13 Ağustos 2018 Pazartesi

VESTED BİLDİRİMİ:TARIM VE HAYVANCILIKTA ACİL TEDBİRLER ALINSIN

Genel Başkan Ömer Satin, "Büyükşehir Belediyeleri Kanunu (Kanun No. 5216 Sayılı Kabul Tarihi: 10.7.2004  tarihli) Ülkemizde maalesef tarım ve hayvancılığı bitirdi. Eğer tedbir alınmazsa yakın gelecekte karkas hayvancılık ile birlikte yaş sebze de dâhil hepsini yurt dışından ithal etmek zorunda kalacağız." ifadelerini kullandı.

Tehlikeli Gidiş

Yine 4916 Sayılı  3.7.2003 tarihli Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik gereğince kamuya ait köylülerin mera olarak kullandıkları alanların satışı kolaylaştırıldığını. bu nedenle hayvancılık sektörü ülkede zora girdiğini belirten Ömer Satin; "Dağınık oyları toparlamak, amacıyla çıkartılan Büyükşehir Belediyeleri kanununu ile Büyükşehirler İlçe, belde ve köyleri de yuttu. Tüm İlçe ve köy hudutları Büyükşehirin sınırlarına girmesiyle belde ve köyler mahalle statüsünü kazandı. Bir bakıma iyi oldu hizmet gitmeyen yerlere alt yapı, yol v.s hizmetleri girdi. Ancak Bu bölgedeki tüm tarım vehayvancılık arazileri, meralar birer arsa niteliğine büründü. Bu tehlike o an hissedilmedi ve tehlike de tam burada başlamış oldu." dedi.

Tarlasına mahalle olduğu için gübre dahi döktüremedi.

Büyükşehir belediyesi kanunu ile arsa niteliğine giren tüm tarım arazileri tarım ve hayvancılığın masraflı ve pahalı olması nedeniyle (Gübre, mazot, fide, tohum, işçilik, sulama) bu arazileri ekmek, yerine meralarda dâhil fabrika alanına ya da müteahhitlere kat karşılığı bina yeri olarak inşaat alanına dönmeye başladığını belirten Genel Başkan; "Tüm köyler mahalle olmasıyla mahallelerde hayvancılık yapmak yasak olduğu için mahalle statüsü kazanan köyler ahırını bile yaptıramadı. Tarlasına mahalle olduğu için gübre dahi döktüremedi." şeklinde konuştarak açıklamasını şöyle sürdürdü:

Belediyelere arsa vergisi v.s amacıyla gelir sağlanması amaçlandı ama bu arazilerin inşaat alanına dönebileceği hesaplanmadı. Bir bakmışsınız en verimli arazilerin ortasından tren yolu geçmiş ya da oto yolu geçmiş. Ya da Ordu ilin akıbeti gibi şehrin ortasından geçen yol baraj duvarı gibi rol oynamakta. Ya da yerin altından geçmesi gerek Tramvay yolları Samsun’da ki gibi şehrin denizle irtibatını bıçak gibi kesmiş durumda. Şehre inmek isteyen Tramvay yolunun aralarında 100 metre gibi mesafelerden geçişleri ya da asansörlü geçişli üst geçitleri kullanarak sahile inmek zorunda.  Ya da Samsun’da en verimli tarım arazisine Lojistik köy yapılması gibi ülkemizde ki uygulamalar tarım ve hayvancılığı engeller durumuna düşürmüştür.

YAKIN GELECEKTE PIRASA DÂHİL TÜM YAŞ SEBZEYİ YURT DIŞINDAN İTHAL EDERSEK HİÇ ŞAŞIRMAYIN!


Evet, yakın gelecekte pırasa dâhil lahanaya kadar ithal edersek hiç şaşırmayın. Acilen Büyükşehir Belediyesi yasalarında düzenleme yapılmasına ihtiyaç var. Yerleşim alanlarının etrafında ki alanın 100 metre alan gibi sınırlama yapılarak tarım ve hayvancılık alanları ve meralar korunmaya alınmalı teşvik kapsamı altına alınmalı tarım ve hayvancılığa tedbir alınmalıdır.
Köylünün hayvanlarını beslemek için kullandığı devlete ait meralar, fabrika alanı v.s için yok pahasına satılmakta. En basitinden su motorları vasıtasıyla yer altından çektikleri yer altı suyu dahi şehir şebekesi gibi işlem gördüğünden ve de paralı olduğundan tarım ve hayvancılık durma noktasına gelmiştir. Eğer kısa zamanda tedbir alınmazsa Devletimiz büyük bir krizle karşı karşıya kalacaktır

ÇÖZÜM: TARIM VE HAYVANCILIK ALANINDA OHAL TEDBİRİ ALMAK

ÇÖZÜM YOLLARI:
  • 15 Temmuzdan bu tarafa nasıl ki yerleşim yerlerinde yaşayan insanlar OHAL Kanunları ile yönetildiyse Tarım ve Hayvancılık ile ilgili de OHAL Kanunları çıkarılmalı ve acilen sert tedbirler alınmalıdır.
  • Başkanlık sistemi ile bu tedbirler rahatlıkla alınabilir. İşin siyasi boyutu silinerek ülke menfaati gereği bu tedbirler alınmalıdır. aksi takdirde ülkemizde büyük toplumsal patlama yaşanabilir.
  • 500 beldeye 500 Veteriner Sağlık Teknisyeni /Teknikeri ve bunun yanı sıra 500 beldeye 500 Ziraat Teknisyeni /Teknikeri ile yerinde görevlendirilerek çözüme gidilmelidir. Tüm il, ilçe ve mahalleleri kapsayacak şekilde ülke çapında teşkilatlanmaya gidilmelidir.
  • Mahalli idareler kanunları, Büyükşehir Belediyeleri kanunu yeniden gözden geçirilmeli, tarım arazileri, meralar acilen iskân yerleşimlerinden çıkarılmalı, iskâna kapatılmalı ve korunmalıdır.
Şimdiden Devletin yetkililerinden tedbir alınmasını diliyoruz." 
Samsun VESTED Şubesi yönetimi, Mehmet Kemal ŞENER, Bekir Eskici, İbrahim UYSAL ve Mustafa Kemal BEKTAŞ, mesleki eğitim bilgilerinden faydalanmak amacıyla misafir olarak, Samsun Tarım Meslek Lisesi Mesleki Branş Hocası Veteriner Hekim Tuncay EKER’in de katıldığı istişare toplantısı yapıldı

Mustafa Kemal Bektaş.

https://www.kapsamhaber.com/m/kapsam/vested-tarim-ve-hayvancilik-alaninda-ohal-tedbiri-alinsin-h50302.html

Küresel ısınma ve iklim değişmelerinin dünyanın ekseninin kayması ile alakası

KÜRESEL ISINMA VE DÜNYANIN EKSENİNİN KAYMASI

Küresel ısınma, atmosfere salınan başlıca gazların neden olduğu sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa denir. Yani sera gazlarının etkisi ile atmosferin, denizlerin ve dünya yüzeyinin ortalama ısısının yükselmesidir. Dünya’mız, güneşten gelen ışınların direkt etkisinden çok, yansıyan ışınlarla ısınır. Güneş ışınlarının karbon dioksit ve metan gibi çeşitli gazlar tarafından tutulmasına “sera etkisi” adı verilmektedir.
Bu etki ile gezegen yüzeyindeki ısının bir kısmı tutulur ve ısı kaybı önlenir. Ancak, özellikle fosil yakıtların tüketilmesi sonucunda sera gazları atmosfer içinde daha çok tutularak böylece dünyanın ısısı artışı çıkmış olur.
Küresel ısınmanın canlılar üzerine etkilerine gelince bilim adamları şu tespitlerde bulundular:
Küresel ısınmaya bağlı su ısısı artışıyla birlikte su canlılarında üreme ve embriyo gelişimi bozuklukları oluştuğu gözlemlenmiştir. Isı artımıyla birlikte yumurtalar anormal bölünmekte, embriyolar bozulmakta ve sonuçta ölüm meydana gelmektedir.
Isı dalgalarına bağlı ölümler artmakta, sıcakların neden olduğu sağlık sorunlarından dolayı insanlar hayatını kaybetmektedir. Küresel ısınmanın sonucunda su ve tarım ürünleri giderek azalacak, kıtlık bütün dünyayı saracak,.beslenme sorunları artacak, açlığa bağlı birçok hastalık gelişecek, açlık ve kıtlık yüzünden ölüm oranları yükselecektir.
Aşırı ısınma ile polen alerjisi ve astım riski artmaktadır. Küresel ısınma yabani otları artırmakta ve bunlar da alerjiyi ortaya çıkarmakta, enfeksiyonlar artmaktadır. Sıtma, kene ile ilgili ensefalit ve ishal bunların içinde en önemlilerindendir. Isı arttıkça, hastalığa neden olan sivrisinekler daha yüksek bölgelerde daha kolay yaşayıp yayılabilmektedir. Küresel etkinin sonucunda oluşan aşırı yağmurlar, bakteriden bol toprakları barajlara sürüklemekte ve sonuçta toplu ishallere neden olmaktadır.
Isınmanın etkisi ile hayvanlar daha erken doğum yapmakta ve göç etmektedir. Bazı bitki/hayvan türleri daha kuzeye/yükseğe yer değiştirmektedir. İlkbaharın erken ve hızlı gelmesiyle bitkiler daha erken çiçeklenmeye başlarken, bazı ağaç türleri ise bodur kalmaktadır. Küresel ısınma ile doğanın dengesi bozularak birçok türün nesli tükenecektir. Öte yandan, bazı türlerin sayısı ise gereğinden fazla artacaktır. Tırtıl yiyerek beslenen bazı tür bülbüller ısınma yüzünden daha kuzeylerde yerleşmeye başlamıştır. Bunun sonucunda tırtılların artması ve doğaya zarar verecektir. Genel olarak, sera etkisi iyi bir şeydir. Sera gazları olmadan, Dünya üzerindeki sıcaklık, hayatı desteklemek için çok yetersiz kalırdı. Sera gazları dediğimiz (karbondioksit ve metan gibi) gazlar yeryüzünde insan hayatının varlığı için gereklidir. Ancak bu gazların aşırı artması sebebiyle küresel ısınmayı yaşıyoruz.
Dolayısıyla uzaya daha az güneş ısısı geri dönüyor. Yani fazla enerji dünyada kalıyor. Bu da daha fazla Dünya’mızın ısınması anlamına geliyor. Buzulların erimesi deniz seviyesinin yükselmesine ve doğal su kaynaklarına bağımlı alanlarda su kıtlığına neden oluyor. Yükselen deniz seviyesi kıyı bölgesinde yaşayan insanların yaşamını çok yakın zamanda tehlikeye sokabilir. Çok hızlı artan ormansızlaşma kirletici maddeler ortaya çıkardığından sera gazlarında muazzam bir artış yaşanıyor. Ne kadar kesilenlerin yerine ağaç da dikseniz, aynı ekolojik verimi yeni ağaçtan alamıyorsunuz.
Küresel ısınmaya bağlı büyük gıda sıkıntıları yaşanabilir ve yaban hayatını da tehdit edebilir. Bazı parazitler küresel ısınmaya bağlı olarak yeni yaşam alanlarına yayılıyor ve artık endemik hale geliyor. Küresel ısınmayı önleme başarısızlığı, ülkelerin büyük bir ekonomik çöküşüne de neden olabilir.
 İnekler, petrol endüstrisinden daha fazla metan üretiyor. İnsanlar atmosfere, bitki ve okyanuslardan daha hızlı ve daha fazla karbondioksit yayıyor. Buzdolaplarında kullanılan freon gazları, deodorantlardaki basınçlı gazlar hepsi üresel ısınmayı artırıyor. Dünya'da biriken ısı miktarı, her gün patlayan 400.000 Hiroşima bombası tarafından açığa çıkarılan ısı miktarı ile eşdeğer olarak görülüyor. Bilim insanları, küresel sıcaklıktaki her bir derece artış ile birlikte yıldırım düşüşlerinin %12 oranında artacağını söylüyor. Dünya genelinde çölleşme küresel ısınma nedeniyle artıyor. Küresel ısınma ve iklim değişikliği dünyadaki doğum oranlarını olumsuz yönde etkiliyor Küresel ısınma, üzüm üretilen bölgeleri de değiştirebilir. Ormandaki yaprakların besin değerini düşürüyor. Küresel ısınma "Gulf Stream" gibi okyanus akıntılarını yavaşlatıyor. Bu akıntılar suyun bütün dünyada taşınmasını sağlıyorlar.
Şimdi sorabilirsiniz Küresel ısınma ve iklim değişmelerinin dünyanın ekseninin kayması ile ne alaka var diyebilirsiniz?
Evet, çok ilişkisi var. NASA Dünya’ya son 60 yılda yol açtığımız küresel ısınma sonucu kutuplarda eriyen buzlar ve Güneydoğu Anadolu gibi orta enlemlerde yeraltı kaynak sularının kuruması nedeniyle Dünya’nın gittikçe daha fazla yalpaladığını buldu. Bu da önümüzdeki yıllarda şiddetli sel ve kuraklık gibi doğal afetlere yol açacak.
Aslında Dünya’nın eksen eğikliğinde değişen bir şey yok. Eskisi gibi 23,4 derece, ancak önceden Dünya uzayda topaç gibi dönerken şimdi yalpalıyor; yani tıpkı yerde dönen bir top gibi sağa sola yatıyor. Bu da eksen kaymasına sebep oluyor
Dünya 100 bin yıllık dönemlerde büyük yaz, büyük sonbahar, büyük kış ve büyük ilkbahar dönemlerine giriyor. Jeolojik mevsimler 25 bin yıl sürüyor. Örneğin şu anda büyük ilkbahar ortasındayız ve büyük yaz kapıda
Dünya’nın eksen eğikliği 23,4 derece. Ilımlı mevsimlere yol açan da bu. Gezegenimiz Uranüs gibi yan yatsaydı ekvator donardı. Ay’ın kütlesi Dünya uzayda topaç gibi dönerken gezegenimizi dengeliyor ve tümüyle yan yatmasını önlüyor. Buna rağmen Dünya dönerken gittikçe artan şekilde yalpalıyor ve dönme ekseni hızlanarak kayıyor
Eksen kayması ve yalpalama farklı şeyler ama Dünya’nın yalpalaması arttıkça eksen kayması hızlanıyor. Şimdilik 12 metrelik eksen kayması var. Bu, gezegenin 23,4 derecelik eksen eğikliğini değiştirmeye yeterli değil ama büyük kuraklıklara, sel felaketlerine ve çölleşmeye yol açmak için yeterli.
Aklımızı başımıza almazsak Dünya’mızda ki  buzulların erimesi, İstanbul’u su basması, tarlaların kuruyup çöl olması, 200 milyon iklim göçebesinin Suriyeli sığınmacılardan beter insanlık dramlarına yol açması, ekonomilerin çökmesi ve yeni savaşlar çıkması söz konusu.
Uydumuz Ay, Dünya’nın yalpalamasını büyük ölçüde dengeliyor. Böylece Dünyamız Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenlerin yerçekiminden pek etkilenmiyor ve Uranüs gibi resmen yan yatmıyor. Gezegen yan yatmadığı için ekvator donmuyor ve canlıların soyu tükenmiyor.
Dünya’nın daha çok yalpalaması, kuzey yarıkürenin yıldan yıla aldığı ışığın açısının hızla değişmesi demek; yani kış güneşi ve yaz güneşinin açısında büyük değişiklikler olacak. Sonuçta Dünya’nın tahıl ambarı olan ve eski çağlardan beri ideal yaşam alanı olarak kabul edilen ılıman kuşakta daha şiddetli kışlar, daha kurak yazlar ve bol selli kısa baharlar görmeye başlayacağız. Özellikle Akdeniz ve California enlemleri çölleşme riski altında
Güney Kutbunda buzların erimesi ve Hazar Denizi ile Hindistan’da yeraltı sularının kuruması yerkabuğunun ağırlığının değişmesine yol açıyor. Bu da gezegenin yalpalamasını hızlandırarak eksen kaymasına yol açıyor. Dünya 14 yılda 50 cm ile 1,5 metre yalpalıyor ve 2000’den bu yana dönme ekseni 12 metre güneye kaydı.
Yerbilimciler ve iklim uzmanları son 40 yılda yapılan gözlemleri incelediği zaman gezegenin ekseninin kutuplardan hızla kaydığını fark etti. Aslında bilim insanları Dünya’nın daha fazla yalpaladığını 100 yıl önce fark etmişlerdi. Politikacılar ve iş adamları kafayı kuma gömüp üç maymunu oynarken Dünya’nın ekseni kutuplardan hızla güney enlemlerine kayıyor. Bu kaymanın 12 metreye ulaştığı tespit edildi.
Dünya’nın ekseni son yıllarda hızla kaymaya başladığı için uzayda uydusu olan ülkeler uydularına her gün ince ayar yapmak zorunda, aksi takdirde her şey birbirine karışır, uyduya bağlı hizmetler durma noktasına gelir.

SONUÇ OLARAK NE YAPABİLİRİZ:
Bu soruna her ülke el atmalı, el birliği ile çözüme gitmelidir. Küresel ısınmaya neden olan olumsuz koşullar el birliği ile giderilmelidir. Günümüzde ki çıkarılan savaşlar, su savaşları, sınır çatışmaları, Orta Asya ve Mezopotamya bölgesindeki olan olaylar, politika zıtlaşmalarının temeli bu sorundandır. Her ülke küresel ısınmaya bağlı buzulların erimesiyle deniz seviyeleri, okyanus seviyeleri yükselmektedir. Her kavimin tufanla v.s helak edilmesiyle hayatın Mezopotamya ve Orta Asya’dan başlaması bilinmektedir. Sınırlarımızda bir milimetre dahi yakınlığı olmayan İngiltere, Amerika, Rusya gibi ülkelerin bir bardak suda fırtına koparıp ya da sorun çıkartmalarının sebebi suların karaları yutmaya başladığı ana kadar milletlerine yaşayacakları toprak bulma gayretinden başka bir şey değildir. Biraz uzun bir yazım oldu ama konu önemli olunca detayları belirtmem gerekmekteydi
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş.

KAYNAKLAR:
Küresel Isınma nın Canlılar Üzerinde ki Etkileri - http://www.obi.bilkent.edu.tr/bultenorta/20172018/ekoilk23032018.pdf:
Prof.Dr. Erbil DURSUN - Küresel Isınma nın Canlılar Üzerinde ki Etkileri
İlkay Hüyüklü - Graduate school of science and engineering • biology
Kozan Demircan – Dünyada Eksen Kayması BuzlarınErimesiyle Gezegenin Eksenini 12 metre kaydırdık https://khosann.com/


https://www.kapsamhaber.com/dunya/kuresel-isinma-ve-dunya-ekseninin-kaymasi-kuresel-isinma-nedir-h50334.html

8 Ağustos 2018 Çarşamba

TOPLUMUMUZ DİN VE SİYASETTE NEDEN ANLAŞAMIYOR SÜREKLİ TARTIŞIYOR?

TOPLUMUMUZ DİN VE SİYASETTE NEDEN ANLAŞAMIYOR SÜREKLİ TARTIŞIYOR?

Ne zaman bir terör vakası olsa hemen teröristin dini kimliği öne çıkarılır, ne zaman da seçim çalışmaları olsa siyasetçilerimiz dini kimliğini ve dini öne çıkarıp kullanırlar. Sanki onlara dinini soruyorlar. Sonrasında da kuru gürültüler, toplumu germeler, kutuplaştırmalar başlar. Peki, bu neden böyledir. Uzun süredir araştırıyorum, gözlemliyorum Bir anlam veremedim hala da verememekteyim.
Konuya düz mantıkla bakarsak her şeyin sebebi “yoksullukla cahillik” diyebiliriz. Yoksul ve cahil insanların anlayacağı tek dil dini konulardır. Çünkü Yoksul insanın yüce Rabbine sığınmaktan başka kimsesi kalmamıştır. Cahil insanında okumadığından dolayı tek bilgi kaynakları camiler ve imamların vaazlarıdır.

DİN - İLİM ÇARPIŞMASININ KÖKENİ EĞİTİMSİZLİK VE CAHİLLİKTİR
Eskiden internet, haberleşme ve bildiğimiz anlamda terörizm de yoktu. Demokratik gösteriler de yapılmıyordu. Eski zamanlarda insanların komşu kasabadan bile haberi yoktu. Ta ki 1960’lara geldiğinde ülkemiz ciddi anlamda terörizm faaliyetleriyle tanıştı.  İnternetle birlikte toplumda ki tüm tartışmalar ve guruplaşmalar su yüzüne çıkmaya başladı. Her şey sırıtır hale geldi. İnsanlık tarihini incelersek tarihin ilk ideolojik çatışması din ve bilim arasındaki yapılan çatışmalardır. Darvin denen vatandaş “Türlerin Kökeni” kitabını yayınlamasından bu yana “Evrim Teorisi” ve “İnsanın hayvandan türemesi” saçmalığını ortaya koyarak adeta halkın önüne Din ve bilim çatışmasını başlattı.

DİN İLİM ÇARPIŞMASINDA İLK RASATHANE BİLE YAKILDI
Osmanlı imparatorluğu zamanında da ilk yapılan Rasathaneyi yaktılar. Rasathanenin kuruluşuna öncülük eden bilim adamı zamanın en ünlü matematikçi ve astronomi Takiyüddin er-Raşit’ti. Kendisi Mısır’da eğitimini tamamlamış bir süre kadılık ve müderrislik yaptıktan sonra III.Murat’ın müneccimbaşılığına terfi etmiştir. Takiyüddin, III. Murat zamanında Tophane sırtlarında İstanbul Rasathanesi 1575 tarihinde yapımına başlanıp, 1577’de bir kısmı tamamlanan rasathanede gözlemlerine başladı. Rasathane hakkında ki son hüküm zamanın ünlü Şeyhülislamı Kadızâde’den geldi. Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi III.Murat’a ‘’yıldızların gözleminin felaket getireceğini; göklerin sırlarını örten perdeyi kaldırmanın uğursuz bir haddini bilmezlik olduğunu; böyle bir gözlemevinin kurulduğu hiçbir devletin varlığını sürdüremediğini’’ fetva vermesiyle rasathane yakıldı. Yine Bilim ile Din çarpıştı.

DİN – BİLİM ÇARPIŞMASINDA PROVAKATÖRLÜK İŞ BAŞINDA
bilim-din-siyaset tartışmalarında insanların konuyu tartışmak yerine meseleyi kişiselleştirip polemik yarattığını ve bunun da halkı kışkırttığını görmekteyiz. Tabii ki bunu yapanlara “provokatör” deyip işin içinden çıkabiliriz, fakat bunu yapmak tartışmaları önlemiyor. Polemik eğiliminin ardındaki sebebi de incelemek gerekiyor. Bilim, gerçek ve bilgiyle ilgilenirken, din ahlaki değerler ve hakikatle ilgileniyor veya dinle bilim birbirinden farklı diller kullanıyor. Bunları birbirine karıştırmamak gerekiyor. Ama günümüzde takım tutar gibi siyaset yapılıyor, Adeta “horoz dövüşü” yapılır gibi siyasi tartışmaların içine dini motifler de bilerek sokuluyor. Bu toplumu ayrıştırma kime ne fayda sağlayabilir! Aslında Dinle bilim arasında tartışma yok. Bütün mesele insanların egoları, menfaatleridir.

BİLİM VE DİNİN ÇATIŞMASI HEP MENFAATE DÖNÜKTÜR
Bilimle dinin ilelebet çatışma içinde olacağını ve asla yararlı bir tartışma ortamı yaratamayacağını söyleyebiliriz. Bilim ve din arasındaki yanlış anlamaların giderildiği bir uzlaşma alanı yaratılabilir. Çünkü insanların menfaatine dönük, kısır çekişmelerinde en fazla din yara almaktadır. Evet, bu durumda hayatta hangi görüşe sahip olursak olalım asıl sorunun yaptığımız seçimlerde ve savunduğumuz görüşlerde değil de kavgacı davranışlarımızda olduğunu söyleyebiliriz. Gerçekten de şöyle arkanıza yaslanıp sakin kafayla düşünürseniz din, bilim, siyaset çatışmasının içini istediğiniz şekilde doldurabilirsiniz: kadına ayrımcılık, mini etekli kadın ahlaksızdır iddiaları, şu partiye oy atan vatan hainidir iddiaları… Kavga etmek için ne kadar çok nedenimiz var değil mi? Peki bu kavgalardan kim yara alacaktır?
Politikacıların amacı (genellikle) oy almak veya başka şeyleri unutturmak için bilerek kavga çıkartmaktır. İnsanlar kendi görüşlerini çürüten açıklamalar karşısında inadına kendi inançlarına sarılıyorlar. Ayrıca kendi fikrine aykırı insanları okumak yerine, kendi gibi düşünen insanların yazılarını okuyor veya karşı argümanlar arasında algıda seçicilik yaparak sadece işine yarayan cümleleri seçiyor. Politikacılar, din adamları, bilim insanları, mühendisler, filozoflar, sanatçılar, gazeteciler, fikir önderleri nadiren birbiriyle birebir tartışmaya giriyorlar. Seçimlerde bile yan yana oturup birbiriyle laf yarıştırmaya çekiniyorlar.  Ama toplumu geren, kutuplaştıran konuşmalarla mahir kesiliyorlar.

YARIM DOKTOR CANDAN YARIM İMAM DİNDEN EDER:
Son zamanlarda İslam dininde âlim çok fazla yetişmez oldu. Okumak, ilim yapmak kültürü olmadığı içinde halk camilerde vaaz kültürü ile bilgi açığını gidermeye başladılar. Ancak imam efendiler bilgi açıklarını tercüme yaparak giderdiklerinden araya siyasi ideolojik motifleri de vaazlarında serpiştirmeleriyle toplum içinde antipati yükselmeye başladı. Temeli olmadığı her konuda beyan etme, vaaz etme ve fetva verme alışkanlığı başladı. İş ta geldi namaz kılma oranını % 15’lere düşürdü. Dini konularda imamların da sözüne itibar edilmemeye başladı. Halkın bu örnekler karşısında tepkisi sert oldu, kutuplaşmaya neden oldu. Halk, din, bilim ve siyasi görüşlerin birbiriyle kavga ettiğini sanmasının nedeni fikir önderlerinin, özellikle de politikacılarla din adamlarının işi polemiğe dökmesiydi. Çünkü din, bilim, siyaset konusundaki çatışmaların sebebi insanların bu konuların tartışmalı noktalar olduğunu bilmemesi değil, asıl sorun insanların birbiriyle tartışmayı bilmemesi, insanların tartışma kültürünün olmamasıdır. Kendi anne-babanızı hatırlayın. Ne diyorlar? Tartışma çıkarma diyorlar. Neden? Çünkü tartışmayı hep kavga olarak anlıyoruz.
TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN NE YAPMALIYIZ!
Sadece fikirleri savunmalı ve fikirleri eleştirmeliyiz. İnsanları ve kurumları savunmaktan ve insanlarla kurumlara saldırmaktan vazgeçmeliyiz. En basitinden, karşımızdaki insana “Ulan salak! Ne anlamıyorsun?” demeyeceğiz veya hükümetin icraatlarına kızacağımız yerde “Devlet yapıyor” deyip geçmeyeceğiz, en azından devletle hükümeti birbirine karıştırmayacağız. Yeri geldiğinde ikisini ayrı ayrı eleştireceğiz. Ama makamına ve kişiliğine hakaret etmeden! İnsanların fiziksel özelliklerini, dini inançlarını alay konusu yapmayacağız. Kendi içimizde medeni olarak tartışalım ama sokağa inip birbirimizle kavga etmemize gerek yok.
Elbette ifade özgürlüğü hakaret özgürlüğü ve kışkırtıcılık değildir. Buna biz karar veremeyiz. Buna yasal çerçeve karar verir. Çünkü dünyada 8 milyar insan var. Sizce normal olan bir cümleyi hakaret olarak kabul edecek bir insan mutlaka vardır. O yüzden her eleştiriye hakaret davası açanlara ifade özgürlüğünü engellemekten de karşı dava açan çıkabilir.
Daha mutlu yarınlarda dostça, muhabbetçe kaynaşacağımız güzel günlerde birlikte olmak dileğimle…

Saygılar


Mustafa Kemal Bektaş
https://www.kapsamhaber.com/m/toplum-din-ve-siyaset-makale,1844.html

6 Ağustos 2018 Pazartesi

https://www.kapsamhaber.com/toplumca-guduluyoruz-makale,1842.html

Güdülüyoruz Dostlar

TOPLUMCA GÜDÜLÜYORUZ…

Üç köşe yazımının konusunu bilerek ve özenle seçtim. “Robotlaşan insanlar”, “Çevremizi saran robotlar” ve bu gün yazacağım “Toplumca Güdülüyoruz”.
Bir önce ki yazımda günümüzde ki emperyalist süper güçlerin, artık prensip olarak devlet kurulması için değil, kurulu devletleri parçalanması ve yok edilmesi, kaynaklarının yutulması adına mücadelelerini sürdürdüklerini, asimetrik psikolojik ve parapsikolojik harp unsurlarının ileri aşamasında ki her tekniği uyguladıklarını belirtmiştim. Artık tank, top, mermi, füze ile savaş devri bitti. Tek bir mermi atmadan bir ülkeyi kısa zamanda ele geçirmeniz mümkün demiştim. Hatta korku, ümit terör olayları, acı v.s de beyin dalgalarının farklı dalgalar salmakta olduğunu, bu dalgaları insanlara tatbik ettiğinizde çıldırtabilineceğini yazmıştım. Kısacası güdülmekteyiz, güdülerek hürriyetimizi, çocuklarımızın istikbalini tasmamızla beraber karşı tarafa teslim ediyoruz.
Uçurum kenarında bir koyun sürüsü düşünün. Koyun sürüsü uçurumun kenarında otlarken sürü içerisinden bir koyun aniden koşmaya başlarsa, sürü anında hareketlenir. Sürü koyunun peşinden koşuşturur. Koyun kendini uçurumdan aşağıya bıraktığında; ardı sıra yüzlerce koyun hiç duraksamadan kendilerini aşağıya bırakır. Durumumuz artık buna benzemeye başladı.
Günümüzde ki emperyalist ülkelerin sistem ajanları, mühendisleri artık toplumlara farklı metotlarla şekil vermeye, saldırmaya başladı. Kalabalıkların her türlü kontrol metotları, halk üzerinde deneniyor ve onların psikolojik tavırları tespit edilip geliştirilen propaganda kampanyaları ile halkı hedefe karşı top yekûn kanalize ediyorlar.
Zaaflarınız, tutku haline gelmiş alışkanlıklarınız ve tepkilerin çok iyi biliniyorsa, yönlendirilirsiniz. Aslında tuzağa düşürülürsünüz, farkında değilsiniz, hatta zafer kazandığınız için sevinirsiniz. Yapılmasını çok istediğiniz şeyi yaptığınızda ise kendi sonunuzu getirmiş olursunuz. Sözde Devletin yanında olduğunu söyleyenler, start verilinceye kadar içimizde serseri mayın gibi dolanırlar. Ne zaman ki işlem bitmiştir bakmışsınız ki etrafınız sarılmıştır. İşte 15 Temmuz öncesi yaşananlar buydu.
Halkın, sosyalleşmesinden ve katılımcı iş birlikteliklerin geliştirilmesinden rahatsız olanlar toplumu tepkisiz, uyuşuk, kolay güdülür bir hâle getirmek isterler. Beyinlerimizi yönetmek ve düşünme gücünden bizi mahrum etmek isteyenlere izin vermesek bunları yapabilirler mi?
Tuzak olarak nitelendirilen sosyal medyada bizler sözde sosyalleşirken beynimize uzatılan eğlenceli medya silahlarının kontrolü altına alınmaktayız. İlginçtir ki, ülkede oynan terör v.s olağanüstü durum bahaneleriyle var olan birçok özgürlük, demokratik haklar kaldırılarak toplumun maniplasyona tabi tutulması sağlanır. Amaç psikolojileri bozmak, halkı isyana teşvik etmek, devlete baş kaldırılmasını sağlamaktır. Akıllı bir düşman tarafından kullanılacak zaaflar; ölüm için aşırı istekli olmak, yaşamak için aşırı istekli olmak, aşırı öfke ve aşırı duygusallıktır. Öfkeli, aç gözlü, kızgın ve öç alma peşinde olanlar her zaman kaybetmeye mahkûmdurlar.
Duygu yönetiminde beş hata felaket getirir: “Düşmanı bildiğiniz kadar kendinizi de biliyorsanız, zafer konusunda şüpheniz olmasın” der Sun Tzu.
Düşmanlık ifadeleri: sözlü saldırılar, olumsuz jestler ve yüz ifadeleri, kin ve nefret söylemleri, saldırganlıkta duygulara kin aşılanması: Başlangıçta işe yaramış gibi gözükse de Bumerang gibi yaptıklarınız kendinize dönecektir. Engelleme: işinizi engelleme, bilgi ve kaynakların saklanması, başarısız gösterme, gösterilme Şiddet davranışları: fiziksel saldırı, hırsızlık, başkasının malına zarar veren davranış ve cinayet, çocuk cinayetleri, devlete baş kaldırma, çocuk zinaları, Yaşama, var olma ve varlığını sürdürme ortamının yok edilmesi, hürriyeti kısıtlamalar . Bu uygulamalar toplumu cinnet noktasına getirebilir.
Sevgili dostlar, her üç günde bir  iki haber sitesinde köşemde yazılar yazmaktayım. Bu süre içinde yazı yazmanın sanat olduğunu ve medyanın, sosyal medyanın yerli yerinde kullanıldığında toplumu güzel kanalize edildiklerini, eğer kötü amaçlı kullanıldığında ise toplumu rayından çıkarabileceğini de gördüm.
Zaman zaman sosyal medya da “çiçek, börtü böcek mi paylaşayım” diye tepkimi dile getirdim. Her gün neredeyse 100 sayfadan fazla kitap, gazete, dergi ve haber okumakta, televizyon izlemekteyim. Geniş boyuttan baktığınız vakit emekli bir asker olarak toplumumuza çok güzel asimetrik psikolojik ve parapsikolojik harp unsurlarının dikte edildiğini görmekteyim. Günün en izlenen saatlerinde ipe sapa gelmez programlar ile adeta bilinçlere virüs enjekte edilmektedir. Benim yazılarımı beğenip, beğenmediniz diye bir sıkıntım yok. Siz çevrenize ve çocuklarınıza sahip çıkıyorsanız o bize yeter. Kendime bu köşelerden halka her türlü tehlikeden haberdar etmeyi, gerçekleri yazmayı misyon edindim.
Mesela Pazar günleri sabahtan öğlene kadar TRT-!’de önceleri Amerikan Kızılderili savaşları mutlaka olur, filimin birkaç yerinde Amerikan bayrağı dikilir ve Amerika övülürdü. Bunu ben dile getirdim sanırım BİMER’e de yazdım. Şimdilerde de Western filimleri adına Amerikan rangerleri, kovboyları ekranlarımızda boy gösteriyor. Yıllardır bir ülke olarak tarihimizi, dostumuzu ve düşmanımızı öğretici film v.s yapamadık mı? Benim bayrağım benim askerim neden görünmüyor övülmüyor! Bizim vergilerimizle TRT kalkıyor Amerika’yı öven filmler yayınlıyor.
Kısacası güdülüyoruz. Her türlü çılgınlık başta çoluk çocuğumuzdan başlamak üzere deneniyor. Adamın mali durumu hiç iyi değil kalkıyor çocuğuna 5 bin liralık yeni model cep telefonu alıyor. Efendim özellikleri çokmuş! Ne özelliği 10 yaşında ki çocuk için ne özellik olabilir. Cep telefonu dalgaları o körpe beyine zarar veriyor hala özellikten bahsediyorlar. Ondan sonra kredi çekiyor kedinin ciğer gözlemesi gibi maaşın gelmesini bekliyor. Ya da çocuğun her ağladığında susması için eline bir cep telefonu sıkıştırmasını annelik sıfatı olarak sayıyor. Artık çocuk yetiştirme ve annelik, babalık bile bu topluma unutturuldu!
Sevgili dostlar teknoloji çok ilerledi, ilerledi ama beraberinde de her tarafımız delik deşik oldu. Farkında değiliz medyasından tutun, siyasetçisine kadar güdülüyoruz. Türk toplumunda iki unsur halkta bilinçlenmeye, belleklere öğrendikler kazınırdı. Bu iki unsur camiler ve kahvehanelerdi. Nihayet camilerden insanları soğuttular. İmamların ve camilerde siyasi konuşmaların yapılması ve fetönün sızması yüzünden namazdan, camiden halkı soğuttular. 300 bine yakın personeli ile 110 bin cami si ile Diyanet bunu becerdi. En son kendileri açıkladılar namaz kılma oranı % 15’lerde. Kahvehanelerde de oyun oynayan işsizler ordusu tarafından kuşatılmış durumda. Üstelik bu işsizler akademiyi bitiren işsizlerden oluşuyor!.Bu durum toplumu güden emperyalist ülkelerin sistem ajanlarına gün doğdu sayılır.
Ne yaparsanız yapın mutlaka her gün 10 sayfa da olsa okuyun. Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların kulu kölesi olmayın, güdülmeyin.


Saygılarımla

5 Ağustos 2018 Pazar

YENİ BİR SENDROM: ÜLKEMİZDE ROBOT İNSANLAR YARATILDI

YENİ BİR SENDROM: ÜLKEMİZDE ROBOT İNSANLAR YARATILDI

Ülkemizde son yıllarda önemli bir sorun ortaya çıktı. Etrafımızda devşirme robot insanlar türediğini ve hatta etrafımızı sardığını gördük.  15 Temmuz’da yaşananlar ve geçtiğimiz aylarda Adnan Oktar efendiye yapılan operasyonla bu insanlar nereden türemiş dercesine baktık kaldık. Bunların hepsi bir gecede türemedi ya! Sistematik bir şekilde eğitildiler, piyasaya sürüldüler. “Gören gözler görmez oldu, duyan kulaklar duymaz oldu.” Ruhsuz, duygusuz, bir toplum olduk. Bir önce ki yazımda “Etrafımızı robot insanlar sardı” diye bir köşe yazım vardı. Şimdi bu yazımı bir adım daha ileri taşıyalım. Bu konuda haksız mıyım bir görelim!
Robot insan yetiştirecekler özenle bezene eğiteceklerini seçerler. Robot haline getirilmiş insanların, kurtarmak istedikleri hedefleri ve sorgulamadan kabul ettikleri inançları vardır. Kitlesel birlikte olmanın devasa gücünden gelen büyüklenme ve tehdide dayalı kibirli bir karaktere sahiptirler. Sorgulamayı unuttukları için beyinlerini başkalarına teslim etmişlerdir. Sorgulama kültürünün olmadığı bir kitle yaratmak, yasaklar ve günahlar ile başlar.
Uyutma iki türlüdür; hem fiziksel uyutulur hem de zihinsel olarak uyutulur. Her şey gönül bağı, kerametlerin mucizesi ve güce tapınma ile başlar. İnançta tutku, sadakat aranır. Keramet ile inanılmazı yaşar. Tehdit ve korku ile sindirilir. Yeterince korkutulan insanlar otoriteye sığınır. Kendilerine bağlanan birey takip edilir, hata yaptığında enselenir, uyarılır ve korkutulur.
İdeolojileri ya da inançları adına bilinç altlarına sürekli telkinlerde bulunulur. Bu telkinlerin sık tekrarlanması, çeşitli kahramanlık öyküleri ve vaatlerin süslenmesiyle kişi hazır hale getirilir. Telkinlerden başka kullanılan bir yöntemde baskıdır. Fiziksel ve düşünsel baskılar da aslında negatif telkinler olarak kişinin sağlıklı düşünmesini engeller. Bu baskıların en tipiği ise, içlerinde bulundukları grubun yarattığı sosyal baskıdır. Seçilen biri, içinde bulunduğu grubun diğer üyeleri tarafından sürekli olarak uyarılır. “Sen kabul etmez isen, bir daha kimse senin yüzüne bakmaz, dışlanırsın, ailen ve senin için artık hayat şansı kalmaz. Eğer denilenleri gerçekleştirirsen kahraman olursun, ailene de iyi bakarız.”
Belirsizlikler ve saldırı altında oldukları anlatımı süreklilik kazanırsa tapınma anlam kazanır ve cesaretlenir. Görevler komut olarak tekrarlanarak, beyinde iz bırakması sağlanır. Beyine iz bırakıcı mesajlar sürekli gönderilerek görevin unutulmaması sağlanır ve hırslandırılır.
Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük gizlilik teknolojisiyle yetiştirilirler; bu gizliliğin adı tedbirdir, “gizlilik atom bombası kadar tehlikelidir, çünkü atom bombası yapabilirsiniz ama saklayamazsınız, oysa yüz binlerce robotlaşmış insanı gizlemeyi başarırsınız.”
Robot insanlar belirli aşamada uygulanan temel eğitimle yaratılırlar. Önce robot insan yetiştirecek uzmanlar hazırlanır ve hazırlık eğitimi verilir. Sonra robotlaştırılır takip asla elden bırakılmaz. Çevreden fark edilmemesi sağlanır ve akabinde eyleme geçirilir. Eylem sonrası ise ya tam susturulur ya da bağları koparılır.
Unutulmamalıdır ki robot insan yetiştirilirken verilen psikolojik savaş akla değil, duygulara hitap eder. Asılsız bilgi kaynakları kullanılarak etkili olabilmek için kuvvetli bir disipline sahip, yaratıcılık özelliği olan, taklit ve şaşırtma yeteneği yüksek uzmanlar tarafından uygulamalı eğitimler verilmektedir. Net ve kesin bir sonucun alınması için beyne transfer edilecek mesajın, birey ya da kitlenin içinde bulunduğu atmosfere uygun ve birbirlerine paralel bir psikolojiye sahip birey veya grupların hazırlanmasını gerekli kılmaktadır.
Birey ya da kitlede mevcut davranış biçimlerini silme, hafıza kaybı oluşturma anlık olabildiği gibi çok uzun sürede de sonuç alınacak bir faaliyettir. Hafızayı yeniden programlamak için, öncelikle düşünce ve kanaat oluşturma özgürlüğü engellenir, sınırlandırılır ve sonunda yok edilir. Ve devamında gerçeklere gözlerini kapamak ve kulaklarını tıkamaları için inanca dayalı gönül bağımlılığında yalnızlaştırma ve ötekileri ret etme öğretilir. Böylece sorgulama yetenekleri de yok edilir, biat etme ve tam bağımlılık oluşturulur.  Birey ya da kitlenin yeni davranışları programlanırken ortak amacı ve uyması gereken tedbirleri sürekli tekrar ettirilir. Böylelikle sır küpü olma öğretilirken, kendini belli etmeme de öğretilmiş olur. Sızma, sinme; uyuma, gizlenme; uyanma, görevini hatırlama ve kendinden olanı ve görevini fark etme konularında uzmanlaşır. Gizliliğin adı artık tedbirdir. Eğitim aşamasında, kendi başına başarma ve karar verme yeteneği elinden alınır; başarı kendine ait değil, kendisi uygulayandır, bilir.
Robot insan yetiştirenler sade bir yaşamı varmış gibi davranırlar. Hiç bir olaya karışmaz, kimse ile polemiğe dahi girmez, hiç kimseyle samimi diyalog kurmazlar. Etkinlik veya sosyal faaliyetlerin fotoğraflarına dahi girmekten kaçındıkları gibi etrafta da çok ender görülürler. Çantasını yanından hiç ayırmaz, sık sık yaptığı yürüyüşler de bile tek başınadırlar.
Kendilerince seçilmiş devşirdikleri çocuklar ile bir robot ordusu üretirken eğitim aşamasında pişmanlık diye bir şey yoktur, korku var, verilen görevleri eksiksiz yerine getirme vardır.
Bir inancın gücü, dağları yerinden oynatmasından değil, yerinden oynatılacak dağları görmemesinden belli olur. Öncelikle sorgulamanın olmadığı, inancın ipine sarılanların nasıl bir irade yoksunluğu sorunuyla karşılaştıkları ve kendisi olma vasıflarını kaybettikleri ortadadır. Onlar sınırları çizilmiş belirli bir inanca mahkûm edilirler, uyutulurlar.
Çünkü onlara dayatılan temel felsefede:
-Sorgulamayacaksın, önderler adınıza bu işi zaten yapmaktadır,
-Doğrudan inanacaksın, doğruları keramet sahibinden daha iyi mi bileceksin?
-Kendini geliştirmeyeceksin, senin ne olacağına karar verilmiştir.
-Ötekilerini yok sayacaksın, saygı göstermeyeceksin; çünkü onlar yok edeceğin düşmanındır.
Aklını örgüte teslim eden rol modeller veya robot askerler yetiştirme konusunda uzmanlaşanlar bütün ilimleri öğrenir, kimya, sihir ve gizem ile uğraşırlar. Sızma, tedbir ve sır konularında uzmandır. Kendilerine ait dünyayı kurgular ve kendilerine ait önder, suikastçı ile gizli fedai yetiştirirler. Kendilerine bağlı adamlarını, ölesiye sadık haline getirecek yöntemler geliştirirler. Devletin önemli kademelerinde yer alan gizli fedailer ordusu oluşturulur. Bu fedailerin bir kısmı devleti yöneten çok güvenilir insanlar, komutanlar, sırdaşlar, hatta eşleri de olabilir
Robot insan yetiştirecek olanlar muazzam disiplinde eğitilirler. Bu eğitimlerde, hedefin ne pahasına olursa olsun yok edilmesi ve deşifre olunduğunda doğrudan yok olunacağı öğretilir. Öte yandan devletin içerisine sızmaları, yerleşmeleri, suskun kalmaları konusunda farklı uygulamalar ve eğitimler de geliştirilir. Önderlerinin emri ile devletin önemli kademelerinde bulunmak, onlardanmış gibi görünmek zamanı gelince yapılan işi başarmak, ya da bu uğurda ölmek, onurlanmaktır. Üretmek ya da kontrol etmek istediğiniz kişilere ilişkin, kişisel istihbarat, en büyük silahtır. Çok büyük bir istihbarat yapılanması söz konusudur. Birey ya da toplumun düşünce ve duygusunu sentez yapabiliyorsanız topluluğu arkanızdan götürmeniz, ölüme götürmeniz çok kolay olabilir. Robot insan yetiştiren önderler deşifre olunca hemen başka önderler gelir ve o boşluk böyle dolar.
Konu uzadıkça uzuyor. Sonrasında da okunması zorlaşıyor. Sanırım neyden ve kimlerden bahsettiğim anlaşılmıştır. Siz siz olun çoluk çocuğunuza, yakınlarınıza sahip çıkın ve uyarın. Bu devlete yakışır insanlar olmasında etkin rol oynayın.

Saygılarımla

KAYNAKLAR:
E.P.Kd. Albay Fevzi MORAY - Günümüzün Savaşı Psikolojik/ Asimetrik Harp http://morayfevzi.blogspot.com/2009/12/gunumuzun-savas-psikolojik-asimetrik.html
E.Kur.Alb. Dr.Tahir Tamer Kumkale - Psikolojik Savaş
Dr. Cahit Karakuş - Yönlendirilmiş Elektromanyetik Enerji ve Uzaktan Beyin Kontrolü
Alb. Alexander Hodgson - Parapsikoloji ve Parapsikolojik Harp - http://www.psikoterapi.com/hipnoz-siyaset-ve-askerlik-2/
Volkan Kemal Ergenekon- Metafizik Parapsikolojik Savaş Üzerine

Kozan Demircan - Yapay Zeka ve Telepati https://khosann.com/yapay-zeka-ve-telepati-insanlarin-aklindan-geceni-okuyan-ve-hislerini-anlayan-duygusal-bilgisayarlar/
http://www.samsunhaber.com.tr/ulkemizde-yeni-bir-sendrom-robot-insanlar-yaratildi-makale,189.html
https://www.kapsamhaber.com/m/cevremizi-kusatan-robotlar-makale,1841.html

DİKKAT! HER TARAFIMIZI ROBOT İNSANLAR SARDI....

DİKKAT!  HER TARAFIMIZI ROBOT İNSANLAR SARDI....

Bu gün sizlere çok farklı bir yazım ile karşınızdayım. Siyasetten krizlerden uzak, bir türlü hatırlayıp da acaba bize neler oluyor, hazımsız olduk, duygusuz olduk, kavgacı olduk, deyip aklımıza gelmeyen bir konuyu sizlere taşıyacağım. Öyle bir dünyadayız ki her şey hızla gelişiyor ve geriye dönüp bakıncaya kadar bir bakmışsınız ki başta en yakınlarınız değişime uğramış bir anda düşman ilan edilebiliyorsunuz!
Günümüzde ki emperyalist süper güçler, artık prensip olarak devlet kurulması için değil, kurulu devletleri parçalanması ve yok edilmesi, kaynaklarının yutulması adına mücadelelerini sürdürmektedirler 
Ülkenin en önemli sorunları unutturularak Dünya’nın en seviyesiz programları televizyonda en çok seyredilen saatlerde yayınlanarak toplumun ruhsal ve fiziksel değerleri yok edilmektedir. Örf ve adetlerimiz unutturularak adeta insanımız uyuşturulmaktadır
Kısacası insanlarımız robotlaştırılmaktadır. Asimetrik psikolojik, para psikolojik savaşın her türlüsü günümüze kadar toplum üzerinde emperyalist dış ülkelerin etki ajanları, sistem mühendisleri tarafından uygulanmış, hala da tüm şiddetiyle de uygulanmaktadır.  Artık tankla, topla, füzeyle savaşma sistemi geride kalmıştır. Bir mermi atmadan bir ülkeyi ele geçirmek artık mümkündür. Size bazı kesitlerden örnekler vereyim.
Bildiğiniz gibi bilgisayarlarla tanıştığımız 19.yüzyılın sonunda ilk printerler (Bilgisayar yazıcıları) nokta vuruşluydu. Cızır cızır yazar çıktı alırdık. Sonra inkjet mürekkep püskürtmeli yazıcılarla tanıştık. Sonra da laser jet yazıcılarla. Bize göre büyük gelişmeydi. Ama gerçekte öylemiydi bu gelişmeler! Teknolojik yenilikleri iyi okumak gerek!
Nokta vuruşlu yazıcıların yazdığını çıkan sesten ne yazıldığını ele geçirmek mümkündü. İnkjet yazıcılarda aynı akıbete uğradı. Bir makineden çıkan sesleri nasıl deşifre edilebilir diye dudak bükebilirsiniz! Mesela nörologların beyin dalgaları yöntemi E.E.G (Elektroensefalografi: beyindeki sinir hücreleri tarafından hem uyanıklık, hem de uyku halindeyken üretilen elektriksel faaliyetin kağıt üzerine beyin dalgaları halinde yazdırılmasıdır) ve E.M.G de (Elektromiyografi: EEG'den farklı olarak beyin dalgalarının değil, vücudumuzdaki sinir ve kasların elektriksel yöntemle izlenmesi) uygulanan yöntem de nasıl ki çıkan dalgalar kağıda dökülüp teşhiste bu dalgalardan yararlanabiliniyorsa her türlü beyin dalgalarını kontrol altına tutmak, yöneltmek de artık mümkündür.
Uzaktan kontrol etme üzere yapılan çalışmaların ortak amacı bilinci etkileyip, değiştirip yönlendirerek; sorgulamayan, mukayese etmeyen; beyni olan ama düşünmeyen kukla insanlar üretmektir. Yapılan araştırmalar beynin yaydığı sinyallerin çok miktarda nörolojik bilgi saklandığını ortaya çıkarmaktadır.
Beynin yayımladığı elektriksel sinyallerin frekanslarının 3Hz ile 30 hertz arasındaki değiştiği belirlenmiştir. Bu sinyallere beynin parmak izi denmekte ve kişiden kişiye değişim göstermektedir. Beynin ürettiği sinyaller kaydedilerek, beynin fonksiyonel olarak görüntülenmesinin yapılabileceği, kişinin uzaktan takip edilebileceği ve hatta yönetileceği de artık günümüzde mümkündür. Zaman zaman buna benzer çalışmaların yapıldığı internet ortamında araştırdığınızda doğruluğunu görebilirsiniz.
İnsanın öfke, acı, endişe, küçümseme, ümitsizlik, dehşet, sıkıntı, kıskançlık, korku, uyku, terör gibi durumlarda yayınım frekansları farklıdır ve kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Yayınım frekansları kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. İnsanın ruh halini yansıtan bu sinyalleri yapay olarak beyne yöneltilirse, insanda duygusal değişim yaratılabilir, insanlar istenildiğinde çıldırtılabilir!
Beynin ürettiği sinyaller ile başka bir insanda hatta makinede davranış değişiklikleri oluşturulabilmektedir. Beyin sinyallerinin uzaktan algılanması ile sistemlerin fonksiyonlarını yönetmek artık mümkün olabilmektedir.
Elektromanyetik dalgalar ile beynin belirlenmiş noktalarına şok uyarılar verildiğinde görülen tepkisel davranışların analizi üzerine çalışmalar yapılmaktadır.
İngiliz fizikçi ve evrenbilimci Stephen Hawking 1960'ların başında 21 yaşındayken tedavisi olmayan Amyotrofik lateral Skleroz (ALS) hastalığına yakalandı. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking'i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkûm etti. Ünlü bilim adamı, 1985 yılından bu yana sesini de yitirmiş olduğu için, koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabilmekteydi.
Beyin-makine ara yüzleri sayesinde robotlar, ölçerler, algılayıcılar ve elektrotlar nano bilgisayar teknolojileri ile düşünerek davranış geliştirebilir.
Bu teknoloji sayesinde canlı veya cansız her nesneye yerleştirilecek alıcılar aracılığıyla tüm nesneler birbiriyle bağlantılı hale gelmeye başladı. Örneğin kullandığınız arabayla evdeki kahve makineniz birbiriyle bağlantılı olacağından siz arabaya bindiğinizde ve eve doğru gitmeye başladığınızda kahve makinesi de sizin geliş saatinize göre kahvenizi hazırlamaya başlayacak. Gelecek bir sensörler ağı olacak. Canlı-cansız her şey birbiriyle bağlantılı hale gelecek.
Ve yine bazı devletlerin (Amerika, İsrail ve Rusya gibi) uzaktan karşısındaki kişinin düşüncelerini algılamak ya da kendi düşüncelerini de karşısındakine aktarabilme tekniği olarak telepatik çalışmaların yapıldığı, mesafe kat edildiği de bilinmektedir.
İşte okuduğunuz gibi günümüz teknolojileriyle beyinin dalgaları artık her türlü kontrol altına alınması mümkün olup, günümüzde asimetrik psikolojik, parapsikolojik harp unsuru olarak da kullanıldığında olayın vahametini varın siz düşünün.
Bu çalışmalar öyle bir boyut almaya başladı ki, öyle bir insanlık yetiştirilmeye başlandı ki etki ajanları sayesinde robot insanlar artık sağımızı solumuzu resmen sardı. Duygusuz, makineleşmiş, bir insanlık yetiştirildi. Tabi halkımızın açık tehdit altında olduğunu düşündüğümüzde umarım devletimizde bu çalışmalara karşı tedbir alıyor diye düşünmek isterim.
Saygılarımla

KAYNAKLAR:
E.P.Kd. Albay Fevzi MORAY - Günümüzün Savaşı Psikolojik/ Asimetrik Harp http://morayfevzi.blogspot.com/2009/12/gunumuzun-savas-psikolojik-asimetrik.html
E.Kur.Alb. Dr.Tahir Tamer Kumkale - Psikolojik Savaş
Dr. Cahit Karakuş - Yönlendirilmiş Elektromanyetik Enerji ve Uzaktan Beyin Kontrolü
Alb. Alexander Hodgson - Parapsikoloji ve Parapsikolojik Harp - http://www.psikoterapi.com/hipnoz-siyaset-ve-askerlik-2/
Volkan Kemal Ergenekon- Metafizik Parapsikolojik Savaş Üzerine
Kozan Demircan - Yapay Zeka ve Telepati https://khosann.com/yapay-zeka-ve-telepati-insanlarin-aklindan-geceni-okuyan-ve-hislerini-anlayan-duygusal-bilgisayarlar/



3 Ağustos 2018 Cuma

https://www.kapsamhaber.com/guncel/vested-ten-500-beldeye-500-veteriner-saglik-teknisyeni-istihdamikarari-h50209.html

https://www.kapsamhaber.com/guncel/vested-ten-500-beldeye-500-veteriner-saglik-teknisyeni-istihdamikarari-h50209.html

http://www.samsunhaber.com.tr/bizim-milli-bir-kimlige-sahip-olmamiz-ve-sahip-cikmamiz-gerek-makale,188.html

http://www.samsunhaber.com.tr/bizim-milli-bir-kimlige-sahip-olmamiz-ve-sahip-cikmamiz-gerek-makale,188.html

MİLLİ BİR KİMLİK VE MİLLİ BİR DURUŞA SAHİP OLMAK

MİLLİ BİR KİMLİK VE MİLLİ BİR DURUŞA SAHİP OLMAK

Saddam Hüseyin El Tikriti, Irak'ı 23 yıl yönetti. ABD'nin Irak'ı işgaliyle iktidardan düşen ve yargılandığı Duceyl davasıyla ölüm cezasına çarptırılan Saddam Hüseyin kimilerine göre bir diktatör, kimilerine göre de bir halk adamıydı. İki kez iktidardan uzaklaştırmak amacıyla savaş yapıldı. Nihayetinde ABD’nin Mart 2003'te başlayan askeri müdahalesiyle 9 Nisan 2003'te devrildi. Bir süre kaçak yaşayan Saddam Hüseyin, 13 Aralık 2003'te, doğum yeri Tikrit yakınlarındaki Advar'da gizlendiği yerde yakalandı ve yargılanmak üzere hapsedildi. Sonunda 05.11.2006 da asılarak idam edildi. 
Kimyasal silah deposuna sahip olduğu söylendi ama ölümünden yıllar geçse de kimyasal silah izine asla rastlanılmadı. 25.11.2003 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi devrik Irak lideri Saddam Hüseyin’e ait mal varlığını denetim altında tutmak amacıyla yeni bir komisyon oluşturmayı kararlaştırsa da öldüğünden beridir hala mal varlıkları ne oldu asla basına yansımadı. Bilinen sadece Saddam’a ait milyonlarca bir milyon doların piyasaya sürüldüğü ve servetinin ne olduğu hala belli değil. Irakta kimyasal ve nükleer silah olduğu söylenerek birinci ve ikinci ırak savaşı yapıldı.
Muammer Kaddafi. O da kimilerine göre ülkeyi yıllarca diktatörlükle yönetmiş kanlı bir lider. Kimilerine göre de Libya’daki refah seviyesini arttırmak için uğraşmış bir devrimcidir. Oda tıpki Saddam Hüseyin gibi Josef StalinAdolf Hitler, Mussolini gibi tartışmalı eli kanlı soykırım yapan liderlerdendi. Libya’yı 42 yıl boyunca demir yumrukla yönetti. Onun da akıbeti Saddam gibi oldu.
Belçika merkezli Le Vif dergisinin haberine göre Libya'nın devrik lideri Muammer Kaddafi yönetimine ait Belçika'da dondurulan banka hesaplarından 10 milyar euro kayboldu. Belçika Dışişleri Bakanı ise haberin doğru olmadığını öne sürdü.
10 Mart 1957 tarihinde Suudi Arabistan'ın Riyad şehrinde doğan Usame Bin Muhammed Bin Avad Bin Ladin, .babası Muhammed Bin Ladin Cidde'de inşaat işleriyle uğraşarak milyarder olan ve günümüzde Saudi Bin ladin Group adıyla faaliyet gösteren şirketin kurucusu . Bin Ladin 2 Mayıs 2011 tarihinde Amerika birlikleri tarafından yapılan bir operasyon sonucu öldürülmüştür.
Dünya tarihinde bu ve bunun gibi irili ufaklı yüzlerce diktatör, emperyalist devşirmesi örnekleri vardır. Bunlardan sadece üç tanesini seçtim. Hepsinin ortak özelliği hayatlarının bir bölümünde Amerika ile çakıştığıdır. Önce Amerika tarafından devşirilen ve nemalanan bu zatlar daha sonra da iktidar hırsının da etkisiyle Amerika’ya kafa tutmaları sonucu ile akıbetleri hemen hemen aynı olmuştur. “Kullan işi bitince darağacına gönder.”

Oysa Amerikalılar onların yaptığının kat ve kat mislisini her zaman aşikara yapmaktadırlar. “Onlar diktatör ise Amerikalılar tescillenmişidir. “ Günümüzde diktatörleri yetiştiren, devşirten, büyüten, besleyen Amerika ve İngiltere gibi emperyalist güçlerdir. Bir diğeri de S.S.C.B (Rusya) ve Çin’dir. Türk Cumhuriyetlerinde etnik kıyım yapan, dinini dahi yaşatmayan Rusya ve Çin değil midir? Benim ismim Rusya S.S.C.B. yıkıldı deyip işin içinden sıyrılamazlar.

S.S.C.B’nin (Rusya) uydusu Bulgaristan, Todor Jivkov liderliğinde ki rejimin Türk ve Müslüman azınlığa yönelik 1984 ve 1989 yılları arasında uygulanan asimilasyon politikalarını 22 yıl sonra kabul etse de Bulgar Parlamentosu 1989 yılında sona eren komünist rejimin, Müslüman ve Türklere karşı uyguladığı asimilasyon sırasında yürüttüğü isim değiştirme, ibadet yasağı, anadilde konuşma ve zorunlu göç gibi etnik temizlik kampanyalarını unutmuş değiliz
Tibet ve Uygur bölgeleri Çin'deki 55 azınlık grubu içinde en büyükleri ve Pekin'in en fazla başını ağrıtanlar Tibetliler ve Uygurlardı. Geniş bir bölgede dağınık bir şekilde yaşayan iki azınlık grubunun da tarih boyunca bağımsız oldukları dönemler mevcuttu. Tibetliler ve Uygurlar, Çin'in toplam nüfusunun % 1'inden az olsa da, bu iki bölgenin bağımsızlığı Çin'in topraklarının yüzde 30'unu kaybetmesi anlamına gelmekteydi. Bu yüzden de Pekin makamları, daha fazla özerklik ya da bağımsızlık taleplerine sert tepki vererek yıllardır Han grubundan Çinlileri bölgeye yerleştirerek nüfus yapısını değiştirmeye çalışmakta ve etnik temizlik yapmaktadır.
Sevgili dostlar; eğer bu emperyalist güçlerin maşası ayağı olmak istemiyorsanız bunun adımları güçlü bir ekonomi ve güçlü bir sanayi ve teknolojiye sahip olmaktan geçer. Eğer olamazsanız önce tarım ve hayvancılığınızı çökertirler ki nüfusunuzu beslemekte kendilerine bağımlı yapsınlar, genleri değişmiş ürünlerle tank, top, silahla ele geçirilemeyen topraklarınızı zahmetsizce altınızdan çekip alsınlar, gelecek nesillerinizi hasta ve sağlıksız kılsınlar. Sonrasında bankalarınızı çökertirler ki ekonominizi ellerinde tutsunlar. Sonra sanayi ve teknolojiyi çökertirler ki teknolojide kendilerine bağımlı kılsınlar. Eğitim sisteminizi çökertirler ki eğitimsiz bir nüfusu daha kolay ele geçirsinler.
Çocuklarımızı bilinçli bir şekilde Türk kimliğine uygun milliyetçi duygularla
emperyalist ülkelerin uşaklığını yapmamaları için bilim, ilim eğitimli, yetiştirmeliyiz.
Çocuklarımıza tarihten örnekler vererek dostumuzu düşmanımızı öğretmeliyiz. Muhasır medeniyet seviyesine ulaşmalıyız. Bölgemizden bir milim sınırı bile olmayan milletleri süratle milli bir duruşla uzaklaştırmalıyız. Onlara bağımlılıktan kurtulmalıyız.
Bağımsızlığın temeli eğitimden geçer.
Bu da ekonomik güç ve tam bağımsızlıkla mümkündür.

Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş