AKIL VE ZEKA ÜZERİNE
Akıl yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. İnsan olgunlaştıkça aklı gelişir. Zeka ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yeteneğidir.
Akıl, insanı hayvandan ayırt eden en önemli faktördür. Hayvanlar yalan söyleyemez ama insanlar sık sık bu yola başvurur. İşte insandaki yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda fikir yürütebilme, görüş belirtebilme yeteneği akıldır.
Zeka beyin gücünü, kavramları kavramada ki ustalık ve çevikliği ifade eder. zekayı iyiye ya da kötüye kullanabilirsiniz; nötr bir kavramdır. akıl ise sağduyuyu, isabetli karar verebilme yetisini çağrıştırır; doğru ve mantıklı, vicdana uygun hareketler sergilemeyi öngörür. zeki olup da mal gibi yaşayan, ortalıkta gezinen bir sürü insan vardır. akıl, zekayı kullanmak ve yönlendirmek demektir.
Zeka arabanın teknik olarak gücüdür. sıfırdan yüz km hıza kaç saniyede çıktığınızdır. akıl ise direksiyondur, sizin o arabayı kullanabilme yeteneğinizdir. örneğin zeki ama akılsız insan modeli, ferrariyi kullanan üç yaşındaki bir çocuktur. o araba gitmez, gitse de kaza yapar.
Akıl aslında bir kabiliyettir, zeka da öyle. ikisi arasındaki en önemli fark, bir başkasından akıl alabilirsiniz ama zekayı asla. o, her insanın kendisine mahsustur.
Zeka ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yeteneğidir. Genel olarak zekanın 12 yaşına kadar hızla geliştiği sonra gelişme hızının yavaşlayarak 20 yaşına kadar sürdüğü, orta yaşlarda ise zeka seviyesinin sabit kaldığı kabul edilir.
Zeka, ruhsal olaylara, algı ve hafıza yeteneğine, tutkulara, eğilimlere, iradeye ve bilgi edinme isteğine göre farklılıklar gösterebiliyor. Akıl somut olarak ölçülemez ama zeka pek sağlıklı olmasa da IQ denilen bir testle ölçülmeye çalışılıyor.
Akıl insan için hayati önem taşıyan ve bir anlamda insanı insan yapan en önemli özelliklerinden birisidir. Akıl insan hayatının her alanında kendini belli eden bir ayrıcalık ve üstünlüktür. Akıl sayesinde doğru ile yanlısı yalan ile gerçeği iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edebiliriz. Ayrıca aklımızı kullanarak bir konuda düşünce yürütebilir fikir beyan edebiliriz. Kendi davranışlarımızı bilir ve kontrol ederiz. Derin düşünmek incelikleri kavrayabilmek hikmetli konuşabilmek ancak akıl sayesinde mümkün olabilir.
Akıl biz insanlara bir yol göstericidir. Akılla ilgili beyinde bir bölge yoktur Bir hastalık olmadığı surece herkesin aklı vardır.
Akıl insanın kendi başına hayatını devam ettirebilmesi kendini dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı koruyabilmesi kendisi için neyin faydalı neyin faydasız olduğunu algılayabilmesi hep akıl sayesindedir. Örnek verecek olursak ateşe elimizi tutarsak elimizin yanacağını biliriz elektriğe tutarsak çarpılacağımızı biliriz ve bunları aklımız sayesinde biliriz aklı olmayan birisi bunların bizim için tehlikeli olduğunu bilmeyebilir. Ateşi tuttuğumuzda elimizin yanacağını bilmek için zekâya ihtiyaç yoktur aklı olan herkes bunu bilir Zekâ ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama, açıklayarak çözme, düşünme, gerçekleri algılama. Sonuç çıkarma yeteneklerin tamamıdır
İlk kez karşılaşılan ya da aniden gelişen olaylara uyum sağlayabilme, anlama, öğrenme, öğrenme hızı analiz yeteneği, beş duyunun. Dikkatin ve düşüncenin yoğunlaştırılması, ayrıntılara dikkat edilmesi, iki veya daha fazla olay hakkında bağlantı kurulması, hiç kimsenin göremediği çok ufak fakat can alıcı noktaları görebilme hep zekâ sayesinde gerçekleşir
Zekâ bir insanın her turlu olay karsısında aynı yeteneği göstereceği anlamına gelmez. Bir müzik bestecisi kendi duygusal yapısının içerisinde en karışık eserleri aklıyla değil zekâsı sayesinde oluşturur. Biz bu kişilere müzik dehası diyoruz. Ancak bu müzik dehaları en basit bir matematik problemini bile çözemeyebilir,
Akıl aslında bir kabiliyettir zekâda öyle ikisi arasındaki en önemli fark bir başkasından akıl alabilirsiniz ama zekâ asla alamazsınız. O insanın kendisine mahsustur.
Zekâ, yeni doğmuş bir çocukta potansiyel olarak vardır, zamanla olgunlaşır. Fikrî gelişimin en hızlı olduğu zaman onuncu yaşa kadar olan dönemdir. Zekânın gelişmesi, beynin ve sinir sisteminin olgunlaşmasına dayanır.Bir aslanın zekâsı, insan zekâsı kadar kuvvetli olsaydı, bu aslan öteki aslanlardan, on bin kat daha çok korkunç olurdu.:
Akıl bilgiyi, Zeka sonucu doğurur.
Her bilge zeki olmak zorunda değildir ancak her bilge zeki olmalıdır.
“Akıl sorunu gerçekleştirmeden çözer, zeka ise gerçekleştirdikten sonra. (Albert Einstein)
Aklın sahip olduğu her şey zekayı üstün kılar.
Akıl pratik zeka tekniktir. Akıllı insan zamanının çoğunu kitap okumaya ayırırken, zeki insan kitabı yazmaya ayırır.
Akıl zekanın bittiği yerde başlar.
Zeka aklı en doğru şekilde kullanabilme yoludur.
AKIL HEPİMİZDE MEVCUTTUR VE GÜNLÜK TECRÜBELERİMİZLE GELİŞİR VE SERPİLİR, ANCAK ZEKA, ÇOK ZOR GELİŞİR, O BİR YETENEK, BİR HEDİYEDİR:
Akıl önündekini çok net görür. Zeka önündekini o kadar net göremez, çünkü onun arkasındakine de odaklanmıştır.
AKLIN ANAHTARI ZEKADIR.
Her kişinin dostu aklıdır; düşmanı da cehaletidir..İnsanlar içinde aklen en olgun olanı, ahlaken en güzel olanıdır
Şimdide dini bakımdan ele alalım:
Peygamber Efendimiz (s.av ) derki
“Şu üç sınıftan kalem (hüküm-sorumluluk) kaldırılmıştır: 1-Uyanıncaya kadar uyuyandan, 2-Delikanlı oluncaya kadar çocuktan, 3-Akıllanıncaya kadar ma’tuhtan (deliden veya her hangi bir nedenle aklî melekesini kaybedenden).” (Tirmizî, Hudud, 1;) buyurmuştur. Kur’ân da, herkese sorumluluğun ve teklifin gücünün yettiği kadar yüklendiğini kaydeder. (Bakara Sûresi, 2/286)
Allah’ın adâletinde “güç yetirildiği kadar” teklif vardır. Normal akıl ile ileri akıl arasında namaz ve oruç gibi temel yükümlülüklerde fark olmasa da; her birisini Cenâb-ı Hakk’ın “aklının bastığı kadar” sorumlu tuttuğu açıktır. Temel ibâdetlerden sonra herkes akıl erdirdiği kadar sorumludur, yükümlüdür, mükelleftir. Allah kalbe ve niyete nazar eder. Meselâ yolda gördüğü her hangi bir engelin başka birisine zarar vereceğini her nasılsa akıl edemeyen bir Müslüman, bu davranışında eğer niyeti sahih, kalbi sâfî ve art niyet taşımıyor ise muâfiyete uğrayabilir. Ama bunu akıl ettiği halde yolda bırakan birisi, aklının gereği ile amel etmediği için mes’ûldür ve sorumludur.Akıl, insanları diğer canlılardan ayıran ·ve onu sorumlu kılan: temyiz gücü; düşünme ve aniama melekesidir.( Ebu'l-Bekal, el Hasbini el küfi, Küllüyat-ı Ebi'l-Beka, İstanbul, 1287, s.450; Cürcani, Seyyid şerit; el· Ta'rifat, İstanbul, 1253, s. 91; Çankı, Mustafa Namık, Büyük Felsefe Lügatı, İstanbul, 1954, C.III,s . . 23.)
İslam öncesi zamanlarda akıl kelimesi, insanın değişen durumİarda gösterdiği "pratik zeka" yı ifade ederdi. Akıllı adam, en beklenmedik olaylar karşısında dahi bir çözüm yolunu bulup tehlikeden kendisini kurtaran. kişiydi. Bu çeşit pratik zeka, islam· öncesi araplar arasında takdir ve hayranlık görülürdü. (izitsu, Toshihiko, Kur'’anda Allah ve Insan, Çev. Süleyman Ateş, Ankara, trs., s. 61. ) Zaten çöl şartları içinde başka türlü güvenle yaşamak mümkün olmasa gerekti.
Dini boyuta girdiğimizde aklın 2 çeşidi vardır şimdi onlara bakalım:
1.Matbu' akıI : Bi'l-kuvve akıl, ğarizi akıl, doğuştan akıl, saklı akıl gibi·adlar da verilen bu akıl çeşidi, insanda potansiyel güç olarak. bulunan, doğrudan doğruya fıtratta var olan ve insanın diğer canlılardan . ayrılmasını sağlayan asıi akıldır. insanda ta baştan beri aklı geliştirme potansiyeli ve aklen kavranacak şeyleri kavrama eğilimi· .vardır. Bu potansiyel yahut hazır olma haline bu ad .·.verilmiştir. Allah ·vergisi' olduğu için buna "mevhilb" da denir. Bunda kişisel-özel çaba ve kazanımların hiçbir payı yoktur. Yine bunda artma ve eksilme söz konusu değildir.
2. Mesmu' akıI .: Bi'l-fıil akıl, kazanılmış (mükteseb) akıl, müstefad akıl gibi adlar da verilin bu akıl çeşidi, insanda potansiyel halde bulunan (matbu') gücünün geliştirilmiş, eğitilmiş olanıdır. Sezgi, deney, düşünme . ve özel çabalarla sonradan elde edilip kazanıldığı için buna "tecrübi akıl" da denir. Bu, kişiyi . · kötülük .· alıkoyan, iyiye,doğruya sevkeden akıldır. Mesmu akıl gelişmesinde, zekanın yanısıra, sezgi, deney, öğrenim, ve. kişisel edinimler büyük rol oynadığı · ·için bu tür aldın verdiği hükümler farklıdır. insanlar arasındaki farklı düşünceler de çoğunlukla bu akıldan çıkar. Bu akıl, heva ve şehvete uymadan düzenli bir şekilde enine-boyuna düşündükçe, tecrübeler edindikçe, egzersizler yaptıkça, kısacası kullanıldıkça · gelişir.
İslam, her ne kadar insanın yeryüzüne düşüşünden sonra sapmış olan iradeden çok insanın asli (primordial) tabiatı ve aklın esas alıyorsa da, mutlak olarak bir vahyin zaruretine inanır. Çünkü insan teomorfık bir varlık olmasına rağmen yaratılışından unutkan, kaygısız ve yetersizdir. Bu sebepten kendisine bunun hatırlatılmasına muhtaçtır. (Nasr, Seyyid Hüseyin, İslamdaridealler ve Gerçekler, Çev. Ahmet Özel, İstanbul, 1985, s. 24.
“Akıl, zâtıyla maddeden mücerret, fiiliyle maddeyle alâkadar bir cevherdir.”
Hem maddeden mücerret hem de maddeyle alâkadar olmak nasıl olur? Şu misal konuya açıklık getirebilir.
Çalışan bir buzdolabına yahut çamaşır makinesine elimizi rahatlıkla dokundurabiliyoruz ve bizi elektrik çarpmıyor. Demek ki, elektrik, zâtı ile o cihazda yok. Ama fiiliyle onunla alâkadar. Akıl ile beyin arasında da aynen olmasa bile, benzer bir ilgi vardır.
“Akıl anlama âletidir.”
Akıl âlet olunca, bir de onu kullanan olacaktır. Herhalde, gözü kullanıp bakan, dili kullanıp tadan kim ise, aklı kullanıp anlayan da o olmalı. Bu da ruhtan başkası değil. Nitekim, yanlış iş gören birisini ikaz ederken, “Aklını kullan!..” demiyor muyuz? Bu sözü herhalde o adamın eline, koluna yahut iç organlarına söylemiyoruz.
İşte, aklını kullanmasını istediğimiz o ruh, aklı tarif edemiyor. Nasıl etsin ki, daha kendi mahiyetinden habersiz, onun da cahili.
Kur’an Aklımızı Kullanmamızı İster
Kur’an-ı Kerim; pek çok ayette, aklınızı kullanmıyor musunuz, düşünmüyor musunuz, hiç düşünmez misiniz?” gibi ifadelerle insanları düşünmeye teşvik etmiştir. Kur’an’da yüzlerce ayette aklı kullanmanın ve ilmin önemine vurgu yapılır. Kur’an’ın, “Ey akıl sahipleri!” diye seslenmesi de insanları aklını kullanmaya teşvik etmek içindir.
Kısacası:
AKIL HEPİMİZDE MEVCUTTUR VE GÜNLÜK TECRÜBELERİMİZLE GELİŞİR VE SERPİLİR, ANCAK ZEKA, ÇOK ZOR GELİŞİR, O BİR YETENEK, BİR HEDİYEDİR:
Buradan aklını kullanıp deha zekalarını kullanarak Yurdumuza katkıda bulunanları rahmetle anıyorum
MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder