean’a isabet sağladı ve batırdı.
Şahin bey: Antep’te doğana Şahin beyin asıl adı Mehmet Sait’tir. Şahan Bey olarak da bilinir. Rüştiyeden ayrılıp er olarak Yemen Cephesi’ne gitti. Alayını, mahsur kaldığı Aynel cebel Kalesi’nden kurtardığı için teğmen yapıldı. Fransızlar Antep’i işgal edince, Kilis Kuva-yı Milliye Komutanı olarak işgal kuvvetleriyle çarpıştı. Uzun süre, Fransızların Antep’e destek kuvvet göndermesine engel oldu. Bostancı sırtlarında Fransızları Antep’e sokmamak için kahramanca savaşırken şehit düştü. (1877-1920)
Sütçü İmam: Maraşlı olup asıl adı Ali, lakabı Hacı imam’dır.Uzunoluk Mescidinde imamlık yaparken aynı zamanda süt de sattığından “Sütçü imam” olarak da bilinir. İşgalci Fransız kuvvetleri içindeki Ermeni askerlerin Müslüman kadınlara sarkıntılık etmesi üzerine çıkan olaylarda, bir Fransız askerini öldürüp şehrin dışına çıkarak Maraş’ta bağımsızlık mücadelesini başlattı. (1884-1922)
Okudunuz Bu ceddimizden kadınlarımız, erkeklerimiz bu vatanın her santimini kahramanlıklarla savundular. Kimisi şehit oldu kimisi gazi oldu. Sakat ayaklarla, sakat vücutlarla yine savunmaya ve mücadeleye devam ettiler. Sizde azıcık sıkılma varsa bu insanlardan ders alırdınız. Bak oraya Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, Kazım Karabekir’i, Mareşal Fevzi ÇAKMAK’ı ve daha birçok kahramanları bile yazmadım!
Sanıyorsunuz ki size bir dünya vadeden o mikrop ülkeler sizi bu coğrafyada, bu topraklarda yaşatacaklar. Onların derdi böl, parçala yut. Günün birinde işiniz bittiğinde, sizden alacaklarını aldıklarında bir duvar kenarında, ya da dağda bir ağaç dibinde bir mağara kurşuna dizecekler. Sizi bu Dünya’da, bu topraklarda yaşatacaklarını mı sanıyorsunuz. Siz neyin hesabını yapıyorsunuz?
Kız aldık kız verdik. Milli mücadeleyi birlikte yaptık! İstediğiniz kadar çocuk yaptınız kimse karışmadı. İstediğiniz yere seyahat ettiniz kimse karışmadı. İçinizden milletvekili, bakan başbakan hatta cumhurbaşkanı da oldu. 80 milyon insanın hatırası, kurtuluş savaşı mücadelesi veren yiğit erkek ve kadınlarımızın hatırası olan istiklal marşına, bayrağına saygısızlık yapıldığı anda orada KAL, çizmeyi aşma deriz! Size yakışan istifa etmektir. Siz bu mikrop ülkelerin maşasısınız. Olmayan bir TÜRK KÜRT ayrımın ile bizi bölmeye çalışıyorlar. Bu oyun yüzünden binlerce vatan evladımızı, kundakta ki bebeklerimizi bile kaybettik.
İstiklal Marşını hazmedemeyen, bu anlı şanlı bayrağımızı kabullenemeyen bu zihniyetlerin TBMM de yeri yoktur.
Askerlerinde yorgunluk ve korku sebepleriyle bir duraksama olunca, “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” diyen Tayyar Rahmiye’nin kılı kadar olamazsınız.
Sizin neyin eş bakanısınız? Hangi kafanın eş başkanısınız? Siz neyin başı-başkanısınız? Siz dilim varmıyor seviyenize inmekle istemiyorum ama beni zorluyorsunuz bunu demeye! Siz eşeğin şeyi bile olamazsınız! Bu kafa ile o mikrop ülkelerin ancak kuklası olur, tarihin çöplüğünde bir tarafta atılı kalırsınız!
Kurtuluş savaşında cephaneyi cepheye bebeği ile götürürken donarak ölen Şerife Bacının bu resmide size kapak olsun!! Sizlere şahsım adına hakkımı helal etmiyorum.
Size atamız Bilge KAĞAN’ın sözü ile cevap veriyorum:
"Ey Türk; üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe,
senin ilini ve töreni kim bozabilir. Titre ve kendine dön."
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !
Bu gök çökmedikçe, yer delinmedikçe sizin gibi işbirlikçiler ve bu mikrop ülkeler bu toprakların bir karışını parçalamaya güçleri yetmeyecektir. Kürt kardeşlerimizle de asla aramızı açamayacaksınız! Buna asla da müsaade etmeyiz.
Saygılarımla

https://www.kapsamhaber.com/bu-istiklal-marsi-sizin-neyinize-batiyor-makale,1815.html

https://www.kapsamhaber.com/bu-istiklal-marsi-sizin-neyinize-batiyor-makale,1815.html

İNGİLİZLERİN UYGULADIĞI SOYKIRIMLAR – 3

İNGİLİZLERİN UYGULADIĞI SOYKIRIMLAR – 3

Tarihte İngilizler kadar sinsi Islama karşı savaş aşmış, Osmanlı’ya, Türklere dolayısıyla İslami hedef almış bir ülke yoktur.
İslam ülkelerini ve Türk tarihini öğrenmek isterseniz Kudüs’ü andığınızda Selahaddin Eyyübi’yi, Mısır’ı zikrettiğinizde Baybars’ı, Haçlı seferi denildiğinde I. Kılıçaslan’ı, Anadolu dediğinizde de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bilmemiz gerekir!
Birinci dünya savaşında haçlı batılılar Müslüman Osmanlıya birçok cepheden saldırdılar. Bu cephelerdeki Müslüman Türk, komutan ve askerlerinin, yerli milislerle Libya’da, Irak’ta destansı mücadelelerine tarih fazla değil, tam 100 yıl önce şahit oldu.
Bu cephelerden birisi de Kanal cephesidir. Süveyş kanalı cephesinden iki defa Sina çölü yürünerek kanal geçilmeye çalışılmış, başarısız saldırılardan sonra Cemal Paşa’nın komutanlığındaki 4. Ordu komuta merkezi Şam’a geri çekilmiştir.1917 yılında, Bağdat’ın tekrardan ele geçirilebilmesi için oluşturulan Yıldırım ordular komutanlığına, Alman General Falkenhayn atanmıştır. Gazze ve Kudüs komutanı ise Alman Von Kress Paşa olmuştur. Başındaki Alman komutanın ve Halifenin Alman Paşasının talimatıyla “Kudüs’te bulunan Kutsal mekânlar zarar görmesin” diye bir kurşun atmadan Kudüs Almanlar tarafından İngiliz İşgaline terk edilişinin 100. yılı 9 Aralık 1917’dir
Kudüs halkının, “İngilizlere karşı bir direniş göstermemesinin sebebi ise Osmanlıyı işgalci görmeleri, dini liderlerinin İngilizleri, Araplara dost göstermesi idi!”   
Düşünsenize Allah-ü Teâlâ’nın Müslüman’a farz kıldığı Efendimizin (s.a.v.) sünneti olan en önemli komutanlık makamına zamanın Halifesi bir Hıristiyan’ı atıyor. İşte Türk ve Osmanlı böyle arkadan hançerliyor. Bu hançerleme İngilizlerin bölge halkındaki sistem mühendisi ajanlarının marifetidir.
İngilizlerin bir istemi vardır “Böl, Parçala, yut”
Lawrence denen İngiliz ajanı koca sahrayı karış karış elinde kırık bir cetvelle dolanarak, nerede toprak paylaşımında nerede problem yaşanıyorsa oraları kırık cetvelle haritada işaretlemiş, bu gün kırık cetvelin çizgileri üzerinde savaşlar hüküm sürmektedir.
Müslümanların yaşadığı mukaddes deyip savunduğu vatanını, canını, namusunu, malını Hıristiyan bir Alman komutana teslim edilişini anlaya biliyor musunuz? İnancından ve itikadından dolayı tarihteki sekiz haçlı seferine katılıp haçlı ordusunun içinde yer alan, atalarının torunundan bir Alman ordusu mensubundan ne bekleyebilirsiniz?
Kudüs’ün nasıl Müslümanların elinden çıktığını veya Anadolu’nun nasıl bir kurtuluş mücadelesi ile elde edildiğini, cihat Müslüman’ı Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak ile mümkündür. Muhakkak ki Mustafa Kemal Atatürk’ü cihat Müslüman’ı olarak anlayabilmek için Atatürk’ün bu muharebelerde aldığı rolleri iyi bilmekle mümkündür.
İngiliz’e veya batılılara muhabbet besleyenlerin ve uşaklığını yapanların, ne Mustafa Kemal Atatürk ile, ne de İslam ile, bağları ve alakaları olamaz.


İNGİLİZLERİN UYGULADIKLARI SOYKIRIMLAR
İngilizlerin tarihteki ilk soykırımı olan Aborjin katliamı 1804-1890 arasında 255.000 ile 670.000 kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Bu soykırım ilk modern soykırım olarak ta tarihte yerini almaktadır. 
1919 yılında İngilizlerin, sömürgeleri altındaki Hintlere karşı yürüttükleri sistematik katliamda, Pencap eyaleti başkenti Amritsar da 13 Nisan tarihinde 5 İngiliz vatandaşı isyan karşıtı tedbir olarak hazırlanan Rowlatt tasarısını protesto eden Hintler tarafından öldürüldükten sonra 14 Nisan'da tahmini 10.000'den fazla Hint, tasarıyı tekrar protesto eder. Dağılmayı reddeden Pencaplılar, Tuğgeneral tarafından verilen emirle Gurkhan birlikleri tarafından ateş açıldı. Resmi rakamlara göre 379, bağımsız tarihçilere göre 3.000 den fazla Hint öldürüldü. 
Bengal’deki kıtlığın Hintlilere vurması ve 1.5 ila 4.5 milyon Hintlinin açlıktan dolayı ölmesine neden olacak politikalar izlediğinden dolayı ölümlerden İngiliz yöneticiler sorumlu tutulmaktadır. Pirinç tarlalarında oluşan kıtlık sonucu elde kalan hasatların sömürgeci kuvvetlere ait Doğu Hindistan şirketi tarafından uluslararası piyasa da artan pirinç piyasasında kullanması kıtlığı katliama dönüştürmüştür. 
Afrika kıtasına İngiliz eli değmemesi bir sürpriz olurdu. Kenyalılar 1952-1960 arasında topraklarına gelen Britanyalı işgalcilere karşı ayaklanmıştır. İki taraf arasındaki savaşı İngilizler kazanmıştır. İngilizlerden sadece 700 kişi ölürken, Kenyalı yerlilerden 25.000 üzeri kişi hayatını kaybetmiştir. İngiliz hükümeti tarafından açıklanan bilgide 3.000 yerli ölürken bağımsız tarihçiler tarafından açıklanan bilgi de 20.000'den fazla sivil hayatını İngiliz güçler tarafından yapılan kıyımlarla kaybetmiştir. 
Bir sonraki bölümümüzde Almanya’nın soykırımlarını yazacağım.
Tekrar sizlerle birlikte olmak üzere
Saygılar

KAYNAKLAR:
https://www.timeturk.com/tr/2011/12/20/fransa-nin-cezayir-ve-ruanda-katliamlari.html
Gürbüz Evren- Evrensel Bakış Açısı  http://www.butundunya.com/pdfs/2018/04/123-127.pdf
Ömer Osman Umar – Suriye’de Fransız Emperyalizmi http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt12/sayi1/297-310.pdf
https://www.sabah.com.tr/dunya/2018/02/26/hollandanin-gecmisi-soykirim-ve-katliamlarla-dolu
Seçkin Behlül ALAN -  ABD'nın Kısa Kanlı Soykırım Tarihi... http://gizlikalanyakintarih.blogcu.com/abd-nin-kisa-kanli-soykirim-tarihi/7275120

Ölüm Merkezlerine Gönderilen Yahudiler -  https://www.ushmm.org/wlc/tr/article.php?ModuleId=10005372

https://www.facebook.com/notes/y%C3%BCcel-tanay/rusyanin-yapti%C4%9Fi-t%C3%BCrk-soykirimlari-ve-katliamlari/10153968086416358/

Doğu Türkistan: Dünya’nın Görmek İstemediği Çin Soykırımı - http://degisimhaber.net/dogu-turkistan-dunyain-gormek-istemedigi-cin-soykirimi/919/haberi.html

Prof. Dr. Justin McCarthy: Osmanlıların Ermenileri tehcir etmesi için çok iyi nedenleri vardı - https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/prof-dr-justin-mccarthy-osmanlilarin-ermenileri-tehcir-etmesi-icin-cok-iyi-nedenleri-vardi/663106

Ali Nezir Halifenin Hıristiyan komutanı - http://www.yenimesaj.com.tr/halifenin-hiristiyan-komutani-makale,12021428.html

FRANSIZLARIN VE İTALYANLARIN SOYKIRIMLARI - 2

FRANSIZLARIN VE İTALYANLARIN SOYKIRIMLARI - 2

Sevgili dostlarım, birinci bölümde kendilerini özgürlükçü, halkların hürriyetini koruyuculuğunu dile getirip emperyalist emellerini nasıl “Kuzu kılığına girmiş bir kurt” gibi önüne geleni katleden ülkelerin ilki Fransa’dan başladık ve kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Ey halkımın çocuğu tarihini iyi bil! bu kalleş ülkelerin salyalı ağızlarından çıkan kelimeler seni sakın kandırmasın.! Atalarımızın, çoluk çocuğumuzun nasıl katlettiklerini ibretle oku! Oku da bunların oyununa gelme!
Kaldığımız yerden devam edelim:

8 MAYIS 1945, CEZAYİR SOYKIRIM GÜNÜ
45 bin Cezayirli katledildi. Kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden on binerce Cezayirli, Fransız askerlerinin kurşunlarıyla can verdi.
Askerler, yolda karşılarına çıkan Cezayirlileri rastgele öldürdü. Öldürmekle yetinmeyen Fransız askerleri, Cezayirli Müslüman kadınlara tecavüz etti. Hortumla yıkanan kadınlar, askerler tarafından tecavüze hazırlıyor. Bir başka genç kadın ise, Irzına geçen askerlerin arasında ve çırıl çıplak. Askerler, zorla, kadının fotoğrafını çekiyor. İşte özgürlük vereceğini vaat edenlerin insanlara nasıl vahşice davrandıklarını sizlere yazıyorum.
Katledilen on binlerce Cezayirlinin bir kısmı şehir dışında açılan dev çukurlara gömüldü. Bir kısmı ise, kamyonlara doldurularak kireç fırınlarında yakılmaya götürüldü. Cezayirlilerin cesetleri, Nazi fırınlarına benzeyen ölüm fırınlarında yakıldı.

KURTULUŞ SAVAŞIMIZ ZAMANINDA FRANSİZLARIN YAPTIĞI CİNAYETLER
Adana’da bulunan 1. Fransız Tümeni karargâhında görevli Yüzbaşı Denis Leroy’un, 7 Şubat 1920 tarihli 33/489 sayılı raporundan “Mustafa Kemal Paşa başarılı olursa, gelecekte, gerçekler ortaya çıkar ve Ermenilerin bizden aldıkları güç ve destek sayesinde yaptıkları katliamların ortağı durumuna düşeriz”. Diye raporlara işlemiştir.
Bu rapora Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen 30 Mart 1920 tarihli 7 sayfalık yanıttaki, “Ermenilerin sadece bölgenizde değil Anadolu’nun farklı alanlarında da Müslümanlara karşı savunulamayacak işler (toplu katliamlar, halkı sürgüne zorlamalar) yaptığı” bilgilerine sahibiz. Ancak unutmayınız ki, Türklerin sesi Avrupa’ya ulaşacak durumda değildir.”
Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, son aylarda Ermeni sorununu yeniden gündeme getirmeye başladı. Macron’dan önceki cumhurbaşkanları da, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları-nın savunucusu olmuş, bu konuda Türkiye ile ters düşmekten, ağır ithamlarda bulunmaktan da çekinmemişlerdi. Fransız devlet adamlarını diğer Avrupalı meslektaşlarından daha fazla Ermeni iddialarının destekçisi yapan nedir?
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki bağımsızlığını alamamış tek Hıristiyan halk olan Ermenileri sömürgeci çıkarları için kullanan ülkelerin başında Fransa gelmektedir. Fransızlar, 1. Dünya Savaşı öncesinde Amerikan, İngiliz ve Rus politikalarının önüne geçmek için Ermenilere, Adana merkezli Kilikya Ermeni Krallığı’nı (Prenslik) ya da diğer bir tanımlama ile “Küçük Ermenistan’ı” yeniden kurma sözünü verecek kadar ileri gitmişti.
Fransa’nın Suriye üzerindeki emelleri Haçlı seferleri ile başlamıştır. Marunîleri devamlı olarak Dürzîlere karşı desteklemiştir. Fransa Suriye üzerindeki emellerini gerçekleştirmekte Arap milliyetçilerini de kullanmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa aralarında yaptıkları Sykes-Picot anlaşmasıyla Suriye, Fransız nüfuz sahası olmuştur. I. Dünya Savaşından sonra Suriye‘yi işgal ederek, burada manda idaresi kurmuştur Fransa, Suriye‘de askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel alanda tam bir emperyalizm politikası izlemiştir.
Bu konu uzamakta olup bu konuyu burada kesip konumuza devam edelim:

İTALYANLARIN MEZALİMLERİ:
27 Eylül 1911 tarihinde İtalyanlar İstanbul'daki elçilikleri vasıtasıyla Osmanlı Hükümeti'ne bir ültimatom gönderirler. Bu ültimatomda Osmanlı Devleti'nden “Bingazi ve Trablusgarp'ın (Libya) kan dökülmeden İtalyan birliklerinin işgaline bırakılması” istenmektedir.
Bu isteklerinin reddedilmesi üzerine İtalyanlar, 29 Eylül 1911 tarihinde Osmanlı Hükümeti'ne karşı harp ilan ederler ve 3 ekimde Trablusgarp Limanı'na dayanırlar. Şehri bombalamaya başlayan İtalyan birlikleri daha harbin ilk günlerinde Trablusgarp'ın bir kısmını işgal ederler.
Bu durum onların şehrin tamamını kolaylıkla alabilecekleri yönündeki ümitlerini arttırır. Fakat bu sırada Osmanlı ordusu 23 Ekim'de karşı hücuma geçerek kaybedilen toprakların bir kısmını geri alırlar. Osmanlı ordusunun hücumu karşısında hayal kırıklığına uğrayan İtalyanlar, “bunun üzerine Trablusgarp'taki yerli halkı erkek, kadın, çocuk demeden kurşuna dizerek katlederler.” 28 Ekim tarihine kadar 4 gün devam eden bu kıyım Avrupa ve İngiltere'nin tepkisine neden olur. Bunun üzerine İtalyan Hükümeti harekete geçmek zorunda kalır. Trablusgarp’taki İtalyan birlikleri komutanı Caneva'dan durumu izah etmesini ister. Caneva ise kendisinin katliam emri vermediğini sadece silah taşıyanların öldürülmesini emrettiğini söyler.
Bu İtalyan vahşeti hakkında Reuters ajansının harp muhabiri M.E. Ashmead-Bartlett 11 Ekim 1911 tarihli makalesinde 23-28 Ekim tarihleri arasında öldürülenlerin 4 000 kişi olduğu bilgisini vermektedir. İngiliz savaş muhabiri M.E. Ashmead-Bartlett, bunlardan 1 000'ini savaş sırasında ölen Türk ve Arap askerlerin, geriye kalan 3 000'ini ise suçsuz sivil halkın oluşturduğunu belirtmektedir.
Osmanlı devleti Uşi Antlaşması ile Trablusgarb'ı İtalyanlara terk etmek zorunda kaldıktan sonra da İtalyanlar bölgede hâkimiyeti hiçbir zaman tam olarak sağlayamadılar. Ömer Muhtar'ın liderliğindeki direniş hareketi İtalyanlara karşı başarılı oldu. Sonunda Cezayir İtalya illetinden kurtulmuş oldu.
Bu bölümü de uzatmadan burada noktalayalım. Diğer bölümde sizlerle buluşmak üzere
Saygılar
KAYNAKLAR:
https://www.timeturk.com/tr/2011/12/20/fransa-nin-cezayir-ve-ruanda-katliamlari.html
Gürbüz Evren- Evrensel Bakış Açısı  http://www.butundunya.com/pdfs/2018/04/123-127.pdf
Ömer Osman Umar – Suriye’de Fransız Emperyalizmi http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt12/sayi1/297-310.pdf
https://www.sabah.com.tr/dunya/2018/02/26/hollandanin-gecmisi-soykirim-ve-katliamlarla-dolu
Seçkin Behlül ALAN -  ABD’nin Kısa Kanlı Soykırım Tarihi... http://gizlikalanyakintarih.blogcu.com/abd-nin-kisa-kanli-soykirim-tarihi/7275120

Ölüm Merkezlerine Gönderilen Yahudiler -  https://www.ushmm.org/wlc/tr/article.php?ModuleId=10005372

https://www.facebook.com/notes/y%C3%BCcel-tanay/rusyanin-yapti%C4%9Fi-t%C3%BCrk-soykirimlari-ve-katliamlari/10153968086416358/

Doğu Türkistan: Dünya’nın Görmek İstemediği Çin Soykırımı - http://degisimhaber.net/dogu-turkistan-dunyain-gormek-istemedigi-cin-soykirimi/919/haberi.html


Prof. Dr. Justin McCarthy: Osmanlıların Ermenileri tehcir etmesi için çok iyi nedenleri vardı - https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/prof-dr-justin-mccarthy-osmanlilarin-ermenileri-tehcir-etmesi-icin-cok-iyi-nedenleri-vardi/663106

https://www.kapsamhaber.com/asil-soykirim-sizin-yaptiklariniz-3-makale,1827.html

https://www.kapsamhaber.com/asil-soykirim-sizin-yaptiklariniz-3-makale,1827.html

https://www.kapsamhaber.com/asil-soykirim-sizin-yaptiklariniz-2-makale,1826.html

https://www.kapsamhaber.com/asil-soykirim-sizin-yaptiklariniz-2-makale,1826.html

TABİATDA DENGE HER ŞEYDİR...TAKINTI VE ALGI ÜZERİNE

TABİATDA DENGE HER ŞEYDİR...TAKINTI VE ALGI ÜZERİNE

Konuya vücudumuzda ki hayati öneme haiz çok önemli yakından bildiğimiz bir biyolojik olayı anlatarak başlayacağım. Sonra da alakasını daha rahat anlayacaksınız.
Bildiğiniz gibi yediğimiz içtiğimiz her türlü gıda midemizde parçalanır, bağırsaklarda emilir hale getirilir. Vücut kendisi için lazım olanı aldıktan sonra gerisi boşaltım sistemiyle atılır. Eğer atamazsanız bu da hastalıktır. Posalı gıdalar almadığınızdan dolayı aldığınız gıdalar bağırsak çeperine tutunamadığından atamazsınız.
Midedeki besinlerin sindirilmesi sırasında midemiz çok kuvvetli hidroklorik asit salgılayarak besinlerin parçalanmasını sağlar. Yani gastrik mukozada 2 ana bölgede biri “hidroklorik asit” üretilirken diğer taraftan “bikarbonatlar” salınır ve nötralize eder, nötrlenir. Asit ortamı sayesinde yiyecek bölünür ve vücuda absorbe olur. Asidin mide duvarını parçalamaması içinde mideyi koruyan alkali mukus sıvısı salgılar. Bu sıvı mideyi aside karşı dolaysıyla sindirime karşı korur. Mukus sıvısının az salgılandığında asit mide duvarına zarar verip midenin yaralanmasına (Ülser) veya delinmesine sebep olur. Bu sayede mide kendi kendini parçalamaz. Böylece, insan karnında hem agresif bir ortam hem de koruyucu bir ortam vardır. Aralarında bir denge olmalıdır, aksi takdirde tedavi gerekecektir. Eğer midenizde bir problem varsa rahatsızlığın ana sebebi asit baz (Alkali) dengesinin bozuk olmasındandır. Bu denge tıpkı vücudumuzda olduğu gibi dünya yaşantımızda da olmalıdır. Yoksa yaşantımız her birimiz için çekilmez bir hal alır.
Gelelim konu ile olan ilgisine;
Toplumumuzda ne dense hep aşır uç konularda bir birimize takıntı yapıyoruz, algı yapıyoruz ya da aramızda tartışacak aşırı uç konular buluyoruz kendimize ve çatışıyoruz.

Bir ayet ve bir hadisle konumuza devam edelim:

Kuran’ı Kerimde Allah’ü Zül Celal Hazretleri emreder ki:
“Demek ki vasat, ifrat ve tefritten yani aşırılıklardan uzak olmak demektir. İslamiyet vasat bir dindir. Kur’an-ı kerimde mealen buyruluyor ki:
(Sizi vasat bir ümmet kıldık.)”
 [Bakara 143]

Yine Hz. Muhammed Mustafa s.a.v efendimizde der ki:
“İlim amelden efdaldir. Amelin efdali de, orta yolda olmaktır. Allah’ü Teâlâ’nın dini ifrat ve tefrit arasındadır. İkisinin ortası sıratı müstakim, yani doğru yoldur.” [Beyhekî]

Yani mide örneğinde verdiğim gibi eğer midemizde sadece asit salgılanmış olsa midemiz ve iç organlarımız parça parça olur. Mide içindeki asidin mide ile yemek borusu arasında geriye kaçmasına biz “reflü” diyoruz ki sonu genelde ölümle biter. Yani düzeni tutturamazsanız hasta bir vücutla karşı karşıyasınız, ya da bir şekilde “hayatınızın sonuna gelmektesiniz” demektir.
Tıpkı topluca yaşamanın kurallarını öğrenemediğimiz gibi.
Bildiğiniz gibi henüz bir ay önce iki seçimi beraber yaşadık. Birisi “Devlet Başkanlığı” diğeri de “milletvekilliği” seçimi. Seçimlerden önce herkes kendi görüşüne uygun olanının birinci olduğunu kendilerine göre anketlerle görüyorlardı. Sonuçta ne oldu halk bir şekilde emniyet sübabı ayarı gibi bir seçim sonucunu herkesin önüne koyuverdi. Ne iktidara “geniş alan bıraktı” ne de muhalefete “rahatlık” yüzü verdi. İşte gördünüz mü yine bu ince ayar kendiliğinden oluşuverdi. Seçim öncesinde herkes takıntılı olduğu konularla salvo atış yaptı, algı yarattı, toplumu gerdiler, sonuçta toplum sağlığı zarar görecek kadar iş ileri gitti. Sevseniz de sevmeseniz de hep birlikte bu toplumda yaşamak zorundayız. Her şeyin aşırılığı zarar verir. Ne takıntı yaparak bir yere varabilirsiniz nede algı yaparak. Aynı Bumerang gibi gelir er geç sizi bulur ve vurur. (Bumerang denince, atıldığında atana geri dönen kıvrık bir sopaya benzeyen bir alet akla gelir.)
“Harcarken, ne israf, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında bir yol tutarlar.” [Furkan 67]
Okuduğunuz gibi harcamanın bile aşırılığı yasaklanmıştır.
Hatta;
Peygamber efendimizin s.a.v. dediği gibi  “Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır” demektedir.
Yine orta yol gösterilmiştir. Her şeyin aşırılığı zararlıdır.
Çok fazla temizlik ve titizlikte bir hastalıktır. Vücudun mikroplara karşı savaşması için gereken bağışıklık sistemimizin gelişmesi için mikroplara da ihtiyacımız var. Eğer o mikroplar olmazsa her gün hastalıklardan göz açamayız yatak döşek yatarız. Yine burada da bir denge söz konusudur.
Yalnızlık Allah’a c.c mahsustur. Köylerde dahi önceden “İMECE” usulü birlik ve beraberlikle işler yapılırdı. Aramıza siyaset v.s ayrılık yoktu. Ne dini konularda ne de siyaset konularında takıntı yapardık ne de ayrışırdık. Ama şu geldiğimiz günlerde bir birimizin gözünü oyacak şekilde hazımsız fertler olduk.
Birisi  “poku” karıştırır, diğeri kendisini “mehdi” ilan eder. Öbürü de neredeyse “seks imparatorluğunu” kurar ve trilyonlarla oynar. Dini motiflerle algı yapılır “gelsin paralar ayrılmasın aralar”. Din takıntı yapılır toplumun akort ayarı arıza verir.
Demek ki birlik ve beraberlik içinde yaşarsak daha sağlıklı nesillere ve uzun süre ayakta kalan bir devlete sahip oluruz. Yoksa mum gibi “üfledim mi sönersek, yaprak gibi savrulursak” kurda kuşa yem oluruz ki bu pek hayra alamet değildir.
En son konumuza bir ayet ile nokta koyalım:
“Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız? “ Enam Suresi-32 ayet
“Oyunlara gelmeyelim aklımızı kullanalım” sevgili dostlar.
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

http://www.samsunhaber.com.tr/takinti-ve-algi-makale,185.html

http://www.samsunhaber.com.tr/takinti-ve-algi-makale,185.html

21 Temmuz 2018 Cumartesi

AMELLER NİYETE GÖREDİR. BUZDOLABINA ELİNLE NE KOYARSAN ONU YERSİN!!!

AMELLER NİYETE GÖREDİR..  BUZDOLABINA ELİNLE NE KOYARSAN ONU YERSİN!!!

Dün Cuma günüydü. Her zamanki gibi öğlen Cuma saatlerinde evime en yakın D.S.İ Ataç Camiinde Cuma namazını kılmak için gittim. Ben de uygun bir yere oturdum.
Vaaz kürsüsünde ki hocamın çok farklı bir vaaz verdiğini gördüm. İçerideki cemaatin arada gözlerini kapatıp, kafa sallaması ile, ya da gözlerinde ki o canlılıkla, söylediklerini “tamam hocam haklısın, biz böyle bir vaazı çok dinlemek isteriz “ diye tasdikler gibiydi. Bende baktım ki sabah köşe yazımı yazdığım “Milliyetçilik kimsenin babasının Malı değildir” yazımda belirttiğim her Türk çocuğunda, vatandaşında olması gereken vasıfları hocamda vaazında sayıyordu. Dedim kendi kendime “Ya ben hocamdan kopya çekmişim ya da hocam benden” diye içimden geçirdim. Sonrasında demek ki Allah’u Zülcelâl Hazretleri Sayın Hocamla aynı minval üzerinde birleştirdiyse kesin bunda bana ve cemaate vardır bir mesajı diye bir kendimce bir karara vardım.
Yer yer örnekleriyle cemaatin vaaza iştirak edip hiç uyuklamadıkları dikkatimi çekti. Duru bir dille verdiği halk tipi örneklerle, cemaati sıkmadan çok fazla tercümanlık yapmadan hocam vaazını dinletiyordu. Farklıydı uzun süredir bu ve buna benzer vaaz dinlemedim.
Vaaz dinlerken vaazı sonuna kadar dinlerim. Verdiği kaynaklara dikkat ederim. Verdiği örneklere dikkat ederim. O kaynakların çoğunu okuduğumdan aklıma takılan ya da verdiği örneklerden kafa karıştırıcı olanlar varsa namaz sonunda hoca efendinin yanına gider kaynağını sorarım ya da vaazda ki o söylediği şeyi açıklamasını isterim. Cemaat uyuyabilir! Ama Cuma saati herkesin uyanık olma saatidir. “Duaların kabulünün en yüksek olduğu saati Cuma namazı önceki saatlerdir” Kitaplarda böyle yazar.
“Buzdolabına elinle ne koyarsan onu yersin! O Buzdolabına elinle sen koydun Allah mı koydu!” şeklinde söylediğinde birden irkildim.  Aslında vaazları karşılıklı cemaatten de soru sormalı şeklinde olsa her şey daha mükemmel olur diyorum. Zira kaynaklar da Peygamber Efendimiz s.a.v. zamanında ashaptan soru sormalı ve cevaplamalı şekilde vaazı verdiği bilinmektedir. Böyle bir uygulama alışkanlığı olmadığından cemaatin yarısından fazlası ezan saatine kadar ya uyukluyor ya da kendisinden geçiyor. Vaaz verecek kişinin, öğretmenlik kapasitesinde olursa en doğru olanıdır derim.
Ben konu dağılmadan hocamın vaazda verdiği örneğe hemen dönmek istiyorum. Namaz sonrası hocamın yanına gittim ve verdiği bu örnekle aynen dedim ki! “Hocam izninle bir şey sormak istiyorum. Verdiğiniz örnekte “Buzdolabına elinle ne koyarsan onu yersin! O Buzdolabına sen elinle koydun Allah mı koydu!” dediniz. İyi ama Allah c.c. dilemezse sana, bana o buzdolabına koyduklarının bir tanesini elimizle koydurmaz. Kaşımı gözümüzü bile bize oynattırmaz” dedim Kendisi “tabii ki öyle ben örneği anlasınlar” diye verdim dedi. Belli ki o örneği verirken o an aklına o gelmemişti. Ben de bozuntuya vermedim.  “Kul ahiret azığını ameline koyar gibi dolabına, buzdolabına koyar. Allah dilerse koydurur. Kul ahirette azığını tüketmek gayesiyle, niyetiyle koyar, Allah’ta cc kulunun niyetinden dolayı olmasını emreder, koymasına müsaade eder.” Yani “Ameller Niyete göredir” açıklanmak istenen. Ben anladım da cemaat böyle anlamayıp da Allah koymuyor biz koyuyoruz şeklinde anladıysa bu vebal Müftümün.
Bu köşe yazımda da zaten bazılarının dediği gibi “çakma, tenkit etme” amacıyla yazmıyorum. Sadece “bazı hususları belirteyim ki toplumda namaz kılma oranının bile % 15’lere düştüğü bu günlerde tedbir alınsın” diye yazıyorum. Müftümden “Allah razı olsun sayesinde çok güzel bir vaaz” dinledim. Huşu içerisinde de Cuma namazını kıldırdı. Namazın lezzetini ben şahsım adıma aldım. Cemaatten de farz rekâtı sonrasında fazla terk edende olmadı. Namaz sonunda camii hocasına sorduğumda bu vaaz veren hoca kimdi diye sorduğumda “Samsun İl Müftüsü Veysel Çakı” olduğunu ifade etti. Kendisi önceden Çarşamba İlçesi müftülüğü yaptığını internetten baktığımda öğrendim.
Vaaz vermek çok önemlidir aynı öğretmen gibi. Eğer Hatip akıllı davranır da “vaaz verme” özelliği varsa kendisini dinletebiliyorsa “Cemaat uyanık kalır. Bu özellikler yoksa cemaat neredeyse küllen uyur.” Bizim vaaz veren hatiplerimiz klasik olarak eline bir kitap alır gelir muhtemelen 1000 sene önce yazılmış olanından Osmanlıca, farsça kelimelerin bol olduğu âlimlerin yazdığı kitapları okurlar, önce Arapça yazılı bölümler varsa Arapçasını okuyup arkasından tercümesini ederler, vaaz verdiğini sanırlar. Tercümanlık yaparlar farkında değiller. İçine örnekler vererek bir katkı sağlamazlar. Aslında hocalarımızda, ezan okunsa da bitse diye gözlerler. Bazen de öyle bir konu seçerler ki sanki o konuda çok önemliymiş gibi evire çevire anlatmaya çalışırlar. Bazen bende bakarım cemaate, gerilip neredeyse yatmadıkları kalır. Gözleri kapalı ama artık uyuyorlar mı bilmiyorum. Böyle olunca da yapacak bir şey yok. Aynı Samsun İli Müftümüz Veysel Çakı Hocamın dediği gibi “Buzdolabına elinle ne koyarsan onu yersin!” Koyamazsak halk tabiri ile “zıkkımın bekini yeriz” İş oraya gitmeden tedbir alabilmekte anlarsak!
Dört yıl öncesiydi bir camide Hoca Efendi kalktı vaazda “İslam Dini ilmin hem içinde hem dışındadır” dedi vaazda. Evirdi çevirdi tam izah da edemedi. Yani Allah’tan cemaat tam uyanık değildi anlayanında olduğunu sanmıyorum.
Neyse aslında ben anladım. İmam Gazali’nin Kimya-ı Saadet kitabında “Allah’ın varlığını vakıf olmak için ona ilimin de yetersizdir, Allah vardır. “şeklinde bir bölümünden bahsediyordu! Baktım sağa sola cemaat çoktan uyuma pozisyonuna girmiş. Kimsenin umurunda değildi hocanın dediklerinden.
Namaz sonunda hocanın yanına gidip söylesem de kendisine hocam kendisini savunmaya çalışıyordu. Dedim ki “hocam bu tenkit değil, işte böyle ola ola sizi dinleyen cemaatte kalmayacak arkanızda namaz kılanda. Cuma namazında dolan şu camilerimizi de boşaltmayın bari. Ne güzel Diyanetin yayınladığı Diyanet İlmihali var. Başka konularda var. Bu sözünü ettiğiniz bu sözcüklerden kaç kişi anlar. Aişe Validemiz dahi Peygamber efendimizin karşısındaki soru soran, ya da öğrenmek isteyenin, bilgi, kültür ve eğitim seviyesinde konuştuğunu naklederken sizin bu anlattığınız doğru mudur?” Dedim Hocam hala “benim dediğim dedik çaldığım düdük” hesabı içerisinde karşı saldırıya geçti. Bende mübarek cuma saatinde uzatmadım. Araf Suresi 179 ayeti suresinde yazar ya “….kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen….. “ şeklinde işte o tecelli ediyor gibiydi gözümün önünde.
Sevgili Dostlar, Bunları neden yazdım ben izah edeyim. “Din bir gerekliliktir. Tüm halka en iyi mesajın verilebileceği yer ya camilerdir, ya da kahvehanelerdir. “ Vatandaşa onun haricinde kolay kolay akıl verip ders aldıramazsınız. Yukarıda izah ettiğim gibi amacım tenkit etmek değil. Namaz kılma oranının %15’lere düştüğü şu son zamanlarda okuduğumuz gibi “Deistler, ateistler” çoğaldı. “İslam dini, Kur’an, Kur’an ahlakı, Peygamber, Allah c.c” dilimizden düşmüyor ama bakıyoruz en olmaz işleri yapıyoruz. Bakıyoruz toplumumuzda suç oranı patlamış, kadınlarımız, çocuklarımız bir taraflarda iğfal edilip öldürülmüş, uyuşturucu ve hap kullanımı sekiz yaşına kadar düşmüş, fuhuş zina hortlamış, dolandırıcılık, hırsızlık, tefecilik, çalma çırpma zirveye varmış, hatta en olmaz ahlaksızlıkları yapar hale gelmişiz. Hapishaneler yapıyoruz, içi çabuk doluyor. Çocuklarımızı zorla okula götürüyoruz. Okuma alışkanlığı yok. Bir kelime bir birimizle konuşamıyoruz. İş hemen yaralamalı kavgaya dönüşüyor. Neden oluyor bunlar? Bunlar hep araştırılmalıdır.
Diyanet, 300 bine yakın personel kadrosuyla, 110 bin civarında cami ile toplumda en olmaz işler oluyorsa bunlar sorgulanmalıdır. Bakın aşağıda Peygamber efendimizin hadisi var. Tane tane okuyalım:
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”  Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17 
Okudunuz işte bunu ben buraya yazdım diye bana içinizden sövende çıkar, yine çaktı bilmem ne diyen de, zındık diyende. Allah razı olsun derseler bu bana kâfi. Ben bu anlayışla yazıyorum yazılarımı. Benim bunu yazmakla şana şöhrete ihtiyacım yok ki!
Bende herkes gibi ahretimi düşünüyorum ve düşünmek istiyorum. Rabbim tüm ümmeti Müslümanı cenneti ve cemaliyle müşerref kılsın
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

http://www.samsunhaber.com.tr/buzdolabina-elinle-ne-koyarsan-onu-yersin-makale,184.html

http://www.samsunhaber.com.tr/buzdolabina-elinle-ne-koyarsan-onu-yersin-makale,184.html

20 Temmuz 2018 Cuma

ASIL SOY KIRIM SİZİN YAPTIĞINIZ EY EMPERYALİST ÜLKELER. SİZİN TARİHİNİZ KOKUŞMUŞ - 1

ASIL SOY KIRIM SİZİN YAPTIĞINIZ EY EMPERYALİST ÜLKELER. SİZİN TARİHİNİZ KOKUŞMUŞ - 1

Ey Türk çocuğu günümüze kadar Selçuklusuyla, Bilge Kağan’ı ile, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim’li Osmanlısıyla, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik ederek kurulmasına öncülük ettiği Türkiye Cumhuriyeti ile Türk tarihi şan ve şerefle doludur. Türk tarihi binlerce sene öncesinden başlar. Binlerce senedir sözde “ÖZGÜRLÜK” ve “HÜRRİYET” sunduğunu söyleyen bu cani ülkeler sürekli soydaşlarımızı, halkımızı katledip, bizleri de “SOYKIRIM” ile suçlamaktalar. Ermenistan demek Rusya demektir. Çarlık Rusya’sından beridir Ermeniler Rusya tarafından kullanılmış, halkımıza, soydaşlarımıza karşı kışkırtılmış, halkımızı katletmekteydiler. Ne yapacaktık elimiz, kolumuz bağlı mı? Kalacaktık!
ABD'li tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy, Sakarya'da Adapazarı Belediyesince Orhangazi Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Ermeni Meselesi" konulu konferansta, 
"Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu'na ve Müslümanlara tehlike arz ediyordu. Müslümanlar saldırıya uğradı ve öldürüldüler. Resimler ve haritalar temelinde Ermenilerin Osmanlıların kaybetmesini istemesinin mantıklı bir temeli olduğunu göreceksiniz. En önemli husus; Ermeniler, Rus saflarında savaşan askerler gibi toplandı. Ermeniler dediğim zaman Ermeni isyancıları, Ermeni milliyetçileri kastediyorum. Ermenilerin çoğu da Müslüman Türkler gibi kendi başlarına yaşamak isteyen çiftçiler, köylülerdi ama kendi insanları onları rahat bırakmadı ve savaşa zorladılar zira savaşmazlarsa kendi insanları tarafından öldürüleceklerdi. Öyle olunca da Osmanlıların bu kişilere karşı harekete geçmesinin yeterince nedeni vardı. Ermeniler ihanete başvurdular, ihanet ettiler."
Ermeniler Rus ajanı gibiydiler. Ermenilerin nasıl Rus ajanı olarak hareket ettiklerine yönelik en iyi örneği Van bölgesi gösteriyor. Osmanlıların yeterince ordusu yoktu, sadece savunacak ordusu vardı ancak Van gibi bir ilde kendinizi dağ geçitlerini tutarak savunabilirdiniz. Dağ geçitlerini tutabilirse birçok defa Rusları püskürtebilirdi çünkü bu geçitler çok kolay savunulabilirdi ancak arkanızdan birisi yani Ermeniler size saldırırsa durumunuz çok zor olacaktı. Birçok Ermeni, Osmanlılara saldırdı ki Osmanlı 400 bin ölü verdi. Orada Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler vardı ancak Osmanlı ordusuna karşı arkadan saldırıyorlardı. Van'ın bazı bölgelerini İran'dan alan Ermeniler, oradaki Ermenilerle birleşip Türklere, bölgedeki Müslümanlara karşı birleşti ve hepsini burada öldürdüler. Bulabildiği herkesi öldürdüler. Kaçabilenler kaçtı."
Ermenilerin, geri çekilirken kaçmaya çalışan Osmanlıların hepsini kılıçtan geçirdiğini söyleyen McCarthy Ermeni tehciri sayesinde Müslümanların yanı sıra Ermenilerin de kayıplarının azaldığına dikkati çekiyor.
İşte okudunuz kendi yedikleri soykırım haltını Osmanlı’ya, dolayısı ile devamı olan bizlere mal etmeye çalışmaktalar.
Bu yazımı kısaltabildiğim kadar kısaltacağım. Kaç bölüm olacak bilmiyorum. Her Türk çocuğunun bu yazıyı sindire sindire okumasını, tarihte bu mikrop ülkelerin nasıl iki yüzlü bir katil olduklarını bilsinler diye günlerce “samanlıkta iğne arar gibi” çalıştım.
Şimdi bulunduğumuz bölgede topraklarımızda gözü olan bu ülkelerin emperyalist salyalı kuduz köpekler gibi insanları öldürmekten çekinmediklerini ve nasıl katillik yaptıklarını okuyacaksınız.
Ey Türk çocuğu, Ey Kürt-laz- Çerkez- Muhacir-Pomak- Bulgar göçmeni- Uygur Türkü ismini yazamadım halkımız sana, atalarına kimlerin kastetmek istediğini iyi bil. Sana farklı dünya sunmaya çalışıyorum diye seni devletine karşı ayaklandıran bu ülkeler alacağını senden, bizden aldıktan sonra tarihte yaptıkları gibi, bir duvar kenarında ya da dağ başında senide katledecekler. Bu nedenle aklınızı kullanmayı size tavsiye ediyorum.
Şu ülkelere sırayla başlayalım:

FRANSA’NIN MEZALİMLERİ
Ey Kürt vatandaşım; iki de bir sözde özgürlükçü ve halkların haklarını koruyucusu, hamisi gibi görünüp, süslenip süslenip ayrılıkçı bu mikrop ülkelerin maşaları ile gönül eğlendirip, topraklarımıza gelip bize kendi halkımız kürt vatandaşlarımızı kışkırtarak boy gösteren Madam Mitterand’ın ülkesinin  yaptığı katliamları ibretle oku.Fransa’nın tarihi soykırım ve katliamlarla dolu. Şimdi başlayalım:

CEZAYİR SOY KIRIMI:
1830’ da sömürge olarak işgal ettikleri Cezayir’ de her türlü insanlık suçunu çekinmeden işleyen Fransızlar, 1962’ de bağımsızlığını kazanana kadar ülkede çeşitli soykırımlar ve katliamlar gerçekleştirdi.
Bağımsızlık savaşı veren yüz binlerce Cezayirliyi katleden Fransızların 2.5 milyon Cezayirliyi tehcire tabi tuttukları biliniyor. Cezayir’ de 100 yılı aşkın süre her türlü insanlık suçunu işleyen Fransızların bağımsızlık savaşında 8 bin köyü yok ettiği de çeşitli kaynaklarda yer alıyor.
Fransız katliamları sadece Cezayir ile sınır değil. Ruanda’ da 1994 yılında yaşanan soykırımda yüz binlerce Tutsi’nin Hutu’lar tarafından öldürülmesinin insanlık tarihinin en korkunç olaylarından birisi olarak belleklerde yer alıyor. 
Ruanda’ da görev yapmış emekli Fransız subayı, “Fransa askerlerinin, 1994’te Ruanda’ da soykırım yapmakla suçlanan Hutu milislerine silah eğitimi verdiğini itiraf etmesi” tarihi birçok kanlı olayla dolu Fransızlar tarihinin en büyük lekelerinden biri olacak niteliktedir. 
Şimdilik bu bölümü burada keselim bir sonraki bölümde kaldığımız yerden devam edelim
Saygılarımla

KAYNAKLAR:
https://www.timeturk.com/tr/2011/12/20/fransa-nin-cezayir-ve-ruanda-katliamlari.html
Gürbüz Evren- Evrensel Bakış Açısı  http://www.butundunya.com/pdfs/2018/04/123-127.pdf
Ömer Osman Umar – Suriye’de Fransız Emperyalizmi http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt12/sayi1/297-310.pdf
https://www.sabah.com.tr/dunya/2018/02/26/hollandanin-gecmisi-soykirim-ve-katliamlarla-dolu
Seçkin Behlül ALAN -  ABD’nin Kısa Kanlı Soykırım Tarihi... http://gizlikalanyakintarih.blogcu.com/abd-nin-kisa-kanli-soykirim-tarihi/7275120

Ölüm Merkezlerine Gönderilen Yahudiler -  https://www.ushmm.org/wlc/tr/article.php?ModuleId=10005372

https://www.facebook.com/notes/y%C3%BCcel-tanay/rusyanin-yapti%C4%9Fi-t%C3%BCrk-soykirimlari-ve-katliamlari/10153968086416358/

Doğu Türkistan: Dünya’nın Görmek İstemediği Çin Soykırımı - http://degisimhaber.net/dogu-turkistan-dunyain-gormek-istemedigi-cin-soykirimi/919/haberi.html

Prof. Dr. Justin McCarthy: Osmanlıların Ermenileri tehcir etmesi için çok iyi nedenleri vardı - https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/prof-dr-justin-mccarthy-osmanlilarin-ermenileri-tehcir-etmesi-icin-cok-iyi-nedenleri-vardi/663106



https://www.kapsamhaber.com/m/asil-soykirim-sizin-yaptiklariniz-1-makale,1824.html

https://www.kapsamhaber.com/m/asil-soykirim-sizin-yaptiklariniz-1-makale,1824.html

18 Temmuz 2018 Çarşamba

https://www.kapsamhaber.com/guncel/adnan-oktar-harun-yahya-ve-kedicikler-imparatorlugu-h49862.html

https://www.kapsamhaber.com/guncel/adnan-oktar-harun-yahya-ve-kedicikler-imparatorlugu-h49862.html

https://www.kapsamhaber.com/cin-amerika-savaslari-kiyamet-habercisi-mi-makale,1821.html

https://www.kapsamhaber.com/cin-amerika-savaslari-kiyamet-habercisi-mi-makale,1821.html

EKONOMİ DE Kİ ŞU ÇİN AMERİKA SAVAŞLARI KIYAMETİN GELMEKTE OLDUĞUNU HATIRLATIYOR….

EKONOMİ DE Kİ ŞU ÇİN AMERİKA SAVAŞLARI KIYAMETİN GELMEKTE OLDUĞUNU HATIRLATIYOR….

33’ncü A.B.D.  Başkanı Harry Truman İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra komünistler ve milliyetçiler çatışmaların yayılmasına tepki olarak  Mao ve Çang arasında bir koalisyon hükümetinin kurulmasını ve iki tarafın silahlı güçlerinin birleştirilmesini istiyordu. 1945'te Çin'e gönderilen Orgeneral George Marshall, komünistler ve milliyetçiler arasında arabuluculuk yapmaya çalışsa da bu çalışma başarısız oldu. Harry Truman Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombasını atma emrini vererek yüz binlerce insanın ölmesi ve sakat kalmasına yol açan” CİA kökenli bu azılı katil ta o tarihlerde “Dünya’nın Orta Asya bölümünde hayatın yeniden şekillendirilmesi” ile uğraşıyordu.
Çatışmaların şiddetlenmesiyle birlikte, Nisan 1949'da milliyetçilerin başkenti Nanjing'i ele geçiren komünistler büyük bir üstünlük sağlamışlardı. “Kalabalık bir ailede baba dayağı ile büyüyen, üç ayrı okuldan kovulan” devrin en zalim ve katil liderlerinden olan Mao 1 Ekim 1949'da başkenti Pekin olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) kurulduğunu ilan etti. Aynı gün SSCB tarafından tanındı. Batılı devletlerden Çin’i ilk tanıyan İngiltere oldu ve İngiltere Çin Halk Cumhuriyeti'nin nihayetinde 1950 Ocak ayında tanıdı. (Bütün diktatörleri araştırın hemen hemen Mao’nun hayatı ile paralellik vardır. Hitler, Lenin, Mussolini, Stalin v.s)
Çin9.598.094-9.640.821 km² yüz ölçümü, 1.415.045.928 2018 yılı nüfusu ile Dünya nüfusunun neredeyse dörtte birine sahip, Komünist idaresi ile yönetilen Çin, son çeyrek yüzyılda kapitalizmle tanışıp bereketli toprakları ve ucuz işgücü ile 3.112 trilyon dolar ve daha fazlasıyla ticaret hacmine sahip. Bu günlerde Dünya’ya baş tutan baş liderliğe aday..
Çin hakkında tam kapsamlı ticaret savaşlarını bilmek için Honkong’u iyi bilmek lazım. Honkong ; Çin'in kuzey kıyısında  bir ada olup, Kowloon Yarımadası ve 235 kadar küçük adadan meydana gelmiştir. İngiliz idaresinde yüzyıl kadar kapitalizm ve emperyalizmin her motifi ile bezenmiştir.
Honkong; 1839 yılında Çin ile İngiltere arasındaki temel sebebi afyon ticareti olan Afyon Savaşı'nın (Çin ile Batı arasındaki ilk çatışma) Çin'in mağlubiyeti ile sonuçlanması üzerine 29 Ağustos 1842 tarihinde Birleşik İngiliz Krallık ile Qing Hanedanı arasında 1. Afyon Savaşı'nı bitiren Nanjing (Nanking) anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Çin, Hong Kong Adası ve bu adanın civarındaki adaları Birleşik İngiliz Krallığı’na vermek ve yüklü bir tazminat ödemek zorunda kalmıştı. Ortak Deklarasyon ile “Hong Kong’un 1997’de İngiltere’den Çin’e geçmesiyle Çin kapitalizm ve emperyalizmle orada tanıştı.” Dikkat ederseniz 1997 den beridir Çin ticari ve kalkınma alanında ucuz iç gücü ile hızla Dünya sahnesinde yeni lider tahtına oturmak üzere. Çin Liderliğin ne olduğunu ve nasıl elde edilebileceğinin bilinci ile bu günlere hazırlandı.
ABD Başkanı Donald Trump'ın Mart 2018 ayındaki "Ticaret savaşları iyidir"  açıklamasının ardından Çin'den ithal edilen ürünlere yönelik ek gümrük vergisi uygulaması ile “fillerin tepişme sesleri” başlamış oldu.
Trump'ın “ülkesinde çelik ithalatına yüzde 25, alüminyum ithalatına yüzde 10 ek gümrük vergisi getireceğini” açıklaması ile dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki "ticaret savaşı" resmen başlamış oldu.
1945'te Çin'e Orgeneralini gönderen A.B.D.’nin hevesi kursağında kalmış yarım kalan “Orta Asya bölgesine şekil verme” işini tamamlamak istemektedir.
İki ülke arasındaki ticaret rakamlarına göz atıldığında, tahminen yaklaşık “15 trilyon dolarlık ekonomisiyle Çin'in, kısa vadede bu Amerika’nın aldığı kararlarla kötü etkilenebileceği” söylense de, iki ülkenin ekonomileri gerçek manada birbirine bağımlıdır. Yapılan tüm güç göstergeleri ve uygulamaya konulan savaşlar “Aba altından sopa gösterme, Dünya’ya hükmetmek” ve “Dünya’ya hâkim olan benim” gibi güç gösterisinden başka bir şey değildir. Bizim politikalarımızla “bu şekillenecek Dünya’da biz neresinde ve hangi komşularla birlikte olacağız” merak ediyorum. Bu mikrop Amerika komşularımızla neredeyse tamamına yakını ile düşman olmamıza yol açtı.
2016 yılı rakamlarına göre Çin'in ABD ile ithalat ve ihracatı içeren toplam dış ticaret hacmi 578,2 milyar dolar olup diğer bir deyişle “ABD, Çin'in en çok ticaret yaptığı ülke” konumundadır.
Bu miktarın 115,6 milyar doları ABD'nin Çin'e sattığı ürünler, 462,6 milyar doları ise Çin'den aldığı ürünlerdir. Bu da ABD'nin “Çin ile 347 milyar dolarlık bir dış ticaret açığı” olduğunu ortaya koyuyor. İşte bam teli de burada kopuyor. Ticaret savaşları da buradan çıkıyor. Kısacası A.B.D. dahi Çin’e bağımlıdır. Trump bu sarmaldan kurtulmak, Çin üzerine ezici hakim olmak zorundadır. Çünkü “Orta Asya da bakir medeniyetler ve yer altı kaynakları” mevcuttur. Dünya Ticareti Amerika, Avrupa, Arap yarım adası ekseni arasında tıkanmıştır. Arap yarım adasında ki petrol rezervlerinin hızla azalması ile alternatif ticaret yapılabilecek, yer altı kaynakları da zengin olan ülkemizin de içinde yer aldığı Orta Asya ülkeleri bu emperyalist hedeflerin tam göbeğine oturmuştur.
Sovyet Rusya, Putin Başkanlığında bu bölgede ki bu ticaret savaşı önceden fark edilmiş, bölge üzerinde ki diplomatik ve ekonomik hamleler öncesinden atılmış olup, Körfez savaşları ile meşgul olan, yeni silah sistemlerini deneyen Amerika bu savaşın içerisinde yer almak istemektedir. Günümüzde Sovyetlerden alacağımız S-400 füzelerini, ülkemizde ki bor madenlerini de bu savaşların içerisinde okumak gerekir.
A..B.D ekonomisi savaş silahları yapımı üzerine kuruludur. “Onların işi savaş çıkarmak, ülkeleri karşılıklı bir birilerine düşman etmek, onlara geliştirdiği silahları satarak ülkesinde ki hantal ekonomiyi ayakta tutmak, halkını gelece taşımaktır.” Her ülkenin tarım ekonomisini çökertip kendisine bağımlı kılmaktır. Bitkilerde ki gen teknolojisi üzerine yaptıkları çalışmalarla isterse bir ülkeyi savaşsız kısırlaştırarak topyekûn ele geçirebileceğini herkes bilmektedir.  G.D.O lu ürünlerin deposu olan Amerika bu ürünleri ekonomik yaptırım silahları ile zorla ekonomisi güçsüz ülkelere tükettirmekte, o ülkelerin nesillerini zayıflatıp, ele geçirmeyi hedef edinmiştir.
A.B.D. “Dünya’da karşılıksız para basabilen, tahvillerle ülke ekonomisini ayakta tutabilen ama bir anda “borcum yok” diyebilecek kökeni ni Yahudilerin ele geçirdiği, Yahudilerin A.B.D. ile Dünya stratejilerine hükmedebildiği, çıkarları için dostuna dahi en adiliği yapabilecek mikrop bir ülkedir.”
Biz kaldığımız yerden devam edelim
Çin ekonomisi ABD'ye çok bağımlı olduğu gibi gözükse de buna karşılık eğilim olarak ABD'nin Çin'e bağımlılığının arttığını, Çin'in ABD'ye bağımlılık düzeyinin ise zamanla azalmakta olsa da “bu ticaret savaşında kim kaybedecek sorusu daha önem taşımaktadır.” Bu ticari savaş ABD açısından ilk aşamada “yıkıcı bir zafer” gibi görülebilse de her  iki tarafa da büyük zarar vereceği aşikârdır. ABD açısından “bu savaşta özellikle tarım, motorlu araçlar, enerji ve bankacılık piyasası çok ciddi şekilde etkilenebilecek, neredeyse tüm ülkeler bu savaşı kaldıramayıp, bir çok ülkelerde bir ekonomik kriz çıkabilecek kısacası batabilecektir.” Tarımı ve ekonomisi güçlü olan, halkını sağlıklı gelecek yüzyıllara taşıyabilecek hamleleri atan ülkeler gelecek Dünya’nın hâkimi olacaktır. Kısacası bu satranç tahtasında her adımlar bilinçli hamlelerle atılmaktadır.
Öte taraftan Dünya mevsiminin ısınmasıyla buzullar erimektedir. Her yıl birkaç milimetrede olsa okyanuslarda, denizlerde su seviyesi artmakta, karaları yavaş yavaş bu sular yutmaktadır. Buna paralel olarak da “Amerika’nın neredeyse 50-100 sene gibi bir zamanda topraklarının önemli bir kısmını okyanus yutacaktır.” Amerika kaybedecekleri toprakları hesap ederek nüfusunu emin olarak taşıyabileceği topraklar aramaktadır. Bunun içinde Mars’da dâhildir. Amerika bu çalışmalarını ta 1970’lerde başlatmıştır.
Kuran-ı Kerimi inceleyen Amerika bilim adamlarının incelemeleri sonucunda “Allah’ın c.c Dünya da ki medeniyetleri her yok edişinde yani kıyametleri sonunda hayatı yine Mezopotamya dediğimiz Afganistan’dan başlayan ve ülkemizde Ağrı koridoruna kadar olan bölgede başlattığını.” İdrak etmişler, politikalarını bu minval üzerinde şekillendirmişlerdir. Bunca çıkarılan savaşlar, kardeş kardeşe düşman ilan edilip, topraklarımıza göz diken bu mikrop ülkelerin çıkardıkları ticari savaşlarla bölge üzerinde söz sahibi olma girişimlerinin aslında özü budur.
Amerika kendisini “Dünya’nın jandarması” gibi kabul görse de gerçek böyle değildir. Her ne kadar körfez savaşlarını çıkarıp Dünya’nın en büyük devi benim dese de, sömürgeci emperyalist düşleri artık hızla Dünya da trend kaybetmektedir. Yani demem odur ki tüm Trump’un yaptığı hamleler bir süre önce yazdığım “Ülkelerde ölür” yazımda belirttiğim gibi  “A.B.D ölmek üzeredir”  Bir devin çöküşü - ölüşünün can çekişmelerinden başka bir şey değildir.
Günümüzde kıran kırana bir Ortadoğu, Orta Asya ekonomik ve ticari savaşları çok hız kazanacaktır. Akıllı politikalar üretene tıpkı “FİİLERİN TEPİŞMESİ SONUCU ARADA KALIP EZİLMEKTEN KURTULUP, POLİTİKALARINI ÇOK İYİ UYGULAMALIDIR.” Yoksa bu savaşlarda ayakta başka türlü kalmanız mümkün değildir.
Sevgili dostlar uzun bir yazım oldu. Ancak bu konu öyle çetrefilli ki konuyu tam kapsamlı öğrenmek açısından ancak bu kadar kısa özetleyerek anlatabildim. Yazılarımın uzunluğundan yakınanız olabilir ama “şu değişen Dünya’da hayatta kalmanın kodlarını ancak bu şekilde kısaltıp sizlere özetleyebiliyorum. “
Bir sonra ki yazımda bu konuya yine değineceğim.
Sizlerle tekrar birlikte olmak dileğimle
Saygılar…


Mustafa Kemal Bektaş