13 Ağustos 2018 Pazartesi

İSLAM DİNİNİN ÖZÜ VE TEMELİ, HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -1

İSLAM DİNİNİN ÖZÜ VE TEMELİ, HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -1

İslamın özü ve temel hedefi insanı olgunlaştırmaktır.
İslam dininin çok genel iki amacı vardır. Birincisi , “insanın özgür olması” ikincisi “fesat ve nizanın ortadan kaldırılmasıdır.”
İslam’ın “Allah’ın birliği”, “dinin birliği” ve “insanın birliği” ilkesi  üç birlik ilkesiyle evrenselliği sergilediği söylenir. (Ebu’l-Fazl İzzeti, İslam’ın Yayılış Tarihine Giriş, Çev.:Cahit Kaytar,İstanbul,1984,s.216)  Kuran’a dayandığımız da İslam’ın evrenselliği,”Allah’ın birliği” ve “insanın yüceliği” ilkesine dayanır. Çünkü Kuran’da, Allah’tan sonra en yüce varlık insandır. Hatta inanmasa bile. Çünkü bir an, bir zaman gelir, inanır. Bu şansı yüce Allah’ın huzurunda her zaman vardır.
İslam sözcüğü Kuran’da sekiz yerde geçmektedir. Terim olarak kullanımında ise İslam kulun Allah’a teslimi olup içtenlik (İhlas) ve açık benimseyiş ön koşulunu taşımaktadır. Kur’an Allah’a içtenlikle teslimiyeti birçok ayetinde belirtir.(Zümer 39/2, Ali İmran 3/19-3/83-3/85,  Maide 4/3)
İslam sözcüğü üç anlamda kullanılmıştır: Din, devlet, kültür (Philip K Hitti, İslam and West, New Jersey, 1962, s.3) Din olarak İslam, Arapların kendilerinin ve başka uluslardan aldıkları geleneklerinin yer aldığı Kuran’ın bildirdiği biçimiyle Hz. Muhammed s.a.v. tarafından kurulan inanç ve ibadetler sistemidir. Günümüzde din olarak İslam Hz. Adem ile başlayıp Hz. İbrahim a.s., Hz. Musa a.s., Hz. İsa a.s. gibi bir çok Peygamberle sürdürülen ve Hz. Muhammed s.a.v ile son kez somut biçimde temel ilkeleri sunulan , Kur’an ve sünnetin üzerine kurulan bir çok dini bilginin tevil yorumlarını, Müslüman devletlerin uygulamalarını dinsel düşünce akımlarının (Mezheplerin) ilkelerini de kapsayan ve bir altın çağ özlemi içerisinde bulunanlarla orta yol izleyen Müslüman kitleleri içine alabilmektedir.
Din, Arapçada “Örf ve adet” anlamında bir sözcüktür. “İnançsal ve ameli boyun eğme (İtaat), izlenen yol, alışkı, belirti” anlamlarını da içermektedir. Doğal olarak din deyince her insan kendi dinini aklına getirir. Yüce Rabbimizde biz insanlara din olarak İslam dinini seçmiş ve tüm insanların içtenlikle kayıtsız ve şartsız teslimiyeti sunmuştur. ( Ali İmran 3/19-3/83-3/85,  Maide 4/3)
Kuran’da din sözcüğü “Karşılık-Ceza” anlamında Kuran’ın bir çok yerinde geçer (Fatiha 1/3,Hicr 15/35,Nur 24/25, Şu’ara 26/82, Saffat 37/20, Sad 38/78, Kaf 50/6, Za’riyat 51/12, Vakı’a 56/56, Me’aric 70/26, Müdessir 74/46, İnfitar 82/15-17-18, Mutaffifhin 83/11), Adı da İslam olan din Hz. Adem’den beri bir çok Allah elçileriyle aşama aşama sürerek Hz. Muhammed’e kadar gelmektedir. (Bakara 2/132, Nisa 4/125, En’am 6/161, Yunus 10/105, Şura 42/13)
İslam dininin çok genel iki amacı vardır. Birincisi , “insanın özgür olması” (En’am 6/71-136-138-139, İbrahim 14/30, Ankebut 29/25, A’raf 7/191-192-195-197, İbrahim 14/30, İsra 17/56, Meryem 19/81, Hacc 22/12-13-73, Furkan 25/3, Ankebut 29/25, Sebe 34/21 Fatır 35/13-14-40) , ikincisi “fesat ve nizanın kaldırılmasıdır.” (Maide 5/32-33, Tevbe 9/107-108)
Rabbimizin tüm insanlara bahşettiği İslam dini  ;
İslam dininde ruhbanlık kurumu yoktur. Rabbimiz “Ruhbanlık” olmaması için hiçbir insanın dini bir kişiliğe bürünerek diğer insanları etkilemesini kaldırmayı amaçlamış ve dini tamamlamıştır. (Maide 5/3
İslam dini Ölümden önceki yaşamış olduğumuz dünya hayatına yön vermek içindir. (Rum 30/43. Rabbimizin kendisinin tüm noksanlıklardan münezzeh ve tek olduğunu tanıtmak ve kendisine teslim olmamızı sağlamaktır. (Beyyine 93/5)
Dinin yalnız Rabbimiz için benimsenip dosdoğru olarak bilinçli bir şekilde bağlanılıp uygulanması ve hem dünyada ve hem de ahiret mutluluğuna kavuşulmasını sağlar. (Nisa 4/186, A’raf 7/29, Nahl 16/52, Ankebut 29/65, Lokman 31/32, Zümer 2/3-11-14, Mü’min 40/14-65, Nur 55)
Dini yüceltmek niyetiyle de olsa eklenen uydurmalar, inanmayanları inandırmak yerine inananları da karıştırıp şaşırtabilir, yanıltabilir ve bu nedenle bize verilen akıl vb. olanaklarımızı iyi kullanmamızı öğretir. Al-i İmran 3/24, Hucurat 49/16)
Rabbimiz İslam dinini gerçek olarak ve gerçeklerle bağdaşacak biçimde göndermiştir.  (Tevbe 9/33, Fetih 48/28, Saff 61/9)
Dinden dönenlerin Rabbimizin kendisine inananların sayısında azalacağını ummasınlar ve İslam dinine girenlerinde Rabbimize bir iyilik yapıyormuşçasına büyüklenmesinler düşüncesine sahip kılmıştır. (Maide 5/54, Nasr 110/2)
Gerçekleri, İslam dinini benimseyip, onlarla geçici çıkar ve çeşitli nedenlerle mücadele edenlerin bulunduğu toplumda yaşadığımızı veya yaşamak zorunda olduğumuzu belirtir  (Nisa 4/46) Bununla tek tip düşünce olamayacağı vurgulanarak, gerçeğe yönelenin, onu arayan değişik görüş ve düşüncelerin hatta bunlar arasında bile bile gerçeklerle mücadeleye kalkanların bulunabileceği de anımsatılmaktadır.
Barış içinde yaşamak isteyenlerin başka dinde de olsalar bile onlara saldırmayı ve savaşmayı yasaklamış (Mümtehine 60/8-9) , fitne ve fesadın ortadan kalkması için insanlar arasındaki barışın sağlanması için savaşılmasını buyrulmaktadır.(Bakara 2/193-217, Enfal 8/39). Barışı değil sürekli karışıklık çıkarıp savaşı tahrik edenler ve antlaşmaları bozanlar ile savaşılmasını emretmektedir.(Tevbe 9/12) Öyle ki toplum düzenini sarsıcı karışıklık çıkaranları, propaganda yaparak huzuru bozan ve kamu hizmetlerine katkıda bulunmayan başka dinden olanları o toplum düzenine uyuncaya kadar onlarla savaşmak gerektiğini de emredilir (Tevbe 9/29)
Rabbimizin dinin zorla benimsetilemeyeceğini çünkü dinin özünün inanca dayalı olduğunu emreder. (Bakara 2/256, Kafirun 109/6) Zaten kişinin inancını Rabbimizden başka kimsede bilemez
Dinsel yakınlaşma yani bir anlamda  anlaşarak yaşamak için barış-dostluk gündeme gelince savaştan vazgeçilmesi emredilir. (Enfal 8/72)
Toplumun varlığını sürdürebilmesi için, savaş anında bile bir araştırıcı ve bilginler gurubunun gerçekleri araştırma konusundaki çalışmalarını ara vermeden sürdürmesi ve hiçbir şeyin bilimsel çalışmaları engellememesi açıkça vurgulanmaktadır. (Tevbe 9/122)
İnsanları kaynaştırıcı toplumsal örgütlenmeyi destekleyerek “Din kardeşliği” kavramını getirmiş ve bu kuruluşu özendirmiştir. (Tevbe 9/11, Ahzab 33/5, Hucurat 49/10)
Din istismarcıları yerilmekte, toplumun dine değer vermesini göz önünde tutarak dini dünyadaki kişisel çıkarlarına alet eden, sonuçta dini “Oyun, eğlence ya da araç edinenlerin sonlarının” kötü olacağı açıkça vurgulanmaktadır. (Maide 5/57, En’am 6/70, A’raf 7/51)
İslam dininde aşırılık yasaklanır ve orta yol öğütlenmiştir. Aşırı olanların kendileri saptığı gibi, başkalarını da saptıracağı açıkça vurgulanmıştır. (Nisa 4/171, Maide 5/77)
“İslam dinini en iyi ben uyguluyorum, en iyi Müslüman benim” diye ortaya çıkmak, sonucu itibariyle dinde din adına bölücülük yapmanın İslam diniyle ilişkisinin bulunmadığı açıkça belirtilmektedir. (En’am 6/159, Rum 30/32)
Dini zorlaştıran, dar görüşlü, dini kendisi gibi anlamayanları din dışı, kendisi ise Allah’ın dinini savunan mücahit gibi görerek farkına varmadan dinsel bencilliğe  ve kibirlenmeye düşenlerdir  (Şura 42/21). Oysa İslam dini kolayca  anlaşılır niteliktedir. Daha sonraları din aracıları (Din anlatıcıları, din adamları) ve ibadet yerlerindeki (Camiler, mescitler) hizmet yapanlar, dini karmaşıklaştırmış ve anlaşılmayacak “Tabu” yasaklar bütünü olarak bir kuruluş haline getirmişlerdir.
İslam dininde güçlük, zorluk yoktur; kolayca uygulanabilecek nitelikte ve sadeliktedir. (Bakara 2/185, Hac 22/78)
İslam dini insanları gericiliğe, perişanlığa ve düşkünlüğe götürmez. Ancak dine dayandığını iddia edenler, böyle bir duruma düşmüşlerse, burada sorumluluk dinin değil, kendilerinin bilimden uzak kalışları ve dar görüşleri savunmaları nedeniyle İslam dinini yanlış anlayan  kişiler, hem dünyada hem de ahirette Allah’a karşı sorumludurlar (En’am 6/137, Enfal 8/49)


Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş

KAYNAKLAR:
Mustafa Kemal Bektaş - Kur’an-ı Kerimin Kendisi Laiktir. Allah Katında Kötü Bir Hastalık Dinde İstismar

Mustafa Kemal Bektaş – Akıl ve Zeka Üzerine

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder