29 Haziran 2018 Cuma

BİZ AMERİKA’NIN HER DEDİĞİNİ YAPMAK ZORUNDA MIYIZ?

BİZ AMERİKA’NIN HER DEDİĞİNİ YAPMAK ZORUNDA MIYIZ?

Evet sevgili dostlarım yazıma tam da bu noktadan başlayacağım. Biz “Amerika’nın sevdiğini sevmek sevmediğini sevmemek zorunda mıyız?”
Osmanlı tarihimizi, Cumhuriyet tarihimizi iyice okursanız Osmanlı’ya da devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’ne de başımıza ne bela geldiyse bu sömürgeci dış mihraklardan geldiğini görürsünüz. Bunu bilmek için kahin olmaya gerek var mı? Haçlı seferlerini inceleyin yeter. Fetö neden başımıza bela edilmiştir. Yıllarca orada neden tutulmaktadır. Aslında gerekçeler belli.
Bu mikroplar tam 9 tane haçlı seferi yaptılar. Bizim için en önemli olanı dört tanesidir.  Hepsinin özünde birbirilerine destek vermek, daha fazla sömürge yerlerine hâkim olmak, Müslümanların bilhassa Türklerin yükselmesinin önünü kapamaktır.
İki gün önce Ekonomi Bakanı Nihat ZEYBEKÇİ “Patatesin 6 liraya çıkmasıyla Türkiye’nin ihtiyacının yüzde 1’ini geçmemek kaydıyla Suriye’de Türkiye’nin kontrol altına aldığı bölgeden ithalatın serbest bırakıldığını, bu kapsamda TL bazında 4 bin ton patates ithal edildiğini” söyledi. İyide yapıldı.
Olması gerekende buydu. Bizde bir söz vardır “Gavura kızılıp oruç bozulmaz” Amerika bizim neyimiz. Suriye ile bir milim sınırı bile olmayan sömürgeci bir millet. Gittiği her yere kan ve göz yaşı getirmiştir. Suriye zamanında pkkyı apoyu barındırıp çocuklarımızı, halkımızı katlettirmekte rol oynasalar da bizim kararlılığımızla o bölgede tutunamayıp, topraklarındaki yuvalarından çıkarmak zorunda kalmışlardır. Sadece Amerika değil, İtalya’sı, İngiliz’i, Yunanistan’ı, Almanya’sı tüm Avrupa ülkeleri yıllardır bu hasmane tutumlarını sergilemeye devam ediyorlar. Bunun özü “siz güçlü olursanız dostunuz var ama yoksanız akbaba gibi tepenize çullanırlar.” Güçlü olmanız içinde ekonominiz güçlü olmalıdır. Tüm bankalar özelleştirilmelidir. Yoksa sizi beş sente muhtaç ederler.
Elbette komşumuz ile alışveriş yapmalıyız. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır”. “Esat“ birden “Eset” olsun. Ortadoğu’daki petrol tükenmeye yüz tuttukça bu dış mihraklar başka bölgelere kayacak bizler yine komşularımızla baş başa kalacağız.
Neredeyse dört kıtaya hükmeden biz Türklerin düştüğü duruma bak. Binlerce kilometre uzaktan gel burada demokrasi ayağı adı altında istediğin yeri işgal et. Bu dış mihrakların hepsi kendi ülkelerinin tarihine baksınlar. Engizisyon mahkemeleri bunlarda, kazıklı voyvoda bunlarda, Müslümanları koyun boğazlar gibi boğazlamak bunlarda, koskoca ülkenin sahibi Kızılderilileri asimile etmek, yok etmek bunlarda. Cinayet entrika, hayasızlık ahlaksızlık hepsi bunlarda.
Gittikleri her yere önce ahlaksızlığı götürürler. Kültürünüzü, dokunuzu bozarlar. Tarımınızı, hayvancılığınızı, sanayinizi, ekonominizi bozup kendilerine muhtaç ederler. Sizi en son faiz sarmalına sokup, ülkenizi teslim alırlar. Tarihinizi saptırıp yok ederler, Sizi bir güzel Osmanlı’ya, milli liderlerinize düşman ederler. Sizi bu milletin lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e de düşman ederler. Tarihinizle bağınızı kopartırlar cettine düşman bir nesili oluştururlar. Bu ülkelerin hepsinin asıl amaçları İsrail’i korumak, İsrail’in kendi hedeflerine ulaşmasına katkıda bulunmak, korumak, sizin yer altı zenginliklerinizi de ele geçirmek ve kendi insanlarına götürüp yaşam seviyelerini yükseltmektir. Bunlar emperyalisttir.” Kurt’dan kuzu doğduğu hiç görülmüş müdür?”
Sevgili dostlar bu emperyalist ülkelerin tezgahlarına aldanmayalım. Eğer onlara bir kez kapılırsak, Ne Osmanlısı, Ne cumhuriyeti, Ne dokuz ışığı, Ne Atatürk’çülüğü nede Müslümanlığınız kalır. Hepsinin yerinde yeller eser.
Akıllı olmalıyız. Çocuklarımızı iyi eğitmeliyiz. Tarihimizi iyi öğretmeli, kültürümüzü daima yeşertmeliyiz. Çocuklarımızı ilim, fen şartlarına uygun yetiştirmeliyiz. Kendimize ülkece bir hedef koymalıyız. Dostumuzu, düşmanımızı onlara öğretmeliyiz.
Yarın çocuklarımız üniversite sınavına giriyorlar. Hepsine başarılar diliyorum.
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

TOPLUMU KUTUPLAŞTIRMAK KİME NE FAYDA SAĞLAR…

TOPLUMU KUTUPLAŞTIRMAK KİME NE FAYDA SAĞLAR…

Sevgili dostlar. 24 Haziran seçiminin üzerinden beş gün geçmesine rağmen, gerek radyo ve televizyonlarda, gerek basın yayın organlarında (Gazeteler v.s) ve gerekse halk içinde hala toplumu ayrıştırıcı hareketler şiddetle devam ediyor.
 Evet yazımın başlığında dediğim gibi bu “Toplumu ayrıştırmak, kutuplaştırmak kime fayda sağlar”
Öncelikle tüm partilerimizi seçimlerde hak ettikleri sonuçlardan dolayı kutluyorum. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı adaylarımızı da kutluyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı da başkanlığa seçildiğinden dolayı kutlarım.
Her şey seçimden 5-6 gün önce başladı. Anadolu Ajansı bu sonuçlara yakın seçim sonuçlarını bir televizyon kanalında  açıklamasıyla toplum içinde bir huzursuzluk başladı. Daha sonrasında da “test yayını yapıyorduk, programı deniyorduk” dendi. Bu da tuhaf bir durum ve tuhaf bir ülkeyiz doğrusu.
Devletin Yüksek Seçim Kurulu varken Anadolu Ajansı ne oluyor açıklıyor üstelik bir yerel kanalda onu da anlamış değilim. Seçim akşamı her şey garabetle başladı zaten. Saat 20 dediğimizde sandıkların yüzde sekseni açılmış, sosyal medyaya servis edilmiş tam onbeş dakikalık İstanbul’da ellerinde kaleşnikof tüfek, tabanca, pompalı silahlı kadınlı, erkekli  çatapat savaş mı yapılıyor, kutlamamı yapılıyor ürperti ile baktık. Aynı zamanda Samsun’da da aynı hararetli silah atılıyor. Hatta Samsun’da bir abimizin arabasının tavanında kaleşnikof mermisi cuk diye gömülmüş! Bu devletin güvenlik kuvvetleri yok mu? Bu bir kutlama mı? Başka bir şey miydi? Birileri çıkar bir şeyler açıklar herhalde.
Yine C.H.P. Genel Başkan yardımcısı Bülent Tezcan kendi veri tabanlarında bir seçim programı yaptıklarını beyan ederek “biz yüzde 33 filanını ancak girdik, ıslak imzaları genel merkeze getirsin” gibi tuhaf bir açıklama yaptı. O programı yapmak için ne kadar para sarf edildi! Çalışmıyorsa niye harcama yapıldı! Partide duyarlı olan vatandaşlarımız bunun hesabını sormalıdır! Bizim şu ekonomik sıkıntılarımızın içinde ona buna para kaptırma lüksümüz var mıdır! İktidar partisine savurganlıktan bahsediyorsa kendi içinde de bunu sorgulamalıdır.
Tamam parti kazanmış olabilir sevinebilirsiniz. 15 Temmuz’da müşterek nasıl kutlanıp sevinildiyse o şekilde kutlama olamaz mıydı? O zaman birlikte sokaklarda, meydanlardaydık. Tankların önündeydik de şimdi ne oldu! Bu bir seçim biri kazanacak, birisi kaybedecek. Bir birimizin gözünü oyacak şekilde, gözü dönmüş şekilde böyle nereye gidiyoruz.!
Gece saat 22 C.H.P. sözcüleri televizyonlara çıkıp daha “sandıkların yüzde 38’i açıldı sandıkların üzerine oturun” açıklamasından sonra ne Muharrem İNCE nede Meral AKŞENER’den tık yok kayıplar. Halk akıbetlerini öğrenmek istese de kendilerinden ses seda yok. Daha sonra Fox Televizyonu anchormanı İsmail KÜÇÜKKAYA’nın Muharrem İNCE ve Meral AKŞENER’den açıklama beklemesiyle Muharrem İNCE’den Twitterden iki cümlelik bir açıklama gelmiş o’da canlı yayında açıkladı. Niye açıklamasın ki bundan daha büyük haber mi vardı! Reytingleri söz konusuydu. İki cümlelik açıklama  “Adam Kazandı” Yarın saat 12’de açıklama yapacağım” dendi.
Peki toplumu diken üstünde oturtmak neyin nesi. Halk ellerine almış kaleşnikof tüfekleri kutlamamı ne yaptıkları belli değil rastgele ateş açarken toplumu geren, toplumu ateşlendiren açıklamalar neyin nesi. Bu bir seçim çıkın biriniz “Sevgili halkımız Ak Parti seçimi kazandı biz kaybettik” diyemez miydiniz? Ya sizin açıklamalarınızla halk bir kıvılcımla bir birbirine girseydi bunun vebalini kim ödeyecekti!
Şu hale bakın “Muharrem İnce’nin eşi yok kaçırıldı.” Yok bilmem şu oldu bu oldu! Bu nasıl devlet adamlığı anlamış değilim. Gündüz saat 12’de Muharrem İNCE’nin yaptığı açıklama gece yapılsaydı daha iyi olmaz mıydı? Demek ki beyefendilikle yapılan açıklama toplumu sakinleştiriyormuş. Bu açıklama gece yapılmalıydı. Sonrası “İsmail KÜÇÜKKAYA’nın samimiyetine inandım o da mesajımı açıkladı” tam bir amatörce açıklamaydı. Nihayetinde o muhabir, bir televizyon kuruluşunda görevli. Reytingi yüksek olursa kalır olmazsa paso verilen bir sunucu.  Nihayetinde onlar haber atlatma ile diğer televizyonların üzerinde olmak ister. Onların arkadaşlığı olmaz. Önüne kim gelirse kullanmak ister. Onların samimiyetleri sınırlıdır. Bende köşemde yazıyorum böyle bir haber elime geçince neden kullanmayayım! İnsan bu kadar amatör olmaz ki!
Daha sonrası olanlar ise daha garabet.
“Bize oy veren vermeyenleri işaretledik. Oy vermeyenlere hizmet yok!” Hizmet vermeyeceğiz diyorsun orada ki insanlar vergisini vermiyor mu? Ver hizmetini onlar mahçup olsun. Karşında vatan haini düşmanın mı var! Vermediyse vermedi. Kendi kendine hesabını sor “acaba neden vermedi hatamız nerede var” diye!
“Vur  mehteri”
Sayın İnce sana el kalktıysa bize bir işaret ver sokağa inelim!
“Yok geçirdik, yok bilmem ne yaptık”
Birbirimize yok fetöcü, yok pkk li suçlamalar, ithamlar. Bu ithamlar kan akıtır, cinayet işletebilir insanlara. Şahsen birisi bana o şekil öyle itham etse üzerimde silah varsa kullanmayı düşünürüm. Bu gidiş gidiş değil aklımızı başımıza alalım.
En son M.H.P. Genel Başkan Yardımcısının absürt açıklaması da tam üzerine tuz ve karabiber oldu.. Bir ülkücü olarak ağzım açık ibretle okudum açıklamasını. Allah’dan Devlet Bahçeli onu görevden aldı.
Sanki Kuzey Kore ve Güney Kore devletinde gibi düşman gibi davranışlar neyin nesi!. Neredeyse bir birimizin gözünü oyacağız. Tüm siyasetçilerin artık basiretli davranmaları gerekiyor. Toplumun huzur ve sükunete kavuşturulması gerek. Yoksa bu gidiş gidiş değildir. Bu tür davranışlar, ithamlar bizi kutuplaştırır, ayrıştırır. Allah korusun bir kıvılcımla halktan birbirine giren, kan döken olabilir.
Yazılacak o kadar çok şey var ki bunları yazdığım için bana kızanlarda olabilir. Varsın kızsınlar. Her zaman söylüyorum ne kadar ülkücü olursam olayım vatanım, milletim söz konusu olunca ülkücü kimliğim kenarda kalır. Önce Vatan ve Millettir aslolan.
Kaç köşe yazımda “Türk milletinin yüzlerce devlet kurduğundan” bahsederek, siyaset v.s sebeplerle birbirimize hakaretler ederek kutuplaşmayalım diye yazmaktayım.
Artık yeter diyorum!
“Herkes eline diline sahip çıksın. Siyasetçilerimizde basiretli davransın. Bir çocuk gibi birbirilerine  sataşmasınlar, nerede hata yaptıklarını kendi içlerinde araştırsınlar. Halkı kendi hatalarına alet edip, bizi birimize kıydırmaya sevk etmesinler.  Yoksa bu devlet bir çökerse hep beraber bunun altında kalırız.”
Birbirimizden kız alıp kız verdik. Bir ekmeği birlikte bölüştük. Düğünde cenazede birlikte olduk hala da olmaktayız. Daha kız alıp verecek, yapılacak düğünlerimiz var bizim. Eline silah alıp kadınlı erkekli sokaklara çıkmanın ne anlamı var!
Sen  bir devlet memuru Milli Eğitim Müdürüsün kalkıp ta Atatürk’e bilmem ne gibi! tehdit vari açıklamamın ne anlamı var! O’nu da seven var. Ne olacak şimdi onu sevenleri öldürecek misin? Devletin savcıları nerede anlamıyorum. Yarın birisi de çıkıp diyecek ki Yavuz Sultan Selimi, Osman Gazi’ yi de ben tanımıyorum derse bu işin sonu nereye gidecek. Hiç mi bir daha bir birimizin yüzüne bakmayacağız!
Son kez diyorum ki:
“Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız. Zira siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız!”

Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

http://www.samsunhaber.com.tr/biz-amerikanin-sevdigini-sevmek-sevmedigini-sevmemek-zorunda-miyiz-makale,172.html

http://www.samsunhaber.com.tr/biz-amerikanin-sevdigini-sevmek-sevmedigini-sevmemek-zorunda-miyiz-makale,172.html

https://www.kapsamhaber.com/toplumu-ayristirmak-kutuplastirmak-kime-fayda-saglar-makale,1803.html

https://www.kapsamhaber.com/toplumu-ayristirmak-kutuplastirmak-kime-fayda-saglar-makale,1803.html

26 Haziran 2018 Salı

ÜLKEMİZDE TOPLUMUN KÜLTÜREL YAPISI NASIL BOZULDU!

TÜRK TOPLUMUN KÜLTÜREL YAPISI NASIL BOZULDU!

Bir ülkenin kültürel yapısını bozmak istiyorsanız o ülkenin genç kuşak yapısının eğitim metotları ile oynayıp yazılı ve görsel basın, yayın, dergi ve neşriyatlar la oynamalar yaptığınızda bu emelinize kavuşabilirsiniz. Bu nedenle en büyük görev Milli Eğitim Bakanlığına ve biz ailelere düşmektedir.
1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Kırklareli Milletvekili olan Emrullah Efendi, 1910’da Maarif Nazırlığı’na yani Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilir. Büyük âlimlerden olan Maarif Nazırı Emrullah Efendi “Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim” esprisi ile literatürümüze girdi.
Gerçektende Milli Eğitim bir ülkenin, toplumunun eğitimi için çok önemli kurumlardandır. Bir ülkenin olmazsa olmazıdır. Espri de olsa gerçek olan odur.
1970 li yıllarda daha birçok köylerimizde elektrik yoktu. Gaz lambaları ile idare eder gece isli paslı camının verdiği ışığında ders çalışırdık. Radyo sadece bir köyde bir ya da iki kişi de vardı. Yılbaşında, haberlerde radyosu olanın misafirlerinde artış olurdu. Televizyon ile 1980’lerde tanıştık. Hatta hiç unutmam o yıllarda Babam Mustafa Bektaş İstiklal İlkokulunda öğretmen iken Dört yolda Hoşgörün kahvehanesine televizyon seyretmeye giderdik. Sonra evlere tek tek girmeye başladı. İlk renkli televizyonu da siyah beyaz televizyon ekranının önüne üstü mavi ortası kahverengi, altı yeşil renkli cam ile ilk renkli televizyonumuz olmuştu!  Tabi 1990’lara geldiğimizde renkli televizyonlarda evlerimize ancak  tek tek girmişti. Her akşam televizyonu olan komşularımızda “akşam size annemlerle televizyon seyretmeye geleceğiz” derdik.
Teyp de o zamanlar Almanya’ya giden vatandaşlarımızın izine gelirken yanlarında getirmesiyle tanıştık. Hatta teybi pazarlarda destan kağıdı basıp teypde ağıt yakarışları içerisinde yaşlı amcaların boyunlarında asılı gördük.
Ütümüz 3 kilo pik demirden içine köz kömür yanıp konardı. O da birkaç evde vardı. Genelde çoğunluk pratik çözüm olan katlayıp yatağın altına koyardık.
Bakır kalaylı kazanlarda, bakır kalaylı kaplarda yemek yedik. Sonraları melamin daha sonra 1980- 1990’larda porselen tabaklarla tanıştık
Ders kitaplarını üç kişi paylaşırdık. Defterimiz bittiğinde silip tekrar kullanırdık. Şeker çuvalından pantolon yapar giyerlerdi çoğumuz. Ayakkabılarımız ise kara lastik sonra naylon çıktı. Sonra Epa kösele ayakkabı çıktı. Apartman topuk derken Kösele ile 1978’lerde tanıştık.
Ulaşım aracımız uzun burunlu Magirus otobüslerimiz, Dodge kamyon ve jeepler vardı hayatımızda birde çuf çuf yapan keskin düdüğü ile buharlı kara trenimiz. Ben üç ay öğretmenleri götüren jeep ile Ilıca kasabasına sırf İngilizceye geçmek için Metin Aysan ile beraber gittim.
Yazları Kur’an kurslarına giderdik. Onun adı o zamanlar “Hocaya gitmekti”. Rahlenin gerisinde o zaman Aksu caminin arkasında Rahmetli Selahattin Hafız elinde uzun bir kiren çubuğu vardı.
Lise hayatımı da Hayvan Sağlığı Memurları Meslek Lisesi‘nde (Yeni adı ile Veteriner Tarım Meslek Lisesi)okudum. Orada rahmetli müdürüm Veteriner Hekim Dursun PULUR ve Veteriner Hekim Mustafa Mayadağlı ile birkaç fidan dikmiştik. Kendilerini buradan rahmetle anıyor mekânları cennet olsun diyorum. Maalesef Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz onları söktürmüş yerinde yeller esiyor. Sırf o iki güzide öğretmenimiz uğruna okul mücadelesini yapıyorum.
Tabi İstiklal İlkokulu mavi okul önlüğü beyaz yaka, sonra siyah, bazısı kırmızı önlük giyerdik. Kantinlerimizde şekerli toz nohut vardı. Yerken nerdeyse boğulurduk.  Ders saatlerinin bittiğini Hadememiz Nuriye ve Ahmet YETER’in zil sesleriyle bilirdik.
O zaman babamın maaşı ile 70 kilo et alınırdı. Halkımız bahçesinde, tarlasında üretir tüketirdi. Biz çocuklar kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık. Bilyeli araba, çember, Araba lastiği, Patates, çamur, gazoz kapağı, sek sek, kibrit kutusu resimli yüzü, oyunlarımızın arasındaydı. Böyle oyuncak sektörü fazla gelişmiş değildi. Şimdilerde üretmeden tüketiyoruz.
Teksas, Tommiks, Zagor, teks, Swimg, Mister No gibi çizgi kitaplar Havza’da Yükselin sinemasının orada, yada yanan hamamlar Bölgesinin oradaki sinemada elden ele değişirdi. Şevket Koçak amcada elinde lamba yanan sinemada yer gösterirdi. Kantinden gazoz alır içerdik. O zamanlar sinemalar dolardı. Cüneyt sahneye çıkınca alkış kopardı.
Teknoloji ileri seviyede olmadığı gibi ekonomik durumu iyi olan aileler azınlıktaydı. Rahmetli Servet Atilla’nın Cadillak arabası ilk gördüğümüz arabalardandı. Sonraları Belcür Şavroleyi gördük tanıdık.
Sinemalara ailecek giderdik hiç unutmam sinemacı Yüksel parkın yanında yazlık sinemayı açtığında  “Rabia” diye bir film vardı ailecek gitmiştik.
El ele tutuşup gezen çiftler azınlıktaydı. Nişanlılar yolun karşı iki tarafında giderdi. Yâda beraberinde oğlan ve ya büyük kız kardeşi giderdi. Sevmek, aşık olmayı ben fazla duymadım. Oğlana sorulur hatta bazen sorulmazdı bile. Sana şunu uygun gördük dedim mi gidip hemen istenir! Bir de “baş bağlama” vardı nasıl bir bağlamaysa. Derken bir “mini etek” modası çıktı. Bir iki bayan giydiğinde Havza’nın boşta gezen kalfası peşinden giderdi. O güzelim yerlerini seks filmleri aldı. Biz afişlerin yanından bile geçemezdik. Ne travesti ne hayat kadını hiç bilmezdik. Yıllar sonra Samsun’un ortasında yıkılıp yerine cami yapıldığında randevu evi ismini duyduk. Yıkıldı yıkılmasına da şimdide Samsun’un her tarafına apartmanlara kadar dağıldılar. Hemen hemen çoğu apartmanlarda düzeni bozduklarından binalarından atmak için hukuksal mücadele veren ailelerimiz var. Haklılarda! Kız çocukları olanlarımız var ve iyi örnek olmuyorlar. Şiddetle bu tür şeylere karşı olduğum halde Devletin “aile düzenini ve çocukları koruması açısından” bu hayat kadınlarına bir yer göstermesi gerek diye düşünüyorum.
Neyse konumuza devam edelim:
Bunları ben neden anlatıyorum dostlarım eskiyi neden deştim biliyor musunuz?
Bizim kültürümüzü sistematik bir şekilde sistem mühendisleri bozdu. Milli Eğitim Bakanları görevlerini layıki ile yapmadılar. Partizanca davrandılar. Meydanı sistem mühendislerine bıraktılar. Elinden Tommiksi, Teksası, Zagoru eksik etmeyene sorsanız “İngiliz ve Amerika tarihini anlatırken kendi tarihimizi sorsanız “ aynen “Gümüşhacıköylülerin trene baktığı gibi bakarlar”. Ne kurtuluş savaşından haberleri vardır, ne AtATÜRK’ün milli liderliğinden, ne Yavuzdan,  Ne Fatihten, ne Göktürk kağanı  Bilge KAĞAN’dan, nede 1071 deki Malazgirt muharebesini yapan Alparslan’dan tam düz kontak giden ve yaşayan bir neslimiz var.
Okuma alışkanlığı en az seviyede sürünmekte, evine kitap giren hane sayısı ise çok azınlıkta. Şimdilerde ise çocuklarımızda bir cep telefonu alışkanlığı başladı. Biz gençliğimizde telefon nedir bilmezdik. Postaneye gider yazdırırdık. Üç gün sonra haber gelir gider konuşurduk. Ama şimdilerde çocuklarımız telefonun en son modeline kadar takip ediyor ve üstelik beğenmiyorlar milyarlarca dövizimiz teknoloji çöplüğüne atılıyor. Bizlerde buna çanak tutuyoruz..
Bizim zamanımızda sevgi vardı, saygı vardı. Büyüklere hürmet edilirdi. Yolculuklarda onlara yer verilirdi. Şimdilerde uyur numarası ile ya da cep telefonu meşguliyeti yapan dünkü bebeler yarınımızın öğüneceğimiz neslimizin devamı olacak! Nasıl iyi mi memnun musunuz bu gelişmelerden!
Fuar zamanı fuara gider alış veriş yapar çarşıda ızgara köfte yerdik. Yolcu dolu vapurlar gelirdi şehrimize. Bunlar bu günlerde mazide kaldı maalesef. Belediyemiz neden bu turizm sektörünü canlandırmaz hala anlamış değilim!
Biz böyle devlet olduk. Şimdilerde nasıl bir ülke olduk biz. “Geçmişini bilmeyen nesil geleceğine yön verebilir mi?” Bodoslama bir hayat yaşıyoruz maalesef. İşte şu anlarda bir nevi kıyametimizi yaşıyoruz. Bir gün bu hayatın gerçekleri ile bu neslimiz yüzleşecek ama belki o zaman bizler toprak olmuş olacağız. “Ferdi eğitmek Devletin Anayasal asli görevidir. Aileyi ve bütünlüğünü sağlamakta Devletin asli görevidir.” Bizim zamanımızda okullar azınlıktaydı. Kimimiz maddiyatsızlıktan okuyamadık. Şimdilerde de okul çok, bitirenler iş bulamıyor. Diplomalı işsizler ordusu etrafımızı türedi.
İşte bunlar hep Devletin görevini layıki ile yapmamasından ileri geliyor.
Siz siz olun “geleceğimizin çiçekleri olan çocuklarımıza geldiğimiz noktayı iyi öğretin iyi anlatın ki neslimizi dış güçlerin bozmasına müsaade etmeyin” !. Bu kitlesel iletişim araçlarında Türk toplumunun kültürel yapısını bozan basılı ve görsel yayınlara gerekli tepkiyi vermekten asla kaçınmayın.
Ülkücü olabilirim ancak “Milliyetçilik bir ideol değildir. Bir siyasi partininde tekelinde değildir. Milliyetçilik Devletimizin kıt kanaat birikimlerine sahip çıkmak, Devletin her tuğlasına sahip çıkmak, akli hür, vicdanı hür bir nesil yetiştirmektir. Evlatlarımızı bilimsel ve kültürel en üst seviyeye ulaşacak şekilde yetiştirelim.”
Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

https://www.kapsamhaber.com/turk-toplumunun-kulturel-yapisi-nasil-bozuldu-makale,1800.html

https://www.kapsamhaber.com/turk-toplumunun-kulturel-yapisi-nasil-bozuldu-makale,1800.html

25 Haziran 2018 Pazartesi

AH BİLGE KAĞAN, AH ALPARSLAN, FATİH SULTAN MEHMET, GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ŞİMDİLERDE YAŞASAYDIN NE OLURDU !

AH BİLGE KAĞAN, AH ALPARSLAN, FATİH SULTAN MEHMET, GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ŞİMDİLERDE YAŞASAYDIN NE OLURDU !

"Ey Türk; üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, 
 senin ilini ve töreni kim bozabilir. Titre ve kendine dön."
                                                                                      
683 Yılında doğan Bilge KAĞAN’ın en büyük hayali “Türk milletini yerleşik bir hayata geçirip, şehirlerde oturtmak idi”.
O İkinci Göktürk Kağanlığı'nın hükümdarlarındandır. O Türk tarihinde ölümsüz bir yere sahiptir. Bilge Kağan amcasının ölümünden sonra kardeşi Kül Tigin ve vezir Tonyukuk ile birlikte Göktürk Devleti’ni yönetmeye başlamıştır. Fakat o yıllarda “Türk devletin durumu çok kötü olmasına rağmen, tüm Türk halkını bir araya getirip otuz aşirete birden hükmetmeyi başarmışlardır.”
Bilge Kağan’ın hükümdarlığı sırasında Çin’e doğru Göktürk Devleti’nin sınırları genişlemiş ve pek çok devleti yenilgiye uğratmışlardır. 
O anlı şanlı Türk devletinin komutanıdır. İşte “Çin gibi köklü devleti yenilgiye uğratarak Türk’ün gücünü Dünya’ya göstermiştir.”
Şu hale bakın ki bir milim sınırı olmayan Amerika Münbiç’te, Afrin’de daha Suriye’nin, Irak’ın birkaç yerinde kol gezip jandarmalık yapmaya kalkışıyor. Keza Rusya’da üs kurarak bölgede hâkimiyet kurmaya çalışıyor. Bize ayar çekmeye alışıyor.
Türkler, tarihte çok sayıda devlet kurmuştur. Söz konusu bu devletlerin çoğu, yaşadığı dönemlerin de büyük devletleri olmuşlardır. Bu devletlerin sayısı, bazı tarihçi kaynaklara göre 113 ila 180 arasında değiştiği kayıtlarda bilinmektedir.
Tüm Dünya milletleri Türk medeniyetinin tekrar kurulmaması için, sanki elbirliği yapmış gibidir. Bugünün süper güçlerinin ideallerinde, “hep parçalanmış ve ezilmiş bir Türk dünyası yatmaktadır.” Bir Yahudi atasözü şöyledir; “Tanrım, Türklerin ayakkabılarını dar yap. Ayağındaki yaraların acısından başka bir şey düşünmesinler” ki, düşünmeye fırsat bulurlarsa, hemen medeniyet kurarlar ve dünyaya hükmederler. Japon Denizi’nden Adriyatik Denizi’ne kadar uzanan geniş topraklar, Türk dünyası olarak kabul edilmektedir.
Ülkeme bu ecnebi ulusların abluka tarzı hareket etmeleri, sınır boylarımızda, komşu ülkelerimizin topraklarında, denizlerimizde, adalarımızda, burnumuzun dibinde cirit atıp ulusal güvenliğimizi tehdit eder davranışta bulunmaları bir ülkücü olarak kanıma dokunmaktadır.
Dışarıda bu kadar leş yiyen akbaba gibi bir sürü düşmanımız varken içeride birbirimizin gözünü oyan davranışlar ancak ve ancak düşmanlarımızı sevindirir. Ne oldu altı üstü ikisi bir arada seçim yaşadık. Adı üzerinde seçim. Birisi kazanacak birisi kaybedecek. Bu yüce Türk milletinin ataları en kötü gününde otuz aşireti bir arada tutup Çin’e bile kafa tutup yenilgiye uğrattı.
“Tanrım, Türklerin ayakkabılarını dar yap. Ayağındaki yaraların acısından başka bir şey düşünmesinler” diye hakkında atasözü söylenen bir milletiz biz. Türküz biz Türk. Milliyetçiyiz, ülkücüyüz  biz arkadaş. Bizim ideallerimiz var. Dokuz ışığımız, güneş gibi parlayan kurduğumuz devletlerle bu güne geldik. En kötü günümüzde diri ve el ele kol kola olmamız gerekmez mi?
Neyi bölüşemiyoruz!
İşte bakın bunların bizim atalarımızın kurduğu Devletler. Kim kurdu bu zamana kadar bu devletleri. Hiçbir zaman tarihimizde çapulcu durumuna düşmedik.

İMPARATORLUKLAR (HAKANLIKLAR)
Asya Hun İmparatorluğu (M.0.4.yüzyılın - s.48), Avrupa   (Batı)   Hun   imparatorluğu (374-469),  Ak Hun imparatorluğu (4. yüzyıl sonları-557), I. GökTürk İmparatorluğu (552 - 582), Doğu GökTürk İmparatorluğu (582-630), Batı GökTürk imparatorluğu (582-630), II. GökTürk İmparatorluğu (681-744), Uygur imparatorluğu (744-840), Avrupa Avar İmparatorluğu  (6. yüzyıl - 805), Hazar imparatorluğu (7. yüzyıl-965), Büyük Selçuklu İmparatorluğu (1040-1157), Harzemşahlar imparatorluğu (1097-1231), Timur imparatorluğu (1370-1405), Babür (HintTürk) İmparatorluğu (1526-1858), ve Osmanlı imparatorluğu (1299-1922)

DEVLETLER
Kuzey Hun Devleti (M.S.48-156), Güney Hun Devleti (M.S.48-216), 1Chao Hun Devleti (304-329), 2.Chao Hun Devleti (328-352), Hsia Hun Devleti (407-431), Kuzey Liang Hun Devleti (401-439), Loulan Hun Devleti (442-460), Tabgaç Devleti (386-557), Doğu Tabgaç Devleti (534-557), Batı Tabgaç Devleti (534-557), Doğu Türkistan (Turfan) Uygur Devleti (911-1368), Şato Türk Devleti (907-923), Tang Şato Türk Devleti (923-936), Tsin Şato Türk Devleti (937-946), Kançou Uygur Devleti (905-1226), Türgiş Devleti (717-766), Karluk Devleti (766-1215), Kırgız Devleti (840-1207), Sabar Devleti (5. yüzyıl-7. yüzyıl arası), On Ogur Devleti (5. yüzyıl sonu-6. yüzyıl ortaları), Tukurgur (9 Ogur) Devleti (5. yy sonu-6. yy sonları), Uturgur (30 Ogur) Devleti (5. yy sonu-6. yy sonları), Basaraba Türk Devleti (Basarabya, Romen Devleti'nin başlangıcı,-1330), Karahanlı (Kara Hanlı) Devleti (840-1042), Doğu Kara Hanlı Devleti (1042-1211), Batı Kara Hanlı Devleti (1042-1212), Oğuz Yabgu Devleti (10. yy başları-1000), Gazneli Devleti (1969-1187), Suriye Selçuklu Devleti (1092-1117), Kirman Selçuklu Devleti (1092-1187), Anadolu Selçuklu Devleti (1092-1307), lrak Selçuklu Devleti (1157-1194), Eyyûbî'ler Devleti (1171-1348), Hindistan Türk Devleti (Delhi Türk Sultanlığı) (1206-1413), Mısır Türk Devleti (1250-1383), Kara Koyunlu Devleti (1380-1469), Ak Koyunlu Devleti (1350-1502), Timurlular Devleti (1405-1507)

BEYLİKLER
Uygur Beyliği (8. yüzyıl başları), Karluk Beyliği (13. yüzyıl başları), Tolunlular Beyliği (868-1417), Akşidliler Beyliği (935-969), İzmir Beyliği "Çaka Beyliği" (1081-1097), Dilmaç oğulları Beyliği (1085-1192), Danişmendli Beyliği (1092-1178), Saltuklu Beyliği (1092-1202), Ahlat Şahları Beyliği "Sökmenliler Beyliği" (1100-1207), Artuklu Beyliği (1101-1409), lnalh Beyliği (1103-1183), Mengücüklü Beyliği (1118-1250), Erbil Beyliği "Beğ Teginliler" (1146-1232), Çoban oğulları Beyliği (1227-1309), Karaman oğulları Beyliği (1256-1483), İnanç Oğulları Beyliği (1261-1368), Sahip Ata Oğulları Beyliği (1275-1341), Pervane Oğulları Beyliği (1277-1322), Menteşe Oğulları Beyliği (1280-1424), Candar oğulları (İsfendiyar oğulları) Beyliği (1292-1462), Karesi oğulları Beyliği (1297-1360), Germiyan Oğulları Beyliği (1300-1429), Hamid Oğulları Beyliği (1301-1423), Saruhan Oğulları Beyliği (1302-1410), Aydın Oğulları Beyliği (1308-1426), Teke Oğulları Beyliği (1321-1390), Ertana Oğulları Beyliği (1335-1381), Dulkadir Oğulları Beyliği (1339-1521), Ramazan Oğulları Beyliği (1352-1608), Dobruca Türk Beyliği (1354-1417), Kadı Burhaneddin  Ahmed Beyliği (1381-1398), Eşref oğulları Beyliği (1300-1326), Berçem Oğulları Beyliği (12. yüzyıl), Yaruklular Beyliği (12. yüzyıl)

ATABEYLİKLER
Şam (Suriye) Atabeyliği (Tuğteginliier, Böriler) (1117-1154), MusulHalep Atabeyliği (Zengîliler) (1127-1259), Azerbâycan   Atabeyliği   (İl Denizliler) (1146-1225), Fars Atabeyliği (Salgurlular) (1147-1284)

 HANLIKLAR
Büyük Bulgarya Hanlığı (630-665), İtil (Volga) Bulgar Hanlığı (665-1391), Tuna Bulgar Hanlığı (681-864), Peçenek Hanlığı (860-1091), Uz Hanlığı (860-1068), KumanKıpçak Hanlığı (9. yy-13. yy), Özbek Hanlığı (1428-1599), Kazan Hanlığı (1437-1552), Kırım Hanlığı (1440-1475), Kasım Hanlığı (1445-1552), Hive Hanlığı (1512-1920), Sibir Hanlığı (1556-1600), Buhara Hanlığı (1599-1785), Kaşgar Turfan Hanlığı (15. yy. başları 1877), Hokand Hanlığı (1710-1876), Türkmenistan Hanlığı (1860-1885)

CUMHURİYETLER
Azerbaycan Cumhuriyeti (1918-1920), Batı Trakya Türk Cumhuriyeti (1. kuruluş: 31 Ağustos 1913; 2. kuruluş: 19151917; 3. kuruluş: 1920-1923),  ve Türkiye Cumhuriyeti (1923), Hatay Cumhuriyeti (1938-1939),  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. (1983)

İşte okudunuz bunca Türk Devletlerini o Leş Akbabası kılığındaki Yedi düvele karşı kurup şimdilerde bir seçim, siyaset uğrunda birbirimizin gözünü oyacak derecede hasım olduk birbirimize! Heyhat yazık ki çok yazık ! …..
Ah Bilge KAĞAN, Ah ALPARSLAN, Ah Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK bir yaşasaydınız Türkmen ellerinde bizi bir birimize düşman edecekler..
Aklımızı başımıza alalım.
Bir kez daha son söz olarak;
“Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız zira siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız” diyelim.

Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

https://www.kapsamhaber.com/ah-bilge-kagan-simdilerde-yasasaydin-ne-olurdu-makale,1799.html

https://www.kapsamhaber.com/ah-bilge-kagan-simdilerde-yasasaydin-ne-olurdu-makale,1799.html

24 HAZİRAN SEÇİMLERİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

24 HAZİRAN SEÇİMLERİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?


Dünyanın en zor olan şeyi sonucu bilinen bir seçim hakkında birkaç kırıntı yazı yazmaktır.
Ve nihayet iki seçimi daha dün egale ettik. Bilinen bir şeydi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN seçimi kazandı. Kazandı kazanmasına da kazandığı bu seçimden dolayı gece yaptığı konuşmada yüz hatlarından çok fazla da memnun değildi. Eski coşkuyu kendisinde göremedik.
Dün gece itibariyle yazdığım “24 HAZİRAN SEÇİMLERİNİ NASIL OKUMALIYIZ? (https://www.kapsamhaber.com/24-haziran-secimlerini-nasil-okumaliyiz-makale,1795.html ) yazımda seçim sonuçlarının bir kısmına değinmiştim. Aslında bu sonuçlar anlayan için çok önemli mesajlar içermektedir.
Bu sonuçların İktidar kanadına verdiği mesajlara gelince;
Halk mutfağındaki kesesindeki yangını bile bile oyunu verdi. “16 yıllık iktidardasın, bu kriz nasıl oluştuysa bu krizi giderecek sensin” dedi bir yönde. Bu seçim zaferine rağmen ve yine yeni oluşumla 600 milletvekilinin ancak 290-300 arasına ışık yaptı. Halk “Uzlaşmacı, koalisyon bir yönetime, idareye izin verdi.” İktidar partisi artık akıllı düşünmeli ve akıllı politikalar izlemelidir.
Görüldü ki oylar artık eskisi gibi kolay elde edilemiyor. İktidar partisi “dağınık her kavaldan ayrı ses çıkma görüntüsünden” kurtulmalıdır. Önüne gelenin toplumu geren açıklama yapma alışkanlığına artık iktidar partisi teşkilatlarına tembih edip son vermelidir. Bir soğan, patates krizinde bile “soğan ve patates 50 kuruşken depolarda çok var dediler ihraç edilmesine izin verdik bu zam nasıl oldu anlamış değilim” açıklamasını yapmak bir Tarım ve Hayvancılık Bakanına yakışır mı? Veteriner Hekimler dururken Doktordan Tarım ve Hayvancılık Bakanı yapılırsa (Sayın bakanımı tenzih ederim küçümseme olarak belirtmiyorum ikisi farklı meslek erbabı olduklarını dile getirmek için belirttim) daha çok krizler iktidarın kendisini bekleyecektir.
Bu sonuçları incelediğimizde iktidar partisinin kademeli olarak “2003’den beridir % 70’lerden % 60’lara, şimdi de % 50’lere kadar oy potansiyeli düşmüş bir yıpranmışlık” söz konusudur. Bir önceki partilerin siyasi hayattan silinme gerekçelerini de incelediğimizde “krizle gelen gider” kelimesini iktidar partisi aklının bir köşesine bu sözü yazmalıdır. Bu seçimlerde geçen ki Cumhurbaşkanlığı seçimini karşılaştırdığımızda C.H.P’nin oyu zaten bu oranlardaydı. O zaman da sahnede M.H.P ile birlikte ortaya koydukları çatı adayla birlikte yine bu oranlarda M.H.P. vardı. Bu seçimlerde de İYİ Parti var. İyi Partide sanırım kendisi % 10 civarında bir oy aldı. 2003 seçimleri öncesinde M.H.P.’nin oy aranı % 18 civarıydı. Kararsızlarla birlikte bu oran İktidar Partisinin oy hesabındaydı. Demek ki kriz v.s nedenlerle bu miktar  İYİ Parti’ye ve H.D.P.’ye kaydı.
Muhalefet Partilerine gelince;
 C.H.P 2003 yılından beridir garip işler yapıyor. Gidiyor bir başka parti ile anlaşıp çatı aday oluşturuyor. Demekki kendi içinden isterse aday çıkartabiliyormuş! C.H.P Hesapsız, kitapsız “İktidar Partisi ne verirse 100 fazlasını vereceğim!” diyor. Seçim uğrunda “kendisine köstek olan kuruluşları satacağım!” diyor. Halkımızın popilist politikalara kanmadığını, hamaset nutuklarına itibar etmediğini C.H.P.’nin artık öğrenmesi gerek. Bu seçimlerde benim yorumladığım halk Muharrem İNCE’ye sahip çıkmış ama C.H.P’ye açık ihtar vermiştir. C.H.P.'ye karşı siyaset yapan Sezgin Tanrıkulu, Mehmet Bekaroğlu, Sencer Ayata, Selin Sayek Böke’ gibi adayları alarak bir nevi kendi topuğuna kurşun sıkıyor. Diğer taraftan da halkta tepki ile karşılanan “dinsel eksenli söylemlere” artık bir son vermelidir. İktidara alternatif ekonomik politikalar üretmeli toplumun saygınlığını kazanmalıdır.
Yine C.H.P’nin yaptığı en büyük yanlış özel haber kanallarının ankormanlarına çok güveniyor. Mesela Fox Tv.’ye fazla bel bağladı. Fox Tv ankormanları o gün başka konuşurken şimdi başka konuşuyorlar. Hatta bayramda Havza’ya gittiğimde Çözüm Bilgisayar’ın sahibi arkadaşım Hakan ARSLAN’la seçim sonuçlarının ne olacağını konuşurken bana “çok Fox Tv.’mi izliyorsun” demişti! Çok fazla fox Tv izlememe rağmen demek ki bir tek ben değil toplumun tüm kesimi de aynı görüşteler. Onlar özel kanallar reytinglerinin yüksek olması için önüne geleni kullanmaktan çekinmediklerini bilmeleri lazımdı.
Geçen seçimlerde de C.H.P’nin seçmenleri M.H.P’ yi seçime sokmak için M.H.P’ye oy kullandılar. Bu seçimlerde de C.H.P nin seçmenlerinin bir kısmı İYİ Parti ve H.D.P’yi meclise sokmak için o partilere oy verdiler büyük ihtimalle. C.H.P her seçimde bu tuzağa düşüyor.
Saadet Partisine gelince artık halkın “milli görüş gömleği kimliği” efsanesine itibar etmediğini bilmesi gerek. Halk dinamik genç siyaset adamı istemektedir. Bence Saadet Partisi çoktan miadını doldurmuştu. C.H.P. sayesinde bir miktar daha rötar yapmış oldu.
İYİ Parti’ye M.H.P’ye gelince;
Meral AKŞENER mensubu olduğu parti M.H.P’den milliyetçi, ülkücü oyları parçalanması amacıyla bilinçli olarak uzaklaştırıldı. Başarılı mı oldu? Bence olmadı. Olan AK Parti’nin oylarına oldu. Bu işte şimdilik Devlet BAHÇELİ liderliğinde ki M.H.P kazançlı gibi görünse de halk hem iktidara ve hem de M.H.P’ye aba altından sopa gösterdi. Bir daha ki seçimlere alternatif gibi gördü diyebiliriz. Parti içi kriz böyle yönetilmemeliydi. Uzlaşı yolu tutulaydı bu gün M.H.P iktidarda olabilirdi. Devlet BAHÇELİ bazen anlamsız ve en olmaz işleri yapmakta. Ne düşünüyor da yapıyor bilemiyoruz.
H.D.P.’ye gelince artık “Türk, Kürt kavgasını bırakması gerek!” % 10 u kendi çevresinden aldığını sanmasın. Sırf Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesinde ki tabanı oyları alarak % 10 barajını aştığını düşünmesin. Kendisine oy verenlerin bir çoğu seçim sisteminden dolayı meclis içinde olması için % 10 barajını aşması için kendisinden olmayanların da kendilerine oy verdiğini bilsin. Burada C.H.P li seçmenler ya da AK Parti’den kopan seçmenler en büyük hatasını yapmışlardır. Bu halk evlatlarının kanını dökeni ne bu coğrafyada barındırır ne de bu anlayışta olanlara geçit verir. Tarih boyunca et ve tırnak olan Türk-Kürt kardeşliğini kaşıyarak bir sonuca gidemezsiniz. Bu anlayış ancak emperyalist ülkelerin ekmeğine yağ sürmekten ibaret olduğunu H.D.P bireylerinin bilmesi gerek.
İktidar Partisi önünde duran dağ gibi problemleri artık çözmeye başlamalıdır.
Cari açık sorunu nu, mutfakta ki yangını gidermelidir: Tarım ve hayvancılık politikalarını değiştirmelidir. Ekonomiyi, enflasyonu dizginlemek için % 70’i yabancılarda olan tüm bankaları özelleştirmelidir. Halkın ekonomik yapısal sorunlarını bir an önce çözmelidir. Kıt’a Sahanlığı sorunları, Kuzey Irak ve Suriye sorunu, P.K.K dahil terör sorunları bir an önce çözülmelidir. OHAL bir an önce kaldırılmalı, halka güven gelmelidir. Bu çözülmesi gereken sorunlar uzayıp gidiyor.
İktidara düşen bu sorunları çözmektir. Aksi takdirde krizle gelen bu iktidar da krizle gidecektir.
Son söz olarak;
“Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız zira siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız”   diyelim

Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

24 Haziran 2018 Pazar

BU SONUÇLAR DA NEYİN NESİ? 24 HAZİRAN SEÇİMLERİNİ NASIL OKUMALIYIZ?

24 HAZİRAN SEÇİMLERİNİ NASIL OKUMALIYIZ? BU SONUÇLAR DA NEYİN NESİ?

Hatırlarsanız 08.05.2018 tarihinde “24 HAZİRAN SEÇİMİ SONUÇLARI ÇOK SÜRPRİZLER ÜLKEMİZİ BEKLİYOR!.. KİMSE BU SEÇİMLERİ ÇANTADA KEKLİK GÖRMESİN !... DÜNYANIN EN ZOR SEÇİM TAHMİNLERİ BÖLGESİ ÜLKEMİZDİR ! ”  konulu bir yazı yazmıştım. (http://www.samsunhaber.com.tr/24-haziran-secimi-sonuclari-cok-surprizler-ulkemizi-bekliyor-kimse-bu-secimleri-cantada-keklik-gormesin-dunyanin-en-zor-secim-tahminleri-bolgesi-ulkemizdir-makale,133.html)
Ve iki seçimi bir arada yaşadık. Bu yazımı yazarken henüz seçim sonuçları tam açıklanmamıştı. Sandıkların % 50’lik bir bölümü henüz açılmamıştı. Aslında bu seçimle herkesim büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. İktidar hayal kırıklığı yaşadı! Çünkü büyük ihtimalle mecliste istediği çoğunluğu yakalayamayacağı görülmekte. Muhtemelen 600 vekilli meclisin 290-300 gibi bir çoğunluğuna sahip olacak. Belki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de ikinci tur gibi bir risk henüz gözükmüyor görünse de olası. İktidarın ülke çapına göre geçmişte ki aldığı oyları düşündüğümüzde 2003 ten beridir % 70’lerden % 50’lere bazı bölgelerde kademeli olarak düştüğü gözükmekte. Bunu Sayın Cumhurbaşkanının Seçim sonunda konuşmasında yüz hatlarından rahatça anlaşılmaktadır.
Şu anki seçim sonuçlarını iyi okumak gerekirse halk, İktidar Partisine açıkçası bu ekonomik krizin belirtilerini göre göre, bile bile İktidar partisine “Bu krizi sen açtın şimdiye kadar bu krizi yok etmeliydin, krizi iyi yönetemedin, bu krizi düzelt” der gibi bu krizi bizzat giderme görevini verdi olarak da okunabilir. Aynı zamanda halk ülke yönetiminde meclis çalışmalarında koalisyonlu çalışmayı,uzlayışıyı  hedef gösterdi olarak bu sonuçlar okunabilir.
Bu seçimde muhalefet partisinde bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde M.H.P faktörü vardı. Bu seferde M.H.P den ayrılan Meral ASKŞENER ve beraberindekiler İYİ PARTİ’yi kurmalarıyla  kendileri siyasette yeni bir aksiyon olarak gözüktü. OHAL’in olması ve seçim çalışmalarında engellemelerle birlikte şimdilik palazlanmaması için yaptıkları engelleme başarılı olmuş gibi gözükse de yinede belli bir oran oy aldığı gözüküyor. En son gördüğümde İYİ Parti’nin oy oranı % 7 civarındaydı. Aslında 2003 öncesi M.H.P.’nin % 18 gibi bir oyu vardı. M.H.P nin bir önceki seçimlerde oy oranı % 11 civarında olduğu, C.H.P. nin de aynı oranlarda olduğu düşünülürse  bu kayıbın AK Parti den ve kararsızlardan kaynaklandığı aşikardır. Aslında bu seçimlerde İktidar Partisi zafer kazanmış gibi gözükse de hala ileri boyutta kendileri için alarm zillerinin çaldığını söyleyebiliriz. Özellikle İYİ Partinin seçimlere girmemesi için yapılan tüm engellemelerin AK Partiden % 7’lik bir oy potansiyelini koparttığını da söyleyebiliriz. Hatta C.H.P den 15 milletvekilinin İYİ Partiye geçmesiyle bu kopmanın bedeli bir nevi ödenmiş gözükmektedir. Ne olursa olsun kriz o zaman o şekilde yönetilmemeliydi. Kriz iyi yönetilemedi. Sayın Bahçeli o krizin baş sorumlusu olsa da krizin en kazançlı çıkan olanı olarak görülmüştür.
M.H.P. ye gelince, biliyorsunuz Kapsam Haberde Hüseyin Kurt “AK KURTLAR YUVAYA DÖNÜYOR!” 19 Haziran 2018 tarihli bir yazısı vardı. O yazı da ki tespit ettiği “MHP’liler bizzat partisine oy vereceği” şeklinde tespiti vardı. Hatta Bayram dolayısıyla Samsun, Havza bölgesinde ki köyleri de dolandığımı, görüştüğüm bütün ülkücü arkadaşların Hüseyin KURT ‘un söylediklerinin bizzat gerçekleştiğini Denizevleri Ortaokulundaki tüm sandıkların oy sayımında  dolaştığımda gördüm.
Yazımın başında belirttiğim gibi yazdığım o yazıda “24 Haziran seçimleri sonucunda muhtemelen iktidar partisi %44-46 civarında, muhalefet blokunun da  % 41- 43 civarında oy alacağı tahmin edilmektedir. Bu seçimler çok şeylere gebedir. Bu seçimlerde en büyük yarayı M.H.P.’nin alacağı şeklinde siyasi otoriteler fikir belirtmekteler. C.H.P. ‘nin % 22-24, İYİ Parti’nin %19-21 oy alacağı, Saadet Parti’nin de sürpriz yapıp % 4-6 civarında oy alabileceği üzerinde tahmin edilmektedir. Tabi ki bunlar tahmin. Başkanlık sistemine gelince İktidar partisi % 46-48 aralığında oy alacağı ve akabinde çok sürpriz bir seçim yaşanacağıdır. Muhalefet partilerinin bu kez sandık güvenliğini yabana bırakmayacağı düşünüldüğünde çok sürprizli bir seçim olacağı kuşkusuzdur.” diye yazmıştım. Halkın Meral AKŞENERE’e tam güvenmediğinden bu oranı gelecek seçimlere milliyetçilere, ülkücülere birleşmeleri olarak bu % 7-10 arası sonuç değerlendirilebilir. CHP‘nin de kararsızları toparladığını anlayabiliriz. Yine o yazımda “Kısacası bu seçim sonucunda, bir çok siyasi ünlünün siyasi hayatı son bulabilecektir. Bilinen bir şey var ki bu seçim sonucunda mahkemeler, yüksek yargı bol bol çalışacak gibi” diye bir terim yazmıştım. Maalesef o gerçekleşecektir.
Bundan sonra İktidar partisi bu sonuçlardan sonra çok akıllı hareket etmek zorundadır. “Devletin yapısı ile uğraşacağına, halkın refah seviyesini yükseltmekle uğraşmalıdır.” Diğer taraftan bir “soğan, patates” krizinde bile krizi yönetemeyip hemen “soğan, patates lobisi” suçlusu aramakta, hatta daha ileri götürüp basından izlediğim kadarıyla “bol yağışlar sonucunda büyük şehirlerin alt yapılarının yetersiz olmasından dolayı oluşan sel, baskınları bile dış ülkelerin etkeni olarak önüne gelen beyanat vermektedir.” Bu Partinin adam akıllı dur diyecek, teşkilatlara çeki düzen verecek adamları yok mudur? Önüne gelen absürt beyan mı vermelidir.? En basiti soğan, Patates krizinde bile hemen kolaycı çözüm olan ithalata yönel inmektedir. O zaman seneye üreticiler soğan, patatesi neden eksin, üretsin ki! Hâlbuki bir üretim takvimi hazırlanabilirdi. Yine temel gıda olan et problemi halledilmelidir. İktidar tarım ve hayvancılık politikalarını gözden geçirmelidir. Ülkenin Tarım ve Hayvancılık bakanı olarak Veteriner Hekimler dururken Doktor bakan yapılırsa (Sayın bakanımı tenzih ederim küçümseme olarak belirtmiyorum ikisi farklı meslek erbabı olduklarını dile getirmek için belirttim)  “soğan ve patates 50 kuruşken depolarda çok var dediler ihraç edilmesine izin verdik bu zam nasıl oldu anlamış değilim” diyecektir. Normaldir.
Yine İktidar Partisi halkın ekonomik, mali yapısal sorunlarıyla artık ilgilenmelidir. İstedikleri kadar dile getirmeseler de ülkemizde kendisini iyice hissettiren bir kriz mecuttur. Kısa vadede gerekeni yapmazlarsa belki bana kızabilirler, “krizle gelen iktidar krizle gidebilir.” Bu sefer dış güçler gerçekten bizi zor durumda bırakabilirler. Hatta uluslar arası saygınlığımıza da gölge düşürebilirler. Bize ağır dayatmalar dayatabilirler.
Hükümetin en kısa zamanda bankaları millileştirmesini öneriyorum. “Bankalarımızın % 70’i yabancıların elinde olduğu sürece ekonomiyi, enflasyonu dizginlememiz oldukça zordur.”
Muhalefet partilerine gelince, hesapsız, kitapsız popilist politikalarla halkın önüne çıkarsanız halk buna görüldüğü gibi rağbet etmiyor. Hamaset nutukları ile toplanan halka dikkat etmenin gerektiğini bu sonuçların muhalefete öğreteceğini umuyorum. Yine halk bu krizi iyi okuduğundan “bu krizi çıkaranlara bu seçimde yeşil ışığı yakmış olarak bu seçim okunmalıdır.” Temel konularda “ben 100 lira fazlasını vereceğim, şurayı satacağım, burayı satacağıma da halk rağbet etmiyor. Bir yönde hem iktidar hem muhalefet artık satma işini bırakın mutfaklarımızda ki yangını artık birlikte söndürün, hizipleşmeyin” demektedir. Halk, “akılcı politikalarla karşılarına çıkmalarınızı istiyor” da denilebilir.
Bu günlük burada keselim ileriki günlerde tekrar bu konuları irdelemeye devam edelim.

Son söz olarak;
“Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız zira siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız”   diyelim

Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

https://www.kapsamhaber.com/24-haziran-secimlerini-nasil-okumaliyiz-makale,1795.html

https://www.kapsamhaber.com/24-haziran-secimlerini-nasil-okumaliyiz-makale,1795.html

Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız Zira siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız

Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız Zira siyaset dostlukları zedeler.
Siyasetçiler yollarına devam ederken siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız

23 Haziran 2018 Cumartesi

GÜMBÜR GÜMBÜR  ÇALIYOR, KAPIMIZIN TOKMAĞI, ZENGİNLERE ÇALIŞIR FAKİRLERİN AHMAĞI

Bu gün sizlere Samsun ilimizin sessiz ve bir o kadar değerli ve ünlü şairlerimizden DESTEKLİ Ahmet GÜNAY’dan bahsetmek ve şiirlerinden bir demet sunmak istiyorum.
Onu ben geçtiğimiz yıl Doğu parkta Mert Plajının yanında ki Büyükşehir Belediyesinin yaptığı Köpek sahipleri olan halka dinlenme amacıyla yaptığı Mert kafe’debir engelli aracında oturmuş masada şiir yazarken tanıdım.
1959 yılında Amasya ili Taşova ilçesi Destek köyünde bir çiftçi çocuğu olarak doğan DESTEKLİ Ahmet GÜNAY, İlkokulu kendi köyünde Ortaokulu komşu Boraboy köyüne üç yıl yürüyerek gidip gelerek okudu. Kendisi tam bir vatan, halk aşığı. Yazdığı şiirlerde köyünü, kentini, yaşantımızdan kesitlerle sunmakta.



Askerliğini Ankara Genelkurmay Muhabere Taburunda telsiz ve güç kaynağı operatörü olarak yaptı. 1982 yılında TCDD’nin İstanbul'da açmış olduğu memurluk sınavını kazanarak iş hayatına başlayan DESTEKLİ Ahmet GÜNAY, sırasıyla Kütahya, Erzincan, Erzurum, Tokat ve son olarak Samsun’da görev yaptı.
2008 yılında geçirmiş olduğu büyük bir iş kazasında sol bacağını trene kaptırarak malulen emekli oldu. Şairimiz çalışırken İlk Açık Öğretim lisesini dışarıdan okuyup bitirdi. Daha sonra 4 yıllık Açık Öğretim Fakültesini kazanıp iki yıl okudu mesleğin ağır olması ile mahrumiyet ve terör bölgelerinde de çalışması nedeniyle ikinci sınıfta eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalır.

GÜMBÜR GÜMBÜR ÇALIYOR

Yapılanlar haince
Faiz bize kayınca
Fiyatları duyunca
Birden bire şaşarım

Gümbür gümbür çalıyor
Kapımızın tokmağı
Zenginlere çalışır
Fakirlerin ahmağı

Taşlar gediğe girmez
Aklım feleğe ermez
Kimse dönüp de görmez
En arkada koşarım

Gümbür gümbür çalıyor
Kapımızın tokmağı
Zenginlere çalışır
Fakirlerin ahmağı

Destekli iyi bilir
Seçim sonu zam gelir
Herkes perişan olur
Söyle nasıl yaşarım

Gümbür gümbür çalıyor
Kapımızın tokmağı
Zenginlere çalışır
Fakirlerin ahmağı
                         Destekli Şair Ahmet GÜNAY

DESTEKLİ Ahmet GÜNAY, Emekli olduktan üç yıl sonra 2012 yılında ilk göz ağrısı “GÜN DOĞDU SEVDAMA” adlı şiir kitabını çıkarır. Daha sonra da 2 yıl aradan sonra 2014 yılında “BİTMEZ BU SEVDAM” adlı 2.şiir kitabını çıkardı. Akabinde bazı derneklerin ve belediyeler de çıkarmış oldukları 7 Şiir antolojisinde sayısız şiirleri yayınlanır.
Şiirlerinin 30 dan fazlası türkü olarak bestelendi. Son 6 yıldır da farklı mekânlarda Şiir Programları düzenleyip sunmakta hayata aşk ile tutunmakta

DESTEKLİ  Ahmet GÜNAY’ın sırasıyla;
2011 - Amasyalı Mihri Hatun 1.Uluslararası Şiir Yarışması Antolojisi.
2012 - Samsun Bafra (Küsader) Kültür ve Sanat der Mavi Yürekler Antolojisi.
2013 - Samsun Atakum Belediyesinin çıkardığı Şiir Akşamları Antolojisi.
2014 - Samsun Bafra (Küsader) Kültür ve Sanat der Maviye Yolculuk Antoloji.
2015 - Samsun Bafra (Küsader) Kültür ve Sanat derneğinin çıkardığı dergide,
100. Yılında 100 kalemle Atatürk ve Çanakkale Şiir Antolojisi,
2016 - Samsunlu Şair ve Yazar Ali Kayıkçı’nın çıkardığı Samsunlu Şairler ve Yazarlar Şiir Antolojisi.
2016 - Rifat Kaya’nın öncülüğünde Sivas Büyükşehir Belediyesinin çıkarmış olduğu Dikensiz Güller Şiir Antolojisi şiirleri yayınlanır.

VALLAHİ

Meclis yarışında kaç vekil vardır
Say say bitmez akşam olur vallahi
Hepsinin de fikri niyeti birdir
Halimizi gören çıkmaz vallahi

Sandık yaklaştıkça lider çağırır
Sokak sokak anons eder bağırır
Hepsi kara koyun yünü eğirir
 Ak yüzünde karan çıkmaz vallahi

Renkli renkli pozda resim basılır
Bayram havasında poster asılır
Adaylar yorulur sesi kısılır
Güvendiğin oran çıkmaz vallahi

Kahvede partili gurup toplanır
Fakirler işsizler altın kaplanır
Seçim bitter ebem eşek hoplanır
Sözlerinde duran olmaz vallahi

Konvoylar halinde semtler gezilir
Yapılan masraflar bize yazılır
Hükümet kurulur zamdan bezilir
Odamıza varan çıkmaz vallahi

Destekli sandıktan önce az düşün
Kıymetini bilin bir tabak aşın
Hamallık olmasın yıllarca işin
Yazınızdan boran çıkmaz vallahi
                                     Destekli Şair Ahmet GÜNAY

DESTEKLİ Ahmet GÜNAY, Evli olup Emrah ve Ebru isminde iki çocuk babası. Kendisi Samsun’da ikamet etmektedir. Şairimiz meslek hayatında olduğu gibi emeklilik hayatında da şiir yazmaya hala devam etmektedir.
FINDIK TOPLAYAN OĞLAN

Fındık toplayan oğlan
Gel yanıma az eğlen
Anan baban duymadan
Sarıl boynuma dolan

Fındık tarlası eğri
Yola çıkıp gel doğru
Yanağımdan öp beni
Gitsin başımdan ağrı

Fındık sepetten taştı
Benim boyumu aştı
Çok sevip alamadım
Bırakmama el şaştı

Şiir Destekli Şair Ahmet GÜNAY
Bu şiir bestekâr Hüseyin Akçam tarafından türkü olarak bestelenmiştir.

Şiir yazmanın zevkli olduğunu, kitap haline getirilip yayınlamanın ise çok külfetli olduğunun altını çizip zorluklarını dile getiren DESTEKLİ Ahmet GÜNAY, hala 2 tane kitabının basılacak halde beklediğini, kitap basmanın ekonomik bir külfet olduğunu, ekonomik yetersizliğini de dile getirmekte. Şiirlerini internet ortamında yayınlamak istediğini ancak, bir emek sarf ettiğini ifade eden DESTEKLİ Ahmet GÜNAY, 30 yıldır el emeği, göz nuru emek verdiği eserlerinin başkaları tarafından kopyalanarak, sağını solunu düzeltip kendi yazmış gibi altına isimlerini yazıp eser hırsızlığının altını çizmekte ve aynı zamanda da şikâyetçi olmakta.

HAYDİ DESTEK’LİM

Beklerim evin düzünü
Göremedim yar yüzünü
Evlenme çağım geçiyor
Vermedi köylü kızını

Haydi, Destek’lim gel haydi
Gördüğüm zülüm ah neydi
Dayanmaz ki kalbim buna B
Benim halim böylemiydi

Elmalar koyu yeşilmiş
Dipleri bakın eşilmiş
Gitgide senden soğurum
Yüreğim zaten deşilmiş

Destek’lim gel haydi
Gördüğüm zülüm ah neydi
Dayanmaz ki kalbim buna
Benim halim böylemiydi

Karşı derede geçerim
Vallah buradan göçerim
Söyle ananla babana
Billâh arayı açarım

Haydi, Destek’lim gel haydi
Gördüğüm zülüm ah neydi
Dayanmaz ki kalbim buna
Benim halim böylemiydi

Şiir Destekli Şair Ahmet GÜNAY
Bu şiir bestekâr Hüseyin AKÇAM tarafından türkü olarak bestelenmiştir.

Sizlere bu tatil günümüzde içimizden çıkan şair DESTEKLİ Ahmet GÜNAY’ı sizlerle buluşturduk.
Saygılarımla

Mustafa Kemal Bektaş