16 Ağustos 2018 Perşembe
İSLAMIN ÖZÜ VE TEMEL HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -2-
İSLAMIN ÖZÜ VE TEMEL HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -2-
Allah, dini Hz. Adem’den a.s. beri çeşitli biçimlerde (şeriatlarla) uygulatması; olgunlaştırarak Hz. Muhammed’e s.a.v. vermiş;
gerçek din olarak seçtiği İslam dininin tüm insanlığa bir kılavuz olduğunu ve
İslam dininden başka dinlerin Allah’ın değerlendirmesinde değerli
görülemeyeceğini açıkça Yüce Rabbimiz bildirmiştir. (Al-i İmran 3/19-85, Maide
5/3)
İslam dini akla büyük önem vermekte ve
onun korunması üzerinde de önemle durmaktadır. Aklın çıktığı kaynağı
kabul edilen beyni uyuşturan her türlü şeyi de yasaklamıştır. (Maide 5/90)
Aklını kullanan toplumlar (İlmi)
ilerlemişlerdir. Duygularını kullanan (Irkçı,
fanatik, şövenist toplumlar) toplumlar geri kalmışlardır. Aklı kullanmak
insana, duygusallık hayvana özgüdür. Allah insana ısrarla aklını kullanmasını,
tümden duygunun esiri olmamasını istemiştir. Duygusallık cahilliğe vs,
bilgisizliğe dayanmaktadır. (Bakara 2/44-73-75-76-164-170-171-179-242-269, Ali
İmran 3/65-118, Maide 5/58, En’am 6/32-151, A’raf 7/169, Enfal 8/22,
Yunus 10/16-100, Hud 11/51, Yusuf 12/109-111, Rad 13/4-19, İbrahim 14/52, Nahl
16/12-67, Taha 20/53-128, Enbiya 21/10-67, Hac 22/46, Mü’minün 23/80, Nur
24/58-59-61, Furkan 25/44, Şuara 26/28, Kasas 28/60, Ankebut 29/35-43-63, Sad
38/29-43, Zümer 39/9-18-43, Mü’min 40/54-67, Hadid 57/17, Talak 65/10, Mülk
67/10, Fecr 89/5) İslam dini akla büyük önem verdiği içindir ki, onun korunması
üzerinde de önemle durmaktadır. Aklın çıktığın kaynağı kabul edilen beyni
uyuşturucu her türlü şeyi İslam dini yasaklamıştır. (Maide 5/90)
İslam dini vicdan özgürlüğünü İslam’ın
en temel haklarından birisi olarak kabul etmiştir. Bu nedenle dinin zorla kabul
ettirilmesi yerine, istekle benimsenmesi ilkesi geçerli sayılmıştır. Zorla
inanç kabul edilmez, zaten zorla inanmakta olanaksızdır. (Bakara 2/256,
Yunus 10/99) Peygamberimiz s.a.v. İslam dinini baskıyla, zorla, kılıçla değil; Kuran’ın
yöntemiyle insanları davet ederek özünde sevdirerek, çağırarak yaymıştır. İslam
dini başka dinden olanların inançlarına saygı gösterilmesini, onlara ve
tanrılarına kötü ve uygunsuz davranışlarda bulunulmasını tüm Müslümanlara
yasaklamıştır. (En’am 6/100)
İnsan toplumlarının yaşayıp devam
edebilmesi için üremenin sürdürülmesi, Allah’ın koyduğu kesin kurallardandır.
Neslin korunması amacıyla İslam dini, nikâh (Evlilik sözleşmesi), evlenme, eş olarak yuva kurma konuları yasallaştırmıştır.
Nikâh, kişi özgürlüğünü kısıtladığından dolayı yasak olması gerekirken, insan
toplumunun devamı için zorunlu olarak yasal kabul edilmiştir. Çünkü evlilik
bağı (Nikâh) ile kişiler
özgürlüklerini kısıtlamaktadırlar. Ancak, bunun yanı sıra insan soyunun
devamını sağlamaktadır. İslam dini aileyi kutsal bir kuruluş olarak kabul
etmiş, ona en yüksek değeri vermiştir. Çünkü aile, toplumun temel yapısı ve
doğal bir gruptur; topluluktur. İslam dininde namus ve onur olarak ırz (Cinsel yönü ve işlevi) kabul edilmiş,
onun doğal bir biçimde eşlerin ilişkileri ile yürütülmesi insan topluluklarında
olduğu gibi temel alınmıştır. (Bakara 2/129-221-230-232-235-237, Nisa
4/3-6-19-22-25-34-35-127-128-129, Maide 5/5, Nur 24/3-32-33-60, Kasas 28/27,
Ahzab 33/30-37-49-50-52-53, Mümtehine 60/10) Neslin korunması için
zinayı, flörtü yasaklamıştır. (Nisa 4/15-25, İsra 17/32, Nur 24/2-3-4-5-6-8-9-10,
Furkan 25/68-69, Ahzab 33/30, Talak 65/1
İslam dinindeki hükümler, yükümlülükler
insanların yararına faydalanılması için konulmuştur. İnsanların zararına olan
şeyler, bozgunculuk doğuran şeyler tümüyle yasaklanmıştır. (haramdır) İslam’da yarara yönelmek, zarardan kaçınmak genel bir
kuraldır. İslam dini insanların maddi ve manevi gereksinimlerini karşılamayı
temel alır. İbadetlerde amaç, nimetleri veren Allah’a şükretmektir. İbadetler
bilinçsizce bir taklit ve alışkı değildir. Kuran’ın tüm ayetleri insanların
yararınadır.; onların yararlarını gözetmiştir.
İslam dininde tüm hüküm ve buyruklar,
adalet üzerine konulmuş, adalet temeline dayanmıştır. Bunların tümünde amaç
adaleti sağlamak, haksızlıkların önüne geçmek, adalet düşüncesi hâkimdir. Allah
adaleti buyurur, haksızlık ve zulmü yasaklar, kul hakkına Allah hakkı
derecesinde uyulması emredilir. (Bakara 2/282,Ali İmran 3/8-18-21,
Nisa 4/3-58-127-129-148, Maide 5/8-42, En’am 6/152, A’raf 7/29-159, Yusuf
12/54, Nahl 16/9-76-90, Taha 20/2, Enbiya 21/47, Şuara 26/15, Ahzab 33/5,
Şura 42/40, Zariyat 51/59, Hadid 57/25, Mümtehine 60/8)
İslam dini tüm hüküm ve emirlerinde
sürekli kolaylık güder. Güçlük istemez Yüce Rabbimizin Kuran’ı Kerim’de
zorluğu giderici ve sıkıntıyı kaldırıcı hedefini anlatan birçok ayetleri
vardır. (Bakara 2/185, Maide 5/6, Hac 22/78, Fetih 48/17)
İslam dini hükümleri insanları ağır
yükümlülük altına sokmamayı, onların serbest olmalarına daha çok fırsat veren
bir ana ilke çerçevesinde indirmiştir. Yasaklar çok azdır; farzlar çok değildir.
İslam dinini yasaklar sistemi haline getirmeye çalışanlara, bu tutumlarının
Allah adına hüküm koymak olduğu ve bunun şirke yol açacağı Kuran’ı Kerim’de sık
sık uyarı yapılmaktadır. ((A’raf 7/32)Yüce Rabbimiz insanın hizmeti için yarattığı
şeylerin kullanılışını kısıtlamamış, onların insanın keyfince aşırı olmamak
kaydıyla kullanılmasına olanak tanımıştır. ( Bakara 2/29, A’raf 7/31). Rabbimiz
bildirilmesi gereken haram şeyleri bildirmiş; onların dışında çok soru sormak,
yeni yeni sorular ortaya atarak Allah’tan açıklama istemek, Allah tarafından
iyi görülmemiştir. Çünkü Allah’ın yapacağı her açıklama insan için yapması veya
uyması gereken bir emir olacağından yüce Rabbimiz insanları ağır yük altına
düşürmemiş, Allah insanlara az emir vermiştir.(Maide 5/101)
Sonuç olarak diyebiliriz ki, İslam dini
o kadar kolay ve sade idi ki, çölden Bedevi (Görgüsüz çoban Arap) gelir, Peygamberimizin önünde oturur, sohbet
eder, dinin öğrenir giderdi. İslam dini gerçekten bu kadar kolaydır. İslam
Dininin kaynakları Kur’an-ı Kerim, Kainat, insan aklı ve bilimsel gerçeklerden
oluşur. İslam dinine göre “bilgi”, “imandan” önce gelir. Çünkü kişinin
bilmediği şeyin arkasına düşmesi ve inanması reddedilir. (İsra 17/36) Kişi
bilgi sahibi olduktan sonra inanıp inanmamakla serbest bırakılır. Yoksa
kişinin cahil bırakılarak körü körüne inanması İslam’da iyi ve yeterli
görülmez. İslam’da bilgi olmadan ve aklını kullanmadan hiçbir şeye niyet
edilmez ve adım atılmaz. İslam dininin yasallaşması, insanlar tarafından
uygulanabilir hale gelmesini temellendiren Hz. Muhammed s.a.v. kanalıyla
Allah’a uzanan kanıtlar (Deliller)
veya kaynaklardır. Çünkü, İslam dinini indiren, bildiren Allah ve
Elçisidir.İşte Allah’a gitmek isteyenlerin yollarını hükümleri karıştırarak
engellemeye kim yeltenebilir? Buna ancak bilgisizlerle,
inançsızlardan başkası yeltenebilir mi ? İslam dininin ne kadar mükemmel bir
yapıya sahip olduğuna dair daha bir çok delilleri sayabiliriz. Bu delilleri yazmakla
denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa yaz yaz bitmez. ( Kehf 18/109)
Kısacası İslam dinini Rabbimiz tüm insanlara Şeytan’ın türlü entrikalarına
bulaşmamamız ve nefsimizin de Şeytanla işbirliği yapmamamız için dünyada
ve ahirette gerçek mutluluğa kavuşmamız amacıyla Rabbimiz bize İslam dinini
hediye etmiştir.
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş
KAYNAKLAR:
Mustafa Kemal Bektaş - Kur’an-ı Kerimin
Kendisi Laiktir. Allah Katında Kötü Bir Hastalık Dinde İstismar
Mustafa Kemal Bektaş – Akıl ve Zeka Üzerine
17 AĞUSTOS DEPREMİ, H.A.A.R.P ve SUNİ DEPREMLER ÜZERİNE!
17 AĞUSTOS DEPREMİ, H.A.A.R.P ve SUNİ DEPREMLER ÜZERİNE!
17 Ağustos 1999'da saat 03.02'de Merkez
üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde meydana gelen ve yaklaşık 45
saniye süren 7.4 büyüklüğündeki depremin üzerinden 18 yıl geçti. Yaraları hala
silinmedi. Bu depremde ölenlerimize KAPSAM
HABER olarak Allah’tan c.c. rahmet d geride kalanlarına metanet ve baş
sağlığı diliyoruz
Kocaeli, Gölcük, Düzce, Sakarya, İstanbul ve Yalova'da
büyük can ve mal kaybı ile yıkıma neden olan depremde resmi verilere göre 17
bin 480 kişi hayatını kaybederken on binlerce kişi yaralandı. Marmara
Depremi'nden en çok etkilenen Kocaeli'nde 9 bin 477 kişi yaşamını yitirdi, 9
bin 881 kişi yaralandı. Depremde, 35 bin 180 konut, 5 bin 770 iş yeri yıkıldı
ya da ağır hasar gördü. 40 bin 757 konut, 6 bin 57 iş yeri orta, 45 bin 86
konut ve 6 bin 128 iş yeri de hafif hasarlı olarak kayıtlara geçti.
17 Ağustos 1999'da olan depremin ardından çok şey konuşuldu.
Kimilerine göre bu deprem sun’i olarak yapıldı. Amerika’nın Alaska’da bulunan
H.A.A.R.P. tesislerinden İYONESFER’e enerji yükleyerek, İYONESFER’de
yoğunlaştırılıp deprem plaklarına yüklü bir enerji vererek bu depremi
oluşturuldu diye dilden dile dolanmakta!
PEKİ BU İŞİN ASLI NEDİR!
SUN’İ DEPREM YAPILABİLİR Mİ!
Sistem
İYONESFER’de 100 km irtifaya sinyal gönderip bunların İYONESFER’den yere
sekmesini sağlıyor. Seken sinyal Aşırı Düşük Frekans (ELF) bandında yayılan 1
Hertzlik bir sinyal olacak. 1 Hertzlik süper zayıf bir sinyalle internetten
film indiremezsiniz, ama Amerika’nın deniz altında pusuya yatan nükleer motorlu
nükleer füze denizaltılarına kimsenin duyamayacağı emirler verebilirsiniz. Ama
atmosferden seken sadece 1 Hertzlik radyo dalgalarıyla Dünya’da depreme yol açamazsınız!
Her
şeyden önce bu sinyalin şiddetinin toprağın doğal manyetik alanından 10 milyon
kat zayıf. Mesela CERN parçacık hızlandırıcısındaki süper mıknatıslar
birkaç metre mesafeden boynunuzdaki kolyeyi kopartacak kadar şiddetli bir
manyetik alan oluşturduğu halde, bu mıknatısların yarattığı manyetik alanlarla
bile depreme yol açamazsınız!
Deprem
yapmak için elektromanyetik sinyallerle üretebileceğimizden daha büyük bir
enerji gerek. Isı ve elektrik enerjisinden daha güçlü bir şey; yani nükleer
enerji ve nükleer bombalar.gerek!
H.A.A.R.P. NEDİR
İNCELEYELİM!
H.A.A.R.P. (High Frequency Active Auroral Research
Program); Amerikan Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Alaska Üniversitesi ve
Defansif İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) tarafından finanse edilmiş,
Alaska’da bulunan ve radyo dalgalarıyla çalışan bir araştırma tesisinin adıdır. Birkaç futbol sahası büyüklüğündeki
beton pisti kaplayan çok sayıda antenden oluşan bu tesis, ilk bakışta, 80
yıllarda Türkiye’deki evlerin balkonunda televizyon yayınlarını almak için
kullanılan karasal antenlerden oluşan metalik bir ormanı andırıyor. Sivillere
de açık olan bu tesiste Alaska, Stanford, Penn State, Dartmouth, Cornell,
Maryland, Massachusetts, Polytechnic, Tulsa, Clemson üniversiteleri ile Boston
College ve MIT mühendisleri HAARP tesisinde araştırma yapıyor..28 dönüm arazi
işgal eden ve her biri 22 metre boyunda 180 yüksek frekanslı anten
barındıran, özünde radyo sinyalleriyle araştırma yapan bir gözlemevidir..Tesisin
maksimum sinyal gücü 3600 kilowatt olup, çok kuvvetli frekanslardan yayın yapan
ticari bir radyo istasyonundan 75 kat
güçlü yayın yapmaktadır.
H.A.A.R.P TESİSİNİN GÖREVİ İYONOSFER
TABAKASINI İNCELEMEKTİR
Bu
tesiste güneş ışınları ve güreş rüzgarının etkilediği İYONOSFER tabakasını
inceliyor. Ancak, yerden 60 km ile 1000 km yüksekte yer alan İYONOSFER tabakasını etkileyen güneş ışınlarının
yanında, HAARP’ın 75 radyo istasyonu gücündeki vericisi devede kulak kalır.
İYONOSFER’i incelemek önemli, çünkü yerdeki bir antenden gönderdiğimiz sinyalle
ufuk ötesindeki bir kasabaya TV yayını yapabilmemizi Dünya’nın İYONOSFER
tabakasına borçluyuz. İYONOSFER’radyo sinyallerini ayna gibi yeryüzüne geri
yansıtıyor. Dünyamız yuvarlak bir gökcismi ve 15 km uzaktaki herkes size göre
çukurda kalıyor. İYONOSFER olmasaydı ufuk ötesi iletişim kurmak için balonlar ve
uydular kullanmamız Karasal antenlerle iletişim mümkün olmayacaktı.
SİZLERE İKİ OLAYI TAŞIYACAĞIM OLAYI
ANLAMANIZA YARDIMCI OLACAĞIM!
İlki
A.B.D'nin Kaliforniya eyaletinin güneyinde, 4 Aralık'ta ormanlık alanda çıkan
ve şiddetli rüzgârın etkisiyle hızla yayılan yangın, 105 kilometrekare alanın
kül olmasına yol açan bu afetin, eyalet tarihinde kaydedilen en büyük orman yangındır.
Yangın öncesinde California eyaletinde
5 yılı aşkın süredir devam eden kuraklık nedeniyle 100 milyondan fazla ağaç yok oldu.
Diğeri
de 20. yüzyılın en büyük nükleer kazası olarak da bilinen ÇERNOBİL faciasının üzerinden yıllar
geçmiş ama bu felaketin izleri hala silinememiştir. Kazadan sonra aşırı
radyasyona maruz kalan binlerce insan hayatını kaybetmiş, etrafa ölüm saçan
parçacıklar yüzünden sakat bebekler dünyaya gelmiş, bir tek SSCB değil,
radyoaktif bulutlardan neredeyse tüm ülkeler nasibini almıştır. 1970 yılında ÇERNOBİL
Nükleer Santrali çalışanları için
kurulmuş Pripyat, kısa sürede hayalet şehre dönüşmüştür.
Şimdi sizlere bu iki
olayı neden anlattım izah edeyim. Bu sistemi çalıştırmak için çok yüklü bir
enerji girişine ihtiyaç gerek. Nitekim ÇERNOBİL’in 50 km. yakınında RUSYA’nın
H.A.R.P. sistemleri vardı. Amerika bu tesisleri uzun süre dinlemiş bu tesislere
AĞAÇKAKAN tesisleri demişlerdir. Ve akabinde ÇERNOBİL faciası yaşandı. Kimse
üzerine gitmedi! Nedenlerini kimse araştırmadı. Üzeri kapatıldı!
Neden kapatıldı sizce!
Hemen
her gelişmiş ülkenin kendi HAARP tesisi var. Bunlar arasında Rusya’da Sura,
Norveç’te EISCAT, Porto Riko’da Arecibo radyo teleskopu (Evet, uzayda karanlık madde arayan
radyo teleskoplar da birer HAARP) ve Fairbanks’te UCLA’nın işlettiği HIPAS’ı
sayabiliriz. Yani “tencere dibin kara
senin ki benden kara!” Zaten kendileri de RUSYA’yı kontrol ediyor! Bu
sistemi çalıştırmak için çok yüksek enerjiye ihtiyaç vardı! ÇERNOBİL’de bu
nedenle bir problem yaşandı! Üzeri de kapatıldı.
ŞİMDİ BU İYONESFER NEDİR ONU İNCELEYELİM
İYONOSFER,
elektromanyetik dalgaların geçmesi ve iletilmesi için ihtiyaç duyulan iyonları
içeren ve aynı zamanda da elektronların serbest bir şekilde dolaştığı
atmosferin katmanıdır. Atmosferin katmanları arasında bulunan İYONOSFER, 70
ila 500 km lik diliminde bulunuyor. İYONOSFER, GÜNEŞ’in morötesi ışınları ile DÜNYA’nın
manyetik alanını kısmen aşan GÜNEŞ rüzgârının taşıdığı yüklü parçacıkların DÜNYA
atmosferini etkilemesiyle oluşuyor.
Hatta GÜNEŞ rüzgârının yeryüzüne olduğu
gibi ulaşıp bize zarar vermemesini ozon tabakasından önce, gezegenimizin
manyetik alanına ve İYONOSFER’E borçluyuz. 10 binlerce km irtifadaki manyetik
alana ve 20-30 km yükseklikteki ozon tabakasına ek olarak tam 940 km
kalınlığında bir radyasyon kalkanımız da var! Öyle ki 80 ila 160 km yüksekteki
alt İYONESFER’de gece olunca GÜNEŞ’in zararlı radyasyonu hızla azalıyor. Ancak
320 km irtifada radyasyonun azalması bütün gece sürüyor
Radyo dalgalarının bu katman içerisinde
yansıtılması önemli bir konudur. İYONOSFER katmanı içerisinde
bulunan gazlar, iyon halinde bulunur. Bu sayede de radyo dalgaları iyi bir
şekilde iletilir.
ŞİMDİ
GELELİM BU SİSTEMLE DÜNYA’YA MEYDAN OKUNABİLİR Mİ?
2006
yılında HAVZA’da RADYO GERÇEK FM’i çalıştırırken ÇAKIRALAN’da radyomuzun
vericisi vardı. Arıza oluştu. Bende elektronikçi TUNCAY diye bir arkadaşımı da
aldım oraya gittik. Aktarma çanak anten uçuruma uçmuştu. Kendimce çanak anten
olmazsa bu iş olmaz diye düşünürken kulübenin kapısı saç olduğundan LNB yi saç
kapıdan yansıtarak yayınımı vermeye başladı. Ancak vericide bir bölüm vardı ki
orada 18 bin kilovat enerji bulunmaktaydı. Giriş 220 volt olan verici cihazında
o kadar enerjiyi depolamaktaydı! O ara arkadaşım LNB yi göğe tutarak “ben
istersem bu şehre milyonlarca kilovat enerjiyi yığarım” dedi.! Şaşırmıştım.
Araştırdım olmasının da mümkün olduğunu bu sayede öğrendim. Kumanda cihazları
da bu enerji transferine bir örnektir. Nikolay TESLA denen Sırp bilim adamı 1900
lu nyılların başında çok dehaca buluşlar bulduğunu araştırmalarımda öğrendim.
BU SİSTEMLE NELER YAPILABİLİR!
İnsanda
ağladığında, üzüldüğünde, sevindiğinde, kuşku duyduğunda, v.s hallerde beyinden
farklı elektrik dalgaları yayınlanır. E:E:G ve E.M.G cihazları bu elektriksel
dalgaların kağıda dökülmüş halidir. Eğer isterseler bu sistemde askeri amaç
olarak bu dalgaları düşük bantlardan yayınlarsalar isterse bir ülkeyi
çıldırtabilirler! İkliminizi değiştirebilirler. Kasırgalar yaratabilirler.
Sizin elektronik haberleşmenizi kilitleyebilirler. Daha nice askeri silah
olarak kullanımı için çalışmalar yapabilirler. Tankla, topla, silahla size ele
geçiremezseler de bu sistemle ordunuzu durdurabilirler. Halkınızı size asi
yapabilirler.İklimlerinizi dahi değiştirebilirler.Yaz ayığının ortasında kar
yağdırabilirler!
İnterneti gözetlemekten hava, kara ve
deniz kuvvetlerinin iletişim kurmasına ve kıtalararası balistik füzelerin
Amerika’dan kalkıp Rusya’yı vurmasına kadar her alanda sinyal kalitesi önemli.
Zayıf bir sinyal iletişimi kesebilir, füzelerin yoldan çıkması ve hedefi
ıskalamasına yol açabilirler.
Kısacası
bu nasıl bir süper silahsa gizli olmadığı gibi bir sürü ülkede benzeri var
(yani Amerika’nın silah üstünlüğü yok) ve bu tesisleri Google Haritalarda yazıp
bulabiliyorsunuz.
Saygılarımla
Mustafa
Kemal Bektaş
13 Ağustos 2018 Pazartesi
İSLAM DİNİNİN ÖZÜ VE TEMELİ, HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -1
İSLAM DİNİNİN ÖZÜ VE TEMELİ, HEDEFİ İNSANI OLGUNLAŞTIRMAKTIR. -1
İslamın özü ve temel hedefi insanı
olgunlaştırmaktır.
İslam dininin çok genel iki amacı
vardır. Birincisi , “insanın özgür
olması” ikincisi “fesat ve nizanın ortadan
kaldırılmasıdır.”
İslam’ın “Allah’ın birliği”, “dinin
birliği” ve “insanın birliği”
ilkesi üç birlik ilkesiyle evrenselliği sergilediği söylenir. (Ebu’l-Fazl
İzzeti, İslam’ın Yayılış Tarihine Giriş, Çev.:Cahit
Kaytar,İstanbul,1984,s.216) Kuran’a dayandığımız da İslam’ın evrenselliği,”Allah’ın birliği” ve “insanın yüceliği” ilkesine dayanır.
Çünkü Kuran’da, Allah’tan sonra en yüce varlık insandır. Hatta inanmasa bile.
Çünkü bir an, bir zaman gelir, inanır. Bu şansı yüce Allah’ın huzurunda her
zaman vardır.
İslam sözcüğü Kuran’da sekiz yerde
geçmektedir. Terim olarak kullanımında ise İslam kulun Allah’a teslimi olup
içtenlik (İhlas) ve açık benimseyiş
ön koşulunu taşımaktadır. Kur’an Allah’a içtenlikle teslimiyeti birçok ayetinde
belirtir.(Zümer 39/2, Ali İmran 3/19-3/83-3/85, Maide 4/3)
İslam sözcüğü üç anlamda kullanılmıştır:
Din, devlet, kültür (Philip K Hitti, İslam and West, New Jersey, 1962, s.3) Din
olarak İslam, Arapların kendilerinin ve başka uluslardan aldıkları
geleneklerinin yer aldığı Kuran’ın bildirdiği biçimiyle Hz. Muhammed s.a.v. tarafından
kurulan inanç ve ibadetler sistemidir. Günümüzde din olarak İslam Hz. Adem ile
başlayıp Hz. İbrahim a.s., Hz. Musa a.s., Hz. İsa a.s. gibi bir çok Peygamberle
sürdürülen ve Hz. Muhammed s.a.v ile son kez somut biçimde temel ilkeleri
sunulan , Kur’an ve sünnetin üzerine kurulan bir çok dini bilginin tevil
yorumlarını, Müslüman devletlerin uygulamalarını dinsel düşünce akımlarının (Mezheplerin) ilkelerini de kapsayan ve
bir altın çağ özlemi içerisinde bulunanlarla orta yol izleyen Müslüman
kitleleri içine alabilmektedir.
Din, Arapçada “Örf ve adet” anlamında bir sözcüktür. “İnançsal ve ameli boyun eğme (İtaat),
izlenen yol, alışkı, belirti” anlamlarını da içermektedir. Doğal olarak din
deyince her insan kendi dinini aklına getirir. Yüce Rabbimizde biz insanlara
din olarak İslam dinini seçmiş ve tüm insanların içtenlikle kayıtsız ve şartsız
teslimiyeti sunmuştur. ( Ali İmran 3/19-3/83-3/85, Maide 4/3)
Kuran’da din sözcüğü “Karşılık-Ceza” anlamında Kuran’ın bir
çok yerinde geçer (Fatiha 1/3,Hicr 15/35,Nur 24/25, Şu’ara 26/82, Saffat 37/20,
Sad 38/78, Kaf 50/6, Za’riyat 51/12, Vakı’a 56/56, Me’aric 70/26, Müdessir
74/46, İnfitar 82/15-17-18, Mutaffifhin 83/11), Adı da İslam olan din Hz.
Adem’den beri bir çok Allah elçileriyle aşama aşama sürerek Hz. Muhammed’e
kadar gelmektedir. (Bakara 2/132, Nisa 4/125, En’am 6/161, Yunus 10/105, Şura
42/13)
İslam dininin çok genel iki amacı
vardır. Birincisi , “insanın özgür
olması” (En’am 6/71-136-138-139, İbrahim 14/30, Ankebut 29/25, A’raf
7/191-192-195-197, İbrahim 14/30, İsra 17/56, Meryem 19/81, Hacc 22/12-13-73,
Furkan 25/3, Ankebut 29/25, Sebe 34/21 Fatır 35/13-14-40) , ikincisi “fesat ve nizanın kaldırılmasıdır.” (Maide
5/32-33, Tevbe 9/107-108)
Rabbimizin tüm insanlara bahşettiği İslam dini ;
İslam dininde ruhbanlık kurumu yoktur.
Rabbimiz “Ruhbanlık” olmaması için
hiçbir insanın dini bir kişiliğe bürünerek diğer insanları etkilemesini
kaldırmayı amaçlamış ve dini tamamlamıştır. (Maide 5/3
İslam dini Ölümden önceki yaşamış
olduğumuz dünya hayatına yön vermek içindir. (Rum 30/43. Rabbimizin kendisinin
tüm noksanlıklardan münezzeh ve tek olduğunu tanıtmak ve kendisine teslim
olmamızı sağlamaktır. (Beyyine 93/5)
Dinin yalnız Rabbimiz için benimsenip
dosdoğru olarak bilinçli bir şekilde bağlanılıp uygulanması ve hem dünyada ve
hem de ahiret mutluluğuna kavuşulmasını sağlar. (Nisa 4/186, A’raf 7/29, Nahl
16/52, Ankebut 29/65, Lokman 31/32, Zümer 2/3-11-14, Mü’min 40/14-65, Nur 55)
Dini yüceltmek niyetiyle de olsa eklenen
uydurmalar, inanmayanları inandırmak yerine inananları da karıştırıp
şaşırtabilir, yanıltabilir ve bu nedenle bize verilen akıl vb. olanaklarımızı
iyi kullanmamızı öğretir. Al-i İmran 3/24, Hucurat 49/16)
Rabbimiz İslam dinini gerçek olarak ve
gerçeklerle bağdaşacak biçimde göndermiştir. (Tevbe 9/33, Fetih 48/28,
Saff 61/9)
Dinden dönenlerin Rabbimizin kendisine
inananların sayısında azalacağını ummasınlar ve İslam dinine girenlerinde
Rabbimize bir iyilik yapıyormuşçasına büyüklenmesinler düşüncesine sahip
kılmıştır. (Maide 5/54, Nasr 110/2)
Gerçekleri, İslam dinini benimseyip,
onlarla geçici çıkar ve çeşitli nedenlerle mücadele edenlerin bulunduğu
toplumda yaşadığımızı veya yaşamak zorunda olduğumuzu belirtir (Nisa
4/46) Bununla tek tip düşünce olamayacağı vurgulanarak, gerçeğe yönelenin, onu
arayan değişik görüş ve düşüncelerin hatta bunlar arasında bile bile
gerçeklerle mücadeleye kalkanların bulunabileceği de anımsatılmaktadır.
Barış içinde yaşamak isteyenlerin başka
dinde de olsalar bile onlara saldırmayı ve savaşmayı yasaklamış (Mümtehine
60/8-9) , fitne ve fesadın ortadan kalkması için insanlar arasındaki barışın
sağlanması için savaşılmasını buyrulmaktadır.(Bakara 2/193-217, Enfal 8/39).
Barışı değil sürekli karışıklık çıkarıp savaşı tahrik edenler ve antlaşmaları
bozanlar ile savaşılmasını emretmektedir.(Tevbe 9/12) Öyle ki toplum düzenini
sarsıcı karışıklık çıkaranları, propaganda yaparak huzuru bozan ve kamu
hizmetlerine katkıda bulunmayan başka dinden olanları o toplum düzenine
uyuncaya kadar onlarla savaşmak gerektiğini de emredilir (Tevbe 9/29)
Rabbimizin dinin zorla
benimsetilemeyeceğini çünkü dinin özünün inanca dayalı olduğunu emreder.
(Bakara 2/256, Kafirun 109/6) Zaten kişinin inancını Rabbimizden başka kimsede
bilemez
Dinsel yakınlaşma yani bir anlamda
anlaşarak yaşamak için barış-dostluk gündeme gelince savaştan vazgeçilmesi
emredilir. (Enfal 8/72)
Toplumun varlığını sürdürebilmesi için,
savaş anında bile bir araştırıcı ve bilginler gurubunun gerçekleri araştırma
konusundaki çalışmalarını ara vermeden sürdürmesi ve hiçbir şeyin bilimsel
çalışmaları engellememesi açıkça vurgulanmaktadır. (Tevbe 9/122)
İnsanları kaynaştırıcı toplumsal
örgütlenmeyi destekleyerek “Din
kardeşliği” kavramını getirmiş ve bu kuruluşu özendirmiştir. (Tevbe 9/11,
Ahzab 33/5, Hucurat 49/10)
Din istismarcıları yerilmekte, toplumun
dine değer vermesini göz önünde tutarak dini dünyadaki kişisel çıkarlarına alet
eden, sonuçta dini “Oyun, eğlence ya da
araç edinenlerin sonlarının” kötü olacağı açıkça vurgulanmaktadır. (Maide
5/57, En’am 6/70, A’raf 7/51)
İslam dininde aşırılık yasaklanır ve
orta yol öğütlenmiştir. Aşırı olanların kendileri saptığı gibi, başkalarını da
saptıracağı açıkça vurgulanmıştır. (Nisa 4/171, Maide 5/77)
“İslam dinini en iyi ben uyguluyorum, en iyi Müslüman benim” diye ortaya çıkmak,
sonucu itibariyle dinde din adına bölücülük yapmanın İslam diniyle ilişkisinin
bulunmadığı açıkça belirtilmektedir. (En’am 6/159, Rum 30/32)
Dini zorlaştıran, dar görüşlü, dini
kendisi gibi anlamayanları din dışı, kendisi ise Allah’ın dinini savunan
mücahit gibi görerek farkına varmadan dinsel bencilliğe ve kibirlenmeye
düşenlerdir (Şura 42/21). Oysa İslam
dini kolayca anlaşılır niteliktedir. Daha sonraları din aracıları (Din anlatıcıları, din adamları) ve
ibadet yerlerindeki (Camiler, mescitler)
hizmet yapanlar, dini karmaşıklaştırmış ve anlaşılmayacak “Tabu” yasaklar bütünü olarak bir kuruluş haline getirmişlerdir.
İslam dininde güçlük, zorluk yoktur;
kolayca uygulanabilecek nitelikte ve sadeliktedir. (Bakara 2/185, Hac 22/78)
İslam dini insanları gericiliğe,
perişanlığa ve düşkünlüğe götürmez. Ancak dine dayandığını iddia edenler, böyle
bir duruma düşmüşlerse, burada sorumluluk dinin değil, kendilerinin bilimden
uzak kalışları ve dar görüşleri savunmaları nedeniyle İslam dinini yanlış
anlayan kişiler, hem dünyada hem de ahirette Allah’a karşı sorumludurlar
(En’am 6/137, Enfal 8/49)
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş
KAYNAKLAR:
Mustafa Kemal Bektaş - Kur’an-ı Kerimin
Kendisi Laiktir. Allah Katında Kötü Bir Hastalık Dinde İstismar
Mustafa Kemal Bektaş – Akıl ve Zeka Üzerine
OBEZİTELİK – KABIZLIK – ZAYIFLIK RAHATSIZLIKLARI VE BAKTERİYEL İLİŞKİSİ
OBEZİTELİK – KABIZLIK –
ZAYIFLIK RAHATSIZLIKLARI VE BAKTERİYEL İLİŞKİSİ
Bu gün sizlere çok farklı bir yazı yazmak istiyorum.
Toplumumuzu en yakından ilgilendiren OBEZLİK
Problemi ile ilgili. Biraz kibarcasını yazayım ŞİŞMANLIK. Bu sorun bende de var. Diğer taraftan Zayıflık ve Kabızlık
problemi de toplumumuzun en başta gelen sorunlarından. Bakalım kısa bir köşe
sütunuma ya da habere nasıl taşıyacağım bilmiyorum. Muhtemelen bu yazımı iki
bölüm halinde yazacağım. İlk bölümde OBEZLİK
ve KABIZLIK diğer bölümde de PREBİYOTİK ve PROBİYOTİK bakteri ilişkisini yazacağım. Konu çok çok önemli. Ben
ana hatlarıyla derinlemesine yazacağım. Sizlere yön vereceğim. Sizde mutlaka bir
Gastroenterelog uzmanından, Dahiliye uzmanından ve Diyetisyenden yardım
alacaksınız. Bu yazıyı iyi okumanızı tavsiye ederim. Bu yazıyı hazırlamak için
uzun uğraş verdim. Mesleğimin de Veteriner Teknisyeni olması nedeniyle konuyu
size aktarma da faydası oldu. Zira biz hayvancılıkta da bu problemlerden dolayı
verim düşüklüğünü PREBİYOTİK ve PROBİYOTİK ürün takviyeleri ile
çözmekteyiz.
2014 yılında yapılan bir araştırmada Tanzanya’da yaşayan kabilelerde
bakteri çeşitliliğin şehirde yaşayan insanlardan fazla olduğu, kadınların
bağırsaklarındaki bakterilerin topladıkları lifli bitkileri erkeklerden daha
iyi sindirdiği belirlendi. Arada ki tek fark kadınlar ot toplarken, erkekler
avlanıyordu.
Yine 2008-2009 yılında Venezüella’da yaşayan 12 avcı-toplayıcı kabile
mensubundan incebağırsak bakterileri aldılar ve bunların vücudunda antibiyotik
aşığı Amerikalılardan daha çok sayıda bakteri türü olduğunu buldular. Biz
onlara ilkel insan derken onlar doğal
hayatta yaşadıkları için hastalıklara bizden daha dirençliydi.
Kısacası bu tesadüfî bulgular
insanların tükettiği sağlıksız gıdaların bağırsak bakterilerini etkilediği ve
onların bakterilerin yanında insanlarında OBEZ olmasına, yol açtığı tespit
edildi. Ve Bu aşamanın sonunda da PREBİYOTİK
ve PROBİYOTİKLER keşfedildi.
Bu çalışmaların sonucunda da
vücudunuzda ne kadar fazla bakteri türü varsa yeni hastalıklara direnme gücünüz
de (adaptasyon, uyarlanma) o kadar artıyor. Bu bakterilerin hem bağışıklık hem
de sinir sistemini etkilediği tespit edilmiş oldu. Bu nedenle sağlıklı
beslenenlerin sinirleri güçleniyor ve hastalıklara karşı daha dirençli
oluyorlar.
2007
yılında İnsan Genom Projesinin (Human Genome Project, HGP) bir devamı olarak
İnsan Mikrobiyom Projesi (Human Microbiome Project, HMP) başlatıldı. 5 yıl içinde hem insan vücudunda
yaşayan bütün mikropların haritasını çıkardılar hem de mikroplarla insan
sağlığı arasındaki karmaşık ilişkiyi ortaya koydular. Vücudumuzda ki mikropların
belirli şartlar altında bizi depresyona soktuğunu ve OBEZ yaptığı ortaya çıktı. Sağlıklı düzenli beslenme, diyetle ve
sporla kilo vermenin bizi depresyondan çıkaracağı da böylelikle ortaya çıktı.
Saprofit dediğimiz zararsız
bakteriler vücudumuzda olduğu kadar her tarafta havada, suda, toprakta her
tarafta mevcuttur. Vücudun terazisi bozulduğu an zararlı hale geçerler. Ya
demem o ki bağışıklık açısından mikroplarla, bakterilerle sürekli temaz halinde
olmak zorundayız. Hastalık yapan mikropların sayısı insan vücudunu yaşatan
mikropların sayısından çok daha az. İnsanların hayatta kalabilmesi için
sindirim sistemindeki bakterilere ihtiyacı var ve onlara saksıda
yetiştirdiğimiz çiçekler gibi özenle bakmalıyız. Diyetle kilo vermek için buna
dikkat etmemiz gerekiyor. Bu nedenle uzmanlardan yardım almadan DİYET yapmak çok tehlikeli..
OBEZ insanlar
olduğu gibi vücudun dengesi kaybolunca OBEZ
BAKTERİLERDE ortaya çıkmakta.İnsülin direnci, diyabet gibi hastalıklar bir
yana (ki bunların büyük kısmı yine sağlıksız beslenmekle ilgili) yemek
bağımlısı, aslında şeker bağımlısı insanlar diyetle kilo vermekte zorlanıyor.
Araştırmalar insanların olduğu gibi bakterilerin de boğazına hakim olamadığını
gösteriyor.
İnsan vücudu tek başına yediklerini
sindiremez. Bunun için bağırsaktaki bakterilerin çalışması lazım. Nitekim ishal
olmak ne demek? Bağırsaktaki bakterilerin hastalanıp ölmesi ve yediklerimizin
sindirilmeden vücuttan atılması, vücudun bağırsak ortamında ki bakteri
ortamının değişmesi demektir. Aynı şekilde KABIZLIK
da bakteri ve sağlıklı beslenme ile ilişki. Öyleyse sağlıklı beslenme ve DİYET ile bakterilerimizin de gönlünü
hoş tutmak gerekiyor. KABIZLIK ile
ilgili diğer bölümde bilgi vereceğim.
Uzmanlar laboratuar deneylerinde OBEZ insanların bağırsaklarından
aldıkları OBEZ mikropları,
bakterileri farelerin bağırsaklarına yerleştirdiler ve fareler de çok yiyip
şişmanlamaya başladı. Ancak, zayıf insanların bağırsaklarından alınan
bakterileri transfer edince hızla kilo verdiler.
Anneler bebeklerini emzirdikleri
zaman hem bağışıklık sistemini güçlendiren antikorlar veriyorlar hem de
bebekteki bakterileri emziriyorlar; çünkü annenin bakterileri bebeğe ve bebeğin
bağırsaklarına geçiyor. Dolayısıyla annelerin bebeği kendi sütüyle emzirmesi
daha sağlıklı olmaktadır.
Son zamanlarda Sağlık Bakanlığı çok
güzel bir şey yaptı: Hiç değilse yeni kuşakların bağışıklık sistemi güçlensin,
antibiyotik bağımlısı olmasın diye tüm antibiyotikleri reçeteye bağladı. İyi de
yaptılar. Yapılmasının nedeni de Antibiyotikler bağırsaklarda ki bu bakteri
ortamını bozmaktadır. Bakterilerin ölümüne neden olmaktadır. Özetle sağlıklı
beslenmek için yapay vitamini azaltın, dengeli beslenin, bakterilerinizi iyi
besleyin ve elbette antibiyotiklerden uzak durun.
Son zamanlarda size ve evinize gelen, ulaşan satıcılar size “su arıtma cihazı” satmak
isteyebilirler. Bunun için de pet şişe suyunu bile arıtıp “Bakın içinden ne kadar pis tortu çıktı” derler. Oysa “arı, saf su” vücudun hiçbir işine
yaramaz. Şimdi bunun konumuzla ne ilişkisi var diyebilirsiniz! Tersine, dengeli
beslenme ve mikrop dengesi için arı sudan uzak durmalıyız. Avrupa Birliği, içme
suyu için 15 (FS) sertlik derecesini, Dünya Sağlık Örgütü ise 10 (FS) sertlik
derecesini tavsiye etmektedir. En ideal içme suyu pH değeri ise 7,5 ve 8,5
arasıdır. uyun pH derecesi de 0'dan 14'e kadar
olan değerleri almaktadır. 0 - 7 arası asidik, 7 nötr ve 7 - 14 arası alkali su
olarak adlandırılmaktadır. Saf suyun pH derecesi 7'dir. Suyun asidik özellik
göstermesi içeriğinde fazladan karbondioksit bulunması, alkali özelliği
göstermesi ise fazladan kalsiyum bikarbonat ve alkali tuzları içerdiği anlamına
gelmektedir. Ayrıca içeriğinde potasyum, kalsiyum ve magnezyum bulunması suyun
asitlik derecesini düşürmektedir. Hafif alkali sular, insan sağlığı açısından
daha verimli ve faydalıdır. Az miktarda kalsiyum ve magnezyum içeren sular
yumuşak olarak tanımlanır ve içimi oldukça iyidir. Fakat, vücuda yeteri
miktarda mineral alınmamasına sebep olur. Saf , arıtılmış sular da tehlike
vücudun mineralden yoksun desteklenmesine yol açar.
Yine diğer bir konu Amerikan Gıda ve
İlaç Dairesi bazı antibakteriyel sabunları da yasakladı. Öncelikle
antibakteriyel sabunların vücut temizliğinde normal sabundan daha etkili
olmadığı ortaya çıktı. Ayrıca bazı antibakteriyel sabunlarda kullanılan
kimyasal maddelerin vücuda zararlı olduğu tespit edildi. Dr. Raman ise daha
ileri giderek bu sabunlar vücuttaki sağlıklı bakterileri öldürüyor diyor.
Herkesin “genetiği” ve “epigenetiği” ayrı. Bu nedenle herkesin aynı şekilde beslenmesi
sağlıklı değil. Gelecekte hem ilaçlar hem beslenme tavsiyeleri kişiye özel
olacak. O zamana kadar diyetle kilo vermek istiyorsanız doktor kontrolünde
kendinize en uygun formülü seçmeniz gerekiyor.
Her durumda MİKROBİYOM ortamınız, yani vücudunuzdaki bakteriler ikinci BEYNİNİZDİR. “Depresyondan” ve “obeziteden”
uzak durmak için midenizle bağırsaklarınıza iyi bakın.
Diğer bölüm PREBİYOTİK ve PROBİYOTİKLER
mutlaka kaçırmayın.
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş
KAYNAKLAR:
Aysun TAŞDEMİR -
PROBİYOTİKLER, PREBİYOTİKLER VE SİNBİYOTİKLER
Dr. Can çiftçi –
Diyet: Prebiyotik ve Probiyotik Rehberi
Nedir?
Dünya Gıda -
Probiyotik ve Prebiyotikler nedir? http://www.dunyagida.com.tr/haber/probiyotik-ve-prebiyotikler-nedir/8364
NOBEL İLAÇ SAN. VE
TİC A.Ş. Probiyotik ve Prebiyotik Arasındaki Fark Nedir? https://www.nblprobiotic.com/saglikli-yasam/probiyotik-ve-prebiyotik-arasindaki-fark-nedir/
Kozan Demircan -
NEDEN DİYETLE KİLO VEREMİYORSUNUZ?
Dr Ödül Eğritaş Prebiyotik/Probiyotik
İnsan Mikrobiyom
Projesi - http://biyologlar.com/insan-mikrobiyom-projesi
DÜNYAMIZ ORTA ASYA'DA YENİDEN ŞEKİLLENİYOR
DÜNYAMIZ ORTA ASYA'DA YENİDEN ŞEKİLLENİYOR
Her şey İngiltere’nin 23 Haziran 2016'da yapılan referandumda halkın yüzde 52'si AB'den ayrılma yönünde karar vermesi ile ortaya çıktı İngiltere'nin Lizbon Anlaşmasının 50. maddesini işleterek, Avrupa Birliği'nden ayrılma (Brexit) sürecini resmen başlatmış olup 2019 yılı içinde AB'den ayrılması bekleniyor. Britanya'nın (Birleşik Krallık) ilk iki harfi (Br) ile exit (çıkış) kelimesinin birleşmesinden oluşan Brexit, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkması anlamına geliyor.
Bu çıkış süreci aynı zamanda İngiltere’nin parçalanma sürecini de beraberinde getirebilir. Her ne kadar Ülkenin yüzde 52 si istese de İngiltere’nin bünyesinde olan İskoçya ve İrlanda Avrupa Birliğinden çıkmak istemiyor. Batı sermayesinin en güçlü üyelerinin merkezi olan İngiltere, ABD’nin en sıkı müttefiki olup, Kıta Avrupa’sından ayrılması hem bölünmesine hem de Avrupa Birliği’nin dağılmasına neden olabilir.
İNGİLTERE HER AN DAĞILABİLİR
İskoçya başbakanı ülkesinin “geleceğini AB’nin bir parçası olarak gördüğünü” söyledi. Son referandumda yüzde 55 oyla Birleşik Krallıkta kalma yönünde oy kullanan İskoçya bu kez bağımsızlığını ilan edip AB’ye katılmak isteyebilir. İskoçya Başbakanına göre, İskoçya’nın yüzde 72 ile AB’de kalma yönünde oy kullandığını dikkate alırsak ülkenin yeni bir referandumla bağımsızlığını ilan etmesi her an mümkün.
Kuzey İrlanda’ya gelince yüz yıldır İngiltere’den ayrılmak için mücadele ediyor. Şimdilik büyük ölçüde dağılmış ve silahlı faaliyetlerine son vermiş olan IRA ile Ira’nın siyasi kanadı olarak kabul edilen Sinn Féin partisi de Kuzey İrlanda’nın İngiltere’den ayrılması için çalışmalarını hızlandırdı. İrlanda’nın kuzeyinde yaşayan halk, ulusalcılar, cumhuriyetçiler, birlikçiler ve diğerleri AB’de kalmak istediklerini referandumda açıkça belirttiler. Kuzey İrlanda başbakan yardımcısı sınır oylamasının gerekebileceğini söylemişti: Yani sizin anladığınız İngiltere her an dağılabilir.
İngiliz bilim insanları aylardır AB’den ayrılma (Brexit) kararının yanlış olduğunu, bu arılığın hem üniversiteler arası işbirliğine hem de ortak bilimsel araştırma bütçelerine zarar verebileceğini belirtseler de Amerika ile müttefiklik anlayışı İngiltere’nin sonunu getirebilir. Daha net ifadesiyle İngiltere AB destekli bilimsel araştırma bütçesinde yılda 1,4 milyar dolar kayba uğrayacak.
Aynı zamanda Horizon 2020 gibi kritik araştırma programlarından yararlanamayacak. Bu programlardan çıkmamak için cebinden para ödemesi gerekecek. Üstelik İngiliz vatandaşları serbest dolaşım hakkında da kısıtlamalara uğrayacak..
Yıllardır İngiltere Türk vatandaşlarına vizede sıkıntı çıkardı. Sadece parası olan insanlara öncelik verdi. Ancak şimdi kendi bilim insanları Schengen vizesini kaybederek sıkıntı çekecekler.
KÖRLE YATAN ŞAŞI KALKAR
Amerika’nın doğal müttefiki olan İngiltere aslında Avrupa Birliğinden ayrılmayı biraz da enerji kaynaklarına tek başına hakim olmak istediğinden seçti. Diğer bir hususta tıkanan Avrupa, Amerika ve Arabistan yarımadası arasında ki ticareti Asya bölgesine kaydırmak suretiyle yeni ticari alanlar açmak istemesiydi. 1989 da kurulan Amerika ile pasifik işbirliği APEC Avustralya, Brunei, Kanada, Şili, Çin, Hong Kong (Çin), Tayvan (Çin), Endonezya, Japonya, Kore, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine, Peru, Filipinler, Rusya Federasyonu, Singapur, Tayland, Amerika Birleşik Devletleri ve Vietnam ile birlikte 21 üyesi bulunmakta. APEC üyeleri dünya nüfusunun yüzde 40’ına, dünya GSYMH’sinin yüzde 56’sına ve dünya ticaret hacminin yaklaşık yüzde 48’ine sahip bulunmaktalar. Amerika’nın güdümünde hareket eden İngiltere adım adım parçalanma eşiğine gidiyor.
DÜNYA YENİDEN ŞEKİLLENİYOR
Dünya’nın en güçlü sermayelerden birisi olan İngiliz sermayesi ve Avrupa sermayesi bazen ortak hareket etse de bazen de ayrılığa düşerek petrolü kendi başlarına kontrol etmek istiyor. Bunun sebebi ise son 30 yılda temiz enerji kaynaklarına yatırım yapmamış olmaları. Şirketler petrol azalıp yumurta kapıya dayanmadan hareket etmediler. Şimdi aniden petrolden çıkarlarsa iflas edecekler. Tek çözüm Ortadoğu’daki ülkeleri yeniden yapılandırarak petrolü ticari değeri bitene kadar kontrol etmek. Diğer taraftan Daralan ticaret koridorunda Orta Asya bölgesinde ticaretin şekillendiğini ve Dünya Liderlerinin Orta Asya’dan çıkacak olduğunu görmeleri ile 1989 da kurulan Amerika ile pasifik işbirliğini APEC harekete geçirmek, Orta Asya ticaret kartını oynamak istemeleridir.
Avrupa birliğinde işci ücretlerinin 45- 50 Dolar seviyesinde seyretmesi, Çin’de de 30 Dolara çıkmasıyla ticareti ve işçiliği işçilik ücreti 20 dolar seviyesinde seyreden Vietnam, Kore, Hindistan, Endonezya bölgelerine kaydırmak istemeleri bu nedenle Avrupa Birliğinden ayrı bireysel olarak hareket etmek istemeleriydi. Diğer bir deyişle gelecek Orta Asya bölgesinde atmakta, Avrupa Birliği de parçalanmak üzere.
DÜNYA LİDERLİĞİ EL DEĞİŞTİRMEK ÜZERE
Sevgili dostlar artık Dünya liderliği el değiştirmek üzere. Amerika ve İngiltere bunun farkına varmış durumda. Bu nedenle geleceğin liderleri arasında Çin, Japonya, Hindistan, Rusya, İran ve Türkiye’nin olacağını görmüş durumdalar ve bu liderliği kaybetmek istememektedirler. Bu bölgede yapılacak ticaretin bizzat kendi güdümlerinde şekillenmesini istemekteler. Bu kez ikinci defa İran’a ambargo tehdidine Türkiye ile birlikte Rusya ve bazı Avrupa birliği ülkelerinin de hayır demesiyle Amerika yalnızları oynamakta. Sanırım Amerika’nın burnu bir hayli sürtülecek
.
Batı sermayesi AB’nin ve İngiltere’nin bölünmesini ve İngiltere’yi kendine güvenli bir ada olarak görmek istemektedirler. Sizin anlayacağınız Dünya yeniden şekilleniyor., liderlik el değiştirmek üzere. Ekonomisi güçlü olanlar liderlik tahtına oturacak, ve Dünya’da söz sahibi olacaklar.
OSMANLIYI PARÇALAYANLAR, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ PARÇALAMAK İSTEYENLER KENDİ TUZAKLARINA DÜŞTÜLER
Bir zamanlar Osmanlıyı parçalayan, hasta adam diye saldıranlar genç Türkiye Cumhuriyetini de parçala derdine düştüler. Ama bu günlerde kendi oyunlarına düştüler. İleri aşamalarda Avrupa’da ki bazı ülkeler de parçalanmanın eşiği altındalar. İspanya’nın en müreffeh bölgesi Katalonya halkı, İtalya’da Toskonya - Venedik - Napoli – Sicilya – Padanya - Güney Tirol İngiltere de ise İskoçya ve İrlanda, Belçika'nın kuzeydeki Flaman Bölgesi, Almanya'nın Bavyera eyaleti ve Fransa'ya bağlı Korsika Adası bağımsızlık peşindeler.
Gelecek Orta Asya’dan doğacaktır. Ülkemiz geleceğin lider adayları arasındadır. Yeter ki ekonomimiz sağlam ve ayaklarımız yere tam bassın
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş
VESTED BİLDİRİMİ:TARIM VE HAYVANCILIKTA ACİL TEDBİRLER ALINSIN
Genel Başkan Ömer Satin, "Büyükşehir Belediyeleri Kanunu (Kanun No. 5216 Sayılı Kabul Tarihi: 10.7.2004 tarihli) Ülkemizde maalesef tarım ve hayvancılığı bitirdi. Eğer tedbir alınmazsa yakın gelecekte karkas hayvancılık ile birlikte yaş sebze de dâhil hepsini yurt dışından ithal etmek zorunda kalacağız." ifadelerini kullandı.
Tehlikeli Gidiş
Yine 4916 Sayılı 3.7.2003 tarihli Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik gereğince kamuya ait köylülerin mera olarak kullandıkları alanların satışı kolaylaştırıldığını. bu nedenle hayvancılık sektörü ülkede zora girdiğini belirten Ömer Satin; "Dağınık oyları toparlamak, amacıyla çıkartılan Büyükşehir Belediyeleri kanununu ile Büyükşehirler İlçe, belde ve köyleri de yuttu. Tüm İlçe ve köy hudutları Büyükşehirin sınırlarına girmesiyle belde ve köyler mahalle statüsünü kazandı. Bir bakıma iyi oldu hizmet gitmeyen yerlere alt yapı, yol v.s hizmetleri girdi. Ancak Bu bölgedeki tüm tarım vehayvancılık arazileri, meralar birer arsa niteliğine büründü. Bu tehlike o an hissedilmedi ve tehlike de tam burada başlamış oldu." dedi.
Tarlasına mahalle olduğu için gübre dahi döktüremedi.
Büyükşehir belediyesi kanunu ile arsa niteliğine giren tüm tarım arazileri tarım ve hayvancılığın masraflı ve pahalı olması nedeniyle (Gübre, mazot, fide, tohum, işçilik, sulama) bu arazileri ekmek, yerine meralarda dâhil fabrika alanına ya da müteahhitlere kat karşılığı bina yeri olarak inşaat alanına dönmeye başladığını belirten Genel Başkan; "Tüm köyler mahalle olmasıyla mahallelerde hayvancılık yapmak yasak olduğu için mahalle statüsü kazanan köyler ahırını bile yaptıramadı. Tarlasına mahalle olduğu için gübre dahi döktüremedi." şeklinde konuştarak açıklamasını şöyle sürdürdü:
Belediyelere arsa vergisi v.s amacıyla gelir sağlanması amaçlandı ama bu arazilerin inşaat alanına dönebileceği hesaplanmadı. Bir bakmışsınız en verimli arazilerin ortasından tren yolu geçmiş ya da oto yolu geçmiş. Ya da Ordu ilin akıbeti gibi şehrin ortasından geçen yol baraj duvarı gibi rol oynamakta. Ya da yerin altından geçmesi gerek Tramvay yolları Samsun’da ki gibi şehrin denizle irtibatını bıçak gibi kesmiş durumda. Şehre inmek isteyen Tramvay yolunun aralarında 100 metre gibi mesafelerden geçişleri ya da asansörlü geçişli üst geçitleri kullanarak sahile inmek zorunda. Ya da Samsun’da en verimli tarım arazisine Lojistik köy yapılması gibi ülkemizde ki uygulamalar tarım ve hayvancılığı engeller durumuna düşürmüştür.
YAKIN GELECEKTE PIRASA DÂHİL TÜM YAŞ SEBZEYİ YURT DIŞINDAN İTHAL EDERSEK HİÇ ŞAŞIRMAYIN!
Evet, yakın gelecekte pırasa dâhil lahanaya kadar ithal edersek hiç şaşırmayın. Acilen Büyükşehir Belediyesi yasalarında düzenleme yapılmasına ihtiyaç var. Yerleşim alanlarının etrafında ki alanın 100 metre alan gibi sınırlama yapılarak tarım ve hayvancılık alanları ve meralar korunmaya alınmalı teşvik kapsamı altına alınmalı tarım ve hayvancılığa tedbir alınmalıdır.
Köylünün hayvanlarını beslemek için kullandığı devlete ait meralar, fabrika alanı v.s için yok pahasına satılmakta. En basitinden su motorları vasıtasıyla yer altından çektikleri yer altı suyu dahi şehir şebekesi gibi işlem gördüğünden ve de paralı olduğundan tarım ve hayvancılık durma noktasına gelmiştir. Eğer kısa zamanda tedbir alınmazsa Devletimiz büyük bir krizle karşı karşıya kalacaktır
ÇÖZÜM: TARIM VE HAYVANCILIK ALANINDA OHAL TEDBİRİ ALMAK
ÇÖZÜM YOLLARI:
- 15 Temmuzdan bu tarafa nasıl ki yerleşim yerlerinde yaşayan insanlar OHAL Kanunları ile yönetildiyse Tarım ve Hayvancılık ile ilgili de OHAL Kanunları çıkarılmalı ve acilen sert tedbirler alınmalıdır.
- Başkanlık sistemi ile bu tedbirler rahatlıkla alınabilir. İşin siyasi boyutu silinerek ülke menfaati gereği bu tedbirler alınmalıdır. aksi takdirde ülkemizde büyük toplumsal patlama yaşanabilir.
- 500 beldeye 500 Veteriner Sağlık Teknisyeni /Teknikeri ve bunun yanı sıra 500 beldeye 500 Ziraat Teknisyeni /Teknikeri ile yerinde görevlendirilerek çözüme gidilmelidir. Tüm il, ilçe ve mahalleleri kapsayacak şekilde ülke çapında teşkilatlanmaya gidilmelidir.
- Mahalli idareler kanunları, Büyükşehir Belediyeleri kanunu yeniden gözden geçirilmeli, tarım arazileri, meralar acilen iskân yerleşimlerinden çıkarılmalı, iskâna kapatılmalı ve korunmalıdır.
Şimdiden Devletin yetkililerinden tedbir alınmasını diliyoruz."
Samsun VESTED Şubesi yönetimi, Mehmet Kemal ŞENER, Bekir Eskici, İbrahim UYSAL ve Mustafa Kemal BEKTAŞ, mesleki eğitim bilgilerinden faydalanmak amacıyla misafir olarak, Samsun Tarım Meslek Lisesi Mesleki Branş Hocası Veteriner Hekim Tuncay EKER’in de katıldığı istişare toplantısı yapıldı
Mustafa Kemal Bektaş.
Küresel ısınma ve iklim değişmelerinin dünyanın ekseninin kayması ile alakası
KÜRESEL ISINMA VE
DÜNYANIN EKSENİNİN KAYMASI
Küresel ısınma, atmosfere salınan başlıca gazların neden
olduğu sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve
havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa denir. Yani sera gazlarının
etkisi ile atmosferin, denizlerin ve dünya yüzeyinin ortalama ısısının
yükselmesidir. Dünya’mız, güneşten gelen ışınların direkt etkisinden çok,
yansıyan ışınlarla ısınır. Güneş ışınlarının karbon dioksit ve metan gibi
çeşitli gazlar tarafından tutulmasına “sera
etkisi” adı verilmektedir.
Bu etki ile gezegen yüzeyindeki ısının bir kısmı tutulur
ve ısı kaybı önlenir. Ancak, özellikle fosil yakıtların tüketilmesi sonucunda
sera gazları atmosfer içinde daha çok tutularak böylece dünyanın ısısı artışı
çıkmış olur.
Küresel ısınmanın
canlılar üzerine etkilerine gelince bilim adamları şu tespitlerde bulundular:
Küresel ısınmaya bağlı su ısısı artışıyla birlikte su
canlılarında üreme ve embriyo gelişimi bozuklukları oluştuğu gözlemlenmiştir.
Isı artımıyla birlikte yumurtalar anormal bölünmekte, embriyolar bozulmakta ve
sonuçta ölüm meydana gelmektedir.
Isı dalgalarına bağlı ölümler artmakta, sıcakların neden
olduğu sağlık sorunlarından dolayı insanlar hayatını kaybetmektedir. Küresel
ısınmanın sonucunda su ve tarım ürünleri giderek azalacak, kıtlık bütün dünyayı
saracak,.beslenme sorunları artacak, açlığa bağlı birçok hastalık gelişecek, açlık
ve kıtlık yüzünden ölüm oranları yükselecektir.
Aşırı ısınma ile polen alerjisi ve astım riski artmaktadır.
Küresel ısınma yabani otları artırmakta ve bunlar da alerjiyi ortaya çıkarmakta,
enfeksiyonlar artmaktadır. Sıtma, kene ile ilgili ensefalit ve ishal bunların
içinde en önemlilerindendir. Isı arttıkça, hastalığa neden olan sivrisinekler
daha yüksek bölgelerde daha kolay yaşayıp yayılabilmektedir. Küresel etkinin
sonucunda oluşan aşırı yağmurlar, bakteriden bol toprakları barajlara
sürüklemekte ve sonuçta toplu ishallere neden olmaktadır.
Isınmanın etkisi ile hayvanlar daha erken doğum yapmakta
ve göç etmektedir. Bazı bitki/hayvan türleri daha kuzeye/yükseğe yer
değiştirmektedir. İlkbaharın erken ve hızlı gelmesiyle bitkiler daha erken
çiçeklenmeye başlarken, bazı ağaç türleri ise bodur kalmaktadır. Küresel ısınma
ile doğanın dengesi bozularak birçok türün nesli tükenecektir. Öte yandan, bazı
türlerin sayısı ise gereğinden fazla artacaktır. Tırtıl yiyerek beslenen bazı
tür bülbüller ısınma yüzünden daha kuzeylerde yerleşmeye başlamıştır. Bunun
sonucunda tırtılların artması ve doğaya zarar verecektir. Genel olarak, sera
etkisi iyi bir şeydir. Sera gazları olmadan, Dünya üzerindeki sıcaklık, hayatı
desteklemek için çok yetersiz kalırdı. Sera gazları dediğimiz (karbondioksit ve
metan gibi) gazlar yeryüzünde insan hayatının varlığı için gereklidir. Ancak bu
gazların aşırı artması sebebiyle küresel ısınmayı yaşıyoruz.
Dolayısıyla uzaya daha az güneş ısısı geri dönüyor. Yani
fazla enerji dünyada kalıyor. Bu da daha fazla Dünya’mızın ısınması anlamına
geliyor. Buzulların erimesi deniz seviyesinin yükselmesine ve doğal su
kaynaklarına bağımlı alanlarda su kıtlığına neden oluyor. Yükselen deniz
seviyesi kıyı bölgesinde yaşayan insanların yaşamını çok yakın zamanda
tehlikeye sokabilir. Çok hızlı artan ormansızlaşma kirletici maddeler ortaya
çıkardığından sera gazlarında muazzam bir artış yaşanıyor. Ne kadar
kesilenlerin yerine ağaç da dikseniz, aynı ekolojik verimi yeni ağaçtan
alamıyorsunuz.
Küresel ısınmaya bağlı büyük gıda sıkıntıları yaşanabilir
ve yaban hayatını da tehdit edebilir. Bazı parazitler küresel ısınmaya bağlı
olarak yeni yaşam alanlarına yayılıyor ve artık endemik hale geliyor. Küresel
ısınmayı önleme başarısızlığı, ülkelerin büyük bir ekonomik çöküşüne de neden
olabilir.
İnekler, petrol
endüstrisinden daha fazla metan üretiyor. İnsanlar atmosfere, bitki ve
okyanuslardan daha hızlı ve daha fazla karbondioksit yayıyor. Buzdolaplarında
kullanılan freon gazları, deodorantlardaki basınçlı gazlar hepsi üresel
ısınmayı artırıyor. Dünya'da biriken ısı miktarı, her gün patlayan 400.000
Hiroşima bombası tarafından açığa çıkarılan ısı miktarı ile eşdeğer olarak
görülüyor. Bilim insanları, küresel sıcaklıktaki her bir derece artış ile
birlikte yıldırım düşüşlerinin %12 oranında artacağını söylüyor. Dünya
genelinde çölleşme küresel ısınma nedeniyle artıyor. Küresel ısınma ve iklim
değişikliği dünyadaki doğum oranlarını olumsuz yönde etkiliyor Küresel ısınma,
üzüm üretilen bölgeleri de değiştirebilir. Ormandaki yaprakların besin değerini
düşürüyor. Küresel ısınma "Gulf
Stream" gibi okyanus akıntılarını yavaşlatıyor. Bu akıntılar suyun
bütün dünyada taşınmasını sağlıyorlar.
Şimdi sorabilirsiniz
Küresel ısınma ve iklim değişmelerinin dünyanın ekseninin kayması ile ne alaka
var diyebilirsiniz?
Evet, çok ilişkisi
var. NASA Dünya’ya son
60 yılda yol açtığımız küresel ısınma sonucu kutuplarda eriyen buzlar ve
Güneydoğu Anadolu gibi orta enlemlerde yeraltı kaynak sularının kuruması
nedeniyle Dünya’nın gittikçe daha fazla yalpaladığını buldu. Bu da önümüzdeki
yıllarda şiddetli sel ve kuraklık gibi doğal afetlere yol açacak.
Aslında
Dünya’nın eksen eğikliğinde değişen bir şey yok. Eskisi gibi 23,4 derece, ancak
önceden Dünya uzayda topaç gibi dönerken şimdi yalpalıyor; yani tıpkı yerde
dönen bir top gibi sağa sola yatıyor. Bu da eksen kaymasına sebep oluyor
Dünya 100 bin yıllık dönemlerde
büyük yaz, büyük sonbahar, büyük kış ve büyük ilkbahar dönemlerine giriyor.
Jeolojik mevsimler 25 bin yıl sürüyor. Örneğin şu anda büyük ilkbahar
ortasındayız ve büyük yaz kapıda
Dünya’nın eksen eğikliği 23,4
derece. Ilımlı mevsimlere yol açan da bu. Gezegenimiz Uranüs gibi yan yatsaydı
ekvator donardı. Ay’ın kütlesi Dünya uzayda topaç gibi dönerken gezegenimizi
dengeliyor ve tümüyle yan yatmasını önlüyor. Buna rağmen Dünya dönerken
gittikçe artan şekilde yalpalıyor ve dönme ekseni hızlanarak kayıyor
Eksen kayması ve yalpalama farklı
şeyler ama Dünya’nın yalpalaması arttıkça eksen kayması hızlanıyor. Şimdilik 12
metrelik eksen kayması var. Bu, gezegenin 23,4 derecelik eksen eğikliğini
değiştirmeye yeterli değil ama büyük kuraklıklara, sel felaketlerine ve
çölleşmeye yol açmak için yeterli.
Aklımızı başımıza almazsak Dünya’mızda
ki buzulların erimesi, İstanbul’u su
basması, tarlaların kuruyup çöl olması, 200 milyon iklim göçebesinin Suriyeli
sığınmacılardan beter insanlık dramlarına yol açması, ekonomilerin çökmesi ve
yeni savaşlar çıkması söz konusu.
Uydumuz Ay, Dünya’nın yalpalamasını
büyük ölçüde dengeliyor. Böylece Dünyamız Güneş Sistemi’ndeki diğer
gezegenlerin yerçekiminden pek etkilenmiyor ve Uranüs gibi resmen yan yatmıyor.
Gezegen yan yatmadığı için ekvator donmuyor ve canlıların soyu tükenmiyor.
Dünya’nın daha çok yalpalaması,
kuzey yarıkürenin yıldan yıla aldığı ışığın açısının hızla değişmesi demek;
yani kış güneşi ve yaz güneşinin açısında büyük değişiklikler olacak. Sonuçta
Dünya’nın tahıl ambarı olan ve eski çağlardan beri ideal yaşam alanı olarak
kabul edilen ılıman kuşakta daha şiddetli kışlar, daha kurak yazlar ve bol
selli kısa baharlar görmeye başlayacağız. Özellikle Akdeniz ve California
enlemleri çölleşme riski altında
Güney Kutbunda buzların erimesi ve
Hazar Denizi ile Hindistan’da yeraltı sularının kuruması yerkabuğunun
ağırlığının değişmesine yol açıyor. Bu da gezegenin yalpalamasını hızlandırarak
eksen kaymasına yol açıyor. Dünya 14 yılda 50 cm ile 1,5 metre yalpalıyor ve
2000’den bu yana dönme ekseni 12 metre güneye kaydı.
Yerbilimciler ve iklim uzmanları son
40 yılda yapılan gözlemleri incelediği zaman gezegenin ekseninin kutuplardan
hızla kaydığını fark etti. Aslında bilim insanları Dünya’nın daha fazla
yalpaladığını 100 yıl önce fark etmişlerdi. Politikacılar ve iş adamları kafayı
kuma gömüp üç maymunu oynarken Dünya’nın ekseni kutuplardan hızla güney
enlemlerine kayıyor. Bu kaymanın 12 metreye ulaştığı tespit edildi.
Dünya’nın ekseni son yıllarda hızla
kaymaya başladığı için uzayda uydusu olan ülkeler uydularına her gün ince ayar
yapmak zorunda, aksi takdirde her şey
birbirine karışır, uyduya bağlı hizmetler durma noktasına gelir.
SONUÇ OLARAK NE YAPABİLİRİZ:
Bu soruna
her ülke el atmalı, el birliği ile çözüme gitmelidir. Küresel ısınmaya neden
olan olumsuz koşullar el birliği ile giderilmelidir. Günümüzde ki çıkarılan savaşlar,
su savaşları, sınır çatışmaları, Orta Asya ve Mezopotamya bölgesindeki olan
olaylar, politika zıtlaşmalarının temeli bu sorundandır. Her ülke küresel
ısınmaya bağlı buzulların erimesiyle deniz seviyeleri, okyanus seviyeleri yükselmektedir.
Her kavimin tufanla v.s helak edilmesiyle hayatın Mezopotamya ve Orta Asya’dan
başlaması bilinmektedir. Sınırlarımızda bir milimetre dahi yakınlığı olmayan
İngiltere, Amerika, Rusya gibi ülkelerin bir bardak suda fırtına koparıp ya da
sorun çıkartmalarının sebebi suların karaları yutmaya başladığı ana kadar
milletlerine yaşayacakları toprak bulma gayretinden başka bir şey değildir.
Biraz uzun bir yazım oldu ama konu önemli olunca detayları belirtmem
gerekmekteydi
Saygılarımla
Mustafa
Kemal Bektaş.
KAYNAKLAR:
Küresel Isınma nın Canlılar Üzerinde ki Etkileri - http://www.obi.bilkent.edu.tr/bultenorta/20172018/ekoilk23032018.pdf:
Prof.Dr. Erbil DURSUN - Küresel Isınma nın Canlılar
Üzerinde ki Etkileri
İlkay Hüyüklü - Graduate school of science and
engineering • biology
Kozan Demircan –
Dünyada Eksen Kayması BuzlarınErimesiyle Gezegenin Eksenini 12 metre kaydırdık
https://khosann.com/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)