TOPLUMUMUZ DİN VE
SİYASETTE NEDEN ANLAŞAMIYOR SÜREKLİ TARTIŞIYOR?
Ne zaman bir terör vakası olsa hemen teröristin dini
kimliği öne çıkarılır, ne zaman da seçim çalışmaları olsa siyasetçilerimiz dini
kimliğini ve dini öne çıkarıp kullanırlar. Sanki onlara dinini soruyorlar.
Sonrasında da kuru gürültüler, toplumu germeler, kutuplaştırmalar başlar. Peki,
bu neden böyledir. Uzun süredir araştırıyorum, gözlemliyorum Bir anlam
veremedim hala da verememekteyim.
Konuya düz mantıkla bakarsak her şeyin sebebi “yoksullukla cahillik” diyebiliriz. Yoksul ve cahil insanların
anlayacağı tek dil dini konulardır. Çünkü Yoksul insanın yüce Rabbine
sığınmaktan başka kimsesi kalmamıştır. Cahil insanında okumadığından dolayı tek
bilgi kaynakları camiler ve imamların vaazlarıdır.
DİN - İLİM ÇARPIŞMASININ KÖKENİ
EĞİTİMSİZLİK VE CAHİLLİKTİR
Eskiden internet, haberleşme ve bildiğimiz anlamda terörizm de yoktu.
Demokratik gösteriler de yapılmıyordu. Eski zamanlarda insanların komşu
kasabadan bile haberi yoktu. Ta ki 1960’lara geldiğinde ülkemiz ciddi anlamda terörizm
faaliyetleriyle tanıştı. İnternetle
birlikte toplumda ki tüm tartışmalar ve guruplaşmalar su yüzüne çıkmaya
başladı. Her şey sırıtır hale geldi. İnsanlık tarihini incelersek tarihin ilk
ideolojik çatışması din ve bilim arasındaki yapılan çatışmalardır. Darvin denen
vatandaş “Türlerin Kökeni” kitabını
yayınlamasından bu yana “Evrim Teorisi” ve “İnsanın hayvandan türemesi” saçmalığını
ortaya koyarak adeta halkın önüne Din ve bilim çatışmasını başlattı.
DİN İLİM ÇARPIŞMASINDA İLK RASATHANE
BİLE YAKILDI
Osmanlı imparatorluğu zamanında da ilk yapılan Rasathaneyi yaktılar. Rasathanenin
kuruluşuna öncülük eden bilim adamı zamanın en ünlü matematikçi ve astronomi Takiyüddin
er-Raşit’ti. Kendisi Mısır’da eğitimini tamamlamış bir süre kadılık ve müderrislik
yaptıktan sonra III.Murat’ın müneccimbaşılığına terfi etmiştir. Takiyüddin,
III. Murat zamanında Tophane sırtlarında İstanbul Rasathanesi 1575 tarihinde
yapımına başlanıp, 1577’de bir kısmı tamamlanan rasathanede gözlemlerine
başladı. Rasathane hakkında ki son hüküm zamanın ünlü Şeyhülislamı Kadızâde’den
geldi. Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi III.Murat’a ‘’yıldızların gözleminin felaket
getireceğini; göklerin sırlarını örten perdeyi kaldırmanın uğursuz bir haddini
bilmezlik olduğunu; böyle bir gözlemevinin kurulduğu hiçbir devletin varlığını
sürdüremediğini’’ fetva vermesiyle rasathane yakıldı. Yine Bilim ile Din
çarpıştı.
DİN – BİLİM ÇARPIŞMASINDA
PROVAKATÖRLÜK İŞ BAŞINDA
bilim-din-siyaset tartışmalarında insanların konuyu tartışmak yerine
meseleyi kişiselleştirip polemik yarattığını ve bunun da halkı kışkırttığını
görmekteyiz. Tabii ki bunu yapanlara “provokatör”
deyip işin içinden çıkabiliriz, fakat bunu yapmak tartışmaları önlemiyor.
Polemik eğiliminin ardındaki sebebi de incelemek gerekiyor. Bilim, gerçek ve
bilgiyle ilgilenirken, din ahlaki değerler ve hakikatle ilgileniyor veya dinle
bilim birbirinden farklı diller kullanıyor. Bunları birbirine karıştırmamak
gerekiyor. Ama günümüzde takım tutar gibi siyaset yapılıyor, Adeta “horoz dövüşü” yapılır gibi siyasi tartışmaların
içine dini motifler de bilerek sokuluyor. Bu toplumu ayrıştırma kime ne fayda
sağlayabilir! Aslında Dinle bilim arasında tartışma yok. Bütün mesele
insanların egoları, menfaatleridir.
BİLİM VE DİNİN ÇATIŞMASI HEP MENFAATE DÖNÜKTÜR
Bilimle dinin ilelebet çatışma
içinde olacağını ve asla yararlı bir tartışma ortamı yaratamayacağını
söyleyebiliriz. Bilim ve din arasındaki yanlış anlamaların giderildiği bir
uzlaşma alanı yaratılabilir. Çünkü insanların menfaatine dönük, kısır çekişmelerinde
en fazla din yara almaktadır. Evet, bu durumda hayatta hangi görüşe sahip
olursak olalım asıl sorunun yaptığımız seçimlerde ve savunduğumuz görüşlerde
değil de kavgacı davranışlarımızda olduğunu söyleyebiliriz. Gerçekten de şöyle
arkanıza yaslanıp sakin kafayla düşünürseniz din, bilim, siyaset çatışmasının
içini istediğiniz şekilde doldurabilirsiniz: kadına ayrımcılık, mini etekli
kadın ahlaksızdır iddiaları, şu partiye oy atan vatan hainidir iddiaları… Kavga
etmek için ne kadar çok nedenimiz var değil mi? Peki bu kavgalardan kim yara
alacaktır?
Politikacıların amacı (genellikle)
oy almak veya başka şeyleri unutturmak için bilerek kavga çıkartmaktır. İnsanlar kendi görüşlerini çürüten
açıklamalar karşısında inadına kendi inançlarına sarılıyorlar. Ayrıca kendi
fikrine aykırı insanları okumak yerine, kendi gibi düşünen insanların
yazılarını okuyor veya karşı argümanlar arasında algıda seçicilik yaparak
sadece işine yarayan cümleleri seçiyor. Politikacılar, din adamları,
bilim insanları, mühendisler, filozoflar, sanatçılar, gazeteciler, fikir
önderleri nadiren birbiriyle birebir tartışmaya giriyorlar. Seçimlerde bile yan
yana oturup birbiriyle laf yarıştırmaya çekiniyorlar. Ama toplumu geren, kutuplaştıran konuşmalarla
mahir kesiliyorlar.
YARIM DOKTOR CANDAN YARIM İMAM DİNDEN EDER:
Son zamanlarda İslam dininde âlim
çok fazla yetişmez oldu. Okumak, ilim yapmak kültürü olmadığı içinde halk
camilerde vaaz kültürü ile bilgi açığını gidermeye başladılar. Ancak imam
efendiler bilgi açıklarını tercüme yaparak giderdiklerinden araya siyasi
ideolojik motifleri de vaazlarında serpiştirmeleriyle toplum içinde antipati
yükselmeye başladı. Temeli olmadığı her konuda beyan etme, vaaz etme ve fetva
verme alışkanlığı başladı. İş ta geldi namaz kılma oranını % 15’lere düşürdü.
Dini konularda imamların da sözüne itibar edilmemeye başladı. Halkın bu
örnekler karşısında tepkisi sert oldu, kutuplaşmaya neden oldu. Halk, din,
bilim ve siyasi görüşlerin birbiriyle kavga ettiğini sanmasının nedeni fikir
önderlerinin, özellikle de politikacılarla din adamlarının işi polemiğe
dökmesiydi. Çünkü din, bilim, siyaset konusundaki çatışmaların sebebi
insanların bu konuların tartışmalı noktalar olduğunu bilmemesi değil, asıl
sorun insanların birbiriyle tartışmayı bilmemesi, insanların tartışma
kültürünün olmamasıdır. Kendi anne-babanızı hatırlayın. Ne diyorlar? Tartışma
çıkarma diyorlar. Neden? Çünkü tartışmayı hep kavga olarak anlıyoruz.
TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN NE YAPMALIYIZ!
Sadece fikirleri savunmalı ve
fikirleri eleştirmeliyiz. İnsanları ve kurumları savunmaktan ve insanlarla
kurumlara saldırmaktan vazgeçmeliyiz. En basitinden, karşımızdaki insana “Ulan
salak! Ne anlamıyorsun?” demeyeceğiz veya hükümetin icraatlarına kızacağımız
yerde “Devlet yapıyor” deyip
geçmeyeceğiz, en azından devletle hükümeti birbirine karıştırmayacağız. Yeri
geldiğinde ikisini ayrı ayrı eleştireceğiz. Ama makamına ve kişiliğine hakaret
etmeden! İnsanların fiziksel özelliklerini, dini inançlarını alay konusu
yapmayacağız. Kendi içimizde medeni olarak tartışalım ama sokağa inip
birbirimizle kavga etmemize gerek yok.
Elbette ifade özgürlüğü hakaret
özgürlüğü ve kışkırtıcılık değildir. Buna biz karar veremeyiz. Buna yasal
çerçeve karar verir. Çünkü dünyada 8 milyar insan var. Sizce normal olan bir
cümleyi hakaret olarak kabul edecek bir insan mutlaka vardır. O yüzden her
eleştiriye hakaret davası açanlara ifade özgürlüğünü engellemekten de karşı
dava açan çıkabilir.
Daha mutlu yarınlarda dostça,
muhabbetçe kaynaşacağımız güzel günlerde birlikte olmak dileğimle…
Saygılar
Mustafa Kemal Bektaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder