SULARIN KİRLENMESİ, PET SULAR, ŞİŞE SULARI, MİNERAL
SULAR, KAYNAK SULARI, İÇME SULARIMIZ NE KADAR GÜVENLİ ?
Su yaşamsal vücut olaylarının sürdürülebilmesi için
vazgeçilmez bir maddedir. Vücudumuzda çeşitli yaş gruplarına göre farklılıklar
göstermekle birlikte ortalama % 70 oranında su vardır. Hücre metabolizmasının
meydana geldiği sitoplazma, besin öğelerinin hücrelere kadar ulaşmasını ve
atıkların hücrelerden uzaklaştırılmasını sağ- layan kan, sudan oluşmuş bir
ortamdır. Vücuttaki bütün düzeylerde gaz ve besin öğelerinin değişiminde de
suyun önemi çok fazladır. Fizyolojik olaylar susuz ortamda sürdürülemez. Kimi
hastalıkların yaşamsal tehlike yaratmaları hücrelerin susuz kalmasına yol
açmaları nedeniyledir. Kısacası gerek hücre, gerek doku, gerek organ ve gerekse
sistem düzeyinde bütün yaşamsal olaylar suya bağımlıdır. Susuz ortamda canlılık
olaylar sürdürülemez. Sindirim sistemine alınan besinler su ile taşınır ve sulu
ortam da işlenir. Metabolizma atıklarının vücuttan uzaklaştırılması su ile
sağlanır. Vücuttaki hidroliz olayları suya bağımlıdır. Hücreler ve kan
arasındaki madde alışverişinin düzenlenmesine katkıda bulunur. İç ortamın
dengesinin sürdürülmesi su ile mümkündür.
Kasların kasılması, beyin omurilik sıvısının metabolik
ve koruyucu etkisi, beş duyunun etkinliği, üreme, boşaltım, sindirim, sinir,
kas iskelet sistemlerinin bütünlüğü ve etkinliği su ile sağlanır. Kandaki su
oranı normalin % 3 kadar altına bile inse böbrekler nerede ise kandaki
metabolizma artıklarını süzemez duruma gelir.
Fabrika atıklarını suları kirletmesi engellemelidir.
Toplumda yaygın "akar su kir tutmaz" gibi hatalı inanışları yok etmelidir.
En temiz görünen kaynak suyunun bile vahşi hayvanların dışkı ve idrarı ile
kirlenmesi mümkündür. Suyun berrak olması içilebilir olduğu anlamı- na gelmez.
Çevresinde koruma alanı olmayan bir kaynak suyu kolayca kirlenebilir.
İnsan vücudu idrarla 1.5. litre, farkedilmeyen su
kaybı ile 500 mililitre, solunum havası ile 350 mililitre, dışkı ile 50
mililitre su yitirir. Vücut suyunun korunmasında ve bağırsaklardan su kaybının
önlenmesinde kalın bağırsaklardan su kaybının önlenmesine kalın bağırsağın görevi
vardır.
Suyu; içme suyu olarak, yemek pişirmek ve mutfak,
yıkanma ve banyo işleri için, atıkları taşımak için kullanırız.
Toprakta bitki örtüsünün korunmaması, buna bağlı
olarak azalması, erozyona yol açar. Erozyon sonucu su niteliği bozulur, miktarı
azalır, balıklar ve diğer su canlıları yok olur suyun işlenmesi zorlaşır,
suların miktarca azalımına yol açar. Bu nedenle erozyon ve aşırı yüzeysel
akıntılara neden olacak önlemler alınmalıdır.
Gördüğünüz gibi hayatımızın geçilmez temel taşı su
günümüzde geleceğin savaşlarına neden olabilir.
Sizlere bu yazı dizimde A'sından Z'sine içme
suları ile ilgili her detayı inceleyerek sağlığımıza katkıda bulunmayı
hedef edindim.
Susuz hayat olmaz. İnsanlar susuz birkaç gün bile
yaşayamazlar. Bazı hastalıkların yarattığı en büyük tehlike vücut suyunun
azalmasına neden olmalarıdır. Söz gelimi ishallerde ölümlerin en önemli
nedenlerinden birisi budur. İnsan vücudunun üçte ikisinden fazlası sudur. İnsan
vücudunun yaşamsal önemdeki suyu kaybetmesine dehidrasyon denir. Su kan ve doku
sıvılarının temel bileşenidir. Sindirim sisteminde besinlerin taşınıp,
sindirilmesi ve sonra temel besin öğelerinin kana verilmesinde temel ortamı su
oluşturur. Kan zaten "su" lu bir dokudur. Kandaki metabolizma
artıklarının böbrekler tarafından süzülebilmesi için de su vazgeçilmez bir
maddedir. Terleme ile vücuttan buharlaşan su vücut ısısının düzenlemesinde çok
önemli katkılar sağlar. Kısacası vücuttaki bütün fizyolojik olayları
yürütülmesinde su ya aracı olarak ya da doğrudan kimyasal işlemlere katılarak
önemli rol oynar.
İnsan atıklarının ve sanayi kuruluşlarının atıklarının
uzaklaştırılmasında da sudan yararlanılır. Bunların insanların toplu yaşadığı
bölgelerden uzaklaştırılarak zararsız duruma getirilmesi gerekir. Kentsel
bölgelerde yerel yönetimler kanalizasyon sistemleri ile bunları sağlarken,
kırsal bölgelerde kuru ve sulu çukurlardan yararlanılabilmektedir. Ancak bazı
bölgelerde bu atıkların doğrudan akarsulara, denize, hatta göllere akabilmesi
mümkündür. Bu gibi elverişsiz alt yapıya sahip olan bölgelerde yüzeysel ve yer
altı suları kolayca kirlenmektedir.
Tifo, dizanteri, kolera ve diğer bir çok bağırsak
enfeksiyonu ve asalaklar insan ve hayvan dışkıları ile kirlenmiş sularla
yayılabilir. Çeşitli nedenlerle sular fabrika atıkları ile de kirlenebilir. Bu
atıkların içinde insan sağlığına doğrudan zararlı kimyasal maddeler
bulunabildiği gibi, diğer canlıların yetişme ve üremelerini de olumsuz
etkileyerek doğal dengeyi bozabilirler. İnsanların temel besin maddelerini de
sağlığa zararlı hale getirebilirler.
Kaynağından kullanım aşamasına kadar en kolay kirlenen
madde sudur. Çünkü eritir, taşır, bırakır ve akar.
dır. Söz gelimi ishallerde ölümlerin en önemli
nedenlerinden birisi budur. İnsan vücudunun üçte ikisinden fazlası sudur. İnsan
vücudunun yaşamsal önemdeki suyu kaybetmesine dehidrasyon denir. Su kan ve doku
sıvılarının temel bileşenidir. Sindirim sisteminde besinlerin taşınıp,
sindirilmesi ve sonra temel besin öğelerinin kana verilmesinde temel ortamı su
oluşturur. Kan zaten "su" lu bir dokudur. Kandaki metabolizma
artıklarının böbrekler tarafından süzülebilmesi için de su vazgeçilmez bir
maddedir. Terleme ile vücuttan buharlaşan su vücut ısısının düzenlemesinde çok
önemli katkılar sağlar. Kısacası vücuttaki bütün fizyolojik olayları yürütülmesinde
su ya aracı olarak ya da doğrudan kimyasal işlemlere katılarak önemli rol
oynar.
İnsan atıklarının ve sanayi kuruluşlarının atıklarının
uzaklaştırılmasında da sudan yararlanılır. Bunların insanların toplu yaşadığı
bölgelerden uzaklaştırılarak zararsız duruma getirilmesi gerekir. Kentsel
bölgelerde yerel yönetimler kanalizasyon sistemleri ile bunları sağlarken,
kırsal bölgelerde kuru ve sulu çukurlardan yararlanılabilmektedir. Ancak bazı
bölgelerde bu atıkların doğrudan akarsulara, denize, hatta göllere akabilmesi
mümkündür. Bu gibi elverişsiz alt yapıya sahip olan bölgelerde yüzeysel ve yer
altı suları kolayca kirlenmektedir.
Türkiye’de yıllık ortalama yağış yaklaşık 643 mm olup,
yılda ortalama 501 milyar m3 suya denk gelmektedir. Bu suyun 274 milyar m3’lük
kısmı toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden olan buharlaşmalar yoluyla
atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m3’lük kısmı yer altı suyunu beslemekte, 158
milyar m3’lük kısmı ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular
vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır.
Yer altı suyunu besleyen 69 milyar m3’lük suyun 28
milyar m3’ü pınarlar vasıtasıyla yer üstü suyuna tekrar katılmaktadır. Ayrıca,
komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama 7 milyar m3 su bulunmaktadır.
Böylece ülkemizin brüt yer üstü suyu potansiyeli 193 milyar m3 olmaktadır.
Türkiye, su zengini bir ülke değildir. Aksine gerekli
önlemler alınmaz ise gelecekte su sıkıntısı çeken bir ülke olmaya adaydır. Kişi
başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.600 m3’tür. Diğer ülkeler ve
dünya ortalamasıyla kıyaslandığında, Türkiye kişi başına kullanılabilir su
miktarı bakımından su sıkıntısı çeken ülkeler arasında yer almaktadır. 2023
yılı için Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık 100 milyon olacağı ve bu durumda kişi
başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.125 m3/yıl civarında olacağı tahmin
edilmektedir. Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su
bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunup, akılcı kullanması gerekmektedir
Şişelenmiş su sektörü, ağırlıklı olarak yerel
markaların etkili olduğu bir pazardır. ABD şişelenmiş su pazarı, sektörün
global bazda büyümesinde kaldıraç rolü üstlenmiştir. Avrupa kıta olarak her ne
kadar en büyük pazar olmasa da, en büyük on pazardan 4 tanesi Avrupa'dadır.
Sektörde kullanılan ambalajlara bakıldığında, Almanya
haricinde neredeyse her ülkede plastik ambalajların cam ambalajlara göre daha
fazla kullanıldığı görülmektedir. Cam sanayinin güçlü olduğu Almanya ve
İngiltere'de bile pet şişe hızlı büyüyen bir segment konumundadır. Global bazda
toplam tüketimin üçte birini oluşturan damacana su, Meksika gibi bazı ülkelerde
sektörün vazgeçilmez ve büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Damacana su,
sektörde giderek popülerlik kazanan ve önümüzdeki yıllarda liderlik yarışına
sahne olması muhtemel bir alandır.
Türkiye’de su ticareti uzun yıllar hijyen sorununu
sürekli olarak gündemde tutan yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. 1980’li
yıllarda başlayan geri dönüşümsüz ambalajlarda su üretimi ise yasal
düzenlemelerdeki eksiklikler ve buna bağlı olarak sektörde belli standartların
bulunmayışı nedeni ile yaklaşık 15 yıl boyunca sınırlı sayıdaki firma
tarafından gerçekleştirilmek durumunda kalmıştır. 1997 tarihinde yürürlüğe
giren ve sonraki yıllarda bazı değişikliklere uğrayan “Doğal Kaynak Maden ve
İçme Suları ve Tıbbi Suların İstihsali, Ambalajlanması ve Satısı Hakkında
Yönetmelik” hükümleri uyarınca açıkta su satısının yasaklanması ve üretim,
şişeleme ve satış aşamalarına belli standartların getirilmesi sonucunda
ambalajlı içme ve maden suyu sektörü hızlı bir gelişme sürecine girmiş ve
günümüzde büyük holdinglerin ve bazı çok uluslu şirketlerin yatırım yaptığı
veya ilgisinin bulunduğu bir üretim kolu haline gelmiştir.
Sektördeki büyümenin temel nedenlerinden biri
ülkemizdeki nüfus artışıdır. Artan nüfusa paralel olarak su ihtiyacı doğmakta
ve su tüketimi artmaktadır.
· Nüfus artışı sonucunda yaşanan sağlıksız kentleşme
de, zaman zaman şehir musluk sularının kirli su olarak görülmesine neden
olmakta, bu durum şişelenmiş su sektöründe büyüme fırsatı yaratmaktadır.
· Gelir düzeyinin yükselmesi,
· Tüketim tercihlerinin değişmesi
· İnsanlar eğitim seviyeleri yükseldikçe daha bilinçli
beslenme alışkanlıkları edinmekte ve satın alınan yiyecek ve içeceklerde sağlık
ve kaliteyi aynı anda arayan bir tüketici kitlesi ortaya çıkmaktadır. Bu durum
“daha hijyenik ve sağlıklı” su talebini de beraberinde getirmektedir. Bu
çerçevede gazlı içeceklerin tüketimi azalmakta ve su tüketimi
artmaktadır.
· Aynı şekilde lezzetli ve güvenilir içme suyu
arayışında olan tüketici grubu da tercihini çoğunlukla şişelenmiş sudan yana
kullanmaktadır.
Ayrıca suda yosunların ve mikroorganizmaların üremesi de suya yeşilimsi bir renk vermektedir.
Günümüzde içme suyu şebeke suyunun yanında şişelenmiş şekilde paketlenerek tüketilmektedir. Şimdi tek tek paketlenmiş suları inceleyelim:
Şişelenmiş sular nasıl sınıflanır?
Doğal mineralli su:
Yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde uygun jeolojik şartlarda doğal olarak oluşan, bir veya daha fazla kaynaktan yeryüzüne kendiliğinden veya teknik usullerle çıkartılan, mineral içeriği, kalıntı elementleri ve diğer bileşenleri ile tanımlanan, her türlü kirlenme risklerine karşı korunmuş yeraltı suları İnsani Tüketim Amaçlı Su: Orijinal haliyle ya da işlendikten sonra, dağıtım ağı, tanker, şişe veya kaplar ile tüketime sunulan içme, pişirme, gıda hazırlama ya da diğer evsel amaçlar için kullanılan bütün sular ile suyun kalitesinin, gıda maddesinin nihai halinin sağlığa uygunluğunu etkilemeyeceği durumlar haricinde insani tüketim amaçlı ürünlerin veya gıda maddelerinin imalatında, işlenmesinde, saklanmasında veya pazarlanmasında kullanılan bütün sular Kaynak Suyu: Jeolojik birimlerin içinde (kaya, taş vb.) doğal olarak oluşan, bir veya daha fazla çıkış noktasından yer yüzüne kendiliğinden çıkan veya teknik usullerle çıkartılan ve İnsani Tüketim Amaçlı Su Yönetmeliğin 36 ncı maddesinde izin verilenler (ozonlama, filtrasyon) dışında herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın Ek-1' deki mikrobiyolojik ve kimyasal nitelikleri taşıyan ve satış amacı ile ambalajlanarak piyasaya arz edilen yer altı suları,
İnsani Tüketim Amaçlı Su:
Jeolojik birimlerin içinde (kaya, taş vb.) doğal olarak oluşan, bir çıkış noktasından sürekli akan veya teknik usullerle çıkarılan ve Bakanlıkça uygun görülen dezenfeksiyon, filtrasyon, çöktürme, saflaştırma ve benzeri işlemler uygulanabilen ve parametre değerlerinin eksiltilmesi veya arttırılması suretiyle Ek-1’deki mikrobiyolojik ve kimyasal parametre değerleri elde edilen, etiketleme gerekliliklerini karşılayan ve satış amacı ile ambalajlanarak piyasaya arz edilen yer altı suları İçme-Kullanma Suyu: Genel olarak içme, yemek yapma, temizlik ve diğer evsel amaçlar ile, gıda maddelerinin ve diğer insani tüketim amaçlı ürünlerin hazırlanması, işlenmesi, saklanması ve pazarlanması amacıyla kullanılan, orjinine bakılmaksızın, orijinal haliyle ya da arıtılmış olarak ister kaynağından isterse dağıtım ağından temin edilen ve Ek-1' deki mikrobiyolojik ve kimyasal parametre değerlerini sağlayan ve ticari amaçlı satışa arz edilmeyen sular
Jeolojik koşulları uygun jeolojik birimlerin içinde doğal olarak oluşan, bir veya daha fazla çıkış noktasından yer yüzüne kendiliğinden çıkan veya teknik usullerle çıkartılan ve İnsani Tüketim Amaçlı Su Yönetmeliğin 36 ncı maddesinde izin verilenler dışında her hangi bir işleme tabi tutulmaksızın Ek-1' deki nitelikleri taşıyan, etiketleme gerekliliklerini karşılayan ve satış amacı ile ambalajlanarak piyasaya arz edilen yer altı sularını,
İçme Suyu:
Jeolojik koşulları uygun jeolojik birimlerin içinde doğal olarak oluşan, bir çıkış noktasından sürekli akan veya teknik usullerle çıkarılan ve Bakanlıkça uygun görülen dezenfeksiyon, filtrasyon, çöktürme, saflaştırma ve benzeri işlemler uygulanabilen ve parametre değerlerinin eksiltilmesi veya arttırılması suretiyle Ek-1'deki parametre değerleri elde edilen, etiketleme gerekliliklerini karşılayan ve satış amacı ile ambalajlanarak piyasaya arz edilen yer altı sularını,
Suyumun güvenli olduğunu nereden anlarım?
a) Ambalajlı Sular Sağlık Bakanlığı'nın çok sıkı olan yönetmelik hükümlerine göre ruhsat alındığı, sürekli denetim altında olduğu ve halk sağlığı açısından bir risk taşımadığı yönünde bir güvencenin var olduğu anlamını taşır. Diğer taraftan çeşme suyunda bu şekilde güçlü bir güvenceden bahsetmek mümkün değildir.
"Doğa ve insanlara çok zararlı olan pet şişeler toplanmıyor da, neden kapakları toplanıyordu. Bu mavi kapaklar çok mu kıymetli idi. Hayır. Pet şişe üreticileri, ürettikleri bu zararlı maddeyi toplamak ve dönüştürmekle yükümlü idiler. Ama bunları toplamak, biriktirmek ve dönüştürmek hem masraflı hem de zordu. Bu kadar zahmete girmektense, bürokrat ve politikacılarla kol kola girdiler ve bir çare buldular.Pet şişe kapağını toplayan, aynı miktar şişeyi toplamış sayılacaktı. Öyle ya, ellerinde kapak olduğuna göre, elbette şişesi de vardı! Peki bu kapaklar kime toplatılacaktı?"
a) Ambalajlı Sular Sağlık Bakanlığı'nın çok sıkı olan yönetmelik hükümlerine göre ruhsat alındığı, sürekli denetim altında olduğu ve halk sağlığı açısından bir risk taşımadığı yönünde bir güvencenin var olduğu anlamını taşır. Diğer taraftan çeşme suyunda bu şekilde güçlü bir güvenceden bahsetmek mümkün değildir.
Polikarbonat malzemenin kullanımına; Tarım ve Köyİşleri Bakanlığı'nın yayınlamış olduğu Gıda Maddeleriyle Temasta Bulunan veya Bulunmak Üzere İmal Edilen Plastikler Hakkında Yönetmelik hükümleri gereğince izin verilmektedir.
Bununla beraber tedarik edilen bu şişelerin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı İl Kontrol Laboratuarları tarafından Toplam Migrasyon, Ekstraksiyon, Boya geçirgenliği, Infrared Spektrumu gibi analizlerle de uygunluğu tespit edilmektedir.
Dış ortam, soyunma odaları, spor salonları, sauna vb. buharlı, nemli ve kirli tüm ortamlar; mikropların üremesine, çoğalmasına, var olmasına yardımcı olurlar. Kısacası dış ortamdaki çeşitli uygunsuzluklar (yoğun koku, toz, vb. kirler); suda olumsuz etkilere zaman zaman yol açabilmektedir.
Topuz, şu tavsiyede bulundu: “Tüketicilere tavsiyem, 3 ayda bir kullandıkları su markasını değiştirmeleri. Kronik zehirlenme olmasın hiç değilse. Çeşme suyu da kullanılabilir, ancak çeşme suyunda da aşırımiktarda klor var, aşırı miktardaki klor da kanserojen. Ayrıca yollardaki borulardan sızma şekilde toksit maddeler alınabilir. Eve su filtreleri de konulabilir. Ancak su filtreleri de magnezyumu tutuyor. Oysamagnezyum vücuda faydalı.”
PET ŞİŞELERLE BİRLİKTE YAŞAMAK ZORUNDAYIZ :
“Savunmamız gereken, güvenli kullanım. Örneğin pet şişe, arabada uzun süre bekletilmemeli, buzluğa konulmamalı. Donma sırasında da göçme nedeniyle plastik doku zedelenir, her zedelenme plastikten gıdaya geçişi artırır. Pet şişelerle yaşamak zorundayız, ancak bunun güvenli kullanımkoşullarını belirlemeli ve bunun kontrol edilmesini sağlamalıyız. Tüm dünyada tüketimi en çok artan gıda, ambalajlı su. Bunu camla karşılayamazsınız. Ambalajın güvenliğini sağlamak önemli.”
PET ŞİŞELERDE Kİ KAPAK RENKLERİ NE ANLAM TAŞIR?
Ülkemizde ise bu iş tersinedir.:
Kırmızı kapak olanlar ise doğal minaral suların kuyularda dinlendirilmiş üretimidir
Mavi kapaklı şişeler ise tamamen mineral su
PLASTİK KAP VE ŞİŞELER ÜZERİNDEKİ ÜÇGENLER, RAKAMLAR VE ANLAMLARI :
* Plastik su şişeleri buzluğa konulmamalı.
* Arabada bırakılan pet şişedeki sular tüketilmemeli.
* Plastik şişeler dondurulmamalı. Bu durum plastik içindeki Dioksin’i açığa çıkartmaktadır. Dioksin denilen kimyasal maddenin kansere neden olduğu, özellikle göğüs kanserine yol açtığı biliniyor.
* Eve alınan damacanalardaki su hemen bir cam kaba ya da plastik dışı bir kaba boşaltılmalı. Su oradan alınıp tüketilmeli.
ALMANYA, Avusturya, Hollanda, İngiltere, Fransa gibi ülkelerde su arıtma tesislerinden evlere ulaşan su, çeşmelerden büyük bir güvenle içiliyor. Özellikle Almanya’da sağlık yetkilileri tarafından sürekli kontrol edilen bu tesisler uzun yıllardır kullanılıyor. Pet şişe suları, Türkiye’de satılanlara oranla çok daha pahalı. Bu ülkelerde genellikle çeşme suyu ya da camda satılan sular, maden suları tercih ediliyor.
Önümüzdeki dönemde su içme deneyimimiz kökünden değişebilir. Zira yeni bir teknoloji sayesinde pet şişelere gerek kalmayacak.
Bir su paketlenip tüketime sunuluyorsa, sağlıklı olmak zorundadır. En ideali, suyun cam ambalajda saklanmasıdır ama polikarbon ile pet ambalajlar; kullanım ve taşıma kolaylığı sağlar. Su; damacanadan cam şişeye boşaltılarak kullanılmalı. Açılan pet şişe ise o gün içinde bitirilmeli. Ayrıca güneşte bırakılmamalı.
Arıtma cihazları her derde deva gibi pazarlanıyor ama doğru değil. Arıtma cihazları, bakımı yapılmazsa mikrop yuvasına dönebilir. Aslında Türkiye'nin arıtma cihazlarına ihtiyacı yok. Prof. Dr. Zeki Karagülle: Damacana suyu içiyorum. Çünkü bir marka, damacana üretiyorsa; tüm yasal süreçlerden geçmiş demektir demektedir.
İçme ve kullanma sularını oluşum ve sağlanış biçimlerine göre üç ana grupta toplayabiliriz:
1. Yağış suları : Yağmur ve kar sarnıçlarda biriktirilmesiyle elde edilen sulardır. Su kaynaklarının ve su dağıtım tekniğinin yetersiz olduğu eski dönemlerde, gerektiğin de suların amaçlı olarak içilemez hale getirilmesi sonucu güç durumda kalmamak için büyük sarnıçlar yapılmıştır.
2. Yüzeyel sular: Akarsular, göller ve akarsuların önlerinin yapay setlerle kapa tılmasıyla oluşan baraj suları yüzeyel suları oluşturur. Bunlara yağışlarla ve yeraltı su ları ile beslenir.
3. Yeraltı suları: Kaynak suları ve kuyulardan elde edilen sulardır. Yağış ve yüzeysel sularla beslenir. Görülüyor ki, ayrı ayrı başlıklar arasında işlememize rağmen bu su kaynakları birbiri ile ilişkilidir. Her üç kaynaktan gelen suların bazı özellikleri, kirlenme olasılıkları, değişik olabilir. Bunlar daha sonra ayrıntılı olarak incelenecektir. Bu konuları bir kez daha anımsamalıyız : Temiz su : İçerisinde hastalık yapıcı minicanlılar ve vücutta zehirli etki yapacak kimyasal maddelerin bulunmadığı suya temiz su denir. Ancak bazı kaynaklarda aynı anlamda kullanılmasına rağmen bazı kaynaklarda farklı tanımlanan "sağlıklı su" terimine de rastlayabilirsiniz. Sağlıklı su temiz suyun özelliklerini taşımasının yanısıra yaşam için gerekli mineralleri istenen oranda bulunduran suları tanımlamak için kullanılmaktadır.
DÜNYADA Kİ SU DÖNGÜSÜ:
Yeryüzüne düşen yağmur, kar, dolu, kırağı vb. yoluyla oluşan sular, ya arazi üzerinden akarken buharlaşır, ya da bitkiler tarafından alınır ve sonra bitkilerin yeşil kısımlarından terleme (transpiration) ile tekrar dışarı çıkar ve buharlaşır. Bu suyun "Kısa Dolaşım" yapması ve yağışın tekrar atmosfere dönmesi olayıdır. 32 Aynı şekilde oluşan suların bir kısmı ise yüzeyde akar ve çeşitli akarsuları oluşturur. Diğer bir kısmı da yer altına sızar, buralarda birikir ve "Yer altı suları"nı oluşturur. Yer altına sızan bu sular boşlukları ve çatlakları doldurur, çatlak ve kırıklar boyunca derinlere kadar gider, ya da bir noktadan "Kaynak" şeklinde yeryüzüne yeniden çıkar. Bu şekilde su daha uzun yollu "Büyük Dolaşım" yapmış olur. Suyun çeşitli şekillerde yapmış olduğu bu dolaşımlara "Hidrolojik Dolaşım" ya da su döngüsü denir. Şekil 1'de su döngüsü görülmektedir.
SU KAYNAKLARI :
Yeraltısularının yeryüzüne çıktığı noktaya "Kaynak" denir. Göze, pınar, memba da aynı anlamdadır. Kaynaklar, jeolojik oluşlarına, akıttığı su (debi) miktarlarına, sularının kimyasal bileşimine ve fiziksel özelliklerine göre sınıflandırılır. Kaynaklar; sularının kimyasal bileşimlerine, içerlerinde bulunan erimiş maddelerin miktarlarına, sertliklerine, erimiş bikarbonat miktarına göre de, kaynak suları (sert- 37 likleri 10 Fransız derecesi veya daha az sular); sert sular (sertlikleri 50°F'dan fazla), maden suları (içerisinde 1000 mg/lt den fazla erimiş kimyasal madde bulunan ve iyileştirici özelliği olan sular), termal sular ( sıcaklığı 20-22°C den fazla) diye de adlandı- rılırlar.
A. MADEN SUYU : Yer kabuğunun çeşitli derinliklerinden jeolojik koşullara uygun olarak oluşan şifalı etkileri saptanmış ve litresinde en az 1.000 miligram veya daha fazla doğal olarak çözülmüş madensel tuz bulunduran, ayrıca belirli oranda doğal gaz {CO2, H2S) ve radyoaktif yüke sahip olabilen, belli bir nokta veya noktalardan yeryüzüne kendiliğinden ulaşan, sürekli akan veya teknik usullerle yeryüzüne çıkarılan (sondaj) debisi ve harareti mevsimlere göre değişmeyen sıcak veya soğuk suları ifade eder.
B. TIBBİ SULAR: Doğal olarak 20 0 C üzerinde sıcaklıkta, litresinde 1 gramdan fazla çözülmüş mineral veya doymuşluk derecesinde belirli bir maddeyi taşıyan ve/veya belirli oranda doğal gaz (CO2, H2S), radyoaktivite yüklü olarak derin veya yüzeysel kökenli olarak doğal veya yapay kaynaklardan yeryüzüne çıkan maden sularıdır.
C. SOĞUK MADEN SULARI: Sıcaklığı 20 0 C 'nin altında ve tıbbi suların özelliklerine sahip maden sularıdır.
Ç. DÜŞÜK MİNERALLİ- OLİGOMETALİK SULAR : Mineralden fakir ve diğer özelliklere sahip maden sularıdır.
D. YAPAY MADEN SULARI: Yapay olarak mineral yoğunluğu artırılan maden sularıdır.
E. CANLI SU : Maden suyunun yeryüzüne çıktığı kaynakta bulunan flora-fauna denilen tek hücreli bitki ve hayvan türü organizmalar ile havanın oksijeninin etkisinde oluşan fizikokimyasal reaksiyonlarla şifa etkinliği kazanan maden sularıdır.
F. MEMBA ASİDİYLE ASİTLENMİŞ SU : Maden suyunun tabii olarak ihtiva ettiği CO2 nin fiziksel yollarla alınarak depo edildikten sonra bazı işlemlerden geçirilerek şişeleme esnasında tekrar ilave edilmesiyle oluşan sulardır.
G. KARBONİK ASİT KARIŞMIŞ MADEN SUYU : Maden suyuna yapılacak bazı işlemler esnasında ve teknik toleranslar dahilinde uçan CO2 yerine ilk kaynaktaki CO2 oranını sabit tutabilmek için başka bir kaynaktan elde edilmiş CO2 ile zenginleştirilmiş maden suyudur.
H. MADEN SUYU SODASI: Tabii veya suni açılmış kaynaklardan tabi CO2 basıncıyla fışkıran CO2 oranı litrede 250 miligramdan fazla olan maden sularını, ayrıca mevzuatta belirtilen esaslar dahilinde dışarıdan CO2 katılarak hazırlanan maden sularıdır.
Suyun insan vücudundaki işlevleri şöyledir:
a) Su vitaminlerin ve minerallerin hem vücutta
taşınmasını, hem de çözülmesini sağlar,
b) Su vücut sıcaklığının düzenlenmesinde rol
oynar,
c) Derinin nemlenmesinde, toksinlerin atılmasında ve
vücudun temizlenmesinde temel bir görev üstlenir,
d) Böbreklerin çalışmasını kolaylaştırır,
e) Beynin % 75’i sudur. Orta dercede susuz kalmak
başağrısı ve başdönmesine yol açabilir.
f) Su nefes almak için gereklidir.
g) Tüm hücrelere besin ve oksijen taşır.
h) Kanın % 92’isi sudur.
I) Besinlerin emilimine yardımcı olur.
i) Atıkları uzaklaştırır.
Vücut ağırlığının yüzdesi olarak su kaybının sonuçları
şu şekilde olabileceği belirtilmektedir:
• %1: susuzluk hissi, ısı düzeninin bozulması,
performans azalması
• %2: ısı artması, artan susuzluk hissi
• %3: vücut ısı düzenin iyice bozulması, aşırı
susuzluk hissi,
• %4: fiziksel performansın %20-30 düşmesi
• %5: baş ağrısı, yorgunluk • %6: halsizlik,
titreme
• %7: fiziksel etkinlik sürerse bayılma
• %10: bilinç kaybı • %11: olası ölüm
Günde ne kadar su içmeliyiz?
Yaklaşık olarak bir gün içersinde vücut ağırlığımızın
en az 1/36’sı kadar su almalıyız. Ortalama olarak bir yetişkinin günde en az
1.5 litre su içmesi gerekmektedir.
Ortalama
sıcaklıklarda yaşayan sağlıklı bir yetişkinin günlük olarak kaybettiği ve
yerine koyması gerektiği su miktarı ortalama 2,5 litredir. Bu ihtiyacın bir
kısmının muhtelif yiyecekler yolu ile alındığını varsayarak bir yetişkinin
günde en az 1,5 litre su içmesi gerektiği söyleyebiliriz. Bu miktar beslenme
uzmanlarınca yetişkinlere tavsiye edilen asgari miktardır.
Ancak
hamilelerin daha fazla su tüketmeleri gerekmektedir. Bebeği bütünüyle
çevreleyen, kan plazması hacminin artışını destekleyen ve anne sütü oluşumuna
yardımcı olan amniyotik sıvının (%98-99'u sudan oluşan) üretilmesi için ekstra
su ihtiyacı doğar.
Magnezyum
yeni yönetmelikte değerlendirmeye alınmayan bir parametredir. Magnezyum ile
ilgili bir alt-üst sınır bulunmamaktadır.
Magnezyumu fazla olan sular daha sert sulardır.
Yumuşak içimli sularda ise magnezyum oranı daha düşüktür. Damak zevki ve ülke
kültürüne göre tercihler değişebilmektedir.
Su
içinde kalsiyum, magnezyum, demir, nitrat, flor, çinko, sodyum bulunuyor. Bu
mineralleri miktarı suyun kaynağına göre değişiyor. Bu minerallerin her birinin
vücuda yararı ayrı... Satın aldığınız pet şişe veya damacana suyun üzerinde bu
mineraller miktarlarıyla yazıyor.
İçilebilir nitelikteki su fiziksel açıdan en az
aşağıdaki nitelikleri taşımalıdır:
a) Sular bulanık olmamalı,
b) Renksiz olmalı
c) Kokusuz, kendine has bir tat bulunmalı,
d) İçilebilir suyun sıcaklığının 15°C den daha aşağı
sıcaklıkta olması arzu edilir.
Suyun özelliklerini kısaca fiziksel ve kimyasal olmak
üzere 2’ye ayırabiliriz.
Fiziksel özellikleri sıcaklığı, bulanıklığı, rengi,
lezzeti, kokusu, iletkenliği ve pH'sıdır.
Kimyasal özellikleri sertlik derecesi, organik
maddeler ,amonyak, nitrat ,nitrit , klorür, serbest klor, sülfatlar, demir,
pestisidler ve radyoaktif serpintiler bulunup bulunmadığı ve miktarlarının
tayinleri üzerinde yapılır.
Suyun sıcaklığı;
Suyun kendine özgü lezzeti özellikle sıcaklığa
bağlıdır. Genel olarak içme suyunun sıcaklığının 7-12 °C 'ler arasında olması
istenmektedir. Daha sıcak sular ağza yavan gelebildiği gibi 20°C'den fazla
sıcak sular mide bulantısı vermektedir. Bunun tam aksi soğuk sular mide ve
bağırsak mukozasını tahriş ettiği gibi bağırsak hareketlerini durdurmakta ve
sancı oluşturmaktadır. İçilebilir su ,derinden gelen toprak tabakalarından çok
yavaş süzülerek yer üstüne çıktığından daima soğuktur. Bu yavaş süzülme suyu
kirliliğinden büyük ölçüde arındırır.
Suyun bulanıklığı;
Suyun bulanıklığı içerdiği asılı ve kolloidal haldeki
organik ve inorganik maddelerden ileri gelir. Organik maddeler arasında patojen
mikroorganizmaların bulunabileceği de ayrıca unutulmamalıdır. Bulanık sular
daima şüpheli sular olarak kabul edilmelidir. İçme ve kullanma sularının berrak
olması su hijyeni yönünden önemlidir. Kaynağı ne olursa olsun önceden ne gibi
temizleme işlemi görmüş bulunursa bulunsun bulanık suların içilmemesi, işletme
ve ev işlerinde kullanılmaması gerekir. Hatta borularda tortu bırakmaları
dolayısıyla endüstride bile kullanılmamalıdır. Bulanıklık tayininde
“turbidimetre” denilen alet kullanılır.
Suyun rengi;
Suyun rengi hakkında karar verebilmek için suya
süzüldükten sonra bakılmalıdır. Çünkü suyun rengi genellikle suda kolloidal
halde bulunan organik ve inorganik maddelerden bazen de endüstri sularında
erimiş kimyasal maddelerden ve boyalardan ileri gelir. Az miktardaki su renksiz
olmasına karşılık kalın tabaka halinde doğal olarak mavimtırak renktedir. Demir
bileşikleri ,koloidal organik maddeler ve özellikle de bitkisel kaynaklı
maddeler süspansiyon halinde bulunduklarında suyu renklendirirler. İçinde demir
tuzları (Ferro) bulunan sular sarı renkte olup havalandırılınca kırmızımtırak
çökelek verirler. Granitli kayalardan gelen sular hafif esmerimtrak bir renk
taşırlar. Ayrıca suda yosunların ve mikroorganizmaların üremesi de suya
yeşilimsi bir renk vermektedir.
Suyun kokusu;
Genellikle iyi nitelikli su kokusuzdur. Suyun kokulu
oluşu birçok nedenden ileri gelir. Bu nedenler genellikle mikroorganizmaların
fermentasyonu ,dışkı ,idrar karışması, organik maddelerin ayrışması,
endüstriyel artıkların ve çeşitli artıkların karışması şeklinde sayabiliriz.
Ayrıca derin yeraltı sularında sülfatların ayrışmasıyla oluşan kükürtlü
hidrojen, suların içinde yaşayan algler, protozoonlar ve çeşitli
mikroorganizmalar ve bazen de suların nakledilmelerinde kullanılan boru ve
kaplarda kokunun oluşmasına neden olur. Ayrıca suların dezenfeksiyonunda
kullanılan klor ve iyotta suya kendilerine özgü kokularını verir. Koku
muayenesi için şişenin kapağı çıkarılarak hemen koklanır. Ayrıca su bir
beherglas’a konur, ağzı saat camı ile kapatılır ve 95°C'ye kadar ısıtıldıktan 5
dakika sonra koku muayenesi yapılır.
tahriş ettiği gibi bağırsak hareketlerini durdurmakta
ve sancı oluşturmaktadır. İçilebilir su ,derinden gelen toprak tabakalarından
çok yavaş süzülerek yer üstüne çıktığından daima soğuktur. Bu yavaş süzülme
suyu kirliliğinden büyük ölçüde arındırır.
Suyun lezzeti;
Suyun lezzeti, suda erimiş oksijen ve karbondioksit
gazlarına, içerdiği diğer kimyasal maddelere ve suyun sıcaklığına ve
soğukluğuna göre değişmektedir. Suyun lezzeti doğal ve hoş içimli olmalıdır.
Aksine ekşi, acı, tuzlu, madeni veya kekremsi lezzetli olmamalı, lezzetini
değiştirmemeli, içildiği zaman boğazda kuruluk, buruşukluk ve midede de
şişkinlik hissi vermemelidir. İçilen suyun istenilen taze su lezzeti içerdiği
oksijen ve karbondioksit gazlarından oluşmaktadır. Suyun ısıtılması halinde bu
gazlar buharlaşarak uçacağından suda yavan ve tatsız bir lezzet oluşur. Suda
bulunan mineral maddelerin oranı az ise suda kabul edilebilir bir lezzet
vardır. Mineral maddelerin çokluğu suyu içilemez bir hale getirebilir.
İletkenlik;
Suyun elektrik akımına direnci saf olduğu zaman çok
şiddetlidir. Çözünmüş madensel tuzları içerdiği zaman ise elektrik akımı
direnci azalır. İyi kaliteli su ,elektrik akımına karşı sabit bir direnç
gösterir. pH derecesi; Suyun pH'sı suda kalsiyum bikarbonat ve alkali tuzlar
bulunursa alkali, fazla karbondioksit varsa asit reaksiyon gösterir. Suyun
fazla alkali olması kokuşmanın varlığını gösterir. Suyun pH'sı nötr veya hafif
alkali olmalıdır. Kaynak sularında pH 7.0-8.5, içme ve kullanma sularında pH
6.5-9.2 sınırları içinde olmalıdır.
Ayrıca suda yosunların ve mikroorganizmaların üremesi
de suya yeşilimsi bir renk vermektedir.
Suyun sertliği;
Suyun sertlik derecesi içerdikleri erimiş kalsiyum ve
magnezyum tuzlarından ileri gelmektedir. Sular, erimiş halde bulunan kalsiyum
ve magnezyumu bikarbonat tuzları, sülfat tuzları ,klorür tuzları ve ayrıca az
miktarda nitrat tuzları halinde içerirler. Özellikle kalsiyum bikarbonat ve
kalsiyum sülfat suyun sertliğinde önemli rol oynar. Sularda erimiş halde bulunan
kalsiyum ve magnezyum bikarbonat tuzları suları kaynatmakla erimeyen
karbonatlar halinde çöktüğünden bunların oluşturduğu sertlik Geçici Sertlik;
diğer tuzların oluşturduğu sertliğe de Kalıcı Sertlik denir. Bahsedilen tüm
tuzlardan ileri gelen sertlik ise Toplam Sertlik adını alır. Sertlik derecesi
Fransız, İngiliz, Alman, Amerikan sertlik derecesi olarak değişik şekillerde
belirtilir. Ülkemizde Fransız sertlik derecesi kullanılmaktadır. Bir Fransız
sertlik derecesi 10 mg CaCO3 /Lt . veya 8.4 mg MgCO3 'a 1 Fr SD= 0.56 Alm.SD
=0.70 İng.SD'dir
sabit bir direnç gösterir. pH derecesi; Suyun pH'sı
suda kalsiyum bikarbonat ve alkali tuzlar bulunursa alkali, fazla karbondioksit
varsa asit reaksiyon gösterir. Suyun fazla alkali olması kokuşmanın varlığını
gösterir. Suyun pH'sı nötr veya hafif alkali olmalıdır. Kaynak sularında pH
7.0-8.5, içme ve kullanma sularında pH 6.5-9.2 sınırları içinde olmalıdır.
pH, suyun asit ve baz durumunu
gösteriyor. İzin verilen pH değeri 5.5 ile 8.5 arasında. Prof. Dr. Aykut Aytaç
sudaki pH’ın değerlerin dışında olması durumunda insan sağlığını direkt
etkilediğini söylüyor: ‘Eğer pH değeri izin verilen değerlerin dışındaysa suyun
aşındırıcı etkisi artar, ağır metallerin çözülmesini de artırır. Örneğin bu su
borulardan geçerken metallerin çözülmesini sağladığı için ağır metaller suya
geçer.’
Yeryüzündeki sular buharlaşarak
bulutlarda depolanır ve tekrar yeryüzüne yağmur olarak döner. Dönüş sürecinde
atmosferdeki karbondioksiti çözer ve bir miktar asidik hale gelir. Bu asidik
yağmur suyu muhtelif kaya katmanlarından ve akiferlerden kalsiyum karbonatı
çözmektedir. İşte bu çözülmüş mineralleri yüksek miktarlarda taşıyan sulara
sert su denir. Bir suyun sertlik derecesi kalsiyum karbonatın ilgili suda ne
kadar çözüldüğüne bağlıdır. Benzer kimyasal reaksiyonlar magnezyum sülfat,
klorid, asit silisit tuzu ve demir için de geçerlidir. Ancak, çözülmüş haldeki
kalsiyum karbonat bir suyun sertliğine en fazla katkı yapan elementtir.
Sert suyun zararları;
a) Sert sular ,cildi sertleştirmeleri ve
yıkanma,bulaşık, çamaşır gibi ev işlerinde fazla sabun sarf ettirmeleri ve
işlemleri güçleştirmeleri nedeniyle pek istenmezler. Örneğin 25 sertlik
derecesinde bir litre suyu tamimiyle köpürtebilmek için en az 3 gr. sabun sarf
etmek gereklidir. Buna göre 300 litre su ile yıkanan bir ev çamaşırı için 900
gr. sabun gereklidir.Eğer yumuşak su ile aynı iş yapılacaksa sarf edilecek
sabun yarı yarıya azalır.
b) Sabun çökeleği banyo veya duş sonrasında insan
derisine yapışır. Deri gözeneklerini tıkar ve saç tellerini kaplayarak
sertleştirir. Deriye yapışan bu kütle, bakteri üremesi için elverişli bir ortam
yaratır.
c) Sudaki sertlik zamanla kendiliğinden veya su
ısıtıldığında hızla çözünürlüğünü kaybeder ve geçtiği yüzeylere yapışmaya
başlar. Su borularının içi hızla dolar, su basıncı ve akışı azalır.
d) Suyun ısıtıldığı yüzeylerde daha da artan
kireçlenme, yalıtkanlığa sebep olur ve elektrik tüketimini artırır. Kalorifer
tesisatındaki kireçlenme yakıt tüketiminin artmasına sebep olur.
e) Sertlik mineralleri yemeklerde istenmeyen bir tat
verir. Sert su ile yapılan buz buğulu bir görünümde olur. Ayrıca tahıl,
baklagiller ve sebzeleri sertleştirebilirler, bu yüzden yemeklerin geç ve güç
pişmelerine sebep olarak zaman ve enerji kaybettirirler.
f) Tekstil, boya, kağıt, deri, şeker , bira
endüstrileri için sert sular elverişsizdir.
g) Fazla sert suların mideye biraz ağır gelmesi
nedeniyle, yaklaşık bir sınır olarak içme sularının toplam sertliklerinin de
12'yi geçmemesi önerilir. Ayrıca fazla magnezyum sülfat içeren suların ,
laksatif etkileri nedeniyle içilmemeleri gerekir.
İÇME SULARINDA pH
pH suyun asitlik veya bazlık durumunu
gösteren logaritmik bir değerdir. Çözeltide bulunan H+ iyonu konsantrasyonunu
ölçer. pH, H+ iyonlarının elektrik potansiyellerine bağlı olarak veya renk
indikatörleri (örn; fenolfitalein) ile ölçülebilir. pH değeri daima 1 ve 14
arasında değişen bir sayıdır. Asidik sıvıların hidrojen iyon sayısı yüksektir
ve pH değeri 7 den küçüktür. Bazik olan alkali sıvıların hidroksil iyon sayısı
yüksek olup, pH değerleri 7 den büyüktür.
Suların temizlenmesi;
1. Fiziksel temizlik
2. Mikrobiyolojik temizlik (suların
dezenfeksiyonu)
3. Kimyasal bozuklukların düzeltilmesi
Fiziksel temizlik ;
1.Kokunun giderilmesi En pratik olarak havalandırma
ile temin edilir.
2.Bulanıklığın giderilmesi Suların ilk temizlik şartı
, tamamen berrak olmalarıdır. Bunun içinde temizlenecek sularda ilk yapılacak
işlem bu suların bulanıklılığını gidererek , berrak bir hale getirilmesidir.
Bulanıklığın giderilmesi için kullanılan usullerden herhangi birisinin seçimi,
suların özelliklerine ve miktarının az veya çok olduğuna göre değişir. Büyük
miktardaki suların bulanıklığının giderilmesi Bu suların bulanıklığının
giderilmesi iki safhada yapılır. Birinci safhada suyun kaba bulanıklığı alınır.
İkinci safhada tamamen berraklaştırılır.
Mikrobiyolojik temizlik (İçme sularının
dezenfeksiyonu);
Sularda mevcut hastalık yapan patojen bakteri ile
suyun renk, koku ve tadını bozan organizmaların imha edilerek suyun güvenle
içilebilmesi için yapılan işleme suların dezenfeksiyonu denir.
Sulardaki patojen mikroorganizmaları öldürmek için
fiziksel ve kimyasal yöntemler kullanılır. A.Fiziksel
yöntemler
1.Isı ile: Su 100°C'de 10 dakika kaynatılırsa içinde
ki su epidemilerine neden olabilecek bütün mikroorganizmalar ölür. Kimi sporlu
mikroorganizmalar bu ısı derecelerine dayanırsa da bunların hijyen bakımından
bir önemi yoktur. Kaynatma usulü her yerde ve şartta kolayca uygulanabilecek
basit bir usuldür. Kişi ve aile gereksinimleri için elverişli ise de büyük
insan topluluklarına uygulanmasında bazı güçlüklerle karşılaşılır. Ayrıca
kaynamış suda gazların uçmuş olması nedeniyle lezzetinin bozulması ve bu
suların soğuması için uzun bir zaman beklemek zorunluluğu da sakıncaları
arasındadır. Bununla beraber kaynatma , özellikle epidemi zamanında tam bir
güvenle uygulanacak su temizleme yöntemidir.
2.Ultraviole ışınları ile: Ültraviyolenin
mikroorganizmalar üzerine öldürücü etkisi çok fazladır. Özellikle dalga
uzunlukları 2500-2900 A. arasında bulunan ültraviyole ışınları en kuvvetlidir.
Fakat güneş ışınlarının ültraviyole etkisi pratikte pek bir yarar sağlamaz. Bu
amaç için ultraviole lambalar üretilmiştir. Aşırı derecede bulanık sular
ışınları absorbe edeceklerinden mikroorganizmaların üzerine etkilerini
engeller. Suyun lambaya uzaklığı ve lambanın önünde kalış süresi önemlidir.
Ultraviolenin etkisi suyun ışınlanmasından sonra bir süre devam ettiğinden ,bu
etkiden yararlanabilmek için suları hemen kullanmamalıdır.
Kimyasal yöntemler;
Suların dezenfeksiyonu için en çok kimyasal yöntemler
kullanılır. Kimyasal maddelerin sudaki mikroorganizmalar üzerine etkisi yüksek,
ucuz, uygulama tarzları kolaydır.
Suların dezenfeksiyonu için kullanılacak maddeler
aşağıdaki özellikleri taşımalıdır.
a.İnsan sağlığına hiçbir zararlı etkisi
bulunmamalıdır,
b.Sudaki patojen mikroorganizmaları belirli zamanda
öldürdüğü deneylerle ispatlanmalıdır,
c.Suyun organoleptik niteliklerini belirgin bir
şekilde bozmamalıdır,
d.Çabuk sonuç vermelidir,
e.Basit bir teknikle uygulanabilmelidir.
1.Ozon ile: Ozon oksijenin bir
hali olup çok aktif oksidan ve çok kuvvetli bakterisit bir gazdır. Diğer bütün
dezenfektanlardan üstünlüğü vardır. Fazlalığı zararlı değildir. Ozonu sudan
uzaklaştırmak için havalandırmak yeterlidir. Ozon organik maddeler varlığında
üçüncü atomunu bırakarak oksijene dönüşerek organik maddeleri oksitler. Bunu
yaparken de bakterileri parçalar. Organik maddelerin oksidasyonu, bakterilerin
sonradan gelişmesini de olanaksız duruma getirir. Ozonun aktif olması için
fazla demir ve albüminli maddeler içeren berrak olmayan bir suya ilave
edilmemelidir.
Ozonlama genellikle iki aşamada uygulanır. Birinci
aşamada ozanizör veya ozonör denilen cihazlarla ozon elde edilir. İkinci
aşamada ise elde edilen ozon ozonlama kolonlarında su ile karıştırılır. Kolonun
alt tarafından ozonlanacak su ile birlikte giren ozonlu hava küçük kabarcıklar
halinde suya karışarak kolonun üstünden çağlayan şeklinde düşerken fazla
ozonunu da bırakarak dezenfekte edilmiş şekilde çıkar. Ozonizörler elektrikle
çalışan birbirlerinden belirli bir uzaklıkta bulunan, kıvılcım meydana gelmesi
için üzeri cam veya mika ile izole edilmiş iki alüminyum elektrota sahip
cihazlardır. 10.000-20.000 voltluk elektrik akımı geçen elektrotlar arasından kuru
hava geçirilerek havanın oksijeni ozon haline getirilir. Ozon; 10 dakikada
çabuk bir dezenfeksiyon sağlar, suya hiçbir lezzet bozukluğu vermez ve
zararsızdır. Bakterisit etkisi klordan 10 kat daha çabuktur. Spor ve kistlere
karşı klordan daha etkilidir
2.Klor ile:
1.Basit klorlama: Suda patojen mikroorganizmaları
öldürecek fakat koku ve lezzet bozukluluğu vermeyecek ölçülü bir oranda gaz
klor veya serbest klor verebilen klorlu bir madde ile yapılan dezenfeksiyondur.
Basit klorlamada amaç, suyun dezenfekte edilmesi, dezenfeksiyon bittikten sonra
suda artık serbest klor kalmaması ve suyun koku ve lezzetinin bozulmamasıdır.
Klor suya katıldıktan 10 dakika sonra, serbest kalan klor miktarının litrede
0.50-0.75 mg olarak ayarlanması gerekir. Klor miktarı fazla olursa suda klordan
ileri gelen bir koku hissedilir. Basit klorlamada 2-3 saat sonra suda klor
kalmadığından, sonraki bulaşmalarda mikroorganizmalar tehlike oluşturabilir.
2.Superklorasyon ve nötralizasyon: Emniyetle
dezenfeksiyon yapabilmek için, suya klor tutucu cisimlerin absorbe
edebilecekleri miktardan çok daha fazla klor ilavesine superklorasyon ve
dezenfeksiyondan sonra fazla kalan klorun nötrleştirilmesine de nötralizasyon
denir. Superklorasyonda suyun litresine 5-10 mg. hesabı ile yüksek miktarda
aktif klor konulur. 30 dakika bekletildikten sonra suda kalan fazla klor, aktif
kömürden süzülerek uzaklaştırılır. Aktif kömür aynı zamanda suya koku ve
değişik lezzet veren diğer maddeleri de uzaklaştırır.
3.Amonyaklı klorlama: Önce suya amonyak ve ardından
klor ilave edilerek amonyakla klorun birleşmesinden meydana gelen klor amin ile
mikroorganizmaları öldürmektir. Bu yöntemin iki üstünlüğü vardır. Klorun
organik maddeler veya diğer yabancı cisimlerle yapmış olduğu birleşmelerden
meydana gelen kokunun söz konusu olmaması ve Kloramin'in kalıcı etkisi
sayesinde suyun sonradan mikroorganizmalarla kontamine olması halinde
mikroorganizmaların yaşayamamasıdır. Etki süresi suyun pH derecesine göre
(suyun pH'sı 7.5'tan aşağı olmamalıdır) 0.5- 2 saattir.
Suların gerçek nitelikleri, temizlik ve kirlilik
dereceleri ancak suyun fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik analizleri ile
olasıdır
Şişelenmiş su nedir?
Sağlık Bakanlığı’nın yetkisindeki yönetmelikler
çerçevesinde, belirlenmiş olan standartlara uygun olan ambalajlı sulardır.
Suları kim ruhsatlandırmakta? Türkiye’de şişelenen sular Sağlık Bakanlığınca
ruhsatlandırılmakta ve tesisler senede bir defa Sağlık Bakanlığı merkezi
birimince, üçer aylık periyotlarla da Sağlık Müdürlükleri tarafından
denetlenmekte, sağlığa aykırı bir durum tespit edildiğinde tesis
kapatılmaktadır. Ayrıca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı su damacanalarında
kullanılan polikarbonat dahil bütün ambalaj maddelerine izin vermekte ve yılda
en az iki defa kontrollerini yapmaktadır.
Dicle Üniversitesi Bilim ve Teknoloji
Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜBTAM)
Müdürü Prof. Dr. Hamdi Temel ile doktora öğrencisi uzman Mustafa
Abdullah Yılmaz tarafından
yürütülen bir çalışma, bu durumu gözler önüne serdi.
Araştırmada, plastiklerin temas
ettiği gıda ve içme suyuna 'Chimassorb 81,
Oleamide ve Irgafos 168' isimli
plastik katkı maddelerinin geçtiği belirlendi. 8 gün güneş ışığında bekletilen
pet şişelerde ise antioxidant 2246 ve Butylated
Hydroxytoluene(BHT) maddeleri
tespit edildi. Söz konusu kimyasalların uzun vadede iç organlara ciddi zararlar
verebileceğini söyleyen Prof. Dr. Hamdi Temel, "BHT maddesi
kan, karaciğer, merkezi sinir sistemi için toksik olabiliyor. Bu maddeye uzun
süreli maruz kalma durumlarında hedef organlarda hasarlar meydana gelebiliyor." dedi.
Prof. Dr. Hamdi Temel, her gün
kullanılan bu sulardan geçen polimer katkıların vücuda dahil olmalarının ciddi
sağlık sorunlarına yol açtığını söyledi. Süper marketten alınan bir pet şişede
ölçümleri yaptıklarını ifade eden Temel, "Chimassorb
81, Oleamide, Irgafos 168, kimyasal maddelerini burada gördük. Daha sonra acaba
güneş ışınlarına maruz kalan pet şişelerde yaptığımız inceleme de ise bu üç
kimyasal maddenin yanında Antioxidant 2246 ve Butylated Hydroxytoluene
maddelerini de rastladık." diye
konuştu.
Bu tip kimyasal maddelere ömür boyu
maruz kalınacağından ötürü iç organların ciddi manada zarar göreceğini dile
getiren Temel, "Biz bu katkı maddelerini vücudumuzda depolamaya
başlayacağız ve bunlar belli bir oranda vücutta birikecek. Bunlar kimyasal katkı
maddeleri olduğu için hücrelere çok büyük zarar verecektir. Chimassorb 81
böbreklerde ve akciğerlerde çok büyük bir tahrip yapıyor. Butylated
Hydroxytoluene böbreklere, akciğerlere ve solunum sistemlerine çok büyük zarar
veren maddeler. Chimassorb 81 fazla olduğunda bunu yüzünüzü yıkamada
kullandığınızda yüzünüzün kuruduğunu, gözlerinizin yaşardığını
hissedersiniz." şeklinde konuştu.
Pet şişeler yerine cam ürünleri ve
testileri tavsiye ettiklerini dile getiren Temel, şöyle devam etti: "Biz
cam veya eskiden kullanılan toprak kapları, testileri tavsiye ediyoruz. Güneş
ışınlarına direkt maruz kalan pet şişeleri kullanmalarını tavsiye etmiyoruz.
Buz içinde olan pet şişeleri de tavsiye etmiyoruz. Küçük pet şişeleri
kullanmasınlar. Eğer su azaldıkça hacim küçüldükçe kimyasalların oranı
artacaktır ve biz bu kimyasallara daha fazla maruz kalacağız. Ama hacim
büyüdükçe seyrelme artacak. O kimyasalların seyrelmesi de artacak ve vücuda
zararı daha az olacak."
ABD Toksikoloji Enstitüsü’nün yaptığı
araştırmaya göre, pet şişelerde bulunan BPAmaddesi sıcak sıvılarla temas ettiği
zaman açığa çıkıyor. Sıvıya karışarak vücuda giren BPA, özellikle prostat ve
göğüs kanseri riskini artırıyor.
Sağlık Bakanlığı; Doğal Mineralli Sular Yönetmeliği ve İnsani Tüketim Amaçlı Sular Yönetmeliği’ne göre sular ;
1. Doğal Mineralli Su
2. İnsani Tüketim Amaçlı Su
3. Kaynak Suyu
4. İçme Suyu
5. İçme-Kullanma Suyu
Kaynak Suyu:
Genel olarak içme, yemek yapma, temizlik ve diğer
evsel amaçlar ile, gıda maddelerinin ve diğer insani tüketim amaçlı ürünlerin
hazırlanması, işlenmesi, saklanması ve pazarlanması amacıyla kullanılan,
orjinine bakılmaksızın, orijinal haliyle ya da arıtılmış olarak ister
kaynağından isterse dağıtım ağından temin edilen ve Ek-1' deki parametre
değerlerini sağlayan ve ticari amaçlı satışa arz edilmeyen suları.
Tüketiciler bir çok açıdan şişelenmiş sulara güvenebilirler. İlk başta şişelenmiş sular Sağlık Bakanlığı tarafından düzenli olarak analizlerle denetlenmektedir.
Tüketiciler su kapaklarının sıkıca kapalı olduğuna
dikkat etmelidir. Etiket bilgilerinde Sağlık Bakanlığı izin tarih numarası
bulunmalıdır.
Su rengi berrak
olmalı, bulanık, yeşilimsi olmamalıdır. Etiketi solmuş, şişe şekli bozulmuş
sular satınalınmamalıdır.
Tüketiciler ambalaj
üzerindeki kapakta, şişe üstünde, etikette ve emniyet bandında suyun adını
görmelidir. Suyun adı 4 farklı yerde de bulunmalı ve aynı olmalıdır.
Mikroorganizma nedir?
Suyumda bulunur mu?
Mikroskobik (çıplak
gözle görülemeyecek kadar küçük olup ancak mikroskop ile görülebilen)
organizmaların genel adıdır.
Mikroorganizmalar
çoğunlukla tek hücreli olsalar da çok hücreli örnekleri de mevcuttur. Halk
arasında mikrop diye adlandırılır. İnsan sağığına önemli ölçüde olumsuz
etkilerler. Tifo, Amipli Dizanteri, Çocuk felci, Hepatit A gibi hastalıkların
kaynağıdırlar.
Yararlı olan
mikroorganizmalar da vardır. Ekmek mayası, bira mayası, ayran, yoğurt, peynir
yapımında kullanılan kültürler de mikroorganizma grubu içine girerler.
Sağlık Bakanlığı'na bağlı yönetmeliklere göre
insanları hasta eden mikroorganizmalar sularda bulunmamalıdır. Tükettiğiniz
suda yapılmış olan analizleri firmalardan rahatlıkla talep edebilirsiniz
Su analizleri
konusunda yetkin laboratuarlar var mıdır?
Türkiye'de su
analizlerinin yapılmasında yetkili ve güvenilir laboratuarlar Sağlık
Bakanlığı'na bağlı Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezleri'dir. Bu laboratuarlar
İstanbul, Ankara ve İzmir'de olmak üzere 3 tanedir.
Şişelenmiş bir suyu hangi
koşullarda saklamalıyız?
Suyunuzu serin (5-15 derece), karanlık (güneş
ışığından uzak) ve kuru (%50 nemden az) bir yerde saklamalısınız. Ayrıca
özellikle suyunuzu kimyasallar, deterjanlar, temizlik maddeleri, benzin ve
bunun gibi maddelerden mümkün olduğunca uzak tutmalısınız. Çünkü su saf bir
maddedir ve bizim çevrede algılayamadığımız kokuları dahi yavaşça kendisine
çekme özelliğini taşır. Uygun koşullarda tutulduğu sürece; şişe üstünde
belirtilen raf ömrü boyunca şişeler saklanabilir.
Damacana ambalajlar neden 19 litre' dir?
19 litre damacana ürünü uluslararası
literatürde galon birimi ile değerlendirilmektedir. 1 galon 3,8 litre'dir. 1
damacana 5 galon'dan oluşmaktadır. (standart ölçü)
Suyun sert olması ne
demektir?
Yeryüzünde sular buharlaşarak bulutlarda depolanmakta
ve tekrar yeryüzüne yağmur olarak dönerken atmosferdeki karbondioksiti çözer ve
bir miktar asidik hale gelir. Bu asidik yağmur suyu muhtelif kaya
katmanlarından ve akiferlerden kalsiyum karbonatı çözmektedir. İşte bu çözülmüş
mineralleri taşıyan sulara sert su denmektedir. Bir suyun sert olma derecesi
kalsiyum karbonatın ilgili suda ne kadar çözüldüğüne bağlıdır. Benzer kimyasal
reaksiyonlar magnezyum sulfat, klorid, asit silisit tuzu ve demir için de
geçerlidir. Ancak, çözülmüş haldeki kalsiyum karbonat bir suyun sertliğine en
fazla katkı yapan elementtir. Sert sular sağlık açısından bir risk
oluşturmazlar
Şişelenmiş sular ile
çeşme suyu arasındaki farklılıklar nelerdir?
Gerçekten de çok önemli farklılıklar vardır. En önemli
farklılıklar şunlardır:
b) Ambalajlı Sular
kaynaktan ilk çıktığı haliyle saf ve temizdir. İlave bir işleme gerek
kalmaksızın direkt olarak suyu kaynağından içebilirsiniz. Suyun saflığı ve
temizliği yeryüzüne ilk çıkış noktasından yani kaynadığı noktadan tam otomatik
makinelerde şişeye dolumuna ve kapatılmasına kadar çok sıkı kontrol altındadır.
Diğer taraftan genel olarak suyun çeşmeye kadar olan yolculuğu farklıdır: çeşme
suyunda su kaynakları dereler, nehirler şeklinde yüzey sularına dönüşmekte ve
bu sular yüzeyden bulaşan her türlü kirletici unsurları da (zirai ve tarım
ilaçları kalıntıları, metaller, parazit, mikrop ve virüsler) taşıyarak toplanma
havzalarına ya da barajlara gelmektedir. Bu şekilde toplanmış sular muhtelif
filtreleme, klorlama ve dezenfeksiyon işlemlerinden geçirildikten sonra su
şebeke boruları vasıtasıyla konutlara pompalanmaktadır. Bu proseslerde
kullanılan klor gibi dezenfektanlar sağlık açısından uzun vadede kanserojen
riskler taşımaktadır, ayrıca borularda ve su depolarında var olabilecek her
türlü yabancı madde, pas, toprak, parazit, mikrop ve virüsler gibi unsurlar da
çeşme suyu içinde konutlara ulaşmaktadır.
c) Genelde çeşme
suları içinde taşıdığı klor gibi dezenfektanların etkisiyle rahatsız edici bir
koku ve lezzete sahiptirler. Şişelenmiş sularda ise sadece suyun kendi doğal
tadından bahsedebiliriz.
d) Ambalajlı Sular
hijyeni, ambalajı ve markası ile tüketicinin albenisi ve güvenini kazanmak
zorunda olan ticari bir maldır. Yapılan yatırımlar çok büyüktür; bazı gayri
ciddi firmalar dışında aklıselim hiçbir su sanayicisi tüketicisinin sağlığını
riske atarak kendi şirketinin piyasadan silinme riskini göze alamaz. Genel
olarak söylemek gerekirse; çeşme suyu üretim ve hizmetinde bulunan kamunun
kaliteye dönük motivasyonu özel sektördeki kadar olamamaktadır.
e) Yapılan üretim
hacimlerinde, hizmet verilen tüketici sayılarında ve bu nedenle de kalite
anlayışında çeşme suyu ile şişelenmiş su arasında büyük bir farklılık vardır.
Çeşme suyunda kamu tarafından çoğu kez yüzbinlerin ya da milyonların su
ihtiyacını vasat kalitede dahi olsa karşılama zorunluluğu sözkonusu iken;
şişelenmiş suda nispeten çok daha az sayıda tüketicinin ihtiyacını en iyi
kalitede karşılamak şeklindeki ticari düşünce esastır.
Şişelenmiş sular ile tüketiciye sürekli güvenli,
yüksek kalite, iyi tat ve kolay taşınabilme özellikleri sunar.
Biliyorsunuz son zamanlarda kapak toplatılıp
karşılığında tekerlekli sandalye verme kampanları çıkarttılar. Bakın bu
kampanya ile ilgili Prof.Dr. B.Gültekin Çetiner çarpıcı bir analiz
yapıyor:
HALK, ÇÖPCÜ GİBİ KULLANILDI!
"Burada ikinci bir oyun devreye girdi. 500 kilo
kapak getirilmesi halinde, özürlülere bir adet tekerlekli iskemle
verilecekti. Böylece hayırsever halkımız, kandırılarak çöpçü gibi
kullanıldı. Tekerlekli iskemlede payımız olsun diye düşünen insanlar; ceplerine,
çantalarına, ev ve iş yerlerine doldurdukları mavi kapakları, daha büyük
toplama ünitelerine attılar. Kapaklar buradan üreticiye gitti."
TEKERLEKLİ SANDALYE VEREREK ÖVGÜ ALDILAR
"Üretici bu kapakları Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı'na göstererek, aynı miktar pet şişe topladığını beyan etti. Hem
cezadan kurtuldu, hem de teşekkür aldı. Oysa tek bir şişe bile toplanmamıştı.
Denizler, göller, akarsular, yollar, parklar, bahçeler pet şişeler ile dolmuştu
ama ağızlarında tek bir kapak yoktu. Üretici, fabrikatör-akıllı iş
adamı, çakma piyasadan aldığı en ucuz ve sağlık için zararlı birkaç tekerlekli
iskemleyi, basın huzurunda vererek bir övgü de buradan aldı."
İşte
sözde hayırsever kampanyanın işin aslı budur !!!
Şişelenmiş sular ile
çeşme suyu arasındaki farklılıklar nelerdir?
Gerçekten de çok önemli farklılıklar vardır. En önemli
farklılıklar şunlardır:
b) Ambalajlı Sular
kaynaktan ilk çıktığı haliyle saf ve temizdir. İlave bir işleme gerek
kalmaksızın direkt olarak suyu kaynağından içebilirsiniz. Suyun saflığı ve
temizliği yeryüzüne ilk çıkış noktasından yani kaynadığı noktadan tam otomatik
makinelerde şişeye dolumuna ve kapatılmasına kadar çok sıkı kontrol altındadır.
Diğer taraftan genel olarak suyun çeşmeye kadar olan yolculuğu farklıdır: çeşme
suyunda su kaynakları dereler, nehirler şeklinde yüzey sularına dönüşmekte ve
bu sular yüzeyden bulaşan her türlü kirletici unsurları da (zirai ve tarım
ilaçları kalıntıları, metaller, parazit, mikrop ve virüsler) taşıyarak toplanma
havzalarına ya da barajlara gelmektedir. Bu şekilde toplanmış sular muhtelif
filtreleme, klorlama ve dezenfeksiyon işlemlerinden geçirildikten sonra su
şebeke boruları vasıtasıyla konutlara pompalanmaktadır. Bu proseslerde
kullanılan klor gibi dezenfektanlar sağlık açısından uzun vadede kanserojen
riskler taşımaktadır, ayrıca borularda ve su depolarında var olabilecek her
türlü yabancı madde, pas, toprak, parazit, mikrop ve virüsler gibi unsurlar da
çeşme suyu içinde konutlara ulaşmaktadır.
c) Genelde çeşme
suları içinde taşıdığı klor gibi dezenfektanların etkisiyle rahatsız edici bir
koku ve lezzete sahiptirler. Şişelenmiş sularda ise sadece suyun kendi doğal
tadından bahsedebiliriz.
d) Ambalajlı Sular
hijyeni, ambalajı ve markası ile tüketicinin albenisi ve güvenini kazanmak
zorunda olan ticari bir maldır. Yapılan yatırımlar çok büyüktür; bazı gayri
ciddi firmalar dışında aklıselim hiçbir su sanayicisi tüketicisinin sağlığını
riske atarak kendi şirketinin piyasadan silinme riskini göze alamaz. Genel
olarak söylemek gerekirse; çeşme suyu üretim ve hizmetinde bulunan kamunun
kaliteye dönük motivasyonu özel sektördeki kadar olamamaktadır.
e) Yapılan üretim
hacimlerinde, hizmet verilen tüketici sayılarında ve bu nedenle de kalite
anlayışında çeşme suyu ile şişelenmiş su arasında büyük bir farklılık vardır.
Çeşme suyunda kamu tarafından çoğu kez yüzbinlerin ya da milyonların su
ihtiyacını vasat kalitede dahi olsa karşılama zorunluluğu sözkonusu iken;
şişelenmiş suda nispeten çok daha az sayıda tüketicinin ihtiyacını en iyi
kalitede karşılamak şeklindeki ticari düşünce esastır.
Şişelenmiş bir suyun
kullanma ömrünü etkileyen faktörler nelerdir?
Bu detaylı bir cevabı
gerektiren bir sorudur. Burada 4 önemli faktörü birlikte düşünmeliyiz:
a) Şişe ambalajının hava geçirgenliğinin derecesi: Şişe
ambalajının cinsi ve kalınlığı hava geçirgenliğini belirler. Bu da sonuçta
sözkonusu ambalajın dış ortam kokularına karşı korunmalı olup olmayacağını
belirler. Cam şişede bu sorundan bahsedilemezken, moleküler yapılarından dolayı
pet ve polycarbonat ambalajlardaki sular için dış ortam kokularına karşı
korunma sağlanmalıdır.
b) Suyun mineral konsantrasyonu (sert veya yumuşak
oluşu): Yumuşak suların mineral konsantrasyonu daha az ve daha
saf olduklarından ortamdaki kokuları sert sulara göre daha fazla çekerler.
c) Üretim aşamasında %100 hijyenliğin sağlanıp
sağlanamadığı konusu: Eğer üretim aşamasında tam bir
hijyenlik sağlanamaz ise, dolum esnasında suyun içinde çok az miktarda
mikroorganizma kalsa bile ilerleyen günlerde suyun bozulması (yeşillenme,
pamukçuk yapma gibi) kaçınılmaz olacaktır.
d) Şişelenmiş suyun saklanma koşulları: Özellikle
hava ve koku geçirgenliklerinden dolayı pet ambalajındaki suların iyi şartlarda
saklanması gerekir; bu kalitesinin korunmasına ve dolayısıyla kullanma ömrüne
olumlu etki eder.
Sularda kullanılan
ambalajlar nelerdir?
Damacana polikarbonat
hammaddesinden imal edilmis olan 19.2 litrelik geridönüşlü damacana şişesidir.
Polikarbonat malzemenin kullanımına; Tarım ve Köyİşleri Bakanlığı'nın
yayınlamış olduğu Gıda Maddeleriyle Temasta Bulunan veya Bulunmak Üzere İmal
Edilen Plastikler Hakkında Yönetmelik hükümleri gereğince izin verilmektedir.
Bununla beraber tedarik edilen bu şişelerin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı İl
Kontrol Laboratuarları tarafından Toplam Migrasyon, Ekstraksiyon, Boya
geçirgenliği, Infrared Spektrumu gibi analizlerle de uygunluğu tespit
edilmektedir. Bu şişeler dolum ve taşıma esnasında kaza ile kırılmadığı sürece
ve tahminen ortalama ömürleri olan 50-60 defa kullanılmaktadır. Bu da yaklaşık
4 yıllık bir süreye karşılık gelmektedir. Daha fazla kullanılması halinde
sağlık açısından herhangi bir olumsuzluk söz konusu değildir. Zaten Sağlık
Bakanlığı’nın da bu yönde bir sınırlaması yoktur. Genelde, çok kullanılmış
şişelerin yüzü yıprandığı için estetik yönüyle tüketiciye cazip gelmemektedir.
da arıtılmış olarak ister kaynağından isterse dağıtım
ağından temin edilen ve Ek-1' deki mikrobiyolojik ve kimyasal parametre
değerlerini sağlayan ve ticari amaçlı satışa arz edilmeyen sular liğin 36
ncı maddesinde izin verilenler (ozonlama, filtrasyon) dışında herhangi bir
işleme tabi tutulmaksızın Ek-1' deki mikrobiyolojik ve kimyasal nitelikleri
taşıyan ve satış amacı ile ambalajlanarak piyasaya arz edilen yer altı suları,
Diğer Kullanım Alanları
Polikarbonat,
endüstri ve laboratuvarlarda olduğu kadar ev eşyalarında da yaygın kullanılır.
Biberonların
hammaddesi de polikarbonattır. Polikarbonatdan yapılan diğer ürünler arasında
gözlük ve güneş gözlüğü camları, CD (kompakt disk), otomobil far camları
sayılabilir.
Pet şişe ambalajı
polietilen terefitalattır. Polietilen terefitalat, polyester ailesine ait
termoplastik bir malzemedir. Meşrubat, yiyecek ve içecek kapları,sentetik fiber
gibi kullanım alanları vardır. Isıl işlenmesine bağlı olarak, amorf (şeffaf) ve
yarı-kristal (opak ve beyaz) malzeme olarak mevcuttur.
En önemli kullanım
avantajı, tamamen geridönüşebilir olmasıdır. Diğer plastiklerden farklı olarak,
polimer zincirleri, sonraki kullanımlar içinde eski halini almış durumdadır.
PET kalınlığına bağlı
olarak yarı-rijit (yarı-katı) ve rijit (katı) olabilir. Çok hafiftir. İyi bir
gaz ve nem bariyeri olarak kullanılır. Serttir ve darbeye karşı dayanıklıdır.
Doğal olarak renksiz ve şeffaftır.
İnce film olarak
üretildiğinde, PET sıklıkla alüminyum ile kaplanır ; yansıtıcı ve opak bir hale
gelir. PET şişeler, mükemmel bariyer malzemesi olup, özellikle meşrubatlar için
çok yaygın kullanım alanı vardır.
Ambalajların altındaki rakamlar ne anlama
gelmektedir?
Ambalajların altında geri dönüşüm logosunun içinde yer
alan rakamlar, ambalaj maddesinin hangi materyalden yapıldığını gösterir.
1 rakamı----polietilen teraftalat (PET): BPA içermez
ve pet şişelerde kullanılır.
2 rakamı----yüksek yoğunluklu polietilen (PE-HD)
3 rakamı----polivinil klorür (PVC): BPA içerir ve pet
şişelerde kullanılıyor.
4 rakamı----alçak yoğunluklu polietilen (PE-LD)
5 rakamı----polipropilen (PP)
6 rakamı----polistiren (PS)
7 rakamı----polikarbonat (PC): BPA içerir ve 19
litrelik yeniden kullanılabilir damacanalarda kullanılır.
Bu maddeler dünyada yetkili otoritelerce kullanımına
izin verilen ambalaj materyalleridir.
arşılık gelmektedir.
Daha fazla kullanılması halinde sağlık açısından herhangi bir olumsuzluk söz
konusu değildir. Zaten Sağlık Bakanlığı’nın da bu yönde bir sınırlaması yoktur.
Genelde, çok kullanılmış şişelerin yüzü yıprandığı için estetik yönüyle
tüketiciye cazip gelmemektedir.
Ambalajlı suları nasıl kullanmalıyım?
- Ambalajlı suları (pet, damacana), olumsuz tad ve
koku verebilecek her türlü ortamdan ve gıda maddesinden uzak tutmaya özen
gösteriniz.
- Ambalajlı sularınızı; kalorifer yanında, direkt
güneş ışığı altında tutmayınız.
- Boş damacana şişe içerisine herhangi bir şey
kesinlikle koymayınız, yabancı maddeler atmayınız.
- Damacanayı pompa ya da sebilsiz kullanıyorsanız,
kapağını açık bırakmayınız.
- Damacana kapaklarını atmayınız. Boş damacanalarınızı
teslim ederken kapağını kapatarak veriniz.
Geri dönüşüm nedir?
Geri dönüşüm terim
olarak, kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli
geri dönüşüm yöntemleri ile hammadde olarak tekrar imalat süreçlerine kazandırılmasıdır.
Tüketilen maddelerin
yeniden geri dönüşüm halkası içine katılabilmesi ile öncelikle hammadde
ihtiyacı azalır. Böylece insan nüfusunun artışı ile paralel olarak artan
tüketimin doğal dengeyi bozması ve doğaya verilen zarar engellenmiş olur. Bununla
birlikte yeniden dönüştürülebilen maddelerin tekrar hammadde olarak
kullanılması büyük miktarda enerji tasarrufunu mümkün kılar. Örneğin, yeniden
kazanılabilir alüminyumun kullanılması alüminyumun sıfırdan imal edilmesine
oranla %35'e varan enerji tasarrufu sağlamaktadır.
Atık malzemelerin
hammadde olarak kullanılması çevre kirliliğinin engellenmesi açısından da
önemlidir. Kullanılmış kağıdın tekrar kağıt imalatında kullanılması hava
kirliliğini %74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltabilmektedir.
Örneğin bir ton atık kağıdın kağıt hamuruna katılmasıyla 8 ağacın kesilmesi
önlenebilmektedir.
Geri dönüşebilen maddeler
· Cam
· Kağıt
· Alüminyum
· Plastik
· Piller
· Motor
yağı
· Akümülatörler
· Beton
· Organik
atıklar
· Elektronik
atıklar
Geri dönüşüm
sembolleri ve kodları
Geri dönüştürme
metotları
Geri dönüştürme
metodları her malzeme için farklılık göstermektedir:
Alüminyum: Atık alüminyum küçük
parçacıklar halinde doğranır. Daha sonra bu parçalar büyük ocaklarda
eritilerek, dökme alüminyum üretilir. Bu sayede atık alüminyum, saf alüminyum
ile neredeyse aynı hale gelir ve üretimde kullanılabilir.
Beton: Beton parçalar, yıkım
alanlarından toplanarak kırma makinalarının bulunduğu yerlere getirilir. Kırma
işleminden sonra ufak parçalar, yeni işlerde çakıl olarak kullanılır.
Parçalanmış beton, eğer içeriğinde katkı maddeleri yoksa yeni beton için kuru
harç olarak da kullanılabilir.
Kağıt: Kağıt öncelikle kağıt
çamuru hazırlamak için, su içerisinde liflerine ayrılır. Eğer gerekirse
içindeki lif olmayan yabancı maddeler için temizleme işlemine tutulur. Mürekkep
ayırıcı olarak, sodyum hidroksit veya sodyum karbonat kullanılır. Daha sonra
hazır olan kağıt lifleri, geri dönüşmüş kağıt üretiminde kullanılır.
Plastik: Plastik atıklar
öncelikle cinslerine göre ayrılarak geri dönüşüm işlemine tabi tutulur.
Cinslerine göre ayrılan geri dönüşebilir plastik atıklar, kırma makinalarında
kırılıp küçük parçalara ayrılır. İşletmeler bu parçaları direkt olarak belli
oranlarda, orijinal hammadde ile karıştırarak üretim işleminde kullanabildiği
gibi; tekrar eritip katkı maddeleri katarak ikinci sınıf hammadde olarak da
kullanabilir.
Cam: Cam atıklar (şişe,
kavanoz vb.) toplama kutularında toplanır ve bu atıklar renklerine göre
ayrılarak geri dönüşüm tesislerine verilir. Burada atık ve katkı maddelerinden
ayrılır. Burada cam kırılır ve hammadde karışımına karıştırılarak eritme
ocaklarına dökülür. Bu şekilde tekrar cam olarak kullanıma geçer. Kırılan cam,
beton katkısı ve camasfalt olarak da kullanılmaktadır. Camasfalta %30 civarında
geri dönüşmüş cam katılmaktadır. Cam bu şekilde sonsuz bir döngü içinde geri
dönüştürülebilir, yapısında bozulma olmaz.
Geri Dönüşüm yasal
mevzuat
· Çevre
Kanunu
Damacana şişeler
ortalama kaç defa kullanılmaktadır? Çok kullanılırsa sağlığımıza olumsuz bir
etkisi olur mu?
Damacana şişelerinde kullanılan hammaddenin kimyasal
adı polikarbonattır.
Bu şişeler dolum ve taşıma esnasında kaza ile
kırılmadığı sürece ve tahminen ortalama ömürleri olan 50-60 defa
kullanılmaktadır. Bu da yaklaşık 4 yıllık bir süreye karşılık gelmektedir. Daha
fazla kullanılması halinde sağlık açısından herhangi bir olumsuzluk sözkonusu
değildir. Zaten Sağlık Bakanlığı'nın da bu yönde bir sınırlaması yoktur.
Genelde, çok kullanılmış şişelerin yüzü yıprandığı için estetik yönüyle
tüketiciye cazip gelmemektedir.
Ambalajlı Suları
nasıl kullanmalıyım?
· Ambalajlı
suları (pet, damacana), olumsuz tad ve koku verebilecek her türlü ortamdan ve gıda
maddesinden uzak tutmaya özen gösteriniz.
· Ambalajlı
sularınızı; kalorifer yanında, direkt güneş ışığı altında tutmayınız.
· Boş
damacana şişe içerisine herhangi bir şey kesinlikle koymayınız, yabancı
maddeler atmayınız.
· Damacanayı
pompa ya da sebilsiz kullanıyorsanız, kapağını açık bırakmayınız.
· Damacana
kapaklarını atmayınız. Boş damacanalarınızı teslim ederken kapağını kapatarak
veriniz.
Damacana Sebilleri
(COOLER)
19 litre damacana
sular, polikarbonat şişe içerisinde tüketime sunulmaktadır. Polikarbonat
ambalaj gözle görülmeyen gözenek çaplarına sahiptir ve dışarıdan hava
alışverişi yapar.
Damacana sebili, 19 litrelik ambalajların
tüketilmesine yardımcı bir ekipmandır. Sebil muslukları ve iç kısım; ortamdaki
hava ile temas ederek çalışmaktadır.
Sebil;
· Direkt
güneş ışığına konulmamalıdır.
· Nemli,
buharlı ortamlarda tutulmamalıdır.
· Toz,
toprak akışının çok olduğu bölümlerde tutulmamalıdır.
· Temizliğine
dikkat edilmelidir.
· Dış
yüzeyi, her gün tozlardan uzaklaştırılmalıdır.
· Musluk ağızları
gelişi güzel, temiz olmayan bezler ile temizlenmemelidir
Damacana Pompaları
Pompalar
kullanılmadan önce mutlaka yabancı koku içerip içermediği ve temiz olup
olmadığı kontrol edilmelidir.Pompa musluğundaki tıpa sürekli kapalı
tutulmalıdır.
Pompa temizliği önerisi:
· Su
pompası damacanadan sökülür.
· Bir
su bardağı kaynar su hazırlanır.
· Damacana
içerisine giren borunun önce iç ve dış kısmı; temiz bir fırça ile temizlenerek
varsa görünür kirler uzaklaştırılır.
· Sonra
kaynar su içeren bardağa daldırılır ve kaynar su pompaya çekilir, musluğundan
akıtılır.
· Bu
işleme bardak içindeki kaynar su bitene kadar devam edilir.
· Pompanın
dış yüzeyi de temizlenerek, damacanaya geri takılır.
· Sebil
ve pompalarınızı deterjan ile yıkıyorsanız, bolca durulayınız. Unutmayın
yetersiz durulama sonucunda deterjan kokusu ve tadı suya geçecektir.
DAMACANALAR
VE PET ŞİŞELER ‘GÜNEŞTE DURMAMALI’
Kanser hastalıkları konusunda uzman
olan Prof. Dr. Erkan Topuz, “Biz senelerdir bu tehlikeye dikkat çekiyoruz. Eve
damacanayla alınan su hemen cambir kaba ya da testiye boşaltılmalı, günlerce
bekletilmemeli. Bu pet şişeler, kesinlikle güneşte durmamalı. Ancak adambu
şişeleri büfenin arkasına koyuyor, burada şişeler güneş görüyor,
plastiktekimaddeler suya geçiyor. Ekonomik nedenlerle bunlar plastikten
yapılıyor, yoksa en sağlıklısı cam” dedi.
Plastik kaplardaki gıdanın uzun süre
bekletilmemesi gerektiğini bildiren Topuz, “Damacanaların 60-70 kez kullanılma
şansı varken biz 700 belki bin kez kullanıyoruz. Belediyelerin
kullanımmiktarını kontrol etmesi lazım. Su ilk kez piyasaya verildiği zaman
birçok kimyasal analizden geçiyor, bu veriler de üzerinde yazıyor. Ancak bu
analiz, bir kez yapılıyor. Adambu suyu aynı markayla satıyor, en iyimarka olsa
bile sık kontrolden geçmediği için içinde ne var bilmiyoruz” diye
konuştu.
‘ÜÇ AYDA BİR MARKA DEĞİŞTİRİN’
Ankara Üniversitesi Mühendislik
Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Aziz Ekşi de, “Tüm gıda
ambalajları gibi, içme suyu ambalajları da Tarım Bakanlığı’ndan izin almak
zorunda. İznin aradığı koşullardan birisi de gıdanın muhafaza koşullarında
ambalajdan gıdaya geçen maddelerin miktarının belirlenmesi. Buna ‘migrasyon
testi’ diyoruz. AB’de de geçerli olan bu testin desimetrekarede 10 miligram’ı
geçmemesi gerekiyor” dedi. Buna karşın testlerin normal depolama koşullarında
yapıldığını soğuk ve sıcak koşullarınmigrasyonu artırdığını belirten belirten Prof.
Ekşi, sözlerini şöyle sürdürdü:
Açılan bir pet ürünün tüketim ömrü nedir?
5 litre üzerindeki ambalajlı ürünler maksimum 3
veya 4 gün içerisinde, diğerleri ise özellikle ağız teması söz konusu
olduğundan gün içerisinde tüketilmesi gerekir
19 litre polikarbonat şişelerin dolum sayısı nasıl
belirlenir ve ne kadardır?
Plastik
kökenli bu tarz şişelerde kullanım süreci sonrasın da plastik yorgunluğu
oluştuğunda, şişe dolum esnasında oluşan basınç nedeniyle kırılarak kullanım
harici kalmaktadır. Olumsuz muhafaza koşulları ve amaç dışı kullanımlar şişenin
ömrünü belirlemektedir. PC şişeler yüzeylerinde stresin yüksek olduğu
şişelerdir. Polikarbonat hammadde üreticileri PC şişelerde kullanım sürecini
50-55 kez olarak tavsiye etmektedirler.
Plastik kökenli bu tarz şişelerde
kullanım süreci sonrasın da plastik yorgunluğu oluştuğunda, şişe dolum
esnasında oluşan basınç nedeniyle kırılarak kullanım harici kalmaktadır.
Olumsuz muhafaza koşulları ve amaç dışı kullanımlar şişenin ömrünü belirlemektedir.
PC şişeler yüzeylerinde stresin yüksek olduğu şişelerdir. Polikarbonat hammadde
üreticileri PC şişelerde kullanım sürecini 50-55 kez olarak tavsiye
etmektedirler.
Uluslararası kurallara göre kapak
renkleri suyun niteliğini belirler.:
Doğal kaynak suyunun kapağı
mavi,
Arıtılmış suyun kapağı ak,
Kuyu suyunun kapağı al
olmalıdır.
Bu uluslararası standarttır. Suyu
tüketici kapak rengine bakarak ne tür bir su içtiğini tanıyabilir.
Beyaz kapaklı olan içme suları arıtılmış olandır
Koyu mavi renk ise kuyu suyu
imalatını temsil eder
İçme suyu veya diğer plastik
yiyecek-içecek kapları olsun, hepisnin üzerinde bir üçgen ve/veya sayı bulunur.
Bu üçgen ve
anlamların sağlığınız anlamlarını biliyor musunuz?
Yoğurt kutularındaki rakamların aslında çok önemli bir
anlamı var. Yoğurt kutularının altında 5 rakamı varsa içiniz rahat olabilir,
fakat rakam yoksa sağlığınız tehlikede!
Plastik kapta bulunan yoğurtları almadan önce ilk
işiniz altında bulunan numarayı kontrol etmek olmalı. Üçgen işareti içindeki
rakamlar size sağlığınız hakkında mesaj veriyor. ‘5’ rakamı şişe kapakları,
içecek kamışları, biberon, yoğurt kaplarında kullanılır ve zararsızdır. Peki ya
diğer rakamlar?
Kabın altına veya yanına baktınız zaman bir üçgen
göreceksiniz. Üç oktan oluşan bir üçgen. Bu geri dönüşüm işaretidir. O üçgenin
içinde bir sayı yazar. Eğer aldığınız yoğurdun kutusundaki üçgenin içinde rakam
yoksa bir daha aynı ürünü almamaya dikkat etmelisiniz. Çünkü sağlıklı
plastiklerde üçgen içinde 5 rakamı yer alıyor.
Plastikler türlerine göre 1’den başlayarak 7’ye kadar
numaralandırılıyor. Özellikle herhangi bir plastik ürünle sunulan gıdayı
alırken ilk işiniz altında bulunan numarayı kontrol etmek olmalı. Bağımsız ya
da etrafında oklar olan bir üçgen içinde bu numarayı göreceksiniz. Eğer numara
varsa kolay ama yoksa aman dikkat.
3, 6 ve 7 no’lu plastiklerden uzak durulmalı. Bunlar
zararlıdır. Yoğurt alırken kullandığı plastiğe göre tercihinizi yapın. Çünkü
işin ucunda kanser riski var.
1. PET veya PETE Polietilen: Genelde
su, iki litrelik alkolsüz içecekler ve yağların konduğu pet şişelerde
kullanılır. Cam gibi şeffaftır. Zararsızdır.
2. HDPE Yüksek yoğunluklu polietilen: Deterjan
ambalajları ve pet süt şişesinde bulunur. Zararsızdır.
3. PVC Polivinil klorid: Streç
folyo, dış mekanda kullanılan eşyalar, plastik pipo, zemin malzemesi, duş
perdeleri, şeffaf ve kabartmalı plastik ambalajlarda kullanılır. Zararlıdır!
4. LDPE Az yoğunluklu polietilen: Kuru
temizleme ve çöp torbaları, yemek saklama kaplarında bulunur. Zararsızdır.
5. PP Poliproplen: Şişe
kapakları, içecek kamışları, biberon, yoğurt kaplarında vardır. Zararsızdır.
6. PS Polistiren: Yemiş
paketleri, plastik bardak-tabak, markette etin satıldığı köpük tabak, hazır
paket fast food ürünlerdedir. Zararlıdır.
7. DİĞER: Bunlar birden
altıya kadar kullanılan plastiklerin dışında kalanlardır. Yemek saklama kapları
ve bazı pet şişelerde bulunur. Zararlıdır.
PET ŞİŞE SAKLAMALARDA NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
AVRUPA SUYUNU MUSLUKTAN İÇİYOR ! AMA NASIL ?
PET ŞİŞE
KULLANIMI AZALTILIYOR
Aralarında New York, Illinois ve Virginia’- nın da bulunduğu 10 eyalette
ise pet şişe
suyu satışlarının azaltılması
yönünde karar alınmıştı. Yetkililer halka
yaptıkları açıklamalarda, “Diğer
içecekleri değil ama suyu çeşmeden içebilirsiniz’’
diyerek, pet şişelerde satılan
diğer içeceklerin yasaklanmayacağını söylemişti. Pet
şişeleri üretmek için her yıl 17
milyon varil petrol kullanılıyor. Küçüldükçe kimyasalların oranı artacaktır
ve biz bu kimyasallara daha fazla maruz kalacağız. Ama hacim büyüdükçe seyrelme artacak.
O kimyasalların seyrelmesi de artacak ve vücuda zararı daha az olacak."
PROF. DR. AHMET RASİM KÜÇÜKUSTA: PLASTİK BİBERONLAR
ÇOK DAHA TEHLİKELİ
FATİH Altaylı’nın “Pet şişelerden
uzak durun” başlıklı ve çok önemli bir sağlık sorununu gündeme taşıyan yazısını
dikkatle okudum. Bu yazıdan herkesin alması gereken pek çok dersler var. Pet
şişeler neden zararlı? Pet şişeleri zararlı kılan şişenin plastiğindeki
“bisfenol A” veya kısaca “BPA” dediğimizmaddedir. Her gün kullandığımız sayısız
üründe bulunan BPA’nın tehlikesi daha çok bardak, şişe, saklama kabı gibi
yiyecek ve içeceklerinmuhafazasında kullanılan sert plastik kaplardan
kaynaklanıyor. Bunlar içinde en önemlisi de BPA ihtiva eden biberonlardır.
Sayısız araştırma, bebek ve çocuk sağlığının BPA yüzünden ciddi tehlikelerle
karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü BPA ihtiva eden plastik biberon,
şişe ve yiyecek kaplarına sıcak bir sıvı veya yiyecek konduğunda BPA kaptaki
sıvıya geçiyor. BPA, ayrıca su depolarının iç yüzeyleri, döşemeler, cilalar,
elektronik ürünlerin basılı çevrim kartları, tenis raketleri ve sörf tahtası gibi
çok tabakalı malzemelerde yapıştırıcılarda da bulunur. Termal kâğıtların
kaplanması, PVC plastiklerin üretimi ve fren sıvılarında olduğu gibi bir katkı
maddesi olarak da kullanılır. Kompozit diş dolguları ve protezleri de çeşitli
BPA bileşiklerinden üretilir. Mobil telefonlar, su ısıtıcıları,
kahvemakineleri, bilgisayarlar, CD ve DVD’ler, biberonlar, yiyecek-içecek
kutuları, bardakları, şişeleri ve saklama kapları,motosiklet kaskları, diyaliz
ekipmanı gibi tıbbi malzemelerde de bulunabilir.
BPA’nın insan sağlığı üzerine olumsuz etkileri olduğunu gösteren
yüzlerce araştırma
var ve bunların sayıları her geçen gün artıyor. BPA hormon sistemini
bozan bir
maddedir. BPA’nın kadın seks hormonlarının etkilerini artırdığı; erkek
seks ve tiroit
hormonlarının etkilerini ise azalttıkları gösterilmiştir. BPA işleyen
fabrikalarda çalışan
erkeklerde sertleşme, erken boşalma ve cinsel isteksizlik problemleri
olduğu
belirlenmiştir. BPA’nın öğrenme ve davranış üzerine de olumsuz etkileri
olduğu,
saldırganlığı artırdığı ve öğrenmeyi güçleştirdiği de bilinmektedir.
Farelerde yapılan
araştırmalar prostat büyümesi, sperm konsantrasyonunda azalma ve erken
ergenliğe
yol açtığını da göstermiştir. BPA, eşcinsellik, obezite, diyabet, astım,
kalp-damar
hastalıkları ile de ilişkilendirilmekte, kadınlarda meme, erkeklerde
prostat kanser
riskini artırdığı da ileri sürülmektedir. En önemlisi de genler
üzerine olan etkileri ve
olumsuzluklarının sonraki nesilde daha belirgin ortaya çıkması
ihtimalidir BPA ile
ilişkilendirilen diyabet, obezite, kalp hastalıkları, astım, karaciğer
hasarı,meme ve
prostat kanseri gibi pek çok hastalık vardır.
'Skipping Rocks Labs'
isimli bir üretici, pet şişelere gerek kalmadan suyu paketlemeye
imkan veren teknolojisi ile gündemde.
Pet şişelerin sonunu getirebilecek
olan Ohoo adı verilen bir yenilikle pet şişe kullanmadan küre
halindeki cisimlerden su içilebilecek.
Çalışmalarına 2014 yılında start
verilen Ohoo deniz yosunlarını esas alan bu teknoloji.
Söz konusu buz topu kalsiyum
klorid ve kahverengi alglerin özütünden oluşuyor. Buz eridikçe, küreyi
oluşturan ince zar bozulmadan jelatin formunda kalarak suyu saklıyor.
2014 yılında duyurulan, fakat
üretici firma Ooho’nun o yıllarda sadece konsept olarak gösteriliyor. Fakat
daha sonra kitle fonlamaya açılarak üretim sürecinin de başlanmasına vesile
olundu.
Böylelikle, içilebilir bu su
küreleri seri üretime geçirilebilirse pet şişelerin kullanımı da son
bulabilir.
En sağlıklı su hangisi?
Bir suyun mikrobiyolojik açıdan temiz sayılması için;
şişelendikten sonra ilk 12 saat içinde de temiz çıkması gerekir. Altı ay sonra
piyasadan bir numuneyi alıp ölçtüğünüzde temiz çıkmazsa; bu, o firmanın suyunun
kalitesiz olduğunu göstermez. Altı ay içerisinde o suyun başına ne geldiğini
gösterir.
Öncelikle damacananın yıpranmamış, temiz ve saydam
olması gerekir. Tabii ki suyun bulanık olmaması, içinde yüzen parçacıklar ve
yosun gibi yabancı maddelerin bulunmaması lazım.
Damaca açıldıktan sonra maksimum bir hafta içinde
tüketilmeli. Hiçbir şekilde ağzı açık bırakılmamalı, eğer pompa ya da su
çeşmesi kullanılıyorsa, bunların arada (en az ayda bir) temizliği ve bakımları
yapılmalı.
Suyun pH’sı nötr veya hafif alkali olmalıdır. Ø Türk
Gıda Kodeksinde pH; maden sularında 6 – 8 ± 0.5, Ø İçme sularında 5.5, -
8.5’tir.
BAŞLICA SU KİRLİLİK KAYNAKLARINI ŞÖYLE
SIRALAYABİLİRİZ:
A. ENDÜSTRİYEL :
1.Kağıt imalathaneleri, kağıt
hamuru hazırlama atölyeleri, kimyasal üretim, çelik fabrikaları, tekstil
fabrikaları, gıda işleme birimleri
2. Kentsel : Küçük fabrika ve iş
alanlarından lağım sularına karışan maddeler, yetersiz işlenmiş lağım sular,
evsel atıklarla sulara ulaşan kimyasallar.
3. Kombine lağım tesisatları :
Yüzeysel akıntılarla sürüklenen kimyasalların karışmasına neden olabilir.
4. Tarımsal kirleticiler: Hasat,
otlaklar, ambarlar, değişik doğal alanlar, tarlalar
5. Silvikültürel: Ormancılık, ekip
biçme yol inşaatı
6. İmar çalışmaları : Toprak
ıslahı, otobanlar
7. Doğal kaynakların eldesi :
Madencilik, petrol kuyuları, maden atıklarından sızıntılar.
8. Atık yok etme uygulamaları :
Septik tanklardan, gömülen çöplerden, zararlı atık yoketme bölgelerinden olan
sızıntılar.
9. Hidrolojik müdahaleler: Baraj
yapımı, kanal açma, sulama çalışmaları vb.
2 Su kirlenmesinin yaratacağı sonuçların
yanı sıra suda eksik olan birçok madde önemli hastalık nedeni olabilmektedir.
Su kirliliği insan sağlığının da büyük oranda tehlikeye düşmesine neden
olmaktadır. Lağım suları ile kirlenen sularda bakteri ve virüs oranı artar.
Tifo, dizanteri, hepatit, kolera ve diğer bulaşıcı hastalıkların bu yolla yayılımına
sebep olur. Bu hastalık etkenleri su kaynaklarına karıştığında patlama
biçiminde salgınlar ortaya çıkabilir.
Tarımda üretimi artırmak amacıyla kullanılan kimyasal
gübreler, böceklerle savaşmakla kullanılan bir takım kimyasal zehirler yağmur
suları ile toprak atına geçerek yer altı sularının kirlenmesine neden olabilir.
Akıntılarla akarsulara ulaşan bu kimyasal maddeler akarsulardaki canlı
hayatının sona ermesine neden olabilir.
Suyun içerisine karışan ve bulunan bir takım kimyasal
maddeler zehirli etki yapabilirler. Kolera, tifo gibi hastalıklar bu yolla
insandan insana bulaşırlar. Bu mikroorganizmalar insan dışkısı ile sulara
karıştıklarında suyu içen diğer insanların hastalanmasına yol açabilirler.
Sularda kirlilik göstergesi olarak bu sudan yapılan ekimlerde üreyen E. Coli
{koli basili) kullanılır. E. Coli insan ve hayvanların bağırsaklarında ya-
şamaktadır. Bu etkenin sulardan üretilmesi bu suyun içerisine insan veya hayvan
dış- kısının karıştığı, eğer hastalıklı bir kişinin dışkısı da karışacak olursa
büyük salgınlara yol açabileceğini gösterir
Sulardaki sülfat, nitrat, endüstri atıklarından ya da
çeşitli sebeplerle sulara karı- şan arsenik, kurşun, siyanür, bakır, krom gibi
maddelerle pestisitler, deterjanlar ve radyoaktif maddeler gibi birçok maddeler
zehirlenme ve hastalıkların sebebi olabilmektedirler.
çme suyu içerisinde süspansiyon halindeki ince kum
diğer tanecikler barsak mukozasının tahrişi suretiyle ishallere sebep
olabilirler. Asbest elyaflarıda bu grupda incelenebilir.
Küçük yosunların içme suyunda varlığına bağlı olarak
ishallerin meydana getirdi- ği muhtelif yayınlarda bildirilmektedir. Ayrıca
özellikle şişeleme yapılan su teknolojisinde dolumdan bir süre sonra
sporlarından çıkarak çimlenebilen alglerden başka küf mantarları, maya mantarları
patojen olmasalar bile çok büyük problem teşkil ederler.
Genelde Salmonelloseları oluşturan Salmonella'lar ve
özellikle S.paratyphy B de su ile geçebilmektedir. Shigellosis'in yani basilli
dizanterinin etkeni olan Shigella dysenteriae'ler de yine su ile
geçebilmektedir. Su araçları ile kolaylıkla geçebilecek en önemli ve tehlikeli
hastalık şüphesiz koleradır. Etkeni olan Vibrio cholerae pis sularda uzun süre
canlılığını muhafaza edebililir. Hele dip çamurlarında bu süre çok daha
uzundur. Diğer taraftan hayvan hastalıklarından antrax, salmonellose,
brucellose, tularemi, pasteurellose, toxoplasmosis, leptospirosis, domuz
kızılı, psittacosis, mantar hastalıkları gibi birçok hastalık etkenleri hep su
ile geçebilecek hastalık meydana getirmektedirler.
B. SU İLE GEÇEBİLECEK PARAZİTLERİN NEDEN OLDUĞU
HASTALIKLAR :
1) Su ile geçebilen trematode ların sebep olduğu
hastalıklar : Dicrocoeliasise, Distomatose, Schistosomiasise.
2) Su ile geçebilen Cestode ların sebep olduğu
hastalıklar: Echinococcose, Taeniasise, Taeniasise, Cysticercose,
Sparganose
3) Su ile geçebilen Nematode'ların sebep olduğu
hastalıklar: Ascariasise, Oxyurose, Anguilluiose, Ankylostomiasise, Necatorose,
Trichostrongylose, Haemonchose, Dracunculose, Trichusore
4) Su ile geçebilen protozoon'ların sebep olduğu
hastalıklar: Amipli dizanteri, Lambliese, Trichomeniasis, ishal, balantidium
dizanterisi, Coccidiose
5) Su ile geçebilen leptospiraların sebep olduğu
hastalıklar: Icterus septic hae morrhagicus, yeri dün humması
6) Su ile geçebilen diğer parazitler Bu hususta en
önemli olarak sülükleri söyleyebiliriz. Bunlar kan emerek canlı organizmayı
zayıf düşürürler
C. SU İLE GEÇEBİLEN VİRÜSLERİN SEBEP OLDUĞU
HASTALIKLAR :
Çocuk felci, Enfeksiyöz hepatit, Enterisit, Şap
hastalığı, Sığır vebası, Domuz vebası v.b.
İçme suyu niteliğini belirleyici özellikteki etmenler
ve kaynakları aşağıda sıralanmıştır. (19) 1. Ham ve işlenmemiş su :
1. Endüstriyel atıklar: Makine yağları, katranlar,
ağır metaller, organik çözücü ler, organoklorürler, plastikler,
pestisitler.
2. Kentsel atıklar: Yiyecek atıkları, ev temizleme
ürünleri, çözücüler, sabunlar, deterjanlar, asılı katılar, inorganik
kimyasallar, lağım çamuru, patojenler.
3. Zararlı atıklar: Ağır metaller, solventler, toksik
organik ve inorganik kimya sallar.
4. Septik tank atıkları : Bakteriler, virüsler,
protozoalar, nitratlar, trikloretiler gibi septik tank temizleyicileri.
5. Radyoaktif atıklar
6. Diğer kirletici kaynaklar:
1. Tarımsal akıntılar: Pestisitler,
gübreler, toprak katkı maddeleri, sedimentler, hayvan atıkları,
patojenler.
2. Kentsel akıntılar: Yağlar, ağır
metaller, herbisitler, pestisitler, asılı par çacıklar, besin öğeleri, hayvan
atıkları.
3. Yeraltı depolama tankları: Gazyağı ve
diğer kimyasallar. ,
4. Silvikültürel: Herbisitler
5. Doğal organik maddeler: Humik
maddeler ve bunların resorcinol ve fenolik bileşikler gibi parçalanma
ürünleri.
6. Mineraller : Sodyum, klor, arsenik,
baryum, asbest, selenyum, sülfat vb.
7. Radyonüklidler: Uranyum, radyum,
radon.
7. Su işlemesi sırasında katkı maddeleri
1. Dezenfektan ve yan ürünleri: Klor,
klordioksit, kloramin, kloroform, bromoform.
2. Koagülasyon ve korozyon kontrol katkı
maddeleri: Kireç, kil, alum, polifosfatlar, polimerler.
3. Yukarıdaki uygulamalar sırasında
karışan kirleticiler: Akrilamid, epiklorohidrin, metaller.
8. Suyun işlenmesinden sonra dağıtımı
1. Kapak vb : Klorlu lastikten
plastizerler (PCB ler), epoksi resinler, katranlar, kömür katranı, polivinil
klorürler.
2. İnorganikler: Kurşun, kadmiyum,
bakır, çinko, ve asbest
3. Mikrobiyolojik: Bakteri, virüs ve
protozoa üremesi, (Sızıntılara bağlı çapraz kontaminasyon sonucunda)
Yeryüzünün su kaynakları meteorik, yeraltı ve yüzeyel
su kaynaklan olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır. Ancak bu ayırım yapaydır.
Doğada sürekli bir su döngüsü vardır. Su buharlaşır bulut olarak gökyüzüne
çıktıktan sonra yağmur ve diğer yağış biçimleri halinde yeryüzüne geri döner.
Buna su döngüsü denmektedir.
Kimyasal açıdan su kalitesi parametrelerini suyun
içilebilirliğine, sağlık açısından tehlikesine ve kirlenme göstergesi olarak
alınan madde ve özellikler şöyle sıralanır:
1. İÇİLEBİLİRLİK
a. Toplam katı maddeler
b. Renk
c. Bulanıklık
d.Tad
e. Koku
f. Demir
g. Manganez
h. Bakır
i. Çinko
j. Kalsiyum
k. Magnezyum
I. Sülfatlar
m. Klorürler
n. pH
o. Magnezyum+Sodyum Sülfat
p. Fenolik Gruplar
r. Karbon Kloroform Karışımı {CCE: Organik Kirletici)
s. Alkil Benzil Sulfonatlar (ABS : Yüzey Gerilimini
önleyiciler.)
2. SAĞLIĞA ZARARLI MADDELER
a. Nitratlar
b. Florid
3. TOKSİK MADDELER
a. Fenolik maddeler
b. Arsenik
c. Kadmiyum
d. Krom
e. Siyanür
f. Kurşun
g. Selenyum
4. KİRLİLİK İNDİKATÖRÜ
a. Kimyasal Oksijen İhtiyacı
b. Biyokimyasal Oksijen İhtiyacı
c. Toplam Azot (NO3 hariç)
d. Amonyak
e. Karbon Kloroform karışımı
Su içindeki madde, kaynağına göre kabaca inorganik
veya organik olarak sınıflandırılabilir. Organik bileşikler genelde kokuya,
renge ve tada neden olurken, bulanıklık yaratan maddeler çoğunlukla
inorganiktir. Bulanıklığa ilave olarak birçok yüzeysel suların yaygın bir
unsuru olan renk topraktan veya suda bulunan organik maddelerin
ekstraksiyonundan veya suda bulunan organik maddelerin çözünmesinden dolayı
meydana gelir. Demir, magnezyum, bakır ve krom gibi metal iyonlar da renk
meydana gelmesine neden olabilir. Diğer taraftan koku, kirliliğin en kolay fark
edilmesi mümkün olan parametresidir.
Koku ve tad birbirleriyle yakından ilgili olmalarına
rağmen, kokuya neden olmayan, gazlaşmayan bazı maddeler tad hissi yaratabilir.
Demir, manganez, sodyum, potasyum, bakır ve çinko tuzları bunlardan
bazılarıdır. Halojenler, sülfitler, amonyak, fenoller, krezolte birçok
hidrokarbonlar ve doymamış organik bileşikler, merkaptanlar, katran ve katran
yağları, deterjanlar ve pestisitler tad ve koku yaratan kimyasal maddeler
arasındadır.
SULARIN BAKTERİYOLOJİK NİTELİĞİ :
Suyun içerisinde normalde sağlığa zararlı olmayan bir
takım minicanlılar olabilir. Bunlar arasında yosunlar, diotareler, tek hücreli
bitkiler; protozoalar, kurtlar ve kabuklular gibi hayvanlar olabilir. Bunların
az miktarda olmasının pek zararı yoktur (Hastalık yapıcı özellikte olanlar
dışındakilerin). Ancak fazla oranda olmaları suların rengini, kokusunu,
biçimini değiştirir. Bazen aşırı oranda olmaları filtrelerin kolay tıkanmasına
sık sık temizlenme gereğine yol açabilirler. Bunların bir oranda suların doğal
temizliğine de katkısı varır. Suda bulunan irili ufaklı su canlılarının
bakteriler dışında kalan bölü- müne plankton denmektedir. Bu nedenle renk, koku
ve içimi etki etmedikçe bunların bütünüyle temizlenmesi amaçlanmamaktadır.
Ancak halk sağlığı açısından hastalık yapıcı minicanlıların ve protozoaların
bulunması çok önemlidir. Protozoaların yok edilmesi için gerekli olan klor
miktarı bakteriler için gerekli olandan yüksektir. Protozoalar alışıla gelen
miktarda klorlamaya karşı dirençlidirler. Sularda salmonella, shgiella
bakterileri, kolera vibriyonu bulunabilir ve bir süre canlılığını sürdürebilir.
Ayrıca çocuk felci virüsü gibi virüsler de olabilir. Tularemi etkeni,
leptospirozis etkeni, yaz ishali etkenleri, hepatitis etkeni, ECHO, Coxachie
virüsleri olabilir. Suların bu etkenlerden arındırılması için filtrasyon,
koagülasyon, çöktürme gibi işlemlerden geçirilmesi gerekir. Günümüzdeki
uygulamalarla bu etkenlerin bir çoğunun hatta virüslerin bile yok edilebilmesi
mümkün olabilmektedir.
SU KAYNAKLARI
İçme ve kullanma suları kaynaklardan, nehirlerden,
göllerden, yapay ya da doğal birikinti bölgelerinden, kuyulardan, hatta pahalı
olmasına rağmen zorunlu olduğunda deniz suyunun artılmasıyla sağlanan sudan
elde edilir. Ancak bütün bu su kaynaklarının en önemli kaynağını yağışlar
oluşturur:
1. Yağış suları (sarnıçlarda biriktirilen sular)
2. Yüzeysel sular (nehir, göl, baraj vb)
3. Yeraltı suları (Kaynak ve kuyular)
(Doç. Dr. Çağatay GÜLER Zakir ÇOBANOĞLU Su Kirliliği)
SU ARITMA CİHAZLARI ZARARLI MI?
Su Arıtma Cihazlarının Zararları, İnsanlık tarihi boyunca kullanılan su günümüzde arıtılmaya muhtaç hale
gelmiştir. Bunun sebebi insan nüfusunun hızlı artmasına pararlel olarak
şehirlerin artması, tarımsal faaliyetlerin artması ve tarımda yoğun
kimyasalların kullanılması, küresel ısınma, sanayileşmenin getirdiği kirlilik,
erozyondan doğan çölleşme gibi nedenlerdir.
Bilim insanları yıllarca suyun fiziksel yapısını,
kimyasal yapısını, termodinamik özelliklerini, diğer moleküllerle olan
bağlantılarını inceleyerek suya karışan zararlı maddeleri bertaraf etmenin
yollarını aradılar. Daha sonrasında suya karışan ve suyu sağlıksız bir hale
getiren kimyasal yapılar bir tablo haline getirildi ve bu kimyasal yapıları
sudan ayıracak bir membran geliştirildi. Bu membran NASA'nın uzaya gönderdiği
astronotların su ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıldı. Bu sayede
astronotlar daha önce kullanmış oldukları suyu bu membranın kullanıldığı su
artıma cihazında temizleyerek defalarca kullanabiliyorlardı. Bu olayın akabinde
1970'li yıllarda ters osmoz membranları kullanılarak oluşturulan su arıtma
cihazları ticari sahalara indi. Bu ürünler 1995'li yıllarda Türkiye'de kendini
göstermeye başladı ve 2000'li yıllara gelindiğinde popüler bir ürün haline
dönüştü. Her ticari üründe olduğu gibi su arıtma cihazınında popülerliği
arttıkça merdiven altı üretimi de arttı. Kaliteli olarak kullanılmayan bu
filtreler Bpa, antimon, chimmasorp, oleamide, irgafos, antioxidant ve BHT gibi
çok tehlikeli kansorejen maddeler içermektedir.
Su arıtma cihazından geçerken bu maddelere temas eden
su normal şebeke suyundan çok daha tehlikeli bir hal almaktadır. Tüm bu
kansorejen maddeler suya karışarak vücuda geçmektedir. Bu maddeler meme, rahim
ve prostat kanseri, kalp ve damar, diyabet, astım ve troit hastalıklarına neden
olmaktadır. Su arıtma cihazlarında diğer bir dikkat edilecek konu ise
filtrelerimizi uygun aralıklarla değiştirmemizdir. Çünkü bu filtreler zamanla
özelliğini kaybederek tam bir mikrop yuvası haine dönüşebilmektedir. Buralarda
biriken mantarlar, bakteriler ve virüsler insan sağlığına ciddi tehditler
oluşturmaktadır. Ayrıca uygun özelliklerde olmayan su arıtma cihazları maddi
anlamda da sıkıntı çıkarabilmektedir. Su kaçıran su arıtma cihazları yüzünden
evdeki dolap ve parkeler zarar görebilmektedir. Sık arıza yapması nedeniyle de
sürekli bakım masrafı çıkarabilmektedirler.
Eğer evimizde bir su arıtma cihazı kullanmaya karar
verdiysek ilk önce üretici firmadan ürünün üretiminde kullanılan malzemeler
listesi istenmelidir ve ayrıca ilgili sertifikasyon kurumlarından alınan sertifikalar
talep edilmelidir. Ayrıca filtre değişim zamanları öğrenilmeli ve bu zaman
aralıklarında kesinlikle filtreler değiştirilmelidir. Diğer önemli bir husus
ise su artıma cihazları genellikle şebeke suyunda ki zararlı maddelerin
arıtılması için dizayn edilmiştir. Eğer evimizde kuyu suyu veya başka bir
kaynak kullanıyorsak kesinlikle suyumuzu analiz ettirmemiz gereklidir. Analiz
raporu üretici firmaya verilerek içindeki maddeler karşı güvenlik oluşturup
oluşturmadığı teyit edilmelidir.
MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ
KAYNAKLAR :
1. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2007: 6 (4) 2. Prof. Dr. Aziz EKŞİ Ank. Ünv. Gıda Mühn. Böl. İçeçek ambalajlarında Dönüşümlü Pet Uygulaması
3. Rüstem Pehlivan İ.Ü. Mühendislik Fakültesi
Jeoloji Mühendisliği Bölümü. Şişe Sularının Kalitesi ve Tüketicinin Korunması
5. T.C Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Ambalajlı Sular Üretim ve Satış Denetim Rehberi 2016
6. İNSANİ TÜKETİM AMAÇLI SULAR HAKKINDA
YÖNETMELİK Resmi Gazete: 17 Şubat 2005 -
25730
7. TÜRK
GIDA KODEKSİ GIDA ETİKETLEME VE TÜKETİCİLERİ BİLGİLENDİRME
YÖNETMELİĞİ 26 Ocak 2017 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı :
29960 (Mükerrer)
8. ÇEVRE ÖLÇÜM VE ANALİZ LABORATUVARLARI YETERLİK
YÖNETMELİĞİ Resmi Gazete Tarihi: 25 Aralık 2013 tarih ve Resmi Gazete
Sayısı 28862
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder