18 Mayıs 2018 Cuma

ŞEHİRLEŞMENİN BEDELİ FAKİRLEŞEN KÖY, KÖYLEŞEN ŞEHİR.. PEKİ SAMSUN BUNUN NERESİNDE !... Aslında bu yazıları yazmak bana düşmezdi. Ne var ki dile getirecek olanların siyasi kimlikleri sorunları perdelemekten öteye geçemeyeceği için ifade etmeleri zor da olsa herkesin duygu ve düşüncelerine tercüman olmak açısından yazmayı uygun gördüm. Bir önceki yazılarımda yurt içi göç hareketleri hakkında bilgi vermiştim. İşte bu göç hareketleri ile hem şehir ve hem de kendi göçtükleri köyler bir çok sebepten ötürü menfi olarak etkilenmektedirler. Şöyle ki;

ŞEHİRLEŞMENİN BEDELİ FAKİRLEŞEN KÖY, KÖYLEŞEN ŞEHİR.. PEKİ SAMSUN BUNUN NERESİNDE !...



Aslında bu yazıları yazmak bana düşmezdi. Ne var ki dile getirecek olanların siyasi kimlikleri sorunları perdelemekten öteye geçemeyeceği için ifade etmeleri zor da olsa herkesin duygu ve düşüncelerine tercüman olmak açısından yazmayı uygun gördüm.
Bir önceki yazılarımda yurt içi göç hareketleri hakkında bilgi vermiştim. İşte bu göç hareketleri ile  hem şehir ve hem de kendi göçtükleri köyler bir çok sebepten ötürü menfi olarak etkilenmektedirler. Şöyle ki;
Kırsal kesimden gelenlerin geleneksel toplum yapısından çıkıp şehir hayatına girmeleri beraberinde telafisi mümkün olmayan sorunları da getirmektedir. Nitekim sosyologlarımız bu göçenlerin çoğunun toplum hayatına katılmayıp “ marjinal” kaldıklarını ve “fakirlik kültürü”  adı verilen bir hayat tarzı sürdüklerini tespit etmişlerdir.
Nitekim gecekondularla yapılan araştırmalarında göç edenlerinin çoğunun İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Samsun gibi büyük şehirlere göç ettikten hemen sonra seyyar satıcılık, at arabacılığı, hamallık, ayakkabı boyacılığı, apartman kapıcılığı, simitçilik, eskicilik, geri dönüşüm toplama işleri, dilencilik, çöpçülük, gibi ne sermaye ne de özel  bir beceri gerektirmeyen hizmet alanlarında çalışmakta ve ancak daha sonraki yıllarda imkan bulabilirse fabrika ve ya küçük işletme işçiliğine geçebilmektedir.
Şehirlere verilen eğitim hastane v.s kamu hizmetleri aynı oranda köylere de götüremediğiniz takdirde iç göç köylerden büyükşehirlere kaçınılmaz bir şekilde akacaktır.
Kırsal yerlerden kentlere doğru yönelen göç hareketleri kente yerleşen insanları bir kısım imkan ve fırsatlara mekansal olarak yaklaştırsa da, avantaj sağlasa da bazı ağır bedelleri bu göç edenlerle birlikte ülke ekonomisine ödetebilir.
Varını yoğunu yok pahasına satıp kurtuluş çaresi olarak gördüğü şehire geldiğinde ilk yerleşim parası olarak birikintisini harcamakta, umduğunu bulamadığında da dönüşte yaşayacak alan yokluğu çekebilmektedir. Hatta şöyle ki ev nüfusunun tamamı çalışarak anacak durabilmeleri mümkün olabilmektedir. El becerisi  yada meslek yoksunluğu nedeniyle kendisine uyan iş seçimini yapamadıklarından bir anada fakirleşebilmektedir. Son zamanlarda sosyal yardım vakıfları aracılığı ile yapılan yardımda bu yaraları sarmadığı gibi, her geçen gün bu yara daha da açılmakla birlikte çalışmadan hazır yiyicilik hortlamaktadır. Yine devlet arazilerine derme çatma gecekondu yaparak son derece barınma yönünden kalitesiz gecekonduların oluşması da örneklerde görüldüğü gibi artmaktadır.
Gecekondu bölgelerinde olsun, diğer bölgelerde olsun artan nüfus nedeniyle belediye hizmetlerinin ve alt yapı hizmetlerinin eksikliği nedeniyle de kalitesiz ve sağlıksız konutlar üretilmekte, bu konutlara eğitim, sağlık ve kültür hizmetlerinden yoksun olarak yetişen insanlar topluma uyumda zorluklarla karşılaştıkları gibi beşeri yeteneklerin oluşumu bakımından en olumsuz etkilere maruz kalmaktalar. Kent içinde kentten dışlanmış kültür biçimleri yaratan gecekondulaşma, kendilerine özgü giyim tarzları, tüketim alışkanlıkları ve eğlence biçimleri “kentlileşmiş köylü olmaktan çok köylüleşmiş kentte yaşayan köylüler” oluşmuştur.
Yine Orta Doğu bölgesindeki kapitalist ülkelerin petrol macerası sonucu ülkemize akan Irak ve Suriye’li göç dalgası da yerleşim şartlarını ve ülke ekonomisini de menfi etkilemiştir. Bu tür göç dalgalarında hedef göç edenlerin bir an önce ait oldukları ülkeye şartlarını islah ederek topraklarına geri yerleştirmek olmalıdır. Aksi takdirde kıt kaynaklarımız heba olabilecektir.
Köy şehri kuşatıp şehirleşemediğinden dolayı sosyalizm, özgürlük, beğeni, yaşama zevki, yaratıcılık, fikir üretimi, yeşil, mavi, eğitim, sağlık, trafik, mekan, kültür, sevgi, cinsellik, ses her şey iflas etmiştir. İnsanlığın köylülüğünden başka kaybedecek bir şeyi yoktur.  Arabesk müziğinin de kendisine uygun zemini, yani dinleyici tabanını ilk olarak bu kültürel çevrelerde bulması kültür boşluğu ve kimlik bunalımının bir sonucudur.
Şehirlere yönelik nüfus hareketlerindeki aşırı yoğunlaşma ile sanayinin rast gele yer seçimi, düzensiz yapılaşma, altyapı eksiklikleri ve yetersizliği ile kentsel çevrenin kalitesi bozulmaktadır. Merkezi idarelerden mahalli idarelere kaynak aktarımında da sıkıntıya yol açmaktadır.
Bu gün günümüzde bu saydıklarımızın bir çoğunu Samsun’da yaşamaktayız. Sadece Samsun değil hemen hemen büyük şehirlerin bir çoğunda da bu sorunlar yaşanmaktadır. Kısacası köyleşen şehirlerle karşı karşıya kaldığımız gibi, hayat standartlarımızda da bu durum sapmalara neden olmaktadır.

Bir başka yazımda tekrar buluşmak dileğimle…
Saygılarımla


Mustafa Kemal BEKTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder