28 Temmuz 2017 Cuma

KUR'AN-I KERİM'İN İÇİNDEN 32 FARZ YAZAN : MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ -3- ولَـئِكَ الَّذِينَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ “Ülaikellezine habitat a'malühüm fid dünya vel ahirah, e ma lehüm min nasirin” Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette

32 FARZ
YAZAN : MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ - 3 -
أُولَـئِكَ الَّذِينَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ
“Ülaikellezine habitat a'malühüm fid dünya vel ahirah, e ma lehüm min nasirin”
Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur. ÂLİ İMRÂN 22
يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكْفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
“Yevme tebyaddu vücuhüv ve tesveddü vücuh, fe emmellezinesveddet vücuhühüm e kefartüm ba'de imaniküm fe zukul azabe bima küntüm tekfürun”
O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın” denilir. ÂLİ IMRÂN 106
وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“Ve emmellezinebyaddat vücuhühüm fe fi rahmetillah, hüm fiha halidun”
Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır. ÂLİ IMRÂN 107
وَسَارِعُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
“Ve sariu ila mağfiratim mir rabbiküm ve cennetin arduhes semavatü vel erdu üiddet lil müttekiyn”
Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun. ÂLİ IMRÂN 133
*******************
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا
“İnnellezine keferu bi ayatina sevfe nuslihim nara küllema nedicet cüludühüm beddelnahüm cüluden ğayraha li yezukul azab innellahe kane azizen hakima”
Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. NİSA 56
فَلْيُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ الَّذِينَ يَشْرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالآخِرَةِ وَمَن يُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيُقْتَلْ أَو يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
“Fel yükatil fi sebilillahillezine yeşrunel hayated dünya bil ahirah ve mey yükatil fi sebilillahi fe yuktel ev yağlib fe sevfe nü'tihi ecran aziyma”
O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz. NİSA 74
مَّن كَانَ يُرِيدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِندَ اللّهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَكَانَ اللّهُ سَمِيعًا بَصِيرًا
“Men kane yüridü sevabed dünya fe inellahi sevabüd dünya vel ahirah ve kanellahü semiam besiyra”
Kim dünya sevabı (nimeti) istiyorsa (bilsin ki), dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. NİSA 134
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
“Ya eyyühellezine amenu aminu billahi ve rasulihi vel kitabillezi nezzele ala rasulihi vel kitabillezi enzele min kabl ve me yekfür billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusülihi vel yevmil ahiri fe kad dalle dalalem beiyda”
Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur. NİSA136
*******************
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ
“Ve ma halaknes semae vel erda ve ma beynehüma batila zalike zannüllezine keferu fe veylül lillezine keferu minen nar”
Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere yaratıldığı iddiası) inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkâr edenlerin hâline! SAD 27
أَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِي الْأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ
“Em nec'alüllezine amenu ve amilus salihati kel müfsidine fil erdi em nec'alül müttekiyne kel füccar”
Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkan arsızlar gibi mi tutacağız? SAD 28
*******************
إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاء وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ
“İnnellezine kezzebu bi ayatina vestekberu anha la tüfettehu lehüm ebvabüs semai ve la yedhulunel cennete hatta yelicel cemelü fi semmil hiyad ve kezalike neczil mücrimin”
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız. A’RAF 40
لَهُم مِّن جَهَنَّمَ مِهَادٌ وَمِن فَوْقِهِمْ غَوَاشٍ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
“Lehüm min cehenneme mihadüv ve min fevkihüm ğavaş ve kezalike necziz” zalimin
Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız. A’RAF 41
وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلاًّ بِسِيمَاهُمْ وَنَادَوْا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَن سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ
“Ve beynehüma hicab ve alel a'rafi ricalüy ya'rifune küllem bisimahüm ve nadev ashabel cenneti en selamün aleyküm lem yedhuluha ve hüm yatmeun”
İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur , A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, “Selâm olsun size!” diye seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar. A’RAF 46
وَإِذَا صُرِفَتْ أَبْصَارُهُمْ تِلْقَاء أَصْحَابِ النَّارِ قَالُوا رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Ve iza surifet ebsaruhüm tilkae ashabin nari kalu rabbena la tec'alna meal kavmiz zalimin”
Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler. A’RAF 47
يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي لاَ يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلاَّ هُوَ ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لاَ تَأْتِيكُمْ إِلاَّ بَغْتَةً يَسْأَلُونَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللّهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
“Yes'eluneke anis saati eyyane mürsaha kul innema ilmüha inde rabbi la yücelliha lil vaktiha illa hu sekulet fis semavati vel ard la te'tiküm illa bağteh yes'eluneke keenneke hafiyyün anha kul innema ilmüha indellahi ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun”
Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” A’RAF 187
*******************
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ
“Ve nüfiha fis suri fe iza hüm minel ecdasi ila rabbihim yensilun”
Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler. YASİN 51
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
“Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina haza ma veader rahmanü ve sadekal mursilun”
Şöyle derler: “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.”YASİN 52
إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
“İn kanet illa sayhatev vahideten feiza hüm cemiy'ul ledeyna muhdarun”
Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır. YASİN 53
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
“Fel yevme la tuzlemü nefsün şey'ev vela tüczevne illa ma küntüm ta'melun”
O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir. YASİN 54
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
“Ve darabe lena meselev ve nesiye halkah kale mey yuhyil izame ve hiye ramim”
Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?” YASİN 78
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
“Kul yuhyihellezi enşeeha evvele merrah ve hüve bi külli halkin alim”
De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.” YASİN 79
*******************
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُوا إِلاَّ سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاء اللّهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ
“Ve yevme yahşüruhüm keel lem yelbesu illa saatem minen nehar iyetearafune beynehüm kad hasirallezine kezzebu bi likaillahi ve ma kanu mühtedin”
Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar (yeni ayrılmışlar) gibi, aralarında tanışırlar. Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, ziyana uğramış ve doğru yolu bulamamışlardır. YUNUS 45
*******************
وَكَذَلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِم بُنْيَانًا رَّبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَى أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِم مَّسْجِدًا
“Ve kezalike a'serna aleyhim li ya'lemu enne va'dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fiha iz yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana rabbühüm a'lemü bihim kalellezine ğalebu ala emrihim le nettehizenne aleyhim mescida”
Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler. KEHF 21
وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَإِن يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاء كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءتْ مُرْتَفَقًا
“Ve kulil hakku mir rabbiküm fe men şae fel yü'miv ve men şae fel yekfür inna a'tedna liz zalimine naran ehata bihim süradikuha ve iy yesteğiysu yüğasu bi mani kel mühli yeşvil vücuh bi'seş şerab ve saet mürtefeka”
De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir. KEHF 29
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ إِنَّا لَا نُضِيعُ أَجْرَ مَنْ أَحْسَنَ عَمَلًا
“İnnellezine amenu ve amilus salihati inna la nüdiy'u ecra men ahsene amela”
Gerçek şu ki, iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz. KEHF  30
أُوْلَئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِّن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا
“Ülaike lehüm cennatü adnin tecri min tahtihimül enharu yühallevne fiha min esavira min zehebiiv ve yelbesune siyaben hudram min sündüsiv ve istebrakim müttekiine fiha alel eraik ni'mes sevab ve hasünet mürtefeka”
İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir! KEHF  31
وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا
“Ve vüdial kitabü fe teral mücrimine müşfikiyne mimma fihi ve yekulune ya veyletena mali hazel kitabi la yüğadiru sağiyratev ve la kebiraten illa ahsaha ve vecedu ma amilu hadira ve la yazlimü rabbüke ehada”
Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. KEHF 49
*******************
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ
“Ya'lemü ma beyne eydihim ve ma halfehüm ve la yeşfeune illa li menirteda ve hüm min haşyetihi müşfikun”
Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler. ENBİYA 28
وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
“Ve nedaul mevazinel kista li yevmil kiyameti fe la tuzlemü nefsün şey'a ve in kane miskale habbetim min hardelin eteyna biha ve kefa bina hasibin”
Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. ENBİYA 47
*******************
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
“İnna a'taynakel Kevser”
Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik. KEVSER 1
*******************
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِن مُّضْغَةٍ مُّخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِّنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاء إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِن بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاء اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنبَتَتْ مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
“Ya eyyühen nasü in küntüm fi raybim minel ba'si fe inna halaknaküm min türabin sümme min nutfetin sümme min alekatin sümme mim mudğatim muhallekativ ve ğayri muhallekatil li nübeyyine leküm ve nükirru fil erhami ma neşaü ila ecelim müsemmen sümme nuhricüküm tiflen sümme li teblüğu eşüddeküm ve minküm mey yüteveffa ve minküm mey yürüddü ila erzelil umüri li keyla ya'leme mim ba'di ilmin şey'a ve teral erda hamideten fe iza enzelna aleyhel maehtezzet ve rabet ve embetet min külli zevcim behic”
Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra bir “alaka”dan , sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da (akıl, temyiz ve kuvvette) tam gücünüze ulaşmanız için (sizi kemale erdiriyoruz.) İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir. HAC 5
وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَن فِي الْقُبُورِ
“Ve ennes saate atiyetül la raybe fiha ve ennellahe yeb'asü men fil kubur”
Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir. HAC 7
إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ
“İnnellahe yüdhilüllezine amenu ve amilus salihati cennatin tecri min tahtihel enharu yühallevne fiha min esavira min zehebiv ve lü'lüa ve libasühüm fiha harir”
Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar. HAC 23
*******************
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَى بَلَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“E ve lem yerav ennellahellezi halekas semavati vel erda ve lem ya'ye bi halkihinne bi kadirin ala ey yuhyiyel mevta bela innehu ala külli şey'in kadir”
Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. AHKAF 33
*******************
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ
“Feiza nufiha fiysuri nefhatun vahidetun.” HAKKA 13
وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً
“Ve humiletil'ardu velcibalu fedukketa dekketen vahideten.” HAKKA 14
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
“Feyevmeizin veka'atilvaki'atu.”  HAKKA 15
Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. HAKKA 13-14 -15
وَانشَقَّتِ السَّمَاء فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ
“Venşakkatissema'u fehiye yevmeizin vahiyetun.”
Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. HAKKA 16
وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ
“Velmeleku 'ala ercaiha ve yahmilu 'arşe rabbike fevkahum yevmeizin semaniyetun.”
Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. HAKKA 17
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنكُمْ خَافِيَةٌ
“Yevmeizin tu'radune la tahfa minkum hafiyetun.”
O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz. HAKKA-18
*******************
وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَى فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Ve hüvellezi yebdeül halka sümme yüiydühu ve hüve ehvenü aleyh ve lehül meselül a'la fis semavati vel ard ve hüvel azizül hakim”
O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. RUM 27
*******************
إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
İnnellezine yermunel muhsanatil ğafilatil mü'minati lüinu fid dünya vel ahirati ve lehüm azabün aziym NUR 23
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Yevme teşhedü aleyhim elsinetühüm ve eydihim ve erculühüm bima kanu ya'melun  NUR 24
İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü’min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır. NUR 23-24
يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ
“Yevmeiziy yüveffihimüllahü dinehümül hakka ve ya'lemune ennellahe hüvel hakkul mübin”
O gün Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir. NUR 25
*******************
يَسْأَلُ أَيَّانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ
“Yes'elu eyyane yevmulkiyameti.”
“O kıyamet günü ne zaman?” diye sorar. KIYAME 6
إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ
“İla rabbike yevmeizinilmustekarru.”
 O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. KIYAME 12
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ
“Vucuhun yevmeizin nadiretun.”
O gün birtakım yüzler aydındır. KIYAME 22
إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ
“İla rabbiha naziretun.”
Rablerine bakarlar. KIYAME 23
*******************
وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاء الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
“Ve kalel meleü min kavmihillezine keferu ve kezzebu bi likail ahirati ve etrafnahüm fil hayatid dünya ma haza illa beşerum mislüküm ye'külü mimma te'külune minhü ve yeşrabü mimma teşrabun”
O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: “O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor.” MÜ’MİNUN 33
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ
“Fe iza nüfiha fis suri fe la ensabe beynehüm yevmeiziv ve la yetesaelun”
Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır. MÜ’MİNUN 101
فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Fe men sekulet mevazinühu fe ülaike hümül müflihun”
Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. MÜ’MİNUN 102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ
“Ve men haffet mevazinühu fe ülaikellezine hasiru enfüsehüm fi cehenneme halidun”
Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır. MÜ’MİNUN 103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ
“Telfehu vücuhehümün naru ve hüm fiha kalihun”
Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar. MÜ’MİNUN 104
أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
“E lem tekün ayati tütla aleyküm fe küntüm biha tükezzibun “
Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der. MÜ’MİNUN 105
قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
“Kale il lebistüm illa kalilel lev enneküm küntüm ta'lemun”
Allah, şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.” MÜ’MİNUN 114
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
“E fe hasibtüm ennema halaknaküm abesev ve enneküm ileyna la türceun”
“Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” MÜ’MİNUN 115
*******************
كَلَّا إِنَّهَا لَظَى
Kella inneha leza. MEARİC 15
نَزَّاعَةً لِّلشَّوَى
“Nezza'aten lişşeva.” MEARİC 16
 Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. MEARİC 15-16
*******************
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ
“Fiy semumin ve hamiymin.” VAKIA 42
وَظِلٍّ مِّن يَحْمُومٍ
“Ve zillin min yahmumin.” VAKIA 43
لَّا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ
“La baridin ve la keriymin.” VAKIA 44
Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!. VAKIA 42-43-44
*******************
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا
“İnne lilmuttekiyne mefazen.” NEBE 31
حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا
“Hadaika ve a'naben.”  NEBE 32
وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا
“Ve keva'ibe etraben.” NEBE 33
وَكَأْسًا دِهَاقًا
“Ve ke'sen dihakan.” NEBE 34
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.Ö NEBE 31-32-33-34
لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا
“La yesme'une fiyha lağven ve la kizzaben.”
Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan. NEBE 35
*******************
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا
“Yufune binnezri ve yehafune yevmen kane şerruhu mustetiyren.”
O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar. İNSAN 7
مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا
“Muttekiiyne fiyha 'alel'eraiki la yerevne fiyha şemsen ve la zemheriyren.”
Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk. İNSAN 13
عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّى سَلْسَبِيلًا
“ 'Aynen fiyha tusemma selsebiylen.”
Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir. İNSAN 18
عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا
“ 'Aliyehum siyabu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullu esavire min fiddatin ve sekahum rabbuhum şeraben tahuren.”
Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir. İNSAN 21
إِنَّ هَذَا كَانَ لَكُمْ جَزَاء وَكَانَ سَعْيُكُم مَّشْكُورًا
“İnne haza kane lekum cezaen ve kane sa'yukum meşkuren.”
Onlara şöyle denecektir: “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.” İNSAN 22
*******************
الْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَّكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلُّ لَّهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلاَ مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ وَمَن يَكْفُرْ بِالإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Elyevme ühille lekümüt tayyibat ve taamüllezine utül kitabe hillül leküm ve taamüküm hillül lehüm vel muhsanatü minel mü'minati vel muhsanatü minellezine utül kitabe min kabliküm iza ateytümuhünne ücurahünne muhsinine ğayra müsafihiyne ve la müttehizi ahdan ve mey yekfür bil imani fe kad habita amelühu ve hüve fil ahirati minel hasirin”
Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Her kim de inanılması gerekenleri inkâr ederse, bütün işlediği boşa gider. Ahirette de o, ziyana uğrayanlardandır. MÂİDE  5
إِنَّمَا جَزَاء الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الأَرْضِ فَسَادًا أَن يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم مِّنْ خِلافٍ أَوْ يُنفَوْا مِنَ الأَرْضِ ذَلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
“İnnema cezaüllezine yüharribunellahe ve rasulehu ve yes'avne fil erdi fesaden ey yükattelu ev yüsallebu ev tükattaa eydihim ve ercülühüm min hilafin ev yünfev minel ard zalike lehüm hizyün fid dünya ve lehüm fil ahirati azabün aziym”
Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. MÂİDE 33
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ لاَ يَحْزُنكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذِينَ قَالُوا آمَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِن قُلُوبُهُمْ وَمِنَ الَّذِينَ هِادُوا سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِن بَعْدِ مَوَاضِعِهِ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَـذَا فَخُذُوهُ وَإِن لَّمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا وَمَن يُرِدِ اللّهُ فِتْنَتَهُ فَلَن تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللّهِ شَيْئًا أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللّهُ أَن يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
“Ya eyyüher rasulü la yahzünkellezine yüsariune fil küfri minellezine kalu amenna bi efvahihim ve lem tü'min kulubühüm ve minellezine hadu semmaune lil kezibi semmaune li kavmin aharine lem ye'tuk yüharrifunel kelime mim ba'di mevadiih yekulune in utitüm haza fe huzuhü ve il lem tü'tevhü fahzeru ve mey yüridillahü fitnetehu fe len temlike lehu minellahi şey'a ülaikellezine lem yüridillahü ey yütahhira kulubehüm lehüm fid dünya hizyüv ve lehüm fil ahirati azabün aziym”
Ey Peygamber! Kalpten inanmadıkları hâlde, ağızlarıyla “İnandık” diyenler (münafıklar) ile Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler , sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler. Kelimelerin (ifade içindeki) yerlerini bildikten sonra yerlerini değiştirir ve şöyle derler: “Eğer size şu hüküm verilirse, onu tutun. O verilmezse sakının.” Allah, kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemeyi istemediği kimselerdir. Onlara dünyada bir rüsvaylık, ahirette ise yine onlara büyük bir azap vardır. MÂİDE 41
*******************
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَآؤُكُمُ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
“Ve yevme nahşüruhüm cemian sümme nekulü lillezine eşraku eyne şürakaükümüllezine küntüm tez'umun”
Onları tümüyle (mahşere) toplayıp da Allah’a ortak koşanlara, “Nerede, ilâh olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğimiz günü hatırla EN'ÂM 22
وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
“Ve mel hayatüd dünya illa leibüv ve lehv ve leddarul ahiratü hayrul lillezine yettekun e fe la ta'kilun”
Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? EN'ÂM 32
وَهَـذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُّصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَهُمْ عَلَى صَلاَتِهِمْ يُحَافِظُونَ
“Ve haza kitabün enzelnahü mübaraküm müsaddikullezi beyne yedeyhi ve li tünzira ümmel kura ve men havleha vellezine yü'minune bil ahirati yü'minune bihi ve hüm ala salatihim yühafizun”
İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır. Ahirete iman edenler, ona da inanırlar. Onlar namazlarını vaktinde kılarlar.   EN'ÂM 92
مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلاَ يُجْزَى إِلاَّ مِثْلَهَا وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
“Men cae bil haseneti fe lehu aşru emsaliha ve men cae bis seyyieti fe la yücza illa misleha ve hüm la yuzlemun”
Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez. EN'ÂM 160
*******************
وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُّقَرَّنِينَ فِي الأَصْفَادِ
“Ve teral mücrimine yevmeizim mükarranine fil asfad”
 O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. İBRAHİM 49
سَرَابِيلُهُم مِّن قَطِرَانٍ وَتَغْشَى وُجُوهَهُمْ النَّارُ
“Serabilühüm min katiraniv ve tağşa vücuhehümün nar”
Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini de ateş bürüyecektir. İBRAHİM 50
*******************
إِذَا رَأَتْهُم مِّن مَّكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا
“İza raethüm mim mekanim beiydin semiu leha teğayyuzav ve zefira”
Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler. FURKAN 12
*******************
مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَكُونَ لَهُ أَسْرَى حَتَّى يُثْخِنَ فِي الأَرْضِ تُرِيدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَا وَاللّهُ يُرِيدُ الآخِرَةَ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“Ma kane li nebiyyin ey yekune lehu esra hatta yüshine fil ard türidune aradad dünya vallahü yüridül ahirah vallahü azizün hakim”
Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz. Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ENFÂL 67
*******************
أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَوُونَ عِندَ اللّهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
“E cealtüm sikayetel hacci ve imaratel mescidil harami ke men amen billahi vel yevmil ahiri ve cahede fi sebilillah la yestevune indellah vallahü la yehdil kavmez zalimin”
Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ın bakım ve onarımını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri) gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu doğru yola erdirmez. TEVBE 19
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُوا فِي سَبِيلِ اللّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ قَلِيلٌ
“Ya eyyühellezine amenu ma leküm iza kiyle lekümünfiru fi sebilillahis sakaltüm ilel ard e radiytüm bil hayatid dünya minel ahirah fe ma metaul hayatid dünya minel ahirah fe ma metaul hayatid dünya fil ahirati illa kalil”
Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.  TEVBE 38
كَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ كَانُوا أَشَدَّ مِنكُمْ قُوَّةً وَأَكْثَرَ أَمْوَالاً وَأَوْلاَدًا فَاسْتَمْتَعُوا بِخَلاقِهِمْ فَاسْتَمْتَعْتُم بِخَلاَقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ بِخَلاَقِهِمْ وَخُضْتُمْ كَالَّذِي خَاضُوا أُوْلَـئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الُّدنْيَا وَالآخِرَةِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
“Kellezine min kabliküm kanu eşedde minküm kuvvetev ve eksera emvalev ve evlada festemteu bi halakihim festemta'tüm bi halaiküm kemestem teallazine min kabliküm bi halakihüm ve hudtüm kellezi hadu ülaike habitat a'malühüm fid dünya vel ahirah ve ülaike hümül hasirun”
(Ey münafıklar!), siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı. Onlar paylarına düşenden faydalanmışlardı. Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız ve onların daldığı gibi, siz de (dünya zevkine) daldınız. İşte onların dünyada da ahirette de amelleri boşa gitmiştir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.  TEVBE 69
وَعَدَ اللّهُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ وَرِضْوَانٌ مِّنَ اللّهِ أَكْبَرُ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“Veadellahül mü'minine vel mü'minati cennatin tecri min tahtihel enharu halidine fiha ve mesakine teyyibeten fi cennati adn ve ridvanüm minallahi ekber zalike hüvel fevzül aziym”
Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler va’detti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır. TEVBE 72
*******************
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ
“Cennatü adniy yedhuluneha yühallevne fiha min esavira min zehebiv ve lü'lüa ve libasühüm fiha harir”
Onlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. FATIR 33
*******************
عَلَى سُرُرٍ مَّوْضُونَةٍ
“ 'ala sururin medunetun.”
Altın ve cevahirle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. VAKIA 15
مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ
“Muttekiiyne 'aleyha mutekabiliyne.”
Onların üzerinde karşılıklı yaslanırlar. VAKIA 16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُّخَلَّدُونَ
“Yetufu 'aleyhim veldanun muhalledune.”
Çevrelerinde, ebedi yaşamağa erdirilmiş gençler dolaşır; VAKIA 17
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ
“Biekvabin ve ebariyka ve ke'sin min ma'iynin.”
Akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle. VAKIA 18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنزِفُونَ
“La yusadda'une 'anha ve la yunzifune.”
(Bir şarap ki) Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir. VAKIA 19
وَفَاكِهَةٍ مِّمَّا يَتَخَيَّرُونَ
“Ve fakihetin mimma yetehayyerune.”
Beğendikleri meyva(lar), VAKIA 20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ
“Ve lahmi tayrin mimma yeştehune.”
 Canlarının çektiği kuş et(ler)i, VAKIA 21
وَحُورٌ عِينٌ
“Ve hurun 'iynun.”
İri gözlü hûriler, VAKIA 22
كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ
“Keemsalillu'luilmeknuni.”
 Saklı inciler gibi; VAKIA 23
جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Cezaen bima kanu ya'melune.”
(Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.) VAKIA 24
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا
“La yevme'une fiyha lağven ve la te'siymen.”
Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. VAKIA 25
إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا
“İlla kiylen selamen selamen.”
 Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler. VAKIA 26
وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ
“Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni.”
Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir! VAKIA 27
فِي سِدْرٍ مَّخْضُودٍ
“Fiy sidrin mahdudin.”
(Onlar), Dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri VAKIA 28
وَطَلْحٍ مَّنضُودٍ
“Ve talhin mendudin.”
Küme küme dizili muz ağaçları altında VAKIA 29
وَظِلٍّ مَّمْدُودٍ
“Ve zillin memdudin.”
Yayılmış sürekli bir gölgede, VAKIA 30
وَمَاء مَّسْكُوبٍ
“Ve main meskubin.”
Çağlayan bir su başında, VAKIA 31
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ
“Ve fakihetin kesiyretin.”
Pek çok mevya arasında; VAKIA 32
لَّا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ
“La maktu'atin ve la memnu'atin.”
Tükenmeyen ve yasaklanmayan! VAKIA 33
وَفُرُشٍ مَّرْفُوعَةٍ
“Ve furuşin merfu'atin.”
Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler. VAKIA 34
إِنَّا أَنشَأْنَاهُنَّ إِنشَاء
“İnna enşe'nahunne inşaen.”
Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık. VAKIA 35
فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا
“Fece'alnahunne ebkaren.”
Onları bâkireler yapmışızdır. VAKIA 36
عُرُبًا أَتْرَابًا
“ 'Uruben etraben.”
Hep yaşıt sevgililer; VAKIA 37
لِّأَصْحَابِ الْيَمِينِ
“Liashabilyemiyni.”
Ahiret mutluluğuna erenler için VAKIA 38
*******************
يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ
“Yetenazeune fiha ke'sel la lağvun fiha ve la te'sim”
Orada, (içilince) boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar. TUR 23
*******************
لِّلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“Lillezine ahsenül husna ve ziyadeh ve la yerheku vücuhehüm kateruv ve la zilleh ülaike ashabül cenneh hüm fiha halidun”
Güzel iş yapanlara (karşılık olarak) daha güzeli ve bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar cennetliklerdir ve orada ebedî kalacaklardır. YÛNUS 26
وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاء سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ مَّا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِنْ عَاصِمٍ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“Vellezine kesebüs seyyiati cezaü seyyietim bi misliha ve terhekuhüm zilleh ma lehüm minellahi min asim keennema uğşiyet vücuhühüm kitaam minel leyli muslima ülaike ashabün nar hüm fiha halidun”
Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları bir zillet kaplayacaktır. Onları Allah’(ın azabın)dan koruyacak hiçbir kimse de yoktur. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. YÛNUS 27
لَهُمُ الْبُشْرَى فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“Lehümül büşra fil hayated dünya ve fil ahirah la tebdile li kelimatillah zalike hüvel fevzül aziym”
Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır. YÛNUS 64
*******************
مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فِيهَا أَنْهَارٌ مِّن مَّاء غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِن لَّبَنٍ لَّمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِّنْ خَمْرٍ لَّذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِّنْ عَسَلٍ مُّصَفًّى وَلَهُمْ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاء حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءهُمْ
“Meselül cennetilleti vüidel müttekun Fiha enharum mim main ğayri asin ve enharum mil lebenil lem yeteğayyer ta'müh ve enharum min hamril lezetil liş şaribin ve enharum min aselim musaffa ve lehüm fiha min küllis semerati ve mağfiratüm mir rabbihim ke men hüve halidün fin nari ve süku maen hamimen fe kattaa em'aehüm”
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? MUHAMMED 15
*******************
مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ
“Men kane yüridül hayated dünya ve zineteha nüveffi ileyhim a'malehüm fiha ve hüm fiha la yübhasun”
Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.HÛD 15
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Ülaikellezine leyse lehüm fil ahirati illen nar ve habita ma saneu fiha ve batilüm ma kanu ya'm'lun 
İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir. HÛD 16
الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
“Ellezine yesuddune an sebilillahi ve yebğuneha iveca ve hüm bil ahirati hüm kafirun”
Onlar (halkı) Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek isteyen kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir. HÛD 19
أُولَـئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ
“Ülaike lem yekunu mu'cizine fil erdi ve ma kane lehüm min dunillahi min evliya' yüdaafü lehümül azabv ma kanu yestetiy'unes sem'a ve ma kanu yübsirun”
Onlar yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakabilecek değillerdir. Onların Allah’tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat artırılacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar, hem de görmüyorlardı. HÛD 20
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
“Ülaikellezine hasiru enfüsehüm ve dalle anhüm ma kanu yefterun”
İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir. HÛD 21
لاَ جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الآخِرَةِ هُمُ الأَخْسَرُونَ
“La cerame ennehüm fil ahirati hümül ahserun” 
Şüphesiz bunlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. HÛD 22
إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّمَنْ خَافَ عَذَابَ الآخِرَةِ ذَلِكَ يَوْمٌ مَّجْمُوعٌ لَّهُ النَّاسُ وَذَلِكَ يَوْمٌ مَّشْهُودٌ
“İnne fi zalike le ayetel li men hafe azabel ahirah zalike yevmim meşhud“
Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. Bu, insanların (hesap ve ceza için) toplanacakları bir gündür. Bu, herkesin toplanıp bir araya geleceği bir gündür. HÛD 103
*******************
قَالَ لاَ يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلاَّ نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَن يَأْتِيكُمَا ذَلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
“Kale la ye'tiküma taamün türzekanihi illa nebbe'tüküma bi te'vilihi kable ey ye'tiyeküma zaliküma mimma alemeni rabbi inni teraktü millete kavmil la yü'minune billahi ve hüm bil ahirati hüm bil ahirati hüm kafirun”
Yûsuf dedi ki: “Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini bıraktım.” YÛSUF 37
وَلَأَجْرُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ
“Ve le ecrul ahirati hayrul lillezine amenu ve kanu yettekun”
Elbette ki, ahiret mükâfatı, inananlar ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir.  YÛSUF 57
رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
“Rabbi kad ateyteni minel mülki ve allemteni min te'vilil ehadis fatiras semavati vel erdi ente veliyyi fid dünya vel ahirah teveffeni müslimev ve elhikni bis salihiyn”
 Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” YÛSUF 101
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِم مِّنْ أَهْلِ الْقُرَى أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ اتَّقَوا أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
“Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhiy ileyhim min ehlil kura e fe lem yesiru fil erdi fe yenzuru keyfe kane akibetüllezine min kablihim ve la darul ahirati hayrul lillezinettekav e fe la ta'kilun”
Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? YÛSUF 109
*******************
اللّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاء وَيَقَدِرُ وَفَرِحُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ مَتَاعٌ
“Allahü yebsütur rizka li mey yeşaü ve yakdir ve ferihu bil hayatid dünya ve mel hayatüd dünya fil ahirati illa meta' “
Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir. RA'D 26
لَّهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَشَقُّ وَمَا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِن وَاقٍ
“Lehüm azabün fil hayatido dünya ve le azabül ahirati eşaak ve ma lehüm minellahi miv vak”
Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha ağırdır ve onları Allah’ın azabından koruyacak kimse de yoktur. RA'D 34
وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمِنَ الأَحْزَابِ مَن يُنكِرُ بَعْضَهُ قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللّهَ وَلا أُشْرِكَ بِهِ إِلَيْهِ أَدْعُو وَإِلَيْهِ مَآبِ
“Vellezine ateynahümül kitabe yefrahune bima ünzile ileyke ve minel ahzabi mey yünkiru ba'dah kul innema ümirtü en a'büdellahe ve la üşrike bih ileyhi ed'u ve ileyhi meab”
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur’an ile sevinirler. Fakat (senin aleyhinde olan) gruplardan onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O’na çağırıyorum ve dönüşüm de yalnız O'nadır.” RA'D 36
*******************
وأَنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Ve ennellezine la yü'minune bil ahirati a'tedna lehüm azaben elima
Âhirete inanmayanlara da acı bir azâb hazırlamışızdır. İSRÂ 10
وَمَنْ أَرَادَ الآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُورًا
“Ve men eradel ahirate ve sea leha sa'yeha ve hüve mü'minün fe ülaike kane sa'yühüm meşkura”
Kim de mü'min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir.  İSRÂ 19
انظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَلَلآخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلاً
“Ünzur keyfe faddalna ba'dahüm ala ba'd ve lel ahiratü ekberu deracativ ve ekberu tefdiyla”
Bak nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür, üstünlükler daha büyüktür.  İSRÂ 21
وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرآنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ حِجَابًا مَّسْتُورًا
“Ve iza kara'tel kur'ane cealna beyneke ve beynellezine la yü'minune bil ahirati hicabem mestura”
Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. İSRÂ 45
*******************
قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا
“Kul men kane fid dalaleti felyemdüd lehür rahmanü medda hatta iza raev ma yuadune immel azabe ve immes saah fe seya'lemune men hüve şerrum mekanev ve ad'afü cünda”
(Ey Muhammed!) De ki: “Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler. MERYEM 75
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا
Yevme nahşürul müttekiyne iler rahmani vefda  MERYEM 85
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَى جَهَنَّمَ وِرْدًا
Ve nesukul mücrimine ila cehenneme virda MERYEM 86
Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün! MERYEM 85-86
*******************
إِنَّهُ مَن يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيى
“İnnehu mey ye'ti rabbehu mürimen fe inne lehu cehennem la yemutü fiha ve la Yahya”
Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar.  TÂHÂ 74
وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِن بِآيَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى
“Ve kezalike neczi men esrafe ve lem yü'mim bi ayati rabbih ve le azabül ahirati eşeddü ve ebka”
Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.  TÂHÂ 127
*******************
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
“Ve minen nasi mey ya'büdüllahe ala harf fe in esabehu hayrunitmeenne bih ve in esabethü fitnetüninkalebe ala vechihi hasirad dünya vel ahirah zalike hüvel husranül mübin”
 İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa, gönlü onunla hoş olur. Şâyet başına bir kötülük gelirse, gerisingeri (küfre) dönüverir. O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir. HAC 11
مَن كَانَ يَظُنُّ أَن لَّن يَنصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاء ثُمَّ لِيَقْطَعْ فَلْيَنظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ
“Men kane yezunnü el ley yensurahüllahü fid dünya vel ahirati felyemdüd bi sebebin iles semai sümmelyakta' felyenzur hel yüzhibenne keydühu ma yeğiyz”
Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi? HAC 15
إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ
“İnnellahe yüdhilüllezine amenu ve amilus salihati cennatin tecri min tahtihel enharu yühallevne fiha min esavira min zehebiv ve lü'lüa ve libasühüm fiha harir”
Şüphesiz Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir. HAC 23
*******************
وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ
“Ve la tuhzini yevme yüb'asun”
“(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!” ŞUARA 87
*******************
وَيَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ
“Ve yevme yünfehu fis suri fe fezia men fis semavati ve men fil erdi illa men şaellah ve küllün etevhü dahirin”
Sûr’a üfürüleceği ve Allah’ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler.  NEML 87
*******************
وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Ve hüvellahü la ilahe illa hu lehül hamdü fil ula vel ahirati ve lehül hukmü ve ileyhi türceun”
O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’na mahsustur. Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz. KASAS  70
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
“Vebteği fima atakellahüd daral ahirate ve la tense nesiybeke mined dünya ve ahsin kema ahsenellahü ileyke ve la tebğil fesade fil ard innellahe la yühibbül müfsidin”
“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” KASAS  77
تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ

“Tilked darul ahiratü nec'alüha lillezine la yüridune ulüvven fil erdi ve la fesada vel akibetü lil müttekiyn” 
İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.  KASAS  83
مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Men cae bil haseneti fe lehu hayrum minha ve men cae bis seyyieti fe la yüczellezine amilüs seyyiati illa ma kanu ya'melun”
Kim bir iyilik getirirse, ona bundan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar. KASAS  84
*******************
وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِم مِّن سُلْطَانٍ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يُؤْمِنُ بِالْآخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا فِي شَكٍّ وَرَبُّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ
“Ve ma kane lehu aleyhim min sültanin illa li na'leme mey yü'minü bil ahirati mimmen hüve minha fi şekk ve rabbüke ala külli şey'in hafiyz”
Oysa şeytanın onlar üzerinde hiçbir hâkimiyeti yoktu. Ancak ahirete inananları, onun hakkında şüphe içinde bulunanlardan ayırt edelim diye (ona bu fırsatı verdik). Senin Rabbin her şey üzerinde hakiki bir koruyucudur. SEBE' 21
*******************
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَذَا يَوْمُ الدِّينِ
“Ve kalu ya veylena haza yevmüd din”
Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür.” SÂFFÂT 20
 هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ
“Haza yevmül faslillezi küntüm bihi tükezzibun”
Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir. SÂFFÂT 21
احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ
Uhşürullezine zalemu ve ezvacehüm ve ma kanu ya'büdun
(Yüce Allâh meleklerine emreder): "Toplayın o zâlimleri, onların eşlerini ve taptıklarını." SÂFFÂT 22
مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ
“Min dunillahi fehduhüm ila siratil cehiym”
"Allah'tan başka. Onları cehennemin yoluna götürün!" SÂFFÂT 23
وَقِفُوهُمْ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ
“Ve kifuhüm innehüm mes'ulun”
"Durdurun onları, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir." SÂFFÂT 24
يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ
“Yütafü alyhim bi ke'sim mim meiyn”
Önlerinde akan kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. SÂFFÂT 45
بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ
“Beydae lezzetil lişşaribin”
Berrak, içenlere lezzet veren bir içki. SÂFFÂT 46
لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ
“La fiha ğavlüv ve la hüm anha yünzefun”
Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar. SÂFFÂT 47
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ
“Ve indehüm kasiratüt tarfi iyn”
Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır. SÂFFÂT 48
كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ
“Ke ennehünne beydum meknun”
Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır. SÂFFÂT 49
إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
“İlla mevtetenel ula ve ma nahnü bi müazzebin”
"Yalnız ilk ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azâba da uğratılmayacağız ha?!" SÂFFÂT 59
إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“İnne haza le hüvel fevzül aziym”
Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır. SÂFFÂT 60
لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ
“Li misli haza felya'melil amilun”
Çalışanlar böylesi için çalışsınlar! SÂFFÂT 61
أَذَلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
“E zalike hayrun nüzülen em şeceratüzç zekkum”
Ziyafet olarak bu mu daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? SÂFFÂT 62
إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ
“İnna cealnaha fitnetel liz zalimi”n
Şüphesiz biz onu zalimler için bir imtihan aracı kıldık. SÂFFÂT 63
إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ
“İnneha şeceratün tahrucü fi aslil cehiym”
O, cehennemin dibinde biten bir ağaçtır. SÂFFÂT 64 
طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُؤُوسُ الشَّيَاطِينِ
“Tal'uha ke ennehu ruusüş şeyatiyn”
Onun meyveleri sanki şeytanların kafalarıdır. SÂFFÂT 65
فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
“Fe innehüm le akilune minha fe maliune minhel butün”
Cehennemlikler ondan yiyecekler ve onunla karınlarını dolduracaklardır. SÂFFÂT 66
ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ
“Sümme inne lehüm aleyha le şevbem min hamum”
Sonra onlar için bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır. SÂFFÂT 67
ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ
“Şümme inne merciahüm le ilel cehiym”
Sonra onların dönüşleri mutlaka cehennemedir. SÂFFÂT 68
*******************
وَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُنِيبًا إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِّنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِن قَبْلُ وَجَعَلَ لِلَّهِ أَندَادًا لِّيُضِلَّ عَن سَبِيلِهِ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلًا إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ
“Ve iza messel insane durrun dea rabbehu müniben ileyhi sümme iza havvelehu ni'metem minhü nesiye ma kane yed'u ileyhi min kabül ve ceale lillahi endadel li yüdille an sebilih kul temetta' bi küfrike kalilen inneke min ashabin nar”
İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.” ZÜMER  8
أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
“Emmen hüve kanitün anael leyli sacidev ve kaimey yahzerul ahirate ve yercu rahmete rabbih kul hel yestevillezine ya'lemune vellezine”
(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar. ZÜMER  9
أَفَمَن يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ
“E fe mey yettekiy bi vechihi suel azabi yevmel kiyameh ve kiyle liz zalimine zuku ma küntüm teksibun”
Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse , (o gün) azaptan emin olan kimse gibi midir? Zalimlere, “Kazandıklarınızı tadın” denir. ZÜMER  24
كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمْ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
“Kezzebellezine min kablihim fe etehümül azabü min hayüs la yeş'urun”
Onlardan öncekiler de yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi. ZÜMER  25
فَأَذَاقَهُمُ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
“Fe ezakahümüllahül hizye fil hayatid dünya ve leazabül ahirati ekber lev kanu ya'lemun” 
Böylece Allah dünya hayatında onlara zilleti tattırdı. Elbette ki ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilselerdi!  ZÜMER  26
وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِن دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
“Ve iza zükirallahü vahdehüşmeezzet kulubüllezine la yü'minune bil ahirah ve iza zükirallezine min dunihi izahüm yestebşirun”
Allah, bir tek (ilâh) olarak anıldığında ahirete inanmayanların kalpleri daralır. Allah’tan başkaları (ilâhları) anıldığında bakarsın sevinirler. ZÜMER  45
وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ مِن سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَبَدَا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ
“Ve lev enne lillezine zalemu ma fil erdi cemiav ve mislehu meahu leftedev bihi min suil azabi yevmel kiyameh ve beda lehüm minellahi ma lem yekunu yahtesibun “
Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. ZÜMER  47
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون
“Ve beda lehüm seyyiatü ma kesebu ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun”
(Dünyada) kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır.  ZÜMER  48
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنظُرُونَ
“Ve nüfiha fis suri fe saika men fis semavati ve men fil erdi illa men şaellah sümme nüfiha fihi uhra fe izahüm kiyamüy yenzurun”
Sûr’a üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar. ZÜMER  68
وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاء وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
“Ve eşrakatil erdu bi nuri rabbiha ve vüdial kitabü ve cie bin nebiyyine veş şühedai ve kudiye beynehüm bil hakki ve hüm la yuzlemun”
Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir. ZÜMER  69
وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ
“Ve vüffiyet küllü nefsim ma amilet ve hüve a'lemü bima yef'alun”
Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.  ZÜMER  70
الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Ve teral melaikete haffine min havlil arşi yüsebbihune bi hamdi rabbihim ve kudiye beynehüm bil hakki ve kiylel hamdü lillahi rabbil alemin”
Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş’ın etrafını kuşatmış hâlde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” denilmiştir.  ZÜMER  75
*******************
وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ
“Vesikallezine keferu ila cehenneme zümera hatta iza cauha fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha e lem ye'tiküm rusülüm minküm yetlune aleyküm ayati rabbiküm ve yünziruneküm likae yemiküm haza kalu bela velakin hakkat kelimetül azabi alel kafirin”
İnkâr edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar da, “Evet geldi” derler. Fakat inkârcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir. ZUHRUF 71
*******************
الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
“Ellezine la yü'tunez zekate ve hüm bil ahirati hüm kafirun”
Onlar zekâtı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkâr ederler. FUSSİLET  7
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
“İnnellezine kalu rabbünellahü sümmestekamu tetenezzelü aleyhimül melaiketü ella tehafu ve la tehzenu ve ebşiru bil cennetilleti küntüm tuadun”
Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!”  FUSSİLET  31
*******************
مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ
“Men kane yüridü harsel ahirati nezid lehü fi harsih ve men kane yüridü harsed dünya nü'tihi minha ve ma lehu fil ahirati min nesiyb”
Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur. ŞÛR  20
*******************
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَى إِنَّا مُنتَقِمُونَ
“Yevme nebtişül batşetel kübra inna müntekimun”
Onları o en şiddetli yakalayışla yakalayacağımız günü hatırla. Şüphesiz biz öcümüzü alırız. DUHÂN 16
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ
“İnne yevmel fasli mikatühüm ecmeiyn“
Şüphesiz, hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı zamandır. DUHÂN 40
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
“Yevme la yuğni mevlen ammevlen şey'ev ve la hüm yünsarun”
O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez. DUHÂN 41
*******************
وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
“Ve iza alime min ayatina şey'enittehazeha hüzüva ülaike lehüm azabüm mühin”
Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!   CÂSİYE  9
مِن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاء وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
“Miv veraihim cehennem ve la yuğni anhüm ma kesebu şey'ev ve la mettehazu min dunillahi evliya' ve lehüm azabün aziym”
Arkalarında da cehennem vardır. Dünyada kazandıkları ve Allah’tan başka edindikleri dostlar onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için elbette büyük bir azap vardır. CÂSİYE  10
أًمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أّن نَّجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاء مَّحْيَاهُم وَمَمَاتُهُمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
“Em hasibel lezinecterahus seyyiati en nec'alehüm kellezine amenu ve amilus salihati sevaem mahyahüm ve mematühüm sae ma yahkümun”
Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar! CÂSİYE  21
وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
“Ve halekallahüs semavati vel erda bil hakki ve li tücza küllü nefsim bima kesebet ve hüm la yuzlemun”
Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulm edilmez. CÂSİYE  22
قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيبَ فِيهِ وَلَكِنَّ أَكَثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
“Kullillahü yuhyiküm sümme yümitüküm sümme yecmeuküm ila yevmil kiyameti la raybe fihi ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun”
De ki: “Allah sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek, sonra da kendisinde şüphe olmayan Kıyamet gününde sizi bir araya getirecek, ama insanların çoğu bilmezler.” CÂSİYE  26
وَلَلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرضِ وَيَومَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ
“Ve lillahi mülküs semavati vel ard ve yevme tekumüs saatü yevmeiziy yahserul mübtilun”
Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Kıyamet kopacağı gün, işte o gün batıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır. CÂSİYE  27
وَتَرَى كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَى إِلَى كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
“Ve tera külle ümmetin casiyeten küllü ümmetin tüd'a ila kitabiha elyevme tüczevne ma küntüm ta'melun”
O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir:) “Bugün (yalnızca) yaptıklarınızın karşılığı verilecektir.” CÂSİYE  28
وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ
“Ve iza kiyle inne va'dellahi hakkuv ves saatü la raybe fiha kultüm ma nedri mes saatü in nezunnü illa zannev ve ma nahnü bi müsteykinin”
“Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur” dendiği zaman ise; “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, sadece zannediyoruz. Biz bu konuda kesin kanaat sahibi değiliz” demiştiniz. CÂSİYE  32
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون
“Ve beda lehüm seyyiatü ma amilu ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun”
Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıvermiştir. CÂSİYE  33
وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا وَمَأْوَاكُمْ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ
“Ve kiylel yevme nensaküm kema nesitüm likae yevmiküm haza ve me'vakümün naru ve ma leküm min nasirin”
Onlara şöyle denir: “Bugüne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi, bu gün biz de sizi unutuyoruz. Barınağınız ateştir. Yardımcılarınız da yoktur.”  CÂSİYE  34
ذَلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
“ Zaliküm bi ennekümüttehaztüm ayatillahi hüzüvev ve ğarratkümül hayatüd dünya felyevme la yuhracune minha ve la hüm yüsta'tebun”
“Bunun sebebi, Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatmasıdır.” Artık bugün ateşten çıkarılmazlar ve Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilmez. CÂSİYE  35
*******************
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ
“Ve nufiha fis sur zalike yevmul veiyd”
(İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr’a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür. KAF 20
وَجَاءتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ
“Ve caet kullu nefsim meaha saikuv ve şehid”
Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. KAF 21
لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ
“Le kad kunte fi ğafletim min haza fe keşefna anke ğitaeke fe besarukel yevme Hadid”
(Ona) “Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir” (denir.) KAF 22
هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ
“Haza ma tuadune li kulli evvabin hafiyz ” KAF 32
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
“Men haşiyer rahmane bil ğaybi ve cae bi kalbim munib” KAF 33
(Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.”  KAF 32-33
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
“Udhuluha bi selam zalike yevmul hulud”
“Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedîlik günüdür.” KAF 34
لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ
“Lehum ma yeşaune fiha ve ledeyna mezid” 
Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.  KAF 35
*******************
يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ
“Yevme yukşefu 'an sakin ve yud'avne ilessucudi fela yestetiy'une”. KALEM 42
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
Haşi'aten ebsaruhum terhekuhum zillefun ve kad kanu yud'avne ilessucudi ve lum salimune.  KALEM 43
Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı. KALEM 42-43
*******************
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنكُمْ خَافِيَةٌ
“Yevmeizin tu'radune la tahfa minkum hafiyetun.”
O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz. HÂKKA 18
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَؤُوا كِتَابِيهْ
“Feemma men utiye kitabehu bi yemiynihi feyekulu haumu'krau kitabiyeh.”
İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: “Gelin, kitabımı okuyun!” HÂKKA 19
إِنِّي ظَنَنتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيهْ
“İnniy zanentu enniy mulakin hisabiyeh.”
“Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.” HÂKKA 20
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
“Fehuve fiy 'iyşetin radiyetin.”
Artık o, hoşnut bir hayat içindedir.  HÂKKA 21
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
“Fiy cennetin 'aliyetin.”
Yüksek bir cennettedir. HÂKKA 22
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ
“Kutufuha daniyetun.”
Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir). HÂKKA 23
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ
“Kulu veşrebu heniyen bima esleftum fiyl'eyyamilhaliyeti.”
(Onlara şöyle denir:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için. HÂKKA 24
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيهْ
“Ve emma men utiye kitabehu bişimalihi feyekulu ya leyteniy lem ute kitabiyeh.”
Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.” HÂKKA 25
وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيهْ
“Ve lem edri ma hisabiyeh.”
“Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.”  HÂKKA 26
يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ
“Ya leyteha kanetilkadiyete.”
“Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.” HÂKKA 27
مَا أَغْنَى عَنِّي مَالِيهْ
“Ma ağna 'anniy maliyeh.”
“Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.” HÂKKA 28
هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيهْ
“Heleke 'anniy sultaniyeh.”
“Saltanatım da yok olup gitti.” HÂKKA 29
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ
“Huzuhu feğulluhu . “
(Allah, şöyle der:) “Onu yakalayıp bağlayın.” HÂKKA 30
ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ
“Summel cehiyme salluhu.”
“Sonra onu cehenneme atın.” HÂKKA 31
ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ
“Summe fiy silsi letin zer'uha seb'une zira'an feslukuhu.”
“Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.” HÂKKA 32
إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ
“İnnehu kane la yu'minu billahil'a ziymi.”
“Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.” HÂKKA 33
*******************
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاء كَالْمُهْلِ
“Yevme tekunussema'u kelmuhli.” MEÂRİC  8
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ
“Ve tekunulcibalu kel'ihni.” MEÂRİC  9
Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.     MEÂRİC  8-9
تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى
Ted'u men edbere ve tevella.  MEÂRİC  17
وَجَمَعَ فَأَوْعَى
Ve cema'a feev'a. MEÂRİC  18
O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır. MEÂRİC  17-18
*******************
كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ
“Kullu nefsin bima kesebet rehiynetun.”
Herkes kazandığına karşılık bir rehindir.  MÜDDESSİR 38
كَلَّا بَل لَا يَخَافُونَ الْآخِرَةَ
“Kella bella yehafunel'ahirete. “
Hayır, hayır! Onlar ahiretten korkmuyorlar. MÜDDESSİR 53
*******************
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا
“Velmurselati 'urfen.” 
Andolsun; birbiri ardınca gönderilenlere, MÜRSELÂT  1
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا
“Velmurselati 'urfen.”
Esip savuranlara, MÜRSELÂT  2
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا
“Vennaşirati neşren.”
Yaydıkça yayanlara, MÜRSELÂT  3
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا
“Felfarikati ferkan.”
Ayırdıkça ayıranlara, MÜRSELÂT  4
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا
“Felmulkiyati zikren.”
Öğüt bırakanlara: MÜRSELÂT  5
عُذْرًا أَوْ نُذْرًا
“ 'Uzren ev nuzren.”
Özür yahut uyarmak için. MÜRSELÂT  6
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ
“İnnema tu'adune levaki'un.”
(Bunlara andolsun) Ki size va'dedilen, mutlaka olacaktır. MÜRSELÂT  7
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
“Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.”
O gün vay yalanlayanların hâline! MÜRSELÂT  15
انطَلِقُوا إِلَى مَا كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ
 “İntaliku ila ma kuntum bihi tukezzebune.”
Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.” MÜRSELÂT  29
إِنَّهَا تَرْمِي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ
“İnneha termiy bişererin kelkasri.”
Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar. MÜRSELÂT  32
كَأَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ
“Keennehu cimaletun sufrun.”
Bunlar sanki birer kızıl devedir. MÜRSELÂT  33
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
“Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne.”
O gün vay yalanlayanların hâline! MÜRSELÂT  45
*******************
فَأَمَّا مَن طَغَى
“Feemma men tağa.” NÂZİÂT 37
وَآثَرَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا
“Ve aserelhayateddunya.”  NÂZİÂT 38
فَإِنَّ الْجَحِيمَ هِيَ الْمَأْوَى
Feinnelcahiyme hiyelme'va.  NÂZİÂT 39
Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır. NÂZİÂT 37-38-39
*******************
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ
“Ve vucuhun yevmeizin 'aleyha ğaberetun”
O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. ABESE  40
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ
“Terhekuha kateretun.”
Onları bir siyahlık bürür. ABESE  41
أُوْلَئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
“Ulaike humulkeferetulfeceretu.”
İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır. ABESE  42
*******************
وَإِذَا الْمَوْؤُودَةُ سُئِلَتْ
Ve izelmev'udetu suilet. TEKVÎR 8
بِأَيِّ ذَنبٍ قُتِلَتْ
Bieyyi zenbin kutilet. TEKVÎR 9
Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, TEKVÎR 8-9
وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ
“Ve izessuhufu nuşiret.”
Amel defterleri açıldığı zaman, TEKVÎR 10
وَإِذَا السَّمَاء كُشِطَتْ
“Ve izessema'u kuşitat.”
Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman, TEKVÎR 11
وَإِذَا الْجَحِيمُ سُعِّرَتْ
“Ve izelcahiymu su''iret.”
Cehennem alevlendirildiği zaman, TEKVÎR 12
وَإِذَا الْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ
“Ve izelcennetu uzlifet.”
Cennet yaklaştırıldığı zaman, TEKVÎR 13
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا أَحْضَرَتْ
“ 'Alimet nefsun ma ahdaret.”
Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir. TEKVÎR 14
*******************
إِذَا السَّمَاء انفَطَرَتْ
“İzessemaunfetaret.”
Gök yarıldığı zaman,  İNFİTÂR 1 
وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انتَثَرَتْ
“Ve izelkevakibun teseret.”
Yıldızlar saçıldığı zaman, İNFİTÂR 2
وَإِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ
Ve izelbiharu fucciret.
Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman, İNFİTÂR 3
وَإِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ
“Ve izelkuburu bu'siret.”
Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, İNFİTÂR 4
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ
“ 'Alimet nefsun ma kaddemet ve ahharet. ”
Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek. İNFİTÂR 5 
يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
“Ya eyyuhel'insanu ma ğarreke birabbikelkeriymi.” İNFİTÂR 6
الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
“Elleziy halekake fesevvake fe'adeleke.” İNFİTÂR 7
فِي أَيِّ صُورَةٍ مَّا شَاء رَكَّبَكَ
“Fiy eyyi suretin ma şae rekkebeke.”  İNFİTÂR 8
Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı? İNFİTÂR 6-7-8
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ
“Kella bel tukezzibune biddiyni.”
Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz. İNFİTÂR 9 
إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ
“İnnel'ebrare lefiy na'iymin.”
Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler. İNFİTÂR 13
*******************
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِّنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ
“Yevme la temliku nefun linefsin şey'en vel'emru yevmeizin lillahi.” İNFİTÂR19
كَلَّا إِنَّهُمْ عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّمَحْجُوبُونَ
“Kella innehum 'an rabbihim yevmeizin lemahcubune.”
Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır. O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır. MUTAFFİFÎN 15
*******************
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ
“Femma men utiye kitabehu biyemiynihi.”
Kime kitabı sağından verilirse, İNŞIKAK 7
فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا
Fesevfe yuhasebu hisaben yesiyren. İNŞIKAK 8
وَيَنقَلِبُ إِلَى أَهْلِهِ مَسْرُورًا
“Ve yenkalibu ila ehlihi mesruren.”
Sevinçli olarak ailesine dönecektir. İNŞIKAK 9
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ وَرَاء ظَهْرِهِ
“Ve emma men utiye kitabehu verae zahrihi.”
Fakat kime kitabı arkasından verilirse, İNŞIKAK 10
فَسَوْفَ يَدْعُو ثُبُورًا
Fesevfe yed'u suburen. İNŞIKAK 11
وَيَصْلَى سَعِيرًا
Ve yasla se'iyren.  İNŞIKAK 12
“Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir. İNŞIKAK 11-12
*******************
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ
“Hel etake hadiysülğaşiyeti.”
Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi? ĞÂŞİYE  1
فِيهَا سُرُرٌ مَّرْفُوعَةٌ
“Fiyha sürürin merfu'atün..  ĞÂŞİYE  13”
وَأَكْوَابٌ مَّوْضُوعَةٌ
“Ve ekvabün mevdu'atün.” ĞÂŞİYE  14
وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌ
“Ve nemariku masfufetün.” ĞÂŞİYE  15
وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌ
Ve zerabiyyü mebsusetün. ĞÂŞİYE  16
Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır. ĞÂŞİYE  13-14-15-16
*******************
وَجَاء رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا
Ve cae rabbüke velmelekü saffen saffen.  FECR  22
وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ وَأَنَّى لَهُ الذِّكْرَى
Ve ciy'e yevmeizin bicehenneme yevmeizin yetezekkerül'insanü ve enna lehüzzikra. FECR  23
Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!? FECR  22-23
يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي
“Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayatiy.”
“Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım” der.  FECR  24
فَيَوْمَئِذٍ لَّا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ
“Feyevmeizin la yü'azzibü 'azabehu ehadün.”
Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez. FECR  25
وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُ أَحَدٌ
“Ve la yusiku ve sakahu ehadün.”
Onun vuracağı bağı kimse vuramaz. FECR  26
*******************
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ
Sümme kane minelleziyne amenu ve tevasav bissabri ve tevasav bilmerhameti. BELED  17
أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ
Ulaike eshabul meymeneti BELED  18
Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir. BELED  17-18
*******************
وَإِنَّ لَنَا لَلْآخِرَةَ وَالْأُولَى
“Ve inne lena lel'ahirete vel'ula.”
Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir. LEYL 13
*******************
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
“Lekad halaknel'insane fiy ahseni takviymin”
Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.TÎN 4
ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ
“Sümme redednahü esfele safiliyne”
Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. TÎN 5
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ
“İllelleziyne amenu ve amillus salihati felehum ecrun gayru memnunun”
Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır. TÎN 6
فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ
“Fema yükezzibuke ba'du biddin”
 (Ey insan!) Böyle iken, hangi şey sana hesap ve cezayı yalanlatıyor? TÎN 7
*******************
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِ
“İnnelleziyne amenu ve 'amilussalihati ülaike hüm hayrülberiyyeh”
Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar. BEYYİNE 7
جَزَاؤُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَّضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ
“Cezaühüm 'inde rabbihim cennatü 'adnin tecriy min tahtihel'enharü halidiyne fiyha ebeden radiyallahü 'anhüm ve radu 'anhü zalike limen haşiye rabbeh”
Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur. BEYYİNE 8
*******************
يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ
“Yevmeiziy yasdürun nasü eştatel li yürav a'malehüm“
O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. ZİLZÂL  6
فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
“Ve mey ya'mel miskale zerratin hayray yerah”
Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. ZİLZÂL  7
وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ
“Ve mey ya'mel miskale zerratin şerray yerah”
Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir. ZİLZÂL  8
*******************
أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ
“E raeytellezi yükezzibü bid din”
Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! MÂÛN 1

6- Kadere, ya’nî hayr ve şerlerİn (İyİlİk ve kötülüklerİn) Allahü teâlâdan olduğuna İnanmak.

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
“Ve yerzukhu min haysu la yahtesibu ve men yetevekkel 'alellahi fehuve hasbuhu innallahe baliğu emrihi kad ce'alallahu likulli şey'in kadren.”
Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur. TALAK 3
*******************
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
“Kütibe aleykümül kitalü ve hüve kürhül leküm, ve asa en tühibbu şey'ev ve hüve şerrul leküm, vallahü ya'lemü ve entüm la ta'lemun”
Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. BAKARA  216
*******************
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى
“Ve el leyse lil insani illa ma sea”
İnsan için ancak çalıştığı vardır. NECM 39
*******************
اللّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنثَى وَمَا تَغِيضُ الأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ وَكُلُّ شَيْءٍ عِندَهُ بِمِقْدَارٍ
“Allahü ya'lemü ma tahmilü küllü ünsa ve ma teğiydul erhamü ve ma tezdad ve küllü şey'in indehu bi mikdar”
Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her şey O’nun katında bir ölçü iledir. RAD 8
*******************
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
“Ellezi lehu mülküs semavati vel erdi ve lem yettehiz veledev ve lem yekül lehu şerikün fil mülki ve haleka külle şey'in fe kadderahu takdira”
O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir. FURKAN 2
*******************
قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلاَنَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“Kul ley yüsiybena illa ma ketebellahü lena hüve mevlana ve alellahi fel yetevekkelil mü'minun”
De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.” TEVBE 51
*******************
اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
“Allahü haliku külli şey'iv ve hüve ala külli şey'iv vekil”
Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir. ZÜMER 62
*******************
وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
“Vallahü halekkkaküm ve ma ta'melun”
“Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.” SAFFAT 96
*******************
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
“Ve li külli ümmetin ecel fe iza cae eclühüm la yeste'hirune saatev ve la yestakdimun”
Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler. ARAF 34
مَن يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَن يُضْلِلْ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
“Mey yehdillahü fe hüvel mühtedi ve mey yudlil fe ülaike hümül hasirun”
Allah, kimi doğru yola iletirse, odur doğru yolu bulan. Kimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir. ARAF178
*******************
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ
Nahnu kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukiyne. VAKIA 60
عَلَى أَن نُّبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ
'Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta'lemune.  VAKIA 61
Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez. VAKIA 60-61
*******************
وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا
Ve nefsin ve ma sevvaha. ŞEMS 7
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
Feelhemeha fücureha ve takvaha. ŞEMS 8
قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا
“Kad efleha men zekkaha.”ŞEMS 9 
Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. ŞEMS 7-8-9
*******************
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا
“İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma kefura.”
Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder. İNSAN 3
*******************
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ
“Men amile salihan fe li nefsihi ve men esae fe aleyha ve ma rabbüke bi zallamil lil abid”
Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir. FUSSİLET 46
*******************
إِذْ هَمَّت طَّآئِفَتَانِ مِنكُمْ أَن تَفْشَلاَ وَاللّهُ وَلِيُّهُمَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“İz hemmet taifetani minküm en tefşela vallahü veliyyühüma, ve alellahi fel yetevekkelil mü'minun”
Hani sizden iki takım (paniğe kapılarak) çözülmeye yüz tutmuştu. Hâlbuki Allah onların yardımcısı idi. Mü’minler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler. ALİ İMRAN 122
إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“İy yensurkümüllahü fe la ğalibe leküm, ve iy yahzülküm fe min zellezi yensuruküm mim ba'dih, ve alellahi felyetevekkelil mü'minun”
Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler. ALİ İMRAN 160
*******************
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَن يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ وَاتَّقُوا اللّهَ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“Ya eyyühellezine amenüzküru ni'metellahi aleyküm iz hemme kavmün ey yebsütu ileyküm eydiyehüm fe keffe eydiyehüm ankü vettekullah ve alellahi fel yetevekkelil mü'minun”
Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya (tecavüze) kalkışmıştı da, Allah (buna engel olmuş) onların ellerini sizden çekmişti. Allah’a karşı gelmekten sakının. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler. MAİDE 11
*******************
قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِن نَّحْنُ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ وَلَـكِنَّ اللّهَ يَمُنُّ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَمَا كَانَ لَنَا أَن نَّأْتِيَكُم بِسُلْطَانٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَعلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“Kalet lehüm rusülühüm in nahnü illa beşerum mislüküm ve lakinnellahe yemünnü ala mey yeşaü min ibadih ve ma kane lena en ne'tiyeküm bi sültanin illa bi iznillah ve alellahi fel yetevekkelil mü'minun”
Peygamberleri, onlara dedi ki: “Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah, kullarından dilediğine (peygamberlik) nimetini bahşeder. Allah’ın izni olmadıkça, bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil. Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” İBRAHİM 11
*******************
اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“Allahu la ilahe illa huve ve 'alellahi felyetevekkelilmu'minune”
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler. TEGABÜN 13
*******************
لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
“Lehu mekalidüs semavati vel ard yebsütur riska li mey yeşaü ve yakdir innehu bikülli şey'in alim”
Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Dilediğine rızkı bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir. ŞURA 12
*******************
وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
“Ve ma min dabbetin fil erdi illa alellahi rizkuha ve ya'lemü müstekarraha ve müstevdeaha küllün fi kitabim mübin”
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. HUD 6
*******************
فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ حَلالاً طَيِّبًا وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
“Fe külu mimma razekakümüllahü halalen tayyibev veşküru ni'metellahi in küntüm iyyahü ta'büdun”
Artık Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin. Eğer yalnız O’na ibadet ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin. NAHL 114
*******************
قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ إِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَلاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
“Kul la emlikü li nefsi darrav ve la nef'an illa ma şaellah likülli ümmetinecel iza cae ecelühüm fe la yeste'hirune saatev ve la yestakdimun”
De ki: “Allah dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim. Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” YUNUS 49
*******************
وَلَن يُؤَخِّرَ اللَّهُ نَفْسًا إِذَا جَاء أَجَلُهَا وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ve len yuahhirallahu nefsen iza cae eceluha vallahu habiyrun bima ta'melune.”
Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. MÜNAFİKUN 11
*******************
قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُوا أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“Kul tealev etlü ma harrame rabbüküm aleyküm ella tüşriku bihi şey'a ve bil valideyni ihsana ve la taktülu evladeküm min imlak nahnü nerzükuküm ve iyyahüm ve la takrabül fevahişe ma zahera minha ve ma betan ve la taktülün nefselleti harramellahü illa bil hakk zaliküm vessaküm bihi lealleküm ta'kilun”
Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.” 
ENAM 151
İslâmın Şartları (5)

7- Kelİme-İ şehâdet getİrmek.

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللّهِ وَبِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ
“Ve minen nasi mey yekulü amenna billahi ve bil yevmil ahiri ve ma hüm bi mü'minin”
İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. BAKARA 8
وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
“Ve ilahüküm ilahüv vahid, la ilahe illa hüver rahmanür rahiym”
Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır,Rahîm’dir. BAKARA 163
لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَـكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَـئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَـئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
“Leysel birra en tüvellu vücuheküm kibelel meşriki vel mağribi ve lakinnel birra men amene billahi vel yevmil ahiri vel melaiketi vel kitabi ven nebiyyin, ve atel male ala hubbihi zevil kurba vel yetama vel mesakine vebnes sebili ves sailine ve fir rikab, ve ekames salate ve atez zekah, vel mufune bi ahdihim iza ahedu, ves sabirine fil be'sai ved darrai ve hiynel be's, ülaikellezine sadeku, ve ülaike hümül müttekun”
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. BAKARA 177
اللّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
“Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum, la te'huzühu sinetüv vela nevm, lehu ma fis semavati ve ma fil ard, men zellezi yeşfeu indehu illa bi iznih, ya'lemü ma beyne eydihim ve ma halfehüm, ve al yühiytune bi şey'im min ilmihi illa bi ma şa', vesia kürsiyyühüs semavati vel ard, ve la yeudühu hifzuhüma, ve hüvel aliyyül aziym “
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür. BAKARA 255
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
“Amener rasulü bi ma ünzile ileyhi mir rabbihi vel mü'minun, küllün amene billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusülih, la nüferriku beyne ehadim mir rusülih, ve kalu semi'na ve eta'na ğufraneke rabbena ve ileykel masiyr”
Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” BAKARA 285
*******************
اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
“Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum”
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Diridir, kayyumdur. ÂLİ IMRÂN 2
شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُوا الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Şehidellahü ennehu la ilahe illa hüve vel melaiketü ve ülül ilmi kaimem bil kist, la ilahe illa hüvel azizül hakim”
Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ÂLİ IMRÂN 18
*******************
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُوا اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُوا اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ya eyyühellezine amenu kunu kavvamine lillahi şühedae bil kisti ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin ala ella ta'dilu i'dilu hüve akrabü lit takva vettekullah innellahe habirum bi ma ta'melun”
Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. MÂİDE 8
لَّقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللّهَ ثَالِثُ ثَلاَثَةٍ وَمَا مِنْ إِلَـهٍ إِلاَّ إِلَـهٌ وَاحِدٌ وَإِن لَّمْ يَنتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“Le kad keferallezine kalu innellahe salisü selaseh ve ma min ilahin illa ilahüv vahid ve il lem yentehu amma yekulune le yemessennellezine keferu minhüm azabün elim”
Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır. MÂİDE 73
*******************
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَآؤُكُمُ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
“Ve yevme nahşüruhüm cemian sümme nekulü lillezine eşraku eyne şürakaükümüllezine küntüm tez'umun”
Onları tümüyle (mahşere) toplayıp da Allah’a ortak koşanlara, “Nerede, ilâh olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğimiz günü hatırla. EN'ÂM 22
قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ قُل لاَّ أَتَّبِعُ أَهْوَاءكُمْ قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا وَمَا أَنَا مِنَ الْمُهْتَدِينَ
“Kul inni nühitü en a'büdellezine ted'une min dunillah kul la ettebiu ehvaeküm kad daleltü izev ve ma ene minel mühtedin”
De ki: “Sizin, Allah’tan başka ibadet ettiğiniz şeylere ibadet etmem bana kesinlikle yasaklandı. Ben sizin arzularınıza uymam. (Uyarsam) o takdirde sapmış olurum, hidayete erenlerden olmam.” EN'ÂM 56
ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
“Zalikümüllahü rabbüküm la ilahe illa hu haliku külli şey'in fa'büduh ve hüve ala külli şey'iv vekil”
İşte sizin Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O, her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp gözeten)dir. EN'ÂM 102
*******************
قُل لَّوْ كَانَ مَعَهُ آلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ إِذًا لاَّبْتَغَوْا إِلَى ذِي الْعَرْشِ سَبِيلاً
“Kul lev kane meahu alihetün kema yekulune izel lebteğav ila zil arşi sebila”
De ki: “Eğer onların iddia ettiği gibi, Allah’la beraber (başka) ilâhlar olsaydı, o zaman o ilâhlar da Arş’ın sahibine ulaşmak için elbette bir yol ararlardı. İSRÂ 42
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَـكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
“Tüsebbihu lehüs semavatüs seb'u vel erdu ve men fihinn ve im min şey'in illa yüsebbihu bi hamdihi ve lakil la tefkahune tesbihahüm innehu kane halimen ğafura”
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır. İSRÂ 44
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا
“Ve kulil hamdü lillahillezi lem yettehiz veledev ve lem yekül lehu şerikün fil mülki ve lem yekül lehu veliyyüm minez zülli ve kebbirhü tekbira”
“Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur” de ve O’nu tekbir ile yücelt. İSRÂ111
*******************
وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ
“Ve lehu men fis semavati vel ard ve men indehu la yestekbirune an ibadetihi ve la yestahsirun”
Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar. ENBİYÂ 19
لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
“Lev kane fihima alihetün ilellahü lefesedeta fe sübhanellahi rabbil arşi amma yasifun”
Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir. ENBİYÂ 22
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ
“Ve ma erselna min kablike mir rasulin illa nuhiy ileyhi ennehu la ilahe illa ene fa'düdun”
Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir. ENBİYÂ 25
وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِّن دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
“Ve mey yekul minhüm inni ilahüm min dunihi fe zalike neczihi cehennem kezalike necziz zalimin”
İçlerinden her kim, “Allah’tan başka ben de şüphesiz bir ilâhım” derse, böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız. ENBİYÂ 29
*******************
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
“Ellezi lehu mülküs semavati vel erdi ve lem yettehiz veledev ve lem yekül lehu şerikün fil mülki ve haleka külle şey'in fe kadderahu takdira”
O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir. FURKÂN 2
*******************
أَمَّن جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
“Emmen ceallel erda kararav ve cealle hilaleha enharav ve ceale leha ravasiye ve ceale beynel bahrayni haciza e ilahüm meallah bel ekseruhüm la ya'lemun”
Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Hayır, onların çoğu bilmiyor! NEML 61
أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ
“Emmey yücibül mudtarra iza deahü ve yekşifüs sue ve yec'alüküm hulefael ard e ilahüm meallah kalilem ma tezekkerun”
Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! NEML 62
أَمَّن يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَن يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Emmey yehdiküm fi zulümatil berri vel bahri ve mey yursilür riyaha büşram beyne yedey rahmetih e ilahüm meallah tealellahü amma yüşrikun
Yahut karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Allah, onların ortak koştuklarından yücedir. NEML 63
أَمَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
“Emmey yebdeül halka sümme yüiydühu ve mey yerzükuküm mines semai vel ard e ilahüm meallah kul hatu bürhaneküm in küntüm sadikiyn”
Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” NEML 64
*******************
فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Kaletil a'rabü amenna kul lem tü'minu ve lakin kulu eslemna ve lemma yedhulil imanü fi kulubiküm ve in tütiy'ulahe ve rasulehu la yelitküm min a'maliküm şey'a innellahe ğafurur rahiym”
Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” HUCURAT 14
*******************
ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا فَطُبِعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
“Zalike biennehum amenu summe keferu fetubi'a 'ala kulubihim fehum la yefkahune.”
Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar. MÜNAFİKUN 3
*******************
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
“İnnellahe la yağfiru ey yüşrake bihi ve yağfiru ma dune zalike li mey yeşa' ve mey yuşrik billahi fe kad dalle dalalem beiyda”
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.       NİSA 116
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
“Ya eyyühellezine amenu aminu billahi ve rasulihi vel kitabillezi nezzele ala rasulihi vel kitabillezi enzele min kabl ve me yekfür billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusülihi vel yevmil ahiri fe kad dalle dalalem beiyda”
Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur. NİSA 136
*******************
وَالَّذِينَ هُم بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ
“Velleziyne hum bişehadatihim kaimune.”
Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir. MEÂRİC  33

8- Her gün beş kere vaktİ gelİnCe namaz kılmak.


إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
“İnna a'taynakel Kevser”
Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik. KEVSER 1
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
“Fe salli li rabbike venhar”
O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes. KEVSER 2
إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
“İnne şanieke hüvel'ebter”
Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir. KEVSER 3
*******************
فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
“Fe telekka ademü mir rabbihi kelimatin fe tabe aleyh, innehu hüvet tevvabür rahiym”
Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır. BAKARA 37
وَأَقِيمُوا الصَّلاَةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ
“Ve ekiymüs salate ve atüz zekate verkeu mear rakiiyn”
Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. BAKARA 43


32 FARZ
YAZAN : MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ - 3 -

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder