26 Mayıs 2018 Cumartesi

DEVLETLERDE ÖLÜR ÖNCE S.S.C.B, SONRA YUGOSLAVYA, ŞİMDİ DE SIRA A.B.D.DE (BU YAZI DİZİSİNİ İYİ OKUYUN) -4- Evet artık ABD, eskiden dünyada kendisine kafa tutabilecek bir güç olduğunu düşünemezdi. Artık sadece rakiplerine değil, müttefiklerine bile söz geçiremiyor. Hatta müttefiklerini tehdit olarak algılıyor. Kendisine yeni müttefikler arayışında ama sömürgeci zihniyetiyle yarınını düşünmeden önüne geleni kırıp döküyor. Böylelikle Amerika’ya kinleşmiş milletlere gün doğmak üzere. Artık Amerika, süper devlet çatırdamaya başladı.

DEVLETLERDE ÖLÜR  ÖNCE S.S.C.B, SONRA YUGOSLAVYA, ŞİMDİ DE SIRA A.B.D.DE  (BU YAZI DİZİSİNİ İYİ OKUYUN) -4-

Evet artık ABD, eskiden dünyada kendisine kafa tutabilecek bir güç olduğunu düşünemezdi. Artık sadece rakiplerine değil, müttefiklerine bile söz geçiremiyor. Hatta müttefiklerini tehdit olarak algılıyor. Kendisine yeni müttefikler arayışında ama sömürgeci zihniyetiyle yarınını düşünmeden önüne geleni kırıp döküyor. Böylelikle Amerika’ya kinleşmiş milletlere gün doğmak üzere.
Artık Amerika, süper devlet çatırdamaya başladı.
70 yaşındaki ünlü Amerikalı iş adamı Donald Trump önce Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adayı oldu, sonra da ABD'nin 45. başkanı seçildi. 20 Ocak 2017'de sürpriz bir şekilde seçilerek Barak Obama’dan görevi devraldı.
Evet devraldı ama şımarık iş adamı Trump etrafındakileri kırıp dökmeye başladı.
Cumhuriyetçi Parti'nin liberteryen kanadından, öncü fikirleriyle tanınan Ron PaulABD'nin ani ve dehşet verici bir sona doğru sürüklendiğini söyledi.
ABD'nin tanınmış Cumhuriyetçilerinden, eski başkan adayı ve eski Teksas Senatörü, Ron Paul, Başkan Donald Trump'ın kendisini mali istikrar konusunda başarılı bulmasını eleştirdi
Russia Today (RT) televizyonuna demeç veren Paul, "ABD'nin umursanmadan büyüyen borçlarıyla askeri harcamaları, eninde sonunda sistemin çökmesine ve Sovyetler Birliği'nin son günlerindeki gibi yanıp kül olmasına yol açacak" değerlendirmesini yaptı.
Trump'ın ticari zekasını ABD yönetimine entegre etmekle övündüğünü, ancak yaklaşmakta olan ekonomik erimeyi dahi engelleyemediğini savunan Paul, "Ben ekonomik açıdan bakıyorum. Bence Sovyet sisteminin çöküşüne ABD'deki askeri yapılanma yol açmadı. Sovyetler, bizim gibi serbest piyasa insanlarının tamamen yaşayamaz bulduğu bir sistemle çalışıyorlardı" dedi.
Faşizm, sosyalizm, komünizm, hatta Keynescilik'in yaşayabilir sistemler olmadığı ve kaçınılmaz olarak çökeceği, aynı durumun ABD için de geçerli olabileceğini yorumunu yapan Paul, "Sovyet sisteminde olduğu gibi ani ve dehşet verici sona doğru gidiyoruz. Benzer bir süreç olmayacak zira orada bazı ülkeler Sovyet sisteminden ayrılmıştı. Bizim eyaletlerimiz ayrılmayacak, ancak dünya genelinde imparatorluğumuzu daha fazla finanse edemeyeceğimize samimi olarak inanıyorum. Bize ait olduğunu iddia etmesek de, imparatorluğumuz büyük miktarda para ve nüfuz gerektiriyor ve biz imparatorluğu bir arada tutmak için silahla tehdit edip yaptırımları kullanıyoruz. Artık sona yaklaştığımızı düşünüyorum." Diye beyanat verdi.
Amerika başta Türkiye’yi kırdı ve ypg’ye silah meselesi artık üzerinde durulması gereken bir konu değil. İran ve Rusya bölgede aktif oldukça ABD, ypg’yi kullanmaya devam edecektir. Bu tutum ve davranışı ile Amerika tüm Türk halkının nefretini kazanmıştır. Bunun yanında pkk  ve pyd’ye de silah, mühimmat ve parasal destek vermesi, İsrail politikalarını Orta doğu bölgesinde uygulaması iyice bölge halkı tarafından Amerika’dan nefret edilmesini sağlamıştır.
Amerika’nın bölgeye silah sevkiyatını devam ettirecektir. Asıl soru, Esad içeride ypg’ye saldırdığında ABD’nin vereceği cevabın ne olacağıdır. O durumda Esad’ı Rusya, ABD’yi de ypg olarak düşünmek teşbihte hata olmayacaktır.
Müttefiklerini tehdit olarak algılayan Amerika’ya artık canı yanan bir çok millet bunu açık açık dile getirmektedirler.
Öyle ki : Bunun en cüretkar örneklerinden birini, Obama’nın son döneminde Filipinler Devlet Başkanı  Rodrigo Duterte’nin, son döneminde Obama’ya yönelik olarak sarfettiği “O….. çocuğu” demesiyle görmüştük. Normal şartlar altında Çin ile Filipinler arasında toprak anlaşmazlığı bulunurken, Duterte’nin ülkenin en yakın müttefiki ABD ile yakın ilişkiler kurması daha olağan olurdu. Ancak öyle olmadı. Duterte, ülkesinde uyuşturucu satıcılarını öldürmemesi gerektiğini söyleyen Obama’ya sert çıktı. Duterte Donald Trump için de “bağnaz biri” dedi. Denilebilir ki, Duterte ağzı bozuk biri ve Obama’dan Papa’ya kadar herkese küfrediyor.
Ancak bir başka gerçek daha var: ABD’yi tehdit olarak gören ülkelerin başında, en yakın müttefikleri geliyor. Bunların başında da Türkiye var. Türkiye, özellikle 15 Temmuz’da darbe girişiminden itibaren ABD ile ciddi bir gerilim yaşıyor. Amerikada saray malikanesinde Fetöş efendiyi ekonomisinden, örgütlenmesine ve barınmasına kadar her şeyini merika karşılıyor. ABD’nin Türkiye üzerindeki yaptırım gücü neredeyse sıfırlanmış durumda. FETÖ olaylarında, ABD’nin İran’a tek taraflı olarak uyguladığı ambargodan FETÖ’ye ve Rusya’dan S-400 silahlarının alınmasına, vize krizine ve son olarak Kudüs kararına kadar hemen her olayda ABD ile sürtüşme yaşıyor. ABD’nin sözünden dışarı çıkmayan Eski Türkiye’nin yerinde yeller esiyor, artık ABD’ye rağmen dünya siyasetinde söz sahibi olan bir Yeni Türkiye var; bu, hem Türkiye hem de ABD için alışıldık bir durum değil. Üstelik Türk halkı da iyice Amerika’dan nefret eder halde. Dengeler maalesef büsbütün değişti.
ABD’nin komşusu Meksika için de durum aynı… Trump’ın hem seçim kampanyasında, hem de başkanlık koltuğuna oturur oturmaz söylediği, “Meksika sınırına inşa edeceğimiz duvarın parasını Meksika’ya ödeteceğiz” demesinden hemen sonra, Meksika Devlet Başkanı “biz ödemeyeceğiz” diyerek net bir tavır gösterdi.
ABD’nin yakın müttefikleri, ABD’ye güçleri ölçüsünde direniyor. ABD, müttefiklerine söz geçiremez duruma gelmeye başladı. Düşman ya da rakip olarak gördüğü ülkeler ise ABD’ye karşı daha sert tedbirler alıyorlar. Bunlar, ABD’nin gücünün tükenişiyle ve güvenilmez bir ortak olduğu fikrinin pekişmesinden kaynaklanıyor.
Meksika, sınıra örülecek duvar konusunda; Filipinler, uyuşturucu satıcılarını ortadan kaldırma konusunda; Venezuela Bolivarcılık ya da Chavezcilik konusunda ve elbette kendi petrol kaynaklarını Amerikan şirketlerine yem etmeme ısrarıyla; Kuzey Kore, nükleer silah denemeleri yapma konusunda; Çin ve Rusya ABD’yi bölgesine sokmama ısrarıyla, Türkiye içerideki Amerikan muhibbi darbeseverleri ve bölgesindeki PKK/YPG unsurları temizleme konusunda, hatta S-400’ler, insansız hava araçları üretme ve benzeri pek çok konuda Amerika’ya kafa tutuyor.
ABD Asya’da çaresizlik içinde kıvranıyor, Ortadoğu’da istediğini almakta zorlanıyor, hatta elindekileri kaybediyor. Irak uzun yıllar Amerikan’ın hâkim olduğu bir bölgeydi, 11 Eylül’den sonra zorbalıkla girdiği Irak’ı kendi elleriyle İran’a teslim etti adeta. Suriye’de teröristlerle müttefikliği de kâr etmiyor. Onlarca ülkeye uyguladığı vize yasakları gibi saçma sapan yaptırımları da cılız kalıyor.
Körfez’de kriz çıkartıp körfez sermayesine konmaya çalışması, Uzak Asya’da Kuzey Kore’yle didişmesi, Rusya’yla gerginliği yükseltmesi, Çin’le atışması, Doğu Akdeniz’de Suriye içinde varlık göstermeye çalışması, Latin Amerika’da Küba, Venezuela ve Meksika üzerinde söz sahibi olmaya çabalaması…
Bütün bu agresyon kaybolan gücünü telafi etmek için yapılan çırpınışlar…
Keza, dünyanın süper gücü bile olsanız, bu kadar cephede çarpışamazsınız. Dolayısıyla ABD’nin açmak üzere gibi göründüğü bu cepheler gerçek cepheler değil, blöf cepheler. Ancak bu kadar bağırdıktan sonra söz konusu bölgelerde etkisiz eleman gibi kaldığını görmek, yani yenildiğini izlemek blöf sayılmayacak. Amerikan gücünün tükenmekte olduğunun tescili olarak kabul edilecek. Ve bu durum, Rusya, Çin, Hindistan gibi yükselen güçler için olduğu kadar, orta çaplı güçler için de cesaret verici bir ilham kaynağı olacak.
Çin zaten şu anda ekonomik olarak ABD’yi dengelemiş durumda. Ve ABD’yi aşacak şekilde, istikrarlı büyümeye devam ediyor.
Yazımızın son bölümünde sizlerle olmak dileğimle

Saygılarımla


Mustafa Kemal Bektaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder