Imâm el-Mâtürîdî
Ebu Mansur el-Matüridî
(Tam künyesi: Muhammed bin Muhammed bin
Mahmud Ebu Mansur al-Semerkandî el-Matüridî el-Hanefî), Hanefi mezhebinden
olanların itikad (inanç) imamı, ünlü âlim. Kurucusu olduğu kabul edilen mezhep Matüridilik
olarak anılır.
Hayatı
Bugünkü Özbekistan Cumhuriyeti'nin Semerkand
şehri yakınındaki Matürid mahalle veya köyünde doğmuştur . Matüridî'nin asıl
adı Ebu Mansur Muhammed b. el-Matüridî'dir.
Türk kültür muhitinde yetişen ve en çok Türkler arasında isim olarak bilinen
fakat görüşleri kısmen de olsa ihmal edilen Türk din bilginidir.
Matüridî, Ebu Hanife'nin yolunu izlemiş, ölümüne kadar Ehl-i
Sünnet çizgisinden ayrılmamıştır. Kesin olmamakla birlikte doğum tarihi
Miladî 863'dür. Ölüm
tarihi ise çeşitli kaynaklarda Hicrî 333, Miladî 944
olarak geçmektedir. Cenazesi Semerkand'ın Cakerdîze mahallesindeki bilginlerin
gömüldükleri mezarlığa defnedilmiştir. Matüridî, ayni zamanda doğduğu şehrin
adıyla Semerkandî diye de anılır.
Eşari ile İlgili
Arapların, arap asıllı Müslümanları küçük görme anlayışlarından
kaynaklanan tutumlarının etkisiyle Hasan el-Eş'arî'yi öne çıkarıp Matüridî'yi
gölgelemeye çalıştıkları iddia edilmiştir. İskenderiye Üniversitesi profesörlerinden
Dr. Fethullah Huleyf, "Kitap üt'Tevhid"e yazdığı önsözünde,
Matüridî'nin asırdaşı Hasan el-Eş'arî'nin (öl.Hic.324/Mil.935)
Matüridî'den daha büyük bir bilgin olup olmadığına dair şu cümleleri sarf
etmiştir: "...Bununla beraber Mâtüridî, ehl-i sünnet ve'lcemaate
yardımcı olma hususunda Eş'arî'ye karşı bir üstünlüğe sahiptir. Matüridî
doğumundan itibaren ehl-i sünnette idi. Ölünceye kadar da ehl-i
sünnet te kaldı. Oysa ki Eş'arî kırk yaşına kadar Mutezile 'nin
gölgesinde, bu mezhebin müntesibiydi."
Matüridî'nin Çeşitli Lâkapları
İmâmü'l-hüda yani
"Hidayet önderi".
Âlemü'l-hüda yani
"Hidayet meş'alesi".
İmamü'l-mütekellim yani
"Kelâmcıların lideri".
Matüridî'nin Düşüncesi
Akaid (İnanç
ilkeleri) ile ilgili metodu
Matüridî'nin inanç ilkeleri (akaid) ile ilgili en kapsamlı eseri Kitab
üt-Tevhid'dir. Bu esere göre dinin öğrenilmesinde başvurulacak
"vasıtalar iki olup, biri nakil, diğeri akıl" dır. Nakil'den maksat Kur'an ve Sünnet'tir. En başta 'Kur'an' gelir ve
Kur'an'ın anlaşılması konusunda Matüridî'nin Selefiye, Mutezile mezheplerinden ve filozoflardan
ayrılan metodu vardır. Selefiye, Kur'an'ın yorumuna, açıklanmasına, hatta neyin
kast edildiğinin düşünülmesine izin vermez. Mutezile, Kur'an ve akıl birbiriyle
çelişirse nakli yani Kur'an'ı bırakır, aklı esas alır. Filozoflara göre gerçek
yalnız akıl ile bilinir ve bulunur, Kur'an genellikle aklî verilere göre
yorumlanır. Daha önce de belirtildiği gibi Matüridî'ye göre dinin kaynağı
olarak nakil (Kur'an) ve akıla aynı oranda itimat etmek gerekir. Matüridî,
İslâmın evrenselliğine zarar vermeyecek biçimde, itici olmaktan çok kucaklayıcı
bir yaklaşımla dini anlatır. Bu sebeple Matüridî, dinin özünü ilgilendirmeyen görüş farklılıklarını hoş görür, onların
sahiplerini dinden çıkmış saymaz. Kendisiyle ayni görüşte olmayanları zorlamaz.
"Akıl" ile "nakli" dengeli bir şekilde kullanır. Akıl, bilgi kaynaklarından biri, insana verilmiş ilâhi bir
emanettir. İnsanlar akılları sayesinde güzellik ve çirkinlikleri tanır, kendi
üstünlüklerini onun sayesinde anlarlar. Kulun kusur işlemesi aklını
kullanmayışı yüzündendir. "Allah'ın emirleri akıllı olana
hitabendir". Allah'ın emirlerini anlayacak akıl seviyesine sahip
olmayanlar, ilâhi emirlerin dışında kalır, sorumlu olmazlar.
Matüridî'ye göre insan "Fizyolojik yapıyla beraber ayni zamanda
akla da sahip kılınarak yaratılmış; yaratılmışları (mahlûkat) yönetmek yeteneği
ile sivrilmiş, her türlü zorluğa katlanarak, onların üstesinden gelmek için
aklı devreye sokmakla mümtaz kılınmıştır. Zira akıl, temyiz kabiliyetinin en güçlü silâhıdır"
Netice olarak Matüridî dine; akıl, ilim, hoşgörü ve taassuptan uzak
bir tavırla yaklaşır. İnancın ana ilkelerini ilgilendirmeyen (esasa müteallik
olmayan) eylem ve ibadet farklılıklarını hoşgörü ile karşılar, kelime-i
şehadet getiren, Kıble'ye
yönelen herkesi mü'min olarak değerlendirir. Açık bir yalanlamada (inkâr)
bulunmadıkları sürece insanların ibadet ve işlerine karışılmaması gerekliliğini
savunur. Bu, eylemin amele dahil edilmemesi anlamını taşır. Yani, Matüridî
insanları, Mutezile
ve Hariciler
gibi kendi prensip ve görüşlerine uymaya zorlamaz. "Dinde zorlama
yoktur" yaklaşımını esas alır.
Fıkıhla ilgili metodu
Matüridî, "Irak fıkıh mezhebinin pîri" kabul edilen Ebu Hanife
(Öl.767) nin yolu ve metodunu benimsemiştir. Ebu Hanife'ye göre fıkıh
"Ma'rifet ün-Nefsi ma lehâ ve ma aleyhâ" dır. Anlamı, fıkıh ilmi
içine insanın lehinde ve aleyhinde olan her şey girer, demektir. İnsanın inanç
meseleleri de, eylemleri de fıkhın konusunu oluşturur. Bu sebeple ebu Hanife
kelâm (ilâhiyat) kitabına el-Fıkıh ül-Ekber adını vermiştir. Ebu
Hanife'nin öğrencisi sayılan Matüridî de hem inanç (iman) ve Tanrı bilimi, hem
de insan eylemleri (ameli) yönlerini fıkhın içinde mütalaa eder. Bu sebeple Matüridî; fıkıhta akıla, kıyas'a önem veren ve fıkıh tarihinde re'y taraftarları diye anılan guruba dâhildir.
Daha sonraları dinin füruuna (ikinci derecede önemli olan) ameli hayata
(dünyada yapılan eylemlere) ait bilgi ve kararları kapsayan bilim dalının adı
olmuştur.
Matüridî, fıkıh
alanında bağımsız hareket eden bir müçtehid değil, Hanefi mezhebinin âlimidir ve görüşlerini hep bu çerçeveye
sokmuştur. Ebu
Hanife'de olduğu gibi, o'na göre de bilgi edinme yolları; duyular, akıl ve
nakil (haber)dir. Fıkhın kaynakları da; Kitap (yani Kur'an),
Sünnet, İcmâ, kıyas, istihsan (güzel bulma, beğenme), geçmiş şeriat, sahabe sözleridir.
Müfessirliği (tefsirciliği)
Matüridî'nin tefsirle ilgili mufassal bir eseri vardır. Bu eserin
adını Kâtip Çelebi, "Te'vilat ül-Maturiyyeti fî Beyani
Usuli Ehlis-Sünneti ve Usul it-Tevhid" adıyla verir. Eserini, Te'vilatu
Ehl is-Sünne adıyla ananlar da vardır. Biz kısaca Te'vilat adını kullanacak, belli başlı özellikleri üzerinde duracağız.
Matüridî'ye göre dinin öğrenilmesinde "başvurulacak vasıtalar iki
olup, biri nakil, diğeri de akıl'dır." 'Nakil'in başında Kur'an gelmektedir. Kur'an'dan
dinin bilinmesi konusunda Matüridî'nin Selefiye'den, Mutezile'den ve filozoflardandan
ayrılan bir metodu vardır, demiştik. Filozoflar
için gerçek akıl ile bilinir ve bulunur. Matüridî, Kur'an'ın tefsiri ile ilgili
olarak bizlere bıraktığı Te'vilat ül-Kur'an adlı tefsir kitabında ilk defa dirayet metodu nu kullanmıştır. Ancak Matüridî bu
Kur'an tefsirinde tefsir kelimesini değil, te'vil kelimesini kullanmıştır. O'na göre tefsir
Allah'ın kelâmından murad edilen şey hakkında kesinlikle hüküm vermektir. Fakat
te'vil, kelimenin (lafzın) ihtimallerinden birini tercih etmektir.
Burada Allah'ı şahit gösterme ve kendi görüşlerini Allah'ın muradı gibi sanmaya
yer yoktur. Temelde mutlaklık değil, izafilik (görecelik) söz konusudur.
Matüridî'nin tefsirinde
izlediği yolu M.Ragıp İmamoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Muhammed Eroğlu'nun
çalışmalarından özetle sunarsak:
- Matüridî ayetleri ayetle tefsir etmiş ve bu metodu yaygın biçimde kullanmıştır. Ayeti ayetle tefsir ederken, ayetler arasında ilişki kurmuş, asılsız haberlerden, rivayetlerden kaçınmıştır.
- Kıraat ve mushaf farklarıyla tefsir yapmıştır.
- Ayetleri hadislerden yararlanarak tefsir etmiştir. Ancak, hadislerin sıhhati üzerinde titizlikle durmuştur.
- Ayetlerin lügat anlamlarına başvurulmuştur. Şiirlere az yer verilmişitir.
- Arapça olmayıp da Araplaşmış (muarreb) kelimeleri de tefsir eder. Belâgat (düzgün anlatım san'atı, retorik) bilimine hakimiyeti görülmektedir.
- Ayetlerin nüzul (iniş) sebeplerine yer verilmiş ve onlardan yararlanılmıştır. Nüzul sebepleri ile, hükümle sebep arasında ilişki kurmuştur.
- Gramer tahlilleri çok azdır.
- Hanefî mezhebine bağlı olduğu için ahkâm ayetlerinin tevilinde Hanefîliğin esaslarını ön plânda tutmuştur.
Kaynakça
- Ahmet Vehbi Ecer, "Büyük Türk Alimi Matüridî"
- Amiran Kutkan, "Türk Milletinin Manevi Kaynakları"
- Sönmez Kutlu, "İmam Matüridi ve Matüridilik"
- Abdullah Manaz, "Dünyada ve Türkiye'de Siyasi İslâmcılık"
- Hanifi Özcan, "Matüridi'de Bilgi Problemi"
- Hilmi Ziya Ülken, "Millet ve Tarih Şuuru"
- M. Sait Yazıcıoğlu, "Matüridî ve Nesefî'ye göre İnsan Hürriyeti Kavramı
Imâm el-Mâtürîdî - Ibrahim BIÇAKÇI
Kisaca
Ebu Mansur el-Matüridî diye bilinen Ebu Mansur Muhammed
bin Muhammed bin Mahmud el-Matüridî, Maveraünnehir’deki Semerkant
sehrinin Matürid köyünde dogmustur. Dogum tarihi konusunda kaynaklarda pek net
bilgi bulunmamakla birlikte, tüm tarihçilerin ittifak ettikleri vefat tarihi
333/944’e ve hocalarindan Muhammed bin Mukatil er-Razi’nin vefat tarihi olan
248/862 tarihine bakarak tahminen 238/853 yili kabul edilmektedir.
Matüridî’nin
milliyeti hakkinda farkli görüsler mevcuttur: Bir iddiaya göre Türktür. Bazi
yazarlara göre ise Medine’nin meshur Ebu Eyyub el-Ensari ailesinden
gelmektedir. Bu iddia Medine’nin bazi Arap ailelerinin Semerkant’a yerlesmis
olmasi gerçegi ile te’yid edilmektedir.
Matüridî’nin
yasadigi devirde, Islâm dünyasinda merkezi otoriteyi temsil eden Abbasi devleti
bu gücünü kaybettiginden birçok Islâm devletinin ortaya çiktigi görülmektedir.
Bunlardan birisi olan Samaniler Devleti Maveraünnehir bölgesinde hâkim
olmustur.
Islâm
dünyasinda hicri ikinci asirdan itibaren bir taraftan akla dayanan felsefî
ilimler tercüme ve te’lif yoluyla yayilirken, diger yandan yine akla ehemmiyet
veren Mu’tezile ortaya çikmis ve akaid görüs ve kanaatlerini yaymaya
baslamisti. Nakle bagliligi ve teslimiyeti siar edinen selef akidesi bu yeni
cereyana karsi pek basarili olamiyordu. Halife Memun Mutezileyi resmi devlet
görüsü yapmasi ile bu mezhep yayginlasmaya baslamisti.(218/833) Buna karsilik
Islâm dünyasinda usül-üddin konusunda yeni izah tarzlarina ihtiyaç vardi. Bu
yeni izah tarzlari nakle bagli kalmakla birlikte akla da ehemmiyet verecek
selef metodu ile Mu’tezile mezhebinin iyi yanlarini birlestirmeliydi. Bu yeni
ihtiyaci karsilayan “ehl-i sünnet ilmi kelâmi” ni olusturan, Maveraünnehir’de
Ebu Mansur el-Matüridi ve Irak’ta Ebu Hasan el-Esari (324/946) olmustur.
Matüridî’nin
yetistigi cografya ve bu cografyaya hakim Samaniler hakkinda el-Makdisi
(389/990) “Bu bölge ilim ve âlimler yönünden zirveye ulasmis bir bölgedir. Ilim
ve hayrin hazinesidir. Islâmin asilmaz muhkem kalesidir. Bu ülkede fakihler
alimler, krallar seviyesine ulasmislardir” demistir. Samaniler devleti
(389/999) yikilincaya kadar ilim adamlarini korumus ve onlara destek olmustur.
Iste böyle bir ortamda yasayan Imam el-Matüridî’nin de ilmi münakasalardan ve
ilimden uzak kalmasi düsünülemezdi. Matüridî’nin hocalari imam Ebu Hanifi’nin
talebelerinden olan Seyh Ebu Bekr Ahmed bin Ishak, Fakihü’ l-Semerkandî
lakabiyla bilinen Ebu Nasr Ahmed bin El-Abbas, Nuseyr bin Yahya el-Belhî ve Rey
kadisi olan Muhammed bin Mukatil er-Razi’dir.
Mensuplari
tarafindan alemü’l-Hüdâ (Hidayet sancagi), Imamü-l Hüda (Hidayet önderi),
Imamü-l Mütekellimin (Kelamcilarin lideri) gibi lakaplarla anilmasina ve
çevresinde çok ün yapip sevilmesine ragmen ne tuhaftir ki pek çok tabakat ve
mezhep tarihi kitaplarinda isminden bahsedilmemistir.
Imam
el-Matüridî tahsilindeki ilmi silsile itibariyle Imam-i Azam Ebu Hanifi’nin
görüslerine ve onun mezhebine uyarak nakil yaninda akla da büyük önem veren
tutumunu benimsemistir. Gerek Semerkant’ta ve gerekse civarinda muhtelif firka
ve mezhep ricaliyle giristigi münazara ve mücadelelerde büyük basarilar elde
etmistir.
Matüridî,
Karamitiler, Siiler ve Mu’tezile mezhebiyle mücadele etmistir. Mücadelenin en
büyük bölümünü Mu’tezile’ye karsi yaptigi münazaralar teskil etmistir.
Çagdaslarindan Ebu’l-Kasim Abdullah el-Ka’bi (vefati: 317/929) Bagdat’ta
Mu’tezile akiminin basiydi. Matüridî Kitap el-Tevhid adli eserinde Ka’bi’nin
görüsleriyle mücadele etmistir. Ayrica üç kitabina karsi da üç kitapla cevap
vermistir.
Bu
siralarda doguda Matüridî genel olarak Mu’tezililerle ve özel olarak da onlarin
Bagdat grubuyla mücadele ederken, çagdaslarindan el-Esari’nin de Irak’ta
Mu’tezililerin Basra koluna karsi ayni görevi üstlendigini görüyoruz
Kelam
tarihi boyunca yazilan eserlerde, Matüridî’nin eserlerinin tamaminin listesi
yer almamistir. Ancak biz Istanbul Yüksel Islâm Enstitüsü’nde 1971 yilinda ‘Ebu
Masur el-Matüridî’ ve ‘Tevilatü’l-Kur’ân’ konusunda ögretim tezi hazirlayan
Muhammed Eroglu’nun taksim ve sirasina göre aktarmayi uygun buluyoruz:
- Matüridî'’in kelam, cedel ve firkalar hakkindaki eserleri: Kitap et-tevhid, Risâle fi’l-âkaid, Serh’ül fil-ekber, Reddü evaili’l-edille li’l-Kâ’bî, Reddü tekzîbi’l cedel li’lKâbî, Reddü usuli’l-hamse li’lBâhilî, Reddü kitabi’l-imame li ba’di’r-ravafid, er-Redd ‘ale’l-karâmita, Reddü kitabi’l-Kâ’bî fi va’îdi’l-füssâk, Beyanü vehmi’l Mu’tezile, Kitab el-makâlât, Kitâbu tefsiri’l-esma ve’s-sifat
- Matüridî’nin usule dair eserleri: Me’ahizü’serai’ fî usûli’l-fikh, el-Cedel fi usûlil-fikh, Ed-Dürer fi usû’lid-din, el-Usûl.
- Matüridî’nin tefsir ve Kuran ilimlerine dair eserleri: Te’vilatü’l-Kur’ân, Risâle fi mâ la yecûzü’l vakfu aleyhi fi’l Kur’ân
- Matüridî’nin vasâya ve münâcâta dair eseri: Vasaya ve münacaat. Bunlarin disinda bir takim eserler de Matüridî’ye nisbet edilmektedir. Fakat bunlarin müellife nispetini degerlendirecek belgeler mevcut degildir.
Es’ari
ile Matüridî’nin ihtilaflari
Matüridî,
Es’ari ile birlikte ehli sünneti temsil etmesi ve Mu’tezililerle
mücadelelerinden dolayi fikirlerinde paralellik gözükmesine ragmen aralarinda
ihtilaf mevcuttur. Bu ihtilaflarin sayisi bazi kaynaklarda 13 olarak telaffuz
edilirken, bazilarinda 40, hatta 73’e varan sayilarla ifade edilmektedir.
Matüridî
ile Es’ari arasindaki baslica fikir ayriliklari sunlardir:
- Cüz’i irade:Es’arilere göre cüz’i iradeyi Allah yaratir. Matüridîlere göre ise cüz’i iradeyi Allah yaratmaz
- Hüsün ve kubuh:Es’arilere göre hüsün ve kubuh, yani bir seyin iyi veya kötü oldugu aklen bilinemez. Hüsün ve kubuh , Allah’in emir ve nehiyleriyle bilinir. Allah bir seyi emrettiyse o sey iyidir. Allah bir seyi yasak etti ise o sey kötüdür.
Matüridîlere göre ise
hüsün ve kubuh akil ile idrak olunur. Emir ve nehiy bir seyin iyi veya kötü
olduguna delalet eder. Herhangi bir sey iyi ise Allah onu emretmistir. Kötü ise
Allah onu yasak etmistir.
- Allah’i tanima: Es’ariler, Allah’i tanimanin ser’an vacip oldugunu söylerler. Matüridîler ise Allah’i tanimanin aklen vacip oldugu fikrindedirler.
- Tekvin: Es’ariler tekvini itibarî bir sifat olarak kabul ederler. Hakikî sifat olarak kabul etmezler. Matüridîler ise tekvinin, kudret ve irade gibi hakiki bir sifat oldugunu söylerler.
- Kula gücü yetmeyecek seyleri teklif: Es’arilere göre Allah’in kula gücü yetmeyecek seyleri teklif etmesi caizdir. Mesela cisimleri yaratmak gibi. Matüridîlere göre ise Allah’in kulun gücü yetmeyecegi seyleri ona teklif etmesi caiz degildir.
- Illiyet ve hikmet: Es’ariler ‘Allah’in fiileri için sebep aranamaz’ der. Onun fiileri hikmet ile bagli da degildir. Çünkü Allah yaptigindan sorumlu degildir. Sorumlu olan kullardir.
Matüridîlere göre Allah
abesten münezzehtir. Allah’in fiilleri hikmeti icabi meydana gelir. Çünkü Allah
Hakîm’dir, Alîm’dir. Allah tekvinî fiilerinde ve teklifî hükümlerinde hikmetini
gösterdi ve irade etti. Hasili Allah’in fiileri hikmeti ile baglidir ve fiiller
bir sebebe baglidir. Bu Allah’in abesle mesgul olmasinin icabidir. Allah
yaptiklarindan sorumlu degildir.
- Ezelde ma’duma hitap: Esariye’ye göre ma’duma ezelde ilahî hitap taalluk eder. Buna göre Allah ezelde Mükellim’dir. Matüridîye’ye göre Allah ezelde Mükellim degildir. Çünkü ma’duma ezelde ilahi hitap taalluk etmez.
- Es’arilere göre nübüvvet için erkeklik sart degildir, kadinlar da nebi olabilirler. Nitekim Meryem, Asiye, Sare, Hacer, Havva ve Hz. Musa’nin annesi nebidirler.
Matüridîlere
göre ise nübüvvetin sartlarindan birisi erkek olmaktir. Kadinlar nebi
olamazlar.
9. Ibadetin ifasi: Es’ariler müslim olmayanin ibadetle mükellef oldugu
reyindedir. Onlara göre gayri müslimler bu sebeple de ceza görürler.
Matüridîler ise, müslim olmayanlarin ibadeti ifa ile mükellef almadiklari
reyindedirler. Onlar küfürden dolayi ceza görürler ve fakat ibadeti ifa
etmedikleri için cezaya çarptirilmazlar.
- Irtidat: Es’arilerce mürted yeniden imana dönerse amelleri de avdet eder. Matüridîlere göre ise mürted imana dönse de amelleri avdet etmez.
- Tevbe-i ye’s: Es’arilerce tevbe-i ye’s makbüldür. Maturilerce makbul degildir.
- Kur’ân: Es’arilerce Kur’ân’in bazi âyetleri, bazilarindan büyüktür. Matüridîlere göre ise, büyük olamaz.
Mensuplari
tarafindan ‘Hidayet sancagi’, ‘Hidayet önderi’, ‘Kelamcilarin lideri’ gibi
övgülere mazhar olan ve ve buna ragmen tabakat ve mezhep tarihi kitaplarinda
isminden bahsedilmeyen Matüridî, hayati boyunca ehl-i sünnet akidesini ögretmek
ve müdafaa etmek için çaba göstermistir. Gerek tamamen akla dayanan Mu’tezile
ile, gerekse nakle dayanan selef akidelerinin iyi yönlerini birlestirmis ve
ehl-i sünnet çizgisini muhafaza etmistir.
İslâm akaidinde imam Ebu Mansur Muhammed b.
Muhammed b. Mahmud el-Matüridiyye nisbet edilen mezhep. İmam Ebu Mansur
el-Mâturidinin akaiddeki mezhebine mensub olanların meydana getirdiği topluluğa
Matüridiyye denilir.
Alemü'l-Hudâ, İmamü'l-Huda ve el-Mütekellim
lakablarıyla da anılan Matüridi takriben 238/852'de Maveraünnehir'de bulunan
Semerkand'ın Matürid köyünde doğmuştur. 333/944'te Semerkand'da vefat etmiştir.
O, İslama çok değerli hizmetler vermiş öncü İslâm âlimlerinin başında gelir.
Maveraünnehir'de Ehli Sünnet'e nisbet edilen Kelâm ekolünün kurucusu ve
mümessilidir. Ehli Sünnet kelâmının Irak'taki mümessili ise Ebul Hasen
el-Eş'arî'dir (v. 324/936). Maturîdinin yaşadığı çağda, ilim ve edebiyata
hizmet etmiş olan Samanoğulları devleti (844-999) hüküm sürmekteydi. Bize kadar
gelen Te'vilâtu'l-Kur'an ve Kitâbü't-Tevhîd gibi eserlerinden anlıyoruz ki,
Matüridi, Kelâm, Tefsir, Mezhebler Tarihi, Fıkıh ve Fıkıh usulünde derin bilgi
sahibiydi. Mâturidinin hocaları, ilimleri İmam A'zam Ebu Hanife'ye uzanan
Ebu'n-Nasr el-İyazi, Ebu Bekr Ahmed el-Cürcânî ve Muhammed b. Mukatil
er-Râzî'dir. Bunların hocası ise İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'den okumuş
olan Ebu Süleyman b. Musa el-Cürcânî'dir. İmameyn lakabıyla tanınan İmam Ebu
Yusuf ve İmam Muhammed, İmam A'zam'ın en seçkin talebeleriydi. Matüridi,
hocalarından İmam A'zam'ın akaide dair el-Fıkhü'l-Ekber, er-Risale, el-Vasiyye,
el-Fıkhü'l-Ebsat, el-Âlim ve'l-Müteallim isimli risalelerini de okuyup rivayet
etmiştir. Matürîdî, imam ismini almaya lâyık Hâkim es-Semerkandî (340/951),
Ebul-Hasen er-Rustuğfeni (v. 345/956), Ebu'l-Leys el-Buhârî, Ebu Muhammed
Abdülkerim b. Musa el-Pezdevî (v. 390/999) gibi büyük afimler de
yetiştirmiştir. İmamları Mâtürîdiyye büyük bir sevgi ve saygı ile bağlı olan bu
âlimler, Maveraünnehir'de Matüridiyye mezhebini delilleri ile kuvvetlendirerek
açıklıyorlar ve yaymaya çalışıyorlardı.
Eş'ariyye Kelâm mektebinin doğup geliştiği
yer olan Irak, pek çok bid'at mezhebinin çıktığı bir bölgeydi. İmam Eş'arî,
Revâfız, Karamita ve özellikle Mu'tezile ile çok şiddetli ve gürültülü cedel ve
münakaşalarda bulunmuştu. Matüridî'nin yetiştiği Maveraünnehir ise Irak'tan
uzak olduğu için az da olsa bid'at akımlarından uzak kalmıştı. Fakat sonunda bu
akımlardan bir kısmı Maveraünnehir'e sızmış, Mu'tezile'nin sesi buralara kadar
aksetmişti. Nisbi de olsa, bid'at mezheblerinin mensubları buralarda da
bulunuyordu. İmam Matüridî, Maveraünnehir'e kadar gelen Mu'tezile'den başka,
Dehriye, Seneviyye ve Karâmita'ya karşı mantıklı ve istikrarlı mücadeleler
vermişti. Onun Kitâbü't Tevhid'i bunlar gibi sapık fikir ve bid'at
cereyanlarını içine alan ve bunları gereği gibi çürütmeye çalışan en değerli ve
en eski vesika mahiyetini taşımaktadır.
Metodu:
Gerek Eş'arî gerekse Matüridî, Mu'tezile ve
diğer bid'at mezheblerine galebe çalabilmek için, hasımlarının metodlarının
akl-ı selime uygun taraflarını almışlar ve Ehli Sünnet Kelâmı'nın kurucusu
olmuşlardır. Fakat, Ehl-i Sünnet'in Kelâm metodunu daha ziyade doğru ve ilmi
bir şekilde başlatan, akla ve nakle de lâyık oldukları değeri vererek bu iki
asla bağlı kalan ve bu şekilde İslâm akaidini açıklamaya çalışan, imam Matüridî
olmuştur. Çünkü, dinde akla uymayan bir şey yoktur. Allah'ın varlığı, hayat,
ilim, kudret, irade gibi sıfatları ve Hz. Muhammed (s.a.s)'in peygamberliği
akılla isbat edilir. Yine naklin bildirdiği ahiret ve ahvali gibi gayb
haberlerinin imkânı akıl ile gösterilir ve Resulün haber verdiği şekilde
bunlara iman edilir. Kelâm metodunda iman edilecek esas ve konuların hepsi
haber-i sadık (sahih bir şekilde bize kadar gelen haber-i Resul ile) tesbit
edilir. Bunları isbat etmeye yarayacak delillere gelince... Bunlardan duyulur
âleme ait olanlar için duyular ve bunun ötesinde kalanlar için akıl kullanılır.
Bu şekilde bilgilerimizin üç temel kaynağı ve bunların değerleri hakkında
gerekli açıklamayı yapan, İmam Matüridî olmuştur. O, bilgilerimizin sebepleri
ve değeri hakkında söz edilen ilk İslâm âlim ve mütekellimi olduğu için bu
konularda kendisinden sonra gelen kelâmcılara çığır açmıştır. Ondan sonra gelen
kelâmcılar da yazdıkları eserlerin mukaddimelerinde bilgilerimizin kaynağı ve
değeri hakkındaki görüşlerini yazmışlardır.
Matüridî, Kitabü't-Tevhidinde, insanı ilme
ulaştıran yolların iz'an (sağlam duyu organları ve bunlarla yapılan deney ve
gözlem), haberler ve aklî istidlal olduğunu ve bilgiye ulaşabilmek için bu
yolların hiç birisinden müstağni olunamayacağını söylüyor. Ona göre bunlardan
her birinin sahasına giren bilgiler grubu vardır. Her bilgi alanına ancak
kendisine götüren yolla gidilir. Duyularla elde edilen bilgiyi inkâr eden,
inatçı ve kendisini beğenmiştir (Kitabü't-Tevhid Beyrut, 1970 s. 7-8).
Matüridî iki çeşit haber olduğunu söyler: 1-
Mütevatir haber. Bunun doğru olduğunu tesbit etmek için konuyu araştırıp tetkik
etmek lâzımdır. 2- Peygamberlerin haberleri. Yanlarında doğruluklarını gösteren
ayetler (mûcizeler) bulunduğu için, onların verdikleri haberlerden daha doğru
bir haber yoktur. Çünkü doğruluklarının açıklık ve seçikliği bakımından kalbin
ısınıp yatışacağı sözler peygamberlerin haberleridir.
Matüridî akıl hakkında şöyle der:
Aklın istidlâline gelince; bunun ilmin
sebebi olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü duyular vasıtası ile elde edilen
bilgileri düşünüp tertipleyerek hüküm veren odur. Duyulardan uzak olan ve
bunların dışında kalan şeyleri anlayan, haberlerle bilinen şeyler de yanlışlık
olup olmadığı ihtimali üzerinde duran, sonra peygamberlerin mucizeleri ile
sihirbazların aldatmacalarını ayırdeden ve başka şeylerin doğruluğunu veya
yanlışlığını anlayan akıldır. Aklın tefekkürü ile mahlukattaki hikmeti ve
yaratıcı olan Allah'ın varlığına delâlet eden delilleri anlarız.
Nitekim akıl ile, Kadîm olan Allah'ı bilir
ve onu hâdis olan mahlukattan ayırdederiz (Kitabü'l-Tevhid,s. 78). Matüridî,
Tevilatü'l-Kur'an ve Kitabü't-Tevhid isimli eserlerinde aklî tefekkür ve
istidlâli müdafaa eder; vahyin aklî delil getirmesini mutlaka gerekli görür.
Akıl şaşar veya doğruyu bulamaz korkusuyla, sadece nakle dayanmayı gerekli
gören fukaha ve hadisçilere karşı çıkar ve şöyle der:
"İnsana aklını kullanmaktan vazgeçmeyi
telkin eden, şeytanî vesveseden başka bir şey değildir. Çünkü şeytan, kişiyi
aklının semeresinden alıkoyar, iyi fırsatlara nail olmak ve istediğini elde
etmek için güvencelerini sarsar. Aklı kullanarak eşyayı düşünmek, onun prensip
ve sonuçlarından gizli olanları bilmek içindir. Sonra bunlarda, eşyanın hâdis
olduğuna ve bunları yaratanın varlığına, nefislerini şehvetlerine uymaktan
alıkoyanlar için deliller vardır. Bilinsin ki, aklı kullanmaya engel olan,
şeytanın vesvesesi ve işidir" (Kitabu't-Tevhid s. 136).
Yine Matüridi'ye göre aklı hata ve
sürçmelerden korumak için ihtiyatlı davranmak, makûlün yanında nakle de
dayanmak gerekir. O bu konuda şöyle der: "Kim nakle dayanarak aklı
kullanmada dikkatli ve ihtiyatlı bulunmayı inkâr eder ve akıldan gizli kalan
şeylerin mahiyet ve künhünü anlamak ister ve Hz. Peygamber'den bir işaret
olmaksızın nakıs ve sınırlı aklıyla Allah'ın hikmetlerinin tamamını ihata
etmeye çalışırsa, aklına zulmeder ve ona kaldıramayacağı şeyleri yüklemiş
olur" (M. Ebu Zehra Tarihul-Mezahibil-İslamiyye fi's-Siyaset-i Vel-Akaid,
s. 212-213).
Matüridî'nin elinde hocalarından okuyup
rivayet ettiği İmam A'zam'ın risaleleri, Akaid'den, İlm-i kelama dönüştü. Bu
risaleler inanılması lâzım gelen Ehli Sünnet akidesini açıklayan bilgiler
idiler. Matüridî bunlarda beyan edilen akaidi başka nakli delillerle takviye
etti ve aklı kesin delillerle destekledi. Akâid'in teferruâtını bürhanlarla
kesinleştirip kuvvetlendirdi. O Maveraünnehir ülkesi ve diğer İslam
bölgelerinde Ebu Hanife ekolünün kelamcısı Ehl-i Sünnet Vel-Cemaatın reisi
oldu. Bu sebeple akaidte Hanefî mezhebi, Matüridi'ye nisbet edildi. Böylece, az
bir kısmı hariç, Hanefî mezhebinde bulunan kelâmcılara Matüridiyye denildi. Ebu
Hanife'nin ismi ancak Hanefî fıkıhçılarına nisbet edilmekle yetinildi. Bir çok
kelâmcı ve araştırıcılar, Matüridiyye diye anılan bu Ehli Sünnet mezhebinin
asıl kurucusunun İmam Matüridi değil, İmam A'zam Ebu Hanife olduğunu,
Matüridî'nin ise onun yazdığı akaid esaslarını aklî ve naklî delillerle destekleyerek
açıkladığını ifade ederler. Bazılarının iddia ettiği gibi Matüridî, İmam
Eş'arî'ye bağlı bir kimse değil, İmam A'zam ve arkadaşlarının esaslarını tedvin
ettiği Ehli Sünnet mezhebini açıklayan ve destekleyerek devam ettirenlerdendir.
İmam Ebul-Hasen el-Eş'arî ile İmam Ebu
Mansur el-Matüridî, Ehli Sünnet akidesini yayma gayesinde ve pek çok
izahlarının neticelerinde birleşiyorlarsa da; her ikisinin Kelâm metodları
birbirlerininkinden az çok farklıdır. Şüphesiz her iki kelâmcı da Kur'an'ın
ihtiva ettiği akaidi, akıl ve mantığı bürhanlarla isbat etmeye çalışıyorlardı.
Çünkü selim akıl ile sahih nakil asla çatışmazdı. Fakat Matüridî, Eş'arî'nin
verdiği önemden daha fazla akla değer veriyordu. Ona göre aklın daha çok değeri
olduğuna şu örnekler delâlet etmektedir:
1- Her iki mezhebe göre; Allah'ın varlığını
aklî delil getirerek bilmek farzdır. Matüridiyye'ye göre peygamber
gönderilmezse bile Allah'ı aklen bilmek gereklidir. Allah'ı bilmenin vücubunu
idrak eden akıldır. Akıl tek başına Allah'ın varlığını ve bunun vacib oluşunu
bilebilirse de, peygamber gönderilmeden, Allah tarafından yapılması teklif
edilen hükümleri tek başına bilemez. Allah'ı akılla bilmenin aklen vacib olduğu
görüşü, Matüridilere İmam A'zam Ebu Hanife'den geçmiştir. Beyazî'nin
(1098/1687) açıklamasına göre, Ebu Hanife "Akıl yaratıklara bakarak Büyük
Yaratıcıyı bilmenin aleti olduğu için Allah'ı bilmemekte kimsenin mazereti
olamaz" demiştir (Ebu Hanife'nin bu görüşleri için bk. Kemaleddin
el-Beyazî, İşaratü'l-Meram, Mısır 1949/1368, s. 78).
Eş'arîler ise; akıl, Allah'ın varlığını ve
birliğini bilmede alet olduğu halde, ona bu bilmenin vücubunu emreden akıl
değil, Allah'tır. Allah'ın emri de vahiy ve şeriatla bilinir, diyorlar.
Matürîdîler de; Allah'ı bilmenin vücubunu
emreden Allah ise de, akıl, Allah'ın koyup emrettiği bu vücubu bilebilir,
diyorlar. Fakat, "akıllı bir kimsenin mazeretsiz olarak Allah'ın varlığına
ve birliğine dair akli delil getirmeyi terketmesi haramdır. Aklî delili bir
özrü olmadan terkeden günahkâr olur. Akıl tek başına Allah'ı bilebilir. Fakat
teklifi hükümleri (insanların Allah tarafından mükellef tutulduklârı hükümleri)
bilemez" düşüncesinde her iki mezheb de birleşiyorlar.
2- Matüridî, yine, hüsün ve kubuh
meselesinde der ki: "Allah bir işi haddi zatında ve aslında güzel olduğu
için veya faydası zararından daha çok olduğu için emreder. (Hüsün emrin
medluldür) Allah'ın bir işi emretmesi, o işin aslında güzelliğine delâlet eder.
Bir şey mahiyeti itibarıyla çirkin olduğu için Allah o şeyden nehyeder.
Allah'ın bir şeyi nehyetmesi, o şeyin aslında çirkinliğine veya zararının
faydasından daha çok olduğuna delâlet eder." Matüridi'ye göre hüsün ve
kubuh açısından eşya ve işler üç kısımdır: a) İnsan aklının tek başına
güzelliğini anladığı şeyler, b) Tek başına aklın çirkinliğini idrak ettiği
şeyler, c) Tek başına insan aklının ne güzelliğini ne de çirkinliğini
anlayamadığı şeyler, ki, bunların da güzelliği ve çirkinliği ancak Allah'ın
emretmesiyle anlaşılır. Şu kadar var ki; aklın güzelliğini bildiği şeyleri bile
Allah emreder, çirkinliğini bildiği şeylerden de Allah nehy eder. Aklın tek
başına mükellef kılma ve sorumlu tutma hakkı yoktur. Dini sorumluluklarda
sorumlu tutma hakkı yalnız Allah'ındır. Yegâne hüküm veren ve insanları
mükellef tutan O'dur.
Eş'arîler ise; "eşyanın aslında ve
fiillerin mahiyetinde güzellik ve çirkinlik yoktur. Allah emrettiği için bir
şey güzeldir, nehyettiği için de çirkindir", derler. Aklın, fiillerin
aslında güzellik ve çirkinliği idrak ettiğini kabul etmezler.
Mutezileye göre ise; aklın güzelliğini idrak
ettiği şeyler, yine aklın mükellef kılmasıyla vacib olur. Çirkinliği anlaşılan
işten de kaçınmak aklın teklifiyle vacib olur.
3- Eş'arî; "Allah Teâlâ, bir sebeb ve
maksattan dolayı fiillerini işlemez (Allah'ın fiilleri, maksat, gaye ve
illetlerle muallel değildir). Yani, Cenab-ı Hak bir şeyi sebeb, maslahat ve
gayesiz olarak işler de; bir sebebe müstenid ve bir maslahata mebni işlemez.
Çünkü o işlediğinden sorumlu tutulmaz. Ayetlerde geçen Allah'ın hikmetini de
ilim ve iradesine irca eder.
Matüridi'ye göre, Allah kendisine hakim
(hikmet sahibi) diyor. O halde O'nun hikmet sıfatı da vardır. Allah boş ve abes
işlerden münezzehtir. Her işinde hikmet vardır. Yüce Allah, gerek teklifi
hükümlerinde, gerekse yarattığı işlerinde bir zorlayan ve vacip kılan olmaksızın
bu hikmeti murat etmiş ve kasdetmiştir. Çünkü O muhtar, serbestçe dileyen ve
dilediğini işleyendir. Mutezile'nin dediği gibi, kullarının mesalihine riayet
etmesi O'na vacip olmaz. Çünkü, vücub ve gerekli olma, iradeye aykırı olur ve
başkasının O'nda hakkının olduğunu hatırlatır ve O'nun yaptığı şeylerden
sorumlu olmasını gerektirir. Allah yaptığından sorumlu değildir.
4- Matüridiler, Allah'ın tekvin (halk)
sıfatını, kudret sıfatından başka ezeli ve hakiki sıfat kabul ederler. Çünkü
Allah, Kur'an'da kendisini halık (yaratıcı) olarak vasıflandırmıştır. Allah
eşyayı kudret sıfatıyla değil, tekvin sıfatıyla yaratır, derler.
Eş'arîler ise, tekvin sıfatını, Allah'ın
kudret sıfatının yaratacağı şeylere hadis olan bir taallûku olarak kabul
ederler.
Görülüyor ki Matüridi'ler nakle bağlı
kalmışlar ve bu başlılıktan taviz vermeksizin, nassların özüne uygun akli
açıklamalarda bulunmuşlardır. İzmirli İsmail Hakkı'nın "Yeni ilm-i
Kelâm" isimli eserinde Eş'ariyye ile Matüridiyye arasındaki farkları
belirtirken; "Eş'ariyye indinde, tevbe-i ye's (bir kimsenin ölüm esnasında
ilâhi azabı görürken tövbekâr olup iman etmesi) makbul değildir; Matüridiyye'ye
göre ise makbuldür" (Yeni İlm-i Kelâm, I, 115) demesi tamamen yanlıştır.
Çünkü Matüridilere göre de tevbe-i ye's asla makbul değildir.
Matüridî, Te'vilâtında; Ebul-Mu'in
en-Nesefi, et-Tabsira' adlı eserin de tevbe-i ye'sin makbul olmayışının
sebeplerini açıklarlar: "Çünkü bu iman korku ve azabı gidermek için
inanmadır; çalışma ile erişilen iman değildir ki onun (ölenin) inanması ictihad
(emek ve gayret ile husule gelen iman olsun..." (Te'vilat li-Ebi Mansur
el-Matüridî, Kayseri Raşid Ef. Kütüphanesi No: 47 vr. 1829).
"Bir kimsenin ye's halinde veya
ahirette azabı görürken iman etmesi geçersiz ve faydasız olur...
(Tabsıratül-Edille, Raşid Ef. Küt. No: 496, vr. 86).
Tevbe-i ye'sin makbul olmayacağı hakkında
Kötülükleri işleyip dururken ölüm bunlardan birine geldiği zaman şimdi tevbe
ettim, diyenlerin tevbesi yoktur... " (en-Nisa, 4/18) Azabımızı gördükleri
vakit iman etmeleri kendilerine fayda verecek değildir" (el-Mü'min, 40/85)
gibi âyetler vardır. Matüridîler ayetlerin zahirine aykırı düşecek görüşlerde
bulunmazlar.
İslâm tarihinde akaidi açıklayan itikadî
mezhebler başlıca dörttür. Bunlar, Resulullah'ın ve Ashab-ı kirâmın akâidine ve
üzerinde bulundukları yola yakınlıkları itibarıyla şöyle sıralanırlar:
a) Ehl-i Sünneti hassa denilen Selefiyye:
Bunlar nassların zahirine bağlılığı ve teslimiyeti prensip edinmişlerdir.
Kur'an'da bildirilen iman esaslarını akılla fazla irdeleyip kurcalamadan iman
ederler.
b) Eş'ariyye: Nassları esas olarak alıp akli
delillerle bunları desteklerler.
c) Matüridiyye: Bunlar da Eş'ariyye gibi
kelâm metodunu kabul ederler. Kur'an ve sahih sünnette bildirilen akaidi daha
fazla aklî ve kuvvetli delillerle desteklerler.
d) Mutezile: Bunlar aklı esas alıp nakil ile
bunu desteklemeye çalışırlardı. Bazı araştırıcılar, akla bu kadar önem verdiği
için Matüridiyye, Selefiyye'den daha çok Mutezile'ye yakındır demişlerdir.
Dikdörtgen şeklinde bir alanın ucunda Selefiyye yani Ehl-i hadis; öteki ucunda
Mutezile bulunur. Alanın Mutezileye bitişik 1/4'ünde Matüridiyye; Muhaddislerin
yanında Eş'ariyye mevcuttur, demişlerdir.
Matüridî, nassların yardımıyla akli
istidlalin gerekli oluşu prensibini tefsirinde de uygulamıştır. O
"Tevilatü'l-Kur'an"isimli eserinde müteşabihleri muhkem ayetlere
hamletmektedir. Yol bulabildiği vakitte Kur'an'ı Kur'an ile tefsir etmektedir.
Çünkü Kur'an'ın bir kısmı diğer bir kısmıyla çelişmez. Eğer o (Kur'an)
Allah'tan başkası tarafından olsaydı, elbette içinde birbirini tutmayan bir çok
şeyler bulurlardı" (en-Nisa, 4/82). Matüridî, müteşâbih ayeti, dayanacağı
bir muhkem ayet veya kat'i bir delil bulamazsa te'vil etmekten kaçar. Müteşabih
ayetleri te'vil hususunda takib edilen bu metodu Eş'ari de kullanmıştır. Ancak
Eş'ariyye ve Matüridiyye kelamcılarının müteahhirini, halk yanlış yorumlayarak
teşbihe düşmesinler diye müteşabih ayetleri te'vil etmişlerdir. Bu
te'villerinde bu ayetlerin kesin anlamı olmadığını, ihtimal dairesi içinde
olduğunu belirtmişlerdir.
Matüridiyye Mezhebini Geliştirenler:
Matüridi'nin akaid ve kelam metodu bizzat bu
ekole bağlı olan müelliflerin eserlerinden öğrenilmektedir. Matüridî pek çok
eser telif etmiştir. Ancak bunlardan pek çoğu kaybolmuş, günümüze kadar ancak
iki tanesi gelebilmiştir:
Bunlardan birisi "Tevilâtü'l-Kurân
"diğeri adı "Te'vilatü Ehli's-Sünne"dir. Dünya kütüphanelerinde
elli tane kadar nüshası olduğu sanılmaktadır. Hemen hemen İstanbul'un her
kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur. Dirayet usulünü takip eden çok kıymetli
bir Kur'an tefsiridir. Müellif münasebet düştükçe akaid konularına çok yer
ayırır ve bid'at mezheblerinin görüşlerini reddeder. Bu bakımdan Matüridiyye
akaidine ait kıymetli bir kaynak sayılır. Bu eser, Ebu Bekir Muhammed b. Ahmed
es-Semerkandî (v. 533/1158) tarafından şerh edilmiştir. Bir nüshası şehid Ali
Paşa kütüphanesinde No: 283 mevcuttur. Matüridi'nin diğer eseri Kitabü't-Tevhid
olup, dünyadaki tek nüshası Cambridge Üniversitesi kütüphanesinde 3651 numarada
kayıtlıdır. Dr. Fetullah Huleyf tarafından tahkik edilerek 1970 de Beyrut'ta
bastırılmıştır.
Matüridiyye mezhebini geliştiren ve
zirvesine çıkaran alim Ebul-Mu'in Meymun b. Muhammed en-Nesefi'dir
(417-508/1024-1115). Matûridiyye'nin yetiştirdiği en büyük kelamcıdır. Nesefi,
İmam Matüridi'nin görüşlerine (Mukallidin imanı hakkındaki görüşü hariç) bağlı
kalmıştır. Eş'ari kelamında Ebu Bekir el-Bakıllani (v. 403/1013) ve Gazzali
(505/1111)'nin değeri ne ise Matüridi kelamında da, Nesefi'nin değeri aynıdır.
Matüridi'nin kitablarının özellikle Kitâbü't Tevhîdinin iyi anlaşılması için
Nesefi'nin Tabsiratül-Edille, isimli kitabı bir anahtar mesanesindedir.
Nesefi'nin diğer bir kitabının ismi
"et-Temhid li-Kavaidi't-Tevhid"tir. Bu kitabın İstanbul
Kütüphanelerinde bir kaç nüshası vardır. Mesela Beyazıd Küt. No: 3078,158.
(vr.) Nesefî'nin Bahrul-Kelâm fi Akaidi Ehli'l İslâm isimli kitabı ise
Konya'dan Ali Ramazan Hadimi tarafından 1327-1329/1911 de bastırılmıştır. Bu
kitap yine aynı yılda Kahire'de de basılmıştır.
Matüridiyye kelâmına hizmet eden başka
Nesefîler de yetişmiştir. Nesefi Semerkant ile Ceyhun nehri arasında bulunan
bir şehirdir. Ortaçağda bu şehirde İslâmî ilimlerin her dalında eser telif
etmiş pek çok alim yetişmiştir. Ebu Hafs Necmeddin Ömer en-Nesefi (v. 537/1142)
Burhanuddin en-Nesefi (687/1289) Ebul-Berekat en-Nesefi, Matüridiyye mezhebine
hizmet eden büyük âlimlerdendir. Bu sonuncusunun "Medariku't-Tenzil ve
Hakaiku't Te'vil" isimli tefsiri. pek meşhurdur. Tefsirin muhtelif
yerlerinde Matüridî kelâmına ait görüşler yer alır.
İmam Ebu Mansur Matüridî, bir müminin
inancını akli delile dayanmadan körü körüne taklid eden kimsenin (mukallidin)
imanının, kuvvetli bir temele dayanmadığı için, makbul olmadığını söylemiştir.
Matüridînin bu konudaki görüşleri, Nesefi'nin Tabsiratül-Edille'sinde şöyle
dile getirilir: "Delilsiz olduğu için mukallidin tasdiki faydalı olmaz.
Çünkü sevap kulun çektiği meşakkat karşılığında verilir. Mukallidin, imanın
aslını kazanmasında sıkıntısı yoktur. Bilakis, imana ulaşmada delil getirme ve
şüphe ile kesin delilleri ayırdetmede düşünmenin kaidelerini gözetip nazar ve
teemmüle alışarak karşılaşılan kuşkuları gidermek için sıkıntı çekilir... Kişi
emek ve gayretini sadece peşin lezzetleri elde etmek için harcar, yalnız
kendisini geçici dünya ile faydalanmaya terkeder, sonra hiç bir sıkıntıya göğüs
germeksizin külfet ve meşakkate katlanmaksızın iman ederse, sevap elde edemez
ve bu imanının faydasını görmez. Nitekim önceden istidlali olmadığından dolayı,
azabı görürken inananın bu imanı kendisine fayda vermez" (Tabsıratü'l-Edille,
Raşid Ef. Küt. No: 496, vr. 86; Fatih Küt. No: 2907, vr. 96-10). Matüridi'nin
bu görüşüne başta Nesefi olmak üzere hiç bir Matüridiyye kelâmcısı
katılmamıştır. Çünkü iman Allah'ı ve Resulünün Allah tarafından getirdiklerini
tasdik etmektir. Kalbte şüphesiz kesin tasdik bulunup bunun zıddı tekzib
gelmediği müddetçe iman makbuldur. Gücü yettiği halde Allah'ın varlığına
deliller getirmeyi terkeden mümin, günahkâr olur.
Muhiddin BAĞÇECİ
MATÜRiDi MEZHEBi
Doğum
Hicri:280-Ölümü:333---Miladi Doğum:852--Ölümü:944
(MUHAMMED B. MUHAMMED
B. MAHMUD)
Maturidi
akaidine bağlı olan bir çok
müslüman bağlı olduğu akaidden
habersizdirler. Yer yer sorduğumuz müslümanlar akaid
imamlarının ismini dahi bilmemektedirler! Onun
için akaid imamımızla ilgili bazı bilgileri
de sizlere hazırlamaya çalıştık.
İslâm akaidinde İmam Ebu Mansur b. Mahmud el-Matüridiyye'ye nisbet edilen mezheptir. İmam Mâturidinin akaiddeki mezhebine mensub olanlara da Matüridiyye denilir.
"Semerkand'da Matürid Köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir.
İslâm akaidinde İmam Ebu Mansur b. Mahmud el-Matüridiyye'ye nisbet edilen mezheptir. İmam Mâturidinin akaiddeki mezhebine mensub olanlara da Matüridiyye denilir.
"Semerkand'da Matürid Köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir.
Fıkıhta Hanefi mezhebindendir. Ebu
Bekr Ahmed el-Cürcani'den ve Ebu Nasr el-Iyaz'dan
hadis ve fıkıh öğrenmiştir. Bir çok ulemadan ders almış, ilim
müzakeresinde bulunmuştur. Tevhid ilminde
parmakla gösterilir bir mertebeye gelmiş, bid'at ehlini susturup
durduracak bir güce ermiştir. Onun için kendisine kelam
âlimlerinin imamı manasına İmamü'l-Mütekellimin adı verilmiştir.
Kendisi tefsirde de büyük bir alimdir. 80
ciltten müteşekkil tefsiri Ehli Sünnet itikadını aksettiren çok kıymetli bir
eserdir. Kendisi tarafından takrir edilen dersleri talebeleri tarafından
yazılmış, Ala'üd-Din Muhammed es-Semerkandi tarafından tedvin olunmuştur.
Eserin aslı kaybolmuştur.
İmam Hazretleri Hicri 333 tarihinde
vefaat etmiştir.
Eserlerinden Bazıları:
1- Te'vilatü'l-Matüridiyye fi Beyanı
Usuli Ehli's-Sünne ve Usuli't-Tevhid.
2- Kitabü't-Tevhid.
3- Meâhizü'ş-Şerayi.
4- Kitabul-Cedel.
5- Kitabü Evhâmi'l-Mutezile.
6- er-Reddü aler-Revafiz.
7- er-Reddü
alel-Karamita." (119)
Bazı yazarlar İmam Maturidi'yi (rh.a.);
tanıtırken birincil dereceden aklı esas
aldığını söylemek gibi bir yanlışa
düşmektedirler. Bu husus çok yanlıştır.
Dolayısıyla İmam Maturidi'nin, naklin esas olduğunu söyleyen
Fukahaya karşı çıktığını iddia etmekte yanlıştır.
Bu tezin imam adına ileri sürülmesi
tutarsız bir tezdir. Aklı kullanmayı yasaklayan hiçbir Maturidi alimini
düşünmek mümkün değildir. Ancak akıl naklin (VAHYİN) önüne geçebilir mi,
geçemez mi? sorusuna verilecek cevap çok önemlidir. Eğer, denilmek isteniyorsa
ki; "İmam Maturidi (rh.a.) aklı vahyin önüne geçirmiştir" bu çok
yanlıştır. Ayrıca bu tez İmama bir iftiradır. Onun için dinin bize
ulaşması nakil yoluyla olmuştur. Akıl
ise Vahyi anlamada, kavramada bir nur görevi
üstlenmiştir. Her zaman akıl Vahye tabi olmuştur. Hz. Adem
(a.s.)'den bu yana hep böyle olmuştur. Bundan sonra da İnşa'ALLAH
böyle olacaktır... Akıl yalnız başına hiçbir
hakikati bulamaz. Zaten Maturidiye'nin
Mu'tezile'den ayrıldığı en önemli
esaslardan birisi budur. Bu temel kaide
asla unutulmamalıdır.
MUSTAFA KEMAL BEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder