ŞU BAŞKANLIK SİSTEMİ DEDİKLERİ….
BAŞKANLIK SİSTEMİNDE NE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?...
Ülkemizde parlamento ve hükümetin her aşamasında,
işleyişinde sorunlar olduğu artık açık bir şekilde bilinmektedir. Yürütmedeki
çift başlılık esası, yetkiden kaynaklı sorunlar; yasama ve yürütmenin birbirine
karışması, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlali düşüncesini oluşturmaktadır.
Sistemdeki muhtelif problemlere bağlı olan tıkanmalar yarı yada tam başkanlık
sistemi ile aşılacağını savunanlar olmakla birlikte parlamenter sistemin
eksikliklerini gidermek, onarmak da bir seçenektir. Kenan Evren, Bülent Ecevit,
Süleyman Demirel, M. Kemal Atatürk ve daha birçok siyasi isim Türkiye tarihinin
önemli dönemlerinde başkanlık sistemini gündeme getirmişlerdir.
24 Haziran ile birlikte ülkemizde hem parlamento
seçimleri ve hem de başkanlık seçimi ikisi bir arada yapılacak olmasına rağmen
hala halkımızın bir çoğunun gelecek sistem ile ilgili tam doyurucu bilgiye
sahip olmadığıdır.
Şimdi başkanlık
sistemini enine boyuna hep birlikte bir inceleyelim:
Başkanlık sistemini Dünya’da iki şekli ile görmemiz
mümkündür. Birincisi tam başkanlık diğeri yarı başkanlık sistemidir. Tam
başkanlık olarak A.B.D, Saf Parlamenterlik İngiltere, Başbakancı Başkanlık
(Yarı-Başkanlık) (Fransa), Süper Başkanlık Rusya, geçmişte bir dönem Almanya
uygulandığını ve uygulanmakta olduğunu görmekteyiz.
Parlamenter sistemde temel fark hükümet yasamanın içinden
çıkar ve onun güvenine sahip olduğu sürece görevde kalabilir. Hükümetin
güvenoyu ile düşürülebilmesi ve hükümetin parlamentoyu feshederek seçime
gidebilme şansı vardır. Her iki organ da diğerinin hukuki varlığına son
verebilir. Ancak başkanlık sisteminde güvenoyu ve fesih yoktur. Halk tarafından
seçilen yasama ve yürütme, diğer organdan bağımsız olarak varlığını sürdürebilmektedir.
Parlamenter sistemde tıkanıklık hali yahut hükümetin
politikalarının etkili olmaması halinde çare olarak parlamentoyu fesih ve
güvensizlik oyu ile yürütmeyi düşürebilmek sağlam bir anayasal araç olarak
varlığını korumaktadır. Bu sistemin sağladığı esnekliğe karşın başkanlık
sisteminde katı bir rejim vardır. Bu katılık seçim sonrası siyasal süreci belli
dönem için dondurmaktadır ve aslında siyasal hayat donmaya müsait değildir.
Dünyanın her yerinde teknoloji, bilim, sanat gibi siyasal hayat da aslında sürekli
değişim yaşamaktadır. Böyle olması siyasal hayatın stabil olmadığını ve
olamayacağını gösterir. Bu yaklaşım sonucunda elbette ki her yıl seçim yapılmamalı;
ancak kendini yenileyemeyen yahut kötü politika izleyen hükümetler döneminde
parlamenter sistemdeki gibi bir sistem şarttır.
İyi yönetim yahut kötü yönetim fark etmez egemenlik
kayıtsız şartsız millete ait ise onu ancak millet bu kadar rahatlıkla
kullanabilmelidir. Tek kişi olmanın doğal getirisi de sorumluluktur. Bakanların
/ sekreterlerin görüşü bağlayıcı değildir. Karar münhasıran başkana aittir.
Bakanlar değil sorumlu olan başkandır. En klasik örnek Abraham Lincoln iç savaş
sırasında kabine toplantısında “yedi
hayır, bir evet, evetler galiptir.” aslında hem egemenliğini hem de
sorumluluğunu göstermiştir.
Hukuk devletini önemser, ilke olarak benimserseniz eğer
yargıyı kuvvetlendirirsiniz. Polis devleti olmak isterseniz polisi, yürütmeyi,
başkanı kuvvetlendirirsiniz. Birey iyidir derseniz demokrasi adına masumiyet
karinesini getirirsiniz; buna karşın birey fıtratı gereği kötüdür derseniz
demokrasiyi yok sayar, istiklal mahkemelerini, özel yetkili mahkemeleri kurar
yahut yargısız infazı olağanlaştırabilirsiniz. Sorun sistemse eğer mesele yok.
Hali hazırdaki sistemi onarabilir ya da tümden değiştirebilirsiniz. Sorun
zihniyetse eğer değiştirmek çok zordur.
Aslında ABD tipi, Meksika tipi, Rusya, Almanya yahut
Türkiye’ye özgür bir başkanlık sistemi modeli elbette ki işleyiş açısından
önemlidir; ancak en basit, en kötü sistem dahi olsa da iyi yönetim bireyde
biter. Başkanlık sistemi ile demokrasi ve istikrar arasında doğrudan bir ilişki
olduğu varsayımı yanlıştır. Üstün demokratik değerlerle donatıldığı varsayımı
pek çok açıdan sisteme manevi olarak yüklenilen kurgusal akıl yürütmelerin
ürünüdür. Tek kişilik bir yürütmenin “genel irade” adı altında kişisel irade
olmaktan ziyade kolektif irade olduğu inancı vardır. Başkan toplumun tamamı
adına karar almaktadır. Hâlbuki yalnızca oy verenleri temsil etmektedir.
Demokrasi ile bu yüzden net bir bağlantı yoktur.
“Sözde” sistemin en mükemmel işlediği ülke ABD’de bile
2000’lerin başında başkan ile Kongre arasındaki ciddi kilitlenme sonucu
bütçenin reddi, federal düzeydeki kamu hizmetlerini neredeyse durdurma noktasına
getirmiştir. Latin Amerika’da birçok ülkede bu tarz problemler üstüne başkanın
(yürütmenin) yetkileri artırılarak yasama ve hatta yargının yetkileri
kısıtlanmıştır. Bu durumlar uzlaşma arayışını sınırlamış ve geçerli olan tek
uzlaşma temelini de devre dışı bırakarak tıkanmaların sonuçlarını
ağırlaştırmıştır. Yürütmenin keyfi kullanımı yaygınlaştıkça parti ve gruplar
kendi özerklikleri ve siyasi gelecekleri için kaygılanmıştır. Sınırlı olan
uzlaşma yolu da Latin Amerika ülkelerinin çoğunda zayıflamıştır.
Uzlaşma kültürü tıkanmaların en temel sebebidir aslında.
Uzlaşma kültürünün olmadığı ya da zayıf olduğu toplumlarda bu tarz krizler
kaçınılmazdır. Bu krizlerin de tek çözüm yolu uzlaşmadan geçmektedir. Bu
kültürün gelişmediği ülkelerde başkanlık sisteminin sağlıklı şekilde
işleyebilmesi mümkün değildir.
Şimdi
kısaca konuyu dağıtmadan toparlayalım:
Başkanlık Sisteminin
Genel Kriterleri
• Başkan doğrudan doğruya halk tarafından seçilir.
• Yürütme, yasamanın güvenine dayanmaz.
• Yürütme tek kişiden oluşur ve o kişi de başkandır. Parlamenter
sistemde yetki devlet başkanı ve bakanlıklar arasında paylaştırılmışken
başkanlık sisteminde tek kişiye yani başkana aittir.
• Eyalet sistemi ise başkanlık sisteminin olmazsa olmaz
kriterlerinden birisi değildir. Başkanlık sisteminin benimsenmesi halinde
eyalet sistemine geçileceği kanısı yanlıştır. Birisi hükümet sistemi iken
birisi devlet sistemidir.
Başkanın Görev ve
Yetkileri
• Devlet başkanı, hükümet başkanı, başkomutan
• Başkomutan olarak sembolik bir yetkiye sahip değildir.
Hiroşima’ya atom bombası atılmasına ve Kore Savaşı’nın yapılmasına Truman karar
vermiştir. Aynı şekilde Küba’ya askeri müdahale yapılmasına da Kennedy karar
vermiştir.
• Kararname çıkarma yetkisi başkana aittir. Sistemin en
iyi uygulandığı ve örnek alındığı A.B.D’de suistimal edilmese de Latin Amerika
ülkelerinde kilitlenmenin, tıkanmanın aşılabilmesi için başkan yetkileri zaman
zaman çok fazla genişletilmiş ve başkan yasamayı devre dışı bırakarak kanun
gücündeki kararnamelerle yönetme yoluna gitmiştir. Truman’ın tarifiyle başkan: “Sezar’ı
veya Cengiz Han’ı veya Napolyon’u kıskandıracak kadar kuvveti bir araya
toplamıştır.”
Başkanlık Sisteminin
Güçlü Yanları:
• Sorumluluğun alenen başkana ait olduğu durumlarda hesap
sorulabilirlik daha kolaydır.
• İstikrar sağlayan bir sistemdir. Yasama dönemi boyunca
başkan güvence altındadır.
• Güçlü bir yönetim yaratmaktadır. Başkana ve doğal
olarak yürütmeye verdiğiniz yetkiler ne kadar fazla olursa güç de bununla doğru
orantılı olarak fazla olacaktır.
Başkanlık Sisteminin
Zayıf Yanları:
• Katı olması sebebiyle güvenoyu ve fesih mekanizmaları
yoktur ancak işletilebilir ise tolere edebilecek, belki de daha olumlu sonuçlar
alınabilecek check and balance (denge ve
fren mekanizması) sistemi getirilmiştir.
• Tıkanmalara daha müsait olması sebebiyle rejim
krizlerine yer açabilecek potansiyelde bir sistemdir. Rejim krizlerine yer
açabilecek potansiyelde bir sistemdir.
• Siyasal kutuplaşmayı artırma potansiyeline sahip olması
Türkiye için hali hazırda bulunan kutuplaşmayı daha da radikalleştirme riski
taşımaktadır.
• Tek kişilik yürütme ile iktidarın kişiselleşmesine yol
açması, dünya üzerindeki örneklerden de görülebileceği gibi son noktada
diktatör yönetim şekline kadar gidebilmektedir.
Kısacası başkanlık sistemi “kazananın her şeyi kazandığı,
kaybedenin her şeyi kaybettiği sistem”’dir.
Saygılarımla
Mustafa Kemal Bektaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder