8 Ağustos 2018 Çarşamba

TOPLUMUMUZ DİN VE SİYASETTE NEDEN ANLAŞAMIYOR SÜREKLİ TARTIŞIYOR?

TOPLUMUMUZ DİN VE SİYASETTE NEDEN ANLAŞAMIYOR SÜREKLİ TARTIŞIYOR?

Ne zaman bir terör vakası olsa hemen teröristin dini kimliği öne çıkarılır, ne zaman da seçim çalışmaları olsa siyasetçilerimiz dini kimliğini ve dini öne çıkarıp kullanırlar. Sanki onlara dinini soruyorlar. Sonrasında da kuru gürültüler, toplumu germeler, kutuplaştırmalar başlar. Peki, bu neden böyledir. Uzun süredir araştırıyorum, gözlemliyorum Bir anlam veremedim hala da verememekteyim.
Konuya düz mantıkla bakarsak her şeyin sebebi “yoksullukla cahillik” diyebiliriz. Yoksul ve cahil insanların anlayacağı tek dil dini konulardır. Çünkü Yoksul insanın yüce Rabbine sığınmaktan başka kimsesi kalmamıştır. Cahil insanında okumadığından dolayı tek bilgi kaynakları camiler ve imamların vaazlarıdır.

DİN - İLİM ÇARPIŞMASININ KÖKENİ EĞİTİMSİZLİK VE CAHİLLİKTİR
Eskiden internet, haberleşme ve bildiğimiz anlamda terörizm de yoktu. Demokratik gösteriler de yapılmıyordu. Eski zamanlarda insanların komşu kasabadan bile haberi yoktu. Ta ki 1960’lara geldiğinde ülkemiz ciddi anlamda terörizm faaliyetleriyle tanıştı.  İnternetle birlikte toplumda ki tüm tartışmalar ve guruplaşmalar su yüzüne çıkmaya başladı. Her şey sırıtır hale geldi. İnsanlık tarihini incelersek tarihin ilk ideolojik çatışması din ve bilim arasındaki yapılan çatışmalardır. Darvin denen vatandaş “Türlerin Kökeni” kitabını yayınlamasından bu yana “Evrim Teorisi” ve “İnsanın hayvandan türemesi” saçmalığını ortaya koyarak adeta halkın önüne Din ve bilim çatışmasını başlattı.

DİN İLİM ÇARPIŞMASINDA İLK RASATHANE BİLE YAKILDI
Osmanlı imparatorluğu zamanında da ilk yapılan Rasathaneyi yaktılar. Rasathanenin kuruluşuna öncülük eden bilim adamı zamanın en ünlü matematikçi ve astronomi Takiyüddin er-Raşit’ti. Kendisi Mısır’da eğitimini tamamlamış bir süre kadılık ve müderrislik yaptıktan sonra III.Murat’ın müneccimbaşılığına terfi etmiştir. Takiyüddin, III. Murat zamanında Tophane sırtlarında İstanbul Rasathanesi 1575 tarihinde yapımına başlanıp, 1577’de bir kısmı tamamlanan rasathanede gözlemlerine başladı. Rasathane hakkında ki son hüküm zamanın ünlü Şeyhülislamı Kadızâde’den geldi. Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi III.Murat’a ‘’yıldızların gözleminin felaket getireceğini; göklerin sırlarını örten perdeyi kaldırmanın uğursuz bir haddini bilmezlik olduğunu; böyle bir gözlemevinin kurulduğu hiçbir devletin varlığını sürdüremediğini’’ fetva vermesiyle rasathane yakıldı. Yine Bilim ile Din çarpıştı.

DİN – BİLİM ÇARPIŞMASINDA PROVAKATÖRLÜK İŞ BAŞINDA
bilim-din-siyaset tartışmalarında insanların konuyu tartışmak yerine meseleyi kişiselleştirip polemik yarattığını ve bunun da halkı kışkırttığını görmekteyiz. Tabii ki bunu yapanlara “provokatör” deyip işin içinden çıkabiliriz, fakat bunu yapmak tartışmaları önlemiyor. Polemik eğiliminin ardındaki sebebi de incelemek gerekiyor. Bilim, gerçek ve bilgiyle ilgilenirken, din ahlaki değerler ve hakikatle ilgileniyor veya dinle bilim birbirinden farklı diller kullanıyor. Bunları birbirine karıştırmamak gerekiyor. Ama günümüzde takım tutar gibi siyaset yapılıyor, Adeta “horoz dövüşü” yapılır gibi siyasi tartışmaların içine dini motifler de bilerek sokuluyor. Bu toplumu ayrıştırma kime ne fayda sağlayabilir! Aslında Dinle bilim arasında tartışma yok. Bütün mesele insanların egoları, menfaatleridir.

BİLİM VE DİNİN ÇATIŞMASI HEP MENFAATE DÖNÜKTÜR
Bilimle dinin ilelebet çatışma içinde olacağını ve asla yararlı bir tartışma ortamı yaratamayacağını söyleyebiliriz. Bilim ve din arasındaki yanlış anlamaların giderildiği bir uzlaşma alanı yaratılabilir. Çünkü insanların menfaatine dönük, kısır çekişmelerinde en fazla din yara almaktadır. Evet, bu durumda hayatta hangi görüşe sahip olursak olalım asıl sorunun yaptığımız seçimlerde ve savunduğumuz görüşlerde değil de kavgacı davranışlarımızda olduğunu söyleyebiliriz. Gerçekten de şöyle arkanıza yaslanıp sakin kafayla düşünürseniz din, bilim, siyaset çatışmasının içini istediğiniz şekilde doldurabilirsiniz: kadına ayrımcılık, mini etekli kadın ahlaksızdır iddiaları, şu partiye oy atan vatan hainidir iddiaları… Kavga etmek için ne kadar çok nedenimiz var değil mi? Peki bu kavgalardan kim yara alacaktır?
Politikacıların amacı (genellikle) oy almak veya başka şeyleri unutturmak için bilerek kavga çıkartmaktır. İnsanlar kendi görüşlerini çürüten açıklamalar karşısında inadına kendi inançlarına sarılıyorlar. Ayrıca kendi fikrine aykırı insanları okumak yerine, kendi gibi düşünen insanların yazılarını okuyor veya karşı argümanlar arasında algıda seçicilik yaparak sadece işine yarayan cümleleri seçiyor. Politikacılar, din adamları, bilim insanları, mühendisler, filozoflar, sanatçılar, gazeteciler, fikir önderleri nadiren birbiriyle birebir tartışmaya giriyorlar. Seçimlerde bile yan yana oturup birbiriyle laf yarıştırmaya çekiniyorlar.  Ama toplumu geren, kutuplaştıran konuşmalarla mahir kesiliyorlar.

YARIM DOKTOR CANDAN YARIM İMAM DİNDEN EDER:
Son zamanlarda İslam dininde âlim çok fazla yetişmez oldu. Okumak, ilim yapmak kültürü olmadığı içinde halk camilerde vaaz kültürü ile bilgi açığını gidermeye başladılar. Ancak imam efendiler bilgi açıklarını tercüme yaparak giderdiklerinden araya siyasi ideolojik motifleri de vaazlarında serpiştirmeleriyle toplum içinde antipati yükselmeye başladı. Temeli olmadığı her konuda beyan etme, vaaz etme ve fetva verme alışkanlığı başladı. İş ta geldi namaz kılma oranını % 15’lere düşürdü. Dini konularda imamların da sözüne itibar edilmemeye başladı. Halkın bu örnekler karşısında tepkisi sert oldu, kutuplaşmaya neden oldu. Halk, din, bilim ve siyasi görüşlerin birbiriyle kavga ettiğini sanmasının nedeni fikir önderlerinin, özellikle de politikacılarla din adamlarının işi polemiğe dökmesiydi. Çünkü din, bilim, siyaset konusundaki çatışmaların sebebi insanların bu konuların tartışmalı noktalar olduğunu bilmemesi değil, asıl sorun insanların birbiriyle tartışmayı bilmemesi, insanların tartışma kültürünün olmamasıdır. Kendi anne-babanızı hatırlayın. Ne diyorlar? Tartışma çıkarma diyorlar. Neden? Çünkü tartışmayı hep kavga olarak anlıyoruz.
TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN NE YAPMALIYIZ!
Sadece fikirleri savunmalı ve fikirleri eleştirmeliyiz. İnsanları ve kurumları savunmaktan ve insanlarla kurumlara saldırmaktan vazgeçmeliyiz. En basitinden, karşımızdaki insana “Ulan salak! Ne anlamıyorsun?” demeyeceğiz veya hükümetin icraatlarına kızacağımız yerde “Devlet yapıyor” deyip geçmeyeceğiz, en azından devletle hükümeti birbirine karıştırmayacağız. Yeri geldiğinde ikisini ayrı ayrı eleştireceğiz. Ama makamına ve kişiliğine hakaret etmeden! İnsanların fiziksel özelliklerini, dini inançlarını alay konusu yapmayacağız. Kendi içimizde medeni olarak tartışalım ama sokağa inip birbirimizle kavga etmemize gerek yok.
Elbette ifade özgürlüğü hakaret özgürlüğü ve kışkırtıcılık değildir. Buna biz karar veremeyiz. Buna yasal çerçeve karar verir. Çünkü dünyada 8 milyar insan var. Sizce normal olan bir cümleyi hakaret olarak kabul edecek bir insan mutlaka vardır. O yüzden her eleştiriye hakaret davası açanlara ifade özgürlüğünü engellemekten de karşı dava açan çıkabilir.
Daha mutlu yarınlarda dostça, muhabbetçe kaynaşacağımız güzel günlerde birlikte olmak dileğimle…

Saygılar


Mustafa Kemal Bektaş
https://www.kapsamhaber.com/m/toplum-din-ve-siyaset-makale,1844.html

6 Ağustos 2018 Pazartesi

https://www.kapsamhaber.com/toplumca-guduluyoruz-makale,1842.html

Güdülüyoruz Dostlar

TOPLUMCA GÜDÜLÜYORUZ…

Üç köşe yazımının konusunu bilerek ve özenle seçtim. “Robotlaşan insanlar”, “Çevremizi saran robotlar” ve bu gün yazacağım “Toplumca Güdülüyoruz”.
Bir önce ki yazımda günümüzde ki emperyalist süper güçlerin, artık prensip olarak devlet kurulması için değil, kurulu devletleri parçalanması ve yok edilmesi, kaynaklarının yutulması adına mücadelelerini sürdürdüklerini, asimetrik psikolojik ve parapsikolojik harp unsurlarının ileri aşamasında ki her tekniği uyguladıklarını belirtmiştim. Artık tank, top, mermi, füze ile savaş devri bitti. Tek bir mermi atmadan bir ülkeyi kısa zamanda ele geçirmeniz mümkün demiştim. Hatta korku, ümit terör olayları, acı v.s de beyin dalgalarının farklı dalgalar salmakta olduğunu, bu dalgaları insanlara tatbik ettiğinizde çıldırtabilineceğini yazmıştım. Kısacası güdülmekteyiz, güdülerek hürriyetimizi, çocuklarımızın istikbalini tasmamızla beraber karşı tarafa teslim ediyoruz.
Uçurum kenarında bir koyun sürüsü düşünün. Koyun sürüsü uçurumun kenarında otlarken sürü içerisinden bir koyun aniden koşmaya başlarsa, sürü anında hareketlenir. Sürü koyunun peşinden koşuşturur. Koyun kendini uçurumdan aşağıya bıraktığında; ardı sıra yüzlerce koyun hiç duraksamadan kendilerini aşağıya bırakır. Durumumuz artık buna benzemeye başladı.
Günümüzde ki emperyalist ülkelerin sistem ajanları, mühendisleri artık toplumlara farklı metotlarla şekil vermeye, saldırmaya başladı. Kalabalıkların her türlü kontrol metotları, halk üzerinde deneniyor ve onların psikolojik tavırları tespit edilip geliştirilen propaganda kampanyaları ile halkı hedefe karşı top yekûn kanalize ediyorlar.
Zaaflarınız, tutku haline gelmiş alışkanlıklarınız ve tepkilerin çok iyi biliniyorsa, yönlendirilirsiniz. Aslında tuzağa düşürülürsünüz, farkında değilsiniz, hatta zafer kazandığınız için sevinirsiniz. Yapılmasını çok istediğiniz şeyi yaptığınızda ise kendi sonunuzu getirmiş olursunuz. Sözde Devletin yanında olduğunu söyleyenler, start verilinceye kadar içimizde serseri mayın gibi dolanırlar. Ne zaman ki işlem bitmiştir bakmışsınız ki etrafınız sarılmıştır. İşte 15 Temmuz öncesi yaşananlar buydu.
Halkın, sosyalleşmesinden ve katılımcı iş birlikteliklerin geliştirilmesinden rahatsız olanlar toplumu tepkisiz, uyuşuk, kolay güdülür bir hâle getirmek isterler. Beyinlerimizi yönetmek ve düşünme gücünden bizi mahrum etmek isteyenlere izin vermesek bunları yapabilirler mi?
Tuzak olarak nitelendirilen sosyal medyada bizler sözde sosyalleşirken beynimize uzatılan eğlenceli medya silahlarının kontrolü altına alınmaktayız. İlginçtir ki, ülkede oynan terör v.s olağanüstü durum bahaneleriyle var olan birçok özgürlük, demokratik haklar kaldırılarak toplumun maniplasyona tabi tutulması sağlanır. Amaç psikolojileri bozmak, halkı isyana teşvik etmek, devlete baş kaldırılmasını sağlamaktır. Akıllı bir düşman tarafından kullanılacak zaaflar; ölüm için aşırı istekli olmak, yaşamak için aşırı istekli olmak, aşırı öfke ve aşırı duygusallıktır. Öfkeli, aç gözlü, kızgın ve öç alma peşinde olanlar her zaman kaybetmeye mahkûmdurlar.
Duygu yönetiminde beş hata felaket getirir: “Düşmanı bildiğiniz kadar kendinizi de biliyorsanız, zafer konusunda şüpheniz olmasın” der Sun Tzu.
Düşmanlık ifadeleri: sözlü saldırılar, olumsuz jestler ve yüz ifadeleri, kin ve nefret söylemleri, saldırganlıkta duygulara kin aşılanması: Başlangıçta işe yaramış gibi gözükse de Bumerang gibi yaptıklarınız kendinize dönecektir. Engelleme: işinizi engelleme, bilgi ve kaynakların saklanması, başarısız gösterme, gösterilme Şiddet davranışları: fiziksel saldırı, hırsızlık, başkasının malına zarar veren davranış ve cinayet, çocuk cinayetleri, devlete baş kaldırma, çocuk zinaları, Yaşama, var olma ve varlığını sürdürme ortamının yok edilmesi, hürriyeti kısıtlamalar . Bu uygulamalar toplumu cinnet noktasına getirebilir.
Sevgili dostlar, her üç günde bir  iki haber sitesinde köşemde yazılar yazmaktayım. Bu süre içinde yazı yazmanın sanat olduğunu ve medyanın, sosyal medyanın yerli yerinde kullanıldığında toplumu güzel kanalize edildiklerini, eğer kötü amaçlı kullanıldığında ise toplumu rayından çıkarabileceğini de gördüm.
Zaman zaman sosyal medya da “çiçek, börtü böcek mi paylaşayım” diye tepkimi dile getirdim. Her gün neredeyse 100 sayfadan fazla kitap, gazete, dergi ve haber okumakta, televizyon izlemekteyim. Geniş boyuttan baktığınız vakit emekli bir asker olarak toplumumuza çok güzel asimetrik psikolojik ve parapsikolojik harp unsurlarının dikte edildiğini görmekteyim. Günün en izlenen saatlerinde ipe sapa gelmez programlar ile adeta bilinçlere virüs enjekte edilmektedir. Benim yazılarımı beğenip, beğenmediniz diye bir sıkıntım yok. Siz çevrenize ve çocuklarınıza sahip çıkıyorsanız o bize yeter. Kendime bu köşelerden halka her türlü tehlikeden haberdar etmeyi, gerçekleri yazmayı misyon edindim.
Mesela Pazar günleri sabahtan öğlene kadar TRT-!’de önceleri Amerikan Kızılderili savaşları mutlaka olur, filimin birkaç yerinde Amerikan bayrağı dikilir ve Amerika övülürdü. Bunu ben dile getirdim sanırım BİMER’e de yazdım. Şimdilerde de Western filimleri adına Amerikan rangerleri, kovboyları ekranlarımızda boy gösteriyor. Yıllardır bir ülke olarak tarihimizi, dostumuzu ve düşmanımızı öğretici film v.s yapamadık mı? Benim bayrağım benim askerim neden görünmüyor övülmüyor! Bizim vergilerimizle TRT kalkıyor Amerika’yı öven filmler yayınlıyor.
Kısacası güdülüyoruz. Her türlü çılgınlık başta çoluk çocuğumuzdan başlamak üzere deneniyor. Adamın mali durumu hiç iyi değil kalkıyor çocuğuna 5 bin liralık yeni model cep telefonu alıyor. Efendim özellikleri çokmuş! Ne özelliği 10 yaşında ki çocuk için ne özellik olabilir. Cep telefonu dalgaları o körpe beyine zarar veriyor hala özellikten bahsediyorlar. Ondan sonra kredi çekiyor kedinin ciğer gözlemesi gibi maaşın gelmesini bekliyor. Ya da çocuğun her ağladığında susması için eline bir cep telefonu sıkıştırmasını annelik sıfatı olarak sayıyor. Artık çocuk yetiştirme ve annelik, babalık bile bu topluma unutturuldu!
Sevgili dostlar teknoloji çok ilerledi, ilerledi ama beraberinde de her tarafımız delik deşik oldu. Farkında değiliz medyasından tutun, siyasetçisine kadar güdülüyoruz. Türk toplumunda iki unsur halkta bilinçlenmeye, belleklere öğrendikler kazınırdı. Bu iki unsur camiler ve kahvehanelerdi. Nihayet camilerden insanları soğuttular. İmamların ve camilerde siyasi konuşmaların yapılması ve fetönün sızması yüzünden namazdan, camiden halkı soğuttular. 300 bine yakın personeli ile 110 bin cami si ile Diyanet bunu becerdi. En son kendileri açıkladılar namaz kılma oranı % 15’lerde. Kahvehanelerde de oyun oynayan işsizler ordusu tarafından kuşatılmış durumda. Üstelik bu işsizler akademiyi bitiren işsizlerden oluşuyor!.Bu durum toplumu güden emperyalist ülkelerin sistem ajanlarına gün doğdu sayılır.
Ne yaparsanız yapın mutlaka her gün 10 sayfa da olsa okuyun. Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların kulu kölesi olmayın, güdülmeyin.


Saygılarımla

5 Ağustos 2018 Pazar

YENİ BİR SENDROM: ÜLKEMİZDE ROBOT İNSANLAR YARATILDI

YENİ BİR SENDROM: ÜLKEMİZDE ROBOT İNSANLAR YARATILDI

Ülkemizde son yıllarda önemli bir sorun ortaya çıktı. Etrafımızda devşirme robot insanlar türediğini ve hatta etrafımızı sardığını gördük.  15 Temmuz’da yaşananlar ve geçtiğimiz aylarda Adnan Oktar efendiye yapılan operasyonla bu insanlar nereden türemiş dercesine baktık kaldık. Bunların hepsi bir gecede türemedi ya! Sistematik bir şekilde eğitildiler, piyasaya sürüldüler. “Gören gözler görmez oldu, duyan kulaklar duymaz oldu.” Ruhsuz, duygusuz, bir toplum olduk. Bir önce ki yazımda “Etrafımızı robot insanlar sardı” diye bir köşe yazım vardı. Şimdi bu yazımı bir adım daha ileri taşıyalım. Bu konuda haksız mıyım bir görelim!
Robot insan yetiştirecekler özenle bezene eğiteceklerini seçerler. Robot haline getirilmiş insanların, kurtarmak istedikleri hedefleri ve sorgulamadan kabul ettikleri inançları vardır. Kitlesel birlikte olmanın devasa gücünden gelen büyüklenme ve tehdide dayalı kibirli bir karaktere sahiptirler. Sorgulamayı unuttukları için beyinlerini başkalarına teslim etmişlerdir. Sorgulama kültürünün olmadığı bir kitle yaratmak, yasaklar ve günahlar ile başlar.
Uyutma iki türlüdür; hem fiziksel uyutulur hem de zihinsel olarak uyutulur. Her şey gönül bağı, kerametlerin mucizesi ve güce tapınma ile başlar. İnançta tutku, sadakat aranır. Keramet ile inanılmazı yaşar. Tehdit ve korku ile sindirilir. Yeterince korkutulan insanlar otoriteye sığınır. Kendilerine bağlanan birey takip edilir, hata yaptığında enselenir, uyarılır ve korkutulur.
İdeolojileri ya da inançları adına bilinç altlarına sürekli telkinlerde bulunulur. Bu telkinlerin sık tekrarlanması, çeşitli kahramanlık öyküleri ve vaatlerin süslenmesiyle kişi hazır hale getirilir. Telkinlerden başka kullanılan bir yöntemde baskıdır. Fiziksel ve düşünsel baskılar da aslında negatif telkinler olarak kişinin sağlıklı düşünmesini engeller. Bu baskıların en tipiği ise, içlerinde bulundukları grubun yarattığı sosyal baskıdır. Seçilen biri, içinde bulunduğu grubun diğer üyeleri tarafından sürekli olarak uyarılır. “Sen kabul etmez isen, bir daha kimse senin yüzüne bakmaz, dışlanırsın, ailen ve senin için artık hayat şansı kalmaz. Eğer denilenleri gerçekleştirirsen kahraman olursun, ailene de iyi bakarız.”
Belirsizlikler ve saldırı altında oldukları anlatımı süreklilik kazanırsa tapınma anlam kazanır ve cesaretlenir. Görevler komut olarak tekrarlanarak, beyinde iz bırakması sağlanır. Beyine iz bırakıcı mesajlar sürekli gönderilerek görevin unutulmaması sağlanır ve hırslandırılır.
Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük gizlilik teknolojisiyle yetiştirilirler; bu gizliliğin adı tedbirdir, “gizlilik atom bombası kadar tehlikelidir, çünkü atom bombası yapabilirsiniz ama saklayamazsınız, oysa yüz binlerce robotlaşmış insanı gizlemeyi başarırsınız.”
Robot insanlar belirli aşamada uygulanan temel eğitimle yaratılırlar. Önce robot insan yetiştirecek uzmanlar hazırlanır ve hazırlık eğitimi verilir. Sonra robotlaştırılır takip asla elden bırakılmaz. Çevreden fark edilmemesi sağlanır ve akabinde eyleme geçirilir. Eylem sonrası ise ya tam susturulur ya da bağları koparılır.
Unutulmamalıdır ki robot insan yetiştirilirken verilen psikolojik savaş akla değil, duygulara hitap eder. Asılsız bilgi kaynakları kullanılarak etkili olabilmek için kuvvetli bir disipline sahip, yaratıcılık özelliği olan, taklit ve şaşırtma yeteneği yüksek uzmanlar tarafından uygulamalı eğitimler verilmektedir. Net ve kesin bir sonucun alınması için beyne transfer edilecek mesajın, birey ya da kitlenin içinde bulunduğu atmosfere uygun ve birbirlerine paralel bir psikolojiye sahip birey veya grupların hazırlanmasını gerekli kılmaktadır.
Birey ya da kitlede mevcut davranış biçimlerini silme, hafıza kaybı oluşturma anlık olabildiği gibi çok uzun sürede de sonuç alınacak bir faaliyettir. Hafızayı yeniden programlamak için, öncelikle düşünce ve kanaat oluşturma özgürlüğü engellenir, sınırlandırılır ve sonunda yok edilir. Ve devamında gerçeklere gözlerini kapamak ve kulaklarını tıkamaları için inanca dayalı gönül bağımlılığında yalnızlaştırma ve ötekileri ret etme öğretilir. Böylece sorgulama yetenekleri de yok edilir, biat etme ve tam bağımlılık oluşturulur.  Birey ya da kitlenin yeni davranışları programlanırken ortak amacı ve uyması gereken tedbirleri sürekli tekrar ettirilir. Böylelikle sır küpü olma öğretilirken, kendini belli etmeme de öğretilmiş olur. Sızma, sinme; uyuma, gizlenme; uyanma, görevini hatırlama ve kendinden olanı ve görevini fark etme konularında uzmanlaşır. Gizliliğin adı artık tedbirdir. Eğitim aşamasında, kendi başına başarma ve karar verme yeteneği elinden alınır; başarı kendine ait değil, kendisi uygulayandır, bilir.
Robot insan yetiştirenler sade bir yaşamı varmış gibi davranırlar. Hiç bir olaya karışmaz, kimse ile polemiğe dahi girmez, hiç kimseyle samimi diyalog kurmazlar. Etkinlik veya sosyal faaliyetlerin fotoğraflarına dahi girmekten kaçındıkları gibi etrafta da çok ender görülürler. Çantasını yanından hiç ayırmaz, sık sık yaptığı yürüyüşler de bile tek başınadırlar.
Kendilerince seçilmiş devşirdikleri çocuklar ile bir robot ordusu üretirken eğitim aşamasında pişmanlık diye bir şey yoktur, korku var, verilen görevleri eksiksiz yerine getirme vardır.
Bir inancın gücü, dağları yerinden oynatmasından değil, yerinden oynatılacak dağları görmemesinden belli olur. Öncelikle sorgulamanın olmadığı, inancın ipine sarılanların nasıl bir irade yoksunluğu sorunuyla karşılaştıkları ve kendisi olma vasıflarını kaybettikleri ortadadır. Onlar sınırları çizilmiş belirli bir inanca mahkûm edilirler, uyutulurlar.
Çünkü onlara dayatılan temel felsefede:
-Sorgulamayacaksın, önderler adınıza bu işi zaten yapmaktadır,
-Doğrudan inanacaksın, doğruları keramet sahibinden daha iyi mi bileceksin?
-Kendini geliştirmeyeceksin, senin ne olacağına karar verilmiştir.
-Ötekilerini yok sayacaksın, saygı göstermeyeceksin; çünkü onlar yok edeceğin düşmanındır.
Aklını örgüte teslim eden rol modeller veya robot askerler yetiştirme konusunda uzmanlaşanlar bütün ilimleri öğrenir, kimya, sihir ve gizem ile uğraşırlar. Sızma, tedbir ve sır konularında uzmandır. Kendilerine ait dünyayı kurgular ve kendilerine ait önder, suikastçı ile gizli fedai yetiştirirler. Kendilerine bağlı adamlarını, ölesiye sadık haline getirecek yöntemler geliştirirler. Devletin önemli kademelerinde yer alan gizli fedailer ordusu oluşturulur. Bu fedailerin bir kısmı devleti yöneten çok güvenilir insanlar, komutanlar, sırdaşlar, hatta eşleri de olabilir
Robot insan yetiştirecek olanlar muazzam disiplinde eğitilirler. Bu eğitimlerde, hedefin ne pahasına olursa olsun yok edilmesi ve deşifre olunduğunda doğrudan yok olunacağı öğretilir. Öte yandan devletin içerisine sızmaları, yerleşmeleri, suskun kalmaları konusunda farklı uygulamalar ve eğitimler de geliştirilir. Önderlerinin emri ile devletin önemli kademelerinde bulunmak, onlardanmış gibi görünmek zamanı gelince yapılan işi başarmak, ya da bu uğurda ölmek, onurlanmaktır. Üretmek ya da kontrol etmek istediğiniz kişilere ilişkin, kişisel istihbarat, en büyük silahtır. Çok büyük bir istihbarat yapılanması söz konusudur. Birey ya da toplumun düşünce ve duygusunu sentez yapabiliyorsanız topluluğu arkanızdan götürmeniz, ölüme götürmeniz çok kolay olabilir. Robot insan yetiştiren önderler deşifre olunca hemen başka önderler gelir ve o boşluk böyle dolar.
Konu uzadıkça uzuyor. Sonrasında da okunması zorlaşıyor. Sanırım neyden ve kimlerden bahsettiğim anlaşılmıştır. Siz siz olun çoluk çocuğunuza, yakınlarınıza sahip çıkın ve uyarın. Bu devlete yakışır insanlar olmasında etkin rol oynayın.

Saygılarımla

KAYNAKLAR:
E.P.Kd. Albay Fevzi MORAY - Günümüzün Savaşı Psikolojik/ Asimetrik Harp http://morayfevzi.blogspot.com/2009/12/gunumuzun-savas-psikolojik-asimetrik.html
E.Kur.Alb. Dr.Tahir Tamer Kumkale - Psikolojik Savaş
Dr. Cahit Karakuş - Yönlendirilmiş Elektromanyetik Enerji ve Uzaktan Beyin Kontrolü
Alb. Alexander Hodgson - Parapsikoloji ve Parapsikolojik Harp - http://www.psikoterapi.com/hipnoz-siyaset-ve-askerlik-2/
Volkan Kemal Ergenekon- Metafizik Parapsikolojik Savaş Üzerine

Kozan Demircan - Yapay Zeka ve Telepati https://khosann.com/yapay-zeka-ve-telepati-insanlarin-aklindan-geceni-okuyan-ve-hislerini-anlayan-duygusal-bilgisayarlar/
http://www.samsunhaber.com.tr/ulkemizde-yeni-bir-sendrom-robot-insanlar-yaratildi-makale,189.html
https://www.kapsamhaber.com/m/cevremizi-kusatan-robotlar-makale,1841.html

DİKKAT! HER TARAFIMIZI ROBOT İNSANLAR SARDI....

DİKKAT!  HER TARAFIMIZI ROBOT İNSANLAR SARDI....

Bu gün sizlere çok farklı bir yazım ile karşınızdayım. Siyasetten krizlerden uzak, bir türlü hatırlayıp da acaba bize neler oluyor, hazımsız olduk, duygusuz olduk, kavgacı olduk, deyip aklımıza gelmeyen bir konuyu sizlere taşıyacağım. Öyle bir dünyadayız ki her şey hızla gelişiyor ve geriye dönüp bakıncaya kadar bir bakmışsınız ki başta en yakınlarınız değişime uğramış bir anda düşman ilan edilebiliyorsunuz!
Günümüzde ki emperyalist süper güçler, artık prensip olarak devlet kurulması için değil, kurulu devletleri parçalanması ve yok edilmesi, kaynaklarının yutulması adına mücadelelerini sürdürmektedirler 
Ülkenin en önemli sorunları unutturularak Dünya’nın en seviyesiz programları televizyonda en çok seyredilen saatlerde yayınlanarak toplumun ruhsal ve fiziksel değerleri yok edilmektedir. Örf ve adetlerimiz unutturularak adeta insanımız uyuşturulmaktadır
Kısacası insanlarımız robotlaştırılmaktadır. Asimetrik psikolojik, para psikolojik savaşın her türlüsü günümüze kadar toplum üzerinde emperyalist dış ülkelerin etki ajanları, sistem mühendisleri tarafından uygulanmış, hala da tüm şiddetiyle de uygulanmaktadır.  Artık tankla, topla, füzeyle savaşma sistemi geride kalmıştır. Bir mermi atmadan bir ülkeyi ele geçirmek artık mümkündür. Size bazı kesitlerden örnekler vereyim.
Bildiğiniz gibi bilgisayarlarla tanıştığımız 19.yüzyılın sonunda ilk printerler (Bilgisayar yazıcıları) nokta vuruşluydu. Cızır cızır yazar çıktı alırdık. Sonra inkjet mürekkep püskürtmeli yazıcılarla tanıştık. Sonra da laser jet yazıcılarla. Bize göre büyük gelişmeydi. Ama gerçekte öylemiydi bu gelişmeler! Teknolojik yenilikleri iyi okumak gerek!
Nokta vuruşlu yazıcıların yazdığını çıkan sesten ne yazıldığını ele geçirmek mümkündü. İnkjet yazıcılarda aynı akıbete uğradı. Bir makineden çıkan sesleri nasıl deşifre edilebilir diye dudak bükebilirsiniz! Mesela nörologların beyin dalgaları yöntemi E.E.G (Elektroensefalografi: beyindeki sinir hücreleri tarafından hem uyanıklık, hem de uyku halindeyken üretilen elektriksel faaliyetin kağıt üzerine beyin dalgaları halinde yazdırılmasıdır) ve E.M.G de (Elektromiyografi: EEG'den farklı olarak beyin dalgalarının değil, vücudumuzdaki sinir ve kasların elektriksel yöntemle izlenmesi) uygulanan yöntem de nasıl ki çıkan dalgalar kağıda dökülüp teşhiste bu dalgalardan yararlanabiliniyorsa her türlü beyin dalgalarını kontrol altına tutmak, yöneltmek de artık mümkündür.
Uzaktan kontrol etme üzere yapılan çalışmaların ortak amacı bilinci etkileyip, değiştirip yönlendirerek; sorgulamayan, mukayese etmeyen; beyni olan ama düşünmeyen kukla insanlar üretmektir. Yapılan araştırmalar beynin yaydığı sinyallerin çok miktarda nörolojik bilgi saklandığını ortaya çıkarmaktadır.
Beynin yayımladığı elektriksel sinyallerin frekanslarının 3Hz ile 30 hertz arasındaki değiştiği belirlenmiştir. Bu sinyallere beynin parmak izi denmekte ve kişiden kişiye değişim göstermektedir. Beynin ürettiği sinyaller kaydedilerek, beynin fonksiyonel olarak görüntülenmesinin yapılabileceği, kişinin uzaktan takip edilebileceği ve hatta yönetileceği de artık günümüzde mümkündür. Zaman zaman buna benzer çalışmaların yapıldığı internet ortamında araştırdığınızda doğruluğunu görebilirsiniz.
İnsanın öfke, acı, endişe, küçümseme, ümitsizlik, dehşet, sıkıntı, kıskançlık, korku, uyku, terör gibi durumlarda yayınım frekansları farklıdır ve kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Yayınım frekansları kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. İnsanın ruh halini yansıtan bu sinyalleri yapay olarak beyne yöneltilirse, insanda duygusal değişim yaratılabilir, insanlar istenildiğinde çıldırtılabilir!
Beynin ürettiği sinyaller ile başka bir insanda hatta makinede davranış değişiklikleri oluşturulabilmektedir. Beyin sinyallerinin uzaktan algılanması ile sistemlerin fonksiyonlarını yönetmek artık mümkün olabilmektedir.
Elektromanyetik dalgalar ile beynin belirlenmiş noktalarına şok uyarılar verildiğinde görülen tepkisel davranışların analizi üzerine çalışmalar yapılmaktadır.
İngiliz fizikçi ve evrenbilimci Stephen Hawking 1960'ların başında 21 yaşındayken tedavisi olmayan Amyotrofik lateral Skleroz (ALS) hastalığına yakalandı. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking'i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkûm etti. Ünlü bilim adamı, 1985 yılından bu yana sesini de yitirmiş olduğu için, koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabilmekteydi.
Beyin-makine ara yüzleri sayesinde robotlar, ölçerler, algılayıcılar ve elektrotlar nano bilgisayar teknolojileri ile düşünerek davranış geliştirebilir.
Bu teknoloji sayesinde canlı veya cansız her nesneye yerleştirilecek alıcılar aracılığıyla tüm nesneler birbiriyle bağlantılı hale gelmeye başladı. Örneğin kullandığınız arabayla evdeki kahve makineniz birbiriyle bağlantılı olacağından siz arabaya bindiğinizde ve eve doğru gitmeye başladığınızda kahve makinesi de sizin geliş saatinize göre kahvenizi hazırlamaya başlayacak. Gelecek bir sensörler ağı olacak. Canlı-cansız her şey birbiriyle bağlantılı hale gelecek.
Ve yine bazı devletlerin (Amerika, İsrail ve Rusya gibi) uzaktan karşısındaki kişinin düşüncelerini algılamak ya da kendi düşüncelerini de karşısındakine aktarabilme tekniği olarak telepatik çalışmaların yapıldığı, mesafe kat edildiği de bilinmektedir.
İşte okuduğunuz gibi günümüz teknolojileriyle beyinin dalgaları artık her türlü kontrol altına alınması mümkün olup, günümüzde asimetrik psikolojik, parapsikolojik harp unsuru olarak da kullanıldığında olayın vahametini varın siz düşünün.
Bu çalışmalar öyle bir boyut almaya başladı ki, öyle bir insanlık yetiştirilmeye başlandı ki etki ajanları sayesinde robot insanlar artık sağımızı solumuzu resmen sardı. Duygusuz, makineleşmiş, bir insanlık yetiştirildi. Tabi halkımızın açık tehdit altında olduğunu düşündüğümüzde umarım devletimizde bu çalışmalara karşı tedbir alıyor diye düşünmek isterim.
Saygılarımla

KAYNAKLAR:
E.P.Kd. Albay Fevzi MORAY - Günümüzün Savaşı Psikolojik/ Asimetrik Harp http://morayfevzi.blogspot.com/2009/12/gunumuzun-savas-psikolojik-asimetrik.html
E.Kur.Alb. Dr.Tahir Tamer Kumkale - Psikolojik Savaş
Dr. Cahit Karakuş - Yönlendirilmiş Elektromanyetik Enerji ve Uzaktan Beyin Kontrolü
Alb. Alexander Hodgson - Parapsikoloji ve Parapsikolojik Harp - http://www.psikoterapi.com/hipnoz-siyaset-ve-askerlik-2/
Volkan Kemal Ergenekon- Metafizik Parapsikolojik Savaş Üzerine
Kozan Demircan - Yapay Zeka ve Telepati https://khosann.com/yapay-zeka-ve-telepati-insanlarin-aklindan-geceni-okuyan-ve-hislerini-anlayan-duygusal-bilgisayarlar/



3 Ağustos 2018 Cuma

https://www.kapsamhaber.com/guncel/vested-ten-500-beldeye-500-veteriner-saglik-teknisyeni-istihdamikarari-h50209.html

https://www.kapsamhaber.com/guncel/vested-ten-500-beldeye-500-veteriner-saglik-teknisyeni-istihdamikarari-h50209.html

http://www.samsunhaber.com.tr/bizim-milli-bir-kimlige-sahip-olmamiz-ve-sahip-cikmamiz-gerek-makale,188.html

http://www.samsunhaber.com.tr/bizim-milli-bir-kimlige-sahip-olmamiz-ve-sahip-cikmamiz-gerek-makale,188.html

MİLLİ BİR KİMLİK VE MİLLİ BİR DURUŞA SAHİP OLMAK

MİLLİ BİR KİMLİK VE MİLLİ BİR DURUŞA SAHİP OLMAK

Saddam Hüseyin El Tikriti, Irak'ı 23 yıl yönetti. ABD'nin Irak'ı işgaliyle iktidardan düşen ve yargılandığı Duceyl davasıyla ölüm cezasına çarptırılan Saddam Hüseyin kimilerine göre bir diktatör, kimilerine göre de bir halk adamıydı. İki kez iktidardan uzaklaştırmak amacıyla savaş yapıldı. Nihayetinde ABD’nin Mart 2003'te başlayan askeri müdahalesiyle 9 Nisan 2003'te devrildi. Bir süre kaçak yaşayan Saddam Hüseyin, 13 Aralık 2003'te, doğum yeri Tikrit yakınlarındaki Advar'da gizlendiği yerde yakalandı ve yargılanmak üzere hapsedildi. Sonunda 05.11.2006 da asılarak idam edildi. 
Kimyasal silah deposuna sahip olduğu söylendi ama ölümünden yıllar geçse de kimyasal silah izine asla rastlanılmadı. 25.11.2003 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi devrik Irak lideri Saddam Hüseyin’e ait mal varlığını denetim altında tutmak amacıyla yeni bir komisyon oluşturmayı kararlaştırsa da öldüğünden beridir hala mal varlıkları ne oldu asla basına yansımadı. Bilinen sadece Saddam’a ait milyonlarca bir milyon doların piyasaya sürüldüğü ve servetinin ne olduğu hala belli değil. Irakta kimyasal ve nükleer silah olduğu söylenerek birinci ve ikinci ırak savaşı yapıldı.
Muammer Kaddafi. O da kimilerine göre ülkeyi yıllarca diktatörlükle yönetmiş kanlı bir lider. Kimilerine göre de Libya’daki refah seviyesini arttırmak için uğraşmış bir devrimcidir. Oda tıpki Saddam Hüseyin gibi Josef StalinAdolf Hitler, Mussolini gibi tartışmalı eli kanlı soykırım yapan liderlerdendi. Libya’yı 42 yıl boyunca demir yumrukla yönetti. Onun da akıbeti Saddam gibi oldu.
Belçika merkezli Le Vif dergisinin haberine göre Libya'nın devrik lideri Muammer Kaddafi yönetimine ait Belçika'da dondurulan banka hesaplarından 10 milyar euro kayboldu. Belçika Dışişleri Bakanı ise haberin doğru olmadığını öne sürdü.
10 Mart 1957 tarihinde Suudi Arabistan'ın Riyad şehrinde doğan Usame Bin Muhammed Bin Avad Bin Ladin, .babası Muhammed Bin Ladin Cidde'de inşaat işleriyle uğraşarak milyarder olan ve günümüzde Saudi Bin ladin Group adıyla faaliyet gösteren şirketin kurucusu . Bin Ladin 2 Mayıs 2011 tarihinde Amerika birlikleri tarafından yapılan bir operasyon sonucu öldürülmüştür.
Dünya tarihinde bu ve bunun gibi irili ufaklı yüzlerce diktatör, emperyalist devşirmesi örnekleri vardır. Bunlardan sadece üç tanesini seçtim. Hepsinin ortak özelliği hayatlarının bir bölümünde Amerika ile çakıştığıdır. Önce Amerika tarafından devşirilen ve nemalanan bu zatlar daha sonra da iktidar hırsının da etkisiyle Amerika’ya kafa tutmaları sonucu ile akıbetleri hemen hemen aynı olmuştur. “Kullan işi bitince darağacına gönder.”

Oysa Amerikalılar onların yaptığının kat ve kat mislisini her zaman aşikara yapmaktadırlar. “Onlar diktatör ise Amerikalılar tescillenmişidir. “ Günümüzde diktatörleri yetiştiren, devşirten, büyüten, besleyen Amerika ve İngiltere gibi emperyalist güçlerdir. Bir diğeri de S.S.C.B (Rusya) ve Çin’dir. Türk Cumhuriyetlerinde etnik kıyım yapan, dinini dahi yaşatmayan Rusya ve Çin değil midir? Benim ismim Rusya S.S.C.B. yıkıldı deyip işin içinden sıyrılamazlar.

S.S.C.B’nin (Rusya) uydusu Bulgaristan, Todor Jivkov liderliğinde ki rejimin Türk ve Müslüman azınlığa yönelik 1984 ve 1989 yılları arasında uygulanan asimilasyon politikalarını 22 yıl sonra kabul etse de Bulgar Parlamentosu 1989 yılında sona eren komünist rejimin, Müslüman ve Türklere karşı uyguladığı asimilasyon sırasında yürüttüğü isim değiştirme, ibadet yasağı, anadilde konuşma ve zorunlu göç gibi etnik temizlik kampanyalarını unutmuş değiliz
Tibet ve Uygur bölgeleri Çin'deki 55 azınlık grubu içinde en büyükleri ve Pekin'in en fazla başını ağrıtanlar Tibetliler ve Uygurlardı. Geniş bir bölgede dağınık bir şekilde yaşayan iki azınlık grubunun da tarih boyunca bağımsız oldukları dönemler mevcuttu. Tibetliler ve Uygurlar, Çin'in toplam nüfusunun % 1'inden az olsa da, bu iki bölgenin bağımsızlığı Çin'in topraklarının yüzde 30'unu kaybetmesi anlamına gelmekteydi. Bu yüzden de Pekin makamları, daha fazla özerklik ya da bağımsızlık taleplerine sert tepki vererek yıllardır Han grubundan Çinlileri bölgeye yerleştirerek nüfus yapısını değiştirmeye çalışmakta ve etnik temizlik yapmaktadır.
Sevgili dostlar; eğer bu emperyalist güçlerin maşası ayağı olmak istemiyorsanız bunun adımları güçlü bir ekonomi ve güçlü bir sanayi ve teknolojiye sahip olmaktan geçer. Eğer olamazsanız önce tarım ve hayvancılığınızı çökertirler ki nüfusunuzu beslemekte kendilerine bağımlı yapsınlar, genleri değişmiş ürünlerle tank, top, silahla ele geçirilemeyen topraklarınızı zahmetsizce altınızdan çekip alsınlar, gelecek nesillerinizi hasta ve sağlıksız kılsınlar. Sonrasında bankalarınızı çökertirler ki ekonominizi ellerinde tutsunlar. Sonra sanayi ve teknolojiyi çökertirler ki teknolojide kendilerine bağımlı kılsınlar. Eğitim sisteminizi çökertirler ki eğitimsiz bir nüfusu daha kolay ele geçirsinler.
Çocuklarımızı bilinçli bir şekilde Türk kimliğine uygun milliyetçi duygularla
emperyalist ülkelerin uşaklığını yapmamaları için bilim, ilim eğitimli, yetiştirmeliyiz.
Çocuklarımıza tarihten örnekler vererek dostumuzu düşmanımızı öğretmeliyiz. Muhasır medeniyet seviyesine ulaşmalıyız. Bölgemizden bir milim sınırı bile olmayan milletleri süratle milli bir duruşla uzaklaştırmalıyız. Onlara bağımlılıktan kurtulmalıyız.
Bağımsızlığın temeli eğitimden geçer.
Bu da ekonomik güç ve tam bağımsızlıkla mümkündür.

Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş





29 Temmuz 2018 Pazar

İRAN’IN JEOPOLİTİK SİYASİ POLİTİKALARI … İRANA NEDEN AMBARGO UYGULANMAK İSTENİYOR?

İRAN’IN JEOPOLİTİK SİYASİ POLİTİKALARI …  İRANA NEDEN AMBARGO UYGULANMAK İSTENİYOR?

Sevgili Dostlar bir önceki yazımda hatırladığınız üzere “Rusya'nın Kozmo Politik, Siyasi ve Ekonomik Savaşları”nı yazmıştım. (https://www.kapsamhaber.com/rusya-nin-kozmo-politik-siyasi-ve-ekonomik-savaslari-makale,1831.html) Orta Asya’da ki oynanan oyunların bir ayağı da İran’dır. İran’ın siyasetini ve bölge üzerinde ki ağırlığını bilmedikten sonra bu oyunu tam olarak anlayamazsınız! Şimdi size İran dosyasını açıyorum.
Şu son günlerde A.B.D.’nin baş belası başkanı Trump gözünü Orta Asya bölgesine dikmiş bölge devletlerine başta İran’a ara ara “ambargo” koymuş, Ülkemize de “aba altından sopa göstermeye” kalkışmaktadır. Bir papaz yüzünden ülkemizi tehdit edebiliyor. Eğer ekonomimiz güçlü olsaydı!  Bizi tehdit edebilir miydi?
Aslında bu tehdidin derinlikleri var!

İRAN İSLAM CUMHURİYETİ
Neyse biz konumuza dönelim!
 İran, Yüzölçümü: 1.648.000 kilometre kare, 2018 olarak Nüfusu ise 82.011.735 olup değişik bir Cumhuriyet yapısı ile Ayetullahlar tarafından yönetilmekte.
Büyük tarihî geçmişe sahip olan İran, M.Ö. 625 yılına kadar uzanan Pers ve Med İmparatorluklarının günümüzdeki varisi konumunda ve savaşçı bir millet hüviyetinde. Özellikle Perslerin Yunanlılarla ve Büyük İskender’le olan savaşları tarihte hiç unutulmadı.
İran, İslam dini ile tanışmadan önce Zerdüştlük inancına sahipti. Peygamber efendimizin s.a.v. tüm ülkeleri İslam’a davet etmesi ile 652 yılında Sasani İmparatorluğu (dönemin İran Devleti'nin ismi) El-Kadesiye Savaşı'nda İslâm Devleti tarafından fethedilerek İran bu sayede İslam ülkeleri arasına katıldı. İslam ülkeleri içinde Şii mezhebi olarak bölgede büyük bir güç konumunda

NEDEN İRAN?
İran, hem köklü bir geçmişe sahip olması, hem de coğrafî konumu itibariyle her zaman güçlü bir ordu bulundurmuş, Jeopolitik konumu ele alındığında da dünyanın ulaşım ağının her zaman göbeğinde tarihi ticari İpek yolu üzerinde yer almıştır. Dünya'daki bir çok  yer altı kaynağında var olduğu bir bölge olan Ortadoğu coğrafyasında konuşlanmıştır.
İran'ın tarihi; Yunanlılar, Romalılar, Büyük İskender ve de Osmanlı Devleti ile giriştiği mücadelelerle doludur. Savaşçı ve taktisyen bir millettir.
İran, Orta Asya’ya açılan en önemli kapıdır. 1908’de İran’da petrolün bulunması ile emperyalist devletlerin İran toprakları üzerindeki düşünceleri hem de İran’ın 20. yy.’na damgasını vuracak olan karmaşık sosyo - ekonomik yapısı ortaya çıktı.
İran’ın kırsal kesiminde feodalizm egemendi ve büyük toprak sahipleriyle topraksız köylüler arasındaki uçurum ortaya çıktı. Petrolün ekonomik bir ürün olarak devreye girmesiyle birlikte kapitalist ilişkilerin ülkede yayılmaya başlaması sonucunda bir ticaret burjuvazisi ve işçi sınıfı da ortaya çıkmış, 1940’lardan itibaren etkinliğini artıracak olan sanayi burjuvazisinin öncüleri oluşmaya başladı. Bu nedenle İran, emperyalist ülkeler açısından ise artık, en güçlünün en büyük dilimi alacağı bir pasta olarak görülmekteydi.

İRAN’IN SİYASİ TARİHİ ÜLKEMİZ GİBİ DARBELERLE TANIŞIKTIR!
İran’ında siyasi tarihi Osmanlı İmparatorluğu ve devamı olan Türkiye Cumhuriyeti gibi inişli ve çıkışlıdır. Bizim gibi darbelerle tanışmış bir ülkedir.
1921 yılında Amerika’nın desteği ile iktidarı ele geçiren Rıza Pehlevî ülkesinde reform hareketleri yapmak istiyordu. Pehlevî, kendi ülkesinde Türkiye'nin yapmış olduğu devrimleri ve reformları gerçekleştirmek istedi. Ancak İran'ın gerek sosyo - kültürel gerekse de sosyo - ekonomik yapısı buna izin vermedi. 
İkinci Dünya Savaşında 1908’den itibaren topraklarında petrol çıkmasıyla A.B.D. ve S.S.C.B arasında paylaşım ve varlığını koruma mücadelesi verdi.

İRAN’IN PETROLÜNDEN DOLAYI A.B.D VE S.S.C.B HİÇ RAHATLIK VERMEDİ!
Savaşın hemen sonrasında Sovyet Rusya’nın ağırlığı İran üzerinde büyük etki göstermeye başladı. Ve sosyalist tabanlı TUDEH'in partisi kuruldu. Milliyetçi cephenin de desteğiyle 1951 yılında Musaddık Başbakan olarak atandı. Ve akabinde birtakım reform hareketleri yapılmaya başlandı En son 1953 yılında Musaddık hükümetinin ABD'ye direnerek aldığı petrolün millileştirilmesi kararı oldu ve bu karar sonunda da Musaddık’ın ipi çekildi.
19 Ağustos 1953 tarihinde ABD Başkanı Eisenhower onaylı İngiltere ve ordu içinden birtakım kimselerin desteklediği AJAX  operasyonuyla Musaddık tutuklandı ve İran'ın kendi topraklarında çıkan petrolü kendisinin işletmesi hayali de suya düştü. Bu tarihten sonra çıkan petrolün işletim hakkının yarısı İran'da olmak üzere çok uluslu bir konsorsiyum kuruldu.

ŞAH RIZA PEHLEVİ’Yİ İŞ BAŞINA A.B.D GETİRDİ SONRA DA HUMEYNİ’Yİ GETİRDİ
1978 yılının Ocak ayında şah karşıtı ilk büyük gösteriler başladı. Pehlevî Hanedanı'nın ülkede yarattığı sosyo - ekonomik bunalım ve gelir adaletsizliği çeşitli birtakım karışıklıklara sebep oldu. Zengin oldukça zengin, fakir oldukça fakir hâldeydi. 1979 Şubat ayında gösterilere direnemeyen şah ülkeden kaçtı ve bu gösterilerinin lideri olarak adlandırılan Ayetullah Humeyni Amerika’nın desteği ile sürgünden geri döndü. Yine başrollerde Amerika bulunmaktadır!
Amerika yönetimi çıkarları için herkesi kullanmakta, alacağını aldıktan sonra tarihin çöp sayfasına atmaktadır. Böylelikle Şah Pehlevi’de bunlardan birisi oldu.

AMERİKA’NIN TAKTİĞİ: KULLAN, İŞİ BİTTİM Mİ ÇÖPE FIRLAT!
Bir örnek vereyim:
Panama devlet başkanı General Noriega, 1960’lardan bu yana CIA’in bölgedeki en önemli istihbarat kaynaklarından biriydi. 1983-1989 arasındaki yönetiminde CIA Panama’yı bölgedeki sol karşıtı operasyonları için kullanırken, Noriega da ülkesindeki muhaliflere ‘kan kusturuyordu. 1989 seçimlerinden sonra da Panama’da ‘savaş hali’ ilan edince, ABD Panama’yı işgal edip Noriega’yı ABD’de 20 yıl hapis yatırdı 2017’nin mayıs ayında öldü.
Yine 2015 yılında 98 yaşında Side’de vefat eden Ruzi Nazar isimli istihbaratçı CİA ajanı, 27 Mayıs (1960) darbesi öncesinde ülkemize gelmiş, 12 Mart (1971) darbesinden kısa süre sonra ayrılmış CIA mensubu Ruzi Nazar’ın siyasi tarihimizde oynadığı rollerle ülkemiz tarihine de müdahale etmiştir. (Bakınız::Enver Altaylı-Ruzi NAZAR: CİA’NIN TÜRK CASUSU). Yine 15 Temmuz girişimine de A.B.D ön planda darbecilere yardım ediyordu.
Yine Amerika’nın İran’a ambargo koymasıyla bölgede ki İran petrolü Türkiye aracılığı ile Altın takası üzerinden yürütülmüş, bu yüzden BEBECANİ ve Rıza ZARRAF, Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı uzun süredir hapisteler. Diğer taraftan da A.B.D. ülkemizde ki bazı siyasetçileri bu ambargoya karşı hareket ettiği için adli olarak takip altına almış durumda. İran’a karşı Arap NATOSU’nu da kendi ulusal çıkarları için gündeme getirmekte!
Ve bu günlerde de Amerika İran’a yeniden ambargo uygulama tehdidi ile karışık ülkemize de aba altından sopa göstermekte!
Amerika, Dünya’nın bütün bölgelerinde aynı taktiği uygulamıştır.
Amerika bunları neden yapmaktadır. Size aşağıda tek tek bu konuyu açacağım!

ŞAHI GETİREN AMERİKA BU SEFERDE HUMEYNİ’Yİ GETİRMİŞ, FİİLEN İRAN İSLAM CUMHURİYETİ BU SAYEDE KURULMUŞTUR:
Biz yine konumuza kaldığımız yerden devam edelim:
11 Şubat 1979 tarihinde de ordunun tarafsızlığını ilân etmesiyle fiilen şah dönemi sona ermiş oldu.1 Nisan 1979'da da resmen İran İslâm Cumhuriyeti Devleti kurulmuş oldu.
İran'ın devrimden sonra kısmen dağılmış olduğunu bilen Irak Lideri Saddam Hüseyin, zengin petrol yataklarına ve bol Arap nüfusuna sahip İran'ın Huzistan bölgesine 22 Kasım 1980 tarihinde saldırmaya başladı. 8 yıl süren savaşta galip bir devlet ortaya çıkmadı. Irak oldukça fazla kimyasal silah kullanmıştı ve hatrı sayılır İranlının da bu kimyasal silah saldırılarından etkilendiği biliniyor. BM'nin barış önerileriyle savaş sona erdi.
İran tarihinde her zaman bölgesel bir güç olma iddiasını belli dönemlerde gösterdi. Buna paralel olarak da Humeyni yönetimi Nükleer çalışmalara, Atom Bombasının yapımına girişti. Nükleer silah deneyleri yaptığını ve geliştirdiğini beyan etmesiyle kızılca kıyamet koptu. İleri yıllarda İsrail’e tehdit oluşturabileceği gerekçesi ile İran, ambargo yaptırımları ile tanışmaya başladı.
İran, Farsça dili ile Orta Asya'da Ortadoğu'da baskın bir dil hâline gelmiştir. Hatta Selçuklu Devleti'nin saray ve yazışma dili olarak kullandığı, etkilendiği bir dildir. Bir çok şair ve âlimleri ile kültürü Türklerle birlikte iç içedir. Taktisyen bir millet olup, bazen sözünde durmayarak, kaypak bir siyaset uygulamalarıyla İran’ın acem politikaları meşhurdur.

AMERİKA’NIN ORTA ASYA’YA SALDIRMASININ NEDENLERİ !!!

Bir önce ki yazılarımda Amerika’nın ekonomisi silah sanayine endekslidir. Her defasında geliştirdiği silahları, devletleri bir birine hasım ederek çıkarılan savaşlarda bu silah sistemlerini denemektedir. Bu savaşlarda da yer altı zenginliklerine kadar ne varsa sömürmekte bu şekilde halkına refah sunmaktadır.

AMERİKA, İSLAM ÜLKELERİNDE BİRLİK VE BERABERLİK İSTEMEMEKTEDİR
Irak’taki körfez savaşları, Suriye’de ki iç savaşların hepsi silah sistemlerini denemek, Müslüman ülkelerinin bir birine tutkun olmaması sağlanıp, düşman haline getirerek Orta Asya ve Orta Doğu’da ki hakimiyetini sürdürmek istemektedir. Bu bağlamda Amerika, mezhep savaşlarına kadar gündeme getirmeye, çatıştırmayı politika edinmiştir.
Yine bir yazımda ifade ettiğim gibi, Âlemler kurulduğundan beridir, bizden önceki medeniyetlerin kıyametleri her koptuğunda hayat yeniden Afganistan, Çin, İran, Ağrı bölgesi yani Mezopotamya’dan başlamıştır. Bunu Kuran-ı Kerimde ve tarih kitaplarında görebiliriz.
Dünya ikliminin sera gazları etkisi ile ısı derecesi birkaç derece yukarı çıkmasıyla buzullar erimekte,  Okyanuslar karaları yutmaya başlamıştır. 100 sene sonrasında Amerika dâhil bir çok kıtanın % 60’ı sular altında kalacaktır.1970’lerden beridir Amerika halkına vatan arayışı içindedir. Marsa kadar çalışma yapmasının, Irak, Suriye, Afganistan, Kore’ye kadar el atmasının birinci nedeni budur.
Diğer taraftan Dünya ticareti Avrupa, Arabistan, Amerika arasında artık sıkışmıştır. Hayatın ve ticaretin yeni yönü Orta Asya’dır.

 

YENİ DÜNYA’NIN LİDERLERİ EL DEĞİŞTİRMEK ÜZEREDİR!

Çin’in, Hong Kong’un 1997’de İngiltere’den Çin’e geçmesiyle Çin kapitalizm ve emperyalizmle orada tanışmış oldu. Dikkat ederseniz 1997 den beridir Çin ticari ve kalkınma alanında ucuz iç gücü ile hızla Dünya sahnesinde yeni lider tahtına oturmak üzeredir. Çin Liderliğin ne olduğunu ve nasıl elde edilebileceğinin bilinci ile bu günlere hazırlandı.( Bakınız: Mustafa Kemal Bektaş - Çin - Amerika Savaşları Kıyamet Habercisi mi? https://www.kapsamhaber.com/cin-amerika-savaslari-kiyamet-habercisi-mi-makale,1821.html). Diğer taraftan Rusya’nın PUTİN liderliğinde bölgede ki alan hâkimiyeti Amerika’yı panikletti. Ve hemen ambargo yöntemlerine başvurmaya başladı. İran’ın Rusya, Çin ve diğer bölge ülkeleri ile yakınlaşması ile TRUMP ticari savaşları başlattı. (Bakınız: Mustafa Kemal Bektaş Rusya'nın Kozmo Politik, Siyasi ve Ekonomik Savaşları- https://www.kapsamhaber.com/rusya-nin-kozmo-politik-siyasi-ve-ekonomik-savaslari-makale,1831.html)
Yapılan tüm güç göstergeleri ve uygulamaya konulan savaşlar Aba altından sopa gösterme, Dünya’ya hükmetmek” ve “Dünya’ya hâkim olan benim” gibi güç gösterisinden başka bir şey değildir. Amerika’nın Liderlik saltanatı bitmek üzeredir. Kısacası “Devletler de ölür Amerika ölmek üzeredir.” (Bakınız Mustafa Kemal Bektaş – Devletlerde Ölür) Kısacası yeni Dünya düzeninde ve liderliğinde değişmelerin olması kaçınılmazdır. Bu bağlamda ülkemizle birlikte, Rusya, İran, Hindistan, Çin yeni Dünya’nın Lider adayları arasında yer alması Amerika yönetimini panikletmiştir.

GÜÇLÜ EKONOMİMİZLE YENİ DÜNYA’NIN LİDERİ OLABİLİRİZ!
Amerika yönetimi İsrail’in lobileri ve para babalarının yönetimi altındadır. Bütün mesele İsrail Yahudi ve Amerika vatandaşlarına vatan, toprak, sömürmek anlayışından ibarettir. Hiçbir zaman Arap ülkeleri, İslam ülkeleri bu Amerika ve İsrail’in politikaları ile bir araya gelmemiş ve getirilmemiştir. Orta Doğu’da petrol yakın zamanda bitecektir. Tüm hayat Orta Asya, Mezopotamya bölgesindeki yer altı zengin kaynaklarında olacaktır. Ülkemizdeki Bor madenleri de bu kapsamda politika söz konusudur. S-400 füzeleri ve uçak, silah sistemlerine senatolarından alınan engelleme kararlarının hepsi Amerika dış politikalarının temeli olan Orta Asya politikasına endekslidir.
Biraz uzun yazı oldu ama konunun daha detayları anlaşılması açısından kısaltabildiğim kadarıyla kısalttım.
Sonuç olarak Orta Asya bölgesinde çıkarılan bu kriziler henüz yeni başlamıştır. Önümüzdeki yıllarda daha büyük ticari ve politik savaşlar bizi beklemektedir. Bu liderlik tahtına oturmak istiyorsak bu güçlü ekonomi ile mümkündür. Bu satranç tahtasında çok iyi adımlar atmazsak bunun bedelini yüzyıllar boyunca gelecek nesillerimiz çok acı bedelini öderler.
Saygılarımla

 

https://www.kapsamhaber.com/iran-in-siyasi-politikalarineden-iran-neden-ambargo-makale,1834.html

https://www.kapsamhaber.com/iran-in-siyasi-politikalarineden-iran-neden-ambargo-makale,1834.html