27 Mayıs 2018 Pazar

DEVLETLERDE ÖLÜR ÖNCE S.S.C.B, SONRA YUGOSLAVYA, ŞİMDİ DE SIRA A.B.D.DE (BU YAZI DİZİSİNİ İYİ OKUYUN) -5- ABD yönetimi bu çatırdamanın, etkisizleşmenin ve bulundukları durumun farkında. Geçtiğimiz günlerde “Önce ABD” başlıklı yeni bir güvenlik stratejisi açıklandı. Trump açıkladığı ulusal güvenlik stratejisini şu dört temele dayandırdı:

DEVLETLERDE ÖLÜR  ÖNCE S.S.C.B, SONRA YUGOSLAVYA, ŞİMDİ DE SIRA A.B.D.DE  (BU YAZI DİZİSİNİ İYİ OKUYUN) -5-

ABD yönetimi bu çatırdamanın, etkisizleşmenin ve bulundukları durumun farkında. Geçtiğimiz günlerde “Önce ABD” başlıklı yeni bir güvenlik stratejisi açıklandı. Trump açıkladığı ulusal güvenlik stratejisini şu dört temele dayandırdı:
1.    Yeni strateji belgemiz önceliği sınırlarımızın güvenliğine verecek.
2.    Stratejimizde ikinci temel prensip Amerika’nın refahını korumak ve güçlendirmek olacak.
3.    Stratejimizin üçüncü temel noktası barışı güçle korumak.
4.    Stratejimizin bir diğer ayağı da tüm dünyada Amerika’nın etkinliğini, gücünü arttırmak.

Bu dört temelin Amerikan emperyalizminin bir yansıması olduğuna kuşku yok. Ancak, belgede asıl dikkat çeken, ABD’nin Rusya ve Çin’in yükselişini kabullenmiş olması ve bu ülkeyi “Amerikan etkisine, değerlerine ve zenginliğine meydan okuyan rakipler” olarak işaret ediyor olması. Söz konusu belgede mezkûr iki ülke için şöyle deniliyor:
“ABD’nin güvenliğini ve gelişimini sarsmaya çalışıyorlar. Askeri güçlerini artırıyorlar, bilgi ve dataları kontrol altına alarak kendi halklarını baskı altında tutuyor, etkilerini artırıyorlar. Rusya elde ettiği bilgileri dünyanın farklı birçok bölgesindeki toplumların görüşlerini etkilemek amacıyla siber saldırılara dönüştürüyor. Rusya’nın bu etki çabaları korkak istihbaratı operasyonlara dönüşüyor ve devlet destekli medya ile sahte online karakterler, üçüncü parti arabulucular, paralı sosyal medya kullanıcıları ya da troller oluşturuyorlar.”
Bu tespitler bir bakıma, ABD yönetiminin de “çöküşü ya da gerileyişi” kabullendiğine işarettir.
ABD, sadece askeri ve ekonomik açıdan değil, entelektüel bakımdan da geriliyor. OECD gibi kuruluşların 15 yaş üzerinde yaptığı araştırmalara göre Şanghay öğrencileri matematik, fen ve okur-yazarlık alanlarında bir numara oldular. Bu gençler 15 yıl sonra 30’lu yaşlarına gelecekler ve geleceğin en değerli bilim insanları ve mühendisleri olacaklar. 2030’larda Şanghay’ın ekonomik gücüyle bu entelektüel altyapısı birleşecek, askeri teknolojisi de birleşecek… İşte o zaman, ABD’nin korktuğu yegâne şey Kuzey Kore’nin binlerce kilometre menzile sahip füzeleri olmayacak, çok daha büyük bir güçle, çok daha büyük bir belayla, çok daha süper güçlü düşmanıyla yüzleşmek zorunda kalacak. ABD’nin besin zincirinin en üstünde yer aldığı dönemler geride kalmak üzere… Sonuç olarak ABD ya bir zamanların Britanya İmparatorluğu gibi sessiz sedasız yerini bu güçlere devredecek ya da çarpışarak ölecek!
Geleceğin dünyası Amerika’nın gölgesinden korkanların değil, gölge etme başka ihsan istemem diye cesurca karşı koyanların dünyası olacak. Yeni Cesur Dünya geliyor. Yeni bir dünya doğuyor; güç dengeleri değişiyor, ABD tarih sahnesinden çekiliyor.  Ne zaman? Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın
Türkiye- Amerika ile ilişkilerinde hakim gücün borusu ötüyordu. Türkiye’nin yönetimi, siyaseti üzerinde ABD’nin görünür bir tesiri vardı. Bu sadece sağcı iktidarlar döneminde değil, kendini solcu ilan eden Ecevit’in döneminde de bariz olarak hissedilebiliyordu. 
Türkiye’nin ABD’ye mahkumiyeti, Kıbrıs meselesi dolayısıyla apaçık ortaya çıkmıştır. İşe bakın ki, Türkiye’nin bağımsızlığını Lozan’da sağladığı iddia edilen İsmet Paşa da Başbakan’dır. ABD Başkanı Kıbrıs’a müdahaleye hazırlanan Türkiye’ye “benim silahlarımı kullanarak böyle bir harekat yapamazsınız” mesajı İnönü’nün “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyada yerini alır” sözünü sarfetmesine yol açmıştı. 
Amerika’nın bu hasmane hal ve hareketi ile Türkiye bütün ordusunu NATO emrine vermenin ne anlama geldiğini öğrendi, kendi silah ve malzemeleriyle Ege Ordusu’nu kurdu. Kıbrıs meselesinin Türkiye’ye birçok yararından biri de bu olmuştur. 
Bizim ABD’ye nasıl baktığımız elbette önemli, fakat ABD’nin Türkiye’ye nasıl baktığı daha da önemli. ABD’nin Türkiye’ye bakışının yalın bir bakış olmadığı şüphesizdir. İsrail faktörünün bu bakışı en fazla etkileyen unsur olduğunu söyleyebiliriz.
Türk-ABD dayanışması her zaman siyasetin gündemindedir. İşe bakın ki, Amerika, bu dayanışmayı, “Muavenet” zırhlımızı bombalayarak anlamsızlaştırmıştır, hem de 1990’larda… Bu arada şimdi bilinmeyen bir kelime olan muavenetin bugünkü karşılığının “Dayanışma” olduğunu açıklayalım! 
Ege’de yapılan NATO tatbikatı sırasında “dost ve müttefik” ABD uçak gemisinden yollanan iki güdümlü mermi donanmamızın en önemli gemilerinden birini, Muavenet’i batırıyor. Yıl 1994... Amerikan savaş gemisi Saratoga’dan iki güdümlü füze atılmak suretiyle Muavenet gemisi bombalanmış ve gemi komutanı ile 4 rütbeli denizci şehit edilmiştir…
Kaza olması mümkün değil! Tesadüf olması mümkün değil!
Mermiler güdümlü; nereye gideceği hesaplanabilen mermiler. Gelip Muavenet’i batırıyorlar. Amerikalılar “pardon!” diyorlar! Türkiye’nin yetkilileri “dost ve müttefik” ABD’den gelen bu darbeyi mecburen “kaza” olarak ilan ediyorlar… 
Büyük güçlerle yapılan tatbikatlarda bile böylesine kazalar oluyor!
Tatbikatta bu olursa, gerçekte ne olur?
ABD, Türkiye ile “muavenet” içinde olmadığını, olmayacağını son zamanlarda her fırsatta ortaya koyuyor. ABD’nin Suriye siyaseti, Türkiye’yi oyun dışı bırakmak üzerine kurulmuş. Bunu Türkiye’ye gelir gelmez sivil toplum adı altında her türlü Türkiye karşıtı unsurla bir araya gelen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden açıkça “Biz ABD’nin çıkarına olanı biliyoruz da, bizim çıkarımıza olanın Türkiye’nin menfatine olup olmadığını bilmiyoruz!” diyebilmiştir.
Biz de şunu biliyoruz: Türkiye’nin menfaatine olanı bilmeyen böyle bir söz sarfetmez! 
Şu sıralar Türkiye’nin varlığı Amerika’nın menfatine aykırı!
Bizimde bu bölgede Amerika ve Rusya da dahil bölge ülkelerinin menfaatine aykırı.
Ve Amerika son günlerini yaşamaktadır. Günü geldiğinde Devletler mezarlığına diğerleri gibi defnedilecektir..


Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder