11 Eylül 2018 Salı

ŞARBON (ANTHRAX) HASTALIĞI HAKKINDA

ŞARBON (ANTHRAX) HASTALIĞI HAKKINDA

Son günlerde Şarbon hastalığı çıkalı halkta bir tedirginliktir aldı başını gitti. Kurban Bayramı öncesinde Brezilya'dan ithal edilen hayvanlarda ortaya çıkan şarbon hastalığı, büyük paniğe sebep oldu. Ankara, Sivas ve İstanbul'da bazı bölgeler şarbon şüphesiyle karantinaya alındı.
Aslında böyle zamanlarda felaket tellalı gibi bu tür yazıları yazarak toplumu endişeye sürüklemeyi hiç sevmem. Ama durum öyle hale geldi ki sanki biz devletin resmi bir kurumunun başındaymışız gibi bize ulaşanlar Samsun ve bölgesinde Şarbon (Anhrax) hastalığı ile ilgili açıklama yapmamızı beklemekteler. Durum öyle bir hal aldı ki “Samsun’da şarbondan yok efendim bir kişi ölmüş, yok efendim bilmem nerede belediye hayvan itlaf etmiş” gibi deli saçması sözlere kadar maruz kaldım.
1980 yıllarında ilk görev yerim olan Tokat Çamlıbel bölgesinde bir köye aşılama için gitmiştik. Köye vardığımızda enteresan bir olayla karşılaşmıştık. İki tane sığırı kesmişler bizim muayene etmemizi ve akabinde pişirip yiyeceklerini beyan etmişlerdi. Kesilen hayvanlara geriden baktığımızda gözümüze pıhtılaşmayan bir kan tablosuyla karşılaşınca Şarbon hastalığı ile karşı karşıya kaldığımızı anladık. Hemen karantina tedbirlerini almaya, temas edenleri tespit etmeye başladık. Bu hadiseden kısa zaman sonra da ben ve beraberimde ki yedi arkadaşımla birlikte Türk Silahlı Kuvvetlerine geçtik.
Bu hastalık Hayvan Sağlık Zabıtası Kanunu gereği ihbarı mecburi hastalıklar gurubundan olup, bulaşan hayvanlar direk ya derin kuyulara üzeri yabani hayvanlar tarafından açılmayacak şekilde kalın kireç tabakası ile kapatılır ya da yakılarak imha edilir.
 28151 sayılı 23 Aralık 2011 CUMA tarihli resmi gazetede yayınlanan “ŞARBON HASTALIĞINA KARŞI KORUNMA VE MÜCADELE YÖNETMELİĞİ”  ile 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 4 üncü maddesi ile 3/6/2011 tarihli ve 639 sayılı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 nci maddesi hükümlerine göre işlemler yapılır.
Nihayetinde bu hastalık ile ilgili kısa kısa bilgiler vermek halkımızı bilgilendirmek zorunda kaldım.
Anthrax, Bacillus Anthracis tarafından oluşturulan septisemik özelikte akut infeksiyöz bir hastalıktır. Bütün memeli hayvanlarda görülebilir. Bulaşıcı bir hastalık olan Anthrax, aynı zamanda zoonoz bir hastalıktır; yani hayvanlardan insanlara da bulaşabilir. Anthrax’ın halk dilinde bilinen isimleri hayvanlarda “dalak” veya “şarbon”, insanlarda “karaçıban”, “Şark Çıbanı”  veya “kasap çıbanı”dır.
Bacillus Anthracis bakterisinin sebep olduğu Anthrax, her bölgede ve her mevsim ortaya çıkabilir. Hastalığın etkeni olan Bacillus Antchracis 1-2x3-8 mikrometre boyutlarında, aerobik (veya fakültatif aerobik), Gram pozitif, hareketsiz, sporlu (santral yerleşimli endospor) ve kapsüllü bir mikroorganizmadır.
Bacillus Antchracis spor formu fiziksel ve kimyasal etkenlere karşı son derece dirençli olup doğa koşullarında 50-60 sene canlılığını ve enfektif özelliğini muhafaza edebilir.

Bacillus Anthracis sporlarının çevre şartlarına çok dayanıklı olması, akciğer şarbonunun ağır klinik tablosu ve direnç genlerinde yapılan oynamalar sonucunda, bakterinin biyolojik silah olarak kullanılması da söz konusu olmuştur.
Genç hayvanlar, ergin ve yaşlılardan daha duyarlıdırlar. Açlık, yorgunluk, yolculuk, kötü bakım koşulları, iç ve dış parazitler, fazla sıcak ve soğuk hava, iyi beslenememe gibi stres faktörleri hastalığın çıkış ve yayılışına büyük ölçüde yardımcı olurlar. Hastalanan hayvanlar, ölümden 1-2 gün önce sütleriyle, dışkı ve idrarları ile basil çıkarırlar. İyileşenlerin sütleriyle de kısa bir süre etken saçılabilir.
Bulaşık meralarda otlayan hayvanlar veya buradan elde edilen enfekte yemleri yiyenler hastalığa yakalanır. Özellikle otların kurumaya başladığı dönemlerde, dikenlerin ağızda açtığı yaralardan mikroplar kolayca vücuda girer.
Ahırlardaki hayvanlar bulaşık yem ve otlarla mikrobu alırlar, solunum ve deri yolu ile de hastalık bulaşabilir.
 Hasta hayvanla temas eden insanlarda da bulaşma görülebilir. Hayvanın kanı ya da vücut akışkanları ile temas, mikroorganizmanın bulaşmasına yol açabilir. Veteriner Hekimler, Veteriner teknisyenleri, çobanlar, hayvan yetiştiricileri ve ölen hayvanların leşlerinin ortadan kaldırılması ile görevli olanlar bu tehlike ile sürekli olarak karşı karşıyadırlar. Ayrıca hayvan ürünlerini (yün, et, kemik, deri) işleyenler ve bu ürünleri taşıyanlar da mikrop kapabilirler.

Şarbon hastalığının üç türü mevcuttur.

1.Deri şarbonu/Kutanöz Anthrax : Mikroorganizmanın vücuda girdiği bölgede 12-36 saat içinde kaşıntılı, papül, vezikül ve püstülle karakterize; üzerinde siyah bir kabuk bulunan nekrotik ülserler görülür. Yine bağ dokusu, boyun, göğüs ve göz kapaklarının deri altı dokusunda ödemler ve bu ödemli alanın üstünde vesikülle karakterize bir şekilde de görülebilmektedir.
 Hastalığın henüz vücuda yayılmadığı lokal döneminde, vücudun savunma sistemi mikroorganizmayı inaktive edebilir. Erken teşhis söz konusu olmadığı durumlarda etken, kan yoluyla çevre doku ve organlara sızması mümkündür. Sistemik hale gelen enfeksiyon, septisemi oluşturarak ölüme sebep olabilir. Ölüm oranı %10-20’dir.

2.Akciğer Şarbonu/İnhalasyon Anthrax: Özellikle hayvan yünleri ve kıllarıyla uğraşanların sporları solumasıyla meydana gelmektedir. Ağır bir hemorajik bronko-pnömoni ile karakterizedir. Akciğer şarbonu yüksek oranda ölümle sonuçlanır. Bu yolun tehlikeli olmasının nedeni, hastalığın klasik belirtilerinin gizli kalabilmesidir. Soğuk algınlığını taklit edebilir, yüksek ateş, göğüs ağrısı vardır. Hızla sistemik hemorajik patoloji gelişir. Soluk alma zorluğu, şok ile 1-2 gün içinde ölümle sonuçlanır ve ölüm oranı %90’dır.

3 Bağırsak şarbonu/Gastrointestinal Anthrax: İyi pişmemiş kontamine etin yenilmesi ile bulaşır. Bağırsağın akut iltihabı ile karakterizedir. Mide bulantısı, kusma, iştah kaybı, ateş, abdominal ağrı, kan kusma ve ishal görülür. Ölüm oranı %100’dür.

Bacillus Anthracis’in laboratuvar tanısı kan ve diğer vücut sıvılarından, deri lezyonlarında oluşan eksudadan, balgam ve dışkıdan alınacak örnekler ile yapılabilir.
 Hasta hayvanlarda tedavi mümkün değildir. İnsanlarda ise erken teşhis çok önemlidir. Tedavide hekim kontrolünde Penisilin, doksisilin ve Siprofloksasin gibi antibiyotik ajanlar kullanılabilir.

Korunmaya gelince:
Hayvanların dengeli beslenmesi, su ihtiyaçlarını durgun sulardan karşılamamaları, bakım koşullarının iyi olması gerekmektedir. Kötü bakım ve fazla stres, hayvanların etkeni almalarını kolaylaştırmaktadır.
Aynı ahır içerisinde olabilecek hasta hayvanların sağlıklılardan ayrılması ve karantinaya alınması, bulaşık mera ve ahırların kullanılmaması, sağlıklı hayvanların aşılanması da önemli korunma yolları arasında yer almaktadır.
Enfeksiyon şüphesi olan hayvanların, tüketilmemesi; imhasının usulüne göre yapılıp, sönmemiş kireç kuyusuna bırakılan hayvanların üzerleri kapatılmalıdır.
Anthrax şüpheli hayvanlarla temastan kaçınılmalı; hayvanlar kesilmemeli ve yüzülmemeli. Bulaşık şüpheli kıyafet, eldiven ve diğer tüm malzemeler yakılarak imha edilmeli. Karantina kurallarına uyulmalı. Bulaşma şüphesi olan gıda ve suların tüketimi engellenmeli, halk yazılı ve görsel basın yolu ile düzenli bir şekilde bilgilendirmelidir.
Şimdi gelelim halkımızın sorularına, şu ana kadar yetkili mercilerce Samsun ve bölgesinde Şarbon hastalığı ile ilgili bildirilmiş en ufak bir vaka yoktur. Devletin resmi kurumları bu açıklamaları yazılı ve görsel basından yapmalıdır. Her gün şişirme haberleri ortaya çıkaranlar halkı tedirginliğe sebebiyet verebilirler. Buna engel olunmalıdır.
Bu kadar açıklama sonucunda müsaadenizle şu iki kelimeyi yazmak zorundayım.:  “Bu hastalıklı hayvanları kim ne şekilde ve nasıl ithal etti? Halkın sağlığı bu kadar ucuz mudur? Devletimiz bu olaya sebebiyet verenler hakkında adli mekanizmalarını çalıştırmak ve halkı da bilgilendirmek zorundadır.”
Bu son hastalık ta gösterdi ki şiddetle Veteriner teşkilatı kadro eksiği (Veteriner Hekimler, Veteriner Sağlık Teknisyenleri,) giderilmelidir. Bu konuyu ayrıca yazacağım. Hızla Veteriner Teşkilatının kadro eksiği tamamlanmazsa yarın bir gün aşılamadan tutun, hastalıklarla mücadeleye kadar birçok sahada ülkemiz ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalabilecektir.
Yetkili mercilere buradan soruyorum Tarım Meslek liseleri ciddi bir şekilde yapılandırılmalı, gerekli müfredatları, eğitici saha öğretmen eksiklikleri giderilmelidir. Son yıllarda Veteriner Teknisyeni atamalarının neden yapılmadığı sorgulandığında iş ve işçi bulma kurumu verilerine göre kadro açıldığı, atama yapıldığı bilgisi ile karşılaşılmaktadır. Bu okulları bitirenler geleceğini garanti altına almak için muhtelif fakültelere kaymalar yaşanmaktadır. Devlet acilen bu okullardan çıkanlara el atmalı bir an önce veteriner teşkilatları personel takviyesi olarak atamaları yapılmalıdır. İş ve işçi bulma kurumu verileri kıstas olmaktan çıkarılmalıdır. Gerekçeleri ile bu konuyu ayrıca yazacağım.
500 beldeye 500 Veteriner Sağlık Teknisyeni/ Teknikeri, Ziraat Teknisyeni/ Teknikeri ve Veteriner Hekim görevlendirilmeleri yapılarak Gıda Tarım ve Hayvancılık kadroları bir an önce takviye edilmeli, acilen hayvancılık ile ilgili tedbirler alınmalıdır. Biz böyle hayvan ithalatı yaptıkça bu sıkıntılarla sürekli karşı karşıya kalacağımız bu son olayla bir kez daha anlaşılmıştır.
Mera kanunları, Büyükşehir Belediyesi kanunları bir an önce hayvancılığın geleceğini tehdit eden uygulamalar, kanunlar yeniden düzenlenmelidir.
Son sözüm insanlar bir şeyleri konuşmaktan çekinmesin. Muğlâk cümleler ile olay geçiştirilmemelidir. Bu sıkıntıyı ülkemize yaşatanlardan da hesap sorulmalıdır.
Yazım biraz uzunda olsa dikkate alınırsa halkımızın adına mutlu olacağımı belirtmek isterim.

Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

16 Ağustos 2018 Perşembe

http://www.samsunhaber.com.tr/islamin-ozu-ve-temel-hedefi-insani-olgunlastirmaktir-2-makale,191.html

İSLAMIN ÖZÜ VE TEMEL HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -2-

İSLAMIN ÖZÜ VE TEMEL HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -2-


Allah, dini Hz. Adem’den a.s.  beri çeşitli biçimlerde (şeriatlarla) uygulatması; olgunlaştırarak Hz. Muhammed’e s.a.v. vermiş; gerçek din olarak seçtiği İslam dininin tüm insanlığa bir kılavuz olduğunu ve İslam dininden başka dinlerin Allah’ın değerlendirmesinde değerli görülemeyeceğini açıkça Yüce Rabbimiz bildirmiştir. (Al-i İmran 3/19-85, Maide 5/3)
İslam dini akla büyük önem vermekte ve onun korunması  üzerinde de önemle durmaktadır. Aklın çıktığı kaynağı kabul edilen beyni uyuşturan her türlü şeyi de yasaklamıştır. (Maide 5/90) Aklını kullanan toplumlar (İlmi) ilerlemişlerdir. Duygularını kullanan (Irkçı, fanatik, şövenist toplumlar) toplumlar geri kalmışlardır. Aklı kullanmak insana, duygusallık hayvana özgüdür. Allah insana ısrarla aklını kullanmasını, tümden duygunun esiri olmamasını istemiştir. Duygusallık cahilliğe vs, bilgisizliğe dayanmaktadır. (Bakara 2/44-73-75-76-164-170-171-179-242-269, Ali İmran 3/65-118, Maide 5/58, En’am 6/32-151, A’raf  7/169, Enfal 8/22, Yunus 10/16-100, Hud 11/51, Yusuf 12/109-111, Rad 13/4-19, İbrahim 14/52, Nahl 16/12-67, Taha 20/53-128, Enbiya 21/10-67, Hac 22/46, Mü’minün 23/80, Nur 24/58-59-61, Furkan 25/44, Şuara 26/28, Kasas 28/60, Ankebut 29/35-43-63, Sad 38/29-43, Zümer 39/9-18-43, Mü’min 40/54-67, Hadid 57/17, Talak 65/10, Mülk 67/10, Fecr 89/5) İslam dini akla büyük önem verdiği içindir ki, onun korunması üzerinde de önemle durmaktadır. Aklın çıktığın kaynağı kabul edilen beyni uyuşturucu her türlü şeyi İslam dini yasaklamıştır. (Maide 5/90)
İslam dini vicdan özgürlüğünü İslam’ın en temel haklarından birisi olarak kabul etmiştir. Bu nedenle dinin zorla kabul ettirilmesi yerine, istekle benimsenmesi ilkesi geçerli sayılmıştır. Zorla inanç kabul edilmez, zaten zorla inanmakta olanaksızdır.  (Bakara 2/256, Yunus 10/99) Peygamberimiz s.a.v. İslam dinini baskıyla, zorla, kılıçla değil; Kuran’ın yöntemiyle insanları davet ederek özünde sevdirerek, çağırarak yaymıştır. İslam dini başka dinden olanların inançlarına saygı gösterilmesini, onlara ve tanrılarına kötü ve uygunsuz davranışlarda bulunulmasını tüm Müslümanlara yasaklamıştır. (En’am 6/100)
İnsan toplumlarının yaşayıp devam edebilmesi için üremenin sürdürülmesi, Allah’ın koyduğu kesin kurallardandır. Neslin korunması amacıyla İslam dini, nikâh (Evlilik sözleşmesi), evlenme, eş olarak yuva kurma konuları yasallaştırmıştır. Nikâh, kişi özgürlüğünü kısıtladığından dolayı yasak olması gerekirken, insan toplumunun devamı için zorunlu olarak yasal kabul edilmiştir. Çünkü evlilik bağı (Nikâh) ile kişiler özgürlüklerini kısıtlamaktadırlar. Ancak, bunun yanı sıra insan soyunun devamını sağlamaktadır. İslam dini aileyi kutsal bir kuruluş olarak kabul etmiş, ona en yüksek değeri vermiştir. Çünkü aile, toplumun temel yapısı ve doğal bir gruptur; topluluktur. İslam dininde namus ve onur olarak ırz (Cinsel yönü ve işlevi) kabul edilmiş, onun doğal bir biçimde eşlerin ilişkileri ile yürütülmesi insan topluluklarında olduğu gibi temel alınmıştır.  (Bakara 2/129-221-230-232-235-237, Nisa 4/3-6-19-22-25-34-35-127-128-129, Maide 5/5, Nur 24/3-32-33-60, Kasas 28/27, Ahzab 33/30-37-49-50-52-53, Mümtehine 60/10)  Neslin korunması için zinayı, flörtü yasaklamıştır. (Nisa 4/15-25, İsra 17/32, Nur 24/2-3-4-5-6-8-9-10, Furkan 25/68-69, Ahzab 33/30, Talak 65/1
İslam dinindeki hükümler, yükümlülükler insanların yararına faydalanılması için konulmuştur. İnsanların zararına olan şeyler, bozgunculuk doğuran şeyler tümüyle yasaklanmıştır. (haramdır) İslam’da yarara yönelmek, zarardan kaçınmak genel bir kuraldır. İslam dini insanların maddi ve manevi gereksinimlerini karşılamayı temel alır. İbadetlerde amaç, nimetleri veren Allah’a şükretmektir. İbadetler bilinçsizce bir taklit ve alışkı değildir. Kuran’ın tüm ayetleri insanların yararınadır.; onların yararlarını gözetmiştir.
İslam dininde tüm hüküm ve buyruklar, adalet üzerine konulmuş, adalet temeline dayanmıştır. Bunların tümünde amaç adaleti sağlamak, haksızlıkların önüne geçmek, adalet düşüncesi hâkimdir. Allah adaleti buyurur, haksızlık ve zulmü yasaklar, kul hakkına Allah hakkı derecesinde uyulması emredilir.   (Bakara 2/282,Ali İmran 3/8-18-21, Nisa 4/3-58-127-129-148, Maide 5/8-42, En’am 6/152, A’raf 7/29-159, Yusuf 12/54,  Nahl 16/9-76-90, Taha 20/2, Enbiya 21/47, Şuara 26/15, Ahzab 33/5, Şura 42/40, Zariyat 51/59, Hadid 57/25, Mümtehine 60/8)
İslam dini tüm hüküm ve emirlerinde sürekli kolaylık güder. Güçlük istemez Yüce Rabbimizin  Kuran’ı Kerim’de zorluğu giderici ve sıkıntıyı kaldırıcı hedefini anlatan birçok ayetleri vardır. (Bakara 2/185, Maide 5/6, Hac 22/78, Fetih 48/17)
İslam dini hükümleri insanları ağır yükümlülük altına sokmamayı, onların serbest olmalarına daha çok fırsat veren bir ana ilke çerçevesinde indirmiştir. Yasaklar çok azdır; farzlar çok değildir. İslam dinini yasaklar sistemi haline getirmeye çalışanlara, bu tutumlarının Allah adına hüküm koymak olduğu ve bunun şirke yol açacağı Kuran’ı Kerim’de sık sık uyarı yapılmaktadır. ((A’raf 7/32)Yüce Rabbimiz insanın hizmeti için yarattığı şeylerin kullanılışını kısıtlamamış, onların insanın keyfince aşırı olmamak kaydıyla kullanılmasına olanak tanımıştır. ( Bakara 2/29, A’raf 7/31). Rabbimiz bildirilmesi gereken haram şeyleri bildirmiş; onların dışında çok soru sormak, yeni yeni sorular ortaya atarak Allah’tan açıklama istemek, Allah tarafından iyi görülmemiştir. Çünkü Allah’ın yapacağı her açıklama insan için yapması veya uyması gereken bir emir olacağından yüce Rabbimiz insanları ağır yük altına düşürmemiş, Allah insanlara az emir vermiştir.(Maide 5/101)
Sonuç olarak diyebiliriz ki, İslam dini o kadar kolay ve sade idi ki, çölden Bedevi (Görgüsüz çoban Arap) gelir, Peygamberimizin önünde oturur, sohbet eder, dinin öğrenir giderdi. İslam dini gerçekten bu kadar kolaydır. İslam Dininin kaynakları Kur’an-ı Kerim, Kainat, insan aklı ve bilimsel gerçeklerden oluşur. İslam dinine göre “bilgi”, “imandan” önce gelir. Çünkü kişinin bilmediği şeyin arkasına düşmesi ve inanması reddedilir. (İsra 17/36) Kişi bilgi sahibi olduktan  sonra inanıp inanmamakla serbest bırakılır. Yoksa kişinin cahil bırakılarak körü körüne inanması İslam’da iyi ve yeterli görülmez. İslam’da bilgi olmadan ve aklını kullanmadan hiçbir şeye niyet edilmez ve adım atılmaz. İslam dininin yasallaşması, insanlar tarafından uygulanabilir hale gelmesini temellendiren  Hz. Muhammed s.a.v. kanalıyla Allah’a uzanan kanıtlar (Deliller) veya kaynaklardır. Çünkü, İslam dinini indiren, bildiren Allah ve Elçisidir.İşte Allah’a gitmek isteyenlerin yollarını hükümleri karıştırarak engellemeye  kim  yeltenebilir? Buna ancak bilgisizlerle, inançsızlardan başkası yeltenebilir mi ? İslam dininin ne kadar mükemmel bir yapıya sahip olduğuna dair daha bir çok delilleri sayabiliriz. Bu delilleri yazmakla denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa yaz yaz  bitmez. ( Kehf 18/109) Kısacası İslam dinini Rabbimiz tüm insanlara Şeytan’ın türlü entrikalarına bulaşmamamız  ve nefsimizin de Şeytanla işbirliği yapmamamız için dünyada ve ahirette gerçek mutluluğa kavuşmamız amacıyla Rabbimiz bize İslam dinini hediye etmiştir.

Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş

KAYNAKLAR:
Mustafa Kemal Bektaş - Kur’an-ı Kerimin Kendisi Laiktir. Allah Katında Kötü Bir Hastalık Dinde İstismar

Mustafa Kemal Bektaş – Akıl ve Zeka Üzerine

17 AĞUSTOS DEPREMİ, H.A.A.R.P ve SUNİ DEPREMLER ÜZERİNE!

17 AĞUSTOS DEPREMİ, H.A.A.R.P ve SUNİ DEPREMLER ÜZERİNE!

17 Ağustos 1999'da saat 03.02'de Merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde meydana gelen ve yaklaşık 45 saniye süren 7.4 büyüklüğündeki depremin üzerinden 18 yıl geçti. Yaraları hala silinmedi. Bu depremde ölenlerimize KAPSAM HABER olarak Allah’tan c.c. rahmet d geride kalanlarına metanet ve baş sağlığı diliyoruz
Kocaeli, Gölcük, Düzce, Sakarya, İstanbul ve Yalova'da büyük can ve mal kaybı ile yıkıma neden olan depremde resmi verilere göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybederken on binlerce kişi yaralandı. Marmara Depremi'nden en çok etkilenen Kocaeli'nde 9 bin 477 kişi yaşamını yitirdi, 9 bin 881 kişi yaralandı. Depremde, 35 bin 180 konut, 5 bin 770 iş yeri yıkıldı ya da ağır hasar gördü. 40 bin 757 konut, 6 bin 57 iş yeri orta, 45 bin 86 konut ve 6 bin 128 iş yeri de hafif hasarlı olarak kayıtlara geçti.
17 Ağustos 1999'da olan depremin ardından çok şey konuşuldu. Kimilerine göre bu deprem sun’i olarak yapıldı. Amerika’nın Alaska’da bulunan H.A.A.R.P. tesislerinden İYONESFER’e enerji yükleyerek, İYONESFER’de yoğunlaştırılıp deprem plaklarına yüklü bir enerji vererek bu depremi oluşturuldu diye dilden dile dolanmakta!

PEKİ BU İŞİN ASLI NEDİR! SUN’İ DEPREM YAPILABİLİR Mİ!
Sistem İYONESFER’de 100 km irtifaya sinyal gönderip bunların İYONESFER’den yere sekmesini sağlıyor. Seken sinyal Aşırı Düşük Frekans (ELF) bandında yayılan 1 Hertzlik bir sinyal olacak. 1 Hertzlik süper zayıf bir sinyalle internetten film indiremezsiniz, ama Amerika’nın deniz altında pusuya yatan nükleer motorlu nükleer füze denizaltılarına kimsenin duyamayacağı emirler verebilirsiniz. Ama atmosferden seken sadece 1 Hertzlik radyo dalgalarıyla Dünya’da depreme yol açamazsınız!
Her şeyden önce bu sinyalin şiddetinin toprağın doğal manyetik alanından 10 milyon kat zayıf. Mesela CERN parçacık hızlandırıcısındaki süper mıknatıslar birkaç metre mesafeden boynunuzdaki kolyeyi kopartacak kadar şiddetli bir manyetik alan oluşturduğu halde, bu mıknatısların yarattığı manyetik alanlarla bile depreme yol açamazsınız!
Deprem yapmak için elektromanyetik sinyallerle üretebileceğimizden daha büyük bir enerji gerek. Isı ve elektrik enerjisinden daha güçlü bir şey; yani nükleer enerji ve nükleer bombalar.gerek!

H.A.A.R.P. NEDİR İNCELEYELİM!
H.A.A.R.P.  (High Frequency Active Auroral Research Program); Amerikan Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Alaska Üniversitesi ve Defansif İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) tarafından finanse edilmiş, Alaska’da bulunan ve radyo dalgalarıyla çalışan bir araştırma tesisinin adıdır. Birkaç futbol sahası büyüklüğündeki beton pisti kaplayan çok sayıda antenden oluşan bu tesis, ilk bakışta, 80 yıllarda Türkiye’deki evlerin balkonunda televizyon yayınlarını almak için kullanılan karasal antenlerden oluşan metalik bir ormanı andırıyor. Sivillere de açık olan bu tesiste Alaska, Stanford, Penn State, Dartmouth, Cornell, Maryland, Massachusetts, Polytechnic, Tulsa, Clemson üniversiteleri ile Boston College ve MIT mühendisleri HAARP tesisinde araştırma yapıyor..28 dönüm arazi işgal eden ve her biri 22 metre boyunda 180 yüksek frekanslı anten barındıran, özünde radyo sinyalleriyle araştırma yapan bir gözlemevidir..Tesisin maksimum sinyal gücü 3600 kilowatt olup, çok kuvvetli frekanslardan yayın yapan  ticari bir radyo istasyonundan 75 kat güçlü yayın yapmaktadır.

H.A.A.R.P TESİSİNİN GÖREVİ İYONOSFER TABAKASINI İNCELEMEKTİR
Bu tesiste güneş ışınları ve güreş rüzgarının etkilediği İYONOSFER tabakasını inceliyor. Ancak, yerden 60 km ile 1000 km yüksekte yer alan İYONOSFER  tabakasını etkileyen güneş ışınlarının yanında, HAARP’ın 75 radyo istasyonu gücündeki vericisi devede kulak kalır. İYONOSFER’i incelemek önemli, çünkü yerdeki bir antenden gönderdiğimiz sinyalle ufuk ötesindeki bir kasabaya TV yayını yapabilmemizi Dünya’nın İYONOSFER tabakasına borçluyuz. İYONOSFER’radyo sinyallerini ayna gibi yeryüzüne geri yansıtıyor. Dünyamız yuvarlak bir gökcismi ve 15 km uzaktaki herkes size göre çukurda kalıyor. İYONOSFER olmasaydı ufuk ötesi iletişim kurmak için balonlar ve uydular kullanmamız Karasal antenlerle iletişim mümkün olmayacaktı.

SİZLERE İKİ OLAYI TAŞIYACAĞIM OLAYI ANLAMANIZA YARDIMCI OLACAĞIM!
İlki A.B.D'nin Kaliforniya eyaletinin güneyinde, 4 Aralık'ta ormanlık alanda çıkan ve şiddetli rüzgârın etkisiyle hızla yayılan yangın, 105 kilometrekare alanın kül olmasına yol açan bu afetin, eyalet tarihinde kaydedilen en büyük orman yangındır.
Yangın öncesinde California eyaletinde 5 yılı aşkın süredir devam eden kuraklık nedeniyle 100 milyondan fazla ağaç yok oldu.
Diğeri de 20. yüzyılın en büyük nükleer kazası olarak da bilinen ÇERNOBİL faciasının üzerinden yıllar geçmiş ama bu felaketin izleri hala silinememiştir. Kazadan sonra aşırı radyasyona maruz kalan binlerce insan hayatını kaybetmiş, etrafa ölüm saçan parçacıklar yüzünden sakat bebekler dünyaya gelmiş, bir tek SSCB değil, radyoaktif bulutlardan neredeyse tüm ülkeler nasibini almıştır. 1970 yılında ÇERNOBİL Nükleer Santrali çalışanları için kurulmuş Pripyat, kısa sürede hayalet şehre dönüşmüştür. 
Şimdi sizlere bu iki olayı neden anlattım izah edeyim. Bu sistemi çalıştırmak için çok yüklü bir enerji girişine ihtiyaç gerek. Nitekim ÇERNOBİL’in 50 km. yakınında RUSYA’nın H.A.R.P. sistemleri vardı. Amerika bu tesisleri uzun süre dinlemiş bu tesislere AĞAÇKAKAN tesisleri demişlerdir. Ve akabinde ÇERNOBİL faciası yaşandı. Kimse üzerine gitmedi! Nedenlerini kimse araştırmadı. Üzeri kapatıldı!
Neden kapatıldı sizce!
Hemen her gelişmiş ülkenin kendi HAARP tesisi var. Bunlar arasında Rusya’da Sura, Norveç’te EISCAT, Porto Riko’da Arecibo radyo teleskopu (Evet, uzayda karanlık madde arayan radyo teleskoplar da birer HAARP) ve Fairbanks’te UCLA’nın işlettiği HIPAS’ı sayabiliriz. Yani “tencere dibin kara senin ki benden kara!” Zaten kendileri de RUSYA’yı kontrol ediyor! Bu sistemi çalıştırmak için çok yüksek enerjiye ihtiyaç vardı! ÇERNOBİL’de bu nedenle  bir problem yaşandı!  Üzeri de kapatıldı.

ŞİMDİ BU İYONESFER NEDİR ONU İNCELEYELİM
İYONOSFER, elektromanyetik dalgaların geçmesi ve iletilmesi için ihtiyaç duyulan iyonları içeren ve aynı zamanda da elektronların serbest bir şekilde dolaştığı atmosferin katmanıdır. Atmosferin katmanları arasında bulunan İYONOSFER, 70 ila 500 km lik diliminde bulunuyor. İYONOSFER,  GÜNEŞ’in morötesi ışınları ile DÜNYA’nın manyetik alanını kısmen aşan GÜNEŞ rüzgârının taşıdığı yüklü parçacıkların DÜNYA atmosferini etkilemesiyle oluşuyor.
Hatta GÜNEŞ rüzgârının yeryüzüne olduğu gibi ulaşıp bize zarar vermemesini ozon tabakasından önce, gezegenimizin manyetik alanına ve İYONOSFER’E borçluyuz. 10 binlerce km irtifadaki manyetik alana ve 20-30 km yükseklikteki ozon tabakasına ek olarak tam 940 km kalınlığında bir radyasyon kalkanımız da var! Öyle ki 80 ila 160 km yüksekteki alt İYONESFER’de gece olunca GÜNEŞ’in zararlı radyasyonu hızla azalıyor. Ancak 320 km irtifada radyasyonun azalması bütün gece sürüyor
Radyo dalgalarının bu katman içerisinde yansıtılması  önemli bir konudur. İYONOSFER katmanı içerisinde bulunan gazlar, iyon halinde bulunur. Bu sayede de radyo dalgaları iyi bir şekilde iletilir. 

ŞİMDİ GELELİM BU SİSTEMLE DÜNYA’YA MEYDAN OKUNABİLİR Mİ?
2006 yılında HAVZA’da RADYO GERÇEK FM’i çalıştırırken ÇAKIRALAN’da radyomuzun vericisi vardı. Arıza oluştu. Bende elektronikçi TUNCAY diye bir arkadaşımı da aldım oraya gittik. Aktarma çanak anten uçuruma uçmuştu. Kendimce çanak anten olmazsa bu iş olmaz diye düşünürken kulübenin kapısı saç olduğundan LNB yi saç kapıdan yansıtarak yayınımı vermeye başladı. Ancak vericide bir bölüm vardı ki orada 18 bin kilovat enerji bulunmaktaydı. Giriş 220 volt olan verici cihazında o kadar enerjiyi depolamaktaydı! O ara arkadaşım LNB yi göğe tutarak “ben istersem bu şehre milyonlarca kilovat enerjiyi yığarım” dedi.! Şaşırmıştım. Araştırdım olmasının da mümkün olduğunu bu sayede öğrendim. Kumanda cihazları da bu enerji transferine bir örnektir. Nikolay TESLA denen Sırp bilim adamı 1900 lu nyılların başında çok dehaca buluşlar bulduğunu araştırmalarımda öğrendim.

BU SİSTEMLE NELER YAPILABİLİR!
İnsanda ağladığında, üzüldüğünde, sevindiğinde, kuşku duyduğunda, v.s hallerde beyinden farklı elektrik dalgaları yayınlanır. E:E:G ve E.M.G cihazları bu elektriksel dalgaların kağıda dökülmüş halidir. Eğer isterseler bu sistemde askeri amaç olarak bu dalgaları düşük bantlardan yayınlarsalar isterse bir ülkeyi çıldırtabilirler! İkliminizi değiştirebilirler. Kasırgalar yaratabilirler. Sizin elektronik haberleşmenizi kilitleyebilirler. Daha nice askeri silah olarak kullanımı için çalışmalar yapabilirler. Tankla, topla, silahla size ele geçiremezseler de bu sistemle ordunuzu durdurabilirler. Halkınızı size asi yapabilirler.İklimlerinizi dahi değiştirebilirler.Yaz ayığının ortasında kar yağdırabilirler!
İnterneti gözetlemekten hava, kara ve deniz kuvvetlerinin iletişim kurmasına ve kıtalararası balistik füzelerin Amerika’dan kalkıp Rusya’yı vurmasına kadar her alanda sinyal kalitesi önemli. Zayıf bir sinyal iletişimi kesebilir, füzelerin yoldan çıkması ve hedefi ıskalamasına yol açabilirler.
Kısacası bu nasıl bir süper silahsa gizli olmadığı gibi bir sürü ülkede benzeri var (yani Amerika’nın silah üstünlüğü yok) ve bu tesisleri Google Haritalarda yazıp bulabiliyorsunuz.
Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş


https://www.kapsamhaber.com/kapsam/17-agustos-depremi-ve-suni-depremler-h50399.html
https://www.kapsamhaber.com/kapsam/haarp-nedir-h50400.html

13 Ağustos 2018 Pazartesi

İSLAM DİNİNİN ÖZÜ VE TEMELİ, HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -1

İSLAM DİNİNİN ÖZÜ VE TEMELİ, HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -1

İslamın özü ve temel hedefi insanı olgunlaştırmaktır.
İslam dininin çok genel iki amacı vardır. Birincisi , “insanın özgür olması” ikincisi “fesat ve nizanın ortadan kaldırılmasıdır.”
İslam’ın “Allah’ın birliği”, “dinin birliği” ve “insanın birliği” ilkesi  üç birlik ilkesiyle evrenselliği sergilediği söylenir. (Ebu’l-Fazl İzzeti, İslam’ın Yayılış Tarihine Giriş, Çev.:Cahit Kaytar,İstanbul,1984,s.216)  Kuran’a dayandığımız da İslam’ın evrenselliği,”Allah’ın birliği” ve “insanın yüceliği” ilkesine dayanır. Çünkü Kuran’da, Allah’tan sonra en yüce varlık insandır. Hatta inanmasa bile. Çünkü bir an, bir zaman gelir, inanır. Bu şansı yüce Allah’ın huzurunda her zaman vardır.
İslam sözcüğü Kuran’da sekiz yerde geçmektedir. Terim olarak kullanımında ise İslam kulun Allah’a teslimi olup içtenlik (İhlas) ve açık benimseyiş ön koşulunu taşımaktadır. Kur’an Allah’a içtenlikle teslimiyeti birçok ayetinde belirtir.(Zümer 39/2, Ali İmran 3/19-3/83-3/85,  Maide 4/3)
İslam sözcüğü üç anlamda kullanılmıştır: Din, devlet, kültür (Philip K Hitti, İslam and West, New Jersey, 1962, s.3) Din olarak İslam, Arapların kendilerinin ve başka uluslardan aldıkları geleneklerinin yer aldığı Kuran’ın bildirdiği biçimiyle Hz. Muhammed s.a.v. tarafından kurulan inanç ve ibadetler sistemidir. Günümüzde din olarak İslam Hz. Adem ile başlayıp Hz. İbrahim a.s., Hz. Musa a.s., Hz. İsa a.s. gibi bir çok Peygamberle sürdürülen ve Hz. Muhammed s.a.v ile son kez somut biçimde temel ilkeleri sunulan , Kur’an ve sünnetin üzerine kurulan bir çok dini bilginin tevil yorumlarını, Müslüman devletlerin uygulamalarını dinsel düşünce akımlarının (Mezheplerin) ilkelerini de kapsayan ve bir altın çağ özlemi içerisinde bulunanlarla orta yol izleyen Müslüman kitleleri içine alabilmektedir.
Din, Arapçada “Örf ve adet” anlamında bir sözcüktür. “İnançsal ve ameli boyun eğme (İtaat), izlenen yol, alışkı, belirti” anlamlarını da içermektedir. Doğal olarak din deyince her insan kendi dinini aklına getirir. Yüce Rabbimizde biz insanlara din olarak İslam dinini seçmiş ve tüm insanların içtenlikle kayıtsız ve şartsız teslimiyeti sunmuştur. ( Ali İmran 3/19-3/83-3/85,  Maide 4/3)
Kuran’da din sözcüğü “Karşılık-Ceza” anlamında Kuran’ın bir çok yerinde geçer (Fatiha 1/3,Hicr 15/35,Nur 24/25, Şu’ara 26/82, Saffat 37/20, Sad 38/78, Kaf 50/6, Za’riyat 51/12, Vakı’a 56/56, Me’aric 70/26, Müdessir 74/46, İnfitar 82/15-17-18, Mutaffifhin 83/11), Adı da İslam olan din Hz. Adem’den beri bir çok Allah elçileriyle aşama aşama sürerek Hz. Muhammed’e kadar gelmektedir. (Bakara 2/132, Nisa 4/125, En’am 6/161, Yunus 10/105, Şura 42/13)
İslam dininin çok genel iki amacı vardır. Birincisi , “insanın özgür olması” (En’am 6/71-136-138-139, İbrahim 14/30, Ankebut 29/25, A’raf 7/191-192-195-197, İbrahim 14/30, İsra 17/56, Meryem 19/81, Hacc 22/12-13-73, Furkan 25/3, Ankebut 29/25, Sebe 34/21 Fatır 35/13-14-40) , ikincisi “fesat ve nizanın kaldırılmasıdır.” (Maide 5/32-33, Tevbe 9/107-108)
Rabbimizin tüm insanlara bahşettiği İslam dini  ;
İslam dininde ruhbanlık kurumu yoktur. Rabbimiz “Ruhbanlık” olmaması için hiçbir insanın dini bir kişiliğe bürünerek diğer insanları etkilemesini kaldırmayı amaçlamış ve dini tamamlamıştır. (Maide 5/3
İslam dini Ölümden önceki yaşamış olduğumuz dünya hayatına yön vermek içindir. (Rum 30/43. Rabbimizin kendisinin tüm noksanlıklardan münezzeh ve tek olduğunu tanıtmak ve kendisine teslim olmamızı sağlamaktır. (Beyyine 93/5)
Dinin yalnız Rabbimiz için benimsenip dosdoğru olarak bilinçli bir şekilde bağlanılıp uygulanması ve hem dünyada ve hem de ahiret mutluluğuna kavuşulmasını sağlar. (Nisa 4/186, A’raf 7/29, Nahl 16/52, Ankebut 29/65, Lokman 31/32, Zümer 2/3-11-14, Mü’min 40/14-65, Nur 55)
Dini yüceltmek niyetiyle de olsa eklenen uydurmalar, inanmayanları inandırmak yerine inananları da karıştırıp şaşırtabilir, yanıltabilir ve bu nedenle bize verilen akıl vb. olanaklarımızı iyi kullanmamızı öğretir. Al-i İmran 3/24, Hucurat 49/16)
Rabbimiz İslam dinini gerçek olarak ve gerçeklerle bağdaşacak biçimde göndermiştir.  (Tevbe 9/33, Fetih 48/28, Saff 61/9)
Dinden dönenlerin Rabbimizin kendisine inananların sayısında azalacağını ummasınlar ve İslam dinine girenlerinde Rabbimize bir iyilik yapıyormuşçasına büyüklenmesinler düşüncesine sahip kılmıştır. (Maide 5/54, Nasr 110/2)
Gerçekleri, İslam dinini benimseyip, onlarla geçici çıkar ve çeşitli nedenlerle mücadele edenlerin bulunduğu toplumda yaşadığımızı veya yaşamak zorunda olduğumuzu belirtir  (Nisa 4/46) Bununla tek tip düşünce olamayacağı vurgulanarak, gerçeğe yönelenin, onu arayan değişik görüş ve düşüncelerin hatta bunlar arasında bile bile gerçeklerle mücadeleye kalkanların bulunabileceği de anımsatılmaktadır.
Barış içinde yaşamak isteyenlerin başka dinde de olsalar bile onlara saldırmayı ve savaşmayı yasaklamış (Mümtehine 60/8-9) , fitne ve fesadın ortadan kalkması için insanlar arasındaki barışın sağlanması için savaşılmasını buyrulmaktadır.(Bakara 2/193-217, Enfal 8/39). Barışı değil sürekli karışıklık çıkarıp savaşı tahrik edenler ve antlaşmaları bozanlar ile savaşılmasını emretmektedir.(Tevbe 9/12) Öyle ki toplum düzenini sarsıcı karışıklık çıkaranları, propaganda yaparak huzuru bozan ve kamu hizmetlerine katkıda bulunmayan başka dinden olanları o toplum düzenine uyuncaya kadar onlarla savaşmak gerektiğini de emredilir (Tevbe 9/29)
Rabbimizin dinin zorla benimsetilemeyeceğini çünkü dinin özünün inanca dayalı olduğunu emreder. (Bakara 2/256, Kafirun 109/6) Zaten kişinin inancını Rabbimizden başka kimsede bilemez
Dinsel yakınlaşma yani bir anlamda  anlaşarak yaşamak için barış-dostluk gündeme gelince savaştan vazgeçilmesi emredilir. (Enfal 8/72)
Toplumun varlığını sürdürebilmesi için, savaş anında bile bir araştırıcı ve bilginler gurubunun gerçekleri araştırma konusundaki çalışmalarını ara vermeden sürdürmesi ve hiçbir şeyin bilimsel çalışmaları engellememesi açıkça vurgulanmaktadır. (Tevbe 9/122)
İnsanları kaynaştırıcı toplumsal örgütlenmeyi destekleyerek “Din kardeşliği” kavramını getirmiş ve bu kuruluşu özendirmiştir. (Tevbe 9/11, Ahzab 33/5, Hucurat 49/10)
Din istismarcıları yerilmekte, toplumun dine değer vermesini göz önünde tutarak dini dünyadaki kişisel çıkarlarına alet eden, sonuçta dini “Oyun, eğlence ya da araç edinenlerin sonlarının” kötü olacağı açıkça vurgulanmaktadır. (Maide 5/57, En’am 6/70, A’raf 7/51)
İslam dininde aşırılık yasaklanır ve orta yol öğütlenmiştir. Aşırı olanların kendileri saptığı gibi, başkalarını da saptıracağı açıkça vurgulanmıştır. (Nisa 4/171, Maide 5/77)
“İslam dinini en iyi ben uyguluyorum, en iyi Müslüman benim” diye ortaya çıkmak, sonucu itibariyle dinde din adına bölücülük yapmanın İslam diniyle ilişkisinin bulunmadığı açıkça belirtilmektedir. (En’am 6/159, Rum 30/32)
Dini zorlaştıran, dar görüşlü, dini kendisi gibi anlamayanları din dışı, kendisi ise Allah’ın dinini savunan mücahit gibi görerek farkına varmadan dinsel bencilliğe  ve kibirlenmeye düşenlerdir  (Şura 42/21). Oysa İslam dini kolayca  anlaşılır niteliktedir. Daha sonraları din aracıları (Din anlatıcıları, din adamları) ve ibadet yerlerindeki (Camiler, mescitler) hizmet yapanlar, dini karmaşıklaştırmış ve anlaşılmayacak “Tabu” yasaklar bütünü olarak bir kuruluş haline getirmişlerdir.
İslam dininde güçlük, zorluk yoktur; kolayca uygulanabilecek nitelikte ve sadeliktedir. (Bakara 2/185, Hac 22/78)
İslam dini insanları gericiliğe, perişanlığa ve düşkünlüğe götürmez. Ancak dine dayandığını iddia edenler, böyle bir duruma düşmüşlerse, burada sorumluluk dinin değil, kendilerinin bilimden uzak kalışları ve dar görüşleri savunmaları nedeniyle İslam dinini yanlış anlayan  kişiler, hem dünyada hem de ahirette Allah’a karşı sorumludurlar (En’am 6/137, Enfal 8/49)


Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş

KAYNAKLAR:
Mustafa Kemal Bektaş - Kur’an-ı Kerimin Kendisi Laiktir. Allah Katında Kötü Bir Hastalık Dinde İstismar

Mustafa Kemal Bektaş – Akıl ve Zeka Üzerine
http://www.samsunhaber.com.tr/islamin-ozu-ve-temel-hedefi-insani-olgunlastirmaktir-1-makale,190.html

OBEZİTELİK – KABIZLIK – ZAYIFLIK RAHATSIZLIKLARI VE BAKTERİYEL İLİŞKİSİ

OBEZİTELİK – KABIZLIK  – ZAYIFLIK RAHATSIZLIKLARI VE BAKTERİYEL İLİŞKİSİ

Bu gün sizlere çok farklı bir yazı yazmak istiyorum. Toplumumuzu en yakından ilgilendiren OBEZLİK Problemi ile ilgili. Biraz kibarcasını yazayım ŞİŞMANLIK. Bu sorun bende de var. Diğer taraftan Zayıflık ve Kabızlık problemi de toplumumuzun en başta gelen sorunlarından. Bakalım kısa bir köşe sütunuma ya da habere nasıl taşıyacağım bilmiyorum. Muhtemelen bu yazımı iki bölüm halinde yazacağım. İlk bölümde OBEZLİK ve KABIZLIK diğer bölümde de PREBİYOTİK ve PROBİYOTİK bakteri ilişkisini yazacağım. Konu çok çok önemli. Ben ana hatlarıyla derinlemesine yazacağım. Sizlere yön vereceğim. Sizde mutlaka bir Gastroenterelog uzmanından, Dahiliye uzmanından ve Diyetisyenden yardım alacaksınız. Bu yazıyı iyi okumanızı tavsiye ederim. Bu yazıyı hazırlamak için uzun uğraş verdim. Mesleğimin de Veteriner Teknisyeni olması nedeniyle konuyu size aktarma da faydası oldu. Zira biz hayvancılıkta da bu problemlerden dolayı verim düşüklüğünü PREBİYOTİK ve PROBİYOTİK ürün takviyeleri ile çözmekteyiz.
2014 yılında yapılan bir araştırmada  Tanzanya’da yaşayan kabilelerde bakteri çeşitliliğin şehirde yaşayan insanlardan fazla olduğu, kadınların bağırsaklarındaki bakterilerin topladıkları lifli bitkileri erkeklerden daha iyi sindirdiği belirlendi. Arada ki tek fark kadınlar ot toplarken, erkekler avlanıyordu.
Yine 2008-2009 yılında Venezüella’da yaşayan 12 avcı-toplayıcı kabile mensubundan incebağırsak bakterileri aldılar ve bunların vücudunda antibiyotik aşığı Amerikalılardan daha çok sayıda bakteri türü olduğunu buldular. Biz onlara ilkel insan derken  onlar doğal hayatta yaşadıkları için hastalıklara bizden daha dirençliydi.
Kısacası bu tesadüfî bulgular insanların tükettiği sağlıksız gıdaların bağırsak bakterilerini etkilediği ve onların bakterilerin yanında insanlarında OBEZ olmasına, yol açtığı tespit edildi. Ve Bu aşamanın sonunda da PREBİYOTİK ve PROBİYOTİKLER keşfedildi.
Bu çalışmaların sonucunda da vücudunuzda ne kadar fazla bakteri türü varsa yeni hastalıklara direnme gücünüz de (adaptasyon, uyarlanma) o kadar artıyor. Bu bakterilerin hem bağışıklık hem de sinir sistemini etkilediği tespit edilmiş oldu. Bu nedenle sağlıklı beslenenlerin sinirleri güçleniyor ve hastalıklara karşı daha dirençli oluyorlar.
2007 yılında İnsan Genom Projesinin (Human Genome Project, HGP) bir devamı olarak İnsan Mikrobiyom Projesi (Human Microbiome Project, HMP) başlatıldı. 5 yıl içinde hem insan vücudunda yaşayan bütün mikropların haritasını çıkardılar hem de mikroplarla insan sağlığı arasındaki karmaşık ilişkiyi ortaya koydular. Vücudumuzda ki mikropların belirli şartlar altında bizi depresyona soktuğunu ve OBEZ yaptığı ortaya çıktı. Sağlıklı düzenli beslenme, diyetle ve sporla kilo vermenin bizi depresyondan çıkaracağı da böylelikle ortaya çıktı.
Saprofit dediğimiz zararsız bakteriler vücudumuzda olduğu kadar her tarafta havada, suda, toprakta her tarafta mevcuttur. Vücudun terazisi bozulduğu an zararlı hale geçerler. Ya demem o ki bağışıklık açısından mikroplarla, bakterilerle sürekli temaz halinde olmak zorundayız. Hastalık yapan mikropların sayısı insan vücudunu yaşatan mikropların sayısından çok daha az. İnsanların hayatta kalabilmesi için sindirim sistemindeki bakterilere ihtiyacı var ve onlara saksıda yetiştirdiğimiz çiçekler gibi özenle bakmalıyız. Diyetle kilo vermek için buna dikkat etmemiz gerekiyor. Bu nedenle uzmanlardan yardım almadan DİYET yapmak çok tehlikeli..
OBEZ insanlar olduğu gibi vücudun dengesi kaybolunca OBEZ BAKTERİLERDE ortaya çıkmakta.İnsülin direnci, diyabet gibi hastalıklar bir yana (ki bunların büyük kısmı yine sağlıksız beslenmekle ilgili) yemek bağımlısı, aslında şeker bağımlısı insanlar diyetle kilo vermekte zorlanıyor. Araştırmalar insanların olduğu gibi bakterilerin de boğazına hakim olamadığını gösteriyor.
İnsan vücudu tek başına yediklerini sindiremez. Bunun için bağırsaktaki bakterilerin çalışması lazım. Nitekim ishal olmak ne demek? Bağırsaktaki bakterilerin hastalanıp ölmesi ve yediklerimizin sindirilmeden vücuttan atılması, vücudun bağırsak ortamında ki bakteri ortamının değişmesi demektir. Aynı şekilde KABIZLIK da bakteri ve sağlıklı beslenme ile ilişki. Öyleyse sağlıklı beslenme ve DİYET ile bakterilerimizin de gönlünü hoş tutmak gerekiyor. KABIZLIK ile ilgili diğer bölümde bilgi vereceğim.
Uzmanlar laboratuar deneylerinde OBEZ insanların bağırsaklarından aldıkları OBEZ mikropları, bakterileri farelerin bağırsaklarına yerleştirdiler ve fareler de çok yiyip şişmanlamaya başladı. Ancak, zayıf insanların bağırsaklarından alınan bakterileri transfer edince hızla kilo verdiler.
Anneler bebeklerini emzirdikleri zaman hem bağışıklık sistemini güçlendiren antikorlar veriyorlar hem de bebekteki bakterileri emziriyorlar; çünkü annenin bakterileri bebeğe ve bebeğin bağırsaklarına geçiyor. Dolayısıyla annelerin bebeği kendi sütüyle emzirmesi daha sağlıklı olmaktadır.
Son zamanlarda Sağlık Bakanlığı çok güzel bir şey yaptı: Hiç değilse yeni kuşakların bağışıklık sistemi güçlensin, antibiyotik bağımlısı olmasın diye tüm antibiyotikleri reçeteye bağladı. İyi de yaptılar. Yapılmasının nedeni de Antibiyotikler bağırsaklarda ki bu bakteri ortamını bozmaktadır. Bakterilerin ölümüne neden olmaktadır. Özetle sağlıklı beslenmek için yapay vitamini azaltın, dengeli beslenin, bakterilerinizi iyi besleyin ve elbette antibiyotiklerden uzak durun.
Son zamanlarda size ve evinize gelen, ulaşan satıcılar size “su arıtma cihazı” satmak isteyebilirler. Bunun için de pet şişe suyunu bile arıtıp “Bakın içinden ne kadar pis tortu çıktı” derler. Oysa “arı, saf su” vücudun hiçbir işine yaramaz. Şimdi bunun konumuzla ne ilişkisi var diyebilirsiniz! Tersine, dengeli beslenme ve mikrop dengesi için arı sudan uzak durmalıyız. Avrupa Birliği, içme suyu için 15 (FS) sertlik derecesini, Dünya Sağlık Örgütü ise 10 (FS) sertlik derecesini tavsiye etmektedir. En ideal içme suyu pH değeri ise 7,5 ve 8,5 arasıdır. uyun pH derecesi de 0'dan 14'e kadar olan değerleri almaktadır. 0 - 7 arası asidik, 7 nötr ve 7 - 14 arası alkali su olarak adlandırılmaktadır. Saf suyun pH derecesi 7'dir. Suyun asidik özellik göstermesi içeriğinde fazladan karbondioksit bulunması, alkali özelliği göstermesi ise fazladan kalsiyum bikarbonat ve alkali tuzları içerdiği anlamına gelmektedir. Ayrıca içeriğinde potasyum, kalsiyum ve magnezyum bulunması suyun asitlik derecesini düşürmektedir. Hafif alkali sular, insan sağlığı açısından daha verimli ve faydalıdır. Az miktarda kalsiyum ve magnezyum içeren sular yumuşak olarak tanımlanır ve içimi oldukça iyidir. Fakat, vücuda yeteri miktarda mineral alınmamasına sebep olur. Saf , arıtılmış sular da tehlike vücudun mineralden yoksun desteklenmesine yol açar.
Yine diğer bir konu Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi bazı antibakteriyel sabunları da yasakladı. Öncelikle antibakteriyel sabunların vücut temizliğinde normal sabundan daha etkili olmadığı ortaya çıktı. Ayrıca bazı antibakteriyel sabunlarda kullanılan kimyasal maddelerin vücuda zararlı olduğu tespit edildi. Dr. Raman ise daha ileri giderek bu sabunlar vücuttaki sağlıklı bakterileri öldürüyor diyor.
Herkesin “genetiği” ve “epigenetiği” ayrı. Bu nedenle herkesin aynı şekilde beslenmesi sağlıklı değil. Gelecekte hem ilaçlar hem beslenme tavsiyeleri kişiye özel olacak. O zamana kadar diyetle kilo vermek istiyorsanız doktor kontrolünde kendinize en uygun formülü seçmeniz gerekiyor.
Her durumda MİKROBİYOM ortamınız, yani vücudunuzdaki bakteriler ikinci BEYNİNİZDİR. “Depresyondan” ve “obeziteden” uzak durmak için midenizle bağırsaklarınıza iyi bakın.
Diğer bölüm PREBİYOTİK ve PROBİYOTİKLER mutlaka kaçırmayın.
Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş

KAYNAKLAR:
Aysun TAŞDEMİR - PROBİYOTİKLER, PREBİYOTİKLER VE SİNBİYOTİKLER
Dr. Can çiftçi – Diyet: Prebiyotik ve Probiyotik  Rehberi Nedir?
Dünya Gıda - Probiyotik ve Prebiyotikler nedir? http://www.dunyagida.com.tr/haber/probiyotik-ve-prebiyotikler-nedir/8364
NOBEL İLAÇ SAN. VE TİC A.Ş.  Probiyotik ve Prebiyotik Arasındaki Fark Nedir? https://www.nblprobiotic.com/saglikli-yasam/probiyotik-ve-prebiyotik-arasindaki-fark-nedir/
 Prof. Dr. Hakan Alagözlü  Prebiyotikler - http://www.probiyotikdernegi.org.tr/hakkinda.php?id=2
Kozan Demircan - NEDEN DİYETLE KİLO VEREMİYORSUNUZ?

Dr Ödül Eğritaş Prebiyotik/Probiyotik

İnsan Mikrobiyom Projesi - http://biyologlar.com/insan-mikrobiyom-projesi








https://www.kapsamhaber.com/m/saglik/obezlik-kabizlik-zayiflik-ve-bakteri-iliskisi-h50362.html

DÜNYAMIZ ORTA ASYA'DA YENİDEN ŞEKİLLENİYOR

DÜNYAMIZ ORTA ASYA'DA YENİDEN ŞEKİLLENİYOR


Her şey İngiltere’nin 23 Haziran 2016'da yapılan referandumda halkın yüzde 52'si AB'den ayrılma yönünde karar vermesi ile ortaya çıktı İngiltere'nin Lizbon Anlaşmasının 50. maddesini işleterek, Avrupa Birliği'nden ayrılma (Brexit) sürecini resmen başlatmış olup 2019 yılı içinde AB'den ayrılması bekleniyor. Britanya'nın (Birleşik Krallık) ilk iki harfi (Br) ile exit (çıkış) kelimesinin birleşmesinden oluşan Brexit, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkması anlamına geliyor.
Bu çıkış süreci aynı zamanda İngiltere’nin parçalanma sürecini de beraberinde getirebilir. Her ne kadar Ülkenin yüzde 52 si istese de İngiltere’nin bünyesinde olan İskoçya ve İrlanda Avrupa Birliğinden çıkmak istemiyor. Batı sermayesinin en güçlü üyelerinin merkezi olan İngiltere, ABD’nin en sıkı müttefiki olup, Kıta Avrupa’sından ayrılması hem bölünmesine hem de Avrupa Birliği’nin dağılmasına neden olabilir.


İNGİLTERE HER AN DAĞILABİLİR

İskoçya başbakanı ülkesinin “geleceğini AB’nin bir parçası olarak gördüğünü” söyledi. Son referandumda yüzde 55 oyla Birleşik Krallıkta kalma yönünde oy kullanan İskoçya bu kez bağımsızlığını ilan edip AB’ye katılmak isteyebilir. İskoçya Başbakanına göre, İskoçya’nın yüzde 72 ile AB’de kalma yönünde oy kullandığını dikkate alırsak ülkenin yeni bir referandumla bağımsızlığını ilan etmesi her an mümkün.
Kuzey İrlanda’ya gelince yüz yıldır İngiltere’den ayrılmak için mücadele ediyor. Şimdilik büyük ölçüde dağılmış ve silahlı faaliyetlerine son vermiş olan IRA ile Ira’nın siyasi kanadı olarak kabul edilen Sinn Féin partisi de Kuzey İrlanda’nın İngiltere’den ayrılması için çalışmalarını hızlandırdı. İrlanda’nın kuzeyinde yaşayan halk, ulusalcılar, cumhuriyetçiler, birlikçiler ve diğerleri AB’de kalmak istediklerini referandumda açıkça belirttiler. Kuzey İrlanda başbakan yardımcısı sınır oylamasının gerekebileceğini söylemişti: Yani sizin anladığınız İngiltere her an dağılabilir.
İngiliz bilim insanları aylardır AB’den ayrılma (Brexit) kararının yanlış olduğunu, bu arılığın hem üniversiteler arası işbirliğine hem de ortak bilimsel araştırma bütçelerine zarar verebileceğini belirtseler de Amerika ile müttefiklik anlayışı İngiltere’nin sonunu getirebilir. Daha net ifadesiyle İngiltere AB destekli bilimsel araştırma bütçesinde yılda 1,4 milyar dolar kayba uğrayacak.
Aynı zamanda Horizon 2020 gibi kritik araştırma programlarından yararlanamayacak. Bu programlardan çıkmamak için cebinden para ödemesi gerekecek. Üstelik İngiliz vatandaşları serbest dolaşım hakkında da kısıtlamalara uğrayacak..
Yıllardır İngiltere Türk vatandaşlarına vizede sıkıntı çıkardı. Sadece parası olan insanlara öncelik verdi. Ancak şimdi kendi bilim insanları Schengen vizesini kaybederek sıkıntı çekecekler.


KÖRLE YATAN ŞAŞI KALKAR

Amerika’nın doğal müttefiki olan İngiltere aslında Avrupa Birliğinden ayrılmayı biraz da enerji kaynaklarına tek başına hakim olmak istediğinden seçti. Diğer bir hususta tıkanan Avrupa, Amerika ve Arabistan yarımadası arasında ki ticareti Asya bölgesine kaydırmak suretiyle yeni ticari alanlar açmak istemesiydi. 1989 da kurulan Amerika ile pasifik işbirliği APEC Avustralya, Brunei, Kanada, Şili, Çin, Hong Kong (Çin), Tayvan (Çin), Endonezya, Japonya, Kore, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine, Peru, Filipinler, Rusya Federasyonu, Singapur, Tayland, Amerika Birleşik Devletleri ve Vietnam ile birlikte 21 üyesi bulunmakta. APEC üyeleri dünya nüfusunun yüzde 40’ına, dünya GSYMH’sinin yüzde 56’sına ve dünya ticaret hacminin yaklaşık yüzde 48’ine sahip bulunmaktalar. Amerika’nın güdümünde hareket eden İngiltere adım adım parçalanma eşiğine gidiyor.


DÜNYA YENİDEN ŞEKİLLENİYOR

Dünya’nın en güçlü sermayelerden birisi olan İngiliz sermayesi ve Avrupa sermayesi bazen ortak hareket etse de bazen de ayrılığa düşerek petrolü kendi başlarına kontrol etmek istiyor. Bunun sebebi ise son 30 yılda temiz enerji kaynaklarına yatırım yapmamış olmaları. Şirketler petrol azalıp yumurta kapıya dayanmadan hareket etmediler. Şimdi aniden petrolden çıkarlarsa iflas edecekler. Tek çözüm Ortadoğu’daki ülkeleri yeniden yapılandırarak petrolü ticari değeri bitene kadar kontrol etmek. Diğer taraftan Daralan ticaret koridorunda Orta Asya bölgesinde ticaretin şekillendiğini ve Dünya Liderlerinin Orta Asya’dan çıkacak olduğunu görmeleri ile 1989 da kurulan Amerika ile pasifik işbirliğini APEC harekete geçirmek, Orta Asya ticaret kartını oynamak istemeleridir.
Avrupa birliğinde işci ücretlerinin 45- 50 Dolar seviyesinde seyretmesi, Çin’de de 30 Dolara çıkmasıyla ticareti ve işçiliği işçilik ücreti 20 dolar seviyesinde seyreden Vietnam, Kore, Hindistan, Endonezya bölgelerine kaydırmak istemeleri bu nedenle Avrupa Birliğinden ayrı bireysel olarak hareket etmek istemeleriydi. Diğer bir deyişle gelecek Orta Asya bölgesinde atmakta, Avrupa Birliği de parçalanmak üzere.


DÜNYA LİDERLİĞİ EL DEĞİŞTİRMEK ÜZERE

Sevgili dostlar artık Dünya liderliği el değiştirmek üzere. Amerika ve İngiltere bunun farkına varmış durumda. Bu nedenle geleceğin liderleri arasında Çin, Japonya, Hindistan, Rusya, İran ve Türkiye’nin olacağını görmüş durumdalar ve bu liderliği kaybetmek istememektedirler. Bu bölgede yapılacak ticaretin bizzat kendi güdümlerinde şekillenmesini istemekteler. Bu kez ikinci defa İran’a ambargo tehdidine Türkiye ile birlikte Rusya ve bazı Avrupa birliği ülkelerinin de hayır demesiyle Amerika yalnızları oynamakta. Sanırım Amerika’nın burnu bir hayli sürtülecek
.
Batı sermayesi AB’nin ve İngiltere’nin bölünmesini ve İngiltere’yi kendine güvenli bir ada olarak görmek istemektedirler. Sizin anlayacağınız Dünya yeniden şekilleniyor., liderlik el değiştirmek üzere. Ekonomisi güçlü olanlar liderlik tahtına oturacak, ve Dünya’da söz sahibi olacaklar.


OSMANLIYI PARÇALAYANLAR, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ PARÇALAMAK İSTEYENLER KENDİ TUZAKLARINA DÜŞTÜLER

Bir zamanlar Osmanlıyı parçalayan, hasta adam diye saldıranlar genç Türkiye Cumhuriyetini de parçala derdine düştüler. Ama bu günlerde kendi oyunlarına düştüler. İleri aşamalarda Avrupa’da ki bazı ülkeler de parçalanmanın eşiği altındalar. İspanya’nın en müreffeh bölgesi Katalonya halkı, İtalya’da Toskonya - Venedik - Napoli – Sicilya – Padanya - Güney Tirol İngiltere de ise İskoçya ve İrlanda, Belçika'nın kuzeydeki Flaman Bölgesi, Almanya'nın Bavyera eyaleti ve Fransa'ya bağlı Korsika Adası bağımsızlık peşindeler.
Gelecek Orta Asya’dan doğacaktır. Ülkemiz geleceğin lider adayları arasındadır. Yeter ki ekonomimiz sağlam ve ayaklarımız yere tam bassın


Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş