ÜLKEMİZDE SAĞLIK KURUMLARINDA YAPILANMA VE SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM……
-1-
1991 seçimlerinde Süleyman Demirel, seçim
meydanlarında, binlerce vatandaşa, seçim vaadi olarak, seçim otobüsü üzerinde
yeşil kartı gösterip, “Bu yeşil kartı gösterince, hastane kapılarında beklemek
yok. Ananın adı ne, babanın adı ne diye soran yok. Geç git içeri, geç git
içeri” diyordu. Bu seçim vaadi Demirel’in ve partisi Doğru Yol’un işine
yaramıştı.
Ancak daha sonra Ergenekon davasından
tutuklanan daha sonra CHP Milletvekili seçilen ve bir süre hapis yattıktan
sonra yeniden Meclis’e giren Prof. Mehmet Haberal, yeşil kartın mimarının
kendisi olduğunu söyledi.
Başkent Üniversitesi Kurucu
Rektörü ve CHP Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, kendisini hastanede
yatarken ziyarete giden CHP’li arkadaşlarına yaptığı açıklamaya göre olay şöyle
gelişmişti:
“Çok kişi bilmez ama bugün
sağlık sisteminden kaldırmaya çalışılan yeşil kart uygulamasının mimarı benim.
Cebimde 13 Ekim 1991 tarihli 002 nolu yeşil kart hala duruyor. Bir nolu kart
ise 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’dedir. Kartı sembolik olarak
hazırladık, Demirel’in fotoğrafını bile kartına ben yapıştırdım” diye beyanat
vermiştir.
Şimdi size bu bilgiyi neden
veriyorum açayım:
Sosyal
güvencesi olmayan ve maddi durumu yetersiz olan vatandaşların sağlık
giderlerini karşılamak için 1992 yılında dönemin Sağlık Bakanı Yıldırım
Aktuna’nın tanıtımıyla başlatılan uygulama, fakirliğin yoğunlaştığı Doğu ve
Güneydoğu’daki illerde büyük rağbet gördü. 1995 yılında 1.7 milyon kişi yeşil
kart sahibiyken, bu sayı 2010 yılında 10 milyon kişiyi aştı. Ancak, gelir
ölçütünün tam tespit edilememesi nedeniyle kötüye kullanımların artması sonucu
hükümetler çok sayıda yeşil kartı iptal etti. Nihayet
hükümetin Sağlıkta dönüşüm uygulaması ile
31.12.2011 tarihinde bu uygulama son bulmuştur Kaynaklarımız maalesef böyle
sağını solunu, getirisini, götürüsünü düşünmeden popülist politikalarla heba
edilmiştir. Bu Yeşil kart ve muhtelif uygulamalar işi ta nerelere getirdi size
açayım.
Öyle sanıldığı
gibi hükümetler Sağlıkta reformları biz yaptık diye hayıflanmasınlar. Halkımıza
gerçeği söyleyemezsiniz ama kapitalist dünyada size gerçeği saklatmazlar,
dayatırlar. Ülkemize Sağlıkta dönüşüm uygulamaları kapitalist ülkelerce
dayatılmıştır. Aksi takdirde ekonomimizin ayakta kalması için, borç talebi için
mecburen onlara başvurmak zorundayız. Yoksa bir taraftan sağlıkta bir çok
hizmete ek fark alınırken bir taraftan da toplumun büyük kesimine yardım
paketleri dağıtmak akıllıca bir iş midir?
Dünya
kurulduğundan beridir en köklü tarihi geçmişi olan bir millet topluluğuna
sahibiz. Kapitalist bir dünyada vatandaşlarınızı bir sonraki asırlara sağlıklı
bir şekilde ulaştıramıyorsanız ülke olarak sonunuz geldi demektir. Savaşla
elinizden alınamayan topraklar bir bakmışsınız ki elinizden kayıp gitmiş. Böyle
bir dünyada devlet olarak köklü bir şekillenmeye her an ihtiyaç duyulmaktadır.
Eğer bunu beceremiyorsanız debelenmenize gerek yoktur. Teslimiyet bayrağını
peşinen çekmeniz gerek. Öyle bir
coğrafyada yaşıyoruz ki bu topraklar bereketli ve bir o kadar da yer üstü yer
altı zenginliklerine hâkimiz. Tarih boyunca her milletin bu topraklarımızda
gözü olmuştur. Yoksa Amerika’nın, Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın,
İtalya’nın bilumum yedi düvelin Kurtuluş savaşı öncesi ve sonrasında bu
topraklarda ne işi vardı!.
Türk milleti
kadar devletçi bir zihniyete sahip bir millet yoktur. Zaman zaman yönetimdeki
boşluklarımız, zafiyetimiz olsa da yinede bir şekilde toparlandık. Son yıllarda
yine kamu hizmetlerinde yeniden neoliberal yapılandırma süreçleri 1980’lerden
itibaren Ülkemizde etkisini göstermeye başlamış, sağlık sektörü de diğer
sektörler gibi bu süreçten etkilenmiştir. Sağlık sistemini neoliberal çizgide
dönüştürmeye yönelik atılan en ciddi adım 2000’li yılların başında olmuştur.
2003 yılında başlatılan ve halen devam etmekte olan Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nın, 1980’lerde başlayan sağlık sistemini neoliberal çizgide
dönüştürme projesinin en kararlı, en kapsamlı ve bir ölçüde de gecikmiş en son
aşamasıdır.
Sağlık
politikasında yaşanan bu dönüşüm, hem hizmet sunucuları hem vatandaşları hem de
politik sistemi yakından etkileyecek ekonomik ve toplumsal birçok soruna neden
olacak gibi görünmektedir.Kamu politikası, ilk bakışta sadece hükümetin
uygulamayı amaçladığı hedefler veya icraatlar olarak algılansa da aslında,
hükümetler üstü bir anlamla, bütün (kamu) kurumlarıyla devletin hedeflediği ve
uygulamaya koyduğu plan, program ve strateji olarak düşünülmelidir.
Kapitalist
üretim biçiminin uygulandığı toplumsal düzenlerde sağlık hizmeti
kapitalistlerin üretim için gereksinim duyduğu sağlıklı emek gücünü sağlama
görevini üstlenir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, Alma-Ata Bildirisi anlayışı devletlerin sağlık alanında etkin rol
üstlenmesine neden olmuştur. Piyasa mekanizması kurallarının işletildiği sağlık
hizmetleri yönetimi, Britanya Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS) Reformunun 1991’
de uygulanmasından sonra hem sanayileşmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde
birbiri arkasınca uygulanmaya başlanmıştır.
Avrupa’da
başlayan ve dünyada yaygınlaşan sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi ve
piyasalaşması süreci uzun zamandır Türkiye’yi de etkisi altına almıştır.
1970’li yılların sonunda kar oranlarının düşmesi nedeniyle başlayan ekonomik
krizi aşmak için uluslararası alana taşma isteği sonucu gündeme gelen
neoliberal politikalar IMF ve Dünya Bankası (DB)ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından
gündeme getirilmiş ve desteklenmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin sağlık
sektöründe piyasa odaklı reform hareketlerini tetikleyen unsurların başında da,
bu kurumlardan gelen taleplerin etkisi rol oynamaktadır. Bu dönemde IMF, DB ve
DTÖ, özellikle gelişmekte olan ülkelerin yapısal dönüşümünde önemli rol
oynamıştır. Nitekim bu uluslararası mali kuruluşlar, yüksek dış borçlar ve
ödemeler dengesindeki yüksek açıkları olan bu ülkelere siyasi ve yönetsel
yapılarını piyasa talepleri yönünde dizayn etmeleri karşılığında kredi
vermişlerdir. Karşılığında da söz konusu bu ülkeler yönetsel ve siyasal
yapılanmalarında sermaye yatırımlarına izin verecek değişiklikleri
gerçekleştirmişlerdir.
Böylelikle
ülkelerin sağlık politikaları da bu değişimden etkilenmiştir.
1990’lı
yılların başında toplanan I Ulusal Sağlık Kongresinde Aile Hekimliği, Genel
Sağlık Sigortası (GSS) ve hastanelerin özelleştirmeye uzanacak şekilde
özerkleştirilmesi yönünde öneriler ileri sürülmüşse de grup tartışmaları
sonucunda, bunlardan aile hekimliği reddedilmiş, genel sağlık sigortası kabul edilmiş,
hastaneler konusunda ise özelleştirmeyi dile getirmeyen özerkleştirme önerisi
geliştirilmiştir.
Dünya
Ticaret Örgütü (DTÖ), Hizmetler Ticaret Konseyi’nin 1999’da yapılan
toplantısında da, kamu sağlık hizmetlerinin serbest ticaret kurallarından muaf
tutulması talepleri karşısında, konsey tarafından sağlık alanında özel sektör
uygulamalarının yaygınlaştırılması yönünde karar verilmiştir.
DYP-SHP
Koalisyon Hükümeti programında da DB’nın önerileri doğrultusunda, “koruyucu ve
temel sağlık hizmetlerinin yurt düzeyinde yaygınlaştırılacağı, birinci basamak
sağlık hizmet birimlerinin güçlendirilmesi bağlamında Aile Hekimliği
uygulamasına geçileceği, sağlık hizmeti sevk zinciri içinde sunulacağı, sağlık
kuruluşlarında performansa göre ücret belirleneceği, sözleşmeli personel
istihdamına gidileceği, GSS’nın aşamalı olarak yaygınlaştırılacağı açıklanmıştı
DB 2002
Türkiye Sağlık Raporu’nda, Türkiye’nin kendi düzeyindeki ülkelere kıyasla
sağlık durumunun daha kötü olmasının nedenlerini; “kaynakların verimli ve eşit
bir şekilde tahsis edilememesi, yöneticiler ve sağlık personeli için yeterli
teşvik olmaması, sağlık hizmetleri sunumunun parçalı yapıda olması, özel
sektörün potansiyelinin tam olarak anlaşılamamış olması, su kullanma, eğitim
gibi sağlığın güçlü belirleyicilerinin herkese eşit olarak sunulamaması” olarak
göstermiştir.
Bu
tespitlerden sonra DB, Mart 2003 tarihli ‘Türkiye: Yaygınlığı ve Verimliliği
İyileştirmek Amacıyla Sağlık Sektöründe Yapılan Reformlar’ adlı raporunda
Türkiye’nin sağlık sisteminin yapılandırılması için bazı isteklerde
bulunmuştur. Bunlar; sosyal güvenlik örgütlerinin birleştirilmesi, genel sağlık
sigortasının kurulması, kamu hastanelerinin özerkleştirilmesi, sağlık ve
çalışma bakanlıklarının hizmet sunumundan çekilmesi, Aile Hekimliği uygulamasına
geçilmesi olarak sıralanabilir.
Türkiye ise
bu önerileri karşılıksız bırakmamış, IMF’ye verilen 5 Nisan 2003 tarihli niyet
mektubunda IMF Direktörü Horst Köhler’e hitaben şu ifadeleri kullanarak DB’ndan
gelen taleplerin karşılanacağını taahhüt etmişti; ''2003 yılı sosyal güvenlik
tedbirlerimizin uygulanması için yasal zemin sağlamak amacıyla SSK, İş-Kur ve
Bağ-Kur'a ilişkin kanuni düzenleme, 2003 yılı Nisan ayı sonuna kadar yürürlüğe
girecektir'' ifadesi yer alan mektupta, şöyle devam edilmiştir. ''Üç sosyal
güvenlik kuruluşunun tek bir çatı altında toplanması amacıyla hazırlanacak yeni
çerçeve kanun, 2003 yılı sonuna kadar yürürlüğe alınacaktır. (Kanunla, aynı
zamanda her bir fonun orta vadeli sürdürülebilirliğini temin edecek temel
reformlar da yürürlüğe girecektir). Sağlık sigortaları ve emekli aylığı
dışındaki transferler, de ayrı kurumlara devredilecektir.”
Görüldüğü
gibi sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ile ilgili problem,Türkiye’nin iç dinamiklerinden
çok DTO, IMF ve DB’nın yönlendirmeleri sonucu gündeme getirilmiş ve sürekli
olarak gündemde tutulmuştur. Dış dinamikler tarafından gündeme getirilen bu
problem iç siyaset ortamında da sürekli olarak ifade edilmiştir. Problem bu
şekilde gündeme getirildikten sonra politikanın formulasyon süreci başlamıştır.
Dış baskılar
sonucunda hükümete kalan sadece evet demek kalmıştır. Aksi takdirde bu yapısal
sorunları çözmedikçe borçlarınızı ötelemek amacıyla kredi kullanmamız adeta
imkansız hale gelmiştir.
Ülkemizin
sağlıkta dönüşüm planı, olarak parlatılan projenin ülkemizde adım adım nasıl
uygulamaya konulduğunun hazin öyküsü budur. Sağlıkta dönüşüm aslında “Kaynaklarımız çarçur olduğundan dolayı
devletimizin yapması gereken yatırımların özel sektörün sermayesini kullanarak
yapılması, sermaye piyasalarına, özel sektöre kaynak, rant açmaktan” başka
bir şey değildir.
Bu konuya
tekrar devam edeceğiz.
Saygılarımla..
Mustafa
Kemal Bektaş
KAYNAKLAR:
Deloitte Sağlık Çözümleri Merkezi - Sağlık ve İlaç
Sektörü 2020 Öngörüleri
Prof.Dr. Paşa Göktaş - Türkiye’de sağlık sisteminin temel
sorunları
Harun KIRILMAZ Sağlık Bakanlığı, Ankara - Sağlık
Sisteminin Sorunları ve Bilgi Teknolojileri
Prof.Dr. Paşa Göktaş - Türkiye’nin sağlık sorunları ne
tür bir sağlık bakanını gerekli kılıyor?
Prof.Dr. Paşa Göktaş - Sağlık sisteminin temel sorunları
sürüyor
Dr.İlhan Korkmaz. Ataevler A.S.M Nilüfer-BURSA – Aile
hekimlerinin Sorunları
Dr. Nuri Seha Yüksel – Aile Hekimliği 2016
Yrd. Doç. Dr.Yasemin Mamur Işıkçı – Bir Kamu
Politikası: Sağlık Politikasında Dönüşüm
Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD)
– Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları
Havva Öztürk Acıbadem Hastanesi - Hastanelerde İşe Yeni Başlayan Hemşirelerin
Sorunları
Murat Tuzcu - Net Gazetesi Hastanelerdeki sorunlar ve
çözümleri
Dr. Ensar DURMUŞ - Acil Sağlık Sisteminin Sorunları
Öğrt. Gör. Aysun Yılmaztürk - Türkiye’de Sağlık
Reformlarının Tarihsel Gelişimi ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın Küresel
Niteliğinin Değerlendirilmesi
Mustafa Kemal Bektaş - Ülkemizde İç ve Dış Gelir
kaynaklarında Savurganlık, Belediyelerin Düzensiz Harcamaları ve Ekonomide ki
Kara delikler,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder