DEVLETLERDE ÖLÜR ÖNCE S.S.C.B, SONRA YUGOSLAVYA, ŞİMDİ DE SIRA
A.B.D.DE (BU YAZI DİZİSİNİ İYİ OKUYUN) -5-
ABD yönetimi bu
çatırdamanın, etkisizleşmenin ve bulundukları durumun farkında. Geçtiğimiz
günlerde “Önce ABD” başlıklı yeni
bir güvenlik stratejisi açıklandı. Trump açıkladığı ulusal güvenlik
stratejisini şu dört temele dayandırdı:
1.
Yeni strateji belgemiz önceliği sınırlarımızın güvenliğine verecek.
2.
Stratejimizde ikinci temel prensip Amerika’nın refahını korumak ve
güçlendirmek olacak.
3.
Stratejimizin üçüncü temel noktası barışı güçle korumak.
4.
Stratejimizin bir diğer ayağı da tüm dünyada Amerika’nın etkinliğini,
gücünü arttırmak.
Bu dört temelin
Amerikan emperyalizminin bir yansıması olduğuna kuşku yok. Ancak, belgede asıl
dikkat çeken, ABD’nin Rusya ve Çin’in yükselişini kabullenmiş olması ve bu
ülkeyi “Amerikan etkisine, değerlerine ve zenginliğine meydan okuyan rakipler”
olarak işaret ediyor olması. Söz konusu belgede mezkûr iki ülke için şöyle
deniliyor:
“ABD’nin güvenliğini
ve gelişimini sarsmaya çalışıyorlar. Askeri güçlerini artırıyorlar, bilgi ve
dataları kontrol altına alarak kendi halklarını baskı altında tutuyor,
etkilerini artırıyorlar. Rusya elde ettiği bilgileri dünyanın farklı birçok
bölgesindeki toplumların görüşlerini etkilemek amacıyla siber saldırılara
dönüştürüyor. Rusya’nın bu etki çabaları korkak istihbaratı operasyonlara
dönüşüyor ve devlet destekli medya ile sahte online karakterler, üçüncü parti
arabulucular, paralı sosyal medya kullanıcıları ya da troller oluşturuyorlar.”
Bu tespitler bir
bakıma, ABD yönetiminin de “çöküşü ya da gerileyişi” kabullendiğine işarettir.
ABD, sadece askeri ve
ekonomik açıdan değil, entelektüel bakımdan da geriliyor. OECD gibi
kuruluşların 15 yaş üzerinde yaptığı araştırmalara göre Şanghay öğrencileri
matematik, fen ve okur-yazarlık alanlarında bir numara oldular. Bu gençler 15
yıl sonra 30’lu yaşlarına gelecekler ve geleceğin en değerli bilim insanları ve
mühendisleri olacaklar. 2030’larda Şanghay’ın ekonomik gücüyle bu entelektüel
altyapısı birleşecek, askeri teknolojisi de birleşecek… İşte o zaman, ABD’nin
korktuğu yegâne şey Kuzey Kore’nin binlerce kilometre menzile sahip füzeleri
olmayacak, çok daha büyük bir güçle, çok daha büyük bir belayla, çok daha süper
güçlü düşmanıyla yüzleşmek zorunda kalacak. ABD’nin besin zincirinin en üstünde
yer aldığı dönemler geride kalmak üzere… Sonuç olarak ABD ya bir zamanların
Britanya İmparatorluğu gibi sessiz sedasız yerini bu güçlere devredecek ya da
çarpışarak ölecek!
Geleceğin dünyası
Amerika’nın gölgesinden korkanların değil, gölge etme başka ihsan istemem diye
cesurca karşı koyanların dünyası olacak. Yeni Cesur Dünya geliyor. Yeni bir
dünya doğuyor; güç dengeleri değişiyor, ABD tarih sahnesinden çekiliyor.
Ne zaman? Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın
Türkiye- Amerika ile ilişkilerinde hakim gücün borusu ötüyordu.
Türkiye’nin yönetimi, siyaseti üzerinde ABD’nin görünür bir tesiri vardı. Bu
sadece sağcı iktidarlar döneminde değil, kendini solcu ilan eden Ecevit’in
döneminde de bariz olarak hissedilebiliyordu.
Türkiye’nin ABD’ye mahkumiyeti, Kıbrıs meselesi dolayısıyla
apaçık ortaya çıkmıştır. İşe bakın ki, Türkiye’nin bağımsızlığını Lozan’da
sağladığı iddia edilen İsmet Paşa da Başbakan’dır. ABD Başkanı Kıbrıs’a
müdahaleye hazırlanan Türkiye’ye “benim silahlarımı kullanarak böyle bir
harekat yapamazsınız” mesajı İnönü’nün “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu
dünyada yerini alır” sözünü sarfetmesine yol açmıştı.
Amerika’nın bu hasmane hal ve hareketi ile Türkiye bütün
ordusunu NATO emrine vermenin ne anlama geldiğini öğrendi, kendi silah ve
malzemeleriyle Ege Ordusu’nu kurdu. Kıbrıs meselesinin Türkiye’ye birçok
yararından biri de bu olmuştur.
Bizim ABD’ye nasıl baktığımız elbette önemli, fakat ABD’nin
Türkiye’ye nasıl baktığı daha da önemli. ABD’nin Türkiye’ye bakışının yalın bir
bakış olmadığı şüphesizdir. İsrail faktörünün bu bakışı en fazla etkileyen unsur
olduğunu söyleyebiliriz.
Türk-ABD dayanışması her zaman siyasetin gündemindedir. İşe
bakın ki, Amerika, bu dayanışmayı, “Muavenet” zırhlımızı bombalayarak
anlamsızlaştırmıştır, hem de 1990’larda… Bu arada şimdi bilinmeyen bir kelime
olan muavenetin bugünkü karşılığının “Dayanışma” olduğunu açıklayalım!
Ege’de yapılan NATO tatbikatı sırasında “dost ve müttefik” ABD
uçak gemisinden yollanan iki güdümlü mermi donanmamızın en önemli gemilerinden
birini, Muavenet’i batırıyor. Yıl 1994... Amerikan savaş gemisi Saratoga’dan
iki güdümlü füze atılmak suretiyle Muavenet gemisi bombalanmış ve gemi komutanı
ile 4 rütbeli denizci şehit edilmiştir…
Kaza olması mümkün değil! Tesadüf olması mümkün değil!
Mermiler güdümlü; nereye gideceği hesaplanabilen mermiler. Gelip
Muavenet’i batırıyorlar. Amerikalılar “pardon!” diyorlar! Türkiye’nin
yetkilileri “dost ve müttefik” ABD’den gelen bu darbeyi mecburen “kaza” olarak
ilan ediyorlar…
Büyük güçlerle yapılan tatbikatlarda bile böylesine kazalar
oluyor!
Tatbikatta bu olursa, gerçekte ne olur?
ABD, Türkiye ile “muavenet” içinde olmadığını, olmayacağını son
zamanlarda her fırsatta ortaya koyuyor. ABD’nin Suriye siyaseti, Türkiye’yi
oyun dışı bırakmak üzerine kurulmuş. Bunu Türkiye’ye gelir gelmez sivil toplum
adı altında her türlü Türkiye karşıtı unsurla bir araya gelen ABD
Başkan Yardımcısı Joe Biden açıkça “Biz ABD’nin çıkarına olanı biliyoruz da, bizim
çıkarımıza olanın Türkiye’nin menfatine olup olmadığını bilmiyoruz!”
diyebilmiştir.
Biz de şunu biliyoruz: Türkiye’nin menfaatine olanı bilmeyen
böyle bir söz sarfetmez!
Şu sıralar Türkiye’nin varlığı Amerika’nın menfatine aykırı!
Bizimde bu bölgede Amerika ve Rusya da dahil bölge ülkelerinin
menfaatine aykırı.
Ve Amerika son günlerini yaşamaktadır. Günü geldiğinde Devletler
mezarlığına diğerleri gibi defnedilecektir..
Saygılarımla
Mustafa
Kemal Bektaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder