KUR'AN-
KERİM İLE İLGİLİ........... MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ
Kur'an-ı Kerim ile Hz.Muhammed koca bir şirk alemini devirip putperestliği yere serdi. İman ve feyz içinde yaşayan bir dünya doğdu.
Kur'an-ı Kerim ile İnsanlara mutluluk yolu açıldı. Vicdanlara baskı kalktı, insanlar taş ve ağaç parçalarına tapmaktan kurtuldu.
Putperestlik kadar insan haysiyyetini kırıp ezen bir şey olamaz. Akıl sahibi olan bir insan, taş ve ağaç parçasına nasıl olur da tapar?
Kur'an,insanın ruhunu kirleten,aklını körleten,kalbini zehirleyen bâtıl hurafeleri, bozuk inançları silip attı,en iyiyi, en doğruyu getirdi.
Kur'an,toplum içinde en âdil nizamı kurdu. Onun temeli sarsılmaz, kaidesi yıpranmaz.Öğrettikleri güzel, anlattıkları doğrudur.Kur'an,kullar için bir hidayettirİnsanlar,bu dünya üzerinde birçok haklara muhtaçtırlar.Bu uğurda nice kanlar döktüler,mücadele ettiler.Kur'an onlara işte bu hakları sağladı.Kur'an; hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik verdi. İnsanlar kanla alamadıklarını Kur'an'la elde ettiler.Şefkat, merhamet kişinin en çok muhtaç olduğu şeydir. Bunları Kur'an verdi.Renk, ırk, dil farkı gözetmeksizin bu güzel şeyleri öğretti.Can, mal emniyeti sağladı. Kur'an en olgun insanı meydana getirmeyi amaç edindi ve bunu gerçekleştirdi,
Kur'an-ı Kerim, insanları Hakka davet hususunda en makul yolu tuttu.Kur'an-ı Kerim, baştan sona bir hikmet hazinesidir.Kur'an-ı Kerim'in delilleri açık, belgeleri aydındır.Haberleri doğru, hükümleri sağlamdır.
Kur'an Kıssaları ibretle dolu olup insanları fazilete teşvik eder.Hakkın daima batıla üstün geldiğini anlatır.Hakkın daima batıla üstün geldiğini anlatır. Böylece tarihin akışını, dünyanın çehresini değiştirip mutlu toplum yaratmayı hedef alır.
Kur'an Maneviyatı canlandırıp ruhları uyandırır.Din duygusu en kutsal,tatlı bir duygu olup insanlık onunla yaşar,hayat onunla mana kazanır,Kur'an-ı Kerim iman ve amel-i salih yani iyi işler yolu ile insanların mutlu olacağını, hayır yolunun bu olduğunu açıklar.Kur'an-ı Kerim, yeryüzünde en çok okunan, en çok ezberlenen, en çok yazılıp basılan bir kitaptır.Kur'an'ın nuru insanlar üzerine çöken ağır karanlıkları dağıtır.Kalplerin içine bir kurşun sertliğiyle çöküp çöreklenen bâtıl inançları,Kur'an'ın nuru insanlar üzerine çöken ağır karanlıkları dağıtır.Kalplerin içine bir kurşun sertliğiyle çöküp çöreklenen bâtıl inançları,darmadağın eder.
Kur'an-ı Kerim tek başına koca bir şirk âlemine karşı durdu ve Onu yere serdi.Müşrikler Kur'an'ın karşısında kızıp köpürüyorlar fakat bir şey de yapamıyorlardı.Kur'an-ı Kerim'in bu i'cazkâr tesiri on dört asırdır milyonlarca ve milyarlarca Müslümanın kalbini sarmış,onlara ümit ve kuvvet kaynağı oldu.
Kur'an-ı Kerimin ümit ve kuvvet kaynağı olma tesiri kıyamete kadar hep böyle devam edecektir.
Kur'an-ı Kerim ruhları teshir ettiğindendir ki, müşrikler ona sihir ve şiir diyorlardı.Kur'an'ın hiç birine benzemediğini kendileri de biliyor ve itiraf ediyorlar; "Üstü meyvedâr,altı bereketli,o daima üste çıkıyor" diyorlardı.
İslam dini, barış dinidir; 70 küsur ayette savaş men edilip mecbur olunca izin verilmiştir.Müslümanlığı harpçi bir din sayanlar savaşa izin veren âyetlere iz'anla bir baksınlar. bir de Haçlı seferlerinde yaptıklarını görsünler."Rabbimiz Allahtır" dediklerinden dolayı diyarlarından çıkarılan ve haksızlığa uğrayan kimselere kendilerini müdafaa hakkı da mı verilmesin?
Senelerce dövüldüler,başlarından kanlar akarak Resulûllaha geldiler,şikayet ettiler."Sabredin" dedi.Müslümanlar kendisini hiçmi savunmasınYeryüzünde selâm ve selâmet, sulh ve sükûn yeri var, onlar da mabetlerdir.(Camiler ve mescitler)İbadethanelerimizde (Cami ve mescitlerde) nice müslümanlar modern olduklarını söyleyen milletler tarafından zulüm ve işkence uyguladılar
Mekke'de iken münakaşa ve mücadele çok alevli olduğundan Kur'an âyetlerinin üslûbu sertti.Medine'de ise medeni ayetler indiğinden yumuşaktı.İslam dininde Tanrı zihniyeti yoktur.İslam dini tanrı zihniyetini kaldırmış sadece yaratıcının Allah olduğunu yeryüzüne alenen sabitlemiştir
Denilebilir ki, Kur'an-ı Kerim'in üçte biri Yahudilere karşı nâzil olmuştur. Bunlar da ahkâmdan ziyade kıssalar, haberlerdir.Medine'de ortaya üçüncü bir zümre çıktı:Münafıklar zümresi. Kur'an,Yahudilerle olduğu kadar değilsede onlarla da uzun mücadelelerle doludur.Münafıkların çoğu Yahudilerdendi, Müslüman görünüp, İslamı içerden yıkmaya çalışan bu iki yüzlüler çok zararlıdır.
Kur'an-ı Kerim, başlıca iki yerde nâzil oldu: Mekke ve Medine'de.Onun için Mushaflarda sûrelerin başında bu sûrelerin Mekkeli ve Medineli olduğunun yazılışını görüyoruz.Kur'an'da, Mekkî âyetler Medenî âyetlerden daha çoktur. Mekkîler Kur'an'ın 19/30'unu; Medenîler ise 11/30'nü teşkil ederler.Mekkî veya Medenî olduğunu bilmenin faydası nesih ve nüzul zamanını anlamakta işe yarar.Âyetin zaman ve mekân itibariyle nüzulünü bilmenin âyeti anlamakta ve onun gerçek mânasını bulmakta büyük yardımı olur.Kur'an da farzlara ve ahkâma dair olan âyetlerin ekserisi Medenîdir.Mekkîler din usulüne ve tevhide dâvet eder.Şirki yıkarak kalbleri reziletten temizleyip güzel ahlâkı kurmaya çalışır,
Kur'an tüm insanlığa Allah'ı hatırlatıyor, adalet, ihsan, vefa gibi ahlâkın yüksek faziletlerini tavsiye ediyor..Kur'an;Yalan, zina, adam öldürmek, evlâtlarını diri diri toprağa gömmek, alış verişte hiyle yapmak,eksik tartmak gibi kötü huylardan, küfür ve şirkten nehiy ediyor."Ya eyyühen-nâs" (ey insanlar) diye başlayan âyetler Mekkîdir."Ya eyyühel-lezine âmenu" (ey inananlar) diye hitap edenler Medenîdir.Mekkî sûreler kısadır. Çetin bir üslûpla mücadele ruhu taşır. "Kellâ" (Hayır!) gibi harflerle başlar. Azılı düşmanlara dehşetle hitap eder.Mekkî sûreler ruhanî cezbeler, tatlı musikî âhenklerle doludur. Medenî sûreler derin derin düşüncelere sevkeder.Mekkî sûrelerdeki elfazda azamet ve ihtişam vardır. Kelimeler dolu ve ağırdır.Medenî sûrelerde daha ziyade dinî elfaz ve ahkâm ıstılahları bulunur. Kanun dili gibi dolgundur.Mekkî sûrelerde geçen ümmetlerin kıssalarından bahis vardır. "Onların ahvalinden ibret alın" der. Nasihatla ve vaazlarla doludurMedenî sûrelerde ise feraiz, had cezaları, cinayet, ahvali şahsiyeden bahsolunur, a'mâl ve ibadetler zikredilir.Mekkî sûrelerde Yahudi ve Hıristiyanlardan bahis yoktur. Oradaki mücadele müşriklerle idi.Medenî sûrelerde ise Yahudi ve Nasârâ yani Hıristiyan ile münafıklardan bahsolunur.Mekkî sûrelerde cihad yoktur. Dâvet ve tebliğ, inzâr ve tehdit vardır.Medenî sûrelerde cihad âyetleri ve kıtal vardır. Medenî âyetlerin sayısı 1456 dır. Kalanı Mekkîdir.
Mushaf-ı Şerif "Elhamdü-lillâh" ile başlar, "Kuleuzü" ile sona erer. Bu her iki sûrenin harfleri tekrarsız olarak sayılırsa 22 harftirKur'an'ın nüzul müddeti 22 sene, 2 ay, 22 gün olduğunu söylenmişdir. İki tarafta sûreler iki yerde 22 harfli;bunu şöyle yazalım: 22-2-22. İki tarafa 22 yazıp araya da 2'yi koyunca tam nüzul müddeti olan 22.2.22 çıkıyor. Nasıl hoş değil mi?
Kur'an-ı Kerim, Levhi Mahfuzdan toptan indirilmiş, sonra hâdiseler ve vak'alara göre âyet âyet nâzil olmuştur.Kur'an-ı Kerim Âyetleri ekseriyetle bir sual veya hâdise dolayısı ile inerdi.Cahiliyet devrinde Kadının cemiyette bir mevkii ve hukuku yoktu.Kur'an-ı Kerim kadına kişilk vermiş bu cahiliyeti yok etmiştirCahiliyet toplumlarında kadının cemiyette bir mevkii ve hukuku yoktur.Cahiliyet toplumlarında kadın mirasçı olamaz hattâ bazı suretlerde kadın miras malı gibi taksime tâbi tutulur.İslâmiyet,Kur'an-ı Kerim; kadına hürriyet ve hukuk verdi ve tüm kadının aleyhine olan cahiliyet âdetlerini kaldırdı.Kadına miras verilmesi cahiliyet an'anelerine alışık Araplara ağır geldi.Kadını hiçe sayan geri zihniyetlileri Kur'an-ı Kerim bir hizaya getirmiş kadına kişilik kazandırmıştır.
Dinde tam putperestlik, nizamda tam bir anarşi içinde yüzen arapları, Kur'an-ı Kerim bir hizaya sokmuş ve onları medeni hale getirmiştir.Peygamberler tarihine şöyle bir göz atacak olursak, Hazreti Muhammed (S.A.S.) ile diğer peygamberler arasında büyük bir fark görürüz.Evvelki peygamberler nübüvvetlerini isbat için maddî mucizelere sahiptiler.Kur'an-ı Kerim onların bir çok mucizelerini, harikulâde ahvallerini, tabiat kanunlarını yırtıp meydana gelen olağanüstü vak'alarını zikreder
Hadisi Şerif "Kur'an-ı Kerim, çok söylenmekle, tekrarlanmakla eskimez, acaibi bitip tükenmez harikulâdeliklerine nihayet yoktur. Mucizesi pâyidardır."
Kur'an-ı Kerim;şirk ve küfür dünyasını,putperestlik âlemini yıkmak için gönderildi.Hak yoluna dâvet yolunu açtı,alemleri nur gibi aydınlattı.Kur'an-ı Kerim kalbleri fethetti, dimağları onunla nurlandırdı, ruhları hidayete ulaştırdı.
Peygamberimizden önceki hiç bir Peygamber vahiy kâtibi kullanarak kendisine gelen vahyin hıfzına bu kadar çalışmamışlardır.Peygamber efendimiz vahiy katipleri kullanmış, Kur'an-ı Kerim tahriftenkurtarmıştır.Vahyolunan Kur'an-ı Kerim'i hâfızasına nakşedip ilk muhafaza eden Resulûllahtır. İlk hafız odur.Hazreti Peygamber kendisi Ümmi idi. Yazıp okumayı bilmiyordu.Eğer öyle olmasa şüpheye düşebilirlerdi. "Kur'an'ı kendi yazıp sonra çıkıp okuyor" derlerdi. Onun için Nebi Ümmidir.
"O Allah ki, Ümmilere kendilerinden bir Peygamber gönderdi, onlara onun âyetlerini okuyor, onları tezkiye ediyor,onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor, halbuki bundan önce apaçık dalâlet üzere idiler. "(Cumua: 2)
"Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir" Hz.Muhammed s.a.v
Resulü Ekrem buyurmuştu ki: "İnsanlar içinde gıpta edilecek iki kişi vardır.Biri Cenabı Hak tarafından Kur'an'a nâil olan, Kur'an'ı gece gündüz okuyup ona göre hareket eden;diğeri de servet sahibi olup ta servetini gece gündüz Allah yolunda infak edip harcayandır."
Ali Bini İbrahim de Ebubekir Hadramî'den, o da Ebu Abdullah Cafer ibni Muhammed'den şöyle rivayet eder: "Resulüllah, Hazreti Ali'ye şöyle demiştir: "Yâ Ali, Kur'an sahifeler, ipek ve kâğıtlarda yazılı olarak benim yatağımın arkasındadır. Onu oradan alın, toplayın,Yahudiler Tevrat'ı zayi ettikleri gibi siz de onu zayi etmeyin." Hazreti Ali de gidip Kur'an'ı bir sarı beze topladı ve üzerini mühürledi."
Kâşânî de "Es-Sâfî" de Kur'an'ı Hazreti Ali'nin noksansız topladığını söyler. Kur'an-ı Kerim işte böyle Asrı Saadette yazılmış,tedvin olunmuştu. Hazreti Ebubekir zamanında cem'edilmiştir. Yâni resmen bir heyet tarafından yazılmıştır.
Kur'an'ı Kerim Peygamberimiz zamanında toparlanmış mühürlenmiş Hz.Ebubekir zamanında ise cilt haline getirilmiştir.Hz. Osman zamanında ise Kur'an- Kerim çoğaltılmıştır.Kur'an'ı Kerim Resulü Ekrem'in irtihalinden altı ay sonra Hz. Ebubekir tarafından cilt haline getirilmiştir.(Bakınız:Osman Keskinoğlu Nuzülünden günümüze Kur'an_ı Kerim Bilgileri)
Hazreti Osman bir heyet kurdurmuş heyete "İhtilafa düştüğünüzde onu Kureyş lisanıyla yazınız" emrini vermişti.Çünkü Kur'an- Kerim Kureyş arapçası lügati (Kureyş Lehçesi) ile yazılmıştı.Kureyş lehçesi dünyada en zengin kelimeye sahip dildir.
Hz.Osman zamanında çoğaltılan nüshalar Kûfe'ye, Basra'ya, Şam'a, Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderildi.Bir nüsha da Medine'de bırakıldı.Medine'de bırakılan Kur'an nüshasına "İmam" denilir, Çünkü bütün nüshalar ona göre tashih olundular.Dünyanın hangi köşesinde olursa olsuni bütün Müslümanların Kur'an'ı aynı tertip ve aynı şekildedir. Arada zerre kadar fark yoktur.
Âyetler inişlerine göre Mekki ve Medeni diye bir taksime uğradığı gibi "Muhkemat" ve "Müteşabihat" diye de bizzat Kur'an tarafından ikiye ayrılmıştır.
Muhkemât: Mânası beyan edilmeye muhtaç olmayan, yahut yalnız bir türlü mana verilebilecek açık ve muhkem mânalı âyetlerdir.
Müteşâbihat: Sûrelerin başında bulunan mukattaat gibi mânası anlaşılmayan veyahut türlü izah ve tefsirlere müsait bulunan âyetlerdir.
Sûre: Yüksek makam, yüce derece, şeref ve şan, alâmet ve nişan, bir yer etrafına çevrilmiş sur, hisar manalarına gelmektedir.
Âyet: Açık alâmet, nişane, ibret, acaib şey ve tanınmağa sebep olan emare mânalarınadır.
En uzun süre 286 âyettir, en kısa sûre de 3 âyettir.Kur'an 30 cüz'e bölünmüştür. Her cüz dört hizbe bölünür. Hizipler de aşırlara ayrılır,Sûrelerin başına klişe içine ismi, âyetlerin adedi Mekke'de ve Medine'de nazil olduğu yazılır.
Sûreler kemiyet bakımından şöyle bir taksime uğrarlar:
1-Tıval,
2-Miûn,
3-Mesani,
4- Mufassal,
Tıval yani uzun süreler yedidir: Bakara, Al-i İmran, Nisa', Maide, En'am, A'raf, Yunus veya Kehif.
Miûn, yani yüzlükler, âyetleri yüz dolayında olanlardır ki, Tevbeden sonra gelenlerdir.(Tevbe, Nahl, Hûd, Yusuf, Kehif, İsra, Enbiya, Tâhâ, Müminun, Şuarâ, Saffât).
Mesani, âyetleri yüzden az olanlardır. Miûndan sonra gelirler. Hâmimler, Elif Lamlar, Tasinler böyledir.Mesani: (Ahzab, Hac, Kasas, Tasin, Neml, Nur, Enfal, Meryem,Ankebut, Rum, Yâsin, Furkan, Hicr, Ra'd, Sebe', Melâike, İbrahim, Sâd, Muhammed,Lokman, Zümer, Hâmimler, Mümtehine, Fetih, Haşr, Tenzil, Secde, Talak, Nun, Hücurat).
Mufassal, Kur'an'ın sonundaki sûrelerdir. Nevevî'ye göre Hücurattan başlar. Onlar da Tıval, Evsat, Kısar olmak üzere üçe bölünür. TıvaliMufassal: Hücurattan Buruca kadar, Evsatı Mufassal: Buructan Lemyekün'e kadar, Kısarı Mufassal: oradan sona kadardır.
Kur'an'a; Yazıya ilk okunaklı ve güzel şekli veren İbni Mukle'dir. İbni Mukle (H. 272-328/M. 885-939) nesih yazıyı kullanmıştır.Kur'an Baştan yazı noktasız ve harekesizdi. Kur'an böyle yazılıyordu.İslâmiyet etrafa yayılınca Arap olmayan unsurlarda Müslüman olunca bunlar noktasız,harekesiz Kur'an'ı okumakta herkes gibi güçlük çekiyordu.Lahne ve hataya düşüyordu. Bu güçlüğü gidermek, hataları önlemek için hareke ve nokta koyma çaresine başvurulmuştur.Bu iş başlıca üç safha geçirmiştir: 1-Kelime sonlarında nokta şeklinde harekeler konması,
2- Birbirine benzeyen harfleri ayırdetmek içinharflerin noktalanması,
3-Bugünkü şekildeki harekelerin konulması
Ashabı Kiram ve ondan sonrakiler Kur'an-ı Kerim'e çok büyük itina göstermişlerdir. Hazreti Peygamber, hadîs Kur'an'a katışmaması için: "Benden Kur'an'dan başka bir şey yazmayın" diye, hadisleri yazmaktan menetmişti.Hadis ilmini ilk tedvine başlıyan Zührî (H. 124/M.741) olmuştur.
"Kur'an okuyun, zira O, kıyamet günü sahibine şefaatçi olacaktır." (Müslim). Hz. Muhammed s.a.v
Hafızasında Kur'an'dan bir şey bulunmayan kimse, harap eve benzer." (İbniMes'ûd'dan).Hz. Muhammed s.a.v
"Kim ki Kur'an okur, O'nunla amel ederse, ana ve babasına kıyamet günü öyle bir tac giydirilir ki, O'nun ziyası, dünya evlerindeki güneşin ziyasından daha güzeldir. Ya O'nunla amel edeni siz ne sanıyorsunuz. " (Muâz b. Cebel'den).Hz.Muhammed s.a.v
"İnsanlardan ehlüllah olanlar vardır. Kimdir onlar, Ya Resülallah! dediler. Kur'an ehli, buyurdu.
Onlar Allah'ın ehl-i yakın ve has kullarıdır." (İbni Mâce, Neseî).Hz.Muhammed sa.v
"Evvelkilerin ve sonrakilerin ilmini arayan kimse, Kur'an'ı araştırsın." Hz.Muhammed sa.v
Ümmetimin en şereflileri Hamele-i Kur'an 'dır. O'nu ezberleyenlerdir." Hz.Muhammed sa.v
"Evlerin en aşağısı içinde Kitabullahtan birşey bulunmayandır." (İbni Mace) Hz.Muhammed sa.v
"Bu Kur'an Allah'ın bir ziyafet sofrasıdır, o sofradan gücünüzün yettiği kadar hisse almaya bakın" Hz.Muhammed sa.v
''Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenip ezberleyen ve öğretendir." (Buhari ve Sünen'ler) Hz.Muhammed sa.v
"Kıyamet günü oruç ve Kur'an kula şefeâtçı olurlar. Oruç: "Ya Rabbi" der, "Ben O'nu gündüzleri yemeden, içmeden ve zevklerinden alıkoydum,şimdi beni O'na şefaatçi kıl." "Kur'an der ki: "Ya Rabbi! ben de geceleri O'nu uykudan alıkoydum, beni O'na şefaatçi yap."Böylece her ikisi de şefaatçi olurlar." (Beyhakî).Hz.Muhammed s.a.v
Kur'an-ı Kerim Arap dili ile nazil olmuştur. Kureyş lehçesi esastır.En fasih olan Kureyş lehçesiyle diğer bazı lehçelere göre okumaya da müsaade olunmuştur.En fasih Kureyş lehçesi olduğu halde Kur'an'ın neşrini tamim için diğer lehçelerle kıraete de müsaade edilmiştir.Bir kabile harekeyi bir türlü okur, i'rabı ona göre yapar, diğer bir lehçe başka türlü okur.Böyle çeşit okumanın sebebine gelince: Her kabilenin, bir telâffuz tarzı, harf çıkarışı vardır. Harflerin mahreçleri başka başkadır.Bu her millette öyle değil mi? Her dilde muhtelif lehçeler, şiveler yok mu?Dil, damak, dudak, hançere bunların kolayca değişmeyip alıştığı gibi telaffuz ettiğini görüyoruz.
Kabileler, Kur'an'ı Hazreti Peygamberin okuduğu gibi okudular, ancak kolaylık için Hazreti Peygamber onlara bazı hususlarda müsaade etti.Muayyen yerlerde kendi dillerinin döndüğü gibi okudular.Bu şu demektir: İmâle, cezim, idgâm, ihfâ, izhâr, med yaptılar. Yoksa rastgele, istedikleri gibi okudular demek değildir.Her kabileye kolaylık olsun diye kendi lehçesiyle okumaya izin verildi.Bu demek değildir ki, herkes,her Arap lehçesiyle istediği gibi okusunBu hususta ancak mervi olan kıraetler okunabilir. Resulullah neye müsaade ediyorsa o yapılır.
Kur'an Kureyş lûgatiyle indi. Sonra kabilelere muhtelif olan lafızlarla, i'raplarla herkesin âdeti üzere okumasına müsaade edildi.Bu müsaade gelişigüzel değildir. Resulüllahın izniyle mukayyettir.Kısacası; Kur'an-ı Kerim Arap dili, Kureyş lügati üzere nazil olmuştur.Kur'an'da Farsça, Türkçe, Yunanca, Habeşçe, Mısırca, Âramî, Keldanî, Hımeyrî, İbranî, Süryanî kelimeleri dahi bulunmaktadırArap kabilelerinin muhtelif lûgatları da Kureyş lehçesine karışmıştır. Böylelikle Kur'anda herbirinden bulunmuştur.Kolaylık olsun diye muhtelif lehçelerle Kur'an'ı okuyuşa Resulullah müsaade etmiştir.Şurası da bilinmelidir ki, arapça o devirde bir dildi, fakat muhtelif lehçeleri olan bir dil.Kur'an ise Kureyş lehçesiyle inmiştir. Çünkü Mekke bir kültür merkezi idi; arapçanın en güzeli orada konuşuluyordu.
Arapçaya da başka milletlerin dillerinden kelimeler girmişti. Zaten yeryüzünde başka dilden kelime almayan tek bir dil var mıdır?Bugün birbirine yabancı saydığımız diller arasında müşterek kelimeler yaşamıyor mu?Kur'an bütün Arap dillerini, lûgatlarını havi olduğu gibi Rum, Acem, Habeş, vesair milletlerin lûgatlarından da çok şey ihtiva eder.Kur'an'ın üslûbu diğer üslûplara benzemez. Kelâmullah, ne nazımdır, ne nesirdir. Nazım ve nesir kaidelerinden birine tâbi değildir.Gönülleri coşturan, ruhları okşayan Allah kelâmı bütün kelâmların ve kaidelerin üstündedir.
Kur'an- Kerim; gönülleri coşturan, ruhları okşayan Allah kelâmı bütün kelâmların ve kaidelerin üstündedir.Kur'an-ı kerimin; ne sabıkı vardır, ne de lâhikı. Ne bir üstaddan öğrenilmiş, ne bir talebe tarafından taklid olunabilmiştir. Misli yoktur.Kur'an, ne mevzun ne de mensurdur. Nâmütenahi nisbetlerin cezridir. Mütenahi olan edebiyat kaideleriyle Kur'an ölçülemez.Kur'an bir hârika-i muciz beyan, bir lisan mucizesidir.
Tekrarlandıkça tesiri artan ancak Kur'an'dır.Müslümanların kulakları Kur'an'ın makam ve sadasına o kadar alışmıştır ki onu derhal farkeder.Her müslüman Kur'an-ın mânasını anlamasa da zevkle dinler. Bu kitap, ruhlara işler, mü'minlere şifa ve rahmettir.Kur'an'ın üslûbu çok cazibeli ve tatlıdır. Güzel ve hoş sadasına hiç doyum olmaz.Kur'an;herkesin bildiği harflerin,seslerin en güzellerinden,tatlı nağmeyle güzel âhenklerle dizilip okunan âyetler dinleyeni hayran bırakırKur'an-ı Kerim her gönüle tesirli olduğu gibi mânası da derindir. Kur'an bitmez tükenmez bir ummandır.
Kur'an-ın mânasını anladıklarını sananlar düşündükçe derine dalar, yeni yeni ışıklar ve aydınlıklar yakalar.Gerçi şairlerin kalbi, ilâhi hazinelerden bir hazine sayılır. Öyle iken onlar bile Kur'an'ın tehaddisine, meydan okuyuşuna cevap veremedilerKur'an-ı Kerim'in sadası her engeli aşarak yükseliyor.
De ki,eğer sözün gerçeğini söylüyorsanız,onlardan daha iyi hidayet yoluna iletici bir Kitap Allah tarafından getirin,ona uyayım.(Kasas:49-50)
"Bu Kur'an gibi bir Kur'an vücuda getirmek için ins ve cin bir araya gelseler ve birbirlerine yardım etseler,yine onun bir eşini vücuda getiremezler." (İsrâ: 66)
Arabistana kökleşen putperestliği, bâtıl akideleri, küflü inançları, hurafeleri silip süpürmek, yerine vahdet esasına dayanan hak ve hakikati getirerek, tevhid dinini kurmak için mücadele yapan Kur'an, karşısına dikilen her mâniayı çiğneyerek hidayet nuru saçıyor,hakka giden doğru yolu açıyordu.Araplar ümmî bir kavim idi. Tam mânasiyle âlim denebilecek bir adamları yoktu. Bütün maharetleri edebiyatta idi.Kur'an'ın belagat ve fesahati karşısında bir çok şâirler susmuşlar, şiir söylemekten vazgeçmişlerdi.Kur'an'ın harfleri bile öyle sıralanmıştır ki, her harfin sesi kalbe bir musiki nağmesi gibi gelir.Bu musikî tesiridir ki, katı kalbleri yumuşatır, ruhları Kur'an'a çeker.Pervaneleri ışığın cezbettiği gibi, ruhlar Nur-u Kur'an'a incizapla koşarlar.Kur'an'ın sadasını her duyan ondan ayrılamaz.Arapça bilmeyen birisi bile, Kur'an'ı dinleyince onun sadasına bayılır. Şuuru titrer, kalbinin derinlikleri çalkanır.En katı kalbler bile Kur'an la yumuşar.
Kur'an'ın kelimelerinde harflerin, âyetlerde kelimelerin terkibinin öyle bir âhengi vardır ki, okurken tatlı bir âhenk halinde akar.Kur'an sadası en tatlı bir sestir.Kur'an'ın kelimeleri,harfleri öyle sıralanmıştırki,o harflerden birinin yerini değiştirmek,bir harekeyi yerinden oynatmak âhengi bozar.Arapçada ruhun sesi, aklın sesi bunlar vardır.Fakat şuurun sesi, işte bu açık değildir. Kur'an bu sesi getirdi ve duyurdu.Kur'an-ı Kerim, kelimelerin en beliğini seçmiş, en ahenklisini kullanmıştır.Kur'an'ın terkipleri, âyetleri mucizdir.Kur'an ise ruhani bir kuvvet verir.Kalblerdeki esrarı açar,tesiri en derindir,belâgatı en yüksektir.Üslûbu ilmî ve mantıkîdir.Atıfet doludurKur'an-ı Kerim;Hissiyatı okşar. İnsan ruhunun ihtiyaçlarını tatmin eder, Kur'an sun'u beşer fevkinde olarak nâzil olmuş bir mucizedir.
Kur'an-ı Kerim; mislini getirmekten beşeriyet âcizdir. O ebedî mucizedir.Kur'an-ı Kerim; "Onun mislini getirin" hitabı cevap bekliyor.Şairler,zekâlar, fenler, servetler buna cevap veremedi.Verecek varsa buyursun..
Hadîs-i Şerif "Kur'an- Kerim'in acaibi, harikulâdeliği tükenmez."
Kolay ezberlenmesi, tekrarlandıkça hoşa gitmesi, bunlar da hep Kur'an'ın i'cazına, Allah kelamı olduğuna delildir.
Kur'an-ı Kerim, din ve dünya işlerini tanzim eder. İki cihan saadetini sağlar. İçtimaî bozgunluğu önler.Kur'an;Bâtıl evhama, yalancı esâtire, hurâfelere son verip onları silip süpürmüştür.Kur'an;Şirk ve ilhadı, küfür ve fesadı, zulüm ve istibdadı devirip yere sermiştir.ur'an-ı Kerim; cahil halkın bağlandıkları putları devirmiş, boş görenekleri, zararlı gelenekleri yıkmış, kaldırmıştır.Kur'an;karanlığı aydınlığa çevirmiş, felaketi bahtiyarlık yapmıştır. Ümitsizlere ümit verir, delâlete düşmüşlere hidayet getirir.Kur'an;cehaletten hakikate, zulmetten nura çıkarır. Emnüeman, sulhü-selâm ondadır.
Kur'an;İnsanların aradığı medeniyet ve terakki yolunu açmıştır.Yepyeni bir içtimaî hayat kurmuştur.Kur'an;Yeni bir fazilet yaratmış, en hayırlı ümmeti meydana çıkarmıştır.Kur'an;Fikirlere hürriyet, vicdanlara huzur, kalblere îman, gönüllere itminan vermiştir.Kur'an; fikirleri bağlayan köstekleri çözmüş, insanlara terakki sahasını açmış, tarihi medeniyete kavuşturmuş, tekâmüle sevketmiştir.Kur'an-ı Kerim; ruhları esaretten, insanları kölelikten kurtarmıştır. İnsan olan, Allah'tan başkasına baş eğmez.
''İyyake-na'büdü ve İyyake nes-tâin (ancak Sana kulluk ederiz ve sadece Senden yardım dileriz.)" düsturunu Kur'an getirdi."Bismil-lâhir-rahmanir-rahîm'' Besmele-i Şerife bizzat Kur'an'ı Kerim'in içindedir.Neml Sûresinde "İnnehu min Süleymane ve innehu Bismillâhir-rahmanirrahîm'' diye geçiyor.Kur'an-ı Kerim anlaşılması bakımından mutlaka tercüme edilmelidir. Anlaşılmadan yapılan ibadet gerçek ibadet değerini bulamaz.Kur'an-ı Kerim'i anlamak, mânayı münifine nüfuz etmek, meali şerifini kavramak için mutlaka tercüme edilmelidir
"Biz gönderdiğimiz her Peygamberi ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara iyi beyan etsin." İbrahim suresi-4
Peygamberimiz s.a.v sadece sadece araplara değil ki tüm bütün insanlara, hattâ insü cinne gönderilmiştir.Herkesin dili farklı farklıdır.Kur'an-ı Kerim kendi lisanlarıyla olduğundan Araplar onu anlar, fakat başka milletlere tebliğ ne ile olur?Kur'an'ın; Bütün dillerle nüzulüne gerek yok. Çünkü tercüme bunun yerini tutmaktadır. Her dille inzâl edip uzatmağa lüzum kalmaz.Risaleti tebliğ etmek lisana mütevakkıftır. Anlamadıkları bir lisan ile Kur'an tebliğ olmaz, beyan için mutlaka tercümeye ihtiyaç vardır.
Kur'an-ı Kerim'i yalnız okumak kâfi değildir. Okumak sevaptır. Fakat o hazinenin anahtarı tefsirdir. Tefsir Kur'an'ın anlaşılmasına yarar.İşin en mühim olanı da Kur'an'ı anlayarak okumaktır. Meselenin sıklet merkezi buradadır.Hafız dolu, Mushaf çok. Fakat Kur'an-ı Kerim'i anlayan, anlayarak okuyan olmadıktan sonra ne faide?
Kur'an-ı Kerim anlaşılmak için indirilmiştir; Kur'an anlamayanları tevbih eder.Kur'an- Kerim okunurken kulağa hoş geldiği için sağa sola baş sallamak için indirilmemiştir. Kur'an-ı anlıyacaksın, Özümseyeceksin Kur'an'a göre amel edeceksin.Anlıyarak ibadet edeceksin.Bakın Kur'an'da Rabbimiz ne emrediyor
“Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir” dedi (Musa).(ŞUARA SURESİ / 28)
Andolsun, biz akledebilecek bir kavim için orada apaçık bir ayet bırakmışızdır. (ANKEBUT SURESİ / 35)
Daha bir sürü ayetle Rabbimiz bize anlayarak ibadet yapmamızı emrediyor.Emin olun ki kıldığı namazda okuduğu surede Rabbimiz ne emrediyor merak edip okuyan manasını bilen kaç kişi vardır sizce?
Bu arada yeri gelmişken bir konuda daha bahsetmekte fayda var.Maalesef mevlüt deki naata, yada dinlediğimiz ilahiye verdiğimiz değer kadar Kur'an-ı Kerim'e değer veriyor muyuz?Kendinize bir zahmet bu soruyu sormanızı tavsiye ederim?? Dinlediğiniz ilahi yada mevlit için Kur'an'a değer verdiniz mi?
Peygamberimiz s.a.v diyor ki ' Kur'an da sevap ve müjde olduğun da sevinin Azap ayetlerinde üzülün ağlayın!
Eğer dinlediği yada okuduğu ayet yada surenin manasını bilirse sevinir yada üzülür müslüman kardeşim.Bilmezse boş yere kafa sallar sağa sola Kur'an- Kerim; yıkılmaz denen saltanatları yere serip en faziletli bir İslam ümmeti meydana çıkararak yüksek bir İslam medeniyeti kurdu.Bugünkü Müslümanlar, Kur'an okuyorlar; ama anlayarak ve anladıklarıyla amel etmeyerek ezbere okuyorlar.
Kur'an maalesef Matem ve mezarlıklarda okunuyor. Sanki Kur'an ölüler kitabıdır. Halbuki Kur'an dirilere inmiştir ve anlaşılmak için inmiştir
"Öyle bir kitaptır ki,onu mübarek olarak sana indirdik, tâ ki akıl sahipleri onun âyetlerini tedebbür etsinler, düşünüp anlasınlar."(Sad-29)
İşte Kur'an-ı Kerim'in âyetlerini anlamak için mânasını anlamak lâzımdır. Tefsire ihtiyaç vardır. Tefsir izah ve beyan mânasınadır.Tefsir yapan alimlerde önemlidir.
İbni Haldun diyor ki: ''Araplar ehli kitap ve ilim olmadıklarından bedevi bir milletti. Kâinatın hilkatine, hilkatin iptidasına, esrarı vücuda dair insan nefsinin meraklı olduğu şeyleri öğrenmek istedikleri zaman,bunları kendilerinden önce kitap sahibi olanlara sorarlardı. Onlar da Yahudiler ve Hıristiyanlardı.Böylece Kâ'bül-Ahbar, Vehb İbni Münebbih, Abdullah İbni Selâm ve emsalinin nakilleriyle tefsirler doldu.Onların yüksek mevkii olduğundan kabul olundu.Bunlar ahkâma dair olmadıklarından bu hususta göz yumdular, hikâye değil mi, ne olacak dediler.Fakat ilimde rüsuh sahibi olanlar işin doğrusunu aradılar, sıhhatine delil olmayanları tezyif ettiler." İşte tefsirde mâna ve gaye ile alâkası olmayan bu gibi şeyleri sırf tecessüsü ilmî merakiyle tefsirlere karıştırdılar.Meselâ, Ye'cuc Me'cuc kavmi hakkında, zelzelenin sebebi hususunda, Ashabı Kehfin köpeğinin rengi ve ismi,Nuh'un gemisinin büyüklüğü ve tahtalarının nev'i, Hızır'la Musa kıssasında öldürülen gencin ismi ve yaşı,Yusuf'un rüyasında gördüğü hangi yıldızlardı, Musa, Şuayb'ın küçük kızını mı aldı, büyük kızını mı?İşte Kur'an-ı Kerim'de geçen kıssaların lâzım olmayan bu gibi noktalarını kurcaladılar. Bu gibi teferruatın, ruhu tefsirle alâkası yoktu.
Kur'an'da bunlar ibret için zikrolunmuş ve ibret noktaları sayılmıştı. Kıssadan hisse çıkararak bununla iktifa olunacağı yerde afsilata ve teferruata daldılar.Bu tafsilat ise Tevrat ve İncil 'de vardı. Böylelikle İsrailiyat bazı tefsire karıştı.Maalesef günümüzde bile Rabbimiz insana değer vermiş,mülkünü vermiş meleklerden üstün kılmış ama hala kıtmir olmak isteyenler var.Peki bu tefsirlere ne oldu da bu alakasız şeyler girdi?
İslâm düşmanları maksatla gizlice bu gibi şeyleri kattılar. Zındıklar, Karamıta, Bâtıniyye bunları İslâmın ruhunu kirletmek için yaptılar.Bazı hikâyeciler, halkı oyalamak ve hoşa gitmek için uydurdular.Sonraları ehli sünnete karşı cephe alan Şia, Hariciler ve diğer sapık fırkalar bunları siyasi maksatlarla ortaya attılar.İsrailiyat adını verdiğimiz şeylerin bir kısmı bir şeyi izah etmek maksadiyle karıştı.Maalesef günümüzde de kendilerine makam derece tahsis edenler kendilerini fevkalade olduğunu göstermek amacıyla hala kaynaksız olarak bir şeyler eklemekten geri durmamaktadırlar.Sorduğunuz da kaynağı gösteremeyince ..... öyle söyledi.Sanki noter makamı O dediyse doğrudur demekten çekinmezler.
Rabbimiz kimseye makamını derecesini bildirmez.Hatta derecesi olan bile derecesini bilmez.Öldüğünde derecesi anlaşılan çok veli kul vardır.Maalesef bütün bid'atlar,müslümanlar arasında ihtilaf ve guruplaşmalar bu kendi kendilerine derece,makam tahsis edenler tarafından olmaktadır.İşte bu gibi yollarla tefsirden olmayan şeyler de tefsire katıldı.Tefsir hususunda rastgele söz söylemek her bir Müslümanın kârı değildir.
Hazreti Ebubekir "Kur'an hakkında bilmediğim bir şeyi söylersem, beni hangi gök gölgelendirir ve hangi yer barındırır?" demiştir.
Maalesef sonraları çeşitli sebeplerle bu işde eski titizlik gösterilmemiş, bilerek, bilmeyerek nice garip rivayetler, acaib şeyler Kur'an'la hiç alâkası olmadığı halde tefsire karıştırılmıştır.Tefsirlerde yer alan bu safsatalar cahillerin hoşuna gittiğinden o gibi şeylere rağbet artmış,halada tefsirlerde yer almaya devam etmektedir.
Akla muhalif olan bu gibi şeyler çok zararlıdır. Bu, din namına en büyük cinayettir.Bunların asılları Kütübü Salife = "Tevrat, İncil gibi önceki kitaplarla şöyle böyle rivayetlerdir." Onlar zaten muharref şeyler.Kur'an'ın 1/3'ü Yahudilerin zulümlerine karşı İslâm akidesini müdafaa için nâzil olmuştur, Yahudilerle mücadeledir.Yahudiler mücadelede mağlûp olmuşken başka yoldan dine nüfuz ettiler, İslâmiyeti Yahudileştirmeye çalıştılar.Bereket versin, hakikî ulema sağlamı çürüğünden ayırmıştır.
Meselâ Adem kıssasına bakalım. Bakara sûresi: "Biz; ey Adem sen ve eşin Cennette sakin olup orada bol bol yeyin dedik." diye anlatır.Cennetin nerede olduğuna, memnu ağacın nev'ine, Adem ve Allah arasındaki muhavereyei.......... temas etmez.
Fakat Tevrat'a bir bak: Bunları en ince teferruatına varıncaya kadar anlatır. Cennet Ademin şarkında, ağaç, can ağacıdır,Havva'yı kandıran yılandır.Yılanın onun için ayakları kesilerek karnı üstü sürünmeye mahkûmdur....anlatırda anlatır...Allah cc. en ince ayrıntıları bildirmez ana hatlarıyla ve can alıcı noktalarını belirtir.İşte bunları Müslüman olan Yahudi uleması nakletmişlerdir. Hikâye kabilinden diye bunlara göz yumanlar olmuştur.Fakat muharref olan Tevrat'ın şerhleri ile Kur'an tefsir edilemez.
Mustafa Kemal Bektaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder