32 FARZ
YAZAN : MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ -1-
Bir çocuk bâliğ olduğu
zaman ve bir kâfir (Kelime-i tevhîd) söyleyince, ya’nî, (Lâ ilahe
illallah Muhammedün resûlullah) deyince ve bunun mânâsını bilip inanınca (Müslümân)
olur. Kâfirin günâhlarının hepsi hemen afv olur. Fakat, bunların her
müslümân gibi, imkân bulunca, îmânın altı şartını, ya’nî (Âmentü)yü
ezberlemeleri ve mânâsını öğrenerek bunlara inanmaları ve (İslâmiyyetin
hepsini, ya’nî Muhammed aleyhisselâmın söylediği emrlerin ve yasakların hepsini
Allahü teâlânın bildirmiş olduğuna inandım) demeleri lâzımdır. Dahâ sonra imkân
buldukça, bütün huylardan ve karşılaştığı işlerden farz olanları, ya’nî emr
olunanları ve harâm olanları, ya’nî yasak edilmiş olanları öğrenmesi de
farzdır. Bunları öğrenmenin ve farzları yapmanın ve harâmlardan sakınmanın farz
olduğunu inkâr ederse, ya’nî inanmazsa îmânı gider. Bu öğrendiklerinden birini
beğenmezse, kabûl etmezse mürted olur. Mürted, (Lâ ilahe illallah) demekle
ve İslâmiyyetin ba’zı emrlerini yapmakla, meselâ namaz kılmakla, oruç tutmakla,
hacca gitmekle, hayrât ve hasenât yapmakla müslümân olmaz. Bu iyiliklerinin
âhırette hiç faydasını görmez. İnkârından, ya’nî inanmadığı şeyden tevbe
etmesi, pişmân olması lâzımdır.
İslâm âlimleri, her
müslümânın öğrenmesi, inanması ve tâbi olması lâzım olan farzlardan otuziki ve
ayrıca ellidört adedini seçmişlerdir.
Otuziki farz
Îmânın şartı: Altı (6)
İslâmın şartı: Beş (5)
Namazın farzı: Oniki
(12)
Abdestin farzı: Dört
(4)
Guslün farzı: Üç (3)
Teyemmümün farzı: İki
(2)
Teyemmümün farzına üç
diyenler de vardır. Bu zaman, hepsi otuzüç farz olur.
Îmânın Şartları (6)
1- Allahü
teâlânın varlığına ve bİrlİğİne İnanmak.
قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ
تَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ قُل لاَّ أَتَّبِعُ أَهْوَاءكُمْ قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا
وَمَا أَنَا مِنَ الْمُهْتَدِينَ
“Kul inni nühitü en a'büdellezine ted'une min dunillah kul la
ettebiu ehvaeküm kad daleltü izev ve ma ene minel mühtedin”
De ki: “Sizin, Allah’tan başka ibadet ettiğiniz
şeylere ibadet etmem bana kesinlikle yasaklandı. Ben sizin arzularınıza uymam. (Uyarsam) o
takdirde sapmış olurum, hidayete erenlerden olmam.” EN'ÂM 56
وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا
إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ
إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ
يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
“Ve indehu mefatihul ğaybi la ya'lemüha illa hu ve ya'lemü ma fil
berri vel bahr ve ma teskutu miv verakatin illa ya'lemüha ve la habbetin fi
zulümatil erdi ve la ratbiv ve la yavisin illa fi kitabim mübin”
Gaybın anahtarları
yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da
bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane,
hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi
dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
EN'ÂM 59
الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي
الصُّوَرِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
“Ve hüvellezi halekas semavati vel erda bil hakk ve yevme yekulü kün
fe yekun kavlühül hakk ve lehül mülkü yevme yünfehu fis sur alimül ğaybi veş
şehadeh ve hüvel hakimül Habir”
O, gökleri ve yeri, hak ve
hikmete uygun olarak yaratandır. Allah’ın “ol” deyip de her şeyin oluvereceği günü hatırla. O’nun
sözü gerçektir. Sûr’a
üflendiği gün de mülk (hükümranlık) O’nundur. Gaybı da, görülen âlemi de
bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır. EN'ÂM 73
وَكَذَلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ
السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ
“Ve kezalike nüri ibrahime melekutes semavati vel erdi ve li
yekune minel mukinin”
“İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki
hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.”
EN'ÂM 75
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَى كَوْكَبًا
قَالَ هَـذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لا أُحِبُّ الآفِلِينَ
“Felemma cenne aleyhil leylü raa kevkeba kale haza rabbi felemma
efele kale la ühibbül afilin”
Üzerine gece karanlığı
basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle
batanları sevmem”
dedi. EN'ÂM 76
فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَـذَا
رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لأكُونَنَّ مِنَ
الْقَوْمِ الضَّالِّينَ
“Felemma rael kamera baziğan kale haza rabbi felemma efele kale
leil lem yehdini rabbi le ekunenne minel kavmid dallin”
Ay’ı doğarken görünce de,
“İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu
göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. EN'ÂM 77
فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَـذَا
رَبِّي هَـذَا أَكْبَرُ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ
مِّمَّا تُشْرِكُونَ
“Felemma raeş şemse baziğaten kale haza rabbi haza ekber felemma
efelet kale ya kavmi inni beriüm mimma tüşrikun”
Güneşi doğarken görünce
de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey
kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. EN'ÂM 78
إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ
السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“İnni veccehtü vechiye lillezi fetaras semavati vel erda hanifev
ve ma ene minel müşrimin”
“Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü,
gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” EN'ÂM 79
وَحَآجَّهُ قَوْمُهُ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي
اللّهِ وَقَدْ هَدَانِ وَلاَ أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلاَّ أَن يَشَاء
رَبِّي شَيْئًا وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا أَفَلاَ تَتَذَكَّرُونَ
“Ve haccehu kavmüh kale e tühaccunni fillahi ve kad hedan ve la
ehafü ma tüşrikune bihi illa ey yeşae rabbi şey'a vesia rabbi külle şey'in ilma
e fe la tetezekkerun”
Kavmi onunla tartışmaya
girişti. Dedi ki: “Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle
tartışmaya mı kalkışıyorsunuz? Hem sizin
O’na ortak koştuklarınızdan ben korkmam; ancak Rabbimin bir şey dilemiş olması
başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?” EN'ÂM 80
وَكَيْفَ أَخَافُ مَا أَشْرَكْتُمْ وَلاَ
تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُم بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ عَلَيْكُمْ
سُلْطَانًا فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالأَمْنِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
“Ve keyfe ehafü ma eşraktüm ve la tehafune enneküm eşraktüm
billahi ma lem yünezzil bihi aleyküm sültana fe eyyül ferikayni ehakku bil emn
in küntüm ta'lemun”
“Allah’ın, size, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na
ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden ne diye korkayım? Öyle
ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız
söyleyin.” EN'ÂM 81
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَى كَمَا
خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُم مَّا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاء
ظُهُورِكُمْ وَمَا نَرَى مَعَكُمْ شُفَعَاءكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ
فِيكُمْ شُرَكَاء لَقَد تَّقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنكُم مَّا كُنتُمْ
تَزْعُمُونَ
“Ve le kad ci'tümuna furada kema halaknaküm evvele merrativ ve
teraktüm ma havvelnaküm verae zuhuriküm ve ma nera meaküm şüfeaekümüllezine
zeamtüm ennehüm fiküm şüraka' le kad tekattaa beyneküm ve dalle anküm ma küntüm
tez'umun”
Andolsun, sizi ilk defa
yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiğimiz dünyalık nimetleri
de arkanızda bıraktınız. Hani
hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de
yanınızda görmüyoruz? Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın
ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır. EN'ÂM 94
وَجَعَلُوا لِلّهِ شُرَكَاء الْجِنَّ
وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ سُبْحَانَهُ
وَتَعَالَى عَمَّا يَصِفُونَ
“Ve cealu lillahi şürakael cinne ve halekahüm ve haraku lehu
benine ve benatim bi ğayri ilm sübhanehu ve teala amma yesifun”
Bir de cinleri Allah’a
birtakım ortaklar yaptılar. Oysa onları O yarattı. Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da
uydurdular. O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir. EN'ÂM 100
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنَّى
يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُن لَّهُ صَاحِبَةٌ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وهُوَ
بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
“Bedrius semavati vel ard enna yekunü lehu veledüv ve lem tekül
lehu sahibeh ve haleka külle şey' ve hüve bi külli şey'in alim”
O, gökleri ve yeri
örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu
olabilir? Hâlbuki her
şeyi O yarattı. O, her şeyi hakkıyla bilendir. EN'ÂM 101
ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ لا إِلَـهَ إِلاَّ
هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
“Zalikümüllahü rabbüküm la ilahe illa hu haliku külli şey'in
fa'büduh ve hüve ala külli şey'iv vekil”
İşte
sizin Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, her şeyin
yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O, her şeye vekil (her şeyi
yöneten, görüp gözeten)dir. EN'ÂM 102
لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ
الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
“La tüdrikühül ebsaru ve hüve yüdrikül ebsar ve hüvel latiyfül
Habir”
Gözler O’nu idrak edemez
ama O, gözleri idrak eder.” O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla
haberdar olandır. EN'ÂM
103
اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ لا
إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
“İttebi' ma uhiye ileyke mir rabbik la ilahe illa hu ve a'rid anil
müşrikin”
(Ey Muhammed!) Sen,
Rabbinden sana vahyedilene uy. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah’a ortak koşanlardan
yüz çevir.
EN'ÂM 106
*******************
هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ
وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
“Huvel'evvelu
vel'ahiru vezzahiru velbatinu ve huve bikulli şey'in 'aliymun.”
O,
ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir. HADİD
3
*******************
اللّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ
عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ
وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لأَجَلٍ مُّسَمًّى يُدَبِّرُ الأَمْرَ يُفَصِّلُ
الآيَاتِ لَعَلَّكُم بِلِقَاء رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ
“Allahüllezi
rafeas semavati bi ğayri amedin teravneha sümmesteva alel arşi ve sehharaş
şemse vel kamer yüdebbirul emra yüfassilül ayati lealleküm bi likai rabbiküm
tukinun”
Allah, gökleri gördüğünüz
herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı
buyruğu altına alandır.
Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla)
düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin
olarak inanasınız. RA'D 2
وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا
رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ
اثْنَيْنِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ
يَتَفَكَّرُونَ
“Ve
hüvellezi meddel erda ve ceale fiha ravasiye ve enhara ve min küllis semerati
ceale fiha zevceynisneyni yuğşil leylen nehar inne fi zalike le ayatil li
kavmiy yetefekkerun”
O, yeri yayıp döşeyen,
orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden
(erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz
bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. RA'D 3
وَفِي الأَرْضِ قِطَعٌ مُّتَجَاوِرَاتٌ
وَجَنَّاتٌ مِّنْ أَعْنَابٍ وَزَرْعٌ وَنَخِيلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ
يُسْقَى بِمَاء وَاحِدٍ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلَى بَعْضٍ فِي الأُكُلِ إِنَّ
فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
“Ve
fil erdi kitaum mütecaviratüv ve cennatüm min a'nabiv ve zer'uv ve nehiylün
sinvanüv ve ğayru sinvaniy yüska bi maiv vahidiv ve nüfaddilü ba'daha ala
ba'din fil ükül inne fi zalike le ayatil li kavmiy ya'kilun”
Yeryüzünde birbirine komşu
kara parçaları, üzüm bağları, ekinler; bir kökten çıkan çok gövdeli ve tek
gövdeli hurma ağaçları vardır ki hepsi aynı su ile sulanır. Ama biz ürünleri
konusunda bir kısmını bir kısmına üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunda aklını
kullanan bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. RA'D 4
*******************
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَن
فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ
وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِّنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ
عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَن يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ
يَفْعَلُ مَا يَشَاء
“E lem tera ennellahe yescüdü lehu men fis semavati ve men fil
erdi veş şemsü vel kameru ven nücumü vel cibalü veş şeceru ved devabbü ve
kesirum minen nas ve kesirun hakka aleyhil azab ve mey yühinillahü fe ma lehu
min mükrim innellahe yef'alü ma yeşa' ”
Görmedin mi ki şüphesiz,
göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve
insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur.
Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz
Allah, dilediğini yapar. HAC 18
حُنَفَاء لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَن
يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاء فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ
أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ
“Hunefae lillahi ğayra müşrikine bih ve mey yüşrik billahi fe
keennema harra mines semai fe tahtafühüt tayru ev tehvi bihir rihu fi mekanin
sehiyk”
Allah’a yönelen, O’na
ortak koşmayan kimseler (olun). Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş
de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir.
HAC 31
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكًا
لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ
فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ
“Ve li külli ümmetin cealna mensekel li yezkürüsmellahi ala ma
razekahüm mim behimetil en'am fe ilahüküm ilahüv vahidün fe lehu eslimu ve
beşşiril muhbitin”
Her ümmet için, Allah’ın
kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban
kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim
olun. Alçak gönüllüleri müjdele! HAC 34
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ
يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُم بِهِ عِلْمٌ وَمَا لِلظَّالِمِينَ
مِن نَّصِيرٍ
“Ve ya'büdune min dunillahi ma lem yünezzil bihi sültanev ve ma
leyse lehüm bihi ilm ve ma liz zalimine min nesiyr”
Onlar, Allah’ı bırakıp,
hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, kendilerinin de hakkında hiçbir
bilgilerinin bulunmadığı şeylere kulluk ederler. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur. HAC 71
*******************
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى
يُؤْفَكُونَ
“Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda ve sehharaş
şemse vel kamera le yekulünnellah fe enna yü'fekun”
Andolsun, eğer onlara,
“Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye
soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?
ANKEBÛT 61
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّن نَّزَّلَ مِنَ
السَّمَاء مَاء فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِن بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ
اللَّهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
“Ve lein seeltehüm men nezzele mines semai maen fe ahya bihil
erda mim ba'di mevtiha le yekulünnellah kulil hamdü lillah bel ekseruhüm la
ya'kilun”
Andolsun, eğer onlara,
“Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” diye
soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Hamd Allah’a
mahsustur.” Fakat
onların çoğu akıllarını kullanmazlar. ANKEBÛT 63
*******************
يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء
إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
“Ya
eyyühen nasü entümül fükaraü ilellah vallahü hüvel ğaniyyül Hamid”
Ey insanlar! Siz Allah’a
muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla
lâyık olandır. FATIR
15
*******************
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا
فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Yusebbihu
lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi lehulmulku ve lehulhamdu ve huve 'ala
kulli şey'in kadiyrun.”
Göklerdeki ve yerdeki her
şey Allah’ı tespih eder. Mülk yalnızca O’nundur, hamd de O’na mahsustur. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
TEĞÂBÜN 1
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ فَمِنكُمْ كَافِرٌ
وَمِنكُم مُّؤْمِنٌ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
“Huvelleziy halekakum feminkum kafirun ve minku mu'minun vallahu
bima ta'melune basiyrun.”
O, sizi yaratandır. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz
mü’mindir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. TEĞÂBÜN 2
خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ
وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
“Halekassemavati vel'arda bilhakki ve savverekum feahsene
suverekum ve ileyhilmasiyru.”
Gökleri ve yeri hak ve
hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel
yaptı. Dönüş yalnız O’nadır. TEĞÂBÜN 3
يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ
وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ
الصُّدُورِ
“Ya'lemu ma fiyssemavati vel'ardi ve ya'lemu ma tusirrune ve ma
tu'linune vallahu 'aliymun bizatissuduri.”
Göklerdeki ve yerdeki her
şeyi bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. Allah,
göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. TEĞÂBÜN 4
*******************
فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم
مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
“Fatirus semavati vel ard ceale leküm min enfüsiküm ezvacev ve
minel en'ami ezvaca yezraüküm fih leyse ke mislihi şey' ve hüves semiul besiyr”
O, gökleri ve yeri
yaratandır. Size
kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle
sizi üretiyor. O’nun
benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. ŞURA 11
لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ
يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء
الذُّكُورَ
“Lillahi
mülküs semavati vel ard yahlüku ma yeşa' yehebü li mey yeşaü inasev ve yehebü
li mey yeşaüz zükur”
Göklerin ve yerin mülkü
(hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek
çocukları verir. ŞURA 49
*******************
وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاء اللّهُ
مَا عَبَدْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ نَّحْنُ وَلا آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا
مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى
الرُّسُلِ إِلاَّ الْبَلاغُ الْمُبِينُ
“Ve kalellezine eşraku lev şaellahü ma abedna min dunihi min
şey'in nahnü ve la abaüna ve la harramna min dunihi min şey' kezalike
fealellezine min kablihim fe hel aler rusüli illel belağul mübin”
Allah’a ortak koşanlar,
dediler ki: “Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O’ndan başka hiçbir şeye
tapmazdık, O’nun emri olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Kendilerinden
öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere düşen sadece apaçık bir tebliğdir. NAHL 35
إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ
أَن نَّقُولَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
“İnnema kavlüna li şey'in iza eradnahü en nekule lehu kün fe
yekun”
Biz bir şeyin olmasını
istediğimiz zaman sözümüz sadece, ona, “ol” dememizdir. O da hemen oluverir. NAHL 40
وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ
وَلَهُم مَّا يَشْتَهُونَ
“Ve yec'alune lillahil benati sübhanehu ve lehüm ma yeştehun”
Onlar, kızları Allah’a
nispet ediyorlar -ki O, bundan uzaktır- kendilerine ise, canlarının istediğini. NAHL 57
وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ
أَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُم مِّنْ أَزْوَاجِكُم بَنِينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُم
مِّنَ الطَّيِّبَاتِ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّهِ هُمْ
يَكْفُرُونَ
“Vallahü ceale leküm min enfüsiküm ezvacev ve ceale leküm min
ezvaciküm benine ve hafedetev ve razekaküm minet tayyibat e fe bil batili
yü'minune ve bi ni'metillahi hüm yekfurun”
Allah, size kendi
cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi ve sizi
temiz şeylerden rızıklandırdı. Öyleyken onlar batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı
ediyorlar? NAHL 72
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ
يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِّنَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ شَيْئًا وَلاَ
يَسْتَطِيعُونَ
“Ve ya'büdune min dunillahi ma la yemlikü lehüm rizskam mines
semavati vel erdi şey'ev ve la yestetiy'un”
Allah’ı bırakıp da,
kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan ve buna gücü de
yetmeyen şeylere tapıyorlar. NAHL 73
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ
وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ
وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“İnnellahe ye'müru bil adli vel ihsani ve itai zil kurba ve yenha
anil fahşai vel münkeri vel bağy yeizüküm lealleküm tezekkerun”
Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı,
yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.
O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. NAHL 90
*******************
يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ
فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِّأُوْلِي الْأَبْصَارِ
“Yukallibüllahül leyle ven nehar inne fi zalike le ibratel li
ülil ebsar”
Allah, geceyi ve gündüzü
döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi olanlar için bir ibret vardır. NUR 44
وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء
فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ
وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ
عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Vallahü halekü külle dabbetim mim ma' fe minhüm mey yemşi ala
batnih ve minhüm mey yemşi ala ricleyn ve minhüm mey yemşi ala erba'
yahlükullahü ma yeşa' innellahe ala külli şey'in kadir”
Allah, bütün canlıları sudan
yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak
üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. Allah, dilediğini yaratır. Çünkü Allah, her şeye hakkıyla gücü
yetendir. NUR 45
*******************
وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ
رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَـكِنِ
انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا
تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا
أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
“Ve lemma cae musa li mikatina ve kelemehu rabbühu kale rabbi
erini enzir ileyk kale len terani ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarra
mekanehu fe sevfe terani felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekkev ve
harra musa saika felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül
mü'minin”
Mûsâ, belirlediğimiz yere
(Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana
bakayım” dedi. Allah
da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni
görebilirsin.” dedi. Rabbi,
dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni
eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların
ilkiyim” dedi. ARAF 143
*******************
قُل لَّوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا
لِّكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي
وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا
“Kul lev kanel bahru midadel li kelimati rabi le nefidel bahru
kable en tenfede kelimatü rabbi ve lev ci'na bi mislihi mededa”
De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler
mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere deniz katsak); Rabbimin
sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.” KEHF 109
*******************
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ
صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَنُ إِنَّهُ بِكُلِّ
شَيْءٍ بَصِيرٌ
“Evelem yerev ilettayri fevkahum saffatin ve yakbidne ma
yumsikuhunne illerrahmanu innehu bikulli şey'in basiyrun.”
Üstlerinde kanat çırparak
uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları (havada) ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir.
MÜLK 19
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ
غَوْرًا فَمَن يَأْتِيكُم بِمَاء مَّعِينٍ
“Kul ereeytum in asbeha maukum ğavren femen ye'tiykum bimain
me'iynin.”
De ki: “Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse,
size kim temiz bir akar su getirir?” MÜLK 30
*******************
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي
السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مَا يَكُونُ مِن نَّجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا
هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَا أَدْنَى مِن
ذَلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا ثُمَّ
يُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ
عَلِيمٌ
“Elem tere ennallahe ya'lemu ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi ma
yekunu min necva selasetin illa huve rabi'uhum ve la hamsetin illa huve
sadisuhum ve la edna min zalike ve la eksere illa huve me'ahum iyne ma kanu
summe yunebbiuhum bima 'amilu yevmelkiyameti innallahe bikulli şey'in 'aliymun.”
Göklerdeki ve yerdeki her
şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş
kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok
da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra
onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir. MÜCADELE 7
*******************
قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللّهِ شَكٌّ فَاطِرِ
السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ
وَيُؤَخِّرَكُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَـمًّى قَالُوا إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ
مِّثْلُنَا تُرِيدُونَ أَن تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَآؤُنَا
فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
“Kalet rusülühüm e fillahi şekkün fatiris semavati vel ard
yed'uküm li yağfira leküm min zünubiküm ve yüehhiraküm ila ecelim müsemma kalu
in entüm illa beşerum mislüna türidune en tesudduna amma kane ya'büdü abaüna
fe'tuna bi sültanim mübin”
Peygamberleri dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında
şüphe mi var? (Hâlbuki) O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi belli bir zamana
kadar ertelemek için sizi (imana) çağırıyor. Onlar, “Siz de bizim gibi sadece birer
insansınız. Bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse
bize apaçık bir delil getirin” dediler. İBRAHİM 10
*******************
سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى
“Sebbihisme
rabbikel'a'la.”
Yüce Rabbinin adını tespih
et. A'LÂ 1
الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى
“Elleziy haleka fesevva.”
O, yaratıp şekillendiren,
âhenk veren ve düzene koyandır. A'LÂ 2
وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى
“Velleziy kaddere feheda.”
O, (her şeyi) ölçüyle
yapıp yönlendirendir. A'LÂ
3
وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَى
Velleziy ahrecelmer'a. A'LÂ 4
فَجَعَلَهُ غُثَاء أَحْوَى
Fece'alehu ğusaen ahva. A'LÂ 5
O, yeşil bitki örtüsünü
çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çör çöpe çevirendir. A'LÂ
4-5
*******************
وَقَالُوا اتَّخَذَ اللّهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ
بَل لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ
“Ve kalüttehazellahü veleden sübhaneh, bel lehu ma fis semavati
vel ard, küllül lehu kanitün”
“Allah, çocuk edindi”
dediler. O, bundan uzaktır. Hayır! Göklerdeki
ve yerdeki her şey Allah’ındır. Hepsi O’na boyun eğmiştir. BAKARA 116
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَإِذَا قَضَى
أَمْراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
“Bedius semavati vel ard, ve iza kada emran fe innema yekulü lehu
kün fe yekun”
O, gökleri ve yeri
örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen
oluverir. BAKARA 117
وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ
إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
“Ve ilahüküm ilahüv vahid, la ilahe illa hüver rahmanür rahiym”
Sizin
ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir. BAKARA 163
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ
وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ
بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاء مِن مَّاء فَأَحْيَا
بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ
الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِ بَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ
لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
“İnne
fi halkis semavati vel erdi vahtilafil leyli ven nehari vel fülkilleti tecri
fil bahri bima yenfeun nase ve ma enzelellahü mines semai mim main fe ahya
bihil erda ba'de mevtiha ve besse fiha min külli dabbetiv ve tasrifir riyahi
ves sehabil müsahhari beynes semai vel erdi le ayatil li kavmiy ya'kilun”
Şüphesiz, göklerin ve
yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara
yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden
indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit
canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları
evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. BAKARA 164
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ
أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا
لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ
الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
“Ve minen nasi mey yettehizü min dunillahi endadey yühibbunehüm
ke hubbillah, vellezine amenu eşeddü hubbel lillah, velev yerallezine zalemu iz
yeravnel azabe ennel kuvvete lillahi cemiav ve ennellahe şedidül azab”
İnsanlar arasında Allah’ı
bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha
güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin
Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi! BAKARA 165
اللّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ
الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ
مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ
إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ
حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
“Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum, la te'huzühu sinetüv
vela nevm, lehu ma fis semavati ve ma fil ard, men zellezi yeşfeu indehu illa
bi iznih, ya'lemü ma beyne eydihim ve ma halfehüm, ve al yühiytune bi şey'im
min ilmihi illa bi ma şa', vesia kürsiyyühüs semavati vel ard, ve la yeudühu
hifzuhüma, ve hüvel aliyyül aziym”
Allah,
kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir
uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey
O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların
önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar
O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.
O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere,
bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez.
O, yücedir, büyüktür.
BAKARA 255
*******************
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ
لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا
“Ve hüvellezi ceale lekümül leyle libasev ven nevme sübatev ve
cealen nehar nüşura“
O, geceyi size bir örtü,
uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır. FURKAN 47
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ
وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا
“Ve tevekkel alel hayyillezi la yemutü ve sebbih bi hamdih ve
kefa bihi bi zünubi ibadihi habira”
Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a)
tevekkül et. O’nu her
türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar
olarak O yeter! FURKAN 58
*******************
اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاء
الْحُسْنَى
“Allahü la ilahe illa hu lehül esmaül husna”
Allah,
kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur. TAHA 8
*******************
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ
وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا
“Ve anetil vücuhü lil hayyil kayyum ve kad habe men hamele zumla”
Bütün yüzler; diri,
yaratıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır.
TAHA 111
*******************
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ
ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ
“Ve min ayatihi en halekaküm min türabin sümme iza entüm beşerun
tenteşirun”
Sizi topraktan yaratması,
O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş
(çoğalıp) yayılıyorsunuz. RUM 20
وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ
لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ
“Ve min ayatihi halkus semavati vel erdi vahtilafü elsinetiküm ve
elvaniküm inne fi zalike le ayatil lil alimin”
Göklerin ve yerin
yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının
ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır. RUM 22
*******************
وَآيَةٌ لَّهُمْ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ
النَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ
“Ve ayetül lehümül leyl neslehu minhün nehara fe iza hüm
muslimun”
Gece de onlar için bir
delildir. Gündüzü
ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır. YASİN 37
لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ
الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
“Leşşemsü yembeğiy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun
nehar ve küllün fi felekiy yesbehun”
Ne güneş aya yetişebilir,
ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. YASİN 40
*******************
أَفَلَمْ يَنظُرُوا إِلَى السَّمَاء فَوْقَهُمْ
كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِن فُرُوجٍ
“E fe lem yenzuru iles semai fevkahum keyfe beneynaha ve
zeyyennaha ve ma leha min furuc “
Üstlerindeki göğe
bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve
eksiklik yoktur. KAF 6
*******************
وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ
بِهَا وَذَرُوا الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا
يَعْمَلُونَ
“Ve lillahil esmaül husna fed'uhü biha ve zerullezine yülhidune
fi esmail seyüczevne ma kanu ya'melun”
En güzel isimler
Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği
çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır. ARAF
180
*******************
اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ
الْقَيُّومُ
“Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum”
Allah,
kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Diridir, kayyumdur. ÂLİ IMRÂN 2
إِنَّ اللّهَ لاَ يَخْفَىَ عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي
الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء
“İnnellahe la yahfa aleyhi şey'üm fil erdi ve la fis sema' “
Şüphesiz yerde ve gökte
Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz. ÂLİ IMRÂN 5
هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الأَرْحَامِ
كَيْفَ يَشَاء لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Hüvellezi yüsavviruküm fil erhami keyfe yeşa', la ilahe illa
hüvel azizül hakim”
O, sizi rahimlerde, dilediği gibi
şekillendirendir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir. ÂLİ
IMRÂN 6
شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ
وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُوا الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ
هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Şehidellahü ennehu la ilahe illa hüve vel melaiketü ve ülül ilmi
kaimem bil kist, la ilahe illa hüvel azizül hakim”
Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka
ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir. ÂLİ
IMRÂN 18
قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي
الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء
وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Kulillahümme malikel mülki tü'til mülke men teşaü ve tenziul
mülke mimmen teşa', ve tüizzü men teşaü ve tüzillü men teşa', bi yedikel hayr,
inneke ala külli şey'in kadir”
De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin.
Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil
edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” ALİ İMRAN 26
*******************
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ
وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ
افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا
“İnnellahe
la yağfiru eyyüşrake bihi ve yağfiru ma dune zalike li mey yeşa' ve mey yüşrik
billahi fe kadiftera ismen aziyma”
Şüphesiz
Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan
(günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse,
şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. NİSA 48
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ
وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ ضَلَّ
ضَلاَلاً بَعِيدًا
“İnnellahe la yağfiru ey yüşrake bihi ve yağfiru ma dune zalike
li mey yeşa' ve mey yuşrik billahi fe kad dalle dalalem beiyda”
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını
bağışlamaz.
Bunun dışındaki
günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz,
derin bir sapıklığa düşmüştür. NİSA 116
*******************
لَّقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَآلُوا إِنَّ اللّهَ
هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ قُلْ فَمَن يَمْلِكُ مِنَ اللّهِ شَيْئًا إِنْ
أَرَادَ أَن يُهْلِكَ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ وَمَن فِي الأَرْضِ
جَمِيعًا وَلِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا يَخْلُقُ
مَا يَشَاء وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Le kad keferallezine kalu innellahe hüvel mesihunü meryem kul fe
mey yemlikü minellahi şey'en in erade ey yühlikel misihabne meryeme ve ümmehu
ve men fil erdi cemia ve lillahi mülküs semavati vel erdi ve ma beynehüma
yahlüku ma yeşa' vallahü ala külli şey'in kadir”
Andolsun, “Allah, Meryem
oğlu Mesih’tir”, diyenler kesinlikle kâfir oldular. De ki: “Şâyet Allah, Meryem
oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese,
Allah’a karşı kim ne yapabilir? Göklerin,
yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır.
Dilediğini yaratır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” MÂİDE 17
لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللّهَ
هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَقَالَ الْمَسِيحُ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
اعْبُدُوا اللّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ إِنَّهُ مَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ
حَرَّمَ اللّهُ عَلَيهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ
مِنْ أَنصَارٍ
“Le kad keferallezine kalu innellahe hüvel mesihubnü meryem ve
kalel mesihu ya beni israila'büdüllahe rabbi ve rabbeküm innehu mey yüşrik
billahi fe kad harramellahü aleyhil cennete ve me'vahün nar ve ma liz zalimine
min Ensar”
Andolsun, “Allah, Meryem
oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey
İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk
edin. Kim
Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı
yoktur.” MÂİDE 72
لَّقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللّهَ
ثَالِثُ ثَلاَثَةٍ وَمَا مِنْ إِلَـهٍ إِلاَّ إِلَـهٌ وَاحِدٌ وَإِن لَّمْ
يَنتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ
أَلِيمٌ
“Le kad keferallezine kalu innellahe salisü selaseh ve ma min
ilahin illa ilahüv vahid ve il lem yentehu amma yekulune le yemessennellezine
keferu minhüm azabün elim”
Andolsun, “Allah, üçün
üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse,
andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.
MÂİDE 73
مَّا الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ إِلاَّ رَسُولٌ
قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ كَانَا يَأْكُلاَنِ
الطَّعَامَ انظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الآيَاتِ ثُمَّ انظُرْ أَنَّى
يُؤْفَكُونَ
“Mel mesihubnü meryeme illa rasul kad halet min kablihir rusül ve
ümmühu siddikah kana ye'külanit taam ünzur keyfe nübeyyinü lehümül ayati
sümmenzur enna yü'fekun”
Meryem oğlu Mesih, sadece
bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti. Onun annesi de
dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilâh olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara âyetlerimizi nasıl
açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da (haktan) çevriliyorlar. MÂİDE 75
قُلْ أَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ
يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا وَاللّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“Kul e ta'büdune min dunillahi ma la yemlikü leküm darrav ve la
nef'a vallahü hüves semiul alim”
(Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için ne bir zarara
ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla
bilendir.” MÂİDE 76
*******************
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا
الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلاَ يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ
هَـذَا وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ إِن
شَاء إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
“Ya eyyühellezine amenu innemel müşrikun necesün fe la yakrabül
mescidel haram ba'de amihim haza ve in hiftüm ayleten fe sevfe yuğnikümüllahü min
fadlihi in şa' innellahe alimün hakim”
Ey
iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra,
Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse
lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir. TEVBE 28
*******************
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ
يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَـؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ
قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي
الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Ve ya'büdune min dunillahi ma la yedurruhüm ve la yenfeuhüm ve
yekulune haülai şüfeaüna indellah kul etünebbiunellahe bima la ya'lemü fis
semavati ve la fil ard sübhanehu ve teala amma yaşrikun”
Allah’ı bırakıp,
kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim
şefaatçılarımızdır” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun
bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.”. YÛNUS 18
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ
لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ أَنتُمْ وَشُرَكَآؤُكُمْ فَزَيَّلْنَا
بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَآؤُهُم مَّا كُنتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ
“Ve yevme nahşüruhüm cemian sümme nekulü lillezine eşraku
mekaneküm entüm ve şürakaüküm fe zeyyelna beynehüm ve kale şürakaühüm ma küntüm
iyyana ta'büdun”
Onların hepsini bir araya
toplayacağımız, sonra da Allah’a
ortak koşanlara, “Siz de, ortaklarınız da yerinizde bekleyin” diyeceğimiz günü
düşün. Artık onların (ortak koştuklarıyla)
aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki: “Siz bize ibadet
etmiyordunuz.” YÛNUS
28
فَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا
وَبَيْنَكُمْ إِن كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ
“Fe kefa billahi şehidem beynena ve beyneküm in künna an
ibadetiküm leğafilin”
“Şimdi ise sizin bize tapınmanızdan habersiz
olduğumuza dair sizinle bizim aramızda şâhit olarak Allah yeter.” YÛNUS 29
هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَّا أَسْلَفَتْ
وَرُدُّوا إِلَى اللّهِ مَوْلاَهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا
يَفْتَرُونَ
“Hünalike teblu küllü nefsim ma eslefet ve ruddu ilellahi
mevlahümül hakki ve dalle anhüm ma kanu yefterun”
Orada herkes daha önce
yaptığı şeyleri yoklayacak (ve kendi akıbetini öğrenecek), hepsi de gerçek
sahipleri olan Allah’a döndürülecekler ve (ilâh diye) uydurdukları şeyler (onları yüzüstü bırakıp)
kendilerinden kaybolup gidecektir. YÛNUS 30
قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء
وَالأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ والأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ
الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الأَمْرَ
فَسَيَقُولُونَ اللّهُ فَقُلْ أَفَلاَ تَتَّقُونَ
“Kul mey yerzükuküm mines semai vel erdi emmey yemliküs sem'a vel
ebsara ve mey yuhricül hayye minle miyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve
mey yüdebbirul emr fe seyekulunellah fe kul efela tettekun”
De ki: “Sizi gökten ve yerden kim
rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir?
Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim yürütüyor?” “Allah”
diyecekler. De ki: “O
hâlde, Allah’a karşı gelmekten sakınmayacak mısınız?” YÛNUS 31
فَذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَمَاذَا
بَعْدَ الْحَقِّ إِلاَّ الضَّلاَلُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
“Fe zalikümüllahü rabbükümülhakk fe maza ba7del hakki illed dalal
fe enna tusrafun”
İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır.
Hak’tan sonra sadece
sapıklık vardır. O hâlde, nasıl oluyor da (Hak’tan) döndürülüyorsunuz? YÛNUS 32
قُلْ هَلْ مِن شُرَكَآئِكُم مَّن يَبْدَأُ
الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ قُلِ اللّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ
فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
“Kul hel min şürakaiküm mey yebdeül halka sümme yüiydüh kulillahü
yebdeül halkü sümme yüiydühu fe enna tü'fekun”
De ki: “Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan,
başlangıçta yaratmayı yapacak, sonra onu tekrarlayacak kimse var mı?” De ki: “Allah, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrar eder. O hâlde, nasıl oluyor da (haktan)
çevriliyorsunuz?” YÛNUS 34
قُلْ هَلْ مِن شُرَكَآئِكُم مَّن يَهْدِي إِلَى
الْحَقِّ قُلِ اللّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ أَفَمَن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ
أَن يُتَّبَعَ أَمَّن لاَّ يَهِدِّيَ إِلاَّ أَن يُهْدَى فَمَا لَكُمْ كَيْفَ
تَحْكُمُونَ
“Kul hel min şürakaiküm mey yehdi ilel hakk kulillahü yehdi lil
hakk e fe mey yehdi ilel hakki ehakku ey yüttebea emmel la yehiddi illa ey
yühda fe ma leküm keyfe tahkümun”
De ki: “Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan
hakka iletecek olan bir kimse var mı?” De ki: “Hakka Allah iletir.” Öyle ise,
hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa iletilmedikçe doğru yolu
bulamayan kimse mi? Ne
oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?” YÛNUS 35
أَلا إِنَّ لِلّهِ مَن فِي السَّمَاوَات وَمَن
فِي الأَرْضِ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ شُرَكَاء إِن
يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ
“E la inne lillahi men fis semavati ve men fil ard ve ma
yettebiullezine yed'une min dunillahi şüraka' iy yettebiune illez zanne ve in
hüm illa yahrusun”
Bilesiniz ki göklerde kim var,
yerde kim varsa, hep Allah’ındır.
Allah’tan başkasına tapanlar (gerçekte) Allah’a koştukları
ortaklara tâbi olmuyorlar. Şüphesiz onlar ancak zanna uyuyorlar ve sadece yalan
söylüyorlar. YÛNUS 66
قَالُوا اتَّخَذَ اللّهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ
هُوَ الْغَنِيُّ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَات وَمَا فِي الأَرْضِ إِنْ عِندَكُم مِّن
سُلْطَانٍ بِهَـذَا أَتقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
“Kalüttehazellahü veleden sübhaneh hüvel ğaniyy lehu ma fis
semavati ve ma fil ard in indeküm min sültanim bi haza e tekulune alellahi ma
la ta'lemun”
“Allah, bir çocuk edindi” dediler. O, bundan uzaktır. O, her bakımdan sınırsız zengindir. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey
O’nundur. Bu konuda
elinizde hiçbir delil de yoktur. Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi
söylüyorsunuz? YÛNUS 68
مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَيْنَا
مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ
“Metaun fid dünya sümme ileyna merciuhum sümme nüzikuhümül azabeş
şedide bima kanu yekfürun”
Onlar için dünyada
(geçici) bir yararlanma vardır. Sonra dönüşleri bizedir. Sonra da, inkâr etmekte olduklarına karşılık
onlara şiddetli azabı tattıracağız. YÛNUS 70
*******************
أَفَمَنْ هُوَ قَآئِمٌ عَلَى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا
كَسَبَتْ وَجَعَلُوا لِلّهِ شُرَكَاء قُلْ سَمُّوهُمْ أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا
لاَ يَعْلَمُ فِي الأَرْضِ أَم بِظَاهِرٍ مِّنَ الْقَوْلِ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ
كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّبِيلِ وَمَن يُضْلِلِ اللّهُ فَمَا لَهُ
مِنْ هَادٍ
“E
fe men hüve kaimün ala külli nefsim bima kesebet ve cealu lillahi şüraka' kul
semmuhüm em tünebbiunehu bima la ya'lemü fil erdi em bi zahirim minel kavl bel
züyyine lillezine keferu mekruhüm ve suddu anis sebil ve mey yudlilillahü fe ma
lehu min had”
Herkesin kazandığını görüp
gözeten Allah inkâr edilir mi? Hâlbuki onlar, Allah’a ortaklar koştular. De ki: “Onların
isimlerini açıklayın. Yoksa siz (bununla) O’na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi
haber vermiş olacaksınız, yoksa boş söz mü etmiş olacaksınız?” Hayır, inkâr
edenlere hileleri güzel gösterildi ve onlar doğru yoldan saptırıldılar. Allah,
kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur. RA'D 33
*******************
لاَّ تَجْعَل مَعَ اللّهِ إِلَـهًا آخَرَ
فَتَقْعُدَ مَذْمُومًا مَّخْذُولاً
“La tec'al meallahi ilahen ahara fe tak'ude mezmumem mahzula”
Allah
ile birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş
olarak kalırsın. İSRÂ 22
ذَلِكَ مِمَّا أَوْحَى إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ
الْحِكْمَةِ وَلاَ تَجْعَلْ مَعَ اللّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتُلْقَى فِي جَهَنَّمَ
مَلُومًا مَّدْحُورًا
“Zalike mimma evha ileyke rabbüke minel hikmeh ve la tec'al
meallahi ilahen ahara fe tülka fi cehenneme melumem medhura”
Bunlar, Rabbinin sana
vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme. Sonra kınanmış
ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. İSRÂ 39
أَفَأَصْفَاكُمْ رَبُّكُم بِالْبَنِينَ
وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلآئِكَةِ إِنَاثًا إِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلاً عَظِيمًا
“E fe asfaküm rabbüküm bil benine vettehaze minel melaiketi inasa
innekü le tekulune kavlen aziyma”
Rabbiniz erkek çocukları
size seçip-ayırdı da kendisine meleklerden kız çocukları mı edindi? Gerçekten
çok büyük bir söz söylüyorsunuz. İSRÂ 40
قُل لَّوْ كَانَ مَعَهُ آلِهَةٌ كَمَا
يَقُولُونَ إِذًا لاَّبْتَغَوْا إِلَى ذِي الْعَرْشِ سَبِيلاً
“Kul lev kane meahu alihetün kema yekulune izel lebteğav ila zil
arşi sebila”
De ki: “Eğer onların iddia ettiği gibi, Allah’la
beraber (başka) ilâhlar olsaydı, o zaman o ilâhlar da Arş’ın sahibine ulaşmak
için elbette bir yol ararlardı. İSRÂ 42
سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ
عُلُوًّا كَبِيرًا
“Sübhanehu ve teala amma yekulune ulüvven kebira”
Allah,
her türlü eksiklikten uzaktır, onların söylediklerinin ötesindedir, yücedir. İSRÂ 43
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ
وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ
وَلَـكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
“Tüsebbihu lehüs semavatüs seb'u vel erdu ve men fihinn ve im min
şey'in illa yüsebbihu bi hamdihi ve lakil la tefkahune tesbihahüm innehu kane
halimen ğafura”
Yedi
gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu
hamd ile tespih eder.
Ancak, siz onların
tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir),
çok bağışlayandır. İSRÂ 44
قُلِ ادْعُوا اللّهَ أَوِ ادْعُوا الرَّحْمَـنَ
أَيًّا مَّا تَدْعُوا فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ
وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
“Kulid'ullahe evid'ur rahman eyyem ma ted'u fe lehül esmaül husna
ve la techer bi salatike ve la tühafit biha vebteği beyne zalike sebila”
De ki: “(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın,
ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel
isimler O’nundur.”
Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut. İSRÂ
110
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ
وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ
مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا
“Ve kulil hamdü lillahillezi lem yettehiz veledev ve lem yekül
lehu şerikün fil mülki ve lem yekül lehu veliyyüm minez zülli ve kebbirhü
tekbira”
“Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve
âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur” de ve O’nu tekbir ile yücelt. İSRÂ 111
*******************
مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ
سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
“Ma kane lillahi ey yettehize miv veledin sübhaneh iza kada emran
fe innema yekulü lehu küm fe yekun”
Allah’ın çocuk edinmesi
düşünülemez. O, bundan yücedir, uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece
“ol!” der ve o da oluverir. MERYEM 35
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا
“Ve kalittehazer rahmanü veleda”
Onlar, “Rahmân, bir çocuk
edindi” dediler. MERYEM
88
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا
“Le kad ci'tüm şey'en idda”
Andolsun, siz çok çirkin
bir şey ortaya attınız. MERYEM 89
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ
وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا
“Tekadüs semavatü yetefettarne minhü ve tenşekkul erdu ve
tehirrul cibalü hedda” MERYEM 90
أَن
دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا
“En deav lirrahmani veleda” MERYEM 91
Rahman’a
çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak,
dağlar yıkılıp çökecektir! MERYEM 90-91
*******************
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ
فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
“Bel nakzifü bil hakki alel batili fe yedmeğuhu fe iza hüve zahik
ve lekümül veylü mimma tesifun”
Hayır, biz hakkı batılın
üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah’a karşı yakıştırdığınız
nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size! ENBİYÂ 18
وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ
وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ
“Ve lehu men fis semavati vel ard ve men indehu la yestekbirune
an ibadetihi ve la yestahsirun”
Göklerde
ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne
de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar. ENBİYÂ 19
أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِّنَ الْأَرْضِ هُمْ
يُنشِرُونَ
“Emittehazu alihetem minel erdi hüm yünşirun”
Yoksa yerden, ölüleri diriltebilecek
birtakım ilâhlar mı edindiler? ENBİYÂ 21
لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ
لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
“Lev kane fihima alihetün ilellahü lefesedeta fe sübhanellahi
rabbil arşi amma yasifun”
Eğer
yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni
bozulurdu.
Demek ki, Arş’ın Rabbi
Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir. ENBİYÂ 22
أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً قُلْ
هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي بَلْ
أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُم مُّعْرِضُونَ
“Emittehazu min dunihi aliheh kul hatu bürhanekümv haza zikru mem
meiye ve zikru men kabli bel ekseruhüm la ya'lemunel hakka fehüm mu'ridun”
Yoksa ondan başka ilâhlar
mı edindiler? De ki: “Haydi getirin delilinizi! İşte benimle beraber olanların
kitabı ve işte benden öncekilerin kitabı (Hiçbirinde birden fazla ilâh olduğuna
dair hiçbir delil yok).
Şüphesiz çokları hakkı bilmezler de bu sebeple yüz çevirirler.” ENBİYÂ 24
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ
إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ
“Ve ma erselna min kablike mir rasulin illa nuhiy ileyhi ennehu
la ilahe illa ene fa'düdun”
Senden önce gönderdiğimiz
bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse
bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir. ENBİYÂ 25
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا
سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ
“Ve kalüttehazer rahmanü veleden sübhaneh bel ibadüm mükramun”
(Böyle iken) “Rahmân,
çocuk edindi” dediler. O, böyle şeylerden uzaktır, yücedir. Hayır, (evlat diye niteledikleri) o
melekler ikrama erdirilmiş kullardır. ENBİYÂ 26
لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِ
يَعْمَلُونَ
“La yesbikunehu bil kavli ve hüm bi emrihi ya'melun”
Onlar Allah’tan önce söz
söylemezler ve hep O’nun emriyle iş görürler. ENBİYÂ 27
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا
خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ
مُشْفِقُونَ
“Ya'lemü ma beyne eydihim ve ma halfehüm ve la yeşfeune illa li
menirteda ve hüm min haşyetihi müşfikun”
Allah, onların
önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir.
Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun
korkusuyla titrerler. ENBİYÂ
28
وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِّن
دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
“Ve mey yekul minhüm inni ilahüm min dunihi fe zalike neczihi
cehennem kezalike necziz zalimin”
İçlerinden her kim,
“Allah’tan başka ben de şüphesiz bir ilâhım” derse, böylesini cehennemle
cezalandırırız. İşte
biz zalimleri böyle cezalandırırız. ENBİYÂ 29
*******************
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ
مِّن طِينٍ
“Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tiyn”
Andolsun, biz insanı,
çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. MÜ'MİNÛN 12
مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ
مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا
بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ
“Mettehazellahü miv velediv ve ma kane meahu min ilahin izel le
zehebe küllü ilahüm bima haleka ve leala ba'duhüm ala ba'd sübhanellahi amma
yasifun” MÜ'MİNÛN 91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَى
عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Alimil ğaybi veş şehadeti fe teala amma yüşrikun” MÜ'MİNÛN 92
Allah,
hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh
kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye
çalışırlardı.
Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden
uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. MÜ'MİNÛN 91-92
*******************
تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى
عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا
“Tebarakellezi nezzelel fürkane ala abdihi li yekune lil alemine
nezira”
Âlemlere bir uyarıcı olsun
diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir. FURKÂN 1
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ
وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ
كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
“Ellezi lehu mülküs semavati vel erdi ve lem yettehiz veledev ve
lem yekül lehu şerikün fil mülki ve haleka külle şey'in fe kadderahu takdira”
O,
göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk
edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve
yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir. FURKÂN 2
*******************
قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَى
عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَى آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ
“Kulil hümdü lillahi ve selamün ala ibadihillezinastafa allahü
hayrun emma yüşrikun”
(Ey Muhammed!) De ki: “Hamd Allah’a
mahsustur. Selâm onun seçtiği kullarına.” Allah mı daha hayırlıdır,
yoksa onların ortak koştukları mı? NEML 59
أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنزَلَ
لَكُم مِّنَ السَّمَاء مَاء فَأَنبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَّا
كَانَ لَكُمْ أَن تُنبِتُوا شَجَرَهَا أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ
يَعْدِلُونَ
“Emmen halekas semavati vel erda ve enzele leküm mines semai maa
fe embetna bihi hadaika zate behceh ma kane leküm en tümbitu şeceraha e ilahüm
meallah bel hüm kavmüy ya'dilun”
Yahut gökleri ve yeri
yaratan ve size gökten yağmur indirip, onunla, ağaçlarını sizin
yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah ile birlikte
başka ilâh mı var!? Hayır, onlar (Allah’a) eş tutan bir kavimdir. NEML 60
أَمَّن جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ
خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ
حَاجِزًا أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
“Emmen ceallel erda kararav ve cealle hilaleha enharav ve ceale
leha ravasiye ve ceale beynel bahrayni haciza e ilahüm meallah bel ekseruhüm la
ya'lemun”
Yahut yeryüzünü karar
kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı
var!? Hayır, onların çoğu bilmiyor! NEML 61
أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ
وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ
قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ
“Emmey yücibül mudtarra iza deahü ve yekşifüs sue ve yec'alüküm
hulefael ard e ilahüm meallah kalilem ma tezekkerun”
Yahut kendisine dua ettiği
zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi
yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! NEML 62
أَمَّن يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ
وَالْبَحْرِ وَمَن يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ أَإِلَهٌ
مَّعَ اللَّهِ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Emmey yehdiküm fi zulümatil berri vel bahri ve mey yursilür
riyaha büşram beyne yedey rahmetih e ilahüm meallah tealellahü amma yüşrikun”
Yahut karanın ve denizin
karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgârları bir
müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Allah, onların ortak koştuklarından yücedir. NEML 63
أَمَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ
وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قُلْ
هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
“Emmey yebdeül halka sümme yüiydühu ve mey yerzükuküm mines semai
vel ard e ilahüm meallah kul hatu bürhaneküm in küntüm sadikiyn”
Yoksa, başlangıçta
yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran
mı? Allah
ile birlikte başka bir ilâh mı var!? De
ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” NEML 64
قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
“Kul la ya'lemü men fis semavati vel erdil ğaybe illellah ve ma
yeş'urune eyyane yüb'asun”
De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı
bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman
diriltileceklerinin de farkında değildirler.” NEML 65
*******************
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا
كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Ve rabbüke yahlüku ma yeşaü ve yahtar ma kane lehümül hiyerah
sübhanellahi ve teala amma yüşrikun”
Rabbin, dilediğini yaratır
ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından
uzaktır ve yücedir. KASAS
68
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ
وَمَا يُعْلِنُونَ
“Ve rabbüke ya'lemü ma tükinnü suduruhüm ve ma yu'linun”
Rabbin, onların
sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir. KASAS 69
وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ
الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Ve hüvellahü la ilahe illa hu lehül hamdü fil ula vel ahirati ve
lehül hukmü ve ileyhi türceun”
O,
Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’na
mahsustur. Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle
O’na döndürüleceksiniz. KASAS 70
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ
عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ
اللَّهِ يَأْتِيكُم بِضِيَاء أَفَلَا تَسْمَعُونَ
“Kul eraeytüm in cealellahü aleykümül leyle sermeden ila yevmil
kiyameti men ilahün ğayrullahi ye'tiküm bi diya' e fe la tesmeun”
De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar
sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size bir aydınlık getirir? Hâlâ duymayacak mısınız?” KASAS 71
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ
عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ
اللَّهِ يَأْتِيكُم بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
“Kul eraeytüm incealellahü aleykümün nehara sermeden ila yevmil
kiyameti men ilahün ğayrullahi ye'tiküm bi leylin teskünune fih e fe la
tübsirun”
De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar
sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size içinde dinleneceğiniz bir
gece getirebilir? Hâlâ
görmeyecek misiniz?” KASAS 72
وَمِن رَّحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ
وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ
“Ve mir rahmetihi ceale lekümül leyle ven nehara li teskünu fihi
ve li tebteğu min fadlihi ve lealleküm teşkürun”
Allah, rahmetinden ötürü
geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz ve şükredesiniz
diye sizin için yarattı. KASAS 73
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ
شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
“Ve yevme yünadihim fe yekulü eyne şürakaiyellezine küntüm
tez'umun”
Allah’ın, onlara
seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği
günü hatırla. KASAS 74
وَنَزَعْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا
فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ
عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
“Ve neza'na minkülli ümmetin şehiden fe kulna hatu bürhaneküm fe
alimu ennel hakka lillahi ve dalle anhüm ma kanu yefterun”
Her ümmetten bir şahit
çıkarırız ve (kâfirlere), “Kesin delilinizi getirin” deriz. Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu
bilirler ve (Allah’a
ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup
gitmişlerdir. KASAS 75
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا
إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ
وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Ve la ted'u meallahi ilahen ahar la ilahe illa hüve küllü şey'in
halikün illa vecheh lehül hukmü ve ileyhi türceun”
Sen Allah ile beraber
başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zatından
başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na
döndürüleceksiniz. KASAS 88
*******************
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ
ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَفْعَلُ مِن
ذَلِكُم مِّن شَيْءٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Allahüllezi halekaküm sümme razekaküm sümme yümitüküm sümme
yuhyiküm hel min şürakaiküm mey yefalü min zaliküm min şey' sübhanelhu ve teala
amma yüşrikun”
Allah, sizi yaratan, sonra
size rızık veren, sonra sizi öldürecek ve daha sonra da diriltecek olandır. Allah’a koştuğunuz ortaklardan, bunlardan
herhangi bir şeyi yapabilen var mı? O, onların ortak koştuklarından uzaktır,
yücedir. RÛM 40
*******************
قُلْ أَرُونِي الَّذِينَ أَلْحَقْتُم بِهِ
شُرَكَاء كَلَّا بَلْ هُوَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Kul eruniyellezine elhaktüm bihi şürakae kella bel hüvellahül
azizül hakim”
De ki: “Allah’a ortak tuttuklarınızı bana
gösterin! Hayır!
(Hiçbir şey Allah’a ortak olamaz.) Aksine O, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah’tır.” SEBE' 27
*******************
وَالصَّافَّاتِ صَفًّا
Vessaffati saffa
SÂFFÂT 1
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا
Fezzacirati zecra SÂFFÂT 2
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا
Fettaliyati zikra SÂFFÂT 3
إِنَّ إِلَهَكُمْ لَوَاحِدٌ
İnne ilaheküm le vahid
SÂFFÂT 4
Saf bağlayıp duranlara,
haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin
ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.
SÂFFÂT 1-2-3-4
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا
بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ
“Rabbüs semavati vel erdi ve ma beynehüma ve rabbül meşarik”
O, göklerin, yerin ve
ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir. SÂFFÂT 5
فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ
وَلَهُمُ الْبَنُونَ
“Festeftihim e li rabbikel benatü ve lehümül benun”
Ey Muhammed! Onlara sor:
Kız çocukları Rabbinin de, erkek çocukları onların mı? SÂFFÂT 149
أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ
شَاهِدُونَ
“Em halaknel melaiket inasev ve hüm şahidun”
Yoksa biz melekleri dişi
olarak yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış? SÂFFÂT 150
أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ
“E la innehüm min ifkihim le yekulun” SÂFFÂT 151
وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Veledellahü ve innehüm le kazibun SÂFFÂT 152
İyi bilin ki onlar kendi
uydurmaları olarak, “Allah çocuk sahibi oldu” diyorlar. Onlar elbette yalan
söylüyorlar. SÂFFÂT
151-152
أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ
“Astafel benati alel benin”
Yoksa Allah kızları
erkeklere tercih mi etti? SÂFFÂT 153
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ
نَسَبًا وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
“Ve cealu beynehu ve beynel cinneti neseba ve le kad alimetil
cinnetü innehüm le muhdarun”
Allah ile cinler arasında da
nesep bağı kurdular. Oysa cinler
de kendilerinin Allah’ın huzuruna getirileceklerini bilirler. SÂFFÂT 158
سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ
“Sübhanellahi amma yesiun”
Allah, onların
nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir. SÂFFÂT
159
*******************
لَوْ أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا
لَّاصْطَفَى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاء سُبْحَانَهُ هُوَ اللَّهُ الْوَاحِدُ
الْقَهَّارُ
“Lev eradellahü ey yettehize veledel lastafa mimma yahlüku ma
yeşaü sübhaneh hüvellahül vahidül kahhar”
Eğer Allah bir çocuk edinmek
isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. O, bundan uzaktır, yücedir. O, bir ve her şey
üzerinde mutlak otorite sahibi olan Allah’tır. ZÜMER 4
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا
الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Ve le kad darabna lin nasi fi hazel kur'ani min külli meselil
leallehüm yetesekkerun”
Andolsun, öğüt alsınlar
diye biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali verdik. ZÜMER 27
إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
“İnneke meyyitüv ve innehüm meyyitun”
(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da
öleceklerdir. ZÜMER 30
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِندَ
رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ
“Sümme inneküm yevmel kiyameti inde rabbiküm tahtesimun”
Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda
muhakeme edileceksiniz. ZÜMER 31
أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ
وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ
هَادٍ
“E leysellahü bi kafin abdeh ve yühavvifuneke billezine min dunih
ve mey yudlilillahü fema lehu min had”
Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla
korkutmaya çalışıyorlar. Allah,
kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. ZÜMER 36
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ
اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ
أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ
عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
“Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünnellah
kul eferaeytüm ma ted'une min dunillahi in eradeniyellahü bi durrin hel hünne
kaşifatü durrihi ev eradeni bi rahmetin hel hünne mümsikatü rahmetih kul
hasbiyellah aleyhi yetevekkelül mütevekkilun”
Andolsun, eğer onlara,
“Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette, “Allah”, derler. De ki: “Peki söyleyin bakalım? Allah’ı
bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar
dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi?
Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O’nun rahmetini engelleyebilirler
mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.”
ZÜMER 38
أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ شُفَعَاء
قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ
“Emittehazu min dunillahi şüfea' kul e ve lev kanu la yemlikune
şey'ev ve la ya'kilun”
Yoksa Allah’tan başka
şefaatçiler mi
edindiler? De ki: “Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?”
ZÜMER 43
قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَّهُ
مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Kul lillahiş şefaatü cemia lehu mülküs semavati vel ard sümme
ileyhi türceun”
De ki: “Şefaat tümüyle
Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” ZÜMER 44
وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ
قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِن
دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
“Ve iza zükirallahü vahdehüşmeezzet kulubüllezine la yü'minune
bil ahirah ve iza zükirallezine min dunihi izahüm yestebşirun”
Allah, bir tek (ilâh)
olarak anıldığında ahirete inanmayanların kalpleri daralır. Allah’tan başkaları (ilâhları) anıldığında
bakarsın sevinirler. ZÜMER 45
قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ
فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
“Külillahümme fatiras semavati vel erdi alimel ğaybi veş şehadeti
ente tahkümü beyne ibadike fima kanu fihi yahtelifun”
De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan,
gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda
kulların arasında sen hükmedersin.” ZÜMER 46
اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى
كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
“Allahü haliku külli şey'iv ve hüve ala külli şey'iv vekil”
Allah,
her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir. ZÜMER
62
وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ
مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ
الْخَاسِرِينَ
“Ve le kad uhiye ileyke ve ilellezine min kablik lein eşrakte le
yahbetanne amelüke ve le tekunenne minel hasirin”
Andolsun, sana ve senden
önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: “Eğer Allah’a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette
ziyana uğrayanlardan olursun.” ZÜMER 65
بَلِ اللَّهَ فَاعْبُدْ وَكُن مِّنْ
الشَّاكِرِينَ
Belillahe fa'büd ve küm mineş şakirin
Hayır, yalnız Allah’a
ibadet et ve şükredenlerden ol. ZÜMER 66
وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ
وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ
بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Ve ma kaderullahe hakka kadrihi vel erdu cemian kabdatühu yevmel
kiyameti ves semavatü matviyyatüm bi yeminih sübhünehu ve teala amma yüşrikun”
Allah’ın kadrini gereği gibi
bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde
bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır,
yücedir. ZÜMER 67
*******************
تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ
الْعَلِيمِ
“Tenzilül ktabi minellahil azizil alim” MÜ'MİN 2
غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ
الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Ğafiriz zembi ve kabilit tevbi şedidil ikabi zit tavl la ilahe
illa hu ileyhil mesiyr MÜ'MİN 3
Bu kitabın indirilmesi, mutlak
güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır
olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak
O’nadır. MÜ'MİN
2-3
ذَلِكُم بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ
وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ وَإِن يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلَّهِ
الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ
“Zaliküm bi ennehu iza düiyellahü vahdehu kefartüm ve iy yüşrük
bihi tü'minu fel hukmü lillahül aliyyil kebir “
“Bu, sizin tevhid
çerçevesinde Allah’a çağrıldığında
inkâr etmeniz, O’na ortak koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm
yüce ve büyük Allah’a aittir.” MÜ'MİN 12
هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ
لَكُم مِّنَ السَّمَاء رِزْقًا وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَن يُنِيبُ
“Hüvellezi yüriküm ayatihi ve yünezzilü leküm mines semai rizka
ve ma yetezekkeru illa mey yünib”
O,
size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. Ancak O’na
yönelen, düşünüp ibret alır. MÜ'MİN 13
فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ
وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
“Fed'ullahe mhlisiyne lehüd dine ve lev kerihel kafirun”
O hâlde, kâfirlerin hoşuna
gitmese de, siz dini Allah’a has
kılarak O’na ibadet edin. MÜ'MİN 14
رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي
الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ
التَّلَاقِ
“Rafiud deracati zül arş yülkir ruha min emrihi ala mey yeşaü min
ibadihi li yünzira yevmet telak”
O, dereceleri hakkıyla
yükseltendir, Arş’ın sahibidir. Buluşma günü hakkında (insanları) uyarmak için, irâdesiyle ilgili
vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. MÜ'MİN 15
يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي
الصُّدُورُ
“Ya'lemü hainetel a'yüni ve ma tuhfis sudur”
Allah, gözlerin hain
bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. MÜ'MİN 19
وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ وَالَّذِينَ
يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ
الْبَصِيرُ
“Vallahü yakdiy bil hakk vellezine yed'une min dunihi la yakdune
bi şey' innellahe hüves semiul besiyr”
Allah, hak ve adâletle
hükmeder. Allah’tan başka taptıkları ise hiçbir hükümde bulunamazlar. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla
görendir. MÜ'MİN 20
قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ
تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِن رَّبِّي
وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
“Kul inni nühitü en a'büdellezine ted'une min dunillahi lemma
caeniyel beyyinatü mir rabbi ve ümirtü en üslime li rabbil alemin”
De ki: “Rabbimden bana
apaçık deliller gelince, Allah’ı
bırakıp da taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı ve bana, âlemlerin Rabbine
teslim olmam emredildi.”
MÜ'MİN 66
*******************
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى
إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ
وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
“Kul innema ene beşerum mislüküm yuha ileyye ennema ilahüküm
ilahüv vahidün festekiymu ileyhi vestağfiruh ve veylül lil müşrikin”
De ki: “Ben de ancak sizin
gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu
vahyediliyor.
Artık O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Allah’a ortak koşanların vay hâline!”
FUSSİLET 6
قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي
خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَندَادًا ذَلِكَ رَبُّ
الْعَالَمِينَ
“Kul e inneküm le tekfürune billezi halekal erda fi yevmeyni ve
tec'alune lehu endada zalike rabbül alemin”
De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı
inkâr ediyor ve
O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” FUSSİLET 9
وَمِنْ آيَاتِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ
وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا
لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَهُنَّ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
“Ve min ayatihil leylü ven neharu veş şemsü vel kamer la tescüdu
liş şemsi ve la lil kameri vescüdu lillahillezi halekahünne in küntüm iyyahü
ta'büdun” (37. Ayet secde ayetidir.)
Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve
aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan
Allah’a secde edin. FUSSİLET 37
فَإِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ
يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ
“Fe inistekberu fellezine inde rabbike yüsebbihune lehu bil leyli
ven nehari ve hüm la yes'emun ”
Eğer onlar büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki
Rabbinin yanında bulunanlar (melekler), gece gündüz hiç usanmadan O’nu tespih
ederler. FUSSİLET 38
مَا يُقَالُ لَكَ إِلَّا مَا قَدْ قِيلَ
لِلرُّسُلِ مِن قَبْلِكَ إِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ أَلِيمٍ
“Ma yükalü leke illa ma kad kiyle lir rusüli min kablik inne
rabbeke lezu mağfirativ ve zu ikabin elim”
Sana ancak, senden önceki
peygamberlere söylenenler söylenmektedir. Hiç şüphesiz senin Rabbin hem
bağışlama sahibidir, hem de elem dolu bir azap sahibidir. FUSSİLET 43
سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي
أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ
بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
“Senürihim ayatina fil afaki ve fi enfüsihüm hatta yetebeyyene
lehüm ennehül hakk e ve lem yekfi bi rabbike ennehu ala külli şey'in şehid”
Varlığımızın delillerini,
(kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz
ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye
şâhit olması yetmez mi?
FUSSİLET 53
*******************
لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ
رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
“La ilahe illa hüve yuhyi ve yümiyt rabbüküm ve rabbü abaikümül
evveliyn”
O’ndan
başka hiçbir ilâh yoktur. Yaşatır, öldürür. O, sizin de Rabbiniz, önceki
atalarınızın da Rabbidir. DUHÂN 8
*******************
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي
لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
“Ve la tec'alu meallahi ilahen ahar inni lekum minhu nezirum
mubin.”
Allah ile beraber başka
bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir
uyarıcıyım. ZÂRİYÂT 51
*******************
سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا
فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Sebbeha lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'arardi ve
huvel'aziyzulhakiymu.”
Göklerdeki
ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir,
hüküm ve hikmet sahibidir. HAŞR 1
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ
عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
“Huvallahulleziy la ilahe illa huve 'alimulğaybi veşşehadeti
huverrahmanurrahiymu.”
O,
kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de
bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir. HAŞR
22
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ
الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ
الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Huvallahulleziy la ilahe illa huve elmelikulkuddususselamul
mu'minul muheyminul 'aziyzul cebbarul mutekebbiru subhanallahi 'amma
yuşrikune.”
O,
kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi,
kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik
veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini
yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak
koştuklarından uzaktır. HAŞR 23
هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ
لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ
وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Huvallahul halikul bariyulmusavviru lehum'esma ulhusna yusebbihu
lehu ma fiyssemavati vel'ardi. Ve huvel'aziyzulhakiymu.”
O,
yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu
tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. HAŞR 24
*******************
وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ
صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا
“Ve ennehu te'ala ceddu rabbina mettehaze sahibeten ve la
veleden.”
“Doğrusu Rabbimizin şanı çok
yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne
de bir çocuk.” CİN 3
*******************
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
“Kul hüvallahü ehad”
De ki: “O, Allah’tır, bir
tektir.” İHLÂS 1
اللَّهُ الصَّمَدُ
“Allahüs Samed”
“Allah
Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” İHLÂS 2
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
“Lem yelid ve lem yuled”
O’ndan
çocuk olmamıştır (Kimsenin
babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” İHLÂS 3
وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ
“Ve lem yekün lehu küfüven ehad”
Hiçbir
şey O’na denk ve benzer değildir.” İHLÂS 4
*******************
وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللّهِ
وَقَالَتْ النَّصَارَى الْمَسِيحُ ابْنُ اللّهِ ذَلِكَ قَوْلُهُم بِأَفْوَاهِهِمْ
يُضَاهِؤُونَ قَوْلَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَبْلُ قَاتَلَهُمُ اللّهُ أَنَّى
يُؤْفَكُونَ
“Ve kaletil yehudü uzeyrunibnüllahi ve kaletin nesaral
mesihubnüllah zalike kavlühüm bi efvahaham yüdahiune kavlellezine keferu min
kabl katellehümullahü enna yü'fekun”
Yahudiler, “Üzeyr,
Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur”
dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir.
Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor.
Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! TEVBE 30
اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ
أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُوا إِلاَّ
لِيَعْبُدُوا إِلَـهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا
يُشْرِكُونَ
“İttehazu ahbarahüm ve ruhbanehüm erbabem min dunillahi vel
mesihabne meryem ve ma ümiru illa li ya'büdu ilahev vahida la ilahe illa hu
sübhanehu amma yüşrikun”
(Yahudiler) Allah’ı
bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i
rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle
emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları
her şeyden uzaktır. TEVBE
31
2-
Meleklerİne İnanmak.
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي
جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُوا أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا
وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ
إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
“Ve iz kale rabbüke lil melaiketi inni cailün fil erdi halifeh,
kalu e tec'alü fiha mey yüfsidü fiha ve yesfiküd dima', ve nahnü nüsebbihu bi
hamdike ve nükaddisü lek, kale inni a'lemü ma la ta'lemun”
Hani,
Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi
yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.”
demişler. Allah da,
“Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. BAKARA 30
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ
عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَـؤُلاء إِن
كُنتُمْ صَادِقِينَ
“Ve alleme ademel esmae külleha sümme aradahüm alel melaiketi fe
kale embiuni bi esmai haülai in küntüm sadikiyn”
Allah, Âdem’e bütün
varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru
söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. BAKARA 31
قَالُوا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ
مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
“Kalu sübhaneke la ilme lena illa ma alemtena, inneke entel
alimül hakim”
Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak
tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur.
Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler. BAKARA 32
قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ
فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ
غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ
تَكْتُمُونَ
“Kale ya ademü embi'hüm bi esmaihim, felemma embeehüm bi esmaihim
kale e lem ekul leküm inni a'lemü ğaybes semavati vel erdi ve a'lemü ma tübdune
ve ma küntüm tektümun”
Allah, şöyle dedi: “Ey
Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini
bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim,
yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?”
dedi. BAKARA 33
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُوا
لآدَمَ فَسَجَدُوا إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ
الْكَافِرِينَ
“Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblis,
eba vestekbera ve kane minel kafirin”
Hani meleklere, “Âdem için
saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün
melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
BAKARA 34
مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلّهِ وَمَلآئِكَتِهِ
وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ
“Men kane adüvvel lillahi ve melaiketihi ve rusülihi ve cibrile
ve mikale fe innellahe adüvvül lil kafirin”
Her
kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa
bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır. BAKARA 98
وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاطِينُ عَلَى
مُلْكِ سُلَيْمَانَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَـكِنَّ الشَّيْاطِينَ كَفَرُوا
يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ
هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا
نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ
بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ
بِإِذْنِ اللّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ
عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ وَلَبِئْسَ مَا
شَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
“Vettebeu ma tetlüş şeyatiynü ala mülki süleyman, ve ma kefera
süleymanü ve lakinneş şeyatiyne keferu yüallimunen nasas sihra ve ma ünzile
alel melekeyni bi babile harute ve marut, ve ma yüallimani min ehadin hatta
yekula innema nahnü fitnetün fe la tekfür, fe yeteallemune minhüma ma
yüferrikune bihi beynel mer'i ve zevcih, ve ma hüm bi darrine bihi min ehadin
illa bi iznillah, ve yeteallemune ma yedurruhüm ve la yenfeuhüm, ve le kad
alimu le menişterahü ma lehu fil ahirati min halakiv ve le bi'se ma şerav bihi enfüsehüm,
lev kanu la'lemun”
"Süleyman’ın
hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları
yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve
(özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i
öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için
gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe,
kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden
ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o
sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar
veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın
ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında
sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!
BAKARA 102
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ
كُفَّارٌ أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ
أَجْمَعِينَ
“İnnellezine keferu ve matu ve hüm küffarun ülaike aleyhim
la'netüllahi vel melaiketi ven nasi ecmeiyn”
Fakat âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak
ölmüşlere gelince,
işte Allah’ın, meleklerin ve
bütün insanların lâneti onların üstünedir. BAKARA 161
لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ
قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَـكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ
وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى
الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ
السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى
الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرِينَ فِي
الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَـئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا
وَأُولَـئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
“Leysel birra en tüvellu vücuheküm kibelel meşriki vel mağribi ve
lakinnel birra men amene billahi vel yevmil ahiri vel melaiketi vel kitabi ven
nebiyyin, ve atel male ala hubbihi zevil kurba vel yetama vel mesakine vebnes
sebili ves sailine ve fir rikab, ve ekames salate ve atez zekah, vel mufune bi
ahdihim iza ahedu, ves sabirine fil be'sai ved darrai ve hiynel be's,
ülaikellezine sadeku, ve ülaike hümül” müttekun
İyilik, yüzlerinizi doğu ve
batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu
yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene
ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı
veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda,
hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve
davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı
gelmekten sakınanların ta kendileridir.
BAKARA 177
هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن يَأْتِيَهُمُ اللّهُ
فِي ظُلَلٍ مِّنَ الْغَمَامِ وَالْمَلآئِكَةُ وَقُضِيَ الأَمْرُ وَإِلَى اللّهِ
تُرْجَعُ الأمُورُ
“Hel yenzurune illa ey ye'tiyehümüllahü fi zulelim minel ğamami
vel melaiketü ve kudiyel emr, ve ilellahi türceul ümur”
Onlar (böyle davranmakla),
bulut gölgeleri içinde Allah’ın (azabının) ve meleklerin kendilerine gelmesini
ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar? Hâlbuki bütün işler Allah’a döndürülür. BAKARA 210
وَقَالَ لَهُمْ نِبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ
مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ
وَبَقِيَّةٌ مِّمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَى وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُ
إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
“Ve kale lehüm nebiyyühüm inne ayete mülkihi ey ye'tiyekümüt
tabutü fihi sekinetüm mir rabbiküm ve bekiyyetüm mimma terake alü musa ve alü
harune tahmilühül melaikeh, inne fi zalike le ayetel leküm in küntüm mü'minin”
Peygamberleri onlara şöyle
dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda
Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin
geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz
sizin için kesin bir delil vardır.”
BAKARA 248
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن
رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ
وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا
وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
“Amener rasulü bi ma ünzile ileyhi mir rabbihi vel mü'minun,
küllün amene billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusülih, la nüferriku beyne
ehadim mir rusülih, ve kalu semi'na ve eta'na ğufraneke rabbena ve ileykel
masiyr”
Peygamber, Rabbinden kendisine
indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden
hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat
ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız
sanadır.” BAKARA 285
*******************
شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ
وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُوا الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ
هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Şehidellahü
ennehu la ilahe illa hüve vel melaiketü ve ülül ilmi kaimem bil kist, la ilahe
illa hüvel azizül hakim”
Allah, melekler ve ilim
sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç
sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ÂLİ İMRÂN 18
وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ
إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
“Ve iz kaletil melaiketü ya meryemü innellahestafaki ve tahheraki
vastafaki ala nisail alemin”
Hani melekler, “Ey Meryem!
Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” ÂLİ IMRÂN 42
يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي
وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ
“Ya meryemuknüti li rabbiki vescüdi verkeiy mear rakiiyn”
“Ey Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû
edenlerle beraber rükû et” demişlerdi. ÂLİ IMRÂN 43
إِذْ قَالَتِ الْمَلآئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ
اللّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِّنْهُ اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ
وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
“İz kaletil melaiketü ya meryemü innellahe yübeşşiruki bi
kelimetim minhüm ismühül mesihu iysebnü meryeme vecihen fid dünya vel ahirati
ve minel mükarrabin”
Hani melekler şöyle
demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki,
adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın
olanlardandır.” ÂLİ IMRÂN 45
وَلاَ يَأْمُرَكُمْ أَن تَتَّخِذُوا
الْمَلاَئِكَةَ وَالنِّبِيِّيْنَ أَرْبَابًا أَيَأْمُرُكُم بِالْكُفْرِ بَعْدَ
إِذْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
“Ve la ye'müraküm en tettehizül melaikete ve nebiyyine erbaba, e
ye'müruküm bil küfri ba'de iz entüm müslimun”
Onun size, “Melekleri ve
peygamberleri ilâhlar edinin.” diye emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra, o size hiç
inkârı emreder mi? ÂLİ IMRÂN 80
كَيْفَ يَهْدِي اللّهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ
إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ
وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
“Keyfe yehdillahü kavmen keferu ba'de imanihim ve şehidu enner
rasule hakkuv ve caehümül beyyinat, vallahü la yehdil kavmez zalimin”
İman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şahitlik
ettikten ve
kendilerine açık deliller geldikten sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl
doğru yola eriştirir? Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez. ÂLİ IMRÂN 86
أُوْلَـئِكَ جَزَآؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ
لَعْنَةَ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
“ Ülaike cezaühüm enne aleyhim la'netellahi vel melaiketi ven
nasi ecmeiyn”
İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve
bütün insanların lânetinin üzerlerine olmasıdır. ÂLİ IMRÂN 87
وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ بِبَدْرٍ وَأَنتُمْ
أَذِلَّةٌ فَاتَّقُوا اللّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Ve le kad nesarekümüllahü bi bedriv ve entüm ezilleh,
fettekullahe lealleküm teşkürun”
Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size
Bedir’de yardım etmişti.
O hâlde Allah’a karşı
gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız. ÂLİ IMRÂN 123
إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَن يَكْفِيكُمْ
أَن يُمِدَّكُمْ رَبُّكُم بِثَلاَثَةِ آلاَفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُنزَلِينَ
“İz tekulü lil mü'minine eley yekfiyeküm ey yümiddeküm rabbüküm
bi selaseti alafim minel melaiketi münzelin”
Hani sen mü’minlere, “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez
mi?” diyordun. ÂLİ IMRÂN 124
بَلَى إِن تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُم
مِّن فَوْرِهِمْ هَـذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُم بِخَمْسَةِ آلافٍ مِّنَ
الْمَلآئِكَةِ مُسَوِّمِينَ
“Bela in tasbiru ve tetteku ve ye'tuküm min fevrihim haza
yümdidküm rabbüküm bi hamseti alafim minel melaiketi müsevvimin”
Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten
sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle
size yardım eder. ÂLİ IMRÂN 125
*******************
وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ
ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُوا لآدَمَ فَسَجَدُوا إِلاَّ إِبْلِيسَ لَمْ
يَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ
“Ve
le kad halaknaküm sümme savvernaküm sümme kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe
secedu illa iblis lem yeküm mines sacidin”
Andolsun, sizi yarattık.
Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin”
dedik. İblis’ten başka
hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. A'RAF 11
إِنَّ الَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ لاَ
يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ
“İnnellezine inde rabbike la yestekbirune an ibadetihi ve
yüsebbihune hu ve lehu yescüdun”
Şüphesiz Rabbin katındaki
(melek)ler O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tespih ederler ve yalnız
O’na secde ederler. A’RAF
206
*******************
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ
مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ
عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍ
“Cennatü adniy yedhuluneha ve men saleha min abaihim ve ezvacihim
ve zürriyyatihim vel melaiketü yedhulune aleyhim min külli bab”
Bu sonuç da Adn
cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber
oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler): RAD 23
*******************
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ
“Kella bel tukezzibune biddiyni.” İNFİTAR 9
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ
Ve inne 'aleykum
lehafiziyne. İNFİTAR 10
كِرَامًا كَاتِبِينَ
Kiramen katibiyne. İNFİTAR
11
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ
Ya'lemune ma tef'alune.
İNFİTAR 12
Hayır! Bütün bunlara rağmen
siz yine de dini yalanlıyorsunuz. Şunu
iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır; onlar, yapmakta
olduklarınızı bilir.
İNFİTAR 9-1011-12
*******************
إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ
ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي
الأَرْضِ قَالْوَا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا
فَأُوْلَـئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءتْ مَصِيرًا
“İnnellezine teveffahümül melaiketü zalimi enfüsihim kalu fime
küntüm kalu künna müstad'afine fil ard kalu e lem tekün erdullahi vasiaten fe
tühaciru fiha fe ülaike me'vahüm cehennem ve saet mesiyra”
Kendilerine zulmetmekteler
iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler:
“Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf
ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi,
orada hicret etseydiniz ya!” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış
yeridir. NİSA 97
لَّـكِنِ اللّهُ يَشْهَدُ بِمَا أَنزَلَ
إِلَيْكَ أَنزَلَهُ بِعِلْمِهِ وَالْمَلآئِكَةُ يَشْهَدُونَ وَكَفَى بِاللّهِ
شَهِيدًا
“Lakinillahü yeşhedü bi ma enzele ileyke enzelehu bi ilmih vel
melaiketü yeşhedun ve kefa billahi şehida”
Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle
indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik eder. Şahit olarak Allah yeter. NİSA 166
لَّن يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَن يَكُونَ
عَبْداً لِّلّهِ وَلاَ الْمَلآئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ وَمَن يَسْتَنكِفْ عَنْ
عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيهِ جَمِيعًا
“Ley yestenkifel mesihu ey yekune abdel lillahi ve lel melaiketül
mükarrabun ve mey yestenkif an ibadetihi ve yestekbir fe seyahşüruhüm ileyhi
cemia”
Mesih de, Allah’a yakın melekler de, Allah’a kul
olmaktan asla çekinmezler. Kim Allah’a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin
ki, O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. NİSA 172
*******************
وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ
وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ
“Ve lehu men fis semavati vel ard ve men indehu la yestekbirune
an ibadetihi ve la yestahsirun”
Göklerde ve yerde kim varsa
hep O’nundur. O’nun
katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve
bıkkınlık) duyarlar.
ENBİYA 19
يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا
يَفْتُرُونَ
“Yüsebbihunelleyle ven nehara la yeftürun”
Hiç ara vermeksizin gece
gündüz tespih ederler.
ENBİYA 20
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا
سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ
“Ve kalüttehazer rahmanü veleden sübhaneh bel ibadüm mükramun”
(Böyle iken) “Rahmân, çocuk edindi” dediler. O, böyle
şeylerden uzaktır, yücedir. Hayır, (evlat diye niteledikleri) o melekler ikrama
erdirilmiş kullardır.
ENBİYA 26
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا
خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ
مُشْفِقُونَ
“Ya'lemü ma beyne eydihim ve ma halfehüm ve la yeşfeune illa li
menirteda ve hüm min haşyetihi müşfikun”
Allah, onların
önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden
başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler. ENBİYA 28
*******************
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا
أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا
مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ
مَا يُؤْمَرُونَ
“Ya eyyuhelleziyne amenu kuenfusekum ve ehliykum naren ve
kuduhennasu velhicaretu 'aleyha melaiketun ğulazin şidadin la ya'sunallahe ma
emerehum ve yef'alune ma yu'merune.”
Ey iman edenler! Kendinizi
ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında
gayet katı, çetin, Allah’ın
kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan
melekler vardır. TAHRİM
6
*******************
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ
انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
“Vezkür fil kitabi meryem izintebezet min ehliha mekanen
şerkiyya” MERYEM 16
فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا
فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا
Fettehazet min dunihim hicaben fe erselna ileyha ruhana fe
temessele leha beşaren seviyya MERYEM 17
(Ey Muhammed!) Kitap’ta
(Kur’an’da) Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere
çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde
germişti. Biz, ona Cebrail’i
göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. MERYEM 16-17
*******************
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ
“Nezele
bihir ruhul emin” ŞUARA 193
عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ
“Ala
kalbike li tekune minel münzirin” ŞUARA 194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ
Bi lisanin arabiyyim mübin ŞUARA 195
Uyarıcılardan olasın diye
onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile
indirmiştir. ŞUARA
193-194-195
*******************
وَقَالُوا لَوْلا أُنزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ
وَلَوْ أَنزَلْنَا مَلَكًا لَّقُضِيَ الأمْرُ ثُمَّ لاَ يُنظَرُونَ
“Ve kalu lev la ünzile aleyhi melek ve lev enzelna melekel
lekudiyel emru sümme la yünzarun”
Bir de dediler ki: “Ona
(açıktan göreceğimiz) bir melek indirilse ya!” Eğer (öyle) bir melek indirseydik artık iş
bitirilmiş olurdu,
sonra da kendilerine göz açtırılmazdı. (Hemen helâk edilirlerdi.) EN'ÂM 8
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَّجَعَلْنَاهُ
رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِم مَّا يَلْبِسُونَ
“Ve lev cealnahü melekel le cealnahü racülev ve lelebesna aleyhim
ma yelbisun”
Eğer onu (Peygamberi) bir
melek kılsaydık yine onu bir adam (suretinde) yapardık ve onları yine içinde
bulundukları karmaşaya düşürmüş olurduk. EN'ÂM 9
*******************
إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ
لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ
“İz testeğiysune rabbeküm festecabe leküm enni mümiddüküm bi
elfim minel melaiketi mürdifin”
Hani Rabbinizden yardım
istiyor, yalvarıyordunuz. O
da, “Ben size ard arda bin melekle yardım
ediyorum” diye cevap vermişti. ENFÂL 9
إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلآئِكَةِ أَنِّي
مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذِينَ آمَنُوا سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا
الرَّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الأَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ
“İz yuhiy rabbüke ilel melaiketi enni meaküm fe sebbitüllezine
amenu seülkiy fi kulubillezine keferur ru'be fadribu fevkal a'naki vadribu
minhüm külle benan”
Hani Rabbin meleklere,
“Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine
korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün
parmaklarına” diye vahyediyordu. ENFÂL 12
وَلَوْ تَرَى إِذْ يَتَوَفَّى الَّذِينَ
كَفَرُوا الْمَلآئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ وَذُوقُوا
عَذَابَ الْحَرِيقِ
“Ve lev tera iz yeteveffellezine keferul melaiketü yadribune
vücuhehüm ve edbarahüm ve zuku azabel hariyk”
Melekler, kâfirlerin
yüzlerine ve artlarına vura vura ve “haydi tadın yangın azabını” diyerek
canlarını alırken bir görseydin. ENFÂL 50
*******************
وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ
وَالْمَلاَئِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَن
يَشَاء وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ
“Ve yüsebbihur ra'dü bi hamdihi vel melaiketü min hiyfetih ve yürsilüs
savaika fe yüsiybü biha mey yeşaü ve hüm yücadilune fillah ve hüve şedidül
mihal”
Gök gürlemesi O’na hamd
ederek tespih eder. Melekler
de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise
Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır. RA'D
13
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ
مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ
عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍ
“Cennatü adniy yedhuluneha ve men saleha min abaihim ve ezvacihim
ve zürriyyatihim vel melaiketü yedhulune aleyhim min külli bab”
Bu sonuç da Adn
cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber
oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler): RA'D 23
*******************
مَا نُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ إِلاَّ بِالحَقِّ
وَمَا كَانُوا إِذًا مُّنظَرِينَ
“Ma nünezzilül melaikete illa bil hakki ve ma kanu izem münzarin”
Biz, melekleri ancak hak ve
hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez. HİCR 8
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي
خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
“Ve iz kale rabbüke lil melaiketi inni haliküm beşeram min
salsalim min hameim mesnun”
Hani Rabbin meleklere
demişti ki: «Ben
kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.» HİCR
28
فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
“Fe secedel melaiketü küllühüm ecmeun”
Bunun üzerine bütün
melekler saygı ile eğildiler. HİCR 30
*******************
الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلائِكَةُ
ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ فَأَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِن سُوءٍ بَلَى
إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
“Ellezine teteveffahümül melaiketü zalimi enfüsihim fe elkavüs
seleme ma künna na'melü min su' bela innellahe alimüm bima küntüm ta'melu”n
O kâfirler, nefislerine
zulmederlerken melekler onların canlarını alır da onlar teslim olup, “Biz
hiçbir kötülük yapmıyorduk” derler. (Melekler de şöyle diyecekler:) “Hayır!
Allah sizin yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilmektedir.” NAHL 28
الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ
طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلامٌ عَلَيْكُمُ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنتُمْ
تَعْمَلُونَ
“Ellezine teteveffahümül melaiketü tayyibine yekulune selamün
aleykümüdhulül cennete bima küntüm ta'melun”
Melekler, onların
canlarını iyi kimseler olarak alırken, “Selâm size! Yapmış olduğunuz iyi işlere
karşılık girin cennete” derler. NAHL 32
*******************
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُوا لآدَمَ
فَسَجَدُوا إَلاَّ إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا
“Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblis
kale e escüdü li men halakte tiyna”
Hani meleklere, “Âdem için
saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş,
“Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.
İSRÂ 61
*******************
قُلْ يَتَوَفَّاكُم مَّلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي
وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
“Kul yeteveffaküm melekül mevtillezi vükkile biküm sümme ila
rabbiküm türceun”
De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği
canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” SECDE 11
*******************
هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ
وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ
بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا
“Hüvellezi yüsalli aleyküm ve melaiketühu li yuhriceküm minez
zulümati ilen nur ve kane bil mü'minine rahiyma”
O, sizi karanlıklardan
aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. Allah, mü’minlere çok merhamet edendir.
AHZÂB 43
*******************
الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ
وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ
قَدِيرٌ
“Elhamdü lillahi fatiris semavati vel erdi cailil melaiketi
rusülen üli ecnihatim mesna ve sülase ve ruba' yezidü fil halki ma yeşa'
innellahe ala külli şey'in kadir”
Hamd, gökleri ve yeri
yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a
mahsustur. O,
yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
FATIR 1
*******************
إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي
خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ
“İz kale rabbüke lil melaiketi inni halikum beşeram min tiyn”
Hani, Rabbin meleklere
şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım.” SÂD 71
*******************
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ
اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا
تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
“İnnellezine kalu rabbünellahü sümmestekamu tetenezzelü aleyhimül
melaiketü ella tehafu ve la tehzenu ve ebşiru bil cennetilleti küntüm tuadun”
Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra
dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki:
“Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle
sevinin!” FUSSİLET 30
نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ
الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ
فِيهَا مَا تَدَّعُونَ
Nahnü evliyaüküm fil hayatid dünya ve fil ahirah ve leküm fiha ma
teştehi enfüsüküm ve leküm fiha ma teddeun
FUSSİLET 31
نُزُلًا مِّنْ غَفُورٍ رَّحِيمٍ
Nüzülem min ğafurir rahiym
FUSSİLET 32
“Biz dünya hayatında da
âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan
Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var,
istediğiniz her şey orada sizin için var.” FUSSİLET 31-32
*******************
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ
وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي
الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“Tekadüs
semavatü yetefettarne min fevkihinne vel melaiketü yüsebbihüne bi hamdi
rabbihim ve yestağfirune li men fil ard e la innellahe hüvel ğafurur rahiym”
Neredeyse gökler (O’nun
azametinden) üstlerinden çatlayacaklar. Melekler ise, Rablerini hamd ile tespih ederler ve
yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
ŞÛRÂ 5
*******************
وَلَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً
فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ
“Ve lev neşaü le cealna minküm melaiketen fil erdi yahlüfun”
Eğer dileseydik, içinizden
yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık.
ZUHRUF 60
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا
رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ
“Ve nadev ya malikü li yakdi aleyna rabbük kale inneküm makisun”
(Görevli meleğe şöyle seslenirler:) “Ey Mâlik!
Rabbin bizim işimizi bitirsin.” O da, “Siz hep böyle kalacaksınız” der. ZUHRUF 77
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ
وَنَجْوَاهُم بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
“Em yahsebune enna la nesmeu sirrahüm ve necvahüm bela ve
rusülüna ledeyhüm yektübun”
Yoksa onların sırlarını ve
gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki
elçilerimiz (melekler) yazmaktadırlar.ZUHRUF 80
*******************
فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمْ الْمَلَائِكَةُ
يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ
“Fe
keyfe iza teveffethümül melaiketü yadribune vücuhehüm ve edbarahüm”
Melekler, onların
yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken hâlleri nasıl olacak? MUHAMMED 27
*******************
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ
الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ
“İz yetelekkal mutelekkiyani anil yemini ve aniş şimali kaiyd”
Üstelik, biri insanın sağ
tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını)
alıp kaydetmektedir.
KAF 17
مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ
رَقِيبٌ عَتِيدٌ
“Ma yelfizu min kavlin illa ledeyhi rakiybun atid “
İnsan hiçbir söz söylemez ki
onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek
bulunmasın. KAF 18
وَجَاءتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَلِكَ
مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ
“Ve caet sekratul mevti bil hakk zalike ma kunte minhu tehiyd”
Ölüm sarhoşluğu bir
hakikat olarak insana gelir de ona, “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun
şeydir” denir. KAF 19
*******************
وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا
تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن
يَشَاء وَيَرْضَى
“Ve kem mim melekin fis semavati la tuğni şefaatuhum şey'en illa
mim ba'di ey ye'zenellahu li mey yeşau ve yerda”
Göklerde nice melekler
vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu
kimselere yarar sağlar.
NECM 26
*******************
وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ
عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ
“Velmeleku 'ala ercaiha ve yahmilu 'arşe rabbike fevkahum
yevmeizin” semaniyetun.
Melekler onun
kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı
taşır. HÂKKA 17
*******************
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ
فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ
“Ta'ruculmelaiketu verruhu ileyhi fiy yevmin kane mikdaruhu
hamsiyne elfe” senetin.
Melekler ve Ruh (Cebrail) ona
süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. MEÂRİC 4
*******************
وَمَا أَدْرَاكَ مَا سَقَرُ
“Ve ma edrake ma sekaru.”
Sekar’ın ne olduğunu sen
ne bileceksin MÜDDESSİR
27
لَا تُبْقِي وَلَا تَذَرُ
“La
tubkiy ve la tezeru.”
Geride bir şey koymaz,
bırakmaz. MÜDDESSİR 28
لَوَّاحَةٌ لِّلْبَشَرِ
“Levvahatun lilbeşeri.”
İnsanın derisini kavurur. MÜDDESSİR 29
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَ
“ 'Aleyha tis'ate 'aşere.”
Üzerinde on dokuz (görevli
melek) vardır. MÜDDESSİR
30
لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ
وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا
الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ
وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ
مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ
وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَى لِلْبَشَرِ
“Ve
ma ce'alna ashabennari illa melaiketen ve ma ce'alna 'iddetehum illa fitneten
lilleziyne keferu liyesteykinelleziyne utulkitabe ve yezdadelleziyne amenu
iymanen ve la yertabelleziyne utulkitabe velmu'minune ve liyekulelleziyne fiy
kulubihim meredun velkafirune maza eradallahu bihaza meselen kezalike
yudillullahu men yeşa'u ve ma ya'lemu cunude rabbike illa huve ve ma hiye illa
zikra lilbeşeri.”
Biz, cehennemin
görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkâr edenler için bir
imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler,
iman edenlerin imanı
artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin, kalplerinde
bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Allah, örnek olarak bununla neyi
anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini
doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için
ancak bir uyarıdır. MÜDDESSİR 31
*******************
جَزَاء مِّن رَّبِّكَ عَطَاء حِسَابًا
“Cezaen
min rabbike 'ataen hisaben. “ NEBE 36
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا
بَيْنَهُمَا الرحْمَنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا
“Rabbissemavati vel'ardi ve ma beynehumerrahmani la yemlikune
minhu hitaben.” NEBE 37
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ
صَفًّا لَّا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرحْمَنُ وَقَالَ صَوَابًا
“Yevme
yekumurruhu velmelaiketu saffen la yetekellemune illa men ezine lehurrahmanu ve
kale savaben.” NEBE 38
*******************
Bunlar kendilerine;
Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir
mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün
Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler
konuşabilecektir. NEBE 36-37-38
وَجَاء رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا
“Ve cae rabbüke velmelekü saffen saffen.” FECR 22
وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ
يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ وَأَنَّى لَهُ الذِّكْرَى
“Ve ciy'e yevmeizin bicehenneme yevmeizin yetezekkerül'insanü ve
enna lehüzzikra.” FECR 23
Rabbinin
buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği
zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası
olacak!? FECR 22-23
3- Allahü
teâlânın İndİrdİğİ kİtâblarına İnanmak.
والَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ
وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
“Velelzine
yü'minune bi ma ünzile ileyke ve ma ünzile min kablik, ve bil ahirati hüm
yukinun”
Onlar
sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak
inanırlar. BAKARA 4
وَآمِنُوا بِمَا أَنزَلْتُ مُصَدِّقاً لِّمَا
مَعَكُمْ وَلاَ تَكُونُوا أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِي
ثَمَناً قَلِيلاً وَإِيَّايَ فَاتَّقُونِ
“Ve aminu bi ma enzeltü müsaddikal li ma meaküm ve la tekunu
evvele kafirim bih, ve la teşteru bi ayati semenen kalilev ve iyaye fettekun”
Elinizdeki
Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki
olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten
sakının. BAKARA
41
وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لاَ يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ
إِلاَّ أَمَانِيَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَظُنُّونَ
“Ve minhüm ümmiyyune la ya'lemunel kitabe illa emaniyye ve in hüm
illa yezunnun”
Bunların bir de ümmî
takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü
kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar. BAKARA 78
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ
بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَـذَا مِنْ عِندِ اللّهِ لِيَشْتَرُوا بِهِ
ثَمَناً قَلِيلاً فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُمْ
مِّمَّا يَكْسِبُونَ
“Fe veylül lillezine yektübunel kitabe bi eydihim sümme yekulunel
kitabe bi eydihim sümme yekulune haza min indillahi li yeşteru bihi semenen
kalila, fe veylül lehüm mimma ketebet eydihim ve veylül lehüm mimma yeksibun”
Vay o kimselere ki,
elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu,
Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay
kazandıklarından dolayı onların hâline! BAKARA 79
قُولُوا آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ
إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ
وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَمَا أُوتِيَ
النَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ
لَهُ مُسْلِمُونَ
“Kulu amenna billahi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile ila
ibrahime ve ismaiyle ve ishaka ve ya'kube vel esbati ve ma utiye musa ve iysa
ve ma utiyen nebiyyune mir rabbihim, la nüferriku beyne ehadim minhüm ve nahnü
lehu müslimun”
Deyin
ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve
Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün
diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt
etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” BAKARA 136
وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ
فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ
أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ
وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ
وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Şehru ramedanellezi ünzile fihil kur'anü hüdel lin nasi ve
beyyinatim minel hüda vel fürkan, fe men şehide minkümüş şehra felyesumh, ve em
kane meridan ev ala seferin fe iddetüm min eyyamin uhar, yüridüllahü biküml
yüsra ve la yüridu bi külüm usr, ve li tükmilül iddete ve li tükebbirullahe ala
ma hedaküm ve lealleküm eşkürun”
(O sayılı günler),
insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden
ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan
ayıdır. Öyle ise
içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu
olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık
diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına
karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir. BAKARA 185
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن
رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ
وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا
وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
“Amener rasulü bi ma ünzile ileyhi mir rabbihi vel mü'minun,
küllün amene billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusülih, la nüferriku beyne
ehadim mir rusülih, ve kalu semi'na ve eta'na ğufraneke rabbena ve ileykel
masiyr”
Peygamber,
Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her
biri; Allah’a,
meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden
hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat
ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”
BAKARA 285
*******************
وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا
عَرَبِيًّا لِّتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ
لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ
“Ve kezalike evhayna ileyke kur'anen arabiyyel li tünzira ümmel
kura ve men havleha ve tünzira yevmel cem'i la raybe fil ferikun fil cenneti ve
ferikun fis seiyr”
Böylece biz sana Arapça
bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde
bulunanları uyarasın. Hakkında
asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir
grup ise cehennemdedir. ŞÛRÂ 7
فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ
وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا
أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ
يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
“Fe li zalike fed'u vestekim kema ümirt ve la tettebi' ehvaehüm
ve kul amentü bima enzelellahü min kitab ve ümirtü li a'dile beyneküm allahü
rabbüna ve rabbüküm lena a'malüna ve leküm a'malüküm la huccete beynena ve
beyneküm allahü yecmeu beynena ve ileyhil mesiyr”
(Ey Muhammed!) Bundan dolayı
sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve
heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti
gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir.
Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda
tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de
ancak O’nadır.” ŞURA 15
*******************
نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ
مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنزَلَ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ
“Nezzele
aleykel kitabe bil hakki müsaddikal lima beyne yedeyhi ve enzelet tevrate vel
İncil” ÂLİ IMRÂN 3
مِن قَبْلُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَأَنزَلَ
الْفُرْقَانَ إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ
وَاللّهُ عَزِيزٌ ذُو انتِقَامٍ
“Min kablü hüdel lin nasi ve enzelel fürkan, innellezine keferu
bi ayatillahi lehüm azabün şedid, vallahü azizün züntikam” ÂLİ IMRÂN 4
O, sana Kitab’ı hak ve
kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat’ı ve
İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti. Furkan’ı da indirdi.
Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam
sahibidir. ÂLİ IMRÂN 3-4
وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ
وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ
“Ve yüallimühül kitabe vel hikmete vet tevrate vel İncil”
Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve
İncil’i öğretecek. ÂLİ
IMRÂN 48
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَآجُّونَ فِي
إِبْرَاهِيمَ وَمَا أُنزِلَتِ التَّورَاةُ وَالإنجِيلُ إِلاَّ مِن بَعْدِهِ
أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
“Ya ehlel kitabi lime tühaccune fi ibrahime ve ma ünziletit
tevratü vel incilü illa mim ba'dih, e fela ta'kilun”
Ey kitap ehli! İbrahim
hakkında niçin tartışıyorsunuz. Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra
indirilmiştir. Siz hiç
düşünmüyor musunuz? ÂLİ IMRÂN 65
قُلْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا
وَمَا أُنزِلَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ
وَالأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَالنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ
نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
“Kul amenna bilbillahi ve ma ünzile aleyna ve ma ünzile ala
ibrahime ve ismaiyle ve ishaka ve ya'kube vel esbati ve ma utiy musa ve iysa
ven nebiyyune mir rabbihim, la nüferriku beyne ehadim minhüm ve nahnü lehu
müslimun”
De
ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a
ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden
verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.” ÂLİ IMRÂN 84
كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِـلاًّ لِّبَنِي
إِسْرَائِيلَ إِلاَّ مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ مِن قَبْلِ أَن
تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِن كُنتُمْ
صَادِقِينَ
“Küllüt taami kane hillel li beni israile illa ma harrame israilü
ala nefsihi min kabli en tünezzelet tevrah, kul fe'tu bit tevrati fetluha in
küntüm sadikiyn”
Tevrat indirilmeden önce,
İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi
İsrailoğullarına helâl idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi
Tevrat’ı getirip okuyun.” ÂLİ IMRÂN 93
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ
تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ
وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ
وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
“Küntüm
hayra ümmetin uhricet lin nasi te'mürune bil ma'rufi ve tenhevne anil münkeri
ve tü'minune billah, ve lev amene ehlül kitabi le kane hayral lehüm, minhümül
mü'minune ve ekseruhümül fasikun”
Siz, insanlar için
çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve
Allah’a iman edersiniz. Kitap
ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu
fasık kimselerdir. ÂLİ IMRÂN 110
*******************
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ
آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُم مِّن قَبْلِ أَن نَّطْمِسَ
وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَى أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا
أَصْحَابَ السَّبْتِ وَكَانَ أَمْرُ اللّهِ مَفْعُولاً
“Ya
eyyühellezine utül kitabe aminu bi ma nezzelna müsaddikal li ma meaküm min
kabli en natmise vücuhen fe neruddeha ala edbariha ev nel'anehüm ke ma leanna
ashabes sebt ve kane emrullahi mef'ula”
Ey
kendilerine kitap verilenler! Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden,
yahut cumartesi halkını lânetlediğimiz gibi onları lânetlemeden, yanınızda
bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman
edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir.
NİSA 47
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا
بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ
الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ
وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
“Ya
eyyühellezine amenu aminu billahi ve rasulihi vel kitabillezi nezzele ala
rasulihi vel kitabillezi enzele min kabl ve me yekfür billahi ve melaiketihi ve
kütübihi ve rusülihi vel yevmil ahiri fe kad dalle dalalem beiyda”
Ey
iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce
indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını,
peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur. NİSA 136
إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا
إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ
وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ
وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
“İnna evhayna ileyke kema evhayna ila nuhiv ven nebiyyine mim
ba'dih ve evhayna ila ibrahime ve ismaiyle ve ishaka ve ya'kube vel esbati ve
iysa ve eyyube ve yunüse ve harune ve süleyman ve ateyna davude zebura”
Biz, Nûh’a ve ondan sonra
gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a,
torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik.
Davûd’a da Zebûr vermiştik. NİSA 163
*******************
أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا
يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيراً مِّمَّا كُنتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو
عَن كَثِيرٍ قَدْ جَاءكُم مِّنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ
“Ya
ehlel kitabi kad caeküm rasulüna yübeyyinü leküm kesiram mimma küntüm tuhfune
minel kitabi ve ya'fu an kesir kad caeküm minellahi nuruv ve kitabüm mübin”
Ey kitap ehli! Artık size
elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden
birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah’tan bir
nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir.MAİDE 15
إِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى
وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذِينَ أَسْلَمُوا لِلَّذِينَ هَادُوا
وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالأَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِن كِتَابِ اللّهِ
وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَاء فَلاَ تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلاَ
تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلاً وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ
فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
“İnna enzelnet tevrate fiha hüdev ve nur yahkümü bihen
nebiyyunellezine eslemu lillezine hadu ver rabbaniyyune vel ahbaru bimestuhfizu
min kitabillahi ve kanu aleyhi şüheda' fe la tahşevün nase vahşevni ve la
teşteru bi ayati semenen kalila ve mel lem yahküm bi ma enzelellahü fe ülaike
hümül kafirun”
Şüphesiz
Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim
olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış
kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını
korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın,
benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği
ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. MÂİDE 44
وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ
بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالأَنفَ بِالأَنفِ وَالأُذُنَ بِالأُذُنِ
وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَن تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ
كَفَّارَةٌ لَّهُ وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ
الظَّالِمُونَ
“Ve ketebna aleyhim fiha ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni
vel enfe bil enfi vel üzüne bil üzüni ves sinne bis sinni vel cüruha kisas fe
men tesaddeka bihi fe hüve keffaratül leh ve mel lem yahküm bima enzelellahü fe
ülaike hümüz zalimun”
Onda (Tevrat’ta)
üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe
diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına
sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler,
zalimlerin ta kendileridir. MAİDE-45
وَقَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِعَيسَى ابْنِ
مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَآتَيْنَاهُ
الإِنجِيلَ فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ
التَّوْرَاةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ
“Ve kaffeyna ala asarihim bi iysebni meryeme müsaddikal lima
beyne yedeyhi minet tevrati ve ateynahül incile fihi hüdev ve nuruv ve
müsaddikal lima beyne yedeyhi minet tevrati ve hüdev ve mev'izatel lil
müttekiyn”
O peygamberlerin izleri
üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona,
içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı
gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.
MÂİDE 46
*******************
إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى
“İnne haza lefissuhufel'ula.” A’LA 18
صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى
“Suhufi
ibrahiyme ve musa.” A’LA 19
Şüphesiz bu hükümler ilk
sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır. ALA 18-19
*******************
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَى
“Em lem yunebbe' bima fi suhufi musa” NECM 36
وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّى
“Ve
ibrahimellezi vefa” NECM 37
Yoksa, Mûsâ’nın ve
Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu
hakikatler kendisine haber verilmedi mi? NECM 36-37
*******************
وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ
الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَى بَل
لِّلّهِ الأَمْرُ جَمِيعًا أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَن لَّوْ يَشَاء
اللّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا وَلاَ يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُم
بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِّن دَارِهِمْ حَتَّى يَأْتِيَ
وَعْدُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
“Ve lev enne kur'anen süyyirat bihil cibalü ev kuttiat bihil erdu
ev küllime bihil mevta bel lillahil emru cemia e fe lem yey'esillezine amenu el
lev yeşaüllahü le heden nase cemia ve la yezalüllezine keferu tüsiybühüm bi ma
saneu kariatün ev tehullü karibem min darihim hatta ye'tiye va'düllah innellahe
la yuhlifül miad”
Kendisiyle dağların
yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir
Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız
Allah’ındır. İman
edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola
eriştirirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr edenlere yaptıkları
işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek veya o felaket
yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. RA'D 31
وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ
يَفْرَحُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمِنَ الأَحْزَابِ مَن يُنكِرُ بَعْضَهُ قُلْ
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللّهَ وَلا أُشْرِكَ بِهِ إِلَيْهِ أَدْعُو
وَإِلَيْهِ مَآبِ
“Vellezine ateynahümül kitabe yefrahune bima ünzile ileyke ve
minel ahzabi mey yünkiru ba'dah kul innema ümirtü en a'büdellahe ve la üşrike
bih ileyhi ed'u ve ileyhi meab”
Kendilerine kitap
verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur’an ile sevinirler. Fakat (senin aleyhinde olan) gruplardan
onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk
etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O’na çağırıyorum ve
dönüşüm de yalnız O'nadır.” RA'D 36
*******************
وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا
بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُوا آمَنَّا
بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَهُنَا وَإِلَهُكُمْ
وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
“Ve
la tücadilu ehlel kitabi illa billeti hiye ahsenü illellezine zalemu minhüm ve
kulu amenna billezi ünzile ileyna ve ünzile ileyküm ve ilahüna ve ilahüküm
vahidüv ve nahnü lehu müslimun”
İçlerinden zulmedenler
hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle
deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz
sadece O’na teslim olmuş kimseleriz.” ANKEBÛT 46
وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ
فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمِنْ هَؤُلَاء مَن
يُؤْمِنُ بِهِ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ
“Ve kezalike enzelna ileykel kitab fellezine ateynahümül kitabe
yü'minune bih ve min haülai mey yü'minü bih ve ma yechadü bi ayatina illel
kafirun”
İşte böylece biz sana
kitabı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar (Kitap
ehlinden çağdaşın olanlar)dan da ona inananlar vardır. Bizim âyetlerimizi
ancak kâfirler inkâr ederler. ANKEBÛT 47
*******************
وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ
مِن قَبْلِهِمْ جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ
وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ
“Ve
iy yükezzibuke fe kad kezzebellezine min kablihim caethüm rusülühüm bil kitabil
Münir”
(Ey Muhammed!) Eğer seni
yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Oysa peygamberleri onlara apaçık
delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi. FATIR 25
*******************
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَاهِيمَ
وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُم مُّهْتَدٍ
وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ
“Ve
lekad erselna nuhan ve ibrahiyme ve ce'alna fiy zurriyyetihimennubuvvete
velkitabe feminhum muhtedin ve kesiyrun minhum fasikune.”
Andolsun, biz Nûh’u ve
İbrahim’i peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların soylarına da verdik. Onlardan kimi doğru yola ermiştir, ama
içlerinden birçoğu da fasık kimselerdir. HADÎD
26
ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِرُسُلِنَا
وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي
قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً
ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاء رِضْوَانِ اللَّهِ
فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ
أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ
“Summe kaffeyna 'ala asarihim birusulina ve kaffeyna bi'iysebni
meryeme ve ateynahul'inciyle ve ce'alna fiy kulubilleziynettebe'uhu re'feten ve
ramheten ve rehbaniyyetenibtede'uha ma ketebnaha 'aleyhim illebtiğae
ridvanillahi fema re'avha hakka ri'ayetiha feateynelleziyne amenu minhum
ecrehum ve kesiyrun minhum fasikune.”
Sonra bunların peşinden ard
arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların
arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine
uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri
ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak
için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de
içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık
kimselerdir. HADÎD 27
*******************
الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ
الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ
وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ
وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ
عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ
آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ
مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Ellezine
yettebiuner rasulen nebiyyel ümmiyyellezi yecidune mektuben indehüm fit tevrati
vel incili ye'müruhüm bil ma'rufi ve yenhahüm anil münkeri ve yühillü lehümüt
tayyibati ve yüharrimü aleyhimül habaise ve yedau anhüm israhüm vel ağlalelleti
kanet aleyhim fellezine amenu bihi ve azzeruhü ve nesaruhü vetteveun nurallezi
ünzile meahu ülaike hümül müflihun”
Onlar, yanlarındaki
Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan
kimselerdir. O, onlara
iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl,
kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri
kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar
var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. A'RAF 157
وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ
وَأَنصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Ve
iza kuriel kur'anü festemiu lehu ve ensitu lealleküm türhamun”
Kur’an okunduğu zaman ona
kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin. A'RAF 204
*******************
إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ
اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ
وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُوا
بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“İnnellaheştera
minel mü'minine enfüshehüm ve emvalehüm bi enne lehümül cenneh yükatilune fi
sebilillahi fe yaktülune ve yuktelune va'den aleyhi hakkan fit tevrati vel
incili vel kur'an ve men evfa bi ahdihi festebşiru bi bey'ikümlezi bay'tüm bih
ve zalike hümvel fevzül aziym”
Şüphesiz Allah, mü’minlerden
canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın
almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve
Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış
olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır. TEVBE
111
*******************
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ
وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
“Kale
inni abdüllahi ataniyel kitabe ve cealeni nebiyya”
Bebek şöyle konuştu:
“Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir
peygamber yaptı.”
MERYEM 30
*******************
مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ
أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا
يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ
أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي
الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى
سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا
عَظِيمًا
“Muhammedür
rasulüllah vellezine meahu eşiddaü alel küffari ruhamaü beynehüm terahüm
rukkean süccedey yebteğune fadlem minellahi ve ridvana simahüm fi vücuhihim min
eseris sücud zalike meselühüm fit tevrati ve meselühüm fil incil ke zer'in
ahrace şat'ehu fe azerahu festağleza festeva ala sukihi yu'cibüz zürraa li
yeğiyza bihimül küffar veadellahüllezine amenu ve amilus salihati minhüm
mağfiratev ve ecran aziyma”
Muhammed, Allah’ın
Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı
da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve
hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri
yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta
ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi
üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah,
kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve
dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir
bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir. FETİH 29
*******************
وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِندَهُمُ
التَّوْرَاةُ فِيهَا حُكْمُ اللّهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا
أُوْلَـئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ
“Ve keyfe yühakkimunee ve indehümüt tevratü fiha hukmüllahi sümme
yetevellevne mim ba'di zalik ve ma ülaike bil mü'minin”
Yanlarında, içinde
Allah’ın hükmü bulunan Tevrat varken nasıl oluyor da seni hakem yapıyorlar,
sonra bunun ardından verdiğin hükümden yüz çeviriyorlar? İşte onlar (kendi
kitaplarına da, sana da) inanmış değillerdir. MÂİDE 43
إِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى
وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذِينَ أَسْلَمُوا لِلَّذِينَ هَادُوا
وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالأَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِن كِتَابِ اللّهِ
وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَاء فَلاَ تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلاَ
تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلاً وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ
فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
“İnna enzelnet tevrate fiha hüdev ve nur yahkümü bihen
nebiyyunellezine eslemu lillezine hadu ver rabbaniyyune vel ahbaru bimestuhfizu
min kitabillahi ve kanu aleyhi şüheda' fe la tahşevün nase vahşevni ve la
teşteru bi ayati semenen kalila ve mel lem yahküm bi ma enzelellahü fe ülaike
hümül kafirun”
Şüphesiz
Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim
olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış
kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını
korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın,
benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği
ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. MÂİDE 44
وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ
بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالأَنفَ بِالأَنفِ وَالأُذُنَ بِالأُذُنِ
وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَن تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ
كَفَّارَةٌ لَّهُ وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ
الظَّالِمُونَ
“Ve ketebna aleyhim fiha ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni
vel enfe bil enfi vel üzüne bil üzüni ves sinne bis sinni vel cüruha kisas fe
men tesaddeka bihi fe hüve keffaratül leh ve mel lem yahküm bima enzelellahü fe
ülaike hümüz zalimun”
Onda (Tevrat’ta)
üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe
diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına
sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler,
zalimlerin ta kendileridir. MAİDE-45
وَقَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِعَيسَى ابْنِ
مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَآتَيْنَاهُ
الإِنجِيلَ فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ
التَّوْرَاةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ
“Ve kaffeyna ala asarihim bi iysebni meryeme müsaddikal lima
beyne yedeyhi minet tevrati ve ateynahül incile fihi hüdev ve nuruv ve
müsaddikal lima beyne yedeyhi minet tevrati ve hüdev ve mev'izatel lil
müttekiyn”
O peygamberlerin izleri
üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona,
içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı
gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.
MÂİDE 46
*******************
إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى
“İnne haza lefissuhufel'ula.” A’LA 18
صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى
“Suhufi
ibrahiyme ve musa.” A’LA 19
Şüphesiz bu hükümler ilk
sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır. ALA 18-19
*******************
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَى
“Em lem yunebbe' bima fi suhufi musa” NECM 36
وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّى
“Ve
ibrahimellezi vefa” NECM 37
Yoksa, Mûsâ’nın ve
Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu
hakikatler kendisine haber verilmedi mi? NECM 36-37
*******************
وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ
الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَى بَل
لِّلّهِ الأَمْرُ جَمِيعًا أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَن لَّوْ يَشَاء
اللّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا وَلاَ يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُم
بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِّن دَارِهِمْ حَتَّى يَأْتِيَ
وَعْدُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
“Ve lev enne kur'anen süyyirat bihil cibalü ev kuttiat bihil erdu
ev küllime bihil mevta bel lillahil emru cemia e fe lem yey'esillezine amenu el
lev yeşaüllahü le heden nase cemia ve la yezalüllezine keferu tüsiybühüm bi ma
saneu kariatün ev tehullü karibem min darihim hatta ye'tiye va'düllah innellahe
la yuhlifül miad”
Kendisiyle dağların
yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir
Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız
Allah’ındır. İman
edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola
eriştirirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr edenlere yaptıkları
işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek veya o felaket
yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. RA'D 31
وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ
يَفْرَحُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمِنَ الأَحْزَابِ مَن يُنكِرُ بَعْضَهُ قُلْ
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللّهَ وَلا أُشْرِكَ بِهِ إِلَيْهِ أَدْعُو
وَإِلَيْهِ مَآبِ
“Vellezine ateynahümül kitabe yefrahune bima ünzile ileyke ve
minel ahzabi mey yünkiru ba'dah kul innema ümirtü en a'büdellahe ve la üşrike
bih ileyhi ed'u ve ileyhi meab”
Kendilerine kitap
verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur’an ile sevinirler. Fakat (senin aleyhinde olan) gruplardan
onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk
etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O’na çağırıyorum ve
dönüşüm de yalnız O'nadır.” RA'D 36
*******************
وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا
بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُوا آمَنَّا
بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَهُنَا وَإِلَهُكُمْ
وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
“Ve
la tücadilu ehlel kitabi illa billeti hiye ahsenü illellezine zalemu minhüm ve
kulu amenna billezi ünzile ileyna ve ünzile ileyküm ve ilahüna ve ilahüküm
vahidüv ve nahnü lehu müslimun”
İçlerinden zulmedenler
hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle
deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz
sadece O’na teslim olmuş kimseleriz.” ANKEBÛT 46
وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ
فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمِنْ هَؤُلَاء مَن
يُؤْمِنُ بِهِ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ
“Ve kezalike enzelna ileykel kitab fellezine ateynahümül kitabe
yü'minune bih ve min haülai mey yü'minü bih ve ma yechadü bi ayatina illel
kafirun”
İşte böylece biz sana
kitabı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar (Kitap
ehlinden çağdaşın olanlar)dan da ona inananlar vardır. Bizim âyetlerimizi
ancak kâfirler inkâr ederler. ANKEBÛT 47
*******************
وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ
مِن قَبْلِهِمْ جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ
وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ
“Ve
iy yükezzibuke fe kad kezzebellezine min kablihim caethüm rusülühüm bil kitabil
Münir”
(Ey Muhammed!) Eğer seni
yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Oysa peygamberleri onlara apaçık
delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi. FATIR 25
*******************
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَاهِيمَ
وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُم مُّهْتَدٍ
وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ
“Ve
lekad erselna nuhan ve ibrahiyme ve ce'alna fiy zurriyyetihimennubuvvete
velkitabe feminhum muhtedin ve kesiyrun minhum fasikune.”
Andolsun, biz Nûh’u ve
İbrahim’i peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların soylarına da verdik. Onlardan kimi doğru yola ermiştir, ama
içlerinden birçoğu da fasık kimselerdir. HADÎD
26
ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِرُسُلِنَا
وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي
قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً
ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاء رِضْوَانِ اللَّهِ
فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ
أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ
“Summe kaffeyna 'ala asarihim birusulina ve kaffeyna bi'iysebni
meryeme ve ateynahul'inciyle ve ce'alna fiy kulubilleziynettebe'uhu re'feten ve
ramheten ve rehbaniyyetenibtede'uha ma ketebnaha 'aleyhim illebtiğae
ridvanillahi fema re'avha hakka ri'ayetiha feateynelleziyne amenu minhum
ecrehum ve kesiyrun minhum fasikune.”
Sonra bunların peşinden ard
arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların
arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine
uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri
ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak
için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de
içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık
kimselerdir. HADÎD 27
*******************
الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ
الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ
وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ
وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ
عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ
آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ
مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Ellezine
yettebiuner rasulen nebiyyel ümmiyyellezi yecidune mektuben indehüm fit tevrati
vel incili ye'müruhüm bil ma'rufi ve yenhahüm anil münkeri ve yühillü lehümüt
tayyibati ve yüharrimü aleyhimül habaise ve yedau anhüm israhüm vel ağlalelleti
kanet aleyhim fellezine amenu bihi ve azzeruhü ve nesaruhü vetteveun nurallezi
ünzile meahu ülaike hümül müflihun”
Onlar, yanlarındaki
Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan
kimselerdir. O, onlara
iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl,
kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri
kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar
var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. A'RAF 157
وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ
وَأَنصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Ve
iza kuriel kur'anü festemiu lehu ve ensitu lealleküm türhamun”
Kur’an okunduğu zaman ona
kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin. A'RAF 204
*******************
إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ
اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ
وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُوا
بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“İnnellaheştera
minel mü'minine enfüshehüm ve emvalehüm bi enne lehümül cenneh yükatilune fi
sebilillahi fe yaktülune ve yuktelune va'den aleyhi hakkan fit tevrati vel
incili vel kur'an ve men evfa bi ahdihi festebşiru bi bey'ikümlezi bay'tüm bih
ve zalike hümvel fevzül aziym”
Şüphesiz Allah, mü’minlerden
canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın
almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve
Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış
olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır. TEVBE
111
*******************
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ
وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
“Kale
inni abdüllahi ataniyel kitabe ve cealeni nebiyya”
Bebek şöyle konuştu:
“Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir
peygamber yaptı.”
MERYEM 30
*******************
مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ
أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا
يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ
أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي
الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى
سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا
عَظِيمًا
“Muhammedür
rasulüllah vellezine meahu eşiddaü alel küffari ruhamaü beynehüm terahüm
rukkean süccedey yebteğune fadlem minellahi ve ridvana simahüm fi vücuhihim min
eseris sücud zalike meselühüm fit tevrati ve meselühüm fil incil ke zer'in
ahrace şat'ehu fe azerahu festağleza festeva ala sukihi yu'cibüz zürraa li
yeğiyza bihimül küffar veadellahüllezine amenu ve amilus salihati minhüm
mağfiratev ve ecran aziyma”
Muhammed, Allah’ın
Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı
da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve
hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri
yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta
ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi
üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah,
kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve
dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir
bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir. FETİH 29
*******************
وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِندَهُمُ
التَّوْرَاةُ فِيهَا حُكْمُ اللّهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا
أُوْلَـئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ
“Ve keyfe yühakkimunee ve indehümüt tevratü fiha hukmüllahi sümme
yetevellevne mim ba'di zalik ve ma ülaike bil mü'minin”
Yanlarında, içinde
Allah’ın hükmü bulunan Tevrat varken nasıl oluyor da seni hakem yapıyorlar,
sonra bunun ardından verdiğin hükümden yüz çeviriyorlar? İşte onlar (kendi
kitaplarına da, sana da) inanmış değillerdir. MÂİDE 43
إِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى
وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذِينَ أَسْلَمُوا لِلَّذِينَ هَادُوا
وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالأَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِن كِتَابِ اللّهِ
وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَاء فَلاَ تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلاَ
تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلاً وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ
فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
“İnna enzelnet tevrate fiha hüdev ve nur yahkümü bihen
nebiyyunellezine eslemu lillezine hadu ver rabbaniyyune vel ahbaru bimestuhfizu
min kitabillahi ve kanu aleyhi şüheda' fe la tahşevün nase vahşevni ve la
teşteru bi ayati semenen kalila ve mel lem yahküm bi ma enzelellahü fe ülaike
hümül kafirun”
Şüphesiz Tevrat’ı biz
indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler,
onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile
âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla
görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın,
benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği
ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. MÂİDE 44
وَقَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِعَيسَى ابْنِ
مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَآتَيْنَاهُ
الإِنجِيلَ فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ
التَّوْرَاةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ
“Ve kaffeyna ala asarihim bi iysebni meryeme müsaddikal lima
beyne yedeyhi minet tevrati ve ateynahül incile fihi hüdev ve nuruv ve
müsaddikal lima beyne yedeyhi minet tevrati ve hüdev ve mev'izatel lil
müttekiyn”
O peygamberlerin izleri
üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona,
içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı
gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik. MÂİDE 46
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَسْأَلُوا
عَنْ أَشْيَاء إِن تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَإِن تَسْأَلُوا عَنْهَا حِينَ
يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللّهُ عَنْهَا وَاللّهُ غَفُورٌ
حَلِيمٌ
“Ya eyyühellezine amenu la tes'elu an eşyae in tübde leküm
tesü'küm ve in tes'elu anha hiyne yünezzelül kur'anü tübde leküm afallahü anha
vallahü ğafurun halim”
Ey iman edenler! Size açıklandığı
takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken
bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Hâlbuki) Allah onları bağışlamıştır.
Allah, çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) MÂİDE
101
إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسى ابْنَ مَرْيَمَ
اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ
الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَإِذْ عَلَّمْتُكَ
الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ
الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا
بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الأَكْمَهَ وَالأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ
الْمَوتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنكَ إِذْ جِئْتَهُمْ
بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَـذَا إِلاَّ سِحْرٌ
مُّبِينٌ
“İz kalellahü ya iysebne meryemezkür ni'meti aleyke ve ala
validetik iza eyyedtüke bi ruhil kudüsi tükellimün nase fil mehdi ve kehla ve
iz alemtükel kitabe vel hikmete vet tevrate vel incil ve iz tahlüku minet tiyni
ke hey'etit tayri bi izni fe tenfühu fiha fe tekunü tayram bi izni ve tübriül
ekmehe vel ebrasa bi izni ve iz huricül mevta bi izni ve iz kefeftü beni
israile anke iz ci'tehüm bil beyyinati fe kalellezine keferu minhüm in haza
illa sihrum mübin”
O gün Allah, şöyle diyecek:
“Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün. Hani,
seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken
de insanlara konuşuyordun. Hani,
sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim. Hani iznimle çamurdan kuş şekline benzer
bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu.
Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Hani benim
iznimle ölüleri de (hayata) çıkarıyordun. Hani sen, İsrailoğullarına açık
mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan kurtarmıştım da onlardan inkâr
edenler, “Bu, ancak açık bir büyüdür” demişlerdi. MÂİDE 110
*******************
قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادةً قُلِ
اللّهِ شَهِيدٌ بِيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآنُ
لأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللّهِ
آلِهَةً أُخْرَى قُل لاَّ أَشْهَدُ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَـهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي
بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
“Kul
eyyü şey'in ekberu şehadeh kulillahü şehidüm beyni ve beyneküm ve uhiye ileyye
hazel kur'anü li ünziraküm bihi ve mem belağ e inneküm le teşhedune enne
meallahi aliheten uhra kul la eşhed kul innema hüve ilahüv vahidüv ve inneni
beriüm mimma tüşrikun”
De ki: “Şahitlik bakımından
hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve
eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka
ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O,
ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden
uzağım.” EN'ÂM 19
أَن تَقُولُوا إِنَّمَا أُنزِلَ الْكِتَابُ
عَلَى طَآئِفَتَيْنِ مِن قَبْلِنَا وَإِن كُنَّا عَن دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِلِينَ
“En tekulu innema ünzilel kitabü ala taifeteyni min kablina ve in
künna an dirasetihim leğafilin” EN'ÂM 156
أَوْ تَقُولُوا لَوْ أَنَّا أُنزِلَ عَلَيْنَا
الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَى مِنْهُمْ فَقَدْ جَاءكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ
وَهُدًى وَرَحْمَةٌ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَّبَ بِآيَاتِ اللّهِ وَصَدَفَ
عَنْهَا سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا
كَانُوا يَصْدِفُونَ
“Ev tekulu lev enna ünzile aleynel kitabü le künna ehda minhüm fe
kad caeküm beyyinetüm mir rabiküm ve hüdev ve rahmeh fe min azlemü mimmen
kezzebe bi ayatillahi ve sadefe anha seneczillezine yasdifune an ayatina suel
azabi bi ma kanu yasdifun” EN'ÂM 157
“Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve
hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik”
demeyesiniz, yahut, “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru
yolda olurduk” demeyesiniz, diye bu Kur’an’ı indirdik. İşte size Rabbinizden
açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık Allah’ın âyetlerini
yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!?
İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta oldukları
engellemeden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. EN'ÂM 157
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ
الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ
“Ve le kad ketabna fiz zeburi mim ba'diz zikri ennel erda
yerisüha ibadiyas salihun”
Andolsun, Zikir’den
(Tevrat’tan) sonra Zebûr’da da, “Yere muhakkak benim iyi kullarım varis
olacaktır” diye yazmıştık. ENBİYÂ 105
*******************
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَى
وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ
“Ve
le kad ateyna musel hüda ve evrasna beni israilel kitab” MÜ'MİN 53
هُدًى وَذِكْرَى لِأُولِي الْأَلْبَابِ
“Hüdev
ve zikra li ülil elbab” MÜ'MİN 54
Andolsun, biz Mûsâ’ya
hidayet verdik. İsrailoğulları’na da, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk
rehberi olarak o kitabı (Tevrat’ı) miras bıraktık. MÜ'MİN 53-54
*******************
وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِّنَ
الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنصِتُوا فَلَمَّا
قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِم مُّنذِرِينَ
“Ve iz sarafna ileyke neferam minel cinni yestemiunel kur'an
felemma hadaruhü kalu ensitu felemma kudiye vellev ila kavmihim münzirin”
Hani Kur’an’ı dinlemek
üzere cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, onun huzuruna gelince
birbirlerine, “Susun!” dediler. Kur’an’ın okunması bitince de uyarıcı olarak
kavimlerine döndüler.
AHKAF 29
*******************
وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي
إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ
مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ
فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
“Ve iz kale 'iysebnu meryeme ya beniy israiyle inniy resulullahi
ileykum musaddikan lima beyne yedeyye minettevrati ve mubeşşiren biresulin
ye'tiy min ba'diy ismuhu ahmedu felemma caehum bilbeyyinati kalu haza sihrun
mubiynun.”
Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey
İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı
doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici
(olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri
getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler. SAFF 6
*******************
مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ
لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ
الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ
الظَّالِمِينَ
“Meselulleziyne hummiluttevrate summe lem yahmiluha
kemeselilhimari yahmilu esfaren bi'se meselulkavmilleziyne kezzebu biayatillahi
vallahu la yehdiylkavmezzalimiyne”.
Tevrat’la
yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan
eşeğin durumu gibidir.
Allah’ın âyetlerini
inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete
erdirmez. CUMUA 5
*******************
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا
بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ
هَـذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء
نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ
رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
“Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalellezine la yercune
likaene'ti bi kur'anin ğayri haza ev beddilh kul ma yekunü li en übeddilehu min
tilkai nefsi in ettebiu illa ma yuha ileyy inni ehafü in asaytü rabbi azabe
yevmin aziym”
Âyetlerimiz kendilerine
apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı
ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir”
dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir.
Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün
azabından korkarım.” YÛNUS 15
وَمَا كَانَ هَـذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَى
مِن دُونِ اللّهِ وَلَـكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ
الْكِتَابِ لاَ رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
“Ve ma kane hazel kur'anü ey yüftera min dunillahi ve lakin
tasdikallezi beyne yedeyhi ve tefsiylel kitabi la raybe fihi mir rabbil alemin”
Bu
Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o, kendinden öncekileri
doğrulayıcı ve Kitab’ı (Allah’ın Levh-i Mahfuz’daki yazısını) açıklayıcı
olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi
tarafındandır. YÛNUS
37
وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ
مِن قُرْآنٍ وَلاَ تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلاَّ كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا
إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي
الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء وَلاَ أَصْغَرَ مِن ذَلِكَ وَلا أَكْبَرَ إِلاَّ فِي
كِتَابٍ مُّبِينٍ
“Ve ma tekunü fi şe'niv ve ma tetlu minhü min kur'aniv ve la
ta'melune min amelin illa künna aleyküm şühuden iz tüfidune fih ve ma ya'zübü
ar rabbike mim miskali zirratin fil erdi ve la fis semai ve la asğara min
zalike ve la ekbera illa fi kitabim mubin”
(Ey Muhammed!) Sen hangi
işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona
daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre
ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey
Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i
Mahfuz'da yazılı)dır.
YÛNUS 61
*******************
إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا
لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“İnna enzelnahü kur'anen arabiyyel lealleküm ta'kilun”
Biz onu, akıl erdiresiniz
diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik. YÛSUF 2
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ
بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَـذَا الْقُرْآنَ وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِ لَمِنَ
الْغَافِلِينَ
“Nahnü nekussu aleyke ahsenel kasasi bima evhayna ileyke hazel
kur'ane ve in künte min kablihi le minel ğafilin”
Sana bu Kur’an’ı
vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki daha önce sen bunlardan
habersiz idin. YÛSUF 3
*******************
الَرَ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ
مُّبِينٍ
“Elif
lam ra tilke ayatül kitabi ve kur'anim mübin”
Elif Lâm Râ. Bunlar,
kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir. HİCR 1
كَمَا أَنزَلْنَا عَلَى المُقْتَسِمِينَ
“Kema enzelna alel muktesimin”
Nitekim
biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik. Hicr 90
الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ
“Ellezine cealül kur'ane idiyn”
Ki
onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur’an’ı da parça parça
edenlerdir. HİCR 91
*******************
فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ
بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
“Fe iza kara'tel kur'ane festeiz billahi mineş şeytanir racim”
Kur’an
okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. NAHL 98
*******************
إِنَّ هَـذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ
أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ
لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا
İnne hazel kur'ane yehdi lilleti hiye akvemü ve yübeşşirul
mü'mininellezine ya'melunes salihati enne lehüm ecran kebira İSRÂ 9
وأَنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ
أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
“Ve ennellezine la yü'minune bil ahirati a'tedna lehüm azaben
elima” İSRÂ 10
Gerçekten bu Kur’an en
doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat
olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı
müjdeler. İSRÂ 9-10
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَـذَا الْقُرْآنِ
لِيَذَّكَّرُوا وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ نُفُورًا
“Ve le kad sarrafna fi hazel kur'ani li yezzekkeru ve ma
yezidühüm illa nüfura”
Andolsun biz, onlar
düşünüp öğüt alsınlar diye (gerçekleri) bu Kur’an’da değişik biçimlerde
açıkladık. Fakat bu,
onların ancak kaçışlarını artırıyor. İSRÂ 41
وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرآنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ
وَبَيْنَ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ حِجَابًا مَّسْتُورًا
“Ve iza kara'tel kur'ane cealna beyneke ve beynellezine la
yü'minune bil ahirati hicabem mestura”
Kur’an okuduğunda, seninle
ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. İSRÂ 45
وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن
يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ
وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَى أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا
“Ve cealna ala kulubihim ekinneten ey yefkahuhü ve fi azanihim
vakra ve iza zekerte rabbeke fil kur'ani vahdehu vellev ala edbarihim nüfura”
Kur’an’ı anlamamaları için
kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur’an’da (ibadete
lâyık ilâh olarak) sadece Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar. İSRÂ
46
وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِي السَّمَاوَاتِ
وَالأَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَى بَعْضٍ وَآتَيْنَا
دَاوُودَ زَبُورًا
“Ve rabbüke a'lemü bi men fis semavati vel ard ve le kad faddalna
ba'dan nebiyyine ala ba'div ve ateyna davude zebura”
Hem Rabbin göklerde ve yerde
kim varsa daha iyi bilir. Andolsun,
peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.
İSRÂ 55
وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ
بِالنَّاسِ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً
لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي القُرْآنِ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا
يَزِيدُهُمْ إِلاَّ طُغْيَانًا كَبِيرًا
“Ve iz kulna leke inne rabbeke ehata bin nas ve ma cealner
ru'yelleti eraynake illa fitnetel linnasi veş şeceratel mel'unete fil kur'an ve
nühavvifühüm fe ma yezidühüm illa tuğyanen kebira”
Hani sana, “Muhakkak Rabbin,
insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lânetlenmiş bulunan o
ağacı da sırf insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece
onların büyük azgınlıklarını (daha da) artırdı. İSRÂ 60
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء
وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
“Ve nünezzilü minel kur'ani ma hüve şifaüv ve rahmetül lil
mü'minine ve la yezidüz zalimine illa hasara”
Biz
Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an,
ancak zararını artırır. İSRÂ 82
قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى
أَن يَأْتُوا بِمِثْلِ هَـذَا الْقُرْآنِ لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ
بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا
“Kul leinictemeatil insü vel cinnü ala ey ye'tu bi misli hazel
kur'ani la ye'tune bi mislihi ve lev kane ba'duhüm li ba'din zahira”
De ki: “Andolsun, insanlar
ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine
de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” İSRÂ 88
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَـذَا
الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلاَّ كُفُورًا
“Ve le kad sarrafna lin nasi fi hazel kur'ani min külli meselin
fe eba ekserun nasi illa küfura”
Andolsun, biz bu Kur’an’da
insanlara her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Yine de insanların çoğu ancak inkârda
direttiler. İSRÂ 89
وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى
النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً
“Ve kur'anen feraknahü li takraehu alen nasi ala müksiv ve
nezzelnahü tenzila”
Biz Kur’an’ı, insanlara
dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik. İSRÂ 106
*******************
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ
لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا
“Ve le kad sarrafna fi hazel kur'ani lin nasi min külli mesel ve
kanel insanü eksera şey'in cedela”
Andolsun, biz bu Kur’an’da
insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok
düşkündür. KEHF 54
*******************
مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى
“Ma enzelna aleykel kur'ane li teşka” TÂHÂ 2
إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى
“İlla tezkiratel limey
yahşa” TÂHÂ 3
(Ey Muhammed!) Biz,
Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından)
korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik. TÂHÂ 2-3
وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا
وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ
ذِكْرًا
“Ve kezalike enzelnahü kur'anen arabiyyev ve sarrafna fihi minel
veiydi leallehüm yettekune ev yuhdisü lehüm zikra”
İşte böylece biz onu
Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut
onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık. TÂHÂ 113
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا
تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي
عِلْمًا
“Fe teallellahül melikül hakk ve la ta'cel bil kur'ani min kabli
ey yukda ileyke vahyühu ve kur rabbi zidni ilma”
Gerçek hükümdar olan Allah
yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme.
“Rabbim! İlmimi arttır” de. TÂHÂ 114
*******************
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ
عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ
وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا
“Ve kalellezine keferu lev la nüzzile aleyhil kur'anü cümletev
vahideh kezalike li nüsebbite bihi füadeke ve rattelnahü tertila”
İnkâr edenler, “Kur’an ona
bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Biz, Kur’an’la senin kalbini
pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk. FURKÂN 32
*******************
طس تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ
“Ta sin tilke ayatül kur'ani ve kitabim mübin”
Tâ-Sîn. Bunlar Kur’an’ın,
apaçık bir kitabın âyetleridir. NEML 1
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ
حَكِيمٍ عَلِيمٍ
“Ve inneke le tülekkal kur'ane mil ledün hakimin alim”
Şüphesiz
bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından
verilmektedir. NEML 6
إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَى بَنِي
إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
“İnne hazel kur'ane yekussu ala beni israile ekserallezi hüm fihi
yahtelifun”
Şüphesiz bu Kur’an,
İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu açıklıyor. NEML 76
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَذِهِ
الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ
الْمُسْلِمِينَ
“İnnema ümirtü en a'büde rabbe hazihil beldetillezi harrameha ve
lehu küllü şey'iv ve ümirtü en ekune minel müslimin ” NEML 91
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ فَمَنِ اهْتَدَى
فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ
الْمُنذِرِينَ
“Ve
en etlüvel kur'an fe menihteda fe innema yehtedi li nefsih ve men dalle fe kul
innema ene minel münzirin” NEML 92
De ki: “Bana ancak, bu
beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine
kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam
emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim
de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” NEML 91-92
*******************
إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ
لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ
فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
“İnnellezi ferad aleykel kur'ane le raddüke illa mead kur rabbi
a'lemü men cae bil hüda ve men hüve fi dalalüm mübin”
Kur’an’ı sana farz kılan
Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. De ki: “Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık
içinde olanı daha iyi bilir.” KASAS 85
*******************
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا
الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَلَئِن جِئْتَهُم بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ
كَفَرُوا إِنْ أَنتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ
“Ve le kad darabna lin nasi fi hazel kar'ani min külli mesel ve
lein ci'tehüm bi ayatil leyekulennellezine keferu in entüm illa mübtilun”
Andolsun, biz bu Kur’an’da
insanlara her türlü misali verdik. Andolsun, eğer sen onlara bir âyet getirsen,
inkâr edenler mutlaka, “Siz ancak asılsız şeyler uyduranlarsınız” derler. RÛM 58
*******************
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَن نُّؤْمِنَ
بِهَذَا الْقُرْآنِ وَلَا بِالَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلَوْ تَرَى إِذِ
الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِندَ رَبِّهِمْ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ
الْقَوْلَ يَقُولُ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَا
أَنتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ
“Ve kalellezine keferu len nü'mine bi hazel kur'ani ve la billezi
beyne yedeyh ve lev tera iziz zalimune mevkufune inde rabbihim yarciu ba'duhüm
ila ba'dinil kavl yekulüllezinestud'ifu lillezi nestekberu lev la entüm lekünna
mü'minin”
İnkâr edenler, “Biz bu
Kur’an’a da ondan önceki kitaplara da asla inanmayız” dediler. Zalimler, Rablerinin huzurunda
durduruldukları zaman hâllerini bir görsen! Birbirlerine laf çevirip dururlar.
Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, “Siz olmasaydınız, biz
mutlaka iman eden kimseler olurduk” derler. SEBE' 31
*******************
وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ
“Vel kur'anil hakiym” YÂSÎN 2
إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
“İnneke le minel murseliyn”
YÂSÎN 3
عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
“Ala siratim müstekiym”
YÂSÎN 4
(Ey Muhammed!) Hikmet dolu
Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber)
gönderilenlerdensin. YÂSÎN
2-3-4
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي
لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ
“Ve ma alemnahüş şi'ra ve ma yembeğiy leh in hüve illa zikruv ve
kur'anüm” mübiyn
Biz, o Peygamber’e şiir
öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir
Kur’an’dır. YÂSÎN 69
*******************
ص وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ
“Sad vel kur'ani ziz zikr”
Sâd. O şanlı, şerefli
Kur’an’a andolsun (ki o, Allah sözüdür). SÂD 1
*******************
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا
الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Ve le kad darabna lin nasi fi hazel kur'ani min külli meselil
leallehüm yetesekkerun”
Andolsun, öğüt alsınlar
diye biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali verdik. ZÜMER 27
قُرآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ
لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
“Kur'anen arabiyyen ğayra zi ivecil leallehüm yettekun”
Biz
onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça
bir Kur’an olarak indirdik.
ZÜMER 28
*******************
تَنزِيلٌ مِّنَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
“Tenzilüm miner rahmanir rahiym”
Bu
Kur’an, Rahmân ve Rahîm olan Allah’tan indirilmedir. FUSSİLET 2
كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا
لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
“Kitabün fussilet ayatühu kur'anen arabiyyel li kavmiy ya'lemun”
Bu, bilen bir toplum için
Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır. FUSSİLET 3
بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ
فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
“Beşirav ve nezira fe a'rada ekseruhüm fe hüm la yesmeun”
Müjdeleyici ve uyarıcı
olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar
işitmezler. FUSSİLET 4
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا
لَّقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ قُلْ هُوَ
لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاء وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ
وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى أُوْلَئِكَ يُنَادَوْنَ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
“Ve lev cealnahü kur'anen a'cemiyyüv ve arabiyy kul hüve
lillezine amenu hüdev ve şifa' vellezine la yü'minune fi azanihim vakruv ve
hüve aleyhim ama ülaike yünadevne mim mekanim beiyd”
Eğer biz onu başka dilde
bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil
miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki:
“O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir
ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak
bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).” FUSSİLET 44
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ
فَاخْتُلِفَ فِيهِ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ
وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ
“Ve le kad ateyna musel kitabe fahtülife fih ve lev la kelimetün
sebekat mir rabbike le kudiye beynehüm ve innehüm lefi şekkim minhü mürib”
Andolsun! Biz, Mûsâ’ya
Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de, onda ayrılığa düşmüşlerdi. Eğer (azabın ertelenmesi ile ilgili olarak
ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilirdi. Şüphesiz onlar Kur’an hakkında derin
bir şüphe içindedirler.
FUSSİLET 45
*******************
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ
“Vel kitabil mübin” ZUHRUF 2
إِنَّا
جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“İnna
cealnahü kur'anen rabiyyel lealleküm ta'kilun” ZUHRUF 3
Apaçık Kitab’a andolsun
ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık. ZUHRUF 2-3
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَذَا الْقُرْآنُ
عَلَى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ
“Ve kalu lev la nüzzile hazel kur'anü ala racülim minel
karyeteyni aziym”
Bu Kur’an, iki şehrin
birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” dediler. ZUHRUF 31
أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ
قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا
بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا
وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ
“E hüm yaksimune rahmete rabbik nahnü kasemna beynahüm
meiyşetehüm fil hayatid dünya ve rafa'na ba'dahüm fevka ba'din deracatil li
yettehize ba'duhüm ba'dan suhriyya ve rahmetü rabbike hayrum mimma yecmeun”
Rabbinin rahmetini onlar mı
bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz
paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık)
şeylerden daha hayırlıdır. ZUHRUF 32
*******************
ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ
“Kaf vel kur'anil Mecid”
KAF 1
عَجِبُوا أَن جَاءهُمْ مُنذِرٌ مِّنْهُمْ
فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ
“Bel acibu en caehum munzirum minhum fe kalel kafirune haza
şey'un acib” KAF 2
Kâf. Şerefli Kur’ân’a
andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle
dediler: “Bu tuhaf bir şeydir!” KAF 1-2
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ
عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ
“Nahnu a'lemu bi ma yekulune ve ma ente aleyhim bi cebbarin fe
zekkir bil kur'ani mey yehafu veiyd”
Biz onların ne dediklerini
çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim
uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver. KAF 45
*******************
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ
فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
“Ve le kad yessernel kur'ane liz zikri fe hel mim muddekir”
Andolsun biz, Kur’an’ı
düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? KAMER
22
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ
فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
“Ve le kad yessernel kur'ane liz zikri fe hel min muddekir”
Andolsun biz, Kur’an’ı
düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? KAMER 32
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ
فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
“Ve le kad yessernel kur'ane liz zikri fe hel mim muddekir”
Andolsun, biz Kur’an’ı
düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? KAMER 40
*******************
الرَّحْمَنُ
“Er
rahman.” RAHMÂN 1
عَلَّمَ الْقُرْآنَ
“Alleme
lkur'ane.” RAHMÂN 2
Rahmân,
Kur’an’ı öğretti.
RAHMÂN 1-2
*******************
إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ
“İnnehu
lekur'anun keriymun.”
O,
elbette değerli bir Kur’an’dır. VÂKIA 77
فِي كِتَابٍ مَّكْنُونٍ
“Fiy kitamin meknunin.”
Korunmuş
bir kitaptadır.
VÂKIA 78
لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
“Lya
yemessuhu illelmutahherune.”
Ona,
ancak tertemiz olanlar dokunabilir. VÂKIA
79
تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
“Tenziylun
min rabbil'alemiyne.”
Âlemlerin
Rabb’inden indirilmedir. VÂKIA 80
*******************
لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ
لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ
الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
“Lev
enzelna hazelkur'ane 'ala cebelin lereeytehu haşi'an mutesaddi 'an min
haşyetillahi ve tilkel'emsalu nadribuha linnasi le'allehum yetefekkerune.”
Eğer
biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını
eğerek parça parça olmuş görürdün.
İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye
veriyoruz. HAŞR 21
*******************
قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ
مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا
“Kul
uhiye ileyye ennehusteme'a neferun minelcinni fekalu inna semi'na kur'anen
'aceben.” CİN 1
يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَن
نُّشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا
“Yehdiy
ilerruşdi feamenna bihi ve len nuşrike birabbina ehaden.” CİN 2
(Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir topluluğun
(Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten
hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak
koşmayacağız.” CİN 1-2
*******************
أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ
تَرْتِيلًا
“Ev zid 'aleyhi ve rettililkur'ane tertiylen.”
Yahut buna biraz ekle.
Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku. MÜZZEMMİL 4
إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى
مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ
وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ
عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ
مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ
اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ
مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا
حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ
هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ
رَّحِيمٌ
“İnne rabbeke ya'lemu enneke tekumu edna min suluseyilleyli ve
nisfehu ve sulusehu ve taifetun minelleziyne me'ake vallahu yukaddirulleyle
vennehare 'alime en len tuhsuhu fetabe 'aleykum fakreu ma teyessere
minelkur'ani 'alime en seyekunu minkum merda ve aharune yadribune fiyl'ardi
yebteğune min fadlillahi ve aharune yukatilune fiy sebiylillahi fakreu ma
teyessere minhu ve ekiymussalate ve atuzzekate ve akridullahe kardan hasenen ve
ma tukaddimu lienfusikum min hayrin teciduhu 'indallahi huve hayren ve a'zame
ecren vestağfirullahe innallahe ğafurun rahiymun.”
(Ey Muhammed!) Şüphesiz
Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini
ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle
yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin
tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı
(yükünüzü hafifletti.) Artık,
Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan
rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah
yolunda çarpışacağını bilmektedir. O
hâlde, Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin,
Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz,
onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak
bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir. MÜZZEMMİL 20
*******************
لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ
“La
tuharrik bihi lisaneke lita'cele bihi.”
(Ey Muhammed!) Onu (vahyi)
çarçabuk almak için dilini kımıldatma. KIYAMET 16
إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ
“İnne'aleyna cem'ahu ve kur'anehu.”
Şüphesiz onu toplamak ve
okumak bize aittir. KIYÂMET
17
فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ
“Feiza kare'nahu fettebi'kur'anehu.”
O hâlde, biz onu
okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy. KIYÂMET 18
ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ
“Summe inne 'aleyna beyanehu.”
Sonra onu açıklamak da
bize aittir. KIYAMET
19
*******************
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ
تَنزِيلًا
“İnna
nahnu nezzelna 'aleykelkur'ane tenziylen.”
Şüphe
yok ki, Kur’an’ı sana elbette biz indirdik biz. İNSÂN 23
*******************
وَإِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْآنُ لَا يَسْجُدُونَ
“Ve
iza kurie 'aleyhimülkur'anu la yescudune.”
Onlara
Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar. İNŞIKAK 21
*******************
بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَّجِيدٌ
“Bel
hüve kur'anün meciydün.”
Hayır,
o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur’an’dır. BÜRÛC 21
4- Allahü
teâlânın Peygamberlerİne İnanmak.
وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ
وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Ve iz ateyna musel kitabe vel fürkane lealleküm teehtedun”
Hani, doğru yolu tutasınız
diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı)
ve Furkan’ı vermiştik.
BAKARA 53
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَن نُّؤْمِنَ لَكَ
حَتَّى نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ
“Ve iz kultüm ya musa len nü'mine leke hatta nerallahe cehraten
fe ehazetkümüs saikatü ve entüm tenzurun”
Hani siz, “Ey Mûsâ! Biz
Allah’ı açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayız” demiştiniz. Bunun üzerine siz bakıp dururken sizi
yıldırım çarpmıştı. BAKARA 55
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ
وَقَفَّيْنَا مِن بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ
الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَاءكُمْ رَسُولٌ
بِمَا لاَ تَهْوَى أَنفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقاً كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقاً
تَقْتُلُونَ
“Ve le kad ateyna musel kitabe ve kaffeyna mim ba'dihi bir rusüli
ve ateyna iysebne meryemel beyyinati ve eyyednahü bi ruhil kudüs, e fe küllema
caeküm rasulüm bima la tehva enfüsükümüstekbartüm, fe ferikan kezzebtüm ve
ferikan” taktülun “
Andolsun, Mûsâ’ya Kitab’ı
(Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu
İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza
gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp bir
kısmını da öldürmediniz mi? BAKARA 87
وَلَقَدْ جَاءكُم مُّوسَى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ
اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ
“Ve le kad caeküm musa bil beyyinati sümmettehaztümül icle mim
ba'dihi ve entüm zalimnu”
Andolsun, Mûsâ size açık
mucizeler getirmişti de, arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı
ilâh edinmiştiniz. BAKARA
92
مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلّهِ وَمَلآئِكَتِهِ
وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ
“Men kane adüvvel lillahi ve melaiketihi ve rusülihi ve cibrile
ve mikale fe innellahe adüvvül lil kafirin”
Her kim Allah’a,
meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki,
Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır. BAKARA 98
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا
وَنَذِيرًا وَلاَ تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ
“İnna erselnake bil hakki beşirav ve nezirav ve la tüs'elü an
ashabil cehiym”
Şüphesiz biz seni hak ile;
müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.
BAKARA 119
وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ
وَأَمْناً وَاتَّخِذُوا مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى
إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ
وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
“Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna, vettehizu mim
mekami ibrahime müsalla, ve ahidna ila ibrahime ve ismaiyle en tahhira veytiye
lit taifine vel akifine ver rukkeis sücud”
Hani, biz Kâbe’yi insanlara
toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir
namaz yeri edinin. İbrahim
ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû
ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.” BAKARA 125
وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ
إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي
الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
“Ve mey yerğabü ammileti ibrahime illa men sefihe nefseh, ve le
kadistafeynahü fid dünya, ve innehu fil ahirati le minas salihiyn”
Kendini bilmeyenden başka
İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz İbrahim’i bu dünyada seçkin
kıldık. Şüphesiz o
ahirette de iyilerdendir. BAKARA 130
وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ
وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَ فَلاَ تَمُوتُنَّ
إَلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ
“Ve vassa biha ibrahimü benihi ve ya'kub, ya beniyye
innellahestafa lekümüd dine fe la temutünne illa ve entüm müslimun”
İbrahim, bunu kendi
oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah, sizin için bu
dini (İslâm’ı) seçti. Siz
de ancak müslümanlar olarak ölün” dedi. BAKARA 132
أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ
الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ
إِلَـهَكَ وَإِلَـهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَـهًا
وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
“Em küntüm şühedae iz hadara ya'kubel mevtü iz kale li benihi ma
ta'büdune mim ba'di , kalu na'büdü ilaheke ve ilahe abaike ibrahime ve ismaiyle
ve ishaka ilahev vahida, ve nahnü lehu müslimun”
32 FARZ - YAZAN : MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ - 1-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder