DEVLETLERDE ÖLÜR
ÖNCE S.S.C.B, SONRA YUGOSLAVYA, ŞİMDİ DE SIRA A.B.D.DE (BU YAZI DİZİSİNİ İYİ OKUYUN) -4-
Evet artık ABD,
eskiden dünyada kendisine kafa tutabilecek bir güç olduğunu düşünemezdi. Artık
sadece rakiplerine değil, müttefiklerine bile söz geçiremiyor. Hatta
müttefiklerini tehdit olarak algılıyor. Kendisine yeni müttefikler arayışında
ama sömürgeci zihniyetiyle yarınını düşünmeden önüne geleni kırıp döküyor.
Böylelikle Amerika’ya kinleşmiş milletlere gün doğmak üzere.
Artık Amerika, süper
devlet çatırdamaya başladı.
70 yaşındaki ünlü Amerikalı iş adamı Donald Trump önce
Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adayı oldu, sonra da ABD'nin 45. başkanı seçildi.
20 Ocak 2017'de sürpriz bir şekilde seçilerek Barak Obama’dan görevi
devraldı.
Evet devraldı ama
şımarık iş adamı Trump etrafındakileri kırıp dökmeye başladı.
Cumhuriyetçi Parti'nin
liberteryen kanadından, öncü fikirleriyle tanınan Ron Paul, ABD'nin ani ve dehşet verici bir sona doğru
sürüklendiğini söyledi.
ABD'nin tanınmış Cumhuriyetçilerinden, eski başkan adayı
ve eski Teksas Senatörü, Ron Paul, Başkan Donald Trump'ın kendisini mali istikrar konusunda başarılı
bulmasını eleştirdi
Russia Today (RT)
televizyonuna demeç veren Paul, "ABD'nin
umursanmadan büyüyen borçlarıyla askeri harcamaları, eninde sonunda sistemin
çökmesine ve Sovyetler Birliği'nin son günlerindeki gibi yanıp kül olmasına yol
açacak" değerlendirmesini yaptı.
Trump'ın ticari
zekasını ABD yönetimine entegre etmekle övündüğünü, ancak yaklaşmakta olan
ekonomik erimeyi dahi engelleyemediğini savunan Paul, "Ben ekonomik açıdan bakıyorum. Bence Sovyet
sisteminin çöküşüne ABD'deki askeri yapılanma yol açmadı. Sovyetler, bizim gibi
serbest piyasa insanlarının tamamen yaşayamaz bulduğu bir sistemle
çalışıyorlardı" dedi.
Faşizm, sosyalizm,
komünizm, hatta Keynescilik'in yaşayabilir sistemler olmadığı ve
kaçınılmaz olarak çökeceği, aynı durumun ABD için de geçerli olabileceğini
yorumunu yapan Paul, "Sovyet
sisteminde olduğu gibi ani ve dehşet verici sona doğru gidiyoruz. Benzer bir
süreç olmayacak zira orada bazı ülkeler Sovyet sisteminden ayrılmıştı. Bizim
eyaletlerimiz ayrılmayacak, ancak dünya genelinde imparatorluğumuzu daha fazla
finanse edemeyeceğimize samimi olarak inanıyorum. Bize ait olduğunu iddia
etmesek de, imparatorluğumuz büyük miktarda para ve nüfuz gerektiriyor ve biz
imparatorluğu bir arada tutmak için silahla tehdit edip yaptırımları
kullanıyoruz. Artık sona yaklaştığımızı düşünüyorum." Diye beyanat
verdi.
Amerika başta
Türkiye’yi kırdı ve ypg’ye silah meselesi artık üzerinde durulması gereken bir
konu değil. İran ve Rusya bölgede aktif oldukça ABD, ypg’yi kullanmaya devam
edecektir. Bu tutum ve davranışı ile Amerika tüm Türk halkının nefretini
kazanmıştır. Bunun yanında pkk ve pyd’ye
de silah, mühimmat ve parasal destek vermesi, İsrail politikalarını Orta doğu
bölgesinde uygulaması iyice bölge halkı tarafından Amerika’dan nefret
edilmesini sağlamıştır.
Amerika’nın bölgeye
silah sevkiyatını devam ettirecektir. Asıl soru, Esad içeride ypg’ye
saldırdığında ABD’nin vereceği cevabın ne olacağıdır. O durumda Esad’ı Rusya,
ABD’yi de ypg olarak düşünmek teşbihte hata olmayacaktır.
Müttefiklerini tehdit
olarak algılayan Amerika’ya artık canı yanan bir çok millet bunu açık açık dile
getirmektedirler.
Öyle ki : Bunun en
cüretkar örneklerinden birini, Obama’nın son döneminde Filipinler Devlet
Başkanı Rodrigo Duterte’nin, son döneminde Obama’ya yönelik olarak
sarfettiği “O….. çocuğu” demesiyle görmüştük. Normal şartlar altında Çin ile
Filipinler arasında toprak anlaşmazlığı bulunurken, Duterte’nin ülkenin en
yakın müttefiki ABD ile yakın ilişkiler kurması daha olağan olurdu. Ancak öyle
olmadı. Duterte, ülkesinde uyuşturucu satıcılarını öldürmemesi gerektiğini
söyleyen Obama’ya sert çıktı. Duterte Donald Trump için de “bağnaz biri” dedi.
Denilebilir ki, Duterte ağzı bozuk biri ve Obama’dan Papa’ya kadar herkese
küfrediyor.
Ancak bir başka gerçek
daha var: ABD’yi tehdit olarak gören ülkelerin başında, en yakın müttefikleri
geliyor. Bunların başında da Türkiye var. Türkiye, özellikle 15 Temmuz’da darbe
girişiminden itibaren ABD ile ciddi bir gerilim yaşıyor. Amerikada saray
malikanesinde Fetöş efendiyi ekonomisinden, örgütlenmesine ve barınmasına kadar
her şeyini merika karşılıyor. ABD’nin Türkiye üzerindeki yaptırım gücü
neredeyse sıfırlanmış durumda. FETÖ olaylarında, ABD’nin İran’a tek taraflı
olarak uyguladığı ambargodan FETÖ’ye ve Rusya’dan S-400 silahlarının
alınmasına, vize krizine ve son olarak Kudüs kararına kadar hemen her olayda
ABD ile sürtüşme yaşıyor. ABD’nin sözünden dışarı çıkmayan Eski Türkiye’nin
yerinde yeller esiyor, artık ABD’ye rağmen dünya siyasetinde söz sahibi olan
bir Yeni Türkiye var; bu, hem Türkiye hem de ABD için alışıldık bir durum
değil. Üstelik Türk halkı da iyice Amerika’dan nefret eder halde. Dengeler
maalesef büsbütün değişti.
ABD’nin komşusu
Meksika için de durum aynı… Trump’ın hem seçim kampanyasında, hem de başkanlık
koltuğuna oturur oturmaz söylediği, “Meksika sınırına inşa edeceğimiz duvarın
parasını Meksika’ya ödeteceğiz” demesinden hemen sonra, Meksika Devlet Başkanı
“biz ödemeyeceğiz” diyerek net bir tavır gösterdi.
ABD’nin yakın
müttefikleri, ABD’ye güçleri ölçüsünde direniyor. ABD, müttefiklerine söz
geçiremez duruma gelmeye başladı. Düşman ya da rakip olarak gördüğü ülkeler ise
ABD’ye karşı daha sert tedbirler alıyorlar. Bunlar, ABD’nin gücünün tükenişiyle
ve güvenilmez bir ortak olduğu fikrinin pekişmesinden kaynaklanıyor.
Meksika, sınıra
örülecek duvar konusunda; Filipinler, uyuşturucu satıcılarını ortadan kaldırma
konusunda; Venezuela Bolivarcılık ya da Chavezcilik konusunda ve elbette kendi
petrol kaynaklarını Amerikan şirketlerine yem etmeme ısrarıyla; Kuzey Kore,
nükleer silah denemeleri yapma konusunda; Çin ve Rusya ABD’yi bölgesine sokmama
ısrarıyla, Türkiye içerideki Amerikan muhibbi darbeseverleri ve bölgesindeki
PKK/YPG unsurları temizleme konusunda, hatta S-400’ler, insansız hava araçları
üretme ve benzeri pek çok konuda Amerika’ya kafa tutuyor.
ABD Asya’da çaresizlik
içinde kıvranıyor, Ortadoğu’da istediğini almakta zorlanıyor, hatta
elindekileri kaybediyor. Irak uzun yıllar Amerikan’ın hâkim olduğu bir
bölgeydi, 11 Eylül’den sonra zorbalıkla girdiği Irak’ı kendi elleriyle İran’a
teslim etti adeta. Suriye’de teröristlerle müttefikliği de kâr etmiyor. Onlarca
ülkeye uyguladığı vize yasakları gibi saçma sapan yaptırımları da cılız
kalıyor.
Körfez’de kriz
çıkartıp körfez sermayesine konmaya çalışması, Uzak Asya’da Kuzey Kore’yle
didişmesi, Rusya’yla gerginliği yükseltmesi, Çin’le atışması, Doğu Akdeniz’de
Suriye içinde varlık göstermeye çalışması, Latin Amerika’da Küba, Venezuela ve
Meksika üzerinde söz sahibi olmaya çabalaması…
Bütün bu agresyon
kaybolan gücünü telafi etmek için yapılan çırpınışlar…
Keza, dünyanın süper
gücü bile olsanız, bu kadar cephede çarpışamazsınız. Dolayısıyla ABD’nin açmak
üzere gibi göründüğü bu cepheler gerçek cepheler değil, blöf cepheler. Ancak bu
kadar bağırdıktan sonra söz konusu bölgelerde etkisiz eleman gibi kaldığını
görmek, yani yenildiğini izlemek blöf sayılmayacak. Amerikan gücünün tükenmekte
olduğunun tescili olarak kabul edilecek. Ve bu durum, Rusya, Çin, Hindistan
gibi yükselen güçler için olduğu kadar, orta çaplı güçler için de cesaret
verici bir ilham kaynağı olacak.
Çin zaten şu anda
ekonomik olarak ABD’yi dengelemiş durumda. Ve ABD’yi aşacak şekilde, istikrarlı
büyümeye devam ediyor.
Yazımızın son
bölümünde sizlerle olmak dileğimle
Saygılarımla
Mustafa
Kemal Bektaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder